Türk dergiciliğinde önemli bir durak: Yaprak

Yaprak dergisi, 1 Ocak 1949’da, Orhan Veli’nin önderliğinde Ankara’da çıkarılmış bir edebiyat dergisi. On beş günde bir yayınlanan dergi, hepi topu yirmi sekiz sayı çıkabilmiş. Ancak edebiyat tarihimizin önemli dergileri arasında yer almış. Yaprak niçin önemli? Dergide kimler ne yazmıştı? Kapandıktan sonra neler oldu? Şeref Özsoy yazdı.

24 Kasım 2021’de aramızdan ayrılan,
Yaprak’a eli değen,
Orhan Veli’nin kız kardeşi
Füruzan Yolyapan’ın anısına.

Erol Güney, bir yazısında, “Reşat Şemsettin Sirer, Orhan Veli’nin katilidir” der ve gerekçesini şu şekilde açıklar: “Orhan, Tercüme Bürosu’nda kalsaydı hem sevdiği bir işi, hem de sağlam bir geliri olsaydı daha az içer, daha normal bir hayata girebilirdi. Böylece 36 yaşında hayata veda etmezdi.”

Fahir Onger ile yaptığı bir konuşmada da Orhan Veli, “Reşat Şemsettin vekil olunca, Maarifte antidemokratik bir hava esmeye başladı. Bunun üzerine istifa etmek mecburiyetinde kaldım” der. İstifasını da kendine has bir yöntemle verir.

Bu durumu Necati Cumalı eşi Berin’e, o da Erol Güney’e şöyle anlatır: “Orhan, Tercüme Bürosu’na geldi, Reşat Şemsettin’in önünde bir şişe şarabı yere çaldı ve ortalığı kokuya boğarak oradan ayrıldı, bir daha da gitmedi.”

Fikir dergisi okunmaz mı?

Bir süre sonra, 1948 yılının sonlarında Mahmut Dikerdem’in evinde yapılan arkadaş toplantısı sırasında bir dergi çıkartmak düşüncesi doğar. Mahmut Dikerdem anılarında, derginin fikir dergisi olarak düşünüldüğünü anlatır. Ancak bu şekilde geniş bir kitleye ulaşamayacaklarına ve baskı göreceklerine inandıkları için, edebiyatla dergiyi okutmayı, yaygınlaştırmayı amaçlamışlardır.

İlk sayı, 1 Ocak 1949’da, Ankara’da yayımlanır. Her ayın birinde ve on beşinde çıkması planlanmıştır ve ilk 12 sayı bu şekilde aralıksız çıkar. 15 Haziran 1949’dan 1 Kasım 1949’a dek yaz tatili nedeniyle ara verilir. Bundan sonra 1 Haziran 1950 tarihli 28’inci sayıya kadar da yine düzenli olarak yayımlanır.

Abonelere gönderilen pusulanın ön yüzü…

Zorlu tercih: At yarışı mı, dergi mi?

Derginin üzerinde Orhan Veli’nin sıfatı “Sahibi ve yazı işlerini fiilen idare eden” olarak yazılıdır. Biz dergi desek de logolarında “fikir, sanat gazetesi” yazılıdır.

Derginin ilk sayısının masrafları Mahmut Dikerdem tarafından karşılanmıştır. 15 kuruşa satılan dergi için 500 lira verir Dikerdem. Necati Cumalı, bu para ile ilgili bir anısını şöyle anlatıyor:

“500 lirayı aldıktan sonra Mehmet Sarıgül, Orhan Veli ve ben at yarışlarına gittik. Mehmet at sevgisine kumar karıştırmaz, oynamazdı. Oysa atların durumunu herkesten iyi bilirdi. Mehmet söylüyordu, Orhan ile ben olanaklarımız ölçüsünde oynuyorduk. Sıra Arapların koşusuna geldi. Ünlü Haydar koşuyordu. Geçilmesi olanaksız bir attı. Saat cebimi tuttum, Orhan’a takıldım.

-Haydar’a 100 ganyan, 100 plase oynayalım mı?

İkisi de hiç düşünme dediler. Oynamadık. Oynasak 20 lira kazanacaktık. Kötü para değildi. Yine de oynamadığımıza pişman değildik. Yaprak’ın parasına dokunmadığımız için ayrı bir yürek rahatlığı duyuyorduk.”

Abonelere gönderilen pusulanın arka yüzü…

Satılan paltoyla çıkan iki sayı

Dergi daha sonra kendini idare etse bile, bir ara Orhan Veli dergiyi çıkarmak için paltosunu satar, kışın ortasında ceketle kalır. Böylece iki sayı çıkarılabilir. Son sayıyı çıkarabilmek için başka şeyler de satar Orhan Veli: Abidin Dino’nun kendisine hediye ettiği resimleri mesela.

Abidin Dino, Orhan Veli’nin kendisini ziyarete geldiği bir günkü olayı şöyle anlatıyor:

“Yüzü bir karış, upuzun bembeyaz. Dilinin altında bir şeyler vardı besbelli, bir süre şişe açma aleti gibi kıvrılıp kalmış, sonunda ağzındaki baklayı çıkarmıştı. Ona hediye ettiğim resimler vardı ya onları satabilir miydi? ‘Son sayıyı çıkarmak için başka çare kalmadı’ demişti, boğuk bir sesle ve müthiş utanarak. Ne demekti, daha kaç tane resim isterse vermeye hazırdım, yeter ki alıcı bulunsun! Biraz neşelendi ama, alt tarafı Yaprak dergisinin cenazesine bir çelenk hazırlıyorduk.”

Tek yapraklık dergi önerisi Sabahattin Eyüboğlu’ndan geliyor

İlk sayı, meşhur “Alış-Veriş” şiiri ile başlar. Sabahattin Eyuboğlu’nun, “Edebiyat verir yalın söz alırız / Şarkı verir türkü alırız” mısralarına herkes bir şeyler ekler. “Meta verir fizik alırız” mısrasını Nusret Hızır; “Salon verir sokak alırız” mısrasını Mahmut Dikerdem söyler.

Melih Cevdet Anday, “Derginin tek bir sayfa olması önerisi, demek ki adı, Sabahattin Eyuboğlu’ndan geldi. Eğer biz 15 günde bir gönlümüzce tek bir yaprak çıkarabilirsek daha ne isterdik… Çoğu değil, özü amaçladık. Yazılarımızı kısa tutmaya değil, söyleyeceklerimizi uzatmamaya dikkat ettik” der bir yazısında. Mahmut Dikerdem ise, biraz da parasal nedenlerle bu fikrin kabul edildiğini ekler.

Derginin tek sayfa olması çeşitliliğini azaltmaz. Pek çok köşe vardır örneğin; Dil Köşesi de vardır Her Sayıda Bir Kelime köşesi de… Son zamanlarda yazı ve konuşmalarda en çok geçen kelimelerden birinin kısa açıklamasının yer aldığı bu köşede idealizm, hümanizma, demagoji kelimeleri açıklanır. Melih Cevdet Anday “Zenci Şairlerden Örnekler” çevirir. Ayrıca yeni çıkan kitaplar tanıtılır, diğer dergilerin son sayılarına yer verilir.

Orhan Veli’nin kalemleri.

Fikir madrabazları

Yaprak’ın 2’inci sayısında Orhan Veli’nin “Yanlış Bir Yol” adlı yazısındaki tespiti günümüz için de geçerlidir: “Toplumsal hayatımızda iki üç yıldan beri gelişmekte olan bazı olaylarla bu olayları körükliyen bazı kimselerin, istemeye istemeye, memlekete kötülükler ettiklerini görüyoruz. Bu kötülükler günden güne artıyor. Cahil halkı avlamak isteyen fikir madrabazları, onun geri kalmış taraflarını alabildiklerine sömürmekten geri kalmıyorlar.”

Derginin 12’inci sayısında imzasız yayınlanan Dil Köşesi’nde dildeki irtica anlatılıyor. Selamet adlı dini bir mecmuadaki ağdalı yazılara karşı şöyle yanıt veriliyor: “Tohumları büyük Atatürk tarafından atılmış dil devriminin dallanıp budaklandığı, dilin alabildiğine sadeleştiği bir çağda bu türlü cümleler yazanlara ne demeli? İrticanın hortlamasına yardım ediyorlar mı demeli? Hayır. Düpedüz mürteci demeli.”

Grev – elde patlayan bir bomba!

19’uncu sayıda Reşat Şemsettin Sirer çıkıyor karşımıza. “Türk işçisi anlamış bulunuyor ki grev, teşebbüs edenin elinde patlıyan bir bombadır.” Fuat Erciyes’ten de bir özdeyiş var: “Grev istiyenler Türk değildir.”

Bu özdeyişlere yanıt, Dil Köşesi’nde Orhan Veli’den gelir. Yanlış yol tutan sömürücülerden Sirer’in madrabazlığını, “Grev mi, Grev Hakkı mı?” başlıklı yazısında açıklar:

“Son günlerde Çalışma Bakanı ile sendikalar arasında bir çekişmedir gidiyor. Mesele aslında bir dil meselesidir. Türkçeyi ayrı manalarda kullandıkları için birbirlerinin dediklerini bir türlü anlayamıyorlar. İşçiler ‘grev hakkı istiyoruz’ diyorlar. Bay Reşat Şemsettin Sirer bu sözleri Meclise ‘Türk işçisi grev istemiyor’ diye naklediyor. İşçiler tekrar ‘istiyoruz’ diyorlar. Fakat Bay Sirer ‘istemiyorlar’ dediği için işçiye grev hakkı tanınmıyor. Karışıklık Bay Sirer’in grev kelimesiyle grev hakkı tabirini aynı anlamda kullanmasından ileri geliyor. Halbuki grev başka şey, grev hakkı başka şey. Hak verilir de kullanılmaz. Hele Bay Sirer’in dediği gibi Türk işçisi grevi sahiden istemiyorsa böyle bir hakkı bağışlamak için bundan daha iyi bir fırsat olmaz. Mademki kullanmayacak, ne korkuyorsun? Ver de kurtul.”

Vatan hainliği ve Moskova uşaklığı

Mahmut Dikerdem, Dışişleri Bakanlığı’nda devlet memuru olduğu için M. Fırtınalı takma adıyla genelde politik yazılar yazar. 11’inci sayıdan sonra bu yazılara Yaprak imzasını atmaya başlar. Çünkü resmi makamlar şüphelenerek Orhan Veli ve Erol Güney’e baskı yapmaktadır.

Bu baskılar giderek artar, hatta gazete bayilerinin dergiyi satmaları engellenir. Dergiler rafa çıkarılmadan, paketler açılmadan iade ettirilir.

Bu baskıların artmasının en büyük nedeni 24’üncü sayıda adli bir hata nedeniyle 13 yıldır hapis yatan Nazım Hikmet’in açlık grevi hakkındaki yazıları ve 25’inci sayıda kendilerinin de şaire destek için üç gün açlık grevine başladıklarını duyurmalarıdır. Kudret ve Ulus gazetelerince, “Vatan hainliği ve Moskova uşaklığı” olarak yorumlanan bu duruma 26’ıncı sayıda şu yanıtı verirler:

“Bir şairin öldürülmesine şair gönlümüz razı olmadığı için, sırf onu kurtarmayı istediğimizi belirtmek için iki gün aç durduk. Niyetimiz kimseyi tehdit değildi, sadece şairlik borcumuzu ödemekti. Bununla beraber fırsat düşkünü yazar bu hareketimize siyasi bir mana vermeye kalkıştı. Bizi, yabancı ülkelerde memleketimiz aleyhinde yapılan menfi propagandalara alet olmakla suçlandıranlar çıktı.”

Yaprak dergisi antetli zarfı…

“Asıl sosyalist biziz!”

Kudret gazetesinin 11 Mayıs tarihli, “Üç sosyalist şair açlık grevi yapacakmış!” başlığına karşılık Orhan Veli, zekâ dolu bir yanıt verir:

“Yurdumuzda sosyalist kelimesiyle komünist kelimesi arasındaki fark pek anlaşılamadığı, komünist kelimesi de çok kere vatan haini anlamına geldiği için bu başlığı ilkin curnalcılık saydık. Ama sonra, biraz düşündük; ilk korkumuzun boşuna olduğunu anladık. Çünkü bundan beş on gün evvel eski Devlet Başkanı Cemil Sait Barlas Halk Partisi’nin bir Sosyalist Partisi olduğunu söylemişti. Söylemişti de, Demokratlar buna şiddetle karşılık vermişler, ‘Siz sosyalist değilsiniz, asıl sosyalist biziz,’ demişlerdi. Partilerimizin arasında bile kolay kolay paylaşılamayan bu sıfatı bize layık gördüğü için Kudret gazetesine teşekkür etmek istiyorum.”

Zehir zemberek bir yazı

14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimleri Demokrat Parti kazanır. Bir ay sonra 15 Haziran 1950’de Orhan Veli zehir zemberek bir eleştiri yazar:

“İlk Demokrat Parti hükümetinin ilk ele aldığı meselelerden biri de bu ezan meselesi oldu. Sebebi meydanda: En mühim iş buydu çünkü. Bir hafta daha Türkçe ezan dinlemeye tahammülümüz kalmamıştı. Ezan hemen Arapça’ya çevrilmese hep birden ölecektik. Ne hayat pahalılığının bir önemi vardı, ne elimizi kolumuzu bağlayan kanunların. Ne köylünün kalkındırılmasını düşünmek gerekiyordu, ne okulları arttırmak, ne yurdu onarmak. İlk üstünde durulacak iş şu, memleketi felakete götürmek üzere olan, ezan işiydi. Demokrat Parti’yi de hemen bu işi halletmesi için iktidara getirmiştik zaten.”

Ezanın Türkçe ya da Arapça okunmasıyla ilgilenmez Orhan Veli, Türkçe okunan ezanın Arapçaya çevrilmesini eleştirir. Ezan meselesi tek başına bir şey değildir. Bunun sonunun nereye varacağını bilir ve bunları yazdığı 28’inci sayı Yaprak’ın son sayısı olur.

Bembeyaz bir Yaprak

Yaprak‘ta ilerici, aydın, hümanist imzalar görülür: Orhan Veli, Oktay Rifat, Sait Faik, Necati Cumalı, Ahmet Muhip Dranas, Sabahattin Eyuboğlu, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Sıtkı Tarancı, Ceyhun Atuf Kansu, Metin Eloğlu, Erol Güney, Cevdet Kudret Solok, Orhan Kemal, Ziya Osman Saba, Melih Cevdet Anday yazı, şiir, hikâye veya çevirileriyle yer aldıkları gibi; Abidin Dino ve Bedri Rahmi Eyuboğlu da resim ve desenleriyle katkıda bulunurlar. Bu isimlerin dışında yardım edenler de vardır: Dora Güney gibi abonelere gönderilecek dergileri hazırlayanlar; Füruzan Yolyapan gibi elden dergi dağıtıp satılanların parasını toplayanlar.

Bir süre sonra sadece abonelere gönderilecek bembeyaz bir Yaprak çıkarmayı düşünürler. Amaç olan bitene bu şekilde cevap vermek, protesto etmektir. Ne yazık ki perişanlık ve dağınıklık içerisinde bu düşünce de gerçekleştirilemez.

Son Yaprak dergisi.

Son Yaprak

Orhan Veli’nin ölümünden sonra bu kadar kederin arasında Sabahattin Eyuboğlu’nun aklına Orhan Veli Özel Sayısı olmak üzere son bir Yaprak çıkarmak gelir ve 1 Ocak 1951’de Son Yaprak yayımlanır.

Meziyet Bölükbaşı yazı işlerini fiilen idare eder. Abidin Dino, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Cahit Sıtkı Tarancı ve Sabahattin Eyuboğlu’nun yazılarına Orhan Veli’nin öldüğünde cebinden çıkan Aşk Resmigeçidi isimli şiiri, eksik olmasına karşılık eklenir.

Edebiyat tarihimizin en önemli dergilerinden olan Yaprak, 28 sayı ile son bulur ama, ölmez. Yaprak’ın 40’ıncı yılında Akgün Akova ve Sunay Akın, Yeni Yaprak’ı; 45’inci yılında Ali Sarıkaya, Amerika’da Bir Gıdım Yaprak’ı çıkarırken; 50’inci yılında da bendeniz düzenSİZ Yaprak’ı çıkardım.

Son Yaprak’ta, Melih Cevdet’in yazısının sonu şöyledir:

“Yaprak’ı çıkarmaya karar verdiğimiz geceki sevinci gözümün önünde. Yaprak’ın gericilikle savaşacağını düşünüyor, bu savaşın lüzumuna inanıyordu.”

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 7 Ocak 2022’de yayımlanmıştır.

M. Şeref Özsoy
M. Şeref Özsoy
M. Şeref Özsoy – Yazar, araştırmacı ve sahaf. 1973 doğumlu. Marmara Üniversitesi mezunu. “Kanık’sadığım biri Orhan Veli”, “Kılavuzu Şair Olanın” ve “Erol Güney’in Ke(n)disi” adlı üç kitabı var. Düzensiz Yaprak, Milliyet Sanat, Adam Sanat, Varlık, Yasakmeyve, Aksak Kurbağa, Öküz ve daha pek çok dergide Türk edebiyatçılarının hayatları üzerine denemeler yazdı. 2000 yılında Beyoğlu’nda Orhan Veli Şiir Evi’ni ve www.orhanveli.net internet sitesini kurdu. Yakında açılacak Beşiktaş Kedi Müzesi’nin yöneticiliğini yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Türk dergiciliğinde önemli bir durak: Yaprak

Yaprak dergisi, 1 Ocak 1949’da, Orhan Veli’nin önderliğinde Ankara’da çıkarılmış bir edebiyat dergisi. On beş günde bir yayınlanan dergi, hepi topu yirmi sekiz sayı çıkabilmiş. Ancak edebiyat tarihimizin önemli dergileri arasında yer almış. Yaprak niçin önemli? Dergide kimler ne yazmıştı? Kapandıktan sonra neler oldu? Şeref Özsoy yazdı.

24 Kasım 2021’de aramızdan ayrılan,
Yaprak’a eli değen,
Orhan Veli’nin kız kardeşi
Füruzan Yolyapan’ın anısına.

Erol Güney, bir yazısında, “Reşat Şemsettin Sirer, Orhan Veli’nin katilidir” der ve gerekçesini şu şekilde açıklar: “Orhan, Tercüme Bürosu’nda kalsaydı hem sevdiği bir işi, hem de sağlam bir geliri olsaydı daha az içer, daha normal bir hayata girebilirdi. Böylece 36 yaşında hayata veda etmezdi.”

Fahir Onger ile yaptığı bir konuşmada da Orhan Veli, “Reşat Şemsettin vekil olunca, Maarifte antidemokratik bir hava esmeye başladı. Bunun üzerine istifa etmek mecburiyetinde kaldım” der. İstifasını da kendine has bir yöntemle verir.

Bu durumu Necati Cumalı eşi Berin’e, o da Erol Güney’e şöyle anlatır: “Orhan, Tercüme Bürosu’na geldi, Reşat Şemsettin’in önünde bir şişe şarabı yere çaldı ve ortalığı kokuya boğarak oradan ayrıldı, bir daha da gitmedi.”

Fikir dergisi okunmaz mı?

Bir süre sonra, 1948 yılının sonlarında Mahmut Dikerdem’in evinde yapılan arkadaş toplantısı sırasında bir dergi çıkartmak düşüncesi doğar. Mahmut Dikerdem anılarında, derginin fikir dergisi olarak düşünüldüğünü anlatır. Ancak bu şekilde geniş bir kitleye ulaşamayacaklarına ve baskı göreceklerine inandıkları için, edebiyatla dergiyi okutmayı, yaygınlaştırmayı amaçlamışlardır.

İlk sayı, 1 Ocak 1949’da, Ankara’da yayımlanır. Her ayın birinde ve on beşinde çıkması planlanmıştır ve ilk 12 sayı bu şekilde aralıksız çıkar. 15 Haziran 1949’dan 1 Kasım 1949’a dek yaz tatili nedeniyle ara verilir. Bundan sonra 1 Haziran 1950 tarihli 28’inci sayıya kadar da yine düzenli olarak yayımlanır.

Abonelere gönderilen pusulanın ön yüzü…

Zorlu tercih: At yarışı mı, dergi mi?

Derginin üzerinde Orhan Veli’nin sıfatı “Sahibi ve yazı işlerini fiilen idare eden” olarak yazılıdır. Biz dergi desek de logolarında “fikir, sanat gazetesi” yazılıdır.

Derginin ilk sayısının masrafları Mahmut Dikerdem tarafından karşılanmıştır. 15 kuruşa satılan dergi için 500 lira verir Dikerdem. Necati Cumalı, bu para ile ilgili bir anısını şöyle anlatıyor:

“500 lirayı aldıktan sonra Mehmet Sarıgül, Orhan Veli ve ben at yarışlarına gittik. Mehmet at sevgisine kumar karıştırmaz, oynamazdı. Oysa atların durumunu herkesten iyi bilirdi. Mehmet söylüyordu, Orhan ile ben olanaklarımız ölçüsünde oynuyorduk. Sıra Arapların koşusuna geldi. Ünlü Haydar koşuyordu. Geçilmesi olanaksız bir attı. Saat cebimi tuttum, Orhan’a takıldım.

-Haydar’a 100 ganyan, 100 plase oynayalım mı?

İkisi de hiç düşünme dediler. Oynamadık. Oynasak 20 lira kazanacaktık. Kötü para değildi. Yine de oynamadığımıza pişman değildik. Yaprak’ın parasına dokunmadığımız için ayrı bir yürek rahatlığı duyuyorduk.”

Abonelere gönderilen pusulanın arka yüzü…

Satılan paltoyla çıkan iki sayı

Dergi daha sonra kendini idare etse bile, bir ara Orhan Veli dergiyi çıkarmak için paltosunu satar, kışın ortasında ceketle kalır. Böylece iki sayı çıkarılabilir. Son sayıyı çıkarabilmek için başka şeyler de satar Orhan Veli: Abidin Dino’nun kendisine hediye ettiği resimleri mesela.

Abidin Dino, Orhan Veli’nin kendisini ziyarete geldiği bir günkü olayı şöyle anlatıyor:

“Yüzü bir karış, upuzun bembeyaz. Dilinin altında bir şeyler vardı besbelli, bir süre şişe açma aleti gibi kıvrılıp kalmış, sonunda ağzındaki baklayı çıkarmıştı. Ona hediye ettiğim resimler vardı ya onları satabilir miydi? ‘Son sayıyı çıkarmak için başka çare kalmadı’ demişti, boğuk bir sesle ve müthiş utanarak. Ne demekti, daha kaç tane resim isterse vermeye hazırdım, yeter ki alıcı bulunsun! Biraz neşelendi ama, alt tarafı Yaprak dergisinin cenazesine bir çelenk hazırlıyorduk.”

Tek yapraklık dergi önerisi Sabahattin Eyüboğlu’ndan geliyor

İlk sayı, meşhur “Alış-Veriş” şiiri ile başlar. Sabahattin Eyuboğlu’nun, “Edebiyat verir yalın söz alırız / Şarkı verir türkü alırız” mısralarına herkes bir şeyler ekler. “Meta verir fizik alırız” mısrasını Nusret Hızır; “Salon verir sokak alırız” mısrasını Mahmut Dikerdem söyler.

Melih Cevdet Anday, “Derginin tek bir sayfa olması önerisi, demek ki adı, Sabahattin Eyuboğlu’ndan geldi. Eğer biz 15 günde bir gönlümüzce tek bir yaprak çıkarabilirsek daha ne isterdik… Çoğu değil, özü amaçladık. Yazılarımızı kısa tutmaya değil, söyleyeceklerimizi uzatmamaya dikkat ettik” der bir yazısında. Mahmut Dikerdem ise, biraz da parasal nedenlerle bu fikrin kabul edildiğini ekler.

Derginin tek sayfa olması çeşitliliğini azaltmaz. Pek çok köşe vardır örneğin; Dil Köşesi de vardır Her Sayıda Bir Kelime köşesi de… Son zamanlarda yazı ve konuşmalarda en çok geçen kelimelerden birinin kısa açıklamasının yer aldığı bu köşede idealizm, hümanizma, demagoji kelimeleri açıklanır. Melih Cevdet Anday “Zenci Şairlerden Örnekler” çevirir. Ayrıca yeni çıkan kitaplar tanıtılır, diğer dergilerin son sayılarına yer verilir.

Orhan Veli’nin kalemleri.

Fikir madrabazları

Yaprak’ın 2’inci sayısında Orhan Veli’nin “Yanlış Bir Yol” adlı yazısındaki tespiti günümüz için de geçerlidir: “Toplumsal hayatımızda iki üç yıldan beri gelişmekte olan bazı olaylarla bu olayları körükliyen bazı kimselerin, istemeye istemeye, memlekete kötülükler ettiklerini görüyoruz. Bu kötülükler günden güne artıyor. Cahil halkı avlamak isteyen fikir madrabazları, onun geri kalmış taraflarını alabildiklerine sömürmekten geri kalmıyorlar.”

Derginin 12’inci sayısında imzasız yayınlanan Dil Köşesi’nde dildeki irtica anlatılıyor. Selamet adlı dini bir mecmuadaki ağdalı yazılara karşı şöyle yanıt veriliyor: “Tohumları büyük Atatürk tarafından atılmış dil devriminin dallanıp budaklandığı, dilin alabildiğine sadeleştiği bir çağda bu türlü cümleler yazanlara ne demeli? İrticanın hortlamasına yardım ediyorlar mı demeli? Hayır. Düpedüz mürteci demeli.”

Grev – elde patlayan bir bomba!

19’uncu sayıda Reşat Şemsettin Sirer çıkıyor karşımıza. “Türk işçisi anlamış bulunuyor ki grev, teşebbüs edenin elinde patlıyan bir bombadır.” Fuat Erciyes’ten de bir özdeyiş var: “Grev istiyenler Türk değildir.”

Bu özdeyişlere yanıt, Dil Köşesi’nde Orhan Veli’den gelir. Yanlış yol tutan sömürücülerden Sirer’in madrabazlığını, “Grev mi, Grev Hakkı mı?” başlıklı yazısında açıklar:

“Son günlerde Çalışma Bakanı ile sendikalar arasında bir çekişmedir gidiyor. Mesele aslında bir dil meselesidir. Türkçeyi ayrı manalarda kullandıkları için birbirlerinin dediklerini bir türlü anlayamıyorlar. İşçiler ‘grev hakkı istiyoruz’ diyorlar. Bay Reşat Şemsettin Sirer bu sözleri Meclise ‘Türk işçisi grev istemiyor’ diye naklediyor. İşçiler tekrar ‘istiyoruz’ diyorlar. Fakat Bay Sirer ‘istemiyorlar’ dediği için işçiye grev hakkı tanınmıyor. Karışıklık Bay Sirer’in grev kelimesiyle grev hakkı tabirini aynı anlamda kullanmasından ileri geliyor. Halbuki grev başka şey, grev hakkı başka şey. Hak verilir de kullanılmaz. Hele Bay Sirer’in dediği gibi Türk işçisi grevi sahiden istemiyorsa böyle bir hakkı bağışlamak için bundan daha iyi bir fırsat olmaz. Mademki kullanmayacak, ne korkuyorsun? Ver de kurtul.”

Vatan hainliği ve Moskova uşaklığı

Mahmut Dikerdem, Dışişleri Bakanlığı’nda devlet memuru olduğu için M. Fırtınalı takma adıyla genelde politik yazılar yazar. 11’inci sayıdan sonra bu yazılara Yaprak imzasını atmaya başlar. Çünkü resmi makamlar şüphelenerek Orhan Veli ve Erol Güney’e baskı yapmaktadır.

Bu baskılar giderek artar, hatta gazete bayilerinin dergiyi satmaları engellenir. Dergiler rafa çıkarılmadan, paketler açılmadan iade ettirilir.

Bu baskıların artmasının en büyük nedeni 24’üncü sayıda adli bir hata nedeniyle 13 yıldır hapis yatan Nazım Hikmet’in açlık grevi hakkındaki yazıları ve 25’inci sayıda kendilerinin de şaire destek için üç gün açlık grevine başladıklarını duyurmalarıdır. Kudret ve Ulus gazetelerince, “Vatan hainliği ve Moskova uşaklığı” olarak yorumlanan bu duruma 26’ıncı sayıda şu yanıtı verirler:

“Bir şairin öldürülmesine şair gönlümüz razı olmadığı için, sırf onu kurtarmayı istediğimizi belirtmek için iki gün aç durduk. Niyetimiz kimseyi tehdit değildi, sadece şairlik borcumuzu ödemekti. Bununla beraber fırsat düşkünü yazar bu hareketimize siyasi bir mana vermeye kalkıştı. Bizi, yabancı ülkelerde memleketimiz aleyhinde yapılan menfi propagandalara alet olmakla suçlandıranlar çıktı.”

Yaprak dergisi antetli zarfı…

“Asıl sosyalist biziz!”

Kudret gazetesinin 11 Mayıs tarihli, “Üç sosyalist şair açlık grevi yapacakmış!” başlığına karşılık Orhan Veli, zekâ dolu bir yanıt verir:

“Yurdumuzda sosyalist kelimesiyle komünist kelimesi arasındaki fark pek anlaşılamadığı, komünist kelimesi de çok kere vatan haini anlamına geldiği için bu başlığı ilkin curnalcılık saydık. Ama sonra, biraz düşündük; ilk korkumuzun boşuna olduğunu anladık. Çünkü bundan beş on gün evvel eski Devlet Başkanı Cemil Sait Barlas Halk Partisi’nin bir Sosyalist Partisi olduğunu söylemişti. Söylemişti de, Demokratlar buna şiddetle karşılık vermişler, ‘Siz sosyalist değilsiniz, asıl sosyalist biziz,’ demişlerdi. Partilerimizin arasında bile kolay kolay paylaşılamayan bu sıfatı bize layık gördüğü için Kudret gazetesine teşekkür etmek istiyorum.”

Zehir zemberek bir yazı

14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimleri Demokrat Parti kazanır. Bir ay sonra 15 Haziran 1950’de Orhan Veli zehir zemberek bir eleştiri yazar:

“İlk Demokrat Parti hükümetinin ilk ele aldığı meselelerden biri de bu ezan meselesi oldu. Sebebi meydanda: En mühim iş buydu çünkü. Bir hafta daha Türkçe ezan dinlemeye tahammülümüz kalmamıştı. Ezan hemen Arapça’ya çevrilmese hep birden ölecektik. Ne hayat pahalılığının bir önemi vardı, ne elimizi kolumuzu bağlayan kanunların. Ne köylünün kalkındırılmasını düşünmek gerekiyordu, ne okulları arttırmak, ne yurdu onarmak. İlk üstünde durulacak iş şu, memleketi felakete götürmek üzere olan, ezan işiydi. Demokrat Parti’yi de hemen bu işi halletmesi için iktidara getirmiştik zaten.”

Ezanın Türkçe ya da Arapça okunmasıyla ilgilenmez Orhan Veli, Türkçe okunan ezanın Arapçaya çevrilmesini eleştirir. Ezan meselesi tek başına bir şey değildir. Bunun sonunun nereye varacağını bilir ve bunları yazdığı 28’inci sayı Yaprak’ın son sayısı olur.

Bembeyaz bir Yaprak

Yaprak‘ta ilerici, aydın, hümanist imzalar görülür: Orhan Veli, Oktay Rifat, Sait Faik, Necati Cumalı, Ahmet Muhip Dranas, Sabahattin Eyuboğlu, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Sıtkı Tarancı, Ceyhun Atuf Kansu, Metin Eloğlu, Erol Güney, Cevdet Kudret Solok, Orhan Kemal, Ziya Osman Saba, Melih Cevdet Anday yazı, şiir, hikâye veya çevirileriyle yer aldıkları gibi; Abidin Dino ve Bedri Rahmi Eyuboğlu da resim ve desenleriyle katkıda bulunurlar. Bu isimlerin dışında yardım edenler de vardır: Dora Güney gibi abonelere gönderilecek dergileri hazırlayanlar; Füruzan Yolyapan gibi elden dergi dağıtıp satılanların parasını toplayanlar.

Bir süre sonra sadece abonelere gönderilecek bembeyaz bir Yaprak çıkarmayı düşünürler. Amaç olan bitene bu şekilde cevap vermek, protesto etmektir. Ne yazık ki perişanlık ve dağınıklık içerisinde bu düşünce de gerçekleştirilemez.

Son Yaprak dergisi.

Son Yaprak

Orhan Veli’nin ölümünden sonra bu kadar kederin arasında Sabahattin Eyuboğlu’nun aklına Orhan Veli Özel Sayısı olmak üzere son bir Yaprak çıkarmak gelir ve 1 Ocak 1951’de Son Yaprak yayımlanır.

Meziyet Bölükbaşı yazı işlerini fiilen idare eder. Abidin Dino, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Cahit Sıtkı Tarancı ve Sabahattin Eyuboğlu’nun yazılarına Orhan Veli’nin öldüğünde cebinden çıkan Aşk Resmigeçidi isimli şiiri, eksik olmasına karşılık eklenir.

Edebiyat tarihimizin en önemli dergilerinden olan Yaprak, 28 sayı ile son bulur ama, ölmez. Yaprak’ın 40’ıncı yılında Akgün Akova ve Sunay Akın, Yeni Yaprak’ı; 45’inci yılında Ali Sarıkaya, Amerika’da Bir Gıdım Yaprak’ı çıkarırken; 50’inci yılında da bendeniz düzenSİZ Yaprak’ı çıkardım.

Son Yaprak’ta, Melih Cevdet’in yazısının sonu şöyledir:

“Yaprak’ı çıkarmaya karar verdiğimiz geceki sevinci gözümün önünde. Yaprak’ın gericilikle savaşacağını düşünüyor, bu savaşın lüzumuna inanıyordu.”

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 7 Ocak 2022’de yayımlanmıştır.

M. Şeref Özsoy
M. Şeref Özsoy
M. Şeref Özsoy – Yazar, araştırmacı ve sahaf. 1973 doğumlu. Marmara Üniversitesi mezunu. “Kanık’sadığım biri Orhan Veli”, “Kılavuzu Şair Olanın” ve “Erol Güney’in Ke(n)disi” adlı üç kitabı var. Düzensiz Yaprak, Milliyet Sanat, Adam Sanat, Varlık, Yasakmeyve, Aksak Kurbağa, Öküz ve daha pek çok dergide Türk edebiyatçılarının hayatları üzerine denemeler yazdı. 2000 yılında Beyoğlu’nda Orhan Veli Şiir Evi’ni ve www.orhanveli.net internet sitesini kurdu. Yakında açılacak Beşiktaş Kedi Müzesi’nin yöneticiliğini yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x