YPG ve Arap aşiretlerinin çatışması ne anlama geliyor?

Suriye’nin kuzeyindeki çatışmalarda neler oluyor? ABD, Rusya ve Türkiye’nin tavrı ne? YPG ve Arap aşiretleri arasındaki çatışma nereye evrilebilir? Prof. Dr. Serhat Erkmen yazdı.

Suriye’deki dengelerin değişimini yazdıktan sadece iki gün sonra, 2 Eylül’de Deir ez Zor’daki bazı Arap aşiretleri, özü PKK/YPG olan ancak ABD’nin yapıyı genişletmesiyle “Suriye Demokratik Güçleri” adını alan PYD yapılanmasına karşı silah kaldırdı.

Olayların başlangıcı, Deir ez Zor Askeri Konseyi’nin lideri olan Ahmet el Houbail (genelde Ebu Hawla olarak biliniyor) ve beraberindeki bazı komutanların YPG tarafından tutuklanmasıyla başladı.

27 Ağustos’ta gerçekleşen bu olaydan sonra, Deir ez Zor’un bazı aşiret liderleri önce bu kişinin salıverilmesini istedi. Talepleri yerine gelmeyince 30 Ağustos’ta silahlarına sarıldılar. Olayların başlamasının üzerinden bir hafta geçti. Fakat süreç bambaşka bir yere doğru evrilmeye başladı.

Karmaşık coğrafya karmaşık çatışma

Herhangi bir çatışmayı anlamanın en önemli aşamalarından birisi çatışan tarafların kim olduğunu bilmektir. Mesela devletlerarası bir savaşı inceliyorsanız iki devletin çıkar, kapasite ve beklentilerini çözümlemeniz daha kolay olur.

Ulus altı kimliklerin başat olduğu bir alanda çatışmayı takip ve analiz etmek ise çok güçtür. Aktörleri çok iyi tahlil etmek gerekir. O nedenle analize çok detaya kaçmadan çatışan tarafların kim olduğunu tespit ederek başlayalım.

Deir ez Zor ekonomik ve toplumsal yapısı itibarıyla Sünni Arap aşiretlerinin başat olduğu bir vilayet. Suriye’de etnik ve dinsel demografinin en homojen olduğu bölge olduğu bile söylenebilir. Çünkü bu civarda en azından bugün sadece Sünni Araplar yaşıyor. Deir ez Zor’un kasabalarında ve köylerinde aşiretler ve aşiretçilik en önemli toplumsal, ekonomik ve siyasi belirleyicidir. Yalnız hemen bir not düşeyim, Suriye’nin tamamı aşiretlerden oluşmaz. Modern dönemde Suriye’nin Akdeniz kıyısına yakın kısımları ile büyük şehir merkezlerinde aşiretçilik önemli bir faktör olmaktan büyük ölçüde çıkmış olsa da Humus’un doğusundan Irak sınırına kadar uzanan Cezire, Rakka, Deir ez Zor gibi vilayetlerde aşiretler ve aşiretçilik hâlâ çok güçlüdür. Üstelik bu aşiretlerin bir kısmı sınır aşan özelliklere sahiptir. Örneğin Aneza ve Şammar gibi büyük kabileler Suriye’nin doğusundan Suudi Arabistan’a kadar uzanan bir aşiretsel ilişki ağına sahiptir. Bu konuya daha derinlemesine girersek odağı kaçıracağımız için şimdilik sadece Deir ez Zor’a odaklanalım.

Deir ez Zor vilayetinde üç tane büyük aşiret bulunuyor: Egaydat, Baggara ve Busaraya. Ancak bu büyük aşiretlerin dışında Irak’ta daha yaygın bir şekilde yaşayan Duleymi ve Ubeydiler ile sınır aşan Bedevi aşiretlerinin bazı klanları da görülüyor. İşin en zor yanı, klanlar ile aşiretler arasında ayırım yapmak. Terminolojiyi doğru kullanmak gerekirse çatışmalar boyunca ismini duyduğunuz “aşiret”lerin çoğu bu üç büyüklerin parçası.

İç savaş başladıktan sonra vilayetin önemli bir kısmı rejim karşıtı grupların eline geçti. Aşiretler rejime karşı olan gruplarla işbirliği yapmaya başladılar. Nitekim bölgede Özgür Suriye Ordusu’na katılan gruplar olduğu kadar o dönemde El Kaide’nin Suriye kolu olan Nusret Cephesi’ne ve 2013’ten itibaren İŞİD’e katılımlar gerçekleşti. 2014’ten itibaren bölgede IŞİD hakimiyeti belirginleşince, IŞİD kendisine katılmayan bölge aşiretlerinin liderlerini ve mensuplarını ya katletti ya sürdü. Böylece Deir ez Zor’dan Halep, Rakka, İdlib ve Cezire’ye yoğun bir göç gerçekleşti. IŞİD’in yenilmesiyle birlikte bölgede bazı aşiretler ABD ile bazıları ise İran ve Suriye’yle işbirliği yapmaya başladılar. 2018-19 arasında Deir ez Zor’u kontrol etme yarışında Fırat’ın doğu yakası ABD ve müttefiklerinde ( bu durumda YPG) oluyor, batı yakası ise Suriye ve İran’da kaldı. Dolayısıyla bir aşiretin tek bir devlet ile ilişkili olduğu bir durumdan söz edemeyiz. Aynı aşiretin farklı kollarının ABD, Rusya, İran ve Suriye hükümeti ile ittifaklar kurduğu son derece karmaşık bir ağ bulunuyor.

Çatışmalar neden başladı?

Deir ez Zor’daki Arap aşiretleri ile PKK/YPG arasındaki çatışmaların nedenleri ile tetikleyicileri ayrı şeyler. Çatışmanın tetikleyicisi Ebu Hawla’nın tutuklanması olabilir. Fakat asıl nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: Burası bir Sünni Arap bölgesi olmasına rağmen denetimi PYD’nin elinde.

YPG’nin bölgedeki insanları zorla silah altına alarak kendi ideolojisi çerçevesinde doktrine etme çabası uzun süredir Araplar arasında rahatsızlığa neden oluyordu. Ayrıca bölgede bulunan çok sayıda petrol kuyusundan elde edilen gelirler PYD’nin kontrolünde. Bölgedeki militanların üst liderlerinin tamamına yakını YPG’lilerden oluşuyor. Son olarak üst düzey idarecilerin çoğu da PYD’lilerden ibaret. Yani, Sünni Arap bölgesinde ekonomik, siyasi ve askerî hakimiyet Kürtlerin kontrolünde. Bu durum uzunca bir süredir gerginlik kaynağı olarak görülüyordu. Fitil ateşlenince ortalık parlayıverdi.

Çatışan taraflar kimler?

Öncelikle “bir tarafta Deir Ez Zor’daki aşiretler”, diğer tarafta “PKK/YPG bulunuyor” bilgisi tam olarak doğru değil.

Aşağıda anlatacağım nedenlerle Deir ez Zor ve Rakka’da bulunan Sünni Arap aşiretlerinin bir kısmı hâlâ PKK/YPG terör örgütüyle bağlantılarını koparmış değiller. Bu tespiti birkaç yerel giysili adamın YPG ile birlikte fotoğraf vermesinden çıkarmıyorum. O görüntüler terör örgütünün tamamen çarpıtma amaçlı propaganda faaliyetleri. Bu tespiti yapmamın nedeni, PKK/YPG saflarında çatışırken ölenlerin arasında ciddi miktarda Sünni Arap’ın bulunması. Tabii, bu durum çatışmanın ilk günlerinde daha yoğundu. Başta YPG, sorunu Deir ez Zor ile sınırlı tutabileceğini düşünürken bölgede kendisine bağlı olan kişi ve grupları kullanmayı tercih etti.

Aşiretleri birbirine karşı savaştırmak Orta Doğu’nun en eski geleneklerinden birisi. YPG, bunu nereden öğrendi acaba?

Peki, doğrusu nedir?

Deir ez Zor ve Rakka gibi aşiretlerin toplumsal ve siyasal yapının belkemiğini oluşturduğu bölgelerde aidiyetler ve tercihler sıklıkla değişir. Savaş, kıtlık, göç ve ekonomik şartlar aşiret liderliği üzerinde bir ya da bir başka klanın hak iddia etmesine neden olur. Dolayısıyla aynı klan mensupları olan kişilerin kendi aileleri üzerindeki otoritelerini kullanarak farklı politik tercihlerde bulunmaları sık rastlanır bir durum.

Deir ez Zor’da YPG ile çatışmaya başlayan aşiretler için de aynı şeyi söylemek hiç de yanlış olmayacak.

Uzun süredir YPG ile aynı çatı altında (SDG) bulunan bazı klanların ve büyük ailelerin YPG ile çatışmaya başlamasıyla, kendilerine yeni çıkar olanakları gören bazı yerel liderler eskilerin yerini alabileceklerini düşünüyorlar.

Ancak akla şu soru geliyor:

Nasıl oluyor da PYD’nin yanında kalan Arap aşiretleri, kendilerine yukarıdan bakan, baskı yapan ve toplumsal değişim dayatan PYD gibi bir örgüte karşı, kan bağı temelli toplumsal sadakata dayalı aile ilişkilerine sadık kalmıyorlar?

Yanıtı basit; para, silah, siyasi güç, otorite ve aile içi rekabet.

ABD’nin tavrı

Deir ez Zor’da başlayan çatışmanın doğrudan tarafı olmasa da bölgenin “hamisi” konumundaki ABD’nin bu süreçteki tavrı da incelenmeyi hak ediyor. ABD, PKK/YPG’nin ısrarla “Bu ayaklananlar Esadçı, İrancı, İŞİDci gibi…” nitelemelerine kulak asmadı. Çünkü son dönemde ABD menşeili raporlarda bölgedeki genel huzursuzluk açıkça tespit edilmişti. Başka bir deyişle, ABD bu çatışmanın neden çıktığının farkında.

Bununla birlikte, ABD’nin bölgedeki kritik isimleri sahada çatışan Arap aşiretleriyle değil, aynı aşiretlerin YPG’nin yanında olanlarıyla görüşmeyi tercih etti. El altından ise çatışan aşiretlerin temsilcileriyle başka ülkelerde özel görüşmeler yaptı. Fakat temelde “bekle gör” politikasını tercih etti.

Sonuçta PYD ve YPG bölgede ABD’nin en kilit müttefikleri. Biraz onların, biraz aşiretlerin kapasitesini gördü. Ayrıca aşiretlere karşı askerî güç kullanması halinde bölgede uzun vadede kalıcı olması çok güçleşebilirdi. ABD, bu aşiretleri İran’ın Irak-Suriye sınırındaki varlığını kesmek için aktif olarak kullanma yaklaşımından vazgeçmedi. Üstelik baştan itibaren aşiretlerin temsilcileri ABD’ye karşı olmadıklarını ilan ettiler.

Aşiretler ABD’den ne istiyor?

Aşiretlerin temel isteği, ABD’nin YPG’yi değil kendilerini muhatap almasıydı. Böylece ayrı bir idari yapı çerçevesinde toplumsal, siyasal ve askerî bir düzenlemeye gidilmesini istiyorlardı. Yani, aşiret ayaklanması ABD’ye karşı gerçekleşmedi.

Bölgedeki aşiretler kendi bölgelerine sahip olma isteğiyle yola çıktılar. Kazansalardı, ABD bu taleplerine evet diyebilirdi; hatta ileri gideyim, bence diyecekti. Fakat gelinen aşamada, bir haftalık çatışmanın Deir ez Zor’un güneyinde kalan kısmı şimdilik Arap aşiretlerinin istediği hedefe ulaşamamasıyla sonuçlandı.

Çatışma sınırlı kalır mı?

Çatışmanın diğer bir tarafına gelelim. Deir ez Zor’daki aşiretler ile YPG arasında çatışmalar başladıktan bir gün sonra İdlib’den El Bab’a kadar uzanan bir coğrafyada YPG’ye karşı savaşan aşiretlere destek görüntüleri başladı.

Yerel gösteriler yapıldıktan birkaç saat sonra farklı yerlerden Sünni Arap klanları Deir ez Zor’a desteğe gideceklerini ilan ettiler. Onlarca arabaya binen yüzlerce insan Cerablus ve El Bab’a doğru yola çıktı. 1 Eylül sabahından itibaren Menbiç’in kuzey ve batı kırsalına adı geçen yerlerden “aşiret” akınları başladı.

Tam bu noktada çatışma dinamiğinin Deir ez Zor ile sınırlı kalmayacağı anlaşıldı.

Rusya ne yapıyor?

Türkiye destekli muhaliflerin ordusu Suriye Milli Ordusu’nun kontrol ettiği bölgelerden gelen aşiretler, iki köyü ele geçirdikten sonra 1 Eylül tarihinde bir Rus savaş uçağı geldi, köyleri vurdu. Aynı durum ertesi gün tekrarlandı. Bunun en önemli nedeni, Menbiç hattında sadece YPG’nin değil Esad yönetiminin ordusu Suriye Ordusu’na bağlı unsurların ve bazı milis grupların da bulunması gibi görülebilirdi.

Ancak, Rus Hava Kuvvetleri’nin Suriye’de kalan birimleri ile Suriye Ordusu’nun İdlib ve batı Halep kırsalında kalan topçu ve füze bataryaları İdlib’e son dönemde görülmediği kadar kuvvetli saldırılar yapmaya başlayınca işin gerçek nedeni ortaya çıktı.

Rusya, dahil olmadığı bir askerî operasyon sürecini engellemek istiyor. “Menbiç veya başka bir bölgede 3-5 köy bile el değiştirecek olsa bana sorulmalı” diyor. Nitekim 1 Eylül’den bu yana İdlib’e yönelik saldırılarda çok kuvvetli bir artış var.

Özetle, Deir ez Zor’un güneyindeki çatışmaya PKK’ya karşı aşiretlere destek için diğer bölgelerdeki “aşiretler” bir cephe açınca, Rusya da İdlib’de yeni bir cephe açtı. Hatta Deir ez Zor’daki çatışmalar 5 Eylül’den beri YPG’nin aşiretleri askerî olarak bastırmasıyla sonuçlanmış gibi görünse de Menbiç bölgesindeki çatışmalar sürüyor. Yani çatışma Fırat’ın bir ucunda başladı, öteki ucunda sürüyor.

Nereye gidiyoruz?

Suriye’nin kuzeyinde yeni bir tırmanma sürecine girildi. Öncelikle altını çizeyim bu süreçten en kârlı çıkan İran ve Suriye Hükümeti oldu. PKK/YPG’nin yüzlerce insanı öldürerek çatışmayı durdurma çabasından sonra Deir ez Zor aşiretlerinin Şam ve Tahran’a yakınlaşmaması şaşırtıcı olur. Bu durum ABD’nin süreci gözden geçirmesine neden olabilir.

Buna karşın Deir ez Zor yavaş yavaş en azından şu günlerde sakinleşiyor. Fakat PKK/YPG terör örgütü ile İdlib ve Suriye’nin kuzeyindeki diğer bölgelerden gelen silahlı gruplar arasında Menbiç’in kuzeyindeki çatışmalar sürüyor. Hatta önümüzdeki günlerde muhtemelen ana çatışma ekseni bu bölge olacak.

Şimdi soru şu: ABD ve Rusya bu çatışma sürecine nasıl yaklaşacaklar? Ortada Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) HTŞ’nin veya diğer grupların katıldığı adı konulmuş bir operasyon bulunmuyor.

Fakat adı sayılan gruplar ile Rusya, PKK/YPG ve Suriye Ordusu arasında açıkça bir çatışma durumu var. O zaman bundan sonrası bölgedeki silahlı grupların ya da terör örgütlerinin çatışma sürecindeki tavırlarına değil, Türkiye’nin, ABD’nin ve Rusya’nın tepkilerine bağlı olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi ziyaretinde Adana Mutabakatı veya Astana’ya vurgu yapmaması bence anlamlıydı.

ABD, Rusya ve Türkiye birbirini şu anda tartıyor.

Birkaç güne çatışma haberleri azalırsa Deir ez Zor olayları şimdilik sadece gelecek için izlenmesi gereken bir göstergeye dönüşmüş olur. Ancak Eylül ortasında hâlâ Menbiç veya Tel Rifat hattındaki çatışmaları konuşuyorsak o zaman Suriye’de 2019’a dönüyoruz demektir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 7 Eylül 2023’te yayımlanmıştır.

Serhat Erkmen
Serhat Erkmen
Prof. Dr. Serhat Erkmen, Pros&Cons Güvenlik ve Risk Analizi Merkezi Direktörüi. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamladı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı. Terörizm ve Orta Doğu konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

YPG ve Arap aşiretlerinin çatışması ne anlama geliyor?

Suriye’nin kuzeyindeki çatışmalarda neler oluyor? ABD, Rusya ve Türkiye’nin tavrı ne? YPG ve Arap aşiretleri arasındaki çatışma nereye evrilebilir? Prof. Dr. Serhat Erkmen yazdı.

Suriye’deki dengelerin değişimini yazdıktan sadece iki gün sonra, 2 Eylül’de Deir ez Zor’daki bazı Arap aşiretleri, özü PKK/YPG olan ancak ABD’nin yapıyı genişletmesiyle “Suriye Demokratik Güçleri” adını alan PYD yapılanmasına karşı silah kaldırdı.

Olayların başlangıcı, Deir ez Zor Askeri Konseyi’nin lideri olan Ahmet el Houbail (genelde Ebu Hawla olarak biliniyor) ve beraberindeki bazı komutanların YPG tarafından tutuklanmasıyla başladı.

27 Ağustos’ta gerçekleşen bu olaydan sonra, Deir ez Zor’un bazı aşiret liderleri önce bu kişinin salıverilmesini istedi. Talepleri yerine gelmeyince 30 Ağustos’ta silahlarına sarıldılar. Olayların başlamasının üzerinden bir hafta geçti. Fakat süreç bambaşka bir yere doğru evrilmeye başladı.

Karmaşık coğrafya karmaşık çatışma

Herhangi bir çatışmayı anlamanın en önemli aşamalarından birisi çatışan tarafların kim olduğunu bilmektir. Mesela devletlerarası bir savaşı inceliyorsanız iki devletin çıkar, kapasite ve beklentilerini çözümlemeniz daha kolay olur.

Ulus altı kimliklerin başat olduğu bir alanda çatışmayı takip ve analiz etmek ise çok güçtür. Aktörleri çok iyi tahlil etmek gerekir. O nedenle analize çok detaya kaçmadan çatışan tarafların kim olduğunu tespit ederek başlayalım.

Deir ez Zor ekonomik ve toplumsal yapısı itibarıyla Sünni Arap aşiretlerinin başat olduğu bir vilayet. Suriye’de etnik ve dinsel demografinin en homojen olduğu bölge olduğu bile söylenebilir. Çünkü bu civarda en azından bugün sadece Sünni Araplar yaşıyor. Deir ez Zor’un kasabalarında ve köylerinde aşiretler ve aşiretçilik en önemli toplumsal, ekonomik ve siyasi belirleyicidir. Yalnız hemen bir not düşeyim, Suriye’nin tamamı aşiretlerden oluşmaz. Modern dönemde Suriye’nin Akdeniz kıyısına yakın kısımları ile büyük şehir merkezlerinde aşiretçilik önemli bir faktör olmaktan büyük ölçüde çıkmış olsa da Humus’un doğusundan Irak sınırına kadar uzanan Cezire, Rakka, Deir ez Zor gibi vilayetlerde aşiretler ve aşiretçilik hâlâ çok güçlüdür. Üstelik bu aşiretlerin bir kısmı sınır aşan özelliklere sahiptir. Örneğin Aneza ve Şammar gibi büyük kabileler Suriye’nin doğusundan Suudi Arabistan’a kadar uzanan bir aşiretsel ilişki ağına sahiptir. Bu konuya daha derinlemesine girersek odağı kaçıracağımız için şimdilik sadece Deir ez Zor’a odaklanalım.

Deir ez Zor vilayetinde üç tane büyük aşiret bulunuyor: Egaydat, Baggara ve Busaraya. Ancak bu büyük aşiretlerin dışında Irak’ta daha yaygın bir şekilde yaşayan Duleymi ve Ubeydiler ile sınır aşan Bedevi aşiretlerinin bazı klanları da görülüyor. İşin en zor yanı, klanlar ile aşiretler arasında ayırım yapmak. Terminolojiyi doğru kullanmak gerekirse çatışmalar boyunca ismini duyduğunuz “aşiret”lerin çoğu bu üç büyüklerin parçası.

İç savaş başladıktan sonra vilayetin önemli bir kısmı rejim karşıtı grupların eline geçti. Aşiretler rejime karşı olan gruplarla işbirliği yapmaya başladılar. Nitekim bölgede Özgür Suriye Ordusu’na katılan gruplar olduğu kadar o dönemde El Kaide’nin Suriye kolu olan Nusret Cephesi’ne ve 2013’ten itibaren İŞİD’e katılımlar gerçekleşti. 2014’ten itibaren bölgede IŞİD hakimiyeti belirginleşince, IŞİD kendisine katılmayan bölge aşiretlerinin liderlerini ve mensuplarını ya katletti ya sürdü. Böylece Deir ez Zor’dan Halep, Rakka, İdlib ve Cezire’ye yoğun bir göç gerçekleşti. IŞİD’in yenilmesiyle birlikte bölgede bazı aşiretler ABD ile bazıları ise İran ve Suriye’yle işbirliği yapmaya başladılar. 2018-19 arasında Deir ez Zor’u kontrol etme yarışında Fırat’ın doğu yakası ABD ve müttefiklerinde ( bu durumda YPG) oluyor, batı yakası ise Suriye ve İran’da kaldı. Dolayısıyla bir aşiretin tek bir devlet ile ilişkili olduğu bir durumdan söz edemeyiz. Aynı aşiretin farklı kollarının ABD, Rusya, İran ve Suriye hükümeti ile ittifaklar kurduğu son derece karmaşık bir ağ bulunuyor.

Çatışmalar neden başladı?

Deir ez Zor’daki Arap aşiretleri ile PKK/YPG arasındaki çatışmaların nedenleri ile tetikleyicileri ayrı şeyler. Çatışmanın tetikleyicisi Ebu Hawla’nın tutuklanması olabilir. Fakat asıl nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: Burası bir Sünni Arap bölgesi olmasına rağmen denetimi PYD’nin elinde.

YPG’nin bölgedeki insanları zorla silah altına alarak kendi ideolojisi çerçevesinde doktrine etme çabası uzun süredir Araplar arasında rahatsızlığa neden oluyordu. Ayrıca bölgede bulunan çok sayıda petrol kuyusundan elde edilen gelirler PYD’nin kontrolünde. Bölgedeki militanların üst liderlerinin tamamına yakını YPG’lilerden oluşuyor. Son olarak üst düzey idarecilerin çoğu da PYD’lilerden ibaret. Yani, Sünni Arap bölgesinde ekonomik, siyasi ve askerî hakimiyet Kürtlerin kontrolünde. Bu durum uzunca bir süredir gerginlik kaynağı olarak görülüyordu. Fitil ateşlenince ortalık parlayıverdi.

Çatışan taraflar kimler?

Öncelikle “bir tarafta Deir Ez Zor’daki aşiretler”, diğer tarafta “PKK/YPG bulunuyor” bilgisi tam olarak doğru değil.

Aşağıda anlatacağım nedenlerle Deir ez Zor ve Rakka’da bulunan Sünni Arap aşiretlerinin bir kısmı hâlâ PKK/YPG terör örgütüyle bağlantılarını koparmış değiller. Bu tespiti birkaç yerel giysili adamın YPG ile birlikte fotoğraf vermesinden çıkarmıyorum. O görüntüler terör örgütünün tamamen çarpıtma amaçlı propaganda faaliyetleri. Bu tespiti yapmamın nedeni, PKK/YPG saflarında çatışırken ölenlerin arasında ciddi miktarda Sünni Arap’ın bulunması. Tabii, bu durum çatışmanın ilk günlerinde daha yoğundu. Başta YPG, sorunu Deir ez Zor ile sınırlı tutabileceğini düşünürken bölgede kendisine bağlı olan kişi ve grupları kullanmayı tercih etti.

Aşiretleri birbirine karşı savaştırmak Orta Doğu’nun en eski geleneklerinden birisi. YPG, bunu nereden öğrendi acaba?

Peki, doğrusu nedir?

Deir ez Zor ve Rakka gibi aşiretlerin toplumsal ve siyasal yapının belkemiğini oluşturduğu bölgelerde aidiyetler ve tercihler sıklıkla değişir. Savaş, kıtlık, göç ve ekonomik şartlar aşiret liderliği üzerinde bir ya da bir başka klanın hak iddia etmesine neden olur. Dolayısıyla aynı klan mensupları olan kişilerin kendi aileleri üzerindeki otoritelerini kullanarak farklı politik tercihlerde bulunmaları sık rastlanır bir durum.

Deir ez Zor’da YPG ile çatışmaya başlayan aşiretler için de aynı şeyi söylemek hiç de yanlış olmayacak.

Uzun süredir YPG ile aynı çatı altında (SDG) bulunan bazı klanların ve büyük ailelerin YPG ile çatışmaya başlamasıyla, kendilerine yeni çıkar olanakları gören bazı yerel liderler eskilerin yerini alabileceklerini düşünüyorlar.

Ancak akla şu soru geliyor:

Nasıl oluyor da PYD’nin yanında kalan Arap aşiretleri, kendilerine yukarıdan bakan, baskı yapan ve toplumsal değişim dayatan PYD gibi bir örgüte karşı, kan bağı temelli toplumsal sadakata dayalı aile ilişkilerine sadık kalmıyorlar?

Yanıtı basit; para, silah, siyasi güç, otorite ve aile içi rekabet.

ABD’nin tavrı

Deir ez Zor’da başlayan çatışmanın doğrudan tarafı olmasa da bölgenin “hamisi” konumundaki ABD’nin bu süreçteki tavrı da incelenmeyi hak ediyor. ABD, PKK/YPG’nin ısrarla “Bu ayaklananlar Esadçı, İrancı, İŞİDci gibi…” nitelemelerine kulak asmadı. Çünkü son dönemde ABD menşeili raporlarda bölgedeki genel huzursuzluk açıkça tespit edilmişti. Başka bir deyişle, ABD bu çatışmanın neden çıktığının farkında.

Bununla birlikte, ABD’nin bölgedeki kritik isimleri sahada çatışan Arap aşiretleriyle değil, aynı aşiretlerin YPG’nin yanında olanlarıyla görüşmeyi tercih etti. El altından ise çatışan aşiretlerin temsilcileriyle başka ülkelerde özel görüşmeler yaptı. Fakat temelde “bekle gör” politikasını tercih etti.

Sonuçta PYD ve YPG bölgede ABD’nin en kilit müttefikleri. Biraz onların, biraz aşiretlerin kapasitesini gördü. Ayrıca aşiretlere karşı askerî güç kullanması halinde bölgede uzun vadede kalıcı olması çok güçleşebilirdi. ABD, bu aşiretleri İran’ın Irak-Suriye sınırındaki varlığını kesmek için aktif olarak kullanma yaklaşımından vazgeçmedi. Üstelik baştan itibaren aşiretlerin temsilcileri ABD’ye karşı olmadıklarını ilan ettiler.

Aşiretler ABD’den ne istiyor?

Aşiretlerin temel isteği, ABD’nin YPG’yi değil kendilerini muhatap almasıydı. Böylece ayrı bir idari yapı çerçevesinde toplumsal, siyasal ve askerî bir düzenlemeye gidilmesini istiyorlardı. Yani, aşiret ayaklanması ABD’ye karşı gerçekleşmedi.

Bölgedeki aşiretler kendi bölgelerine sahip olma isteğiyle yola çıktılar. Kazansalardı, ABD bu taleplerine evet diyebilirdi; hatta ileri gideyim, bence diyecekti. Fakat gelinen aşamada, bir haftalık çatışmanın Deir ez Zor’un güneyinde kalan kısmı şimdilik Arap aşiretlerinin istediği hedefe ulaşamamasıyla sonuçlandı.

Çatışma sınırlı kalır mı?

Çatışmanın diğer bir tarafına gelelim. Deir ez Zor’daki aşiretler ile YPG arasında çatışmalar başladıktan bir gün sonra İdlib’den El Bab’a kadar uzanan bir coğrafyada YPG’ye karşı savaşan aşiretlere destek görüntüleri başladı.

Yerel gösteriler yapıldıktan birkaç saat sonra farklı yerlerden Sünni Arap klanları Deir ez Zor’a desteğe gideceklerini ilan ettiler. Onlarca arabaya binen yüzlerce insan Cerablus ve El Bab’a doğru yola çıktı. 1 Eylül sabahından itibaren Menbiç’in kuzey ve batı kırsalına adı geçen yerlerden “aşiret” akınları başladı.

Tam bu noktada çatışma dinamiğinin Deir ez Zor ile sınırlı kalmayacağı anlaşıldı.

Rusya ne yapıyor?

Türkiye destekli muhaliflerin ordusu Suriye Milli Ordusu’nun kontrol ettiği bölgelerden gelen aşiretler, iki köyü ele geçirdikten sonra 1 Eylül tarihinde bir Rus savaş uçağı geldi, köyleri vurdu. Aynı durum ertesi gün tekrarlandı. Bunun en önemli nedeni, Menbiç hattında sadece YPG’nin değil Esad yönetiminin ordusu Suriye Ordusu’na bağlı unsurların ve bazı milis grupların da bulunması gibi görülebilirdi.

Ancak, Rus Hava Kuvvetleri’nin Suriye’de kalan birimleri ile Suriye Ordusu’nun İdlib ve batı Halep kırsalında kalan topçu ve füze bataryaları İdlib’e son dönemde görülmediği kadar kuvvetli saldırılar yapmaya başlayınca işin gerçek nedeni ortaya çıktı.

Rusya, dahil olmadığı bir askerî operasyon sürecini engellemek istiyor. “Menbiç veya başka bir bölgede 3-5 köy bile el değiştirecek olsa bana sorulmalı” diyor. Nitekim 1 Eylül’den bu yana İdlib’e yönelik saldırılarda çok kuvvetli bir artış var.

Özetle, Deir ez Zor’un güneyindeki çatışmaya PKK’ya karşı aşiretlere destek için diğer bölgelerdeki “aşiretler” bir cephe açınca, Rusya da İdlib’de yeni bir cephe açtı. Hatta Deir ez Zor’daki çatışmalar 5 Eylül’den beri YPG’nin aşiretleri askerî olarak bastırmasıyla sonuçlanmış gibi görünse de Menbiç bölgesindeki çatışmalar sürüyor. Yani çatışma Fırat’ın bir ucunda başladı, öteki ucunda sürüyor.

Nereye gidiyoruz?

Suriye’nin kuzeyinde yeni bir tırmanma sürecine girildi. Öncelikle altını çizeyim bu süreçten en kârlı çıkan İran ve Suriye Hükümeti oldu. PKK/YPG’nin yüzlerce insanı öldürerek çatışmayı durdurma çabasından sonra Deir ez Zor aşiretlerinin Şam ve Tahran’a yakınlaşmaması şaşırtıcı olur. Bu durum ABD’nin süreci gözden geçirmesine neden olabilir.

Buna karşın Deir ez Zor yavaş yavaş en azından şu günlerde sakinleşiyor. Fakat PKK/YPG terör örgütü ile İdlib ve Suriye’nin kuzeyindeki diğer bölgelerden gelen silahlı gruplar arasında Menbiç’in kuzeyindeki çatışmalar sürüyor. Hatta önümüzdeki günlerde muhtemelen ana çatışma ekseni bu bölge olacak.

Şimdi soru şu: ABD ve Rusya bu çatışma sürecine nasıl yaklaşacaklar? Ortada Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) HTŞ’nin veya diğer grupların katıldığı adı konulmuş bir operasyon bulunmuyor.

Fakat adı sayılan gruplar ile Rusya, PKK/YPG ve Suriye Ordusu arasında açıkça bir çatışma durumu var. O zaman bundan sonrası bölgedeki silahlı grupların ya da terör örgütlerinin çatışma sürecindeki tavırlarına değil, Türkiye’nin, ABD’nin ve Rusya’nın tepkilerine bağlı olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi ziyaretinde Adana Mutabakatı veya Astana’ya vurgu yapmaması bence anlamlıydı.

ABD, Rusya ve Türkiye birbirini şu anda tartıyor.

Birkaç güne çatışma haberleri azalırsa Deir ez Zor olayları şimdilik sadece gelecek için izlenmesi gereken bir göstergeye dönüşmüş olur. Ancak Eylül ortasında hâlâ Menbiç veya Tel Rifat hattındaki çatışmaları konuşuyorsak o zaman Suriye’de 2019’a dönüyoruz demektir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 7 Eylül 2023’te yayımlanmıştır.

Serhat Erkmen
Serhat Erkmen
Prof. Dr. Serhat Erkmen, Pros&Cons Güvenlik ve Risk Analizi Merkezi Direktörüi. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamladı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı. Terörizm ve Orta Doğu konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x
()
x