Bu senin hikâyen, anne!

Annenin yeri her zaman ayrıdır, deriz. O güvenli bir limandır. Sıcak yuvanın direğidir. Sabrın temsilidir. Hayatımızın merkezi… Bu, bugün için böyle de, edebiyatımızda durum nasıl? Toprak Işık yazdı.

Doğduğunda en zayıf memelidir insan. Bu yüzdendir dünyaya gelişini çığlığıyla ilan etmesi… O çığlığın ilk muhatabı annedir. Yaşam boyu en sıkışık anlarımızda hep ona sesleniriz. Merhamete ihtiyaç duyduğumuzda…

Ataerkil toplumlarda baba dış dünyaya dönüktür; otoriter, güçlü, irade sahibi ve etkindir. Anne ise kadın olması nedeniyle eve dönüktür; görece daha güçsüz, iradesiz ve edilgendir (Kaya, Edebiyatta Süresiz Bir Mekân: Anne, t.y.).

Edebiyatımızda da anne, etkisi ancak, babanın varlığı sonlanırsa hikâyenin akışında önemli hale gelen bir karakterdir. Aile yapımızda daima merhamet ve sevginin temsilcisidir o (Berbercan, 2017; Özcan, 2007). Buna rağmen Keloğlan’ın adını bile bilmediğimiz annesi çoğu masalda oğlunu zorla evden uzaklaştırır. Gidip bir işe yarasın, rızıklarını kazansın diye… İster annesinin zoruyla, ister kendi yüreğinin sesini dinleyerek evden ayrılsın Keloğlan, hemen her zaman kariyerine yeni bir başarı katmış olarak annesinin huzuruna döner (Ulutaş & Batur, 2020).

Anne ve toplumsal dönüşüm

Anneden ayrılıp anneye kendini ispatlayarak dönmek konusunda Tarık Buğra da Çolak Salih Niko ile Hesaplaşıyor adlı tefrika romanında tipik bir örnek sunar.  Salih, Küçük Ağa’nın olumsuz karakteri Niko’yu cezalandırmak üzere yola çıkarken annesini dinlemeden ayrılır evinden ve tehlikeli yolculuğunu tamamlayıp döner onu doğuranın yanına (Tarakçı, 2017).

Kahramanların görevlerini yerine getirdikten sonra anneleriyle buluşmaları, üzerlerine düşeni yapmış olarak toplumun huzuruna çıkmalarıdır aslında. Değerleri simgeliyor olması nedeniyle anne, toplumsal dönüşüm bakımından kilit öneme sahiptir.

Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde, ülkenin kurtuluşunu arayanlar var olan durumu şiddetle eleştirmişlerdir. İlericilerde, mevcut kültürü kusurlu bulma, en baskın özelliktir. Bizim sadece çağdaşlaşma değil, aynı zamanda bağımsızlığımızı koruma savaşımızın da bir parçasıdır kültürel dönüşüm hedefi ve edebiyat bu yolda kullanılan güçlü bir araçtır. Yazarların çoğuna göre anne, kocasız kaldığında bir çocuğu doğru şekilde yönlendirme becerisinden yoksundur.

İffetsiz bir kadının pençesi

Cumhuriyet öncesi ilk romancılarımızdan Namık Kemal’in İntibah adlı eserinin baş karakteri Ali Bey’in annesi Fatma Hanım, yetim kalıp hayata küsen oğlunu Çamlıca’da gezilere çıkması için teşvik eder ve orada iffetsiz bir kadının pençesine düşmesine neden olur. Annesinin cahilliği yüzünden başına gelmedik kalmayan Ali Bey, olmaz olsun böyle anne tavrı ile onun cenazesine dahi gitmez. (Karaca, 2012)

Nabizâde Nâzım’ın Zehra isimli romanında Münire, oğlu Suphi ve gelini Zehra’nın başını derde sokar. O da cahil bir kadındır. Konağa getirdiği cariye yüzünden oğlunun evliliği mahvolur. Kendisi de sokaklarda dilenirken ölür. (Karaca, 2012)

Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası’nda Bihruz, babasını kaybedip mirasa konunca bir daha mı geleceğiz dünyaya kaygısızlığı ile har vurup harman savurur. Annesi, yapma, etme evladım, hazıra dağ dayanmaz diyeceğine kendi payına düşen mirası da ona teslim eder, ki bu kurda kuzu emanet etmektir. Yine eğitimsiz bir anne ve yine hayatı mahvolan bir evlat… (Karaca, 2012)

Kuyucaklı Yusuf’ta (Sabahattin Ali) Kaymakam Selahattin Bey’in karısı Şahinde Hanım, kızı Muazzez’in hayatını karartır; ancak onun eksiği eğitim değil iffettir.

Anne cehaleti ve dadılar

Romanlardaki anneler cehaletlerini dadılar üzerinden telafi etmeyi denerler, ki bu da işe yaramaz. İlk Türk romanı olarak kabul edilen Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat (1872), babanın yokluğunda otoriteyi üstlenemeyen anne modelinin bu gücü dadıya bırakışını örnekler.

Bahtiyarlık (1885) romanında modernleşme kaygısının bir sonucu olan yabancı hocaların, çocuklar ile ilişkide annelerin çok daha önüne geçtiği görülür. Yine Araba Sevdası’nda anne, pek çok sorumluluğu dadıyla paylaşır (Kaplan, 2018.).

Hüseyin Rahmi’nin romanlarında annenin gelenek taşıyıcısı olma rolü ön plandadır. Kenar mahallede yaşayan cahil ve batıl inanç sahibi kadınlardır onlar. Hiç sorgulamadan bilinçsizce benimsedikleri değerler arasında erkeğin çok eşliliği de vardır. Kadın erkek eşitsizliğini bağnazca savunurlar (Kaya, Edebiyatta Süresiz Bir Mekân: Anne, t.y.).

Başta Ahmet Mithat Efendi olmak üzere, annenin yetersizliğini tespit eden kalem ustaları şu çözüme ulaşırlar: Değerlerin taşıyıcısı olan anneyi eğitip dönüştür ki, toplum dönüşsün (Kaplan, 2018). Şemsettin Sami, 1879’da kaleme aldığı Kadınlar risalesinde şöyle seslenir:

Bir erkeğin aldığı eğitim, öğrendiği bilgi ve hüner yalnız kendi nefsinde kalır, hâlbuki kadın bilgi ve eğitiminden evladını ve belki hizmetçilerine varıncaya kadar bütün ev halkını, bütün aileyi yararlandırır.” (Şemsettin Sami, 1996, s.37)

Eğitmen anne – Çalıkuşu

Annenin eğiten olarak rolü, Reşat Nuri’nin Çalıkuşu romanını getirir akla. Feride, öğrencilerini aydınlatmakla kalmaz, Münise adlı bir kızı da evlat edinir. Gerçek anne, kötü yola düşmüş eğitimsiz, zayıf bir kadındır. Buna karşın Feride, pek yakında Cumhuriyet’in idealize edeceği kadın tipinin mükemmel bir örneğidir. Cahil değildir, fedakârdır ve annelik görevini kusursuz biçimde yerine getirebilecek donanıma sahiptir; öyleyse yeni kuşağı yetiştirmek onun vazifesi ve hakkıdır.

Aşk-ı Memnu’daki Firdevs Yöreoğlu, çağdaşı pek çok romandaki anne karakterinden etkinliği ve gücü ile ayrışır. Aslında Halit Ziya’nın roman ve öykülerinde anne tipleri genellikle baskın ve hırslıdır; bu otoriteyi ölmüş kocalarından devralmışlardır. Erkek çocuklarının hayatlarına etkin biçimde müdahale eden ve kız çocuklarıyla çatışan annelerdir bunlar (Kaya, Edebiyatta Süresiz Bir Mekân: Anne, t.y.).

Yakup Kadri’nin Yaban’ında, Zeynep Kadın, yoksulluk çekerken bir yandan da evini geçindirmeye çalışır. Kaderine razı geldiği görülen bu karakter, romanda evin direği olma sorumluluğunu üstlenmiş Türk kadınını temsil etmesiyle öne çıkar (Sabah, t.y.).

Suat Derviş – Fosforlu Cevriye

Suat Derviş de pek çok güzel romana imza atmış bir kadın yazar olarak önemlidir.  Onun kadınları çoğunlukla annesizdir ve kendi çocuklarını da kaybetmişlerdir. Belki de bu, kadın için maceraya atılmanın tek yoludur. Anne kucağını ve annelik vazifelerini terk etmek… Ölümsüz karakterlerinden Fosforlu Cevriye, annesini hiç tanımamıştır ve bir annesinin olabileceğini hayal etmekte bile zorlanır:

Anne! Bu ona o kadar uzak gelen bir kavramdı ki… İnsanların annesiz dünyaya gelemeyeceklerini pekiyi bildiği halde kendisinin bir anne sahibi olmuş bulunmasına ihtimal veremiyordu. Bir kadın… Acaba hakikaten kendisini karnında taşımış, onu kanıyla beslemiş ve ona hayat vermek için ıstırap çekmiş bir kadın var mıydı?” (Atak, 2023).

Halide Edip ve Yakup Kadri’nin romanlarında anneler, evlenmeden önce ailelerine evlendikten sonra da kocalarının üzerlerindeki hukukuna riayet ederler. Halit Ziya, Kırık Hayatlar‘da Vedide ile, ölmekte olan çocuğuna insan üstü bir güçle bakarken, kocasının ihanetine de göğüs geren bir kadının acılarını dile getirir. Halide Edib, Ahmet Mithat Efendi ve Fatma Aliye Hanım, eğitilmişliği ile Batılı, eş ve annelik özellikleri bakımından muhafazakâr niteliklere sahip kadını idealize ederler. Hailde Edip’in, Seviye Talip’te yarattığı Macide karakteri bunun güzel bir örneğidir (Uğurcan, 2002).

Anne – nihayet aciz değil

Tanzimat ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerindekilerin aksine, günümüze yaklaşırken Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Fakir Baykurt gibi yazarların romanlarındaki Anadolu anneleri, eğitimsizliklerinden dolayı ailenin başına dert açan aciz karakterler değildir.

Fakir Baykurt, Irazcanın Dirliği’nde, güçlü ve mücadeleci bir anaya can vermiştir. Yaşar Kemal’in Yılanı Öldürseler adlı romanında incelenecek iki anne vardır: Ana karakter Hasan’ın babaannesi Büyükana ve annesi Esme… Büyükana, oğlunun katline neden olan gelinini öldürsünler diye sürekli torununu ve çocuklarını teşvik eder. Ne kadar zalimce de olsa değerlerin taşıyıcısı olma rolüdür bu. Esme ise töre gereği öldürülmesi gereken bir anne ve kadındır, bedeni ile namus taşıyıcısıdır. Yüreği, kendini öldürecek oğlu için sınırsız şefkatle doludur. Her koşulda ailesine karşı merhamet yüklü olma sorumluluğudur bu.

Anneler ve toplumun keskin dönüşümü

Ceylan Ersun, 1935 ile 2007 yılları arasında kadın yazarlarca yazılmış dokuz Türk romanını anne ve kız ilişkisi bağlamında incelemiştir. Vardığı sonuca göre, romanlardaki anneler genellikle kızlarını kendilerinin belirlediği sınırlar içinde tutmaya çalışırlar. Geleneksel olanından en çağdaşına kadar hepsi, kızlarının ilk cinsel deneyimlerinden haberdar olmak, sevgilerinin kimler olduğunu bilmek, hatta kontrol etmek ister gibidirler (Ersun, 2007). Annelerin bu tavrını, toplumun keskin dönüşüm geçirdiği bir dönemde onlara denetim görevi verilmesinin sonucu olarak görebiliriz. Böyle bir göreve ihtiyaç vardır; çünkü Türkiye’nin modernleşme serüveninde yeni değerler içselleştirilmemiş daha çok görüntü değişmiş ve eski değerlerin etkisi devam etmiştir.

Kadınların kaleminden çıkan annelerle özellikle 1970’li, 1980’li yıllarda karşılaşıyoruz. Bu romanlarda kadın, gerçek dünyaya uygun olarak belli oranda iş gücüne katılmıştır ve göreli ekonomik bağımsızlığa kavuşmuştur. Bunun sonucunda anne, ataerkil yapıyı zorlayarak dışa dönük bir hareket alanına kavuşma çabası içine girmiştir. Değişmeye zorladığı yapının asli bir ürünü olduğundan olsa gerek, aynı zamanda kendisini de sorgulamaktadır bu anne (Kaya, Edebiyatta Süresiz Bir Mekân: Anne, t.y.).

Ailede yaşanan ikilik

Günümüze geldiğimizde, İhsan Oktay Anar’ın, Efrâsiyab’ın Hikâyeleri adlı eserinde karşımıza ilginç bir örnek çıkar. Süpermen karakterinin çarpıtılmasıyla oluşturulmuş Gülerk, annesinin gönlü olsun diye kibar ve efemine, babasını mutlu etmek için ise güçlü ve serttir. Sonunda bu kişilik bölünmesine dayanamayıp minareden atlayarak bir güvercin yardımı ile cennete gider. Bu matrak hikâyede, güçlenen annenin, baba tarafından belirlenen terbiye standartlarının uygulayıcısı ve denetçisi olmaktan çıkıp kendi kurallarını dayatan bir role kavuşmasıyla ailede yaşanan ikililiğe dikkat çekilmektedir.

Ele alınan tüm bu romanlarda annelik rolünün sorgulandığını ve şekillendirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Sözün büyüsü bizi doğuranı yeniden doğurup biçimlendirmeye yeter mi bilemeyiz. Oysa şundan eminiz, annelik toplumsal rollerin en önemlilerden biri olmaya devam edecek. Darağacı arifesinde bile yalnız onunla konuşmayı, son mektubu ona yazmayı, yıldızları onun saçlarında görmeyi sürdüreceğiz. Biz, kendisi için ağlarsa annesinin ağlayacağına, gerisinin yalan ağlayacağına inanmış bir toplumuz.

Kaynaklar:

  1. Kaya, Yeni Düzen. (t.y.). Edebiyatta süresiz bir mekan: Anne. Erişim adresi: https://www.yeniduzen.com/edebiyatta-suresiz-bir-mekan-anne-89865h.htm
  2. Berbercan, M. T. (2017). İslam öncesi türk metinlerinde ‘kız’ ve ‘kadın’. JOTS 1(1), 7-19.
  3. Özcan, H. (2007). Anadolu Alevi kültüründe kadına bakışın temelleri. Uluslararası Asya ve Afrika Çalışmaları Kongresi, Eylül-2007, 1-10.
  4. Ulutaş, M., & Batur, Z. (2020). Attitudes and Behaviors in Keloglan Tales: Mother-Child Relationship. Kastamonu Education Journal, 28(5), 2148-2155. https://doi.org/10.24106/kefdergi.741133
  5. Tarakçı, G. (2017). Tarık Buğra’nın Tefrika Halinde Kalan Romanı Küçük Ağa’da Yarım Kalan Tokadın Hikayesi: ‘Çolak Salih Niko ile Hesaplaşıyor’. Litera Turca: Journal of Turkish Language and Literature, 3(2), 120-130.
  6. Karaca, Ş. (2012). İlk Dönem Türk Romanlarında Anne Kimliği. Akademik Bakış Dergisi: Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi, (33), Kasım-Aralık. http://www.akademikbakis.org
  7. Kaplan, Z. (2018) Geleneksel ve modern kıskacında annelik: 19. yüzyıl Türk romanında aile dinamiklerinin anne aleyhine dönüşümü. International Journal of Humanities and Education, Sayı 4.
  8. Şemseddin Sami. (1996). Kadınlar. (haz. İ. Doğan) Ankara: Gündoğan Yayınları.
  9. (t.y.). Yaban karakterleri: Yaban romanı kahramanlarının isimleri, özellikleri ve karakter analizi. Erişim adresi: https://www.sabah.com.tr/egitim/yaban-karakterleri-yaban-romani-kahramanlarinin-isimleri-ozellikleri-ve-karakter-analizi-e1-6532126
  10. Atak, İ. E. (2023, Şubat 1). Suat Derviş’in romanlarında kadınlar ve anneler. Sanat Kritik. Erişim adresi: https://sanatkritik.com/klinik-2/suat-dervisin-romanlarinda-kadinlar-ve-anneler/
  11. Uğurcan, S. (2002). Osmanlı-Türk Romanında Kadın Tipleri. Türklük Araştırmaları Dergisi-11.
  12. Ersun, C. (2007). Cumhuriyet’in İlk Yıllarından Günümüze Türk Romanlarındaki Anne-Kız İlişkilerinin Psikanalitik İncelemesi [Yüksek lisans tezi, İstanbul Üniversitesi]. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Mayıs 2024’te yayımlanmıştır.

Toprak Işık
Toprak Işık
TOPRAK IŞIK – Yazar ve mühendis. 1973 yılında Elazığ’da doğdu. Çocukluğu ve ilkgençlik yılları İnegöl’de geçti. Üniversite birinci basamak sınavında Türkiye 9’uncusu, ikinci basamak sınavında Türkiye 16’ncısı olarak girdiği Bilkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü’nden 1996 yılında mezun oldu. Bir süre New York’ta yaşadıktan sonra yazarlığa daha fazla zaman ayırabilmek için 2008 yılından itibaren İstanbul’a yerleşti ve mühendislik yaşamını araştırma geliştirme projelerinde danışmanlık yaparak sürdürmeye başladı. Bu yüzden “az” mühendislik yapıyor, zamanının çoğunu yazmaya ayırıyor. Öykü ve denemeleri Kül, Kül Öykü, Patika dergileri ile www.aciksite.com adresinde yayımlandı. Başlıca eserleri: Sırabaşı, Halat Gösterisi, Kız Ararken, Sıradana Övgü, Azgın Tekeler, Toplumsal Cinsiyet ve Efsaneden Gerçeğe Türkiye'de Kadın, Baba Beni Anlasana (çocuk kitabı), Anne Beni Geri Getir (çocuk kitabı), Çiftçi Karıncalar Köleci Karıncalara Karşı (çocuk kitabı)…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Bu senin hikâyen, anne!

Annenin yeri her zaman ayrıdır, deriz. O güvenli bir limandır. Sıcak yuvanın direğidir. Sabrın temsilidir. Hayatımızın merkezi… Bu, bugün için böyle de, edebiyatımızda durum nasıl? Toprak Işık yazdı.

Doğduğunda en zayıf memelidir insan. Bu yüzdendir dünyaya gelişini çığlığıyla ilan etmesi… O çığlığın ilk muhatabı annedir. Yaşam boyu en sıkışık anlarımızda hep ona sesleniriz. Merhamete ihtiyaç duyduğumuzda…

Ataerkil toplumlarda baba dış dünyaya dönüktür; otoriter, güçlü, irade sahibi ve etkindir. Anne ise kadın olması nedeniyle eve dönüktür; görece daha güçsüz, iradesiz ve edilgendir (Kaya, Edebiyatta Süresiz Bir Mekân: Anne, t.y.).

Edebiyatımızda da anne, etkisi ancak, babanın varlığı sonlanırsa hikâyenin akışında önemli hale gelen bir karakterdir. Aile yapımızda daima merhamet ve sevginin temsilcisidir o (Berbercan, 2017; Özcan, 2007). Buna rağmen Keloğlan’ın adını bile bilmediğimiz annesi çoğu masalda oğlunu zorla evden uzaklaştırır. Gidip bir işe yarasın, rızıklarını kazansın diye… İster annesinin zoruyla, ister kendi yüreğinin sesini dinleyerek evden ayrılsın Keloğlan, hemen her zaman kariyerine yeni bir başarı katmış olarak annesinin huzuruna döner (Ulutaş & Batur, 2020).

Anne ve toplumsal dönüşüm

Anneden ayrılıp anneye kendini ispatlayarak dönmek konusunda Tarık Buğra da Çolak Salih Niko ile Hesaplaşıyor adlı tefrika romanında tipik bir örnek sunar.  Salih, Küçük Ağa’nın olumsuz karakteri Niko’yu cezalandırmak üzere yola çıkarken annesini dinlemeden ayrılır evinden ve tehlikeli yolculuğunu tamamlayıp döner onu doğuranın yanına (Tarakçı, 2017).

Kahramanların görevlerini yerine getirdikten sonra anneleriyle buluşmaları, üzerlerine düşeni yapmış olarak toplumun huzuruna çıkmalarıdır aslında. Değerleri simgeliyor olması nedeniyle anne, toplumsal dönüşüm bakımından kilit öneme sahiptir.

Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde, ülkenin kurtuluşunu arayanlar var olan durumu şiddetle eleştirmişlerdir. İlericilerde, mevcut kültürü kusurlu bulma, en baskın özelliktir. Bizim sadece çağdaşlaşma değil, aynı zamanda bağımsızlığımızı koruma savaşımızın da bir parçasıdır kültürel dönüşüm hedefi ve edebiyat bu yolda kullanılan güçlü bir araçtır. Yazarların çoğuna göre anne, kocasız kaldığında bir çocuğu doğru şekilde yönlendirme becerisinden yoksundur.

İffetsiz bir kadının pençesi

Cumhuriyet öncesi ilk romancılarımızdan Namık Kemal’in İntibah adlı eserinin baş karakteri Ali Bey’in annesi Fatma Hanım, yetim kalıp hayata küsen oğlunu Çamlıca’da gezilere çıkması için teşvik eder ve orada iffetsiz bir kadının pençesine düşmesine neden olur. Annesinin cahilliği yüzünden başına gelmedik kalmayan Ali Bey, olmaz olsun böyle anne tavrı ile onun cenazesine dahi gitmez. (Karaca, 2012)

Nabizâde Nâzım’ın Zehra isimli romanında Münire, oğlu Suphi ve gelini Zehra’nın başını derde sokar. O da cahil bir kadındır. Konağa getirdiği cariye yüzünden oğlunun evliliği mahvolur. Kendisi de sokaklarda dilenirken ölür. (Karaca, 2012)

Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası’nda Bihruz, babasını kaybedip mirasa konunca bir daha mı geleceğiz dünyaya kaygısızlığı ile har vurup harman savurur. Annesi, yapma, etme evladım, hazıra dağ dayanmaz diyeceğine kendi payına düşen mirası da ona teslim eder, ki bu kurda kuzu emanet etmektir. Yine eğitimsiz bir anne ve yine hayatı mahvolan bir evlat… (Karaca, 2012)

Kuyucaklı Yusuf’ta (Sabahattin Ali) Kaymakam Selahattin Bey’in karısı Şahinde Hanım, kızı Muazzez’in hayatını karartır; ancak onun eksiği eğitim değil iffettir.

Anne cehaleti ve dadılar

Romanlardaki anneler cehaletlerini dadılar üzerinden telafi etmeyi denerler, ki bu da işe yaramaz. İlk Türk romanı olarak kabul edilen Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat (1872), babanın yokluğunda otoriteyi üstlenemeyen anne modelinin bu gücü dadıya bırakışını örnekler.

Bahtiyarlık (1885) romanında modernleşme kaygısının bir sonucu olan yabancı hocaların, çocuklar ile ilişkide annelerin çok daha önüne geçtiği görülür. Yine Araba Sevdası’nda anne, pek çok sorumluluğu dadıyla paylaşır (Kaplan, 2018.).

Hüseyin Rahmi’nin romanlarında annenin gelenek taşıyıcısı olma rolü ön plandadır. Kenar mahallede yaşayan cahil ve batıl inanç sahibi kadınlardır onlar. Hiç sorgulamadan bilinçsizce benimsedikleri değerler arasında erkeğin çok eşliliği de vardır. Kadın erkek eşitsizliğini bağnazca savunurlar (Kaya, Edebiyatta Süresiz Bir Mekân: Anne, t.y.).

Başta Ahmet Mithat Efendi olmak üzere, annenin yetersizliğini tespit eden kalem ustaları şu çözüme ulaşırlar: Değerlerin taşıyıcısı olan anneyi eğitip dönüştür ki, toplum dönüşsün (Kaplan, 2018). Şemsettin Sami, 1879’da kaleme aldığı Kadınlar risalesinde şöyle seslenir:

Bir erkeğin aldığı eğitim, öğrendiği bilgi ve hüner yalnız kendi nefsinde kalır, hâlbuki kadın bilgi ve eğitiminden evladını ve belki hizmetçilerine varıncaya kadar bütün ev halkını, bütün aileyi yararlandırır.” (Şemsettin Sami, 1996, s.37)

Eğitmen anne – Çalıkuşu

Annenin eğiten olarak rolü, Reşat Nuri’nin Çalıkuşu romanını getirir akla. Feride, öğrencilerini aydınlatmakla kalmaz, Münise adlı bir kızı da evlat edinir. Gerçek anne, kötü yola düşmüş eğitimsiz, zayıf bir kadındır. Buna karşın Feride, pek yakında Cumhuriyet’in idealize edeceği kadın tipinin mükemmel bir örneğidir. Cahil değildir, fedakârdır ve annelik görevini kusursuz biçimde yerine getirebilecek donanıma sahiptir; öyleyse yeni kuşağı yetiştirmek onun vazifesi ve hakkıdır.

Aşk-ı Memnu’daki Firdevs Yöreoğlu, çağdaşı pek çok romandaki anne karakterinden etkinliği ve gücü ile ayrışır. Aslında Halit Ziya’nın roman ve öykülerinde anne tipleri genellikle baskın ve hırslıdır; bu otoriteyi ölmüş kocalarından devralmışlardır. Erkek çocuklarının hayatlarına etkin biçimde müdahale eden ve kız çocuklarıyla çatışan annelerdir bunlar (Kaya, Edebiyatta Süresiz Bir Mekân: Anne, t.y.).

Yakup Kadri’nin Yaban’ında, Zeynep Kadın, yoksulluk çekerken bir yandan da evini geçindirmeye çalışır. Kaderine razı geldiği görülen bu karakter, romanda evin direği olma sorumluluğunu üstlenmiş Türk kadınını temsil etmesiyle öne çıkar (Sabah, t.y.).

Suat Derviş – Fosforlu Cevriye

Suat Derviş de pek çok güzel romana imza atmış bir kadın yazar olarak önemlidir.  Onun kadınları çoğunlukla annesizdir ve kendi çocuklarını da kaybetmişlerdir. Belki de bu, kadın için maceraya atılmanın tek yoludur. Anne kucağını ve annelik vazifelerini terk etmek… Ölümsüz karakterlerinden Fosforlu Cevriye, annesini hiç tanımamıştır ve bir annesinin olabileceğini hayal etmekte bile zorlanır:

Anne! Bu ona o kadar uzak gelen bir kavramdı ki… İnsanların annesiz dünyaya gelemeyeceklerini pekiyi bildiği halde kendisinin bir anne sahibi olmuş bulunmasına ihtimal veremiyordu. Bir kadın… Acaba hakikaten kendisini karnında taşımış, onu kanıyla beslemiş ve ona hayat vermek için ıstırap çekmiş bir kadın var mıydı?” (Atak, 2023).

Halide Edip ve Yakup Kadri’nin romanlarında anneler, evlenmeden önce ailelerine evlendikten sonra da kocalarının üzerlerindeki hukukuna riayet ederler. Halit Ziya, Kırık Hayatlar‘da Vedide ile, ölmekte olan çocuğuna insan üstü bir güçle bakarken, kocasının ihanetine de göğüs geren bir kadının acılarını dile getirir. Halide Edib, Ahmet Mithat Efendi ve Fatma Aliye Hanım, eğitilmişliği ile Batılı, eş ve annelik özellikleri bakımından muhafazakâr niteliklere sahip kadını idealize ederler. Hailde Edip’in, Seviye Talip’te yarattığı Macide karakteri bunun güzel bir örneğidir (Uğurcan, 2002).

Anne – nihayet aciz değil

Tanzimat ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerindekilerin aksine, günümüze yaklaşırken Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Fakir Baykurt gibi yazarların romanlarındaki Anadolu anneleri, eğitimsizliklerinden dolayı ailenin başına dert açan aciz karakterler değildir.

Fakir Baykurt, Irazcanın Dirliği’nde, güçlü ve mücadeleci bir anaya can vermiştir. Yaşar Kemal’in Yılanı Öldürseler adlı romanında incelenecek iki anne vardır: Ana karakter Hasan’ın babaannesi Büyükana ve annesi Esme… Büyükana, oğlunun katline neden olan gelinini öldürsünler diye sürekli torununu ve çocuklarını teşvik eder. Ne kadar zalimce de olsa değerlerin taşıyıcısı olma rolüdür bu. Esme ise töre gereği öldürülmesi gereken bir anne ve kadındır, bedeni ile namus taşıyıcısıdır. Yüreği, kendini öldürecek oğlu için sınırsız şefkatle doludur. Her koşulda ailesine karşı merhamet yüklü olma sorumluluğudur bu.

Anneler ve toplumun keskin dönüşümü

Ceylan Ersun, 1935 ile 2007 yılları arasında kadın yazarlarca yazılmış dokuz Türk romanını anne ve kız ilişkisi bağlamında incelemiştir. Vardığı sonuca göre, romanlardaki anneler genellikle kızlarını kendilerinin belirlediği sınırlar içinde tutmaya çalışırlar. Geleneksel olanından en çağdaşına kadar hepsi, kızlarının ilk cinsel deneyimlerinden haberdar olmak, sevgilerinin kimler olduğunu bilmek, hatta kontrol etmek ister gibidirler (Ersun, 2007). Annelerin bu tavrını, toplumun keskin dönüşüm geçirdiği bir dönemde onlara denetim görevi verilmesinin sonucu olarak görebiliriz. Böyle bir göreve ihtiyaç vardır; çünkü Türkiye’nin modernleşme serüveninde yeni değerler içselleştirilmemiş daha çok görüntü değişmiş ve eski değerlerin etkisi devam etmiştir.

Kadınların kaleminden çıkan annelerle özellikle 1970’li, 1980’li yıllarda karşılaşıyoruz. Bu romanlarda kadın, gerçek dünyaya uygun olarak belli oranda iş gücüne katılmıştır ve göreli ekonomik bağımsızlığa kavuşmuştur. Bunun sonucunda anne, ataerkil yapıyı zorlayarak dışa dönük bir hareket alanına kavuşma çabası içine girmiştir. Değişmeye zorladığı yapının asli bir ürünü olduğundan olsa gerek, aynı zamanda kendisini de sorgulamaktadır bu anne (Kaya, Edebiyatta Süresiz Bir Mekân: Anne, t.y.).

Ailede yaşanan ikilik

Günümüze geldiğimizde, İhsan Oktay Anar’ın, Efrâsiyab’ın Hikâyeleri adlı eserinde karşımıza ilginç bir örnek çıkar. Süpermen karakterinin çarpıtılmasıyla oluşturulmuş Gülerk, annesinin gönlü olsun diye kibar ve efemine, babasını mutlu etmek için ise güçlü ve serttir. Sonunda bu kişilik bölünmesine dayanamayıp minareden atlayarak bir güvercin yardımı ile cennete gider. Bu matrak hikâyede, güçlenen annenin, baba tarafından belirlenen terbiye standartlarının uygulayıcısı ve denetçisi olmaktan çıkıp kendi kurallarını dayatan bir role kavuşmasıyla ailede yaşanan ikililiğe dikkat çekilmektedir.

Ele alınan tüm bu romanlarda annelik rolünün sorgulandığını ve şekillendirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Sözün büyüsü bizi doğuranı yeniden doğurup biçimlendirmeye yeter mi bilemeyiz. Oysa şundan eminiz, annelik toplumsal rollerin en önemlilerden biri olmaya devam edecek. Darağacı arifesinde bile yalnız onunla konuşmayı, son mektubu ona yazmayı, yıldızları onun saçlarında görmeyi sürdüreceğiz. Biz, kendisi için ağlarsa annesinin ağlayacağına, gerisinin yalan ağlayacağına inanmış bir toplumuz.

Kaynaklar:

  1. Kaya, Yeni Düzen. (t.y.). Edebiyatta süresiz bir mekan: Anne. Erişim adresi: https://www.yeniduzen.com/edebiyatta-suresiz-bir-mekan-anne-89865h.htm
  2. Berbercan, M. T. (2017). İslam öncesi türk metinlerinde ‘kız’ ve ‘kadın’. JOTS 1(1), 7-19.
  3. Özcan, H. (2007). Anadolu Alevi kültüründe kadına bakışın temelleri. Uluslararası Asya ve Afrika Çalışmaları Kongresi, Eylül-2007, 1-10.
  4. Ulutaş, M., & Batur, Z. (2020). Attitudes and Behaviors in Keloglan Tales: Mother-Child Relationship. Kastamonu Education Journal, 28(5), 2148-2155. https://doi.org/10.24106/kefdergi.741133
  5. Tarakçı, G. (2017). Tarık Buğra’nın Tefrika Halinde Kalan Romanı Küçük Ağa’da Yarım Kalan Tokadın Hikayesi: ‘Çolak Salih Niko ile Hesaplaşıyor’. Litera Turca: Journal of Turkish Language and Literature, 3(2), 120-130.
  6. Karaca, Ş. (2012). İlk Dönem Türk Romanlarında Anne Kimliği. Akademik Bakış Dergisi: Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi, (33), Kasım-Aralık. http://www.akademikbakis.org
  7. Kaplan, Z. (2018) Geleneksel ve modern kıskacında annelik: 19. yüzyıl Türk romanında aile dinamiklerinin anne aleyhine dönüşümü. International Journal of Humanities and Education, Sayı 4.
  8. Şemseddin Sami. (1996). Kadınlar. (haz. İ. Doğan) Ankara: Gündoğan Yayınları.
  9. (t.y.). Yaban karakterleri: Yaban romanı kahramanlarının isimleri, özellikleri ve karakter analizi. Erişim adresi: https://www.sabah.com.tr/egitim/yaban-karakterleri-yaban-romani-kahramanlarinin-isimleri-ozellikleri-ve-karakter-analizi-e1-6532126
  10. Atak, İ. E. (2023, Şubat 1). Suat Derviş’in romanlarında kadınlar ve anneler. Sanat Kritik. Erişim adresi: https://sanatkritik.com/klinik-2/suat-dervisin-romanlarinda-kadinlar-ve-anneler/
  11. Uğurcan, S. (2002). Osmanlı-Türk Romanında Kadın Tipleri. Türklük Araştırmaları Dergisi-11.
  12. Ersun, C. (2007). Cumhuriyet’in İlk Yıllarından Günümüze Türk Romanlarındaki Anne-Kız İlişkilerinin Psikanalitik İncelemesi [Yüksek lisans tezi, İstanbul Üniversitesi]. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Mayıs 2024’te yayımlanmıştır.

Toprak Işık
Toprak Işık
TOPRAK IŞIK – Yazar ve mühendis. 1973 yılında Elazığ’da doğdu. Çocukluğu ve ilkgençlik yılları İnegöl’de geçti. Üniversite birinci basamak sınavında Türkiye 9’uncusu, ikinci basamak sınavında Türkiye 16’ncısı olarak girdiği Bilkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü’nden 1996 yılında mezun oldu. Bir süre New York’ta yaşadıktan sonra yazarlığa daha fazla zaman ayırabilmek için 2008 yılından itibaren İstanbul’a yerleşti ve mühendislik yaşamını araştırma geliştirme projelerinde danışmanlık yaparak sürdürmeye başladı. Bu yüzden “az” mühendislik yapıyor, zamanının çoğunu yazmaya ayırıyor. Öykü ve denemeleri Kül, Kül Öykü, Patika dergileri ile www.aciksite.com adresinde yayımlandı. Başlıca eserleri: Sırabaşı, Halat Gösterisi, Kız Ararken, Sıradana Övgü, Azgın Tekeler, Toplumsal Cinsiyet ve Efsaneden Gerçeğe Türkiye'de Kadın, Baba Beni Anlasana (çocuk kitabı), Anne Beni Geri Getir (çocuk kitabı), Çiftçi Karıncalar Köleci Karıncalara Karşı (çocuk kitabı)…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x