Toprağından koparılan tarihi eserler nasıl geri getiriliyor?

Çalınmış tarihi eserler sonra nasıl bulunuyor? Kaçırılmış eski eser dedektifliği nasıl yapılıyor? Hangi zorluklarla karşılaşılıyor? Kaçakçılığın önlenmesi için alınan tedbirler neler? Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Yahya Coşkun yazdı.

Dünyada çok eski devirlerden beri eski eser kaçakçılığı yapılıyor. Anadolu da antik dönemden itibaren kaçakçılıktan en çok etkilenen yerlerin başında geliyor.

Eski eser hırsızlığının çok eski dönemlerden beri yapıldığı; Eski Mısır devrinden beri süren bu soygunculuğun bir biçimi olarak Hititlerin, Asurluların ve İranlıların, savaşlarda yendikleri milletlerin eserlerini, bir zafer nişanesi olarak götürdükleri, şüphe götürmez bir gerçek.[efn_note]Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, Net Yay., İstanbul 1988, sf. 268[/efn_note]

Değerli nesneleri ele geçirmek, yalnız savaş ve ganimetlerin neticesi de değildi. Kişisel menfaat temin etmek için en eski devirlerden beri adi hırsızlıkların yapıldığı da malum. O devirde de ölünün eşyalarıyla gömüldüğünü bilen antik çağ insanı, görkemli ve zengin ölü evi durumundaki Lidya Tümülüslerini soydu.[efn_note]Rafet Dinç, “Tümülüsler”, Eski Eser Tanımı ve Kaçakçılığının Önlenmesi Semineri Notları, T.C. Kültür Bakanlığı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Başkanlığı, Ankara 1989, sf. 79[/efn_note]

Ülkemizde yapılan kazılardan ulaşılan bilgilere göre, Lidyalılar o çağdaki mezar soygunculuğunu engellemek için tedbirler alıyorlardı.[efn_note]Yitik Miras’ın Dönüş Öyküsü, Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul 2003, sf. 13[/efn_note] Bu, yalnızca Lidyalılara mahsus bir uygulama da değil. 2020 yılında İznik Müzesi başkanlığında yapılan bir kazıda bulunan 5. asra ait bir mezar taşında, mezarı yaptıran kişinin, “kimsenin mezarına zarar vermemesini” istediği ve bunu yapanlar için Tanrı’dan lanet dilediği açıkça görülüyor.[efn_note]https://arkeofili.com/iznikte-bulunan-1-500-yillik-mezar-tasinda-lanet-yazisi/[/efn_note]

Tarihin en insafsız eski eser soygunculuğu nitelemesi ise Romalılara yakıştırılmış, M.Ö. 1. asrın ilk yarısında Diktatör Sulla ve takipçisi olan birçok Roma İmparatoru, Anadolu başta olmak üzere antik Yunan eserlerinin bulunduğu yerlerden topladıkları sayısız değerli eseri Roma’ya götürmüş.[efn_note]Ekrem Akurgal, a.g.e., sf. 268[/efn_note]

Arkeolojinin; toprak sahipleri ve gezginlerin merakıyla başladığı, bu kişilerin yaptıkları gezilerden eve Roma ve Yunan sanat eserleriyle döndükleri ve daha sonra bu eserleri, gururla konuklarına gösterdikleri biliniyor. İlk kazıcıların, arkeoloji bilgisi olmayan amatörler oldukları da açık. Bununla birlikte kutsal kitaplarda bahsi geçen yerlerin aranması ve bazı kentlerin bulunması, büyük arkeolojik kazıların başlamasında etkili oluyor.

Yağmalar üzerine inşa edilen müzeler

18. asırdan itibaren Avrupalı devletlerin, kazıları devletçe finanse etmesi, işin uluslararası bir yarışa dönmesine neden oldu. Bu yarış, sömürgeci anlayışın bir türü olarak da biçim buldu.[efn_note]Nur Akın, “Osman Hamdi Bey, Asar-ı Atika Nizamnamesi ve Dönemin Koruma Anlayışı Üzerine”, Osman Hamdi Bey ve Dönemi Sempozyumu 17-18 Aralık 1992, TVYY, İstanbul 1993, sf. 237[/efn_note] Bu yarışın zengin bir kültürel mirasa sahip olan Akdeniz ülkelerini, özellikle Anadolu’yu ve çoğu Osmanlı Devleti sınırları içerisinde bulunan kadim yerleşim yerlerini bir yağma girişimine açtığı muhakkak. Avrupalı seyyahlar, diplomatlar, meraklılar ve kötü niyetli bilim insanları bu yağmanın baş aktörleri oldu; Avrupa müzelerinin bazılarının görkemi, bu yağmalar üzerine inşa edildi.[efn_note]Hüseyin Karaduman, Türkiye’de Eski Eser Kaçakçılığı, ICOM Türkiye, Ankara 2007, sf. 19[/efn_note]

Osmanlı Devleti’nin son asırlarından başlayarak günümüze kadar uzanan yeni, sistemli ve vahşi kaçakçılık süreci, kültürün kanlı ve karanlık çağlarından. Bugün dünyanın en bazı büyük müzelerinin en gösterişli vitrinlerinin arkasında, kaçakçılığın karanlığı yatıyor.

Bizim dünyaya ısrarla söylediğimiz bir cümle var. ‘Her eser, ait olduğu toprakta kıymetlidir.’ Bizim nazarımızda, vatanından uzak topraklarda esir düşmüş bir insanla, vatanından koparılmış bir eser arasında fark yok. Bu sebeple yurtdışına kaçırılmış her bir eserimizin peşine düşüyoruz. Tek tek ilgileniyor ve geri getiriyoruz.

2020 yılında, yurtdışından getirdiğimiz eser sayısı 3 bin 480 oldu. Bu sayı, son 30 yılın rekoru.

Eski eser dedektifliği

Eski eser kaçakçılığının nedenlerini dört ana başlıkta özetlemek mümkün: Suç olmakla birlikte eski eser kaçakçılığının kârlı olması, eski eserin manevi değerinin bulunması, bu hususta halen yeterli bilincin oluşmaması ve uluslararası kurumların etkin çalışmaması.[efn_note]Her ne kadar müellif, eski eser kaçakçılığının nedenlerini beş ana başlıkta sıralamışsa da diğer başlık, mevcutun altında değerlendirilebileceğinden bizce dört ana başlık kâfi gözükmektedir. Hüseyin Karaduman, a.g.e., sf. 42[/efn_note]

Yurtdışında bulunan devlet müzeleri, özel müzeler ya da şahıs koleksiyonlarında yer alan ve yasa dışı yollarla çıkarıldığı tespit edilen ülkemiz kökenli kültür varlıklarının iadelerine ilişkin çalışmalar, ilgili kurumlarla koordine edilerek takip ediliyor.

Özellikle son yıllarda çevrimiçi gerçekleştirilen satışlarla gündemde olan yurt dışı merkezli onlarca müzayede evi, uzmanlarımız tarafından dikkatle takip ediliyor, uygun görülenler için uzman raporları ışığında girişimde bulunuluyor.

Bir girişime konu olan eser sayısı kimi zaman yüzlerce olabiliyor, kanıt/bilgi, belge temini ile süreç içerisinde sayılar değişebiliyor. Özellikle müze koleksiyonlarında bulunan eserler için dosyalar uzun yıllara yayılıyor, kimi zaman diplomatik stratejilerle beklemeye alınıyor ya da hızlandırılıyor.

Orpheus Mozaiği’nin geri dönüş öyküsü

Orpheus Mozaiği’nın ait olduğu topraklara geri dönüş öyküsü bu çabaları anlatan iyi bir örnek olabilir.

Dallas Sanat Müzesi’nde, Anadolu kökenli bir mozaik bulunduğu, bunun da Şanlıurfa kökenli olduğu, Kaçakçılıkla Mücadele biriminde çalışan arkadaşlarımız tarafından rahmetli hocamız Doç. Dr. Barış Salman’ın bir yayınından tespit edilmişti. Bu tespitin yapıldığı zamanlarda, Dallas Sanat Müzesi tarafından koleksiyonlarında bulunan eserlerin kökenleri hakkında bir çalışma yaptıklarını öğrendik.

Karşı tarafa bilimsel verileri sunduk, bu veriler ağırlıklı olarak benzer üslup kıyaslama yöntemi olarak da anabileceğimiz stil-kritik incelemeye dayanıyordu. Ancak Müze bu verileri delil olarak kabul etmedi. Bunun üzerine Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca bir soruşturma başlatıldı.

Bir yerel tarihçinin yönlendirmeleriyle eserin nereden çıkarıldığına yönelik verilere ve Şanlıurfa’da bir fotoğrafçıya tab ettirilmek üzere 1999 yılında verilmiş ancak sonra geri alınmamış bir grup fotoğrafa ulaşıldı. Bu fotoğraf, mozaiğin kaçak kazı ile bulunduğu anı gösteren ve büyük ihtimalle eserin orijinalliğine potansiyel alıcıları ikna etmek için kaçakçılar tarafından çekilmiş bir fotoğraftı.

Bu bilgi Dallas Sanat Müzesi ile paylaşıldı. Fotoğrafın o mozaiğe ait olduğu net olmakla birlikte bu fotoğrafın Türkiye’den olduğunun da ispatı istendi. Fotoğrafın Emniyet Genel Müdürlüğü’nün teknik donanımıyla iyileştirilmesi sonucunda fotoğraf üzerinde görülen yapıştırıcının markasını okumak mümkün oldu. Kaçakçılıkla Mücadele birimimiz ilgili firmayla irtibata geçerek ürünlerinin ihracata konu olup olmadığını sordu. Firma sadece Türkiye’de üretim yaparak yurtiçi pazara hitap ettikleri bilgisini verdiğinde tüm deliller toplanmış oldu. Bütün bu bilgiler Dallas Sanat Müzesi’ne iletildiğinde eserin iadesi konusunda anlaşmaya varıldı. Orpheus Mozaiği bugün Şanlıurfa Müzemizde ziyaretçileriyle buluşuyor.

Kaçırılan tarihi eserler nasıl takip ediliyor, iade süreci nasıl işliyor?

Kaçırılan tarihi eserlerin izlerinin bulunması ve geri getirilmesi çalışmalarında, müze uzmanlarından destek alınıyor ancak delil araştırması, sürecin sevk ve idaresi, söz konusu dosyayla ilgili izlenecek yol, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünce, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle planlanıyor.

Kaçırılan bir eserin yeri tespit edildiğinde ve yurtdışında bulunan kültür varlıklarının iadesinde diplomatik girişim, kolluk işbirliği, adli işbirliği, hukuk davası yoluna gitmek gibi yöntemlerin biri veya bir kaçı uygulanıyor. Bu yöntemlerden hangisine başvurulacağına eser ile ilgili olarak Kültür ve Turizm Bakanlığının elinde bulunan verilere göre konunun uzmanlarınca karar veriliyor.

Bir iade talebinde arkeolog, sanat tarihçi, tarihçi gibi meslek gruplarından uzmanlar devreye giriyor; konunun hukuki boyutu mevcutsa bunun değerlendirmesi hukukçularımızca gerçekleştiriliyor.

Bir eserin geri getirilme sürecinin ne kadar zaman alacağı belirsiz. Bir dosyanın sonuçlandırılması için geçen sürecin uzunluğu, konuyu yalnızca ülkemizin nasıl ele aldığıyla ilgili bir husus değil. Karşı tarafın yasa dışı yollarla koleksiyonlarına, ülkelerine girmiş eserleri nasıl algıladığı, buna karşı yaklaşımı da çok önemli. Bu sebeple eser iade süreçleri birkaç ay sürebileceği gibi Boğazköy Sfenksi dosyasında olduğu gibi 98 yıl veya Yorgun Herakles Heykeli’nde olduğu gibi 30 yılı aşkın bir zaman da alabiliyor. Bu noktada önemli olan teslimiyetçi bir yaklaşım içinde bulunmamak, sürekli takip etmektir.

Eserleri vermek istemeyen müzeler genellikle sessiz kalmak gibi bir yol tercih ediyor veya ortaya konan tüm kanıtlara rağmen eserin ülkemizden çalıntı olduğuna ikna olmamış bir siyaset güdüyor.

Uluslararası çabalar

Bununla birlikte, kültür varlığı kaçakçılığının önlenmesine dair ilk uluslararası sözleşme olan 1970 Kültür Varlıklarının Yasadışı İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesine Dair Alınacak Tedbirlere İlişkin UNESCO Sözleşmesi’nin daha etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla; diğer ülkelerle, ikili anlaşma ve protokoller imzalanması için çalışmalar yürütülüyor.[efn_note]https://www.unesco.org.tr/Pages/580/98/1970%20UNESCO%20S%C3%B6zle%C5%9Fmesi%20Hakk%C4%B1nda%20Genel%20Bir%20De%C4%9Ferlendirme[/efn_note]

Sözleşme, ülkelerin kültür varlığı kaçakçılığının önlenmesi için kendi iç hukuklarında hangi düzenlemeleri yapmaları gerektiğini anlatır. Bu anlamda UNESCO 1970 Sözleşmesine taraf olan bir ülkenin iç hukukunda ve pratiğinde ilgili maddeleri uygulaması gerekir. Örneğin Bulgaristan, Hırvatistan, Macaristan gibi ülkelerden son yıllarda sağlanan eser iadeleri, UNESCO Sözleşmesi ve o sözleşme temelinde yapılmış olan ikili anlaşmalar sayesinde gerçekleşti.

Bunlara ilaveten uluslararası organizasyonlarda ve komitelerde etkin rol alınıyor. Ülkemizin bu konudaki duruşu ve yaklaşımı, tüm dünyaya en üst düzeyde örnek gösteriliyor.

Uluslararası kültür varlığı kaçakçılığının önlenmesi ve eserlerin köken ülkeler iadesi için yürütülen çalışmalar kapsamında, son 20 yılda 7 bin 922 eserimizin ülkemize iadesi sağlandı.

Definecilik değil kaçakçılık

Yurtdışına kaçırılan tarihi eserlerimizi geri getirmek çok önemli ama esas önemli olan, yurtdışına gidişi kesmek.

Maalesef ülkemizde, inanılması güç bir definecilik hikayesi var. Her köy kahvesinde, ev oturmasında anlatılan hayali defineler var. Bu hülya, insanlara kaçak kazı yaptırıyor ve her kazma, geleceğimizden bir parçayı koparıyor.

Nitekim kamuoyunda yaygın olarak definecilik diye bilinen vaka, definecilik değil kaçakçılıktır. Bu yüzden biz çocuklardan gençlere, ilkokullardan üniversitelere, toplumun her kesimine, tarihi bilginin kıymetini ve bu bilgiyi görünür kılan eserlerimizin gerçek hazine olduğunu anlatıyoruz. Ekiplerimiz köy köy geziyor ve bu talanın azalması için çaba gösteriyor.

Çeşitli yaş ve meslek gruplarını hedef alan eğitimler planlanıyoruz, sosyal medyaya yönelik içerikler hazırlıyoruz, görsel ve basılı medya araçlarını kullanarak halkımızın kültür varlığı konusunda bilinçlenmesi ve kaçakçılığın önlenmesi konusunda işbirliğinin geliştirilmesi çalışmaları yapıyoruz.

Kaçakçılığın önlenmesi için neler yapılıyor?

Tarihî mirasımızın korunması, tahribatının ve kaçakçılığının önlenmesi için farkındalığı artırmak amacıyla geçmişin geleceğe mirası kültür varlıklarımızı koruyacak olan günümüzün minik okurları için bir hikâye kitabı[efn_note]https://kvmgm.ktb.gov.tr/Eklenti/81936,biriarkeologmudedipdf.pdf?0[/efn_note] hazırladık. Kitaba, Bakanlığın e-kitabım mobil uygulaması ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün internet sitesinden de ulaşılabiliyor.

Kaçak kazıların azalması ve ören yerlerine yakın yerlerde ikamet eden genç, yaşlı, kadın, erkek tüm sosyolojik grupların kültür varlıklarını koruma çalışmalarına dahil olmaları için “Köy Sohbetleri Projesi” başlatıldı. Bu projeye katılan köyler, kaçak kazı olaylarının yoğun yaşandığı ve korunması gerekli alanların bulunduğu bölgelerden seçiliyor.

Elbette Türkiye’nin dört bir yanından kaçak kazı ve kültür varlığı kaçakçılığı olaylarına ilişkin ihbarlar da değerlendiriliyor ve ilgili emniyet birimleri ile koordinasyon kurularak gerekli tedbirlerin alınması sağlanıyor.

Yapılan çalışmalar karşılığını da buluyor. Son on yılda, Emniyet ve Jandarma tarafından düzenlenen operasyonlar sonucunda 156 bin 730 adet suça konu eser ve obje ele geçirildi, incelendi ve olmaları gereken yerlere ulaşarak müze müdürlüklerinde muhafaza altına alındı.

Sosyal medyada da takip

Bununla birlikte, sosyal medya aracılığıyla gerçekleştirilen kültür varlığı satışı ve kaçakçılık içerikli paylaşımlar da dikkatle takip ediliyor.

İnternet ortamında karşılaşılan yasadışı kültür varlığı satışları ile kaçak kazılara veya izinsiz define aramalarına ilişkin çeşitli kanallardan yapılan paylaşımlar da izleniyor. Bunların hepsi hem bu tür paylaşımlara erişimin engellenmesi hem de gerekli işlemlerin yapılması için kolluk kuvvetleri ve adli birimlere yönlendiriliyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 8 Şubat 2022’de yayımlanmıştır.

Yahya Coşkun
Yahya Coşkun
Yahya Coşkun - 1986 tarihinde Kocaeli Karamürsel’de doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde, Yakınçağ Tarihi anabilim dalında tamamladı. Halen Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde “İşgal Yıllarında Kültürel Talan: Eski Eser Kaçakçılığı 1918-1922” adlı teziyle doktora çalışmalarına devam ediyor. Lise yıllarından başlayarak çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı, kültür ve sanata dair televizyon programları hazırladı ve sundu. 2009-2014 yıllarında Ankara Keçiören Belediyesi Basın Danışmanı, 2014-2015 yıllarında TÜBİTAK Kurumsal İletişim Müdürü, 2015- 2016 yıllarında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bakan Danışmanı, 2016-2017 yıllarında Millî Savunma Bakanlığı Bakan Danışmanı, 2017-2018 yıllarında Başbakan Yardımcısı Danışmanı olarak görev yaptı. 2019 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığına Araştırma ve Eğitim Genel Müdür Yardımcısı olarak atandı. 2020 yılından beri de Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Toprağından koparılan tarihi eserler nasıl geri getiriliyor?

Çalınmış tarihi eserler sonra nasıl bulunuyor? Kaçırılmış eski eser dedektifliği nasıl yapılıyor? Hangi zorluklarla karşılaşılıyor? Kaçakçılığın önlenmesi için alınan tedbirler neler? Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Yahya Coşkun yazdı.

Dünyada çok eski devirlerden beri eski eser kaçakçılığı yapılıyor. Anadolu da antik dönemden itibaren kaçakçılıktan en çok etkilenen yerlerin başında geliyor.

Eski eser hırsızlığının çok eski dönemlerden beri yapıldığı; Eski Mısır devrinden beri süren bu soygunculuğun bir biçimi olarak Hititlerin, Asurluların ve İranlıların, savaşlarda yendikleri milletlerin eserlerini, bir zafer nişanesi olarak götürdükleri, şüphe götürmez bir gerçek.[efn_note]Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, Net Yay., İstanbul 1988, sf. 268[/efn_note]

Değerli nesneleri ele geçirmek, yalnız savaş ve ganimetlerin neticesi de değildi. Kişisel menfaat temin etmek için en eski devirlerden beri adi hırsızlıkların yapıldığı da malum. O devirde de ölünün eşyalarıyla gömüldüğünü bilen antik çağ insanı, görkemli ve zengin ölü evi durumundaki Lidya Tümülüslerini soydu.[efn_note]Rafet Dinç, “Tümülüsler”, Eski Eser Tanımı ve Kaçakçılığının Önlenmesi Semineri Notları, T.C. Kültür Bakanlığı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Başkanlığı, Ankara 1989, sf. 79[/efn_note]

Ülkemizde yapılan kazılardan ulaşılan bilgilere göre, Lidyalılar o çağdaki mezar soygunculuğunu engellemek için tedbirler alıyorlardı.[efn_note]Yitik Miras’ın Dönüş Öyküsü, Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul 2003, sf. 13[/efn_note] Bu, yalnızca Lidyalılara mahsus bir uygulama da değil. 2020 yılında İznik Müzesi başkanlığında yapılan bir kazıda bulunan 5. asra ait bir mezar taşında, mezarı yaptıran kişinin, “kimsenin mezarına zarar vermemesini” istediği ve bunu yapanlar için Tanrı’dan lanet dilediği açıkça görülüyor.[efn_note]https://arkeofili.com/iznikte-bulunan-1-500-yillik-mezar-tasinda-lanet-yazisi/[/efn_note]

Tarihin en insafsız eski eser soygunculuğu nitelemesi ise Romalılara yakıştırılmış, M.Ö. 1. asrın ilk yarısında Diktatör Sulla ve takipçisi olan birçok Roma İmparatoru, Anadolu başta olmak üzere antik Yunan eserlerinin bulunduğu yerlerden topladıkları sayısız değerli eseri Roma’ya götürmüş.[efn_note]Ekrem Akurgal, a.g.e., sf. 268[/efn_note]

Arkeolojinin; toprak sahipleri ve gezginlerin merakıyla başladığı, bu kişilerin yaptıkları gezilerden eve Roma ve Yunan sanat eserleriyle döndükleri ve daha sonra bu eserleri, gururla konuklarına gösterdikleri biliniyor. İlk kazıcıların, arkeoloji bilgisi olmayan amatörler oldukları da açık. Bununla birlikte kutsal kitaplarda bahsi geçen yerlerin aranması ve bazı kentlerin bulunması, büyük arkeolojik kazıların başlamasında etkili oluyor.

Yağmalar üzerine inşa edilen müzeler

18. asırdan itibaren Avrupalı devletlerin, kazıları devletçe finanse etmesi, işin uluslararası bir yarışa dönmesine neden oldu. Bu yarış, sömürgeci anlayışın bir türü olarak da biçim buldu.[efn_note]Nur Akın, “Osman Hamdi Bey, Asar-ı Atika Nizamnamesi ve Dönemin Koruma Anlayışı Üzerine”, Osman Hamdi Bey ve Dönemi Sempozyumu 17-18 Aralık 1992, TVYY, İstanbul 1993, sf. 237[/efn_note] Bu yarışın zengin bir kültürel mirasa sahip olan Akdeniz ülkelerini, özellikle Anadolu’yu ve çoğu Osmanlı Devleti sınırları içerisinde bulunan kadim yerleşim yerlerini bir yağma girişimine açtığı muhakkak. Avrupalı seyyahlar, diplomatlar, meraklılar ve kötü niyetli bilim insanları bu yağmanın baş aktörleri oldu; Avrupa müzelerinin bazılarının görkemi, bu yağmalar üzerine inşa edildi.[efn_note]Hüseyin Karaduman, Türkiye’de Eski Eser Kaçakçılığı, ICOM Türkiye, Ankara 2007, sf. 19[/efn_note]

Osmanlı Devleti’nin son asırlarından başlayarak günümüze kadar uzanan yeni, sistemli ve vahşi kaçakçılık süreci, kültürün kanlı ve karanlık çağlarından. Bugün dünyanın en bazı büyük müzelerinin en gösterişli vitrinlerinin arkasında, kaçakçılığın karanlığı yatıyor.

Bizim dünyaya ısrarla söylediğimiz bir cümle var. ‘Her eser, ait olduğu toprakta kıymetlidir.’ Bizim nazarımızda, vatanından uzak topraklarda esir düşmüş bir insanla, vatanından koparılmış bir eser arasında fark yok. Bu sebeple yurtdışına kaçırılmış her bir eserimizin peşine düşüyoruz. Tek tek ilgileniyor ve geri getiriyoruz.

2020 yılında, yurtdışından getirdiğimiz eser sayısı 3 bin 480 oldu. Bu sayı, son 30 yılın rekoru.

Eski eser dedektifliği

Eski eser kaçakçılığının nedenlerini dört ana başlıkta özetlemek mümkün: Suç olmakla birlikte eski eser kaçakçılığının kârlı olması, eski eserin manevi değerinin bulunması, bu hususta halen yeterli bilincin oluşmaması ve uluslararası kurumların etkin çalışmaması.[efn_note]Her ne kadar müellif, eski eser kaçakçılığının nedenlerini beş ana başlıkta sıralamışsa da diğer başlık, mevcutun altında değerlendirilebileceğinden bizce dört ana başlık kâfi gözükmektedir. Hüseyin Karaduman, a.g.e., sf. 42[/efn_note]

Yurtdışında bulunan devlet müzeleri, özel müzeler ya da şahıs koleksiyonlarında yer alan ve yasa dışı yollarla çıkarıldığı tespit edilen ülkemiz kökenli kültür varlıklarının iadelerine ilişkin çalışmalar, ilgili kurumlarla koordine edilerek takip ediliyor.

Özellikle son yıllarda çevrimiçi gerçekleştirilen satışlarla gündemde olan yurt dışı merkezli onlarca müzayede evi, uzmanlarımız tarafından dikkatle takip ediliyor, uygun görülenler için uzman raporları ışığında girişimde bulunuluyor.

Bir girişime konu olan eser sayısı kimi zaman yüzlerce olabiliyor, kanıt/bilgi, belge temini ile süreç içerisinde sayılar değişebiliyor. Özellikle müze koleksiyonlarında bulunan eserler için dosyalar uzun yıllara yayılıyor, kimi zaman diplomatik stratejilerle beklemeye alınıyor ya da hızlandırılıyor.

Orpheus Mozaiği’nin geri dönüş öyküsü

Orpheus Mozaiği’nın ait olduğu topraklara geri dönüş öyküsü bu çabaları anlatan iyi bir örnek olabilir.

Dallas Sanat Müzesi’nde, Anadolu kökenli bir mozaik bulunduğu, bunun da Şanlıurfa kökenli olduğu, Kaçakçılıkla Mücadele biriminde çalışan arkadaşlarımız tarafından rahmetli hocamız Doç. Dr. Barış Salman’ın bir yayınından tespit edilmişti. Bu tespitin yapıldığı zamanlarda, Dallas Sanat Müzesi tarafından koleksiyonlarında bulunan eserlerin kökenleri hakkında bir çalışma yaptıklarını öğrendik.

Karşı tarafa bilimsel verileri sunduk, bu veriler ağırlıklı olarak benzer üslup kıyaslama yöntemi olarak da anabileceğimiz stil-kritik incelemeye dayanıyordu. Ancak Müze bu verileri delil olarak kabul etmedi. Bunun üzerine Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca bir soruşturma başlatıldı.

Bir yerel tarihçinin yönlendirmeleriyle eserin nereden çıkarıldığına yönelik verilere ve Şanlıurfa’da bir fotoğrafçıya tab ettirilmek üzere 1999 yılında verilmiş ancak sonra geri alınmamış bir grup fotoğrafa ulaşıldı. Bu fotoğraf, mozaiğin kaçak kazı ile bulunduğu anı gösteren ve büyük ihtimalle eserin orijinalliğine potansiyel alıcıları ikna etmek için kaçakçılar tarafından çekilmiş bir fotoğraftı.

Bu bilgi Dallas Sanat Müzesi ile paylaşıldı. Fotoğrafın o mozaiğe ait olduğu net olmakla birlikte bu fotoğrafın Türkiye’den olduğunun da ispatı istendi. Fotoğrafın Emniyet Genel Müdürlüğü’nün teknik donanımıyla iyileştirilmesi sonucunda fotoğraf üzerinde görülen yapıştırıcının markasını okumak mümkün oldu. Kaçakçılıkla Mücadele birimimiz ilgili firmayla irtibata geçerek ürünlerinin ihracata konu olup olmadığını sordu. Firma sadece Türkiye’de üretim yaparak yurtiçi pazara hitap ettikleri bilgisini verdiğinde tüm deliller toplanmış oldu. Bütün bu bilgiler Dallas Sanat Müzesi’ne iletildiğinde eserin iadesi konusunda anlaşmaya varıldı. Orpheus Mozaiği bugün Şanlıurfa Müzemizde ziyaretçileriyle buluşuyor.

Kaçırılan tarihi eserler nasıl takip ediliyor, iade süreci nasıl işliyor?

Kaçırılan tarihi eserlerin izlerinin bulunması ve geri getirilmesi çalışmalarında, müze uzmanlarından destek alınıyor ancak delil araştırması, sürecin sevk ve idaresi, söz konusu dosyayla ilgili izlenecek yol, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünce, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle planlanıyor.

Kaçırılan bir eserin yeri tespit edildiğinde ve yurtdışında bulunan kültür varlıklarının iadesinde diplomatik girişim, kolluk işbirliği, adli işbirliği, hukuk davası yoluna gitmek gibi yöntemlerin biri veya bir kaçı uygulanıyor. Bu yöntemlerden hangisine başvurulacağına eser ile ilgili olarak Kültür ve Turizm Bakanlığının elinde bulunan verilere göre konunun uzmanlarınca karar veriliyor.

Bir iade talebinde arkeolog, sanat tarihçi, tarihçi gibi meslek gruplarından uzmanlar devreye giriyor; konunun hukuki boyutu mevcutsa bunun değerlendirmesi hukukçularımızca gerçekleştiriliyor.

Bir eserin geri getirilme sürecinin ne kadar zaman alacağı belirsiz. Bir dosyanın sonuçlandırılması için geçen sürecin uzunluğu, konuyu yalnızca ülkemizin nasıl ele aldığıyla ilgili bir husus değil. Karşı tarafın yasa dışı yollarla koleksiyonlarına, ülkelerine girmiş eserleri nasıl algıladığı, buna karşı yaklaşımı da çok önemli. Bu sebeple eser iade süreçleri birkaç ay sürebileceği gibi Boğazköy Sfenksi dosyasında olduğu gibi 98 yıl veya Yorgun Herakles Heykeli’nde olduğu gibi 30 yılı aşkın bir zaman da alabiliyor. Bu noktada önemli olan teslimiyetçi bir yaklaşım içinde bulunmamak, sürekli takip etmektir.

Eserleri vermek istemeyen müzeler genellikle sessiz kalmak gibi bir yol tercih ediyor veya ortaya konan tüm kanıtlara rağmen eserin ülkemizden çalıntı olduğuna ikna olmamış bir siyaset güdüyor.

Uluslararası çabalar

Bununla birlikte, kültür varlığı kaçakçılığının önlenmesine dair ilk uluslararası sözleşme olan 1970 Kültür Varlıklarının Yasadışı İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesine Dair Alınacak Tedbirlere İlişkin UNESCO Sözleşmesi’nin daha etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla; diğer ülkelerle, ikili anlaşma ve protokoller imzalanması için çalışmalar yürütülüyor.[efn_note]https://www.unesco.org.tr/Pages/580/98/1970%20UNESCO%20S%C3%B6zle%C5%9Fmesi%20Hakk%C4%B1nda%20Genel%20Bir%20De%C4%9Ferlendirme[/efn_note]

Sözleşme, ülkelerin kültür varlığı kaçakçılığının önlenmesi için kendi iç hukuklarında hangi düzenlemeleri yapmaları gerektiğini anlatır. Bu anlamda UNESCO 1970 Sözleşmesine taraf olan bir ülkenin iç hukukunda ve pratiğinde ilgili maddeleri uygulaması gerekir. Örneğin Bulgaristan, Hırvatistan, Macaristan gibi ülkelerden son yıllarda sağlanan eser iadeleri, UNESCO Sözleşmesi ve o sözleşme temelinde yapılmış olan ikili anlaşmalar sayesinde gerçekleşti.

Bunlara ilaveten uluslararası organizasyonlarda ve komitelerde etkin rol alınıyor. Ülkemizin bu konudaki duruşu ve yaklaşımı, tüm dünyaya en üst düzeyde örnek gösteriliyor.

Uluslararası kültür varlığı kaçakçılığının önlenmesi ve eserlerin köken ülkeler iadesi için yürütülen çalışmalar kapsamında, son 20 yılda 7 bin 922 eserimizin ülkemize iadesi sağlandı.

Definecilik değil kaçakçılık

Yurtdışına kaçırılan tarihi eserlerimizi geri getirmek çok önemli ama esas önemli olan, yurtdışına gidişi kesmek.

Maalesef ülkemizde, inanılması güç bir definecilik hikayesi var. Her köy kahvesinde, ev oturmasında anlatılan hayali defineler var. Bu hülya, insanlara kaçak kazı yaptırıyor ve her kazma, geleceğimizden bir parçayı koparıyor.

Nitekim kamuoyunda yaygın olarak definecilik diye bilinen vaka, definecilik değil kaçakçılıktır. Bu yüzden biz çocuklardan gençlere, ilkokullardan üniversitelere, toplumun her kesimine, tarihi bilginin kıymetini ve bu bilgiyi görünür kılan eserlerimizin gerçek hazine olduğunu anlatıyoruz. Ekiplerimiz köy köy geziyor ve bu talanın azalması için çaba gösteriyor.

Çeşitli yaş ve meslek gruplarını hedef alan eğitimler planlanıyoruz, sosyal medyaya yönelik içerikler hazırlıyoruz, görsel ve basılı medya araçlarını kullanarak halkımızın kültür varlığı konusunda bilinçlenmesi ve kaçakçılığın önlenmesi konusunda işbirliğinin geliştirilmesi çalışmaları yapıyoruz.

Kaçakçılığın önlenmesi için neler yapılıyor?

Tarihî mirasımızın korunması, tahribatının ve kaçakçılığının önlenmesi için farkındalığı artırmak amacıyla geçmişin geleceğe mirası kültür varlıklarımızı koruyacak olan günümüzün minik okurları için bir hikâye kitabı[efn_note]https://kvmgm.ktb.gov.tr/Eklenti/81936,biriarkeologmudedipdf.pdf?0[/efn_note] hazırladık. Kitaba, Bakanlığın e-kitabım mobil uygulaması ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün internet sitesinden de ulaşılabiliyor.

Kaçak kazıların azalması ve ören yerlerine yakın yerlerde ikamet eden genç, yaşlı, kadın, erkek tüm sosyolojik grupların kültür varlıklarını koruma çalışmalarına dahil olmaları için “Köy Sohbetleri Projesi” başlatıldı. Bu projeye katılan köyler, kaçak kazı olaylarının yoğun yaşandığı ve korunması gerekli alanların bulunduğu bölgelerden seçiliyor.

Elbette Türkiye’nin dört bir yanından kaçak kazı ve kültür varlığı kaçakçılığı olaylarına ilişkin ihbarlar da değerlendiriliyor ve ilgili emniyet birimleri ile koordinasyon kurularak gerekli tedbirlerin alınması sağlanıyor.

Yapılan çalışmalar karşılığını da buluyor. Son on yılda, Emniyet ve Jandarma tarafından düzenlenen operasyonlar sonucunda 156 bin 730 adet suça konu eser ve obje ele geçirildi, incelendi ve olmaları gereken yerlere ulaşarak müze müdürlüklerinde muhafaza altına alındı.

Sosyal medyada da takip

Bununla birlikte, sosyal medya aracılığıyla gerçekleştirilen kültür varlığı satışı ve kaçakçılık içerikli paylaşımlar da dikkatle takip ediliyor.

İnternet ortamında karşılaşılan yasadışı kültür varlığı satışları ile kaçak kazılara veya izinsiz define aramalarına ilişkin çeşitli kanallardan yapılan paylaşımlar da izleniyor. Bunların hepsi hem bu tür paylaşımlara erişimin engellenmesi hem de gerekli işlemlerin yapılması için kolluk kuvvetleri ve adli birimlere yönlendiriliyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 8 Şubat 2022’de yayımlanmıştır.

Yahya Coşkun
Yahya Coşkun
Yahya Coşkun - 1986 tarihinde Kocaeli Karamürsel’de doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde, Yakınçağ Tarihi anabilim dalında tamamladı. Halen Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde “İşgal Yıllarında Kültürel Talan: Eski Eser Kaçakçılığı 1918-1922” adlı teziyle doktora çalışmalarına devam ediyor. Lise yıllarından başlayarak çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı, kültür ve sanata dair televizyon programları hazırladı ve sundu. 2009-2014 yıllarında Ankara Keçiören Belediyesi Basın Danışmanı, 2014-2015 yıllarında TÜBİTAK Kurumsal İletişim Müdürü, 2015- 2016 yıllarında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bakan Danışmanı, 2016-2017 yıllarında Millî Savunma Bakanlığı Bakan Danışmanı, 2017-2018 yıllarında Başbakan Yardımcısı Danışmanı olarak görev yaptı. 2019 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığına Araştırma ve Eğitim Genel Müdür Yardımcısı olarak atandı. 2020 yılından beri de Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x