Müzik endüstrisinin devrimci platformu Spotify’ın hikâyesi

Kim bilebilirdi ki, küçücük bir start-up girişiminin kısa sürede müzik endüstrisinde ‘tekel’ konumuna yükseleceğini. Peki, seçilmiş müziklerin sınırsızca dinlenmesine izin veren Spotify’a yönelik eleştiriler ne? Telif ödüyor mu? Cd’yi, plak’ı unutturdu mu? Yalnızca popüler kültüre mi hizmet ediyor? Michael Kuyucu yazdı.

İsveçli bir gencin fikri olarak hayata geçen, tüm eleştirilere rağmen başarılı olmayı başaran ve bugün Apple Music ile dijital müzik endüstrisinde bir tekel olma yolunda ilerleyen Spotify’ın hikâyesi oldukça ilginçtir.

Spotify, dijital müzik endüstrisinde bir devrime imza atmıştır. Onlara kadar herkes müziği internetten bedavaya dinliyordu. Apple’ın iTunes Music denemesi bedava müzik dinleyenlere bir alternatif model sunarak, “dinlediğiniz şarkıyı satın alın” demişti, ama bu sistem henüz tam oturmamıştı. Apple, iTunes müzik platformu ile bedava olan dijital müziği paralı bir iş modeline çevirme mücadelesi verirken, İsveç’te yazılım ve teknoloji konusunda hayaller kuran Daniel Ek bu endüstriyi kapsayacak bir model üzerinde kafa patlatıyordu.

İsveç’te küçük bir ofiste kuruldu

Spotify, Daniel Ek ve Trade Doubler’ın kurucu ortağı olan Martin Lorentzon tarafından İsveç’in Stockholm şehrinde küçük bir start-up şirket olarak kuruldu. Daniel fikrini masaya koyarken Martin ona ihtiyaç duyduğu sermayeyi verdi. İlk kurulduğu günden beri “streaming” yöntemi ile müzik dinletmeyi amaçlayan Spotify zor günler geçirmedi desek yalan olur.

2006 yılında kurulan ve 7 Ekim 2008 yılında herkesin kullanımına açılan Spotify’da Daniel’in amacı, o güne kadar korsan sitelerden bilgisayarına mp3 olarak indirdikleri müzikleri dinleyen müziksevere bu işi yapmadan – yani dinlemek istedikleri müzikleri mp3 olarak bilgisayarlarına indirmeden- Spotify’ya bağlanıp bir tıklama ile dinlemelerini sağlamaktı.

Daniel bunu hesaplarken yarım saniyelik bir gecikmeye dahi tahammül etmiyordu. Hedefi kullanıcıya şarkıyı tıkladığı anda dinleyebilme fırsatını sunmaktı. Hem tıklar tıklamaz şarkı çalmaya başlamalıydı hem de şarkı hiçbir takılma yaşamadan sağlıklı bir şekilde dinlenmeliydi. Bu 2000’lerin başlangıcı için mümkün, ama zor bir şeydi. Milyonlarca dolarlık server yatırımı yapması gerekiyordu, üstelik satın alacağı serverların hızı da buna tam müsaade etmeyebilirdi. Bu konuda Daniel çok büyük bir mücadele verdi. Kurduğu start-up şirketinin küçük ofisinde topladığı yazılımcı arkadaşları ile bu konuda sayısız deneme yaptı. Hedefi dijital müzik sektöründe bir devrim yaratmaktı ve bu devrimi Spotify’in ilk versiyonunu kullanıma açtığı 2008 yılının son çeyreğinde başardı.

İlk yılda dört buçuk milyon dolar zarar

Spotify ilk faaliyete geçtiği 2008 yılında dört buçuk milyon dolar zarar etti. Spotify açıldığında kullanıcılar birbirine davetiye göndererek abone olabiliyordu. Bu davetiye gönderme işlemi ücretsizdi. Bu yöntem abone sayısının artmasını engelleyince Spotify 2009 yılında isteyen herkesin platforma ücretsiz olarak abone olabileceğini açıkladı.

Aslında her şey çok güzeldi. Kullanıcılar Spotify’ya abone olup bedavaya müzik dinliyordu. Daniel ve arkadaşları biraz aktivist olmanın da etkisi ile Spotify’da ücretli aboneliğe karşıydı. Ama bu işletmenin bir iş modeli olmalıydı. Bir yandan teknik giderler bir yandan da telif isteyen müzik şirketleri Spotify’ı sıkıştırıyordu. Müzik endüstrisi ya da o dönemki adıyla plak şirketleri Spotify’a mahkeme üstüne mahkeme açıyor ve kullanılan müzikler için telif ödemesi gerektiğini söylüyordu. Bu Spotify’ı ve Daniel’i çok sıkıştıran bir durumdu. İlk yatırımcı Martin’in verdiği yatırım bütçesi de suyunu çekmişti, yani özetle para bitiyordu. Bu sırada şirkette “premium ücretli”, yani paralı abonelik sistemi tartışılmaya başlandı. Daniel buna her ne kadar karşı olsa da bir iş modeli geliştirmesi gerekiyordu ve bunu ekibiyle birlikte geliştirdi.

2011 yılında, ABD’nin önemli teknoloji şirketlerinden Napster’ın kurucusu olan Sean Parker, Spotify’ya hisse karşılığında 100 milyon dolarlık bir yatırım yaptı. Bu yatırım Spotify’ya bir nefes aldırdı. Bu yatırımın ardından kendine gelen şirket abonelik paketlerini de revize etti ve iş modelini geliştirdi.

İki farklı iş modeli var

Geliştirilen iş modelinde “freemium” ve “premium” aboneliği kullanmaya başlandı. Freemium abonelikte kullanıcı hiçbir para ödemeden Spotify’ya abone oluyor ve dilediği müziği dilediği biçimde dinliyordu. Bu modelde müzik dinleyenler arama veya dinleme sırasında platformda yer alan reklamlara maruz kalıyordu. Premium ücretli abonelikte ise kullanıcı her ay belirli bir abone ücreti ödeyerek reklamsız ve sınırsız müzik dinleme imkânı buluyordu.

Spotify’ın kurucusu Daniel Ek hiçbir zaman müzik şirketlerine kullandığı müzikler için telif ödemek istemedi. Buna hep karşı çıktı. Ona göre Spotify müzik endüstrisine müzik ürünlerini tanıtma fırsatı veren bir medyaydı. Yani Spotify Daniel’e göre bir müzik vitriniydi. Müzik şirketlerinin ve şarkıcıların tanıtımını yapan ve onları milyonlarca insana duyuran bir mecraydı. Bu tezi hiçbir gün kabul görmedi ve sonunda Spotify müzik şirketleri ile platformda kullanılan eserler için telif ödemeyi kabul etti. Bugün gelinen noktada Spotify toplam gelirinin yaklaşık yüzde 70’ini dünyadaki müzik şirketlerine ve sanatçılara telif olarak ödüyor.

Spotify 2010’lu yıllarda çok ciddi bir yükseliş yaşadı. Müziğin stream edilmesi fikri müzikseveri mutlu etti. Stream yöntemi ile sunulan müzik o güne kadar ki tüm müzik alışkanlıklarını çöpe attı. Müziğin dinlenmesinde kullanılan kasetçalarlar, plaklar, pikaplar, cd’ler ortadan kalktı. Stream ise müzik dünyasının en yaygın dijital müzik dinleme yöntemi oldu. Bu durum Apple’ın da hesaplarını bozdu ve müziği iTunes Music ile şarkı bazlı satmayı hedefleyen Apple 2015 yılında apar topar Apple Music adlı Stream müzik hizmetini açtı. Apple Music, Spotify’ın dünyaya kazandırdığı aylık bir abonelik ödemesi ile milyonlarca şarkının bulut sunucular üzerinden kullanıcı tarafından stream yöntemi ile dinlenebilmesi modeline uymak zorunda kaldı.

Abone sayısında rekor artış

Spotify’ın aktif abone sayısı 2010’lu yıllarda inanılmaz bir hızla arttı. 2015 yılında 68 milyon olan abone sayısı 2020 yılına gelirken 271 milyona kadar çıktı.

Spotify platformunu sadece bir müzik platformu olarak tutmak istemedi ve Apple Podcast hizmetine meydan okuyarak podcast yayıncılığına da yatırım yaptı. 2018 yılının Ağustos ayında yayıncı ve rap şarkıcısı Joe Budden ile bir anlaşma yaparak onun podcastlerini sadece Spotify’da yayınlama haklarını devraldı. 2019 yılında Spotify Anchor adlı platformu kurdu ve podcast yayını yapmak isteyenlerin işini kolaylaştırdı. 2020 yılında Covid-19 sürecinde ünlü Amerikalı komedyen ve aktör Joe Rogan ile özel bir içerik anlaşması yaptı ve onun podcastlerini platforma ekledi.

Platformunun içeriğine “oynatma listesi” ekleyerek radyolara meydan okuyan Spotify yine platformunun içine podcast sekmesi ekleyen ve dileyen herkese podcast bölümlerini Spotify’da harici link ile kataloğa eklemesine olanak veren Spotify 2020’li yıllarda çok önemli bir podcast yayıncısı oldu.

Spotify’ın ücretli abone sayısı 2020’li yıllarda da düzenli artış gösterdi. 2020 yılında platformun dünya çapında 130 milyon ücretli abonesi varken bu sayı 2021 yılında 180 milyona, 2022 yılının sonunda 205 milyona çıktı.

Platformun gelirinde de ciddi bir artış yaşandı. Spotify’ın geliri 2013 yılında 746 milyon Euro iken 2022 yılında 11 milyar 727 milyon Euro’ya yükseldi. Platform gelirini on yılda on beş kat arttırdı.

Spotify’ya yönelik eleştiriler

Spotify kurulduğu günden beri sürekli eleştiri oklarına hedef oldu. Bu eleştirilerin temelinde ise Spotify’ın telif stratejisi yer aldı. Spotify’ı eleştirenler platformun iki temel hedefinin olduğunu savundu: Platformun amacının kullanıcıyı daha uzun süre platformda tutmak ve ona daha uzun süre müzik dinletmek. Özellikle freemium abonelerin platformda daha uzun süre kalması ve Spotify’da yer alan reklamların daha fazla kişiye ulaşması platformların amaçlarından biriydi.

Spotify kullanıcının platformda dinlediği müzikleri inceleyerek her bir kullanıcının müzik zevkinin tespit ederek bir veri bankası oluşturuyor. Bu topladığı verilerle kullanıcılara öneriler sunan platform, aynı zamanda elindeki datayı müzik şirketlerine karşı da kullanıyor.

Spotify’ı eleştirenlerin en büyük dayanağı, Spotify’ın uyguladığı telif stratejisine yöneliktir. Spotify bir şarkının ancak 30 saniye dinlenmesi sonucunda o şarkı için telif ödediğini açıklamıştır. Yani bir kullanıcı bir şarkının 25 saniyelik, hatta 29 saniyelik bir bölümünü dinleyip başka bir şarkıyı dinlemeye başladığında, ilk dinlediği şarkının telif hakkı sahibi hiçbir telif ödemesi alamıyor. Bu durum gerek Türkiye’den gerekse dünya müzik endüstrisinden çok ciddi eleştiriler aldı. Özellikle gençlerin günümüzde hızlı bir tüketici konumunda olması ve bir şarkının tamamı yerine bir bölümünü dinleme eğilimini sık sık göstermesi Spotify‘ın bu 30 sn.’lik kuralının hak kaybına neden olabileceğini söyleyebiliriz.

Telif konusuna gelen eleştirilerden biri de platformun şarkı başına ödediği telif miktarı üzerine olmuştur. MÜYORBİR (Müzik Yorumcuları Meslek Birliği) başkanı Burhan Şeşen, Spotify için “Tek hedef daha fazla para kazanmak” derken bir eser sahibinin Spotify’dan bir eserinin kullanılması karşılığı sadece 3 kuruş kazandığını belirtmiş ve bu rakamın çok düşük olduğuna vurgu yapmıştır.

Spotify’ın dijital müzik endüstrisine kazandırdığı “streaming” yöntemi daha önce iTunes’un uyguladığı şarkı satmak ve kullanıcıdan şarkı başına para alma yöntemini yok etmiştir. Bugün Spotify’ya üye olan bir kullanıcı ayda 29,99 TL ödeyerek milyonlarca şarkıyı dilediği kadar dinleyebiliyor. Aynı kullanıcı iTunes’dan bir şarkıyı dinlemek için o şarkıyı satın alması ve 0,99 TL ile 1.49 TL arasında bir para ödemesi gerekiyor. Kabaca bir hesapla Spotify’ın streaming yolu ile milyonlarca şarkı dinlemek için ödenen para ile iTunes Music’ten sadece 30 tane şarkı dinlenebiliyor. Bu, her ne kadar tüketicinin lehine bir durum olsa da aynı zamanda müzik endüstrisinin aleyhine bir durum. Bir şarkıyı dinlemek için 0,99 TL verilmesi o eserin telif sahibinin de daha fazla para kazanmasına neden olacaktır. Bu açıdan ele alındığında ben de streaming yönteminin müziğin telifi açısından olumsuz bir uygulama olduğunu söyleyebilirim.

Spotify’ın ve beraberinde streaming yönteminin yaygınlaşması, müzik eserlerinin fiziki satışlarına da darbe vurdu. Müzikte yaşanan dijitalleşme müzik albümlerinin kaset, cd ve plak satışlarını sekteye uğrattı. Müzik özellikle 2020’li yıllardan itibaren tamamen dijitalleşti. Bu gelişme müzik endüstrisinde yaşanan fiziki satışları durma noktasına getirdi.

Spotify ile ilgili yapılan bir diğer eleştiri de platformun müzik endüstrisini manipüle ettiği iddiasıdır. Müzik eleştirmenleri ve müzik kamuoyu Spotify’ın popüler müziği ön sırada ve “önerilenler” bölümüne yerleştirerek desteklediğini ve alternatif müzik türlerini ihmal ettiğini savunuyorlar. Popüler kültürle iç içe, hatta popüler kültürü destekleyen bir algoritması olan Spotify’ın dolaylı olarak da büyük sermayeli müzik şirketlerini desteklediğini söylemek mümkün.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 3 Nisan 2023’te yayımlanmıştır.

Michael Kuyucu
Michael Kuyucu
Doç. Dr. Michael Kuyucu – Akademisyen, müzik eleştirmeni, radyo programcısı ve köşe yazarı. Aslen Yunan asıllı bir Türk olan Michael (Mihalis) Kuyucu 1972 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesi İngiliz ana bilim dalında lisans eğitimi gördü. Yeditepe Üniversitesi Pazarlama ana bilim dalında yüksek lisans yaptı. Marmara Üniversitesi, Basın Ekonomisi ve İşletmeciliği ana bilim dalından doktor unvanını aldı. 2017 yılında iletişim uygulamaları alanında çalışmalarıyla doçent oldu. Halen çeşitli üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Müziğe olan ilgisi sebebiyle Melih Kibar’ın Klavyeli Çalgılar Okulu’na gitti. Çağdaş Müzik Merkezi’nde Timur Selçuk’un solfej -armoni ve orkestrasyon sınıflarında iki yıl üst seviyede armoni eğitimi gördü. Bir yıl Kurtalan Expres’in fenomen bas virtüözü Ahmet Güvenç’ten caz armonisi eğitimi aldı. Öte yandan medya ve iletişim alanında çalıştı. 1994’ten bu yana hiç ara vermeden radyoculuk yaptı. Alem Fm, Süper Fm, Radyo Mega, Number One Türk, Number One TV, TRT FM, TRT Müzik, CRI Türk, RS Fm gibi pek çok ulusal çapta yayın yapan radyo ve televizyon kanallarında program hazırladı. Başlıca eserleri: “Pop İnfilakı” (2005), “Türkiye’nin Eurovision Serüveni” (2005), “Sürgün Gibi Masallarda İlhan İrem’in Hayatı” (2008), “Türkiye’de Medya Ekonomisi” (2012)

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Müzik endüstrisinin devrimci platformu Spotify’ın hikâyesi

Kim bilebilirdi ki, küçücük bir start-up girişiminin kısa sürede müzik endüstrisinde ‘tekel’ konumuna yükseleceğini. Peki, seçilmiş müziklerin sınırsızca dinlenmesine izin veren Spotify’a yönelik eleştiriler ne? Telif ödüyor mu? Cd’yi, plak’ı unutturdu mu? Yalnızca popüler kültüre mi hizmet ediyor? Michael Kuyucu yazdı.

İsveçli bir gencin fikri olarak hayata geçen, tüm eleştirilere rağmen başarılı olmayı başaran ve bugün Apple Music ile dijital müzik endüstrisinde bir tekel olma yolunda ilerleyen Spotify’ın hikâyesi oldukça ilginçtir.

Spotify, dijital müzik endüstrisinde bir devrime imza atmıştır. Onlara kadar herkes müziği internetten bedavaya dinliyordu. Apple’ın iTunes Music denemesi bedava müzik dinleyenlere bir alternatif model sunarak, “dinlediğiniz şarkıyı satın alın” demişti, ama bu sistem henüz tam oturmamıştı. Apple, iTunes müzik platformu ile bedava olan dijital müziği paralı bir iş modeline çevirme mücadelesi verirken, İsveç’te yazılım ve teknoloji konusunda hayaller kuran Daniel Ek bu endüstriyi kapsayacak bir model üzerinde kafa patlatıyordu.

İsveç’te küçük bir ofiste kuruldu

Spotify, Daniel Ek ve Trade Doubler’ın kurucu ortağı olan Martin Lorentzon tarafından İsveç’in Stockholm şehrinde küçük bir start-up şirket olarak kuruldu. Daniel fikrini masaya koyarken Martin ona ihtiyaç duyduğu sermayeyi verdi. İlk kurulduğu günden beri “streaming” yöntemi ile müzik dinletmeyi amaçlayan Spotify zor günler geçirmedi desek yalan olur.

2006 yılında kurulan ve 7 Ekim 2008 yılında herkesin kullanımına açılan Spotify’da Daniel’in amacı, o güne kadar korsan sitelerden bilgisayarına mp3 olarak indirdikleri müzikleri dinleyen müziksevere bu işi yapmadan – yani dinlemek istedikleri müzikleri mp3 olarak bilgisayarlarına indirmeden- Spotify’ya bağlanıp bir tıklama ile dinlemelerini sağlamaktı.

Daniel bunu hesaplarken yarım saniyelik bir gecikmeye dahi tahammül etmiyordu. Hedefi kullanıcıya şarkıyı tıkladığı anda dinleyebilme fırsatını sunmaktı. Hem tıklar tıklamaz şarkı çalmaya başlamalıydı hem de şarkı hiçbir takılma yaşamadan sağlıklı bir şekilde dinlenmeliydi. Bu 2000’lerin başlangıcı için mümkün, ama zor bir şeydi. Milyonlarca dolarlık server yatırımı yapması gerekiyordu, üstelik satın alacağı serverların hızı da buna tam müsaade etmeyebilirdi. Bu konuda Daniel çok büyük bir mücadele verdi. Kurduğu start-up şirketinin küçük ofisinde topladığı yazılımcı arkadaşları ile bu konuda sayısız deneme yaptı. Hedefi dijital müzik sektöründe bir devrim yaratmaktı ve bu devrimi Spotify’in ilk versiyonunu kullanıma açtığı 2008 yılının son çeyreğinde başardı.

İlk yılda dört buçuk milyon dolar zarar

Spotify ilk faaliyete geçtiği 2008 yılında dört buçuk milyon dolar zarar etti. Spotify açıldığında kullanıcılar birbirine davetiye göndererek abone olabiliyordu. Bu davetiye gönderme işlemi ücretsizdi. Bu yöntem abone sayısının artmasını engelleyince Spotify 2009 yılında isteyen herkesin platforma ücretsiz olarak abone olabileceğini açıkladı.

Aslında her şey çok güzeldi. Kullanıcılar Spotify’ya abone olup bedavaya müzik dinliyordu. Daniel ve arkadaşları biraz aktivist olmanın da etkisi ile Spotify’da ücretli aboneliğe karşıydı. Ama bu işletmenin bir iş modeli olmalıydı. Bir yandan teknik giderler bir yandan da telif isteyen müzik şirketleri Spotify’ı sıkıştırıyordu. Müzik endüstrisi ya da o dönemki adıyla plak şirketleri Spotify’a mahkeme üstüne mahkeme açıyor ve kullanılan müzikler için telif ödemesi gerektiğini söylüyordu. Bu Spotify’ı ve Daniel’i çok sıkıştıran bir durumdu. İlk yatırımcı Martin’in verdiği yatırım bütçesi de suyunu çekmişti, yani özetle para bitiyordu. Bu sırada şirkette “premium ücretli”, yani paralı abonelik sistemi tartışılmaya başlandı. Daniel buna her ne kadar karşı olsa da bir iş modeli geliştirmesi gerekiyordu ve bunu ekibiyle birlikte geliştirdi.

2011 yılında, ABD’nin önemli teknoloji şirketlerinden Napster’ın kurucusu olan Sean Parker, Spotify’ya hisse karşılığında 100 milyon dolarlık bir yatırım yaptı. Bu yatırım Spotify’ya bir nefes aldırdı. Bu yatırımın ardından kendine gelen şirket abonelik paketlerini de revize etti ve iş modelini geliştirdi.

İki farklı iş modeli var

Geliştirilen iş modelinde “freemium” ve “premium” aboneliği kullanmaya başlandı. Freemium abonelikte kullanıcı hiçbir para ödemeden Spotify’ya abone oluyor ve dilediği müziği dilediği biçimde dinliyordu. Bu modelde müzik dinleyenler arama veya dinleme sırasında platformda yer alan reklamlara maruz kalıyordu. Premium ücretli abonelikte ise kullanıcı her ay belirli bir abone ücreti ödeyerek reklamsız ve sınırsız müzik dinleme imkânı buluyordu.

Spotify’ın kurucusu Daniel Ek hiçbir zaman müzik şirketlerine kullandığı müzikler için telif ödemek istemedi. Buna hep karşı çıktı. Ona göre Spotify müzik endüstrisine müzik ürünlerini tanıtma fırsatı veren bir medyaydı. Yani Spotify Daniel’e göre bir müzik vitriniydi. Müzik şirketlerinin ve şarkıcıların tanıtımını yapan ve onları milyonlarca insana duyuran bir mecraydı. Bu tezi hiçbir gün kabul görmedi ve sonunda Spotify müzik şirketleri ile platformda kullanılan eserler için telif ödemeyi kabul etti. Bugün gelinen noktada Spotify toplam gelirinin yaklaşık yüzde 70’ini dünyadaki müzik şirketlerine ve sanatçılara telif olarak ödüyor.

Spotify 2010’lu yıllarda çok ciddi bir yükseliş yaşadı. Müziğin stream edilmesi fikri müzikseveri mutlu etti. Stream yöntemi ile sunulan müzik o güne kadar ki tüm müzik alışkanlıklarını çöpe attı. Müziğin dinlenmesinde kullanılan kasetçalarlar, plaklar, pikaplar, cd’ler ortadan kalktı. Stream ise müzik dünyasının en yaygın dijital müzik dinleme yöntemi oldu. Bu durum Apple’ın da hesaplarını bozdu ve müziği iTunes Music ile şarkı bazlı satmayı hedefleyen Apple 2015 yılında apar topar Apple Music adlı Stream müzik hizmetini açtı. Apple Music, Spotify’ın dünyaya kazandırdığı aylık bir abonelik ödemesi ile milyonlarca şarkının bulut sunucular üzerinden kullanıcı tarafından stream yöntemi ile dinlenebilmesi modeline uymak zorunda kaldı.

Abone sayısında rekor artış

Spotify’ın aktif abone sayısı 2010’lu yıllarda inanılmaz bir hızla arttı. 2015 yılında 68 milyon olan abone sayısı 2020 yılına gelirken 271 milyona kadar çıktı.

Spotify platformunu sadece bir müzik platformu olarak tutmak istemedi ve Apple Podcast hizmetine meydan okuyarak podcast yayıncılığına da yatırım yaptı. 2018 yılının Ağustos ayında yayıncı ve rap şarkıcısı Joe Budden ile bir anlaşma yaparak onun podcastlerini sadece Spotify’da yayınlama haklarını devraldı. 2019 yılında Spotify Anchor adlı platformu kurdu ve podcast yayını yapmak isteyenlerin işini kolaylaştırdı. 2020 yılında Covid-19 sürecinde ünlü Amerikalı komedyen ve aktör Joe Rogan ile özel bir içerik anlaşması yaptı ve onun podcastlerini platforma ekledi.

Platformunun içeriğine “oynatma listesi” ekleyerek radyolara meydan okuyan Spotify yine platformunun içine podcast sekmesi ekleyen ve dileyen herkese podcast bölümlerini Spotify’da harici link ile kataloğa eklemesine olanak veren Spotify 2020’li yıllarda çok önemli bir podcast yayıncısı oldu.

Spotify’ın ücretli abone sayısı 2020’li yıllarda da düzenli artış gösterdi. 2020 yılında platformun dünya çapında 130 milyon ücretli abonesi varken bu sayı 2021 yılında 180 milyona, 2022 yılının sonunda 205 milyona çıktı.

Platformun gelirinde de ciddi bir artış yaşandı. Spotify’ın geliri 2013 yılında 746 milyon Euro iken 2022 yılında 11 milyar 727 milyon Euro’ya yükseldi. Platform gelirini on yılda on beş kat arttırdı.

Spotify’ya yönelik eleştiriler

Spotify kurulduğu günden beri sürekli eleştiri oklarına hedef oldu. Bu eleştirilerin temelinde ise Spotify’ın telif stratejisi yer aldı. Spotify’ı eleştirenler platformun iki temel hedefinin olduğunu savundu: Platformun amacının kullanıcıyı daha uzun süre platformda tutmak ve ona daha uzun süre müzik dinletmek. Özellikle freemium abonelerin platformda daha uzun süre kalması ve Spotify’da yer alan reklamların daha fazla kişiye ulaşması platformların amaçlarından biriydi.

Spotify kullanıcının platformda dinlediği müzikleri inceleyerek her bir kullanıcının müzik zevkinin tespit ederek bir veri bankası oluşturuyor. Bu topladığı verilerle kullanıcılara öneriler sunan platform, aynı zamanda elindeki datayı müzik şirketlerine karşı da kullanıyor.

Spotify’ı eleştirenlerin en büyük dayanağı, Spotify’ın uyguladığı telif stratejisine yöneliktir. Spotify bir şarkının ancak 30 saniye dinlenmesi sonucunda o şarkı için telif ödediğini açıklamıştır. Yani bir kullanıcı bir şarkının 25 saniyelik, hatta 29 saniyelik bir bölümünü dinleyip başka bir şarkıyı dinlemeye başladığında, ilk dinlediği şarkının telif hakkı sahibi hiçbir telif ödemesi alamıyor. Bu durum gerek Türkiye’den gerekse dünya müzik endüstrisinden çok ciddi eleştiriler aldı. Özellikle gençlerin günümüzde hızlı bir tüketici konumunda olması ve bir şarkının tamamı yerine bir bölümünü dinleme eğilimini sık sık göstermesi Spotify‘ın bu 30 sn.’lik kuralının hak kaybına neden olabileceğini söyleyebiliriz.

Telif konusuna gelen eleştirilerden biri de platformun şarkı başına ödediği telif miktarı üzerine olmuştur. MÜYORBİR (Müzik Yorumcuları Meslek Birliği) başkanı Burhan Şeşen, Spotify için “Tek hedef daha fazla para kazanmak” derken bir eser sahibinin Spotify’dan bir eserinin kullanılması karşılığı sadece 3 kuruş kazandığını belirtmiş ve bu rakamın çok düşük olduğuna vurgu yapmıştır.

Spotify’ın dijital müzik endüstrisine kazandırdığı “streaming” yöntemi daha önce iTunes’un uyguladığı şarkı satmak ve kullanıcıdan şarkı başına para alma yöntemini yok etmiştir. Bugün Spotify’ya üye olan bir kullanıcı ayda 29,99 TL ödeyerek milyonlarca şarkıyı dilediği kadar dinleyebiliyor. Aynı kullanıcı iTunes’dan bir şarkıyı dinlemek için o şarkıyı satın alması ve 0,99 TL ile 1.49 TL arasında bir para ödemesi gerekiyor. Kabaca bir hesapla Spotify’ın streaming yolu ile milyonlarca şarkı dinlemek için ödenen para ile iTunes Music’ten sadece 30 tane şarkı dinlenebiliyor. Bu, her ne kadar tüketicinin lehine bir durum olsa da aynı zamanda müzik endüstrisinin aleyhine bir durum. Bir şarkıyı dinlemek için 0,99 TL verilmesi o eserin telif sahibinin de daha fazla para kazanmasına neden olacaktır. Bu açıdan ele alındığında ben de streaming yönteminin müziğin telifi açısından olumsuz bir uygulama olduğunu söyleyebilirim.

Spotify’ın ve beraberinde streaming yönteminin yaygınlaşması, müzik eserlerinin fiziki satışlarına da darbe vurdu. Müzikte yaşanan dijitalleşme müzik albümlerinin kaset, cd ve plak satışlarını sekteye uğrattı. Müzik özellikle 2020’li yıllardan itibaren tamamen dijitalleşti. Bu gelişme müzik endüstrisinde yaşanan fiziki satışları durma noktasına getirdi.

Spotify ile ilgili yapılan bir diğer eleştiri de platformun müzik endüstrisini manipüle ettiği iddiasıdır. Müzik eleştirmenleri ve müzik kamuoyu Spotify’ın popüler müziği ön sırada ve “önerilenler” bölümüne yerleştirerek desteklediğini ve alternatif müzik türlerini ihmal ettiğini savunuyorlar. Popüler kültürle iç içe, hatta popüler kültürü destekleyen bir algoritması olan Spotify’ın dolaylı olarak da büyük sermayeli müzik şirketlerini desteklediğini söylemek mümkün.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 3 Nisan 2023’te yayımlanmıştır.

Michael Kuyucu
Michael Kuyucu
Doç. Dr. Michael Kuyucu – Akademisyen, müzik eleştirmeni, radyo programcısı ve köşe yazarı. Aslen Yunan asıllı bir Türk olan Michael (Mihalis) Kuyucu 1972 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesi İngiliz ana bilim dalında lisans eğitimi gördü. Yeditepe Üniversitesi Pazarlama ana bilim dalında yüksek lisans yaptı. Marmara Üniversitesi, Basın Ekonomisi ve İşletmeciliği ana bilim dalından doktor unvanını aldı. 2017 yılında iletişim uygulamaları alanında çalışmalarıyla doçent oldu. Halen çeşitli üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Müziğe olan ilgisi sebebiyle Melih Kibar’ın Klavyeli Çalgılar Okulu’na gitti. Çağdaş Müzik Merkezi’nde Timur Selçuk’un solfej -armoni ve orkestrasyon sınıflarında iki yıl üst seviyede armoni eğitimi gördü. Bir yıl Kurtalan Expres’in fenomen bas virtüözü Ahmet Güvenç’ten caz armonisi eğitimi aldı. Öte yandan medya ve iletişim alanında çalıştı. 1994’ten bu yana hiç ara vermeden radyoculuk yaptı. Alem Fm, Süper Fm, Radyo Mega, Number One Türk, Number One TV, TRT FM, TRT Müzik, CRI Türk, RS Fm gibi pek çok ulusal çapta yayın yapan radyo ve televizyon kanallarında program hazırladı. Başlıca eserleri: “Pop İnfilakı” (2005), “Türkiye’nin Eurovision Serüveni” (2005), “Sürgün Gibi Masallarda İlhan İrem’in Hayatı” (2008), “Türkiye’de Medya Ekonomisi” (2012)

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x