1970’lerin sonlarında okurluğa başlayan, eline geçen her şeyi yutarcasına okuyan, şiir mi, roman mı, öykü mü yazacağına henüz karar verememiş her edebiyat heveslisinin yolu bir şekilde Selim İleri ile kesişmiştir.
Ben de onlardan biriyim… Henüz lise iki veya üçteyim, yıl 1983-84, Adana… Deli gibi kitap okuyorum. Roman, öykü, deneme, şiir ayırt etmeksizin sayfalar arasında sıradan öğrenciliğin dışında farklı bir dünya kuruyorum kendime. Yanımda kimi zaman Lüzumsuz Adam yahut Şair Dostlarım, Posta Güvercini, Hıçkırık var, kimi zaman Ben Sana Mecburum, bazen Arkadaş Islıkları veya Otuz Beş Yaş var, bazen Uğurlu Perşembe, Cennet Çayırları, Kötülük Çiçekleri…
Ölü şairleri okumak
Derken bir gün elime Selim İleri’nin Cumartesi Yalnızlığı geçti her nasılsa. Her nasılsa, diyorum çünkü yaşayan yazarları değil, ölü şairleri, ölü romancıları okuyordum o yıllarda farkında olmadan. Ölü, ama hâlâ bir yerlerde yaşadığını sandığım edebiyatçılar…
Cumartesi Yalnızlığı’nı parça parça, ama bir çırpıda okudum, etkilendim. Bende tuhaf bir etki bıraktı, çünkü içerik olarak da biçem olarak da daha önce okuduklarıma benzemiyordu. Bazı öyküleri tekrar tekrar okuduğumu hatırlıyorum.
Sonra yazarı hakkında biraz bilgi toplamaya başlıyorum. İlk bilgi, çok ters bir yerden, o dönemde her romanını döne döne okuduğum Kerime Nadir’in anılarından, Romancının Dünyası’ndan geliyor ve şaşırıp bocalıyorum.
Yine de pes etmeyeceğim, etmiyorum. Başka yerlere de bakıyor ve görüyorum ki Selim İleri hayatta olan, pek çok kitap yazmış, denemeler ve gazete yazıları da yazmakta olan bir yazar.
Derin kuyuya atılan taş
Aşka geldim, okumaya olduğu kadar yazmaya da meraklı bir liseli edasıyla kaleme kâğıda sarılıp yazarına mektup yazıp yayınevi/gazete adresine yolladım. Cevap geleceğinden elbette umudum yoktu. Derin bir kuyuya taş atmıştım ve yankı bekliyordum. Sonra o mucize gerçekleşti, iki üç hafta kadar sonra uzun mektubuma yarım sayfa da olsa bir yanıt geldi Selim İleri’den. Nasıl sevinmiş, nasıl gururlanmıştım… Şiirler ve öykücükler karalayan edebiyat heveslisi böylece edebiyat dünyasıyla ilk canlı teması kurmuş oluyordu.
1985’te Adana’dan İstanbul’a edebiyat eğitimi almak için gelince, -hemen ilk günlerde olmasa bile, çünkü ilk zamanlarda öğrencilik bütün hayatımı dolduruvermişti- gidip tanıştığım ilk yazar, doğal olarak, Selim İleri olmuştu. Elmadağ’daki dergi ofisine gittiğimi, uzun bir masanın arkasında birtakım gazete kesikleriyle uğraşırken bir yandan da benimle samimi şekilde konuştuğunu, arada edebiyat donanımımı merak ettiğini gösteren sorular sorduğunu, alttan alta neler yazdığımı sorguladığını hatırlıyorum… Daha dün gibi, neredeyse kırk yıl olmuş…
Edebiyat eleştirileri, tahlilleri, anı kitapları…
O tanışma gününden sonra, Kadıköy’de yaşayan iki taraf olarak, Selim İleri’yle devrine ve durumuna göre sık sık veya seyrek görüştüğümüz dönemler oldu. Yazdığı hemen her şeyi okudum, desem yalan olur, çünkü altmış yıla ulaşan yazarlık yaşamı süresinde neredeyse tek başına bir kütüphane oluşturacak verime ulaştı. Yine de birkaç romanı istisna, yazdıklarının tamamına yakınını okuduğumu söyleyebilirim.
Romanları ve öyküleri kadar edebiyat eleştirileri, tahlilleri, anı kitapları da değerlidir benim için. Kar Yağıyor Hayatıma’da neler neler yoktur? Kamelyasız Kadınlar’daki, O Yakamoz Söner’deki eleştirel denemeleri hangi akademisyen yazabilir? Edebiyata âşık bir adamın kaleminden çıkmış olmaları, bu tip yazılarını da ayrı bir değere ulaştırmıştır.
Edebiyatı hayat olarak yaşamak
Selim İleri edebiyatı hayat olarak yaşayanlardandı. Yaşadıkları, özellikle 1980 öncesi roman ve öykülerinde bazen açık bazen örtülü şekilde yer alır; okuyup yazdıkları da hayatına etki ederdi.
“Edebiyatı hayat olarak yaşamak” derken kastettiğim budur. Onunla yarım saat, bir saat edebiyat konuşmak; herhangi bir edebiyat tarihinden kırk elli sayfa okumaktan daha değerliydi.
Türkiye, değerlerini sağa sola savurmakta pek maharetli bir ülke. Selim İleri ile de, arada, çeşitli sebeplerden uzak düştüğümüz, söylemlerine katılmadığımız zamanlar oldu. Ben yine de onu daima Cumartesi Yalnızlığı’nın, Her Gece Bodrum’un, Dostlukların Son Günü’nün, Kar Yağıyor Hayatıma’nın, Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın’ın yazarı olarak sevdim, öyle de hatırlayacağım.
En son, geçen dönem, fakültedeki derslerimde Ölünceye Kadar Seninim’i ve Yaşadınız Öldünüz Bir Anlamı Olmalı Bunun’u zorunlu olarak öğrencilerime okutmuştum.
Selim İleri, yaşayıp ölmesinde büyük anlamlar olan yazarlardandır.
Anısı her dem taze kalsın…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 9 Ocak 2025’te yayımlanmıştır.