Filistinlilerin öfkesini anlamak

İsrail için Filistinliler; Batı Şerialılar, Gazzeliler, İsrail vatandaşı olanlar, Bedeviler gibi çeşitli gruplara ayrılsalar da gerçekte öyle mi? İsrail, böl ve yönet politikasında ne kadar başarılı oldu? Filistinlilerin verdiği mesaj ne?

İsrail’de Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesinden zorla tahliye edilmek istenen Filistinlilerin protestoları ve aynı gün İsrail polisinin Mescid-i Aksa’yı hedef almasıyla başlayan çatışmalar giderek şiddetleniyor. Olanları daha iyi anlamak için bazı verileri hatırlamakta fayda var. İsrail Merkezi İstatistik Bürosu’na göre, İsrail’in nüfusunun yüzde 21’i Araplardan oluşuyor. Yaklaşık 1.96 milyon kişinin yüzde 80’i Müslüman, diğerleri Hristiyan ya da Durzi.

1948 yılında İsrail kurulurken yaşanan çatışma ve savaşta, binlerce Filistinli evlerini terk ederek, Batı Şeria, Gazze ya da diğer Arap ülkelerine gitmişti. İsrail’in kurulduğu bölgede kalanlara İsrail vatandaşlığı verildi. İsrail vatandaşı Filistinliler, ülkenin kuzeyinden güneyine başta Kudüs olmak üzere birçok şehirde yaşıyor. Bu şehirlerin ve yerleşimlerin bazıları şöyle: Kafr Kasım, Tayiba, Um-Al Fahm, Hayfa, Yaffa.

Gazeteci – yazar Abir Kopty, Middle East Eye internet sitesinde yayımlanan yazısında, Filistinleri birleştiren öfkeye ışık tutuyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“İkinci İntifada’nın başladığı Ekim 2000’de, yaşadığım Nasıra şehrinin sokaklarında protestolara katılıyordum. İsrail güçleri tarafından vurularak öldürülen protestocuyu taşıyan bir grup gencin yanından geçerken içimde dolaşan öfkeyi asla unutmayacağım.

Bugün, anavatanım Filistin’de öfke kuzeyden güneye savrulurken insanların özgürce yaşayabilmemiz için yaptığı fedakârlıkların karşılığı olarak adalet istiyorum. Söz konusu adalet, bu fedakârlıkları uygun bağlama oturtmakla başlar.

İkinci İntifada sırasında kasaba ve köylerinde protestolar düzenleyen İsrail vatandaşı Filistinlilerin, işgale karşı ayaklanmanın bir parçası olmak yerine İsrail’de yurttaş olarak karşılaştıkları ayrımcılığı protesto ettikleri söyleniyordu. Zira bu protestolar, İsrail vatandaşı Filistinlilerin artık Filistin kurtuluş davasının bir parçası olmadıklarını söyleyen Oslo Anlaşmalarının imzalanmasından birkaç yıl sonra meydana gelmişti.

İsrail vatandaşı Filistinliler hakkındaki bu anlatı, o zamanki Filistin liderliği ve kurumsallaşmış ayrımcılıktan ırkçılığa ve ırk ayrımcılığına kadar yaşadığımız sorunların İsrail yerleşimci sömürgecilik rejiminin ayrılmaz bir parçası olduğunu görmeyi reddeden uluslararası toplum tarafından da benimsendi. Sorunlarımız “medeni haklarla” ilgili meseleler olarak çerçevelendi. Kimse kurtuluş anlatısını dinlemekle ilgilenmiyordu.”

Yazar, bugün Akka, Lydd, Ramla, Nasıra, Hayfa ve tarihi Filistin’deki düzinelerce Filistin şehri ve köyünde ayaklanan Filistinlilerin (bu şehirlerde yaşayan Filistinliler İsrail vatandaşıdır) basit ama güçlü bir mesaj verdiğini söylüyor: Hepimiz tek bir amaç için birlikteyiz ve bizi bölme girişimleri başarısız oldu.

Yahudi üstünlüğünü muhafaza etmek

“Akka veya Lydd’i Kudüs veya El Halil’den ayrı bağlamda düşünmek bazılarının kolayına gelse de hepsi İsrail’in sömürgecilik projesinin bir parçasıdır. Teknik açıdan farklılık gösterse de asıl amaç aynıdır: Yahudi çoğunluğu korumak ve Filistinlilere üstün olmak. Başka bir deyişle amaç, Filistin topraklarını sömürgeleştirmek ve Filistinlileri bu topraklardan sürmektir.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) yakın tarihli Bir Eşik Aşıldı: İsrail Makamları, Irk Ayrımcılığı ve Zulüm Suçları başlıklı raporu sadece içeriği açısından değil, yaklaşımı açısından da önemli.

İnsan hakları savunucuları, Filistin’in farklı kesimlerini etkileyen çeşitli politikaları ele alıyor. HRW, İsrail içinde Şeyh Cerrah, Kudüs veya işgal altındaki Batı Şeria’nın diğer bölgelerinde olanlardan esasen farklı olmayan birkaç politikaya işaret ederek, ‘İsrail makamlarının düzenli olarak Yahudi İsraillilere ayrıcalık tanıdığını ve Filistinlilere karşı ayrımcılık yaptığını’ belirtiyor.

İsrail nüfusun yüzde 19’unu oluşturan Filistin vatandaşları, ülke topraklarının sadece yüzde 3’ünde ikamet ediyor. Filistinliler, 1948’deki Nakba Günü’nün ardından İsrail’in topraklarına el koyması ve halkı yerinden etmesi nedeniyle topraklarının çoğunu kaybetti. O dönemde yaklaşık 200.000 Filistinli ülke içinde yerinden edilmişti, onlar ve onların çocukları, torunları köylerinden birkaç kilometre uzakta yaşıyorlar. Ancak İsrail, milyonlarca Filistinli mülteciye yaptığı gibi bu insanların geri dönüş haklarını reddetmeye devam ediyor.

HRW’nin belirttiği gibi birçok Filistin kasabası ve köyü ‘güvenlik bölgesi, Yahudi bölge konseyleri, milli park, doğa koruma alanı ya da otoyol gibi belli amaçlar için ayrılmış arazilerle çevrili. Bu da gelecekteki genişleme ihtimalini önlüyor ya da engelliyor.’

Nakab’da eğitim, sağlık hizmetleri, elektrik ve kanalizasyon sistemlerine erişimden mahrum bırakılan ve resmî olarak tanınmayan 40 kadar topluluktan yaklaşık 90.000 Filistinli Bedevi, sürekli yerinden edilme tehdidi altında yaşıyor. Bu köylerden biri olan El-Araqib, İsrail tarafından 185 kez yıkılırken, Filistin kasaba ve köylerindeki on binlerce ev, inşaat ruhsatları olmadığı için (ki bu çok nadiren veriliyor) yıkılma riski altında.

Etnik temizlik ve kimliklerin reddi

Lydd, Akka, Yafa ve Ramla gibi ‘karma’ şehirlerdeki Filistinliler etnik temizlik, Yahudileştirme ve Filistin kimliklerinin silinmesiyle karşı karşıya kaldılar. Lydd ve Ramla arasındaki Dahmash köyünün de Şeyh Cerrah’tan farkı yok. Yaklaşık 1000 Filistinli köy sakini, 20 yıldır yerinden edilme tehdidine karşı mücadele ediyor. Dahmash’tan iki Filistinli, bu hafta Gazze’den atılan roketlerle öldürüldü. Sirenler saldırıyı haber vermiş olsa da kaçacakları bir sığınak yoktu.

Bunlar öfkelenmeye yetecek nedenler değilse, Filistinlilerin yaşamını dayanılmaz kılmak için İsrail’in geliştirdiği doğrudan ve dolaylı başka bunaltma stratejileri de var. Filistinlilerin üçte birinden fazlası, İsrail’in on yıllardır süren ihmali ve bütçe ayrımcılığı nedeniyle yoksulluk içinde yaşıyor.

Yasadışı silahların, uyuşturucu kullanımının ve ölümle sonuçlanan silahlı saldırıların yayılmasıyla birlikte İsrail’in Filistin bölgelerinde şiddet önemli bir sorun haline geldi. İddiaya göre yüz binlerce İsrail silahı Filistinlilerin eline geçti. Ancak Filistinliler, bu tür suçlardan korunmak için İsrail polisine, yani bizleri öldüren ve gaddarca davranan memurlara güvenmiyor. Bu karmaşık bir tuzak: Bizi aşağı çekmek veya dışarı atmak isteyen bir sistemin insafına kalmış durumdayız. (…)

Yine de umutsuz zamanlarda halkımızın ayağa kalkma gücünü küçümsememek gerek. Bugün olanlar Kudüs ve Gazze’de olanların bir parçasıdır. 1976’daki Kara Günü, 1982’deki Sabra ve Şatila katliamı, İkinci İntifada sırasında olanların bir devamıdır. Özgürlük, saygınlık, adalet ve topraklarımıza dönme hakkı konusundaki mücadelemizin doruk noktasıdır.”

Yazar, on yıllarca güçten ve söz hakkından mahrum bırakılan insanların er ya da geç bunu geri kazanmak için ayağa kalkacaklarını söylüyor: “Şimdi insanlara sakin olmalarını ve adaletsizliğe katlanmalarını söylemektense bu öfkeyi anlamaya çalışmanın tam zamanı.”

Bu yazı ilk kez 17 Mayıs 2021’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Filistinlilerin öfkesini anlamak

İsrail için Filistinliler; Batı Şerialılar, Gazzeliler, İsrail vatandaşı olanlar, Bedeviler gibi çeşitli gruplara ayrılsalar da gerçekte öyle mi? İsrail, böl ve yönet politikasında ne kadar başarılı oldu? Filistinlilerin verdiği mesaj ne?

İsrail’de Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesinden zorla tahliye edilmek istenen Filistinlilerin protestoları ve aynı gün İsrail polisinin Mescid-i Aksa’yı hedef almasıyla başlayan çatışmalar giderek şiddetleniyor. Olanları daha iyi anlamak için bazı verileri hatırlamakta fayda var. İsrail Merkezi İstatistik Bürosu’na göre, İsrail’in nüfusunun yüzde 21’i Araplardan oluşuyor. Yaklaşık 1.96 milyon kişinin yüzde 80’i Müslüman, diğerleri Hristiyan ya da Durzi.

1948 yılında İsrail kurulurken yaşanan çatışma ve savaşta, binlerce Filistinli evlerini terk ederek, Batı Şeria, Gazze ya da diğer Arap ülkelerine gitmişti. İsrail’in kurulduğu bölgede kalanlara İsrail vatandaşlığı verildi. İsrail vatandaşı Filistinliler, ülkenin kuzeyinden güneyine başta Kudüs olmak üzere birçok şehirde yaşıyor. Bu şehirlerin ve yerleşimlerin bazıları şöyle: Kafr Kasım, Tayiba, Um-Al Fahm, Hayfa, Yaffa.

Gazeteci – yazar Abir Kopty, Middle East Eye internet sitesinde yayımlanan yazısında, Filistinleri birleştiren öfkeye ışık tutuyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“İkinci İntifada’nın başladığı Ekim 2000’de, yaşadığım Nasıra şehrinin sokaklarında protestolara katılıyordum. İsrail güçleri tarafından vurularak öldürülen protestocuyu taşıyan bir grup gencin yanından geçerken içimde dolaşan öfkeyi asla unutmayacağım.

Bugün, anavatanım Filistin’de öfke kuzeyden güneye savrulurken insanların özgürce yaşayabilmemiz için yaptığı fedakârlıkların karşılığı olarak adalet istiyorum. Söz konusu adalet, bu fedakârlıkları uygun bağlama oturtmakla başlar.

İkinci İntifada sırasında kasaba ve köylerinde protestolar düzenleyen İsrail vatandaşı Filistinlilerin, işgale karşı ayaklanmanın bir parçası olmak yerine İsrail’de yurttaş olarak karşılaştıkları ayrımcılığı protesto ettikleri söyleniyordu. Zira bu protestolar, İsrail vatandaşı Filistinlilerin artık Filistin kurtuluş davasının bir parçası olmadıklarını söyleyen Oslo Anlaşmalarının imzalanmasından birkaç yıl sonra meydana gelmişti.

İsrail vatandaşı Filistinliler hakkındaki bu anlatı, o zamanki Filistin liderliği ve kurumsallaşmış ayrımcılıktan ırkçılığa ve ırk ayrımcılığına kadar yaşadığımız sorunların İsrail yerleşimci sömürgecilik rejiminin ayrılmaz bir parçası olduğunu görmeyi reddeden uluslararası toplum tarafından da benimsendi. Sorunlarımız “medeni haklarla” ilgili meseleler olarak çerçevelendi. Kimse kurtuluş anlatısını dinlemekle ilgilenmiyordu.”

Yazar, bugün Akka, Lydd, Ramla, Nasıra, Hayfa ve tarihi Filistin’deki düzinelerce Filistin şehri ve köyünde ayaklanan Filistinlilerin (bu şehirlerde yaşayan Filistinliler İsrail vatandaşıdır) basit ama güçlü bir mesaj verdiğini söylüyor: Hepimiz tek bir amaç için birlikteyiz ve bizi bölme girişimleri başarısız oldu.

Yahudi üstünlüğünü muhafaza etmek

“Akka veya Lydd’i Kudüs veya El Halil’den ayrı bağlamda düşünmek bazılarının kolayına gelse de hepsi İsrail’in sömürgecilik projesinin bir parçasıdır. Teknik açıdan farklılık gösterse de asıl amaç aynıdır: Yahudi çoğunluğu korumak ve Filistinlilere üstün olmak. Başka bir deyişle amaç, Filistin topraklarını sömürgeleştirmek ve Filistinlileri bu topraklardan sürmektir.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) yakın tarihli Bir Eşik Aşıldı: İsrail Makamları, Irk Ayrımcılığı ve Zulüm Suçları başlıklı raporu sadece içeriği açısından değil, yaklaşımı açısından da önemli.

İnsan hakları savunucuları, Filistin’in farklı kesimlerini etkileyen çeşitli politikaları ele alıyor. HRW, İsrail içinde Şeyh Cerrah, Kudüs veya işgal altındaki Batı Şeria’nın diğer bölgelerinde olanlardan esasen farklı olmayan birkaç politikaya işaret ederek, ‘İsrail makamlarının düzenli olarak Yahudi İsraillilere ayrıcalık tanıdığını ve Filistinlilere karşı ayrımcılık yaptığını’ belirtiyor.

İsrail nüfusun yüzde 19’unu oluşturan Filistin vatandaşları, ülke topraklarının sadece yüzde 3’ünde ikamet ediyor. Filistinliler, 1948’deki Nakba Günü’nün ardından İsrail’in topraklarına el koyması ve halkı yerinden etmesi nedeniyle topraklarının çoğunu kaybetti. O dönemde yaklaşık 200.000 Filistinli ülke içinde yerinden edilmişti, onlar ve onların çocukları, torunları köylerinden birkaç kilometre uzakta yaşıyorlar. Ancak İsrail, milyonlarca Filistinli mülteciye yaptığı gibi bu insanların geri dönüş haklarını reddetmeye devam ediyor.

HRW’nin belirttiği gibi birçok Filistin kasabası ve köyü ‘güvenlik bölgesi, Yahudi bölge konseyleri, milli park, doğa koruma alanı ya da otoyol gibi belli amaçlar için ayrılmış arazilerle çevrili. Bu da gelecekteki genişleme ihtimalini önlüyor ya da engelliyor.’

Nakab’da eğitim, sağlık hizmetleri, elektrik ve kanalizasyon sistemlerine erişimden mahrum bırakılan ve resmî olarak tanınmayan 40 kadar topluluktan yaklaşık 90.000 Filistinli Bedevi, sürekli yerinden edilme tehdidi altında yaşıyor. Bu köylerden biri olan El-Araqib, İsrail tarafından 185 kez yıkılırken, Filistin kasaba ve köylerindeki on binlerce ev, inşaat ruhsatları olmadığı için (ki bu çok nadiren veriliyor) yıkılma riski altında.

Etnik temizlik ve kimliklerin reddi

Lydd, Akka, Yafa ve Ramla gibi ‘karma’ şehirlerdeki Filistinliler etnik temizlik, Yahudileştirme ve Filistin kimliklerinin silinmesiyle karşı karşıya kaldılar. Lydd ve Ramla arasındaki Dahmash köyünün de Şeyh Cerrah’tan farkı yok. Yaklaşık 1000 Filistinli köy sakini, 20 yıldır yerinden edilme tehdidine karşı mücadele ediyor. Dahmash’tan iki Filistinli, bu hafta Gazze’den atılan roketlerle öldürüldü. Sirenler saldırıyı haber vermiş olsa da kaçacakları bir sığınak yoktu.

Bunlar öfkelenmeye yetecek nedenler değilse, Filistinlilerin yaşamını dayanılmaz kılmak için İsrail’in geliştirdiği doğrudan ve dolaylı başka bunaltma stratejileri de var. Filistinlilerin üçte birinden fazlası, İsrail’in on yıllardır süren ihmali ve bütçe ayrımcılığı nedeniyle yoksulluk içinde yaşıyor.

Yasadışı silahların, uyuşturucu kullanımının ve ölümle sonuçlanan silahlı saldırıların yayılmasıyla birlikte İsrail’in Filistin bölgelerinde şiddet önemli bir sorun haline geldi. İddiaya göre yüz binlerce İsrail silahı Filistinlilerin eline geçti. Ancak Filistinliler, bu tür suçlardan korunmak için İsrail polisine, yani bizleri öldüren ve gaddarca davranan memurlara güvenmiyor. Bu karmaşık bir tuzak: Bizi aşağı çekmek veya dışarı atmak isteyen bir sistemin insafına kalmış durumdayız. (…)

Yine de umutsuz zamanlarda halkımızın ayağa kalkma gücünü küçümsememek gerek. Bugün olanlar Kudüs ve Gazze’de olanların bir parçasıdır. 1976’daki Kara Günü, 1982’deki Sabra ve Şatila katliamı, İkinci İntifada sırasında olanların bir devamıdır. Özgürlük, saygınlık, adalet ve topraklarımıza dönme hakkı konusundaki mücadelemizin doruk noktasıdır.”

Yazar, on yıllarca güçten ve söz hakkından mahrum bırakılan insanların er ya da geç bunu geri kazanmak için ayağa kalkacaklarını söylüyor: “Şimdi insanlara sakin olmalarını ve adaletsizliğe katlanmalarını söylemektense bu öfkeyi anlamaya çalışmanın tam zamanı.”

Bu yazı ilk kez 17 Mayıs 2021’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x