Suat Derviş – Bir kere eğilmedi bu kadının başı!

İlk romanını 7 yaşında yazan; Nâzım Hikmet’e, “Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını; / Bir kere eğemedim bu kadının başını” mısralarını yazdıran; Almanca, İtalyanca ve İngilizceden çeviriler yapıp eserleri basılsın diye menajer tutan Suat Derviş’i niye geç keşfettik? Bugün onu özel ve popüler kılan ne? Serdar Soydan yazdı.

1901 yılında doğmuş Suat Derviş. Hatice Saadet nüfustaki adı. Babası jinekolog İsmail Derviş, dedesi kimyager Mehmet Emin Derviş Paşa. Annesi Hesna Hanım, üst düzey bir saray görevlisi olan Mabeyinci Kamil Bey’le Perensaz Hanım’ın kızı. Hesna Hanım iyi eğitim görmüş, Fransızca, Farsça ve Arapça konuşabilen, usta bir binici.

Bu okumuş, saraya yakın aile, Suat Derviş’in eğitimine de özen göstermiş, Derviş, dönemin pek çok zengin, aydın aile çocuğu gibi evde, çeşitli hocalardan dersler alarak büyümüş.

Suat Derviş adı matbuatta ilk olarak 3 Ekim 1920 tarihinde görülür.[efn_note]Aslında Suat Derviş’in yeğeni Bülent İsmail Dervişoğlu, 25 Ocak 1919’da Ati’de yayınlanan ve altında ‘Saadet Zihni’ imzası bulunan “Anadolu Kadınlarımız” başlıklı yazının da halasına ait olduğunu söylemektedir. Ati ve daha sonra İleri gazetelerini çıkartan Celal Nuri’nin kardeşi Suphi Nuri de anılarında Suat Derviş’in ilk yazılarını kendilerinin bastığını söylemekte, bu iddiayı desteklemektedir. Ancak Suat Derviş röportajlarında bu takma adı yahut bu yazıyı anmamaktadır.[/efn_note] Alemdar gazetesinde “Hezeyan” başlıklı bir mensuresi yayınlanır. “Zevkten, eğlenceden, ümitten, gayeden uzak yaşıyorum. O kadar yalnız ve boşum ki… Ne kalbimi tatlı, geçici bir heyecana uğratan küçük, munis bir sevgili, ne bütün mevcudiyetimi sarsarak beni sarhoş eden bir aşk ne de sükûn ve teselli veren fırtınasız, saf bir merbutiyet. Kimseyi sevmiyorum veya herkese karşı muhabbetle doluyum. Fakat ruhumda birbirinden ayırdığım, birbirinden kuvvetli bulduğum hiçbir bağ yok,” cümleleriyle başlayan bu nesir, ümitsiz, yalnız bir kalbin hezeyanlarını ortaya koyar. Daha sonra bu yazının kendi bilgisi olmadan, Nâzım Hikmet tarafından gazeteye verildiğini söyler Derviş.

Yine Alemdar’da, 11 Ekim’de, “Nasıl Çalışırlar?” adlı hikâyesi, ay sonundaysa dört tefrika halinde Kara Kitap okuyuculara sunulur.

Kara Kitap, yazarın sonraki yıllarda Ne Bir Ses Ne Bir Nefes, Buhran Gecesi, Fatma’nın Günahı, Dirilen Mumya eserleriyle örneklerini vereceği ‘gotik roman’ türü içerisinde değerlendirilebilecek bir eserdir. Hatta yazar 1929’da Hareket gazetesinde “Mumya”, “… Hikâyesi” ve “Bakışlar” adlı üç gotik öyküsünü tefrika ettirirken her birinin başında yakın bir gelecekte Mumya adlı bir öykü kitabı çıkartacağını müjdeleyecek, ancak bu kitap hiçbir zaman çıkmayacaktır.

1921 – Milat

1920’lerin başına dönecek olursak Kara Kitap’ın tefrikasından bir yıl kadar sonra 24 Ekim 1921’de Yeni Şark gazetesinde yazmaya başlar Suat Derviş. Bu gazetede öykü ve romanlarının yanı sıra röportaj ve fıkralarıyla da yer alacaktır. Zaten Yeni Şark da Suat Derviş’i, ‘Almanya muhabiresi’ olarak tanıtır okuyucularına.

Yani 1921, Suat Derviş’in gazeteciliğinin de miladıdır. Suat Derviş bu tarihte bir gazetede çalışmaya, muhabirlik yapmaya başlamıştır.

Yirmili yıllar boyunca eğitimi için Almanya’ya gider gelir. Ancak bu durum kariyerini pek de etkilemez. Zira 1923’te Hiçbiri ve Ne Bir Ses Ne Bir Nefes romanları, Ahmet Ferdi ve Behire’nin Talipleri öykü derlemeleri, 1924’te Buhran Gecesi ve Fatma’nın Günahı romanları ile Beni mi? adlı öykü derlemesi kitap olarak çıkar.

1926-27 yıllarında Servet-i Fünun’da ayrı bir cilt teşkil edecek kadar çok öykü yayınlar. (Bu öyküler ne yazık ki kitaplaşmamıştır.) Bunlardan biri, 28 Nisan 1927’de yayınlanan “Denize Söyledikleri” başına iş açar. Derginin sahibi Ahmet İhsan’la birlikte Suat Derviş’e ‘dini tahkir etmek’ten dava açılır.

1927-28 yıllarında Yeni Kitap ve İzmir’de çıkan Fikirler dergilerinde öyküleri yayınlanır, Gönül Gibi romanı basılır.

1929’da demin de bahsettiğim Hareket gazetesinde, 1930’daysa Arif Oruç’un muhalif Yarın gazetesindedir. Bu gazetede Sonu Güzel ve Emine romanları tefrika edilir. Suat Derviş, Serbest Cumhuriyet Fırkası destekçisi gazetede, Cumhuriyet Halk Fırkası destekçisi Türk Kadın Birliği’ni eleştiren yazılar kaleme alır. Bir diğer Serbest Cumhuriyet Fırkası destekçisi ve eski Türk Kadınlar Birliği başkanı Nezihe Muhittin’in de katıldığı bu polemik halen gün yüzüne çıkartılmayı beklemektedir.

Berlin’de menajer tutar

Aynı yılın sonbaharında iki buçuk sene kalacağı Berlin’e gider. Suat Derviş’in Berlin’deki yaşamı, orada bir çevirmen ve menajer tutarak eserlerini büyük yayın gruplarının gazete ve dergilerine sokabilmesi üzerine düşünülmesi, analiz edilmesi gereken bir başarıdır. 1930’ların başında Almanya’da bir Türk yazarı kendisini var edebilmiştir. Eserleri menajeri sayesinde pek çok Avrupa diline çevrilir ve farklı ülkelerde yayınlanır.

Almanya’da iki roman kaleme alır Suat Derviş. Almanca olarak tefrika edilen bu iki roman daha sonra, yazarın Türkiye’ye dönmesinin ardından anadillerinde de tefrika edilecektir.

Suat Derviş’in Almanya macerası Hitler’in, nasyonal sosyalizmin yükselişi, babası İsmail Derviş’in ölümü ve ailesinin Moda’daki evlerini bir yangında kaybetmeleriyle sona erer.

Suat Derviş, Almanya döneminden itibaren, ailesinin maddi desteği olmadan, kalemi sayesinde geçinen bir yazardır artık.

1933 yılında Türkiye’ye döndüğündeyse hem kendisini, hem de ailesini geçindirmek zorunda kalır. Ablası Hamiyet evlenmiştir, ama kardeşi Ruhi ve annesi onun sorumluluğunda, bakımındadır.

1933-35 yılları arasında eserleri ardı ardına tefrika edilir. Onları Ben Öldürdüm, Evlenmek İstiyorum, Bir Haremağasının Hatıraları, Dirilen Mumya, Bu Başı Ne Yapalım, Onu Bekliyorum, Kadıköy’de Muhakkak Bir Define Var, Kadın Aşksız Yaşamaz ve Hiç… Dile kolay üç yıllık bir süreçte irili ufaklı dokuz roman kaleme alır. (Bu romanlardan ikisini, Bir Haremağasının Hatıraları ve Dirilen Mumya’yı Berlin’deyken yazmıştır.)

Bir fabrikada çevirmen

Ancak bu kadar yazmasına rağmen kendisinin ve ailesinin geçimini sağlayamaz ve bir fabrikada çevirmen olarak çalışmaya başlar. (Kalem emekçilerinin hal-i pür melalini iyi anlatır bu durum.)

1935’ten itibaren röportaj dizileriyle de ünlenir. “İstanbul Halkı Nerelerde Oturur?”, “Düne Nazaran Nasıl Yaşıyoruz?”, “Veremlilerle Konuştum”, “Günü Gününe Yaşayanlarımız”, “Çöken Boğaziçi”, “Beyoğlu” dizileri İstanbul’u, “Çocuklarımız Ne Halde?”, “Mektebe Hasret Çocuklar”, “Çocuklarla Mülakat”, “Çalışan Kadınlarla Konuşuyorum”, “Türk Kızları Nasıl İş Bulur?” dizileri çocuklar ve kadınları merkezine alır. Bunlar dışında da pek çok konuda yüzü aşkın röportaj ve söyleşisi, 1935-39 yılları arasında, sırasıyla Cumhuriyet, Son Posta, Tan, Bugün ve Haber gazetelerinde yayınlanır. Bu metinler bir dönemi, bir toplumu kayda geçirmekle kalmazlar; aynı zamanda romancı olan Derviş’in kıvrak dili, hikâyeleştirme (tahkiye) yeteneği sayesinde edebi bir lezzete sahip ve akıcıdırlar.

1936’da Sen Benim Babam Değilsin, 1937’de Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır, 1938’de Çamur, 1939’da İstanbul’un Bir Gecesi romanları tefrika edilir. Bu romanlardan ikisi, adaletsizliğe, sınıf ayrımına, eşitsizliğe yaptıkları vurguyla Suat Derviş’in değişimini, dönüşümünü de belgelemektedir. Zira kalem emeğiyle geçinmek zorunda kaldığı otuzların başından itibaren sömürüyü bilfiil deneyimlemiş, yaptığı röportajlarsa bu sömürü ve adaletsizliğin tüm topluma yayılmış olduğunu göstermiştir ona.

Daha insani bir düzen

Suat Derviş bu dönemde alternatif bir düzen kurmayı, en azından daha eşitlikçi, daha insanî bir düzeni hayal etmiş, komünizme yönelmiştir. Bu yüzden 1939’da Türkiye Komünist Parti genel sekreteri Reşat Fuat Baraner’le evlenmesi bir tesadüf olmasa gerektir.

1940 yılında TKP’nin gayrı resmi yayın organı da olan Yeni Edebiyat dergisini çıkartırlar. Yeni bir düzen, yeni bir edebiyat… Bu dergi, edebi olarak da önemlidir. Zira Sabahattin Ali, Sadri Ertem, Kenan Hulusi, F. Celalettin gibi eski kuşağın önemli isimlerinin eserlerinin yanında Orhan Kemal, Attila İlhan, Kemal Bilbaşar, İlhan Tarus ve Mehmet Seyda gibi ileride ünlenecek genç yazarların eserlerine de yer verir.

Dergi, 1941 sonunda kapatılır ve dergiyi çıkartanlara dava açılır. Suat Derviş bu dava sürecinde, 10 Temmuz 1942’de bir doğum yapar. Fakat bebeği bir gün sonra ölür. Yazar, 1941 yazında da annesi Hesna Hanım’ı kaybetmiştir.

Acılar, felaketler üst üste gelir. Reşat Fuat Baraner’in özgür kalması sakıncalı bulunur ve bir tür gözetim altına, kırkından sonra ikinci kez ‘askere’ alınır. Reşat Fuat kısa süre sonra askerden kaçar ve bir yıl kadar kaçak bir hayat sürer.

Suat Derviş bu dönemde (1941-43) neredeyse hiçbir şey yazmaz, yazamaz. Dahası yargılandığı dönemde kimse onun imzasının dergi yahut gazetesinde yer almasını da istemez.

Zengin kız fakir oğlan

1943 sonbaharında, dört senelik bir aradan sonra yeni bir romanı tefrika edilmeye başlanır: Sınır. İsmi de, konusu da manidardır. İleriki yıllarda bir Yeşilçam klişesi haline gelecek ‘zengin kız fakir oğlan’ çatışmasını en can yakıcı, en yürek burkucu şekilde işler.

1943-53 arası en üretken yıllarıdır Suat Derviş’in. Hem kendisine hem de yakalanan ve hapse atılan kocasına bakmak için durmadan yazar. Sırasıyla Sınır, Çılgın Gibi, Yaprak Kımıldamasın, Zeynep İçin (Daha sonra Ankara Mahpusu adını alır), Karanlıkta Bir Genç Kız, Yeşil Gözlü Kız, İki Kadın İki Aşk, Çıplak Kadın, Kendine Tapan Kadın, Fosforlu Cevriye, Biz Üç Kız Kardeşiz, Büyük Ateş, Gel Eve Dönelim (Daha sonra Kâtip Benim, Ben Kâtibin adıyla bir kez daha tefrika edilir), Yeniden Yaşayabilseydik, Alev Dudaklı Kadın ve Sevdiği Bendim romanlarını yazar, tefrika ettirir.

Tam on altı roman… Dahası bu romanlardan bazıları Suat Derviş’in en ünlü, en önemli, ustalık dönemi eserleridir. Bunlarla da yetinmez, yüzün üzerinde öykü yazar, takma adlarla röportajlar kaleme alır aynı dönemde.

“Kızıl” olarak fişlenmek

1953-62 yılları arasında vatanını terk etmek zorunda kalır. Siyasi ortam, ‘kızıl’ olarak fişlenmiş sanatçılar üzerindeki baskı tahammül edilmez bir hal almıştır. On yıla yakın bir süre Fransa ve İsviçre’de, ablası Hamiyet’le yaşar. Zeynep İçin ve Çılgın Gibi romanlarını, Ankara Mahpusu ve Yalının Gölgeleri adıyla, Fransızca olarak bastırır. Yani Almanya’dan sonra Fransa’da da kendisini var etmeyi başarır.

Reşat Fuat hapisten çıktıktan sonra artık rahatça geçinebildiği İsviçre’ye çağırır onu. Fakat Reşat Fuat, Türkiye’de kalmak istemektedir. Suat Derviş 1962’de yeniden ülkesine döner. Bu tarihten sonra Aksaray’dan Bir Perihan (1962-63) ve Şoför Mustafa (1963-64) romanlarını yazmış, Her Gün ve Tercüman gazetelerinde çalışmıştır. 1969 yılında Rusya’da Rusça basılan Aşk Romanları adlı romanı şimdilik bilinen son eseridir.[efn_note]Bu eserin Türkçesi var mıdır? Bir gazete yahut dergide tefrika edilmiş midir bilmiyorum. Yazarın yakın dostu Neriman Hikmet bir yazısında Suat Derviş’in son dönem eserlerinden bahsederken Aşk Romanı ismini de anmaktadır. Belki bir yerlerde bulunmayı beklemektedir bu tefrika.[/efn_note]

1962 sonrası muamma

Suat Derviş henüz yirmisinde bile değilken matbuat ve edebiyat âlemine girmiş, Ahmet Haşim, Mehmet Rauf, Yusuf Ziya gibi dönemin önemli yazarlarının övgü dolu sözlerini işitmiştir.

Otuzlu yıllar onun hem uluslararası başarı kazandığı, hem de Türkiye’ye dönüp gazete ve dergilerde imzasını parlattığı yıllardır. Bu yıllarda kendi tabiriyle hayallerden uzaklaşıp hayatla tanışır. Romanları, yaşadığı toplumun sorunlarını, çatışmalarını dile getirmeye başlar.

Kırklar en usta işi romanlarını, öykülerini verdiği, ancak isminin politik kimliği nedeniyle unutturulmak istendiği yıllardır. Bu yıllarda yazdıkları ne yazık ki çok sonra, doksanlı yılların ortasından itibaren ilgi devşirecek, iki binlerin başında ardı ardına basılmaya başlayacaktır.

Ellileri, ikinci Avrupa seferi ve orada kendisini var edebilmesine rağmen kayıptır. 1953-62 seneleri arasında matbuatta imzası görülmez.

Altmışlarda neredeyse tamamen unutulmuştur. Behçet Necatigil bile Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’nün ancak dördüncü baskısını hazırlarken onu hatırlar. Bir mektupla Suat Derviş’ten hayatına ve kariyerine dair bilgi ister.

1962 sonrasına dair az şey biliyoruz. Bir yazısında bu dönem hakkında “Dönüşümde yine çalışmak imkânı bulamadığım için Reşat her ikimizin hayatını kazanmak için ölümüne çalışıyordu,” dese de Behçet Necatigil’e gönderdiği mektubunda “İş bulduğum her gazete ve dergide (çocuk dergisi) ve yevmi gazetede çalışıyorum. (Çocuk masalları, sahife, tercüme, müstear isimlerle roman ve hikâyeler)” demektedir.

Yarım yüzyıllık hizmet

Suat Derviş doksanlarda ve iki binlerde belki de daha önce olamadığı kadar popüler oldu, oluyor. Bu geç gelen ilginin altında gerek yarattığı karakterlere, gerek içinde yaşadığı topluma derinlikli ve halen tazeliğini koruyan bakışı yatıyor olmalı. Çağını iyi analiz etmiş Suat Derviş, kariyeri boyunca karşılaştığı güçlüklere ve baskılara rağmen, elinden geldiğince gördüklerini, düşündüklerini eserlerine yerleştirmiş. Yılmamış, tekrar tekrar var etmiş kendini. Küllerinden doğmayı bilmiş her seferinde. Romanlarındaki kadın karakterler kendisi gibi mücadeleci, güçlü, bedenen, ruhen ve zihnen özgür, topluma, aşka, ahlaka baş kaldırabilen bireyler. Onu ve eserlerini farklı kılan da bu. Dahası gotikten polisiyeye, tarihi romandan toplumcu-gerçekçi eserlere her türü denemiş, üstüne üstlük her türde belli bir başarıyı yakalamış.

Ardı ardına gün yüzüne çıkan ve basılan eserleri onun edebiyat tarihlerinde mutlaka adı anılması gereken bir yazar olduğunu ortaya koyuyor. Dili, eserlerinin yapısı, seçtiği konular hakkında incelemeler, tezler kaleme alınıyor. Kadın hakları savunucularına, sınıf mücadelesine gönül verenlere, aşkın karanlık dehlizlerinde kaybolmak isteyenlere seslenebiliyor aynı anda. Bu, güçlükler ve kısıtlamalar içinde istediklerini dile getirmenin alternatif, yaratıcı yollarını arayıp duran ve her defasında bulan Suat Derviş’in ustalığıdır.

Ülke edebiyatına yarım yüzyıl hizmet etmiş, durmadan, yorulmadan, onca zora, imkânsızlığa rağmen yazmış, kendisini yazarak var etmiş, edebilmiş Suat Derviş umarım bir yerlerden bu kıpırdanışı, ilgiyi ve gitgide artan sevgiyi görüyor, hissediyordur.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.

Serdar Soydan
Serdar Soydan
SERDAR SOYDAN – Yazar. 1980 yılında İstanbul’da doğdu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sinema-TV Bölümü’nde tamamladığı lisans eğitiminin ardından, Boğaziçi Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi almış. Artemis Yayınları’nda editör ve Türkçe yayınlar koordinatörlüğü görevlerinde bulunmuş. Bugüne kadar Varlık, Notos Öykü, Milliyet Kitap, Eşik Cini, Radikal Kitap ve Kitap-lık gibi edebiyat dergileri ve kitap eklerinde, ayrıca T24 ve Sanatkritik internet sitelerinde Türk Edebiyatının unutulmuş, gölgede kalmış isim ve metinlerine dair yazıları yayınlandı, yayınlanıyor. Nahid Sırrı Örik, Suat Derviş, Mehmet Rauf, Peyami Safa, Bilge Karasu ve Nezihe Meriç gibi pek çok yazarın kitaplarını yayına hazırladı. İthaki Yayınlarında “Suat Derviş Külliyatı” (20 Kitap) ve “Bizim Hikâye” (8 Kitap) serilerinin dizi editörlüğünü yapıyor. Yayına hazırladığı, derlediği kitaplardan bazıları: Eşcinsel Kadınlar (Cenk Özbay ile, Metis, 2003), Susanlar/Bilge Karasu (Metis, 2008), Bir Aşkın Tarihi/ Mehmet Rauf (Artemis, 2011), Senede Bir Gün/İhsan Koza (Artemis, 2011) Püf Noktası/Nezihe Meriç (YKY, 2011), Kara Kitap/Suat Derviş (İthaki, 2014), Anılar Paramparça/Suat Derviş (İthaki, 2017), Ah Bu Sevda! (Sel, 2020), Fatma Hanım’ın Evine Bir Erkek Lazım/Nahid Sırrı Örik (Oğlak, 2021), Saray Kadınları/Nahid Sırrı Örik (Oğlak, 2021), Fukara Ölüsü/Suat Derviş (İthaki, 2021) Hicran/Ayanzade Namık Ekrem (Ketebe, 2021), Manşetlerden Gaipliğe: Bay Bayan Kenan Çinili’nin Evrak-ı Metrukesi (Sel, 2021)

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Suat Derviş – Bir kere eğilmedi bu kadının başı!

İlk romanını 7 yaşında yazan; Nâzım Hikmet’e, “Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını; / Bir kere eğemedim bu kadının başını” mısralarını yazdıran; Almanca, İtalyanca ve İngilizceden çeviriler yapıp eserleri basılsın diye menajer tutan Suat Derviş’i niye geç keşfettik? Bugün onu özel ve popüler kılan ne? Serdar Soydan yazdı.

1901 yılında doğmuş Suat Derviş. Hatice Saadet nüfustaki adı. Babası jinekolog İsmail Derviş, dedesi kimyager Mehmet Emin Derviş Paşa. Annesi Hesna Hanım, üst düzey bir saray görevlisi olan Mabeyinci Kamil Bey’le Perensaz Hanım’ın kızı. Hesna Hanım iyi eğitim görmüş, Fransızca, Farsça ve Arapça konuşabilen, usta bir binici.

Bu okumuş, saraya yakın aile, Suat Derviş’in eğitimine de özen göstermiş, Derviş, dönemin pek çok zengin, aydın aile çocuğu gibi evde, çeşitli hocalardan dersler alarak büyümüş.

Suat Derviş adı matbuatta ilk olarak 3 Ekim 1920 tarihinde görülür.[efn_note]Aslında Suat Derviş’in yeğeni Bülent İsmail Dervişoğlu, 25 Ocak 1919’da Ati’de yayınlanan ve altında ‘Saadet Zihni’ imzası bulunan “Anadolu Kadınlarımız” başlıklı yazının da halasına ait olduğunu söylemektedir. Ati ve daha sonra İleri gazetelerini çıkartan Celal Nuri’nin kardeşi Suphi Nuri de anılarında Suat Derviş’in ilk yazılarını kendilerinin bastığını söylemekte, bu iddiayı desteklemektedir. Ancak Suat Derviş röportajlarında bu takma adı yahut bu yazıyı anmamaktadır.[/efn_note] Alemdar gazetesinde “Hezeyan” başlıklı bir mensuresi yayınlanır. “Zevkten, eğlenceden, ümitten, gayeden uzak yaşıyorum. O kadar yalnız ve boşum ki… Ne kalbimi tatlı, geçici bir heyecana uğratan küçük, munis bir sevgili, ne bütün mevcudiyetimi sarsarak beni sarhoş eden bir aşk ne de sükûn ve teselli veren fırtınasız, saf bir merbutiyet. Kimseyi sevmiyorum veya herkese karşı muhabbetle doluyum. Fakat ruhumda birbirinden ayırdığım, birbirinden kuvvetli bulduğum hiçbir bağ yok,” cümleleriyle başlayan bu nesir, ümitsiz, yalnız bir kalbin hezeyanlarını ortaya koyar. Daha sonra bu yazının kendi bilgisi olmadan, Nâzım Hikmet tarafından gazeteye verildiğini söyler Derviş.

Yine Alemdar’da, 11 Ekim’de, “Nasıl Çalışırlar?” adlı hikâyesi, ay sonundaysa dört tefrika halinde Kara Kitap okuyuculara sunulur.

Kara Kitap, yazarın sonraki yıllarda Ne Bir Ses Ne Bir Nefes, Buhran Gecesi, Fatma’nın Günahı, Dirilen Mumya eserleriyle örneklerini vereceği ‘gotik roman’ türü içerisinde değerlendirilebilecek bir eserdir. Hatta yazar 1929’da Hareket gazetesinde “Mumya”, “… Hikâyesi” ve “Bakışlar” adlı üç gotik öyküsünü tefrika ettirirken her birinin başında yakın bir gelecekte Mumya adlı bir öykü kitabı çıkartacağını müjdeleyecek, ancak bu kitap hiçbir zaman çıkmayacaktır.

1921 – Milat

1920’lerin başına dönecek olursak Kara Kitap’ın tefrikasından bir yıl kadar sonra 24 Ekim 1921’de Yeni Şark gazetesinde yazmaya başlar Suat Derviş. Bu gazetede öykü ve romanlarının yanı sıra röportaj ve fıkralarıyla da yer alacaktır. Zaten Yeni Şark da Suat Derviş’i, ‘Almanya muhabiresi’ olarak tanıtır okuyucularına.

Yani 1921, Suat Derviş’in gazeteciliğinin de miladıdır. Suat Derviş bu tarihte bir gazetede çalışmaya, muhabirlik yapmaya başlamıştır.

Yirmili yıllar boyunca eğitimi için Almanya’ya gider gelir. Ancak bu durum kariyerini pek de etkilemez. Zira 1923’te Hiçbiri ve Ne Bir Ses Ne Bir Nefes romanları, Ahmet Ferdi ve Behire’nin Talipleri öykü derlemeleri, 1924’te Buhran Gecesi ve Fatma’nın Günahı romanları ile Beni mi? adlı öykü derlemesi kitap olarak çıkar.

1926-27 yıllarında Servet-i Fünun’da ayrı bir cilt teşkil edecek kadar çok öykü yayınlar. (Bu öyküler ne yazık ki kitaplaşmamıştır.) Bunlardan biri, 28 Nisan 1927’de yayınlanan “Denize Söyledikleri” başına iş açar. Derginin sahibi Ahmet İhsan’la birlikte Suat Derviş’e ‘dini tahkir etmek’ten dava açılır.

1927-28 yıllarında Yeni Kitap ve İzmir’de çıkan Fikirler dergilerinde öyküleri yayınlanır, Gönül Gibi romanı basılır.

1929’da demin de bahsettiğim Hareket gazetesinde, 1930’daysa Arif Oruç’un muhalif Yarın gazetesindedir. Bu gazetede Sonu Güzel ve Emine romanları tefrika edilir. Suat Derviş, Serbest Cumhuriyet Fırkası destekçisi gazetede, Cumhuriyet Halk Fırkası destekçisi Türk Kadın Birliği’ni eleştiren yazılar kaleme alır. Bir diğer Serbest Cumhuriyet Fırkası destekçisi ve eski Türk Kadınlar Birliği başkanı Nezihe Muhittin’in de katıldığı bu polemik halen gün yüzüne çıkartılmayı beklemektedir.

Berlin’de menajer tutar

Aynı yılın sonbaharında iki buçuk sene kalacağı Berlin’e gider. Suat Derviş’in Berlin’deki yaşamı, orada bir çevirmen ve menajer tutarak eserlerini büyük yayın gruplarının gazete ve dergilerine sokabilmesi üzerine düşünülmesi, analiz edilmesi gereken bir başarıdır. 1930’ların başında Almanya’da bir Türk yazarı kendisini var edebilmiştir. Eserleri menajeri sayesinde pek çok Avrupa diline çevrilir ve farklı ülkelerde yayınlanır.

Almanya’da iki roman kaleme alır Suat Derviş. Almanca olarak tefrika edilen bu iki roman daha sonra, yazarın Türkiye’ye dönmesinin ardından anadillerinde de tefrika edilecektir.

Suat Derviş’in Almanya macerası Hitler’in, nasyonal sosyalizmin yükselişi, babası İsmail Derviş’in ölümü ve ailesinin Moda’daki evlerini bir yangında kaybetmeleriyle sona erer.

Suat Derviş, Almanya döneminden itibaren, ailesinin maddi desteği olmadan, kalemi sayesinde geçinen bir yazardır artık.

1933 yılında Türkiye’ye döndüğündeyse hem kendisini, hem de ailesini geçindirmek zorunda kalır. Ablası Hamiyet evlenmiştir, ama kardeşi Ruhi ve annesi onun sorumluluğunda, bakımındadır.

1933-35 yılları arasında eserleri ardı ardına tefrika edilir. Onları Ben Öldürdüm, Evlenmek İstiyorum, Bir Haremağasının Hatıraları, Dirilen Mumya, Bu Başı Ne Yapalım, Onu Bekliyorum, Kadıköy’de Muhakkak Bir Define Var, Kadın Aşksız Yaşamaz ve Hiç… Dile kolay üç yıllık bir süreçte irili ufaklı dokuz roman kaleme alır. (Bu romanlardan ikisini, Bir Haremağasının Hatıraları ve Dirilen Mumya’yı Berlin’deyken yazmıştır.)

Bir fabrikada çevirmen

Ancak bu kadar yazmasına rağmen kendisinin ve ailesinin geçimini sağlayamaz ve bir fabrikada çevirmen olarak çalışmaya başlar. (Kalem emekçilerinin hal-i pür melalini iyi anlatır bu durum.)

1935’ten itibaren röportaj dizileriyle de ünlenir. “İstanbul Halkı Nerelerde Oturur?”, “Düne Nazaran Nasıl Yaşıyoruz?”, “Veremlilerle Konuştum”, “Günü Gününe Yaşayanlarımız”, “Çöken Boğaziçi”, “Beyoğlu” dizileri İstanbul’u, “Çocuklarımız Ne Halde?”, “Mektebe Hasret Çocuklar”, “Çocuklarla Mülakat”, “Çalışan Kadınlarla Konuşuyorum”, “Türk Kızları Nasıl İş Bulur?” dizileri çocuklar ve kadınları merkezine alır. Bunlar dışında da pek çok konuda yüzü aşkın röportaj ve söyleşisi, 1935-39 yılları arasında, sırasıyla Cumhuriyet, Son Posta, Tan, Bugün ve Haber gazetelerinde yayınlanır. Bu metinler bir dönemi, bir toplumu kayda geçirmekle kalmazlar; aynı zamanda romancı olan Derviş’in kıvrak dili, hikâyeleştirme (tahkiye) yeteneği sayesinde edebi bir lezzete sahip ve akıcıdırlar.

1936’da Sen Benim Babam Değilsin, 1937’de Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır, 1938’de Çamur, 1939’da İstanbul’un Bir Gecesi romanları tefrika edilir. Bu romanlardan ikisi, adaletsizliğe, sınıf ayrımına, eşitsizliğe yaptıkları vurguyla Suat Derviş’in değişimini, dönüşümünü de belgelemektedir. Zira kalem emeğiyle geçinmek zorunda kaldığı otuzların başından itibaren sömürüyü bilfiil deneyimlemiş, yaptığı röportajlarsa bu sömürü ve adaletsizliğin tüm topluma yayılmış olduğunu göstermiştir ona.

Daha insani bir düzen

Suat Derviş bu dönemde alternatif bir düzen kurmayı, en azından daha eşitlikçi, daha insanî bir düzeni hayal etmiş, komünizme yönelmiştir. Bu yüzden 1939’da Türkiye Komünist Parti genel sekreteri Reşat Fuat Baraner’le evlenmesi bir tesadüf olmasa gerektir.

1940 yılında TKP’nin gayrı resmi yayın organı da olan Yeni Edebiyat dergisini çıkartırlar. Yeni bir düzen, yeni bir edebiyat… Bu dergi, edebi olarak da önemlidir. Zira Sabahattin Ali, Sadri Ertem, Kenan Hulusi, F. Celalettin gibi eski kuşağın önemli isimlerinin eserlerinin yanında Orhan Kemal, Attila İlhan, Kemal Bilbaşar, İlhan Tarus ve Mehmet Seyda gibi ileride ünlenecek genç yazarların eserlerine de yer verir.

Dergi, 1941 sonunda kapatılır ve dergiyi çıkartanlara dava açılır. Suat Derviş bu dava sürecinde, 10 Temmuz 1942’de bir doğum yapar. Fakat bebeği bir gün sonra ölür. Yazar, 1941 yazında da annesi Hesna Hanım’ı kaybetmiştir.

Acılar, felaketler üst üste gelir. Reşat Fuat Baraner’in özgür kalması sakıncalı bulunur ve bir tür gözetim altına, kırkından sonra ikinci kez ‘askere’ alınır. Reşat Fuat kısa süre sonra askerden kaçar ve bir yıl kadar kaçak bir hayat sürer.

Suat Derviş bu dönemde (1941-43) neredeyse hiçbir şey yazmaz, yazamaz. Dahası yargılandığı dönemde kimse onun imzasının dergi yahut gazetesinde yer almasını da istemez.

Zengin kız fakir oğlan

1943 sonbaharında, dört senelik bir aradan sonra yeni bir romanı tefrika edilmeye başlanır: Sınır. İsmi de, konusu da manidardır. İleriki yıllarda bir Yeşilçam klişesi haline gelecek ‘zengin kız fakir oğlan’ çatışmasını en can yakıcı, en yürek burkucu şekilde işler.

1943-53 arası en üretken yıllarıdır Suat Derviş’in. Hem kendisine hem de yakalanan ve hapse atılan kocasına bakmak için durmadan yazar. Sırasıyla Sınır, Çılgın Gibi, Yaprak Kımıldamasın, Zeynep İçin (Daha sonra Ankara Mahpusu adını alır), Karanlıkta Bir Genç Kız, Yeşil Gözlü Kız, İki Kadın İki Aşk, Çıplak Kadın, Kendine Tapan Kadın, Fosforlu Cevriye, Biz Üç Kız Kardeşiz, Büyük Ateş, Gel Eve Dönelim (Daha sonra Kâtip Benim, Ben Kâtibin adıyla bir kez daha tefrika edilir), Yeniden Yaşayabilseydik, Alev Dudaklı Kadın ve Sevdiği Bendim romanlarını yazar, tefrika ettirir.

Tam on altı roman… Dahası bu romanlardan bazıları Suat Derviş’in en ünlü, en önemli, ustalık dönemi eserleridir. Bunlarla da yetinmez, yüzün üzerinde öykü yazar, takma adlarla röportajlar kaleme alır aynı dönemde.

“Kızıl” olarak fişlenmek

1953-62 yılları arasında vatanını terk etmek zorunda kalır. Siyasi ortam, ‘kızıl’ olarak fişlenmiş sanatçılar üzerindeki baskı tahammül edilmez bir hal almıştır. On yıla yakın bir süre Fransa ve İsviçre’de, ablası Hamiyet’le yaşar. Zeynep İçin ve Çılgın Gibi romanlarını, Ankara Mahpusu ve Yalının Gölgeleri adıyla, Fransızca olarak bastırır. Yani Almanya’dan sonra Fransa’da da kendisini var etmeyi başarır.

Reşat Fuat hapisten çıktıktan sonra artık rahatça geçinebildiği İsviçre’ye çağırır onu. Fakat Reşat Fuat, Türkiye’de kalmak istemektedir. Suat Derviş 1962’de yeniden ülkesine döner. Bu tarihten sonra Aksaray’dan Bir Perihan (1962-63) ve Şoför Mustafa (1963-64) romanlarını yazmış, Her Gün ve Tercüman gazetelerinde çalışmıştır. 1969 yılında Rusya’da Rusça basılan Aşk Romanları adlı romanı şimdilik bilinen son eseridir.[efn_note]Bu eserin Türkçesi var mıdır? Bir gazete yahut dergide tefrika edilmiş midir bilmiyorum. Yazarın yakın dostu Neriman Hikmet bir yazısında Suat Derviş’in son dönem eserlerinden bahsederken Aşk Romanı ismini de anmaktadır. Belki bir yerlerde bulunmayı beklemektedir bu tefrika.[/efn_note]

1962 sonrası muamma

Suat Derviş henüz yirmisinde bile değilken matbuat ve edebiyat âlemine girmiş, Ahmet Haşim, Mehmet Rauf, Yusuf Ziya gibi dönemin önemli yazarlarının övgü dolu sözlerini işitmiştir.

Otuzlu yıllar onun hem uluslararası başarı kazandığı, hem de Türkiye’ye dönüp gazete ve dergilerde imzasını parlattığı yıllardır. Bu yıllarda kendi tabiriyle hayallerden uzaklaşıp hayatla tanışır. Romanları, yaşadığı toplumun sorunlarını, çatışmalarını dile getirmeye başlar.

Kırklar en usta işi romanlarını, öykülerini verdiği, ancak isminin politik kimliği nedeniyle unutturulmak istendiği yıllardır. Bu yıllarda yazdıkları ne yazık ki çok sonra, doksanlı yılların ortasından itibaren ilgi devşirecek, iki binlerin başında ardı ardına basılmaya başlayacaktır.

Ellileri, ikinci Avrupa seferi ve orada kendisini var edebilmesine rağmen kayıptır. 1953-62 seneleri arasında matbuatta imzası görülmez.

Altmışlarda neredeyse tamamen unutulmuştur. Behçet Necatigil bile Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’nün ancak dördüncü baskısını hazırlarken onu hatırlar. Bir mektupla Suat Derviş’ten hayatına ve kariyerine dair bilgi ister.

1962 sonrasına dair az şey biliyoruz. Bir yazısında bu dönem hakkında “Dönüşümde yine çalışmak imkânı bulamadığım için Reşat her ikimizin hayatını kazanmak için ölümüne çalışıyordu,” dese de Behçet Necatigil’e gönderdiği mektubunda “İş bulduğum her gazete ve dergide (çocuk dergisi) ve yevmi gazetede çalışıyorum. (Çocuk masalları, sahife, tercüme, müstear isimlerle roman ve hikâyeler)” demektedir.

Yarım yüzyıllık hizmet

Suat Derviş doksanlarda ve iki binlerde belki de daha önce olamadığı kadar popüler oldu, oluyor. Bu geç gelen ilginin altında gerek yarattığı karakterlere, gerek içinde yaşadığı topluma derinlikli ve halen tazeliğini koruyan bakışı yatıyor olmalı. Çağını iyi analiz etmiş Suat Derviş, kariyeri boyunca karşılaştığı güçlüklere ve baskılara rağmen, elinden geldiğince gördüklerini, düşündüklerini eserlerine yerleştirmiş. Yılmamış, tekrar tekrar var etmiş kendini. Küllerinden doğmayı bilmiş her seferinde. Romanlarındaki kadın karakterler kendisi gibi mücadeleci, güçlü, bedenen, ruhen ve zihnen özgür, topluma, aşka, ahlaka baş kaldırabilen bireyler. Onu ve eserlerini farklı kılan da bu. Dahası gotikten polisiyeye, tarihi romandan toplumcu-gerçekçi eserlere her türü denemiş, üstüne üstlük her türde belli bir başarıyı yakalamış.

Ardı ardına gün yüzüne çıkan ve basılan eserleri onun edebiyat tarihlerinde mutlaka adı anılması gereken bir yazar olduğunu ortaya koyuyor. Dili, eserlerinin yapısı, seçtiği konular hakkında incelemeler, tezler kaleme alınıyor. Kadın hakları savunucularına, sınıf mücadelesine gönül verenlere, aşkın karanlık dehlizlerinde kaybolmak isteyenlere seslenebiliyor aynı anda. Bu, güçlükler ve kısıtlamalar içinde istediklerini dile getirmenin alternatif, yaratıcı yollarını arayıp duran ve her defasında bulan Suat Derviş’in ustalığıdır.

Ülke edebiyatına yarım yüzyıl hizmet etmiş, durmadan, yorulmadan, onca zora, imkânsızlığa rağmen yazmış, kendisini yazarak var etmiş, edebilmiş Suat Derviş umarım bir yerlerden bu kıpırdanışı, ilgiyi ve gitgide artan sevgiyi görüyor, hissediyordur.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.

Serdar Soydan
Serdar Soydan
SERDAR SOYDAN – Yazar. 1980 yılında İstanbul’da doğdu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sinema-TV Bölümü’nde tamamladığı lisans eğitiminin ardından, Boğaziçi Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi almış. Artemis Yayınları’nda editör ve Türkçe yayınlar koordinatörlüğü görevlerinde bulunmuş. Bugüne kadar Varlık, Notos Öykü, Milliyet Kitap, Eşik Cini, Radikal Kitap ve Kitap-lık gibi edebiyat dergileri ve kitap eklerinde, ayrıca T24 ve Sanatkritik internet sitelerinde Türk Edebiyatının unutulmuş, gölgede kalmış isim ve metinlerine dair yazıları yayınlandı, yayınlanıyor. Nahid Sırrı Örik, Suat Derviş, Mehmet Rauf, Peyami Safa, Bilge Karasu ve Nezihe Meriç gibi pek çok yazarın kitaplarını yayına hazırladı. İthaki Yayınlarında “Suat Derviş Külliyatı” (20 Kitap) ve “Bizim Hikâye” (8 Kitap) serilerinin dizi editörlüğünü yapıyor. Yayına hazırladığı, derlediği kitaplardan bazıları: Eşcinsel Kadınlar (Cenk Özbay ile, Metis, 2003), Susanlar/Bilge Karasu (Metis, 2008), Bir Aşkın Tarihi/ Mehmet Rauf (Artemis, 2011), Senede Bir Gün/İhsan Koza (Artemis, 2011) Püf Noktası/Nezihe Meriç (YKY, 2011), Kara Kitap/Suat Derviş (İthaki, 2014), Anılar Paramparça/Suat Derviş (İthaki, 2017), Ah Bu Sevda! (Sel, 2020), Fatma Hanım’ın Evine Bir Erkek Lazım/Nahid Sırrı Örik (Oğlak, 2021), Saray Kadınları/Nahid Sırrı Örik (Oğlak, 2021), Fukara Ölüsü/Suat Derviş (İthaki, 2021) Hicran/Ayanzade Namık Ekrem (Ketebe, 2021), Manşetlerden Gaipliğe: Bay Bayan Kenan Çinili’nin Evrak-ı Metrukesi (Sel, 2021)

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x