Ermenice neden Türkiye için gerekli?

Her yıl 24 Nisan’da aynı olaylar yaşanır, benzer açıklamalar ve tepkiler gelir. Peki, Türkiye’de neden Ermenice bilen tarihçi sayısı bu kadar az? Ermenice çalışmalar yapmak, bu dile hakim olmak, Türkiye’ye getirir, ne götürür? Ani Sarukhanyan yazdı.

Her yıl, 24 Nisan’da dünya Türkiye’ye Ermenileri ve Ermenistan’ı hatırlatır; karşlıklı suçlamalar ve özsavunmalar yapılır; dünyanın farklı ülkeleri de bunu istediği gibi kullanır. Peki, bu böyle nereye kadar sürüp gidecek?

İşin uzmanı olarak görülen tarihçilere başvurulduğunda ulaşılan sonuç sorulara kesin cevap vermediği gibi, yeni sorular da doğurabiliyor. Bazı tarihçiler soykırım olduğunu, bazıları olmadığını savunabiliyor. Oysa tarihi özgün dilinden araştırmak, birebir orjinal kaynakları okumak, hem dilsel bağ kurmak, hem de kültür alışverişi ve ticaret adına Ermenice bir imkân, bir fırsat…

Türkiye’de Ermenilik bilimi

Dünyanın dört bir yanında[efn_note]Dünyadaki Armenoloji departmanlar ve merkezlerinin (tamamını içermeyen) listesi: https://aspirantum.com/blog/armenian-studies-centers[/efn_note] üniversitelerde Armenoloji bölümleri, Ermeni araştırmaları enstitüleri, dil ve kültür merkezleri bulunur. Oysa daha düne kadar Ermenicenin konuşulduğu, Ermenice gazetelerin basıldığı, Ermenice edebiyatın yazıldığı, tiyatroların oynandığı, Ermeni harfli Türk edebiyatının bile oluştuğu Anadolu’da, Ermeniceye ilgi çok düşük seviyede. Bölüm tercihlerinde ortalama 10’uncu sırada…[efn_note]Yükseköğretim girdi göstergeleri: https://yokatlas.yok.gov.tr/lisans.php?y=101190216[/efn_note] Yılda en fazla 1-2 kişinin esas meslek olarak yöneldiği bir alan… Bu ilgisizliğin ekonomik, sosyo-psikolojik nedenleri olabilir hiç kuşkusuz. Buraya bakmak gerek.

Zengin olmak için Ermenice öğrenilmeyeceği bir gerçek. Dünyaya açılmak için de Ermenice öğrenmeye gerek yok. Dolayısıyla Armenolojinin popüler bir dal olamayacağını öngörmek marifet değil.

Fakat 100 yıllık tarihi ve 85 milyon nüfusuyla Ermenistan’ın komşusu ve çoğu Ermeninin memleketi olan Türkiye Cumhuriyeti’nde Ankara ve Erciyes Üniversiteleri olmak üzere sadece iki üniversitede Ermeni Dili ve Kültürü/Edebiyatı bölümlerinin faal olması, bu bölümlerde Ermeniceye hakim Öğretim Üyesi ve kabul edilen öğrenci sayısının beklenenin ve yakışanın çok daha altında olması da düşündürücü.

Dil tercihi yaparken Türk toplumunda baskın olan Ermeni imajından dolayı “Etraf ne der?”, “Başka dil mi yok?” vb. düşüncelerle merak edenlerin dahi Ermeni dilinden uzak kalması bir yana, Ermenistan’la diplomatik ilişkilerin yokluğundan dolayı dili öğrenme aşamasında ve akabinde uygulama alanının çok kısıtlı olması, politik ve psikolojik nedenlerden dolayı sohbet edebilecek Ermeni arkadaşlar edinememeleri gibi durumlar gençleri Ermeniceye yönelmekten alıkoyabiliyor.

Böylece ilgi kıtlığı uzman kıtlığına, uzman kıtlığı alanın bir türlü gelişmemesine yol açıyor. Alan gelişmedikçe, kök salmadıkça, öncelikler temellendirilmedikçe ve eksikliklerin giderilmesi teşvik edilmedikçe hevesli bir öğrencinin hevesi zorlukları aşmaya maalesef yetmiyor. Bu da kısır döngüye sebep oluyor.

Armenoloji bölümleri dışında sayılı okullarda Batı veya Doğu Ermenice derslerinin veriliyor olması ise durumu kurtarmaya yardımcı olamıyor ne yazık ki… Çünkü bir veya iki yarıyıl gibi kısa sürede hâlihazırda birçok öncelikli görevi olan öğrencilerin haftada 2 saat seçmeli Ermenice dersi almakla tatmin edici bir seviyeye gelmeleri imkânsız değilse de, olağan ve beklenen bir durum değil.

Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran başka bir özellik daha var: Dünyadaki Armenoloji merkezlerine karşı hiç değilse ilgili ülkenin Ermenileri tarafından bir alâka gösteriliyorken, Türkiye bu noktada da eksik. Türkiye’deki Armenoloji bölümlerinde Türkiye Ermenilerinin konuştuğu Batı Ermenicesinin değil, Ermenistan’da konuşulan Doğu Ermenicesinin eğitiminin veriliyor olması, öte yandan Ermeni toplumunda Türk devletinin sunduğu Armenoloji eğitiminin akademik seviyesine duyulan güvensizlik, Türkiye Ermenilerini de bölüme ilgisiz kılıyor.

Doğu ve Batı Ermenice

Hint-Avrupa dil ailesine ait, yani Sanskrit, Avesta, Hititçe, Latince, Cermen, Slav dilleriyle akraba olan ve Yunanca gibi ayrı bir dal oluşturan Ermenicenin yazılı tarihi İ.S. 5’inci yüzyılla birlikte başlıyor.

Günümüzde Ermenice iki ayrı dala ayrılır: İstanbul Ermeni diyalektine dayanan Batı Ermenicesi ve Ararat diyalektine dayanan Doğu Ermenicesi. Türkiye Ermenilerinin ve Osmanlı çıkışlı olması itibarıyla Diaspora Ermenilerinin kâhir ekseriyetinin anadili Batı Ermenicesidir. Ermenistan Cumhuriyeti’nde ve Dağlık Karabağ’da ise kullanımda olan resmî dil Doğu Ermenicesidir.

İkisinin de yeri ve önemi ayrı, ikisinin de Türkiye’de bilinmesi son derece gereklidir. Dolayısıyla bölüm adlarında Doğu veya Batı ibaresi yer almadığı sürece, dünyadaki diğer Armenoloji bölümlerinde olduğu gibi, öğrencilere gerek Doğu gerekse Batı Ermenice öğrenmeye imkân tanıması beklenir. Ayrıca mezun olduklarında çağdaş yazı dillerinin yanı sıra, Ermeni diyalektoloji ile Eski Ermenice konusunda asgari bilgiye sahip olmaları da halen ulaşılması gereken bir hedeftir.

Olan ama olmayan ilişkiler

Dökülen kanlar, yaşanan bireysel ve ulusal trajediler, sınır boyu örülmüş dikenli teller… Görünen o ki, tüm bunlar asırlık bağları koparmaya yetmemiş. Sıradan vatandaşların devletlerin resmî söylemlerini aşıp insanî ilişkiler kurduğu görülüyor. İstanbul başta olmak üzere Türkiye’de doğup büyümüş, Türklerle en yakın iletişim ve etkileşimde bulunan, Türkiye vatandaşı olarak ülkenin ekonomi, kültür, sağlık, eğitim vb. alanlarında katkılarını sunan Ermenilerin bu bağın sağlam birer parçası olduğu söylenebilir. Dahası bu bağlar, tüm engelleme çabalarına karşın, Ermenistan’dan da tamamen kopuk değildir.

Türkiye ile Ermenistan arasında sınır kapandıktan sonra, 1996 yılına kadar olduğu gibi ticaretin üçüncü ülkeler üzerinden değil, doğrudan Türkler ile Ermeniler arasında yapılabilmesi fikri geliştirilerek, 1997 yılında Türk ve Ermeni iş adamları tarafından Türk Ermeni İş Geliştirme Konseyi[efn_note]Türk Ermeni İş Geliştirme Konseyi resmî sitesi: http://tabdc.org/[/efn_note] (TAABDC) kurulmuştur. 1993’te 4,5 milyon dolar olan Türkiye-Ermenistan arasındaki ticaret hacmi, 1997’de 30 milyon, 2008’de 200 milyon, 2019’da 269 milyon dolara ulaşmıştır.[efn_note]Ermenistan Devlet Gelir Komitesi resmî sitesi: https://www.petekamutner.am/Default.aspx[/efn_note] Erivan sokaklarında yıllardır Beko, Mavi, LC Waikiki, Flormar, Golden Rose gibi Türk markalarının mağazalarını görmek artık şaşırtıcı değildir.

Türkiye’den Ermenistan’a ihraç edilen ürünlerin başında petrol ve petrol ürünleri, hazır giyim ve trikotaj, taze ve kuru narenciye, pamuk kumaş, elektrikli ısıtıcı, deterjan, inşaat malzemeleri gelirken; Ermenistan’dan ağırlıklı olarak kuyumcu malzemeleri, işlenmemiş büyükbaş hayvan derisi ve tıbbi aletler gibi ürünler ithal edilmektedir.[efn_note]“Türkiye’den ithalatın hacmi gittikçe büyüyor”, Suren Parsyan, Aravot Gazetesi, 2020: https://www.aravot.am/2020/07/25/1125794/[/efn_note]

Ticaret demişken, İstanbul Lâleli bölgesinde yoğunlaşan, bölgedeki esnaf ve otel çalışanlarını Rusça, Arapça, Gürcüce ve diğer dillerin yanı sıra Ermeniceyi de öğrenmeye teşvik eden bavul ticaretini kayda geçirmeden olmaz. Sınır kapısının kapalı olması nedeniyle lojistik anlamda ekstra maliyet ve süre çalarak Gürcistan (çok az bir kısmı İran) üzerinden gerçekleşen bütün bu ticari faaliyet, sınır kapısı açıldığında kuşkusuz ki doğu illerinde olumlu bir hareketlilikle birlikte, iletişim için doğan Ermenice bilme itiyacını da yanına getirecektir.

Kültür-Sanat ve akademik hayat

Asırların kültürel alışverişi sınır kapıları kapandıktan sonra bile iki halk arasında devam etmenin yolunu bulmuştur: yıllar içinde bölgemizdeki diğer halklarla ortak oluşturulan türküler, oyunlar, geleneklerin yanı sıra günümüzde izinli-izinsiz ezgiler, dizi senaryoları[efn_note]Örnek, “Kara Sevda”>“Kayaran” (İstasyon) dizisi: https://www.usarmenianews.com/am-n-6372.html[/efn_note] birbirinden uyarlanmaya devam ediyor ve önemli başarılar yakalıyor, çünkü bu halkların düşünce ve duygu yapıları tahmin edemeyecekleri kadar birbirine yakın. Bunun en açık göstergesini bir halkın zihniyetini en güzel biçimde ortaya koyan deyim ve atasözleri oluşturur. Çok sayıda ortak deyim ve atasözleri var. Ortak olmayanlar da çoğunlukla karşılıklı olarak kolayca anlaşılabiliyor.

Çeşitli projelerde bir araya gelen Ermeni ve Türk sanatçılar, organizatörler, çevirmenler ve diğer katılımcılar karşılıklı saygı ve anlaşma içinde verimli çalışma süreçleri geçirebiliyor.

Eğitim almak, araştırma yapmak gibi akademik amaçlarla 2000’lerden bu yana sayısı gittikçe artarak Türkiye’ye gelen Ermeniler, Ermenistan’a giden Türkler var. Resmî ilişkilerin olmadığı şartlarda diyalog sürecine seyahat fonları, eğitim-sanat atölyeleri ve daha nice etkinliklerle açık destek veren az sayıda sivil toplum kuruluşunun önemini de azımsamamak gerekir. Yine de tarih, halkbilim, edebiyat bilimi, siyaset bilimi, dilbilim, arkeoloji, antropoloji vb. alanlardaki çoğu araştırmacı Ermenistan’a gidip faaliyetlerini genişletmek, derinleştirmek istese de, olası güvenlik sorunlarından ve kendi toplumunun baskılarından dolayı bundan geri duruyor.

Ermeni kaynaklarını çeviriler üzerinden okuma riski

Gelgelelim Ermenistan’a gitmek bir riskse, Ermeni kaynaklarını araştıranların İngilizce, Rusça, Fransızca ve diğer popüler dillerdeki çevirilerle idare etmeleri de başka bir risk taşıyor.

Bunun nedenlerinden ilki, çevrilmiş kaynaklarla çalışmanın otomatik olarak kaynakları ciddi derecede sınırlandırması.

İkincisi, çeviriden kaynaklanan yanlış aktarımlar, çarpık isimler ve çeşitli irili ufaklı hatalar sıklıkla yanlış anlaşılmalara sebep olması.

Üçüncü ve hak ettiği kadar önemsenmeyen bir diğer husus ise, orijinal dilden kaynak okumanın anlatımın tarzı, uslûbu, dil kullanımının estetik değeri gibi birçok konuda ilâve bilgi sağlaması.

Turizm

Her yıl Türkiye’yi binlerce Ermeni turist ziyaret ediyor. Onları iki temel gruba ayırmak mümkün. Bir kısmı tarihsel psikolojik engellerin çoğunu aşıp, denizsiz Ermenistan’dan Antalya gibi turistik bölgelere tatile gelenler. Diğer kısmı da dede ve nenelerinin hep gözyaşı ve hasretle anlattığı memleketlerini görmek isteyenler. Birinci grup turistler Ermeni toplumu tarafından sıklıkla kınamaya varan eleştiriye maruz kalırken, ikinci grubun ziyareti kutsal olarak algılanıp genel anlamda olumlu karşılanır. Vicdan azabı çekmeden deniz tatili yapmak isteyenler ise Adana, Mersin, İskenderun gibi illerde, 9.-14’üncü yüzyıllarda Kilikya Ermeni Krallığı’nın hüküm sürdüğü ve sonrasında da Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı toprakları tercih ederler. Çok küçük bir grup da İstanbul’u gezmeye ve keşfetmeye gelen insanlardan oluşur.

İki taraftan da turizmi frenleyen önemli etkenlerden biri, muhakkak ki direkt ulaşımının olmaması. Kara yolu ulaşımı Gürcistan ve İran üzerinden sağlanmakta. 2020 kışına kadar ise Atlasglobal şirketi Türkiye’den Ermenistan’a düzenli olarak (İstanbul-Erivan) direkt uçuşlar gerçekleştiriyordu. Ancak şirketin Şubat 2020’de iflas etmesi, direkt olan hava yolu bağlantısını da kesmiş ve yolcuları Kiev, Minsk, Sofya, Moskova, Tiflis, Doha gibi şehirler üzerinden aktarmalı ve uzun soluklu uçuşlara mahkûm bıraktı. İleride diplomatik ilişkilerin kurulması hâlinde, İstanbul-Erivan arasında geçmişte olduğu gibi, Antalya-Erivan, Van-Erivan ve Ankara-Erivan arasında da düzenli hava ulaşımının tesis edileceği ve bu durumun Ermenice bilgisine ihtiyacı arttıracağı düşünülebilir.

Açılacak kapılar

Yukarıda sayılan ve sayılamayan daha nice alanda Ermenicenin açacağı kapıların Türk toplumuna kapalı kalmaması için, anahtarı ele alıp kapıyı en azından aralamakta fayda var.

Eski Ermenicede «Նման զնմանն գտանէ» [nman ıznmann gtane] sözünün Türk toplumundaki birebir karşılığı “Benzer, benzeri çeker”dir. Birbirine bu kadar benzer olup, bu kadar zıt gösterilen bu iki toplumun birbirinden yeniden dolu dolu beslenebilmesi için kapıyı aralamak yeterlidir. Tüm kapıları açan ise “dil”dir.[efn_note]TDK Güncel Türkçe Sözlüğünde “dil” kelimesinin 8. karşılığı “anahtar”dır.[/efn_note] Dahası, “dünyayı yıkan da, yapan da dildir”. (Erm.: «Աշխարհի շինողն ու քանդողը լեզուն է»).

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Temmuz 2021’de yayımlanmıştır.

Ani Sarukhanyan
Ani Sarukhanyan
Ani Sarukhanyan – Akademisyen, çevirmen ve yazar… 1994’te Ermenistan’da doğdu. 2010 yılında girdiği Erivan Devlet Üniversitesi Türkoloji Bölümünden 2014’te Lisans, 2016’da Yüksek Lisans derecesiyle mezun oldu. Öğrencilik yıllarında Türkçe-Ermenice dil çiftinde freelance çevirmenliğe başladı ve yerli- uluslararası farklı projelerde bu sıfatla yer aldı. 2016 yılında evlenip Türkiye’ye taşındıktan sonra çevirmenliğin yanı sıra Ermenilere uzaktan Türkçe, Türkçe konuşanlara Ermenice eğitimi vermeye başladı. 2018’den bu yana Ankara Üniversitesi DTCF Kafkas Dilleri ve Kültürleri bölümü Ermeni Dili ve Kültürü Anabilim Dalında Yabancı Öğretim Görevlisi olarak çalışıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Ermenice neden Türkiye için gerekli?

Her yıl 24 Nisan’da aynı olaylar yaşanır, benzer açıklamalar ve tepkiler gelir. Peki, Türkiye’de neden Ermenice bilen tarihçi sayısı bu kadar az? Ermenice çalışmalar yapmak, bu dile hakim olmak, Türkiye’ye getirir, ne götürür? Ani Sarukhanyan yazdı.

Her yıl, 24 Nisan’da dünya Türkiye’ye Ermenileri ve Ermenistan’ı hatırlatır; karşlıklı suçlamalar ve özsavunmalar yapılır; dünyanın farklı ülkeleri de bunu istediği gibi kullanır. Peki, bu böyle nereye kadar sürüp gidecek?

İşin uzmanı olarak görülen tarihçilere başvurulduğunda ulaşılan sonuç sorulara kesin cevap vermediği gibi, yeni sorular da doğurabiliyor. Bazı tarihçiler soykırım olduğunu, bazıları olmadığını savunabiliyor. Oysa tarihi özgün dilinden araştırmak, birebir orjinal kaynakları okumak, hem dilsel bağ kurmak, hem de kültür alışverişi ve ticaret adına Ermenice bir imkân, bir fırsat…

Türkiye’de Ermenilik bilimi

Dünyanın dört bir yanında[efn_note]Dünyadaki Armenoloji departmanlar ve merkezlerinin (tamamını içermeyen) listesi: https://aspirantum.com/blog/armenian-studies-centers[/efn_note] üniversitelerde Armenoloji bölümleri, Ermeni araştırmaları enstitüleri, dil ve kültür merkezleri bulunur. Oysa daha düne kadar Ermenicenin konuşulduğu, Ermenice gazetelerin basıldığı, Ermenice edebiyatın yazıldığı, tiyatroların oynandığı, Ermeni harfli Türk edebiyatının bile oluştuğu Anadolu’da, Ermeniceye ilgi çok düşük seviyede. Bölüm tercihlerinde ortalama 10’uncu sırada…[efn_note]Yükseköğretim girdi göstergeleri: https://yokatlas.yok.gov.tr/lisans.php?y=101190216[/efn_note] Yılda en fazla 1-2 kişinin esas meslek olarak yöneldiği bir alan… Bu ilgisizliğin ekonomik, sosyo-psikolojik nedenleri olabilir hiç kuşkusuz. Buraya bakmak gerek.

Zengin olmak için Ermenice öğrenilmeyeceği bir gerçek. Dünyaya açılmak için de Ermenice öğrenmeye gerek yok. Dolayısıyla Armenolojinin popüler bir dal olamayacağını öngörmek marifet değil.

Fakat 100 yıllık tarihi ve 85 milyon nüfusuyla Ermenistan’ın komşusu ve çoğu Ermeninin memleketi olan Türkiye Cumhuriyeti’nde Ankara ve Erciyes Üniversiteleri olmak üzere sadece iki üniversitede Ermeni Dili ve Kültürü/Edebiyatı bölümlerinin faal olması, bu bölümlerde Ermeniceye hakim Öğretim Üyesi ve kabul edilen öğrenci sayısının beklenenin ve yakışanın çok daha altında olması da düşündürücü.

Dil tercihi yaparken Türk toplumunda baskın olan Ermeni imajından dolayı “Etraf ne der?”, “Başka dil mi yok?” vb. düşüncelerle merak edenlerin dahi Ermeni dilinden uzak kalması bir yana, Ermenistan’la diplomatik ilişkilerin yokluğundan dolayı dili öğrenme aşamasında ve akabinde uygulama alanının çok kısıtlı olması, politik ve psikolojik nedenlerden dolayı sohbet edebilecek Ermeni arkadaşlar edinememeleri gibi durumlar gençleri Ermeniceye yönelmekten alıkoyabiliyor.

Böylece ilgi kıtlığı uzman kıtlığına, uzman kıtlığı alanın bir türlü gelişmemesine yol açıyor. Alan gelişmedikçe, kök salmadıkça, öncelikler temellendirilmedikçe ve eksikliklerin giderilmesi teşvik edilmedikçe hevesli bir öğrencinin hevesi zorlukları aşmaya maalesef yetmiyor. Bu da kısır döngüye sebep oluyor.

Armenoloji bölümleri dışında sayılı okullarda Batı veya Doğu Ermenice derslerinin veriliyor olması ise durumu kurtarmaya yardımcı olamıyor ne yazık ki… Çünkü bir veya iki yarıyıl gibi kısa sürede hâlihazırda birçok öncelikli görevi olan öğrencilerin haftada 2 saat seçmeli Ermenice dersi almakla tatmin edici bir seviyeye gelmeleri imkânsız değilse de, olağan ve beklenen bir durum değil.

Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran başka bir özellik daha var: Dünyadaki Armenoloji merkezlerine karşı hiç değilse ilgili ülkenin Ermenileri tarafından bir alâka gösteriliyorken, Türkiye bu noktada da eksik. Türkiye’deki Armenoloji bölümlerinde Türkiye Ermenilerinin konuştuğu Batı Ermenicesinin değil, Ermenistan’da konuşulan Doğu Ermenicesinin eğitiminin veriliyor olması, öte yandan Ermeni toplumunda Türk devletinin sunduğu Armenoloji eğitiminin akademik seviyesine duyulan güvensizlik, Türkiye Ermenilerini de bölüme ilgisiz kılıyor.

Doğu ve Batı Ermenice

Hint-Avrupa dil ailesine ait, yani Sanskrit, Avesta, Hititçe, Latince, Cermen, Slav dilleriyle akraba olan ve Yunanca gibi ayrı bir dal oluşturan Ermenicenin yazılı tarihi İ.S. 5’inci yüzyılla birlikte başlıyor.

Günümüzde Ermenice iki ayrı dala ayrılır: İstanbul Ermeni diyalektine dayanan Batı Ermenicesi ve Ararat diyalektine dayanan Doğu Ermenicesi. Türkiye Ermenilerinin ve Osmanlı çıkışlı olması itibarıyla Diaspora Ermenilerinin kâhir ekseriyetinin anadili Batı Ermenicesidir. Ermenistan Cumhuriyeti’nde ve Dağlık Karabağ’da ise kullanımda olan resmî dil Doğu Ermenicesidir.

İkisinin de yeri ve önemi ayrı, ikisinin de Türkiye’de bilinmesi son derece gereklidir. Dolayısıyla bölüm adlarında Doğu veya Batı ibaresi yer almadığı sürece, dünyadaki diğer Armenoloji bölümlerinde olduğu gibi, öğrencilere gerek Doğu gerekse Batı Ermenice öğrenmeye imkân tanıması beklenir. Ayrıca mezun olduklarında çağdaş yazı dillerinin yanı sıra, Ermeni diyalektoloji ile Eski Ermenice konusunda asgari bilgiye sahip olmaları da halen ulaşılması gereken bir hedeftir.

Olan ama olmayan ilişkiler

Dökülen kanlar, yaşanan bireysel ve ulusal trajediler, sınır boyu örülmüş dikenli teller… Görünen o ki, tüm bunlar asırlık bağları koparmaya yetmemiş. Sıradan vatandaşların devletlerin resmî söylemlerini aşıp insanî ilişkiler kurduğu görülüyor. İstanbul başta olmak üzere Türkiye’de doğup büyümüş, Türklerle en yakın iletişim ve etkileşimde bulunan, Türkiye vatandaşı olarak ülkenin ekonomi, kültür, sağlık, eğitim vb. alanlarında katkılarını sunan Ermenilerin bu bağın sağlam birer parçası olduğu söylenebilir. Dahası bu bağlar, tüm engelleme çabalarına karşın, Ermenistan’dan da tamamen kopuk değildir.

Türkiye ile Ermenistan arasında sınır kapandıktan sonra, 1996 yılına kadar olduğu gibi ticaretin üçüncü ülkeler üzerinden değil, doğrudan Türkler ile Ermeniler arasında yapılabilmesi fikri geliştirilerek, 1997 yılında Türk ve Ermeni iş adamları tarafından Türk Ermeni İş Geliştirme Konseyi[efn_note]Türk Ermeni İş Geliştirme Konseyi resmî sitesi: http://tabdc.org/[/efn_note] (TAABDC) kurulmuştur. 1993’te 4,5 milyon dolar olan Türkiye-Ermenistan arasındaki ticaret hacmi, 1997’de 30 milyon, 2008’de 200 milyon, 2019’da 269 milyon dolara ulaşmıştır.[efn_note]Ermenistan Devlet Gelir Komitesi resmî sitesi: https://www.petekamutner.am/Default.aspx[/efn_note] Erivan sokaklarında yıllardır Beko, Mavi, LC Waikiki, Flormar, Golden Rose gibi Türk markalarının mağazalarını görmek artık şaşırtıcı değildir.

Türkiye’den Ermenistan’a ihraç edilen ürünlerin başında petrol ve petrol ürünleri, hazır giyim ve trikotaj, taze ve kuru narenciye, pamuk kumaş, elektrikli ısıtıcı, deterjan, inşaat malzemeleri gelirken; Ermenistan’dan ağırlıklı olarak kuyumcu malzemeleri, işlenmemiş büyükbaş hayvan derisi ve tıbbi aletler gibi ürünler ithal edilmektedir.[efn_note]“Türkiye’den ithalatın hacmi gittikçe büyüyor”, Suren Parsyan, Aravot Gazetesi, 2020: https://www.aravot.am/2020/07/25/1125794/[/efn_note]

Ticaret demişken, İstanbul Lâleli bölgesinde yoğunlaşan, bölgedeki esnaf ve otel çalışanlarını Rusça, Arapça, Gürcüce ve diğer dillerin yanı sıra Ermeniceyi de öğrenmeye teşvik eden bavul ticaretini kayda geçirmeden olmaz. Sınır kapısının kapalı olması nedeniyle lojistik anlamda ekstra maliyet ve süre çalarak Gürcistan (çok az bir kısmı İran) üzerinden gerçekleşen bütün bu ticari faaliyet, sınır kapısı açıldığında kuşkusuz ki doğu illerinde olumlu bir hareketlilikle birlikte, iletişim için doğan Ermenice bilme itiyacını da yanına getirecektir.

Kültür-Sanat ve akademik hayat

Asırların kültürel alışverişi sınır kapıları kapandıktan sonra bile iki halk arasında devam etmenin yolunu bulmuştur: yıllar içinde bölgemizdeki diğer halklarla ortak oluşturulan türküler, oyunlar, geleneklerin yanı sıra günümüzde izinli-izinsiz ezgiler, dizi senaryoları[efn_note]Örnek, “Kara Sevda”>“Kayaran” (İstasyon) dizisi: https://www.usarmenianews.com/am-n-6372.html[/efn_note] birbirinden uyarlanmaya devam ediyor ve önemli başarılar yakalıyor, çünkü bu halkların düşünce ve duygu yapıları tahmin edemeyecekleri kadar birbirine yakın. Bunun en açık göstergesini bir halkın zihniyetini en güzel biçimde ortaya koyan deyim ve atasözleri oluşturur. Çok sayıda ortak deyim ve atasözleri var. Ortak olmayanlar da çoğunlukla karşılıklı olarak kolayca anlaşılabiliyor.

Çeşitli projelerde bir araya gelen Ermeni ve Türk sanatçılar, organizatörler, çevirmenler ve diğer katılımcılar karşılıklı saygı ve anlaşma içinde verimli çalışma süreçleri geçirebiliyor.

Eğitim almak, araştırma yapmak gibi akademik amaçlarla 2000’lerden bu yana sayısı gittikçe artarak Türkiye’ye gelen Ermeniler, Ermenistan’a giden Türkler var. Resmî ilişkilerin olmadığı şartlarda diyalog sürecine seyahat fonları, eğitim-sanat atölyeleri ve daha nice etkinliklerle açık destek veren az sayıda sivil toplum kuruluşunun önemini de azımsamamak gerekir. Yine de tarih, halkbilim, edebiyat bilimi, siyaset bilimi, dilbilim, arkeoloji, antropoloji vb. alanlardaki çoğu araştırmacı Ermenistan’a gidip faaliyetlerini genişletmek, derinleştirmek istese de, olası güvenlik sorunlarından ve kendi toplumunun baskılarından dolayı bundan geri duruyor.

Ermeni kaynaklarını çeviriler üzerinden okuma riski

Gelgelelim Ermenistan’a gitmek bir riskse, Ermeni kaynaklarını araştıranların İngilizce, Rusça, Fransızca ve diğer popüler dillerdeki çevirilerle idare etmeleri de başka bir risk taşıyor.

Bunun nedenlerinden ilki, çevrilmiş kaynaklarla çalışmanın otomatik olarak kaynakları ciddi derecede sınırlandırması.

İkincisi, çeviriden kaynaklanan yanlış aktarımlar, çarpık isimler ve çeşitli irili ufaklı hatalar sıklıkla yanlış anlaşılmalara sebep olması.

Üçüncü ve hak ettiği kadar önemsenmeyen bir diğer husus ise, orijinal dilden kaynak okumanın anlatımın tarzı, uslûbu, dil kullanımının estetik değeri gibi birçok konuda ilâve bilgi sağlaması.

Turizm

Her yıl Türkiye’yi binlerce Ermeni turist ziyaret ediyor. Onları iki temel gruba ayırmak mümkün. Bir kısmı tarihsel psikolojik engellerin çoğunu aşıp, denizsiz Ermenistan’dan Antalya gibi turistik bölgelere tatile gelenler. Diğer kısmı da dede ve nenelerinin hep gözyaşı ve hasretle anlattığı memleketlerini görmek isteyenler. Birinci grup turistler Ermeni toplumu tarafından sıklıkla kınamaya varan eleştiriye maruz kalırken, ikinci grubun ziyareti kutsal olarak algılanıp genel anlamda olumlu karşılanır. Vicdan azabı çekmeden deniz tatili yapmak isteyenler ise Adana, Mersin, İskenderun gibi illerde, 9.-14’üncü yüzyıllarda Kilikya Ermeni Krallığı’nın hüküm sürdüğü ve sonrasında da Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı toprakları tercih ederler. Çok küçük bir grup da İstanbul’u gezmeye ve keşfetmeye gelen insanlardan oluşur.

İki taraftan da turizmi frenleyen önemli etkenlerden biri, muhakkak ki direkt ulaşımının olmaması. Kara yolu ulaşımı Gürcistan ve İran üzerinden sağlanmakta. 2020 kışına kadar ise Atlasglobal şirketi Türkiye’den Ermenistan’a düzenli olarak (İstanbul-Erivan) direkt uçuşlar gerçekleştiriyordu. Ancak şirketin Şubat 2020’de iflas etmesi, direkt olan hava yolu bağlantısını da kesmiş ve yolcuları Kiev, Minsk, Sofya, Moskova, Tiflis, Doha gibi şehirler üzerinden aktarmalı ve uzun soluklu uçuşlara mahkûm bıraktı. İleride diplomatik ilişkilerin kurulması hâlinde, İstanbul-Erivan arasında geçmişte olduğu gibi, Antalya-Erivan, Van-Erivan ve Ankara-Erivan arasında da düzenli hava ulaşımının tesis edileceği ve bu durumun Ermenice bilgisine ihtiyacı arttıracağı düşünülebilir.

Açılacak kapılar

Yukarıda sayılan ve sayılamayan daha nice alanda Ermenicenin açacağı kapıların Türk toplumuna kapalı kalmaması için, anahtarı ele alıp kapıyı en azından aralamakta fayda var.

Eski Ermenicede «Նման զնմանն գտանէ» [nman ıznmann gtane] sözünün Türk toplumundaki birebir karşılığı “Benzer, benzeri çeker”dir. Birbirine bu kadar benzer olup, bu kadar zıt gösterilen bu iki toplumun birbirinden yeniden dolu dolu beslenebilmesi için kapıyı aralamak yeterlidir. Tüm kapıları açan ise “dil”dir.[efn_note]TDK Güncel Türkçe Sözlüğünde “dil” kelimesinin 8. karşılığı “anahtar”dır.[/efn_note] Dahası, “dünyayı yıkan da, yapan da dildir”. (Erm.: «Աշխարհի շինողն ու քանդողը լեզուն է»).

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Temmuz 2021’de yayımlanmıştır.

Ani Sarukhanyan
Ani Sarukhanyan
Ani Sarukhanyan – Akademisyen, çevirmen ve yazar… 1994’te Ermenistan’da doğdu. 2010 yılında girdiği Erivan Devlet Üniversitesi Türkoloji Bölümünden 2014’te Lisans, 2016’da Yüksek Lisans derecesiyle mezun oldu. Öğrencilik yıllarında Türkçe-Ermenice dil çiftinde freelance çevirmenliğe başladı ve yerli- uluslararası farklı projelerde bu sıfatla yer aldı. 2016 yılında evlenip Türkiye’ye taşındıktan sonra çevirmenliğin yanı sıra Ermenilere uzaktan Türkçe, Türkçe konuşanlara Ermenice eğitimi vermeye başladı. 2018’den bu yana Ankara Üniversitesi DTCF Kafkas Dilleri ve Kültürleri bölümü Ermeni Dili ve Kültürü Anabilim Dalında Yabancı Öğretim Görevlisi olarak çalışıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x