“Ne kadar çok insan
sırf mutlu olmaları gerektiğine inandıkları için
mutsuz oluyor acaba?”
Wilhelm Schmid
İ.Ö. 384 – İ.Ö. 322 arasında yaşayan Yunan filozof Aristotoles, mutluluğun hissedilebilir bir durumdan ziyade bir hayat tarzı olduğuna inanıyordu. Çağının aykırı düşünürü Nietzsche, o büyük deha ise mutluluğu ideal tembellik durumu olarak görüyordu. Çağdaşı Schopenhauer da mutluluğu hayatın doğasına aykırı buluyor, bir adım ileri atıp, insanlardaki hüzün ve bunalımlara, yaşama mutlu olmak için gelindiği şeklindeki yanlış önyargının yol açtığını söylüyordu.
“Mutluluk” öyle bir şey ki, Gautama Buddha, Søren Kierkegaard, Farabî, Kant, neredeyse felsefe tarihindeki herkes onunla ilgilenmiş. Kimisi sakıncalarından, kimisi yararlarından söz etmiş… Sonra endüstrisi oluşmuş mutluluğun… “Mutluluk hapı” olarak kullanılan antidepresanlar girmiş modern insanın hayatına… Görünüşe göre bu “bereketli” konu hep tartışılacak gibi…
Nitekim çağdaş Alman düşünürlerden Wilhelm Schmid de ilgi göstermiş ve Mutsuzluğun Kıymeti adlı makalesinde fikir egzersizleri yapmış:
“Herkes mutluluktan bahsediyor. Pekâlâ, ama bu herkesin mutlu olduğuna dair bir işaret midir? Bence tam tersi. Peki, ya mutsuz olanlar ne durumda? Onlar iki ya da üç katı acı çekiyorlar: Mutsuz olmalarının yanı sıra, bir de mutluluğu bile isteye reddettiklerine dair üzerlerine atılan ithamları da duymak zorunda kalıyorlar. Ancak bu kişiler her zaman büyük bir memnuniyetle kendilerini suçlamaya da hazırlar: Belki de yayınlanan birçok mutluluk rehberini yeterince dikkatli okumamışsınızdır. Bu şekilde mutsuzluğunuz sizin hayatınızda kendisine yer bulamıyordur: ‘Benim dışımda herkes mutlu, ben neden mutlu olmayayım ki?’”
Schmid’e göre hayat, mutluluğu gayet iyi biliyor, tabii mutsuzluğu da:
“Kişinin mutsuz olup olmaması durumu özgür bir seçim meselesi değildir. Bunun yanı sıra istendiği zaman düzeltilebilecek bir kusur da değildir. Ama şimdi, mutsuzluk içindeki mutsuzluğu görmeyi bırakmanın zamanı gelmedi mi? Tarihleri boyunca salt mutluluk ve hoşnutluk içinde yaşayan insanlığın nasıl olacağını merak eden oldu mu hiç? Eğer insanlığın kaderi bu olsaydı, hâlâ ağaçların tepelerinde oturuyor olurduk. Elbette şimdi bazıları bunun iyi bir şey olacağını söyleyecektir. Ama artık geriye dönebilmek için çok geç.”
Mutluluk bir saplantı olursa…
En güzel bedene sahip olma… En yakışıklıyla evlenme… En lüks dairede oturma… En pahalı arabayı kullanma… En moda çantayı takma… En yüksek puanı alma… En müreffeh ülkede yaşama… En sağlıklı, en zeki, en… en… ve en… Psikologlar EN’lerin peşinde savrulmanın bir tür mutluluk saplantısı olduğu görüşünde. Schmid ise mutluluk saplantısının mutsuzluğun kıymetini gözden kaçırmamıza neden olduğu kanaatinde:
“Mutsuzluk insanların en güçlü yanıdır; mutsuzluk onları yaratıcı kılar. Birçoğu için mutluluk, “memnuniyet” anlamına gelse de, yaratıcılıklarını körleştirir. Hiç düşündünüz mü, neden neredeyse bütün harika fikirler ve işler, her şeye sahip olanlardan nadiren çıkmaktadır? İnsanoğlunun en büyük başarıları mutlu olmalarından ve memnuniyetlerinden kaynaklanmamaktadır çünkü. Mesela Fransız Devrimi’ni organize edenler mutlu değillerdi. Beethoven’ın mutlu bir insan olduğu düşünülebilir mi? Teknoloji dâhil sayısız sanat eseri memnuniyetten doğmamıştır.
Mutsuzların sahip oldukları en büyük güç onların hassasiyet, anlamlı duygu ve eksiklikleridir. İşte bu olgular onların topluma armağanıdır. Onlar kendilerini kötü hissettiklerinde asla geri dönmezler, çünkü bunun kişiye neler hissettirdiğini çok iyi bilirler. Bu insanlar kendilerine yaklaşan tehlikeyi mutlu olan insanlardan çok daha önce görebilir, hatta ve hatta adaletsizlikleri önceden fark ederler. Bu nedenlerden ötürü, Ulusal İstatistik Bürosu’nun modern mutluluk kavramını zevk maksimizasyonu olarak ortaya çıkardığı ülke olan İngiltere’nin mevcut mutluluk endeksi yayınlandığında (John Locke, Jeremy Bentham) ateşli bir tartışma çıkmıştır. Onlara göre mutluluk duymak mantıksızdır, İngiltere’nin mutluluktan ziyade iş ahlakına ihtiyacı vardır ve yine onların görüşüne göre böyle bir iş ahlakı yoksa, ülke bir daha asla ayağa kalkamayacaktır. Aralarından bazıları ise mutsuzluğu övmüştür, çünkü onlara göre ‘hayatta, mutlu olmayı istemekle ilgili bu sefil işlerden çok daha fazlası vardır.’”
Mutluluk ibadeti…
Schmid, İngiltere’deki bu isyanı takdir ediyor: “Ben de bu ülkede böyle bir tartışma görmek isterdim aslında. Almanların yüzyıllar süren yoksunluğun ardından mutluluğu keşfetmiş olmalarında elbette sıkıntı yok. Bu, mutluluğu geç keşfetmiş olan millet, çok uzun süre boyunca etrafına eleştirel olmayan bir çalışma ve görev kalesi inşa etmiş olsa da, beraberinde eleştirisizliği de doğurmuştur. Günümüzde yaşanan sorun, sosyal norm haline gelme tehdidi oluşturan, eleştirel olmayan mutluluk ve zevk ibadetinde yatmaktadır. Geçtiğimiz on yılda yeni bir standardın nasıl yaratıldığını görmek, gerçek anlamda tarihsel bir ders niteliğinde olacaktır. Kimse bunu açıklamamıştır, hiçbir otorite buna karar vermemiştir, ancak yine de her zaman sadece mutluluk konusunda hevesli olan, onun hakkında yazan ve kesinlikle diğer insanlarla iyi niyetli bazı yazarlar tarafından teşvik edilen ve yüreklendirilen insanlar olmuştur.”
Tam da burada soruyor Schmid: “Nedir mutluluk? Arkamızda bıraktığımız birkaç yılda bunun hakkında aslında çok şey öğrenildi. Ancak mutluluğun abartıldığı da bir hakikat… Mutlulukla bağlantılı olan beklentiler ölçülemez ve umutsuzca abartılırlar. Ölçülemez, çünkü bu denli mübalağa edilmiş mutluluğu ölçecek bir birim yoktur. Bu, tam anlamıyla umutsuz bir durumdur, çünkü böylesine aşırı yüksek bir mutluluk beklentisi, ancak mutsuzluk getirebilir. Yeni mutluluk fikirlerinin, eski Hıristiyanların ebedi kurtuluş fikirlerine çok benzediği hiç aklınıza gelmedi mi? Bunun ahirette işe yarayıp yaramayacağını elbette kimse bilemez, ancak bu dünyada kesinlikle işe yaramaz, çünkü insanoğlu tanrı değildir.”
Mutluluk sıkılganlıktır
Temel birkaç soru vardır insanoğlunun dağarında mutluluğa dair: Üzerinde uzlaşılmış, “mutluk” bir mutluluk var mı? Dahası: Mutluluklar arasında bir hiyerarşi var mı? Mutluluk, gayret ve çalışma ile elde edilebilir mi? Mutluluk, nasıl elde edilir, ne kadar sürer? İnsan ömrü bunun için yeterli mi?
Schmid bunlar üzerine de düşünüyor: “İnsanların mutluluğa kaçmak istemesi anlaşılabilir bir durumdur, çünkü her zaman için huzur ve sükûnetlerini korumak isterler. Fırtınalı bir değişim denizinde kendilerine bir ada yaratmak isterler. Çünkü artık bu dünyanın kötülüğü hakkında hiçbir şey duymak istemiyorlardır. Aslında mutluluk, hayatta ve toplumda artık büyük hedefler kalmadığında ortaya çıkan sıkılganlık durumudur. Mutluluğun ötesine dahi geçebilecek hedefler neler olabilir sizce? Mesela, daha girişken bir kişi olabilmek için… Sosyal ve ekolojik bir toplumda çalışabilmek için… Hayatınızı geliştirmek için… İdeal çalışma için… Tüm bunlar için mutluluğun kendisi çabalamaya değer bir hedef değildir. Bununla birlikte, zaman zaman bize bir nefes gibi dokunması güzeldir. Ancak bu durum uzun sürecek olursa, bizi fazlasıyla yorar ve uzun vadede kendimiz için iyi olmayan bir tatmin düzeyine yerleşiriz.
Mutluluğun bir başka türü aslında mutluluğun içinde mutsuz olmaktır. En yaygın şekli depresif durumda olunmasıdır. Bu durum patolojik değildir, aslında tam anlamıyla insan varoluşu için gerekli olan insan olmanın bir yoludur. Melankoli kelimesi aslında benim tam olarak bu durum için betimlediğim bir kelimedir, çünkü kişi depresif hali içerisinde çok heyecanlı duygu ve düşüncelerle aşırı duyarlılık hali göstermektedir. Melankoli, acı verici ve korkutucu olabilen bir ruhun varoluş şeklidir. Melankolik insanlar her şeyi düşünürler, bu yüzden her zaman aralarından çok fazla filozof ve sanatçı çıkmıştır. Yaşama dair, trajedinin aptalca inkârından daha çok karşılık gelen tek durum kesinlikle onların trajik bilincidir. Bu noktada onların duygularına merhem olunabilecek hiçbir şey yoktur, bu tür kişilerin sadece daha çok insan olması gereken yönlerinin beslenmesi gerekmektedir.”
Mutsuzluğa biraz ilgi…
Bu hassas durum için de bazı tespit ve tavsiyeleri var Schmid’in: “Depresif durumda olma halinden farklı olarak, sergilenen donuk duygular, isteksizlikle ve gerçek anlamda düşünememe ile karakterize edilen duygu bozukluğu, depresyon hastalığıdır. Kişi artık enikonu daralmış olan düşünce çemberinden kendine bir çıkış yolu bulamaz ve çoğu zaman en basit aktiviteleri bile yapamayacak derecede kendini toparlayamaz. Kendi rızasıyla onun üzerinde sorumluluk alan kişilere, onu şimdi terk etmeyecek akraba ve arkadaşlarına, ona bakan terapistlere ve sanatın güncel kurallarına göre ona bakan doktorlara bağımlı olurlar.
Eh, mutluluk hakkında söylenebilecek her şey söylendi aslında. Şimdi aynı ilgiyi biraz da mutsuzluğa mı göstersek acaba? Hayattaki gerçek zorluk mutluluk değildir; prensipte herkes mutlu olabilir. Elbette sürekli olarak mutluluğun karanlık tarafıyla uğraşanlar için bu sözlerim geçerli değildir.”,
Bu yazı ilk kez 7 Mayıs 2021’de yayımlanmıştır.