Kahramanmaraş, adeta küçük bir Anadolu’dur; hem görmeye hem de üzerine yazmaya değer.
“Neden Maraş’a gitmeli, neleri keşfetmeli?” sorusunun belki de en doğru cevabı şudur: Bu şehri görmeden “Anadolu’yu tanıyorum” demek zordur.
Akdeniz Bölgesi’nde yer alan Kahramanmaraş; Asur ve Hititlere uzanan geçmişi, göç ve ticaret yolları üzerindeki stratejik konumu, doğanın cömertçe sunduğu güzellikleri ve yüzyıllar içinde yoğrulmuş kültürel birikimiyle keşfedilmeyi fazlasıyla hak eder.
‘Kahramanmaraş’ adının öyküsü
Herodot’a göre Maraş, Hitit komutanlarından Maraj tarafından kurulmuş ve adını da ondan almıştır. Hitit dönemine ait yazıtlarda şehrin adı Maraj ya da Markasi olarak geçer. Roma İmparatorluğu devrinde önce Marasion, ardından Germanikea adını almış, Bizans döneminde ise yeniden Marasion şeklinde anılmıştır.
Selçuklu döneminde bu isim kullanılmaya devam etmiş. Bizans’ın Anadolu’daki gücünü kaybetmesiyle bölgeye yayılan beyliklerden biri olan Dulkadiroğulları, Maraş’ı merkez yapmış ve tam 224 yıl hüküm sürmüştür.
1522’de Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı’ya katılan şehir, zamanla Marasion adından bugünkü Maraş formuna evrilmiştir.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Fransız işgaline direnen halk, kendi kurduğu çetelerle şehri savunmuş; bu kahramanlık, 1925’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden gelen İstiklal Madalyası ile tescillenmiş. 1973’te ise resmî olarak “Kahraman” unvanı eklenmiş ve şehrin adı artık Kahramanmaraş olmuştur.
Sınırsız bir zenginlik
Kahramanmaraş, yalnızca bir şehir değil, yaşayan bir kültür atlasıdır. Bu kadim şehirde, kültürel zenginlik yalnızca müzelerde ya da tarih kitaplarında değil, gündelik hayatın ta kendisinde yaşar. El sanatlarında, mutfakta, giyimde, sokaklarda, melodilerde ve hatta sessizlikte bile o derin mirasın izleri sürülebilir.
Maraş’ta gezerken bir çarşıdan diğerine uzanmak, adeta zaman tünelinde yürümek gibidir. Şehrin kalbindeki Kapalıçarşı’ya adım attığınızda, sizi bakırın kızıl ışıltısı, derinin ham kokusu ve işlemelerin sabırla örülmüş hikâyeleri karşılar. Yalnızca alışveriş değil, bir kültürel tanıklık yaşarsınız burada.
Yöreye özgü gizli bölmeli oyma sandıklar, geçmişin sırlarını bugüne fısıldar gibidir. El işçiliğiyle şekillenmiş çarıklar ve yemeniler, zanaatın estetikle nasıl buluştuğunu gösterir. Maraş usulü telkâri takılar, hem geleneksel hem zarif bir şıklığın örneğidir.
Ayrıca, ahşap taraklardan sedef kakmalı aynalara, keçeden oyuncaklara kadar pek çok ürün, kadınların ve ustaların hünerli ellerinde şekillenir. Dokuma kilimler ise yalnızca yer örtüsü değil, bir halkın duygularını motiflere işlediği birer anlatıdır.
Bir damak haritası: Kahramanmaraş mutfağı
Kahramanmaraş, yalnızca şiirin ve el sanatlarının değil, aynı zamanda damak zevkinin de önemli duraklarından biridir. Türkiye’nin gastronomi haritasında kendine özgü yeri olan bu şehirde, bir lokmanın ardında yüzyılların geleneği, bir yudum çorbanın içinde göç yollarının ve dağların hikâyesi gizlidir.
Dondurması artık bir dünya markasıdır; yalnızca serinletici bir tatlı değil, aynı zamanda bir şov unsuru, bir zanaat örneğidir. Keçi sütüyle yapılması, salebin yüksek rakımlı dağlarda toplanması ve ustaların gösterişli sunumları bu benzersiz lezzeti efsaneleştirmiştir.
Paça çorbası ise Maraş’ta yalnızca bir çorba değil, sabaha açılan bir kapıdır. Gün doğmadan dolup taşan paçacı dükkânları, hem geceyi noktalayan hem de yeni bir günü karşılayanların mekânıdır. Türkiye’nin dört bir yanında paça yapılır elbette ama Maraş’taki gibi kıvamı, terbiyesi, baharatı bir araya getiren pek az yer vardır.
Ve mutfak yalnızca bu ikisinden ibaret değildir: Maraş kebabı, köz ateşinin sabrıyla yoğrulur; içli köfte, narin ellerin yıllar içinde kazandığı bir ritimle şekillenir. Tarhana, hem çorba hem atıştırmalık olarak iki yaşam sürer. Pul biberi, rengine bakarak acılığını tahmin edemeyeceğiniz bir zarafeti temsil eder. Fıstık ezmesi, tatlı değil; adeta enerjiye dönüşmüş bir gelenektir. Maraş sucuğu, tatlısı, çöreği ve üzümüyle bu şehir, Anadolu mutfağının hem karakteristiğini hem özgünlüğünü bir arada taşır.
Kısacası, Kahramanmaraş mutfağı sadece karın doyurmaz; köklü bir kültürü damağınızda hissettirir.
Maraş tarhanasının hikâyesi
Tarhana, Anadolu sofrasının kadim bileşenlerinden biridir; neredeyse her yörede bilinir, yapılır, sevilir. Ancak Kahramanmaraş tarhanası, bu geniş mutfak atlasında apayrı bir yere sahiptir. Farkı yalnızca tarifte ya da malzemede değil, tüketim biçimindedir. O, çorba olmakla yetinmez; kıtır kıtır dokusuyla cips gibi atıştırılır, kimi zaman çayın yanında bir çerez olur, kimi zaman da yalnızca tuzlu bir ihtiyaç değil, kültürel bir gurur olarak sunulur.
Bu eşsiz lezzetin ardında ise bir tarih yatar. Rivayet odur ki 16. yüzyılın başında Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim, Mısır Seferi’ne hazırlanırken Sina Çölü’nü aşacak ordusu için uzun süre dayanacak, kolay taşınabilir, besleyici ve tok tutacak bir gıda arayışına girer. Sıcakla ve yoklukla baş edilmesi gereken bir yolculuk için sıradan çözümler yeterli değildir.
İşte bu noktada devreye, Maraşlı Gülbahar Hatun girer. Yavuz’un annesi olan bu zarif ve zeki kadın, memleketinin zengin ürün bilgisine, yöresel damak birikimine yaslanarak bir mucize yaratır: Maraş Tarhanası. Yükte hafif, besin değeri yüksek, çabuk bozulmayan, çiğ olarak da tüketilebilen bu yiyecek, hem akıl hem gelenek ürünü olarak doğar.
Heybesine Maraş tarhanasını koyan Osmanlı ordusu, Sina Çölü’nü aşar ve Mısır seferinden zaferle döner. Böylece Kahramanmaraş’tan doğan bir fikir, yalnızca bir halk yiyeceği değil, bir imparatorluğun stratejik yardımcısı hâline gelir. O günden bu yana, her kıtırda yalnızca lezzet değil; tarihin kokusu, annenin şefkati, bilgenin sezgisi vardır.
Gezmeye nereden başlamalı?
Kahramanmaraş’ı keşfetmeye şehir merkezinden başlamak en doğrusudur. Kale’nin taş duvarlarında, Ulu Cami’nin sessiz avlusunda, Arkeoloji Müzesi’nin serin salonlarında ve Germanicia Antik Kenti’nin mozaiklerinde yüzyılların izlerini sürerken, gerçekten de köklü bir Anadolu şehrinin kalbine adım attığınızı hissedersiniz. Tarihi konaklar ise bu hissi pekiştirir; zaman, burada ağır ağır akar.
Bu tanışıklık sizi durmaya değil, ilerlemeye teşvik eder. Şehir merkezinden uzaklaştıkça Maraş’ın yalnızca bir iç Anadolu bozkırı olmadığını fark edersiniz. Yaylalar, şelaleler, mağaralar ve saklı tabiat parkları birer birer çıkar karşınıza. Baraj göllerinin kıyısında bir serinlik, dağ eteklerinde bir serbestlik hissedersiniz. Hava tertemizdir, su cömerttir, toprak ise huzur taşır.
Ve işte o zaman anlarsınız: Maraşlı’nın cömertliği sadece bir huy değil, bu bereketli coğrafyadan ona geçen bir mirastır. Doğanın insan ruhuna sinmiş hâlidir.
Maraşlı kimdir?
Kahramanmaraş’ı yalnızca tarihî yapılarıyla, doğal güzellikleriyle anlatmak eksik olur. Asıl ruhu veren insandır çünkü. Maraşlı, tanıştığınız anda ısınan yüreğiyle, ikramda sınır tanımayan cömertliğiyle, gülümseyerek kurduğu samimiyetiyle Anadolu insanının özetidir adeta. Sizi misafir değil, ev sahibi gibi hissettirir.
Ünlü seyyah Evliya Çelebi de bu insanların karakterine kayıtsız kalamamış: “Kelimatları Lisan-ı Türkidir ve ekseriya halkı Türkmendir.” demiş yüzyıllar önce.
Şair Gülten Akın’ın bir dizesi ise Maraş insanını en yalın ve en güzel hâliyle betimler:
“Adamın su gibi akanıdır Maraşlı.”
Ne eksik, ne fazla. Maraşlı dediğin budur işte.
Kahramanmaraş’ın ‘kurtuluş’ destanı
Kahramanmaraş bir küçük Anadolu’dur, dedik ya… Maraşlı ise bu toprağın haksızlığa karşı dimdik duran, hak bildiği yoldan dönmeyen iradesidir. Tarih, buna defalarca tanıklık etmiştir.
Kurtuluş Savaşı yıllarında, Fransız işgaline ve Ermeni lejyonlarına karşı başlatılan direniş, sadece bir şehir savunması değil, bir onur mücadelesidir. Silahsız halk, Sütçü İmam’ın öncülüğünde eline ne geçtiyse — bir kazma, bir sopa, bir taş — onunla direnmiş; “Maraş bize mezar olmadan düşmana gülzar olamaz” diyerek kendi kaderini kendi yazmıştır.
İşte bu yüzdendir ki, Maraş’a önce İstiklal Madalyası, ardından da “Kahraman” unvanı verilmiştir.
Yaşar Kemal’in dediği gibi: “İnsan, evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar.”
Kahramanmaraş, o yürekle yer kaplamıştır tarihte — unutulmaz, silinmez biçimde.
Şiirin başkenti
Her Maraşlı, İstiklal madalyasıyla övünür övünmesine de Maraşlıların tek övündükleri bu değildir. Maraşlılar “Şairler diyarı” olmakla da övünürler. Karacaoğlan, Sümbülzade Vehbi, Necip Fazıl Kısakürek, Nuri Pakdil, Bahattin Karakoç, Abdurrahim Karakoç, Şevket Yücel, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, Nuri Pakdil, Duran Boz, Tahsin Yücel, Aşık Mahzuni Şerif gibi isimleri Türk edebiyatına kazandıran Kahramanmaraş adeta şiirin başkentidir.
Kahramanmaraş şehri ise bu şairlere, yazarlara olan vefa borcunu; onların adını şehirdeki tünellere, parklara, müzelere vererek ödemeye çalışmıştır ki takdire şayandır.
Kahramanmaraş’ın doğal güzellikleri
Karacaoğlan bir koşmasında Maraş ve çevresinin güzelliklerinden şöyle bahseder:
Ahır Dağı’ndan gör Maraş bağını / Engizek’te derler ilin çoğunu
Bayra’dan Bertiz’den Konur Dağı’nı / Göksun güzel derler, ilin var dağlar.
Gelelim günümüz Kahramanmaraş’ının gezilesi, övülesi yerlerine:
Döngel Mağaraları
Kahramanmaraş’ta ilk yerleşimin Paleolitik Çağ’da bu mağaralarda başladığı biliniyor. Birbirine bağlı üst üste üç mağaradan oluşan Döngel Mağaraları, içindeki oluşumlar kadar çevresindeki doğal güzellikler ve mesire alanıyla da gezilmeye değer.
Başkonuş Yaylası
Denizden yaklaşık 2000 metre yükseklikte bulunan bu yayla, doğal bir orman örtüsüne sahip. Başkonuş Yaylası, doğaseverler için kampçılık ve yayla turizmi açısından ideal bir durak noktasıdır.
Yedikuyular Kayak Merkezi
Kahramanmaraş’ta kış turizminin adresi Yedikuyular Kayak Merkezi, Ahır Dağı’nın 2050 m yüksekliğinde bulunuyor. Şehrin merkezine 20 km uzaklıkta bulunan kayak merkezi, kış sporlarına ilgi duyanlar için olduğu kadar, yazın da değişik aktiviteler yapma imkânı sunuyor.
Galgamaç Şelalesi
Toprakhisar Kanyonu yemyeşil alanları ile doğaseverlerin uğrak noktaları arasında yer alıyor. Galgamaç Şelalesi ise kanyonun sonunda bulunuyor. Yaklaşık olarak 20 m yükseklikten akan şelalenin görüntüsü, gelen ziyaretçileri kendine hayran bırakıyor.
Yeşilgöz
Kayseri yolu üzerinde bulunan bu eşsiz mekân, doğaseverler için ideal bir durak noktası. Mesire alanı olarak da kullanılan Yeşilgöz, görenleri adeta büyülüyor. “Dünyanın Gözü” de denilen göl, hala tam keşfedilmemiş bir gizli cennet…
Yavşan Yaylası Tabiat Parkı
2009 senesinde tabiat parkı ilan edilmiş olan Yavşan Yaylası, muhteşem bir doğaya sahip. Barındırdığı doğal yaşam ve zengin bitki örtüsü nedeniyle koruma altına alınmış olan Yavşan Yaylası Tabiat Parkı, yürüyüş ve piknik yapmak isteyenler için oldukça güzel bir alan.
Uludaz Tepesi
2250 m rakıma sahip Uludaz zirvesi, son yıllarda uğur böcekleri ile oldukça popüler olmuş durumda. Haziran ayında mevsimlik göç ile Uludaz Tepesi’nde çoğalan yedi noktalı uğur böcekleri, hem yöre halkının hem de doğasever fotoğrafçıların ilgi odağı oluyor.
Zeytun Kaplıcaları
Zeytun Kaplıcaları, bölge halkı tarafından sıklıkla ziyaret edilen şifalı su kaynağıdır. Bölgede yer alan kaplıca suyunun romatizma, kadın hastalıkları, deri hastalıkları, solunum ve damar hastalıkları gibi birçok rahatsızlığa iyi geldiği söylenmektedir.
Ali Kayası
Harika manzarası ile kendisine hayran bırakan Ali Kayası, Menzelet Baraj Gölü’nün hemen üzerinde yer alıyor. 150 metre yüksekliğinde olan bu kayanın tepesinde iki adet iz vardır. Rivayete göre bu izler, Hz. Ali’nin atının ayak izleridir. Bu yüzden Ali Kayası denilmektedir. Kayanın yakınında ise manzarayı seyretmeniz için cam balkon yapılmıştır.
Bunların dışında şehrin en iyi manzarasını izleyeceğiniz Mercimek Tepesi, Çokran Şelalesi, Savruk Mağarası, Kazma Bağları, Onikişubat Yürüyüş Parkuru, Fırnız Mesire Yeri, Tekir Vadisi ve kuş cenneti Gâvur Gölü ek seçenekler olarak sayılabilir.
Kahramanmaraş’ın tarihi yerleri
Bir şehri asıl tanıtan şey, onun taşlarıyla kurduğu zamansal bağdır. Kahramanmaraş, yalnızca geçmişten izler taşıyan değil; geçmişi hâlâ soluyan, bugünü o mirasla anlamlandıran şehirlerden biridir. Bu topraklarda dolaşırken her taş, her yapı, her iz size bir hikâye fısıldar. Yüzlerce yıl öncesinden bugüne ulaşmış bir kalenin gölgesinde, bin yıllık bir mozaiğin ayrıntısında ya da bir caminin kubbesinde, hem tarihî hem ruhani bir dokunuş hissedersiniz.
Kahramanmaraş’ın tarihî mekânları, yalnızca estetik ya da bilgi sunmaz; aynı zamanda hafıza taşır. Antik dönemden Osmanlı’ya, Selçuklu’dan Cumhuriyet’e kadar her dönemin izini taşıyan bu yapılar, ziyaretçilerini zaman içinde yolculuğa çıkarır. Her köşe, her detay, Maraş’ın kültürel çoğulluğunu, inanç katmanlarını ve değişen uygarlıkların birlikte bıraktığı izleri görünür kılar. Kahramanmaraş, bu yönüyle sadece bir Anadolu şehri değil; Anadolu’nun belleğidir.
Kahramanmaraş Kalesi
Kahramanmaraş’ın kalbinde yer alan Kahramanmaraş Kalesi, şehrin tarihini ve kültürünü yansıtan en önemli eserdir. M.Ö. 9. yüzyılda inşa edildiği düşünülen Kahramanmaraş Kalesi, yapıldığı dönemden günümüze kadar çok sayıda bakım ve onarımdan geçmiştir. Buranın konumu gereği, şehri tepeden izlemeniz mümkündür.
Germanicia Antik Kenti ve Taban Mozaikleri
Aynı zamanda bir açık hava müzesi olan Germanicia Antik Kentinin tarihi, 4. yüzyıla kadar iniyor. Antik kentin mozaikleri, 2007 yılında başlatılan çalışmalar sonucunda ortaya çıkartıldı. Mozaiklerde bitkisel ve geometrik motifler, günlük hayattan seçilmiş betimlemeler ve dönemin mimari yapısını gösteren kompozisyonlar yer alıyor.
Kahramanmaraş Arkeoloji Müzesi
Kahramanmaraş’ın ilk müzesi 30.000 eserlik bir koleksiyona sahip. Müzede, Kahramanmaraş ve çevresindeki arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan eserler sergileniyor. Müzede, Paleolitik dönemden başlayarak Neolitik, Kalkolitik, Tunç, Demir, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait araç-gereçler, heykeller, steller, mozaikler, mezarlar, lahitler, kiliseler ve sarnıçlar gibi çeşitli yapılar ve objeler bulunuyor.
Eshab-ı Kehf Külliyesi
Farklı kültürlerde anlatılan ve birçok yerde bulunduğu iddia edilen Eshab-ı Kehf mağarasının Afşin’de de bir örneği vardır. Yöre halkı, gerçek efsanenin burada geçtiğine ve gerçek mağaranın da burada bulunduğuna inanmaktadır. Efsane kısaca şudur: Hristiyanlığın ilk çıktığı devirlerde, Hristiyan olmayan bazı yöneticiler Hristiyan olanlara zulüm yapmakta hatta onları öldürmektedir. Hristiyan olan yedi genç arkadaş, zalim yönetici Dakyanus’un zulmünden kurtulmak için bir mağaraya saklanır burada yaşamaya başlarlar. İçinde su bulunan bu mağarada bir süre sonra uykuya dalarlar. Rivayete göre 309 yıl sonra uyanırlar ve her şeyin değiştiğini, Hristiyanlığın yayıldığını ve Hristiyanlara artık zulüm yapılmadığını görürler. O zamanın insanları, bu gençlerin eski zamanlardan geldiklerini bildikleri için bu mağaraya kutsal bir anlam yüklerler. Zamanla burası ziyaret edilmeye başlanır. Ziyaretçilerin rahat etmesi için de bu mağaranın etrafına bir külliye yapılır. Eshab-ı Kehf, çok eskilerden bu yana Kahramanmaraş’ın simgelerinden biridir.
Kapalı Çarşı
16. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlılar döneminde inşa edilen çarşı, yalnızca alışveriş yeri değil, aynı zamanda bir kültür merkezi olarak da hizmet veriyor. Çarşı, Bedesten ile Bakırcılar Çarşısı arasında uzanıyor ve yaklaşık olarak 300 metre uzunluğunda. İçerisinde 120 dükkânın bulunduğu ve Maraş’a ait birçok yerel ürünün satıldığı alan, kente gelen turistleri çekmeyi başarıyor. Çarşıda ceviz oymacılığı, dövme bakır, Maraş biberi, Maraş çöreği, Maraş dondurması, Maraş fıstık ezmesi, Maraş işi sim-sırma, Maraş sucuğu, Maraş tarhanası, yemeni çarık gibi yöresel ürünleri rahatlıkla bulabilirsiniz.
Ulu Cami
Kahramanmaraş’ın merkezinde bulunan Ulu Cami, Dulkadiroğulları döneminde yapılmıştır. Kahramanmaraş Kalesi’ne oldukça yakın bir konumda yer alan camii, Taş Medrese ve Kapalıçarşı ile komşu olması açısından önem kazanıyor. Cami, zamanla üst kısmı onarılarak değiştirilse de orijinalliğini korumaya devam ediyor. 500 yılı aşkın geçmişiyle ibadetin kalbinin attığı bir mekân olmanın yanı sıra, Kahramanmaraş’ın canlı tarihine de tanıklık etmesiyle şehrin en önemli yapı taşlarından birisi.
Elbistan Ulu Camii (Cami-i Kebir)
Elbistan ilçesinde bulunan tarihi ve mimari bir eserdir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin izlerini taşıyan bu cami, Mimar Sinan’ın eserlerine ilham kaynağı olması ile de ünlü. Mimar Sinan, Elbistan’a gelip caminin kubbe yapısını incelemiş ve eserlerinde bu camiden esinlenmiş, derler.
Ceyhan Köprüsü (Taş Köprü)
Kahramanmaraş’ta tarih ile doğanın birleştiği noktalardan birisi olan Ceyhan Köprüsü, görenleri kendisine hayran bırakıyor. Köprünün adını aldığı Ceyhan Nehri üzerinde kurulu olan bu eşsiz eser, yaklaşık olarak 500 yıllık bir geçmişe dayanıyor. O dönem bölgenin hâkimi olan Dulkadiroğulları tarafından yaptırılan köprü, 158 metrelik uzunluğu ile dikkat çekiyor. Köprü, Osmanlılar döneminde çeşitli zamanlarda onarım görerek günümüze kadar bozulmadan ulaşmayı başardı.
Yukarıda saydığımız eserlere şunları da eklemek mümkündür: Dulkadiroğlu Tematik Mutfak Müzesi, Taş Han, Taş Medrese, Tarihi Maraş Konakları (Kocabaş Konağı, Dedeoğlu Konağı, Deligönüller Konağı, Mahmut Arif Paşa Konağı Etnografya Müzesi, Çiftaslan Konağı), Malik Ejder Türbesi, Kurtuluş Destanı Panorama Müzesi,
Hatuniye Cami, Dondurma Müzesi, Hurman Kalesi, Aybastı Kalesi, Hastırın Kalesi, Azgıt Kalesi, Meryemçil Kalesi, Köroğlu Kalesi, Kız Oğlan Kayası, Göksun Höyüğü…
Yolculuğun -e hali
İnsan, aradığını bazen bir şehirde, bazen bir kitapta, bazen de bir kişide bulur. Bazen de bulamaz. Her iki durumda da yeniden yola koyulmak gerekebilir.
Şairler diyarı Maraş’a da bir dörtlükle veda etmek yakışır:
Dondurma, tarhana ve paçasıyla,
Bin bir lezzet sunar Kahramanmaraş.
Dağları, nehirleri, yaylasıyla
Her mevsim gezilir Kahramanmaraş.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 18 Temmuz 2025’te yayımlanmıştır.