Para karşılığında savaşan asker kavramı yeni değil. Tarihin kapsamlı ve düzenli ordu kullanılan ilk savaşlarından biri olan Hititler ve Mısırlılar arasındaki ‘Kadeş Harbi’ esnasında, Mısır Kralı II. Ramses bir başka Kuzey Afrika Krallığı Numidiya’dan asker kiralamıştı. Bugün Libya iç savaşında, tam da Numidya Krallığı’nın hüküm sürdüğü coğrafyada, 3500 yıl sonra yine paralı askerlerin devreye girmesini kaderin bir cilvesinden ziyade tarihsel bir döngünün tezahürü diye okumak gerek. Zira o günden günümüze kadar paralı askerler zaman zaman daha az kullanılsa da kavram olarak savaş meydanlarından aslında hiç eksik olmadı.
Soğuk Savaş dönemiyle birlikte pandoranın kutusunun kapağı sıkı sıkıya kapatılmıştı; güvenlik iki bloklu düzenin caydırıcılığı üzerinden sağlanıyordu, dolayısıyla uzunca bir süre paralı askerlerin varlığını pek işitmedik. Lakin bu dönemin sona ermesiyle birlikte kiralık asker kavramının içeriğindeki değişim belki de dünya harp tarihinde eşine az rastlanır bir biçimde gerçekleşti.
1990’ların başından itibaren, mesafelerin adeta ortadan kalktığı, iletişim ve ulaşımın hızının tahayyül sınırlarını zorladığı ortamda, kiralık asker kavramı da uluslararası ölçekte iş yapan, devletler tarafından hizmetleri satın alınan askeri şirketlere dönüştü, hatta devletlerin güvenlik alanında üstlendiği birçok vazifeyi yapar hale geldi.
Özel askeri şirketler neden ve nasıl çoğaldı?
Soğuk Savaş sonrası ABD başta olmak üzere küresel güçler, askeri teşkilat yapılanmasındaki personel sayılarını azaltma yoluna gitti. Örneğin, ABD, 1960’lardaki asker sayısını 1990’lara gelindiğinde üçte bir oranında indirmişti. Fakat diğer taraftan da küresel kargaşa çağı başladı ve bu da küresel güvenlik anlayışının adeta mutasyona uğramasına yol açtı. Üstelik siber güvenlik, uzaydan gelen tehdidin boyutu vs. gibi birçok yeni değişken de ortaya çıktı.
Ayrıca küresel ticaretin yaygınlaşması, yoğunlaşması ile uluslararası tröstlerin madenden işgücüne, petrolden emtiaya uluslararası ticaretteki iş yapma biçimleri de değişti. Böylece yalnızca devletler değil, devlet dışı organizasyonlar, küresel firmalar ve savaş lordları, istihbarattan risk analizine, harekat desteğinden muharip birliklere, eğitimden lojistiğe kadar birçok alanda askeri yetenekli bir desteğe ihtiyaç duymaya başladı.
İşte devletlerin asker sayısını azaltması sonucu ortaya çıkan arz eksikliğine karşılık, değişen güvenlik anlayışının getirdiği talep artışı nedeniyle yaşanan arz/talep dengesizliği bu taleplere cevap verecek askeri yapılanmaların özel sektör anlayışıyla oluşmasına sebebiyet verdi.
Soğuk Savaş sonrası ortam, bu özel askeri şirketlerin her türden silah, teçhizat ve ekipmana kolaylıkla erişim sağlayabilmesinin de kapısını araladı. Sovyetler Birliği’nin ve Yugoslavya’nın parçalanması, hemen akabinde Saddam Hüseyin’in devrilmesi silah peşinde koşan bu firmaların ve –tabii bu arada terör örgütlerinin de– tüm taleplerine yetecek kadar mühimmat ve silah sisteminin dolaşıma girmesine neden oldu.
Soğuk Savaş sonrası ortam, bu özel askeri şirketlerin her türden silah, teçhizat ve ekipmana kolaylıkla erişim sağlayabilmesinin de kapısını araladı. Sovyetler Birliği’nin ve Yugoslavya’nın parçalanması, hemen akabinde Saddam Hüseyin’in devrilmesi silah peşinde koşan bu firmaların ve –tabii bu arada terör örgütlerinin de– tüm taleplerine yetecek kadar mühimmat ve silah sisteminin dolaşıma girmesine neden oldu. Zaman içinde silah pazarı o kadar alenileşti ki, bugün her türden devlet dışı aktör Libya’dan Afganistan semalarına kadar Çin malı silahlı ve silahsız insansız hava araçlarını dahi kullanabiliyor. Küresel çapta hizmet veren web tabanlı alışveriş sitelerinde en komplike gece görüş sistemlerinden radar sistemlerine kadar birçok ekipmanı satın almak artık mümkün.
Dış müdahaleler ve vekâlet savaşları ‘piyasayı’ nasıl genişletti?
Soğuk Savaş sonrası dönemin bir özelliği de, meşruiyeti olan ya da olmayan birçok uluslararası dış müdahaleye kapının aralanması oldu. Kosova krizinden Irak ve Afganistan’ın işgaline, Suriye iç savaşından Yemen iç savaşına, Libya’ya, ayaklanmanın ilk zamanlarındaki ortamın fırsat bilinerek, müdahale edilmesinden Nijer ve Çad’a kadar onlarca dış müdahale gerçekleşti.
Her dış müdahale, müdahil olanın da müdahale edilenin de silah, istihbarat, ekipman, mühimmat, planlama, lojistik ve askeri eğitim gibi onlarca ihtiyacının ortaya çıkmasına sebep oldu.
Aktörlerin, devletlerin kendi topraklarının binlerce kilometre uzağında bir müdahalede bulunması, başta lojistik olmak üzere birçok askeri hizmetin de o coğrafyadan temin edilmesini zorunlu kıldı. Veyahut sınırının hemen dibinde bir müdahale gerçekleştirmeye ama bunu yaparken kendi resmi unsurlarını kullanmadan vekâlet savaşı yürütmeye karar veren bir karar alıcı için, başta muharip unsurlar olmak üzere yine birçok askeri ihtiyacı satın alarak sahaya sürme zorunluluğu oluştu.
Bir coğrafyada devlet dışı aktör olarak askeri mücadele vermek durumunda kalan unsurlar da yine aynı şekilde muharip güç unsurlarından silah sistemlerine ve mühimmata kadar birçok hususa ihtiyaç duyar hale geldi.
İşte tüm bu farklı sebepler sonucunda ihtiyaç duyulan ve talep edilen hususların karşılanmasına yönelik arzı, piyasa koşulları doğrultusunda özel askeri firmalar sahaya sundular. Bu gibi gelişmeler sayesinde muharip güçten, silah sistemleri ve ekipmanlarının tedarikine, eğitim ve planlamadan lojistik desteğe kadar her talebe yönelik bir arz piyasası ve ihtisas alanı oluştu.
Gelinen noktada, Türkiye’de oluşmuş intibanın aksine özel askeri firmalar sadece savaş alanında kullanılan muharip unsurlar değiller; istihbarat, uydu desteği, lojistik, eğitim ve harekât planlamasına kadar çok geniş bir spektrumda ve hemen hemen dünyanın tüm coğrafyalarında hizmet veren özel askeri şirketler ağı ve buna yönelik de insan kaynakları havuzu mevcut.
Özel askeri şirketler nerelerde kullanıldı?
Bu şirketlerin sahada kullanımı, coğrafya ve tarihin seyri üzerinde değişiklikler yaşanmasına neden oldu. Örneğin, Dayton Barış görüşmelerinin hemen öncesinde, Hırvatistan’ın, Bosna’daki Sırplar açısından kutsal ve stratejik Krajina bölgesini ABD merkezli özel bir askeri firma (MPRI) desteğiyle ansızın kendi topraklarına katması, bu coğrafyada gördüğümüz ilk önemli değişimdi. Dayton ile birlikte oluşan Birleşmiş Milletler görevlerinde Bosna Hersek ve Yugoslavya sahasına yayılan onlarca çok uluslu askeri yapının lojistik, ulaştırma, tedarik, istihbarat ve inşaat gibi işlemleri başta ABD merkezli şirketler tarafından sağlandı.
Kosova’daki Amerikan müdahalesi yine sahada lojistikten inşaata kadar onlarca farklı alanda özel askeri şirketin hizmet vermesinin kapısını araladı. O dönemdeki ABD Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Dennis Reimer, ABD’nin başarısının ardındaki nedenlerden birinin de, bu şirketlerin katkısı olduğunu söylemişti.
Benzer bir biçimde, Çeçenistan’daki olaylarda Rus şirketlerinin yine Rus askeri yapısı ile birlikte çok faal bir şekilde görev icra ettiklerini biliyoruz. Özellikle Sovyet askeri yapısının dağılmasından sonra boşa çıkan Rus askerleri ve pazara düşen Rus silah ve ekipmanları ile oluşturulan bu şirketler, Dağlık Karabağ’dan Özbekistan ve Kazakistan coğrafyasına kadar birçok noktada faaliyet gösterdiler. Rusya kaynaklı askeri şirketler petrol ve gaz sahalarında ve bunların transfer edildiği boru hatlarının güvenliğinde çok etkin rol oynadılar. Bugün Libya ve Suriye coğrafyasında sıklık ile duymuş olduğumuz Rusya merkezli askeri firmaların yeni oluşturulmuş birimler olmadıklarını ve yaklaşık 30 yıla yakın bir faaliyet tecrübesinin olduğunu söylemek mümkün.
Suudi Arabistan kendi coğrafyasında en fazla Amerikan özel askeri firması kullanan ülke. Bu şirketlerle yaklaşık 30 yıldır yoğun bir faaliyet yürütüyor. Vinnell firması Suudi Kraliyet ordusunu eğitiyor, Suud topraklarında 2000’in üzerinde daimi personel bulunduruyor.
Suudi Arabistan kendi coğrafyasında en fazla Amerikan özel askeri firması kullanan ülke. Bu şirketlerle yaklaşık 30 yıldır yoğun bir faaliyet yürütüyor. Vinnell firmasının Suudi Kraliyet ordusunu eğiten, yetiştiren bir şirket olarak Suud topraklarında 2000’in üzerinde daimi personel bulundurduğu, karşılığında milyarlar ile ifade edilen paralar aldığı biliniyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın, Suud Kralı’na yönelik söylediği “Kral, seni biz koruyoruz, biz olmazsak sen o koltukta iki hafta oturamazsın” cümlesinin içinin boş olmadığını sadece Pentagon’un resmi üniformalıları üzerinden değil bu şirketler üzerinden de teyit etmek mümkün. Suudi Arabistan yine bu şirketlerin katkısıyla Yemen’den Suriye’ye, Libya’dan Mısır’a kadar birçok ülkede vekâlet savaşları da sürdürüyor.
Irak’ın işgali sonrasında Bağdat’ın en emniyetli bölgesi olarak deklare edilen Yeşil Bölge’nin güvenliği Amerikan özel şirketleri tarafından sağlanmıştı şimdi de Irak coğrafyasında muharip güçten lojistiğe, cezaevi işletmeciliğinden boru hatlarının güvenliğine kadar yüzlerce alan özel askeri şirketlerin en kârlı alanı olmaya, yaşanan onlarca skandala ve hukuk sorununa yol açmasına rağmen devam ediyor.
Geldiğimiz noktada özel askeri şirketlerin sahadaki kullanım alanlarının geniş çerçevesi dikkate alındığında, kişilerin özellikle kırılgan yönetimlere sahip olan devletlerde kişilerin paralarının miktarı kadar güvende olduğu gibi bir soğuk hakikat ile sanırım yüzleşmek zorundayız.
Bugün artık özel askeri firmalar vergi veren ve şirket olarak tanımlanan kurumlar niteliğinde olsalar da, operasyon sahalarındaki faaliyetleri birçok uluslararası hukuki ve ahlaki sorunu, dilemmayı gündeme getirmeye devam ediyor.
Türkiye ne yapmalı?
Srebrenitsa soykırımı sonrasında BM’in yetersiz kalması yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandığında, birçok özel şirket yöneticisinin kendilerinin görev aldıkları alanlarda asla bir katliama müsaade edilmeyeceğine dair inandırıcı olsun olmasın iddialı cümleler söylemesi, bu şirketlerin istesek de istemesek de önümüzdeki süreçlerde hayatımızın hep içerisinde olmaya niyetli olduklarını gösteriyor.
Bunun dışında, hegemon devletlerin uluslararası mesuliyetlerden kaçarken yabancı coğrafyalarda yoğun bir şekilde özel askeri firmaları kullanmaları da, bu konuyu dikkatle incelemeyi gerektiriyor. Libya’dan Irak’a, Suriye’den Afganistan’a uluslararası ceza mahkemelerinin konusu olabilecek her türden gizli operasyonların bu şirketler eliyle yapılması, yeri geldiğinde bu şirketleri para karşılığı kiralayan devletlerin “haberim yoktu” diyerek kendilerini temize çıkartmalarının aracısı oldukları hakikattir.
Fakat tüm bu sorunlara rağmen, özel askeri firmaların hem muharip güç olarak hem de istihbarattan lojistiğe kadar geniş bir alanda, özellikle de bizim de içinde bulunduğumuz coğrafyada var olmaya devam edecekleri gerçeğini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu veri üzerinden bakıldığında, Türkiye’nin kendi etki ve ilgi alanlarında kullanabileceği ve geniş bir spektrumda görev ifa edebilecek (lojistik, eğitim, harekât planlama, vb.) özel askeri firmalarını kendi âli menfaatleri doğrultusunda oluşturması seçeneği, güvenlik bürokrasisi tarafından vakit kaybetmeksizin bir SWOT analiziyle bu realitenin artılarını ve eksilerini etüt edilmeye zorunlu kılıyor. Zira, bu analiz sonucunda ortaya çıkabilecek değerlendirmeler ülkedeki karar mekanizmasının elini güçlendirebilecek oluşumların başlatılmasına sebebiyet verebilir.
Twitter: @yusufalabarda
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 10 Şubat 2020’de yayımlanmıştır.