Suçluya değil mağdura odaklanmak: Viktimoloji

Adaletin merkezinde kim olmalı? Suçlu mu mağdur mu yoksa her ikisi birden mi? Viktimoloji, kriminolojinin içinden çıkan ve mağduru merkeze alan, dikkatleri onun deneyimlerine, ihtiyaçlarına ve adalet arayışına çeken bir disiplin. Doç. Dr. Emre Çıtak yazdı.

Suç, var olan toplumsal düzene yöneltilmiş bir meydan okumadır. Bu yönüyle toplumsal süreçleri sekteye uğratan, ilişkileri zedeleyen, hayatın normal akışını bozan ve normları aşındıran bir olgudur. Devlet kurumlarının temel işlevlerinden biri de bu meydan okumayı sınırlamak ve toplumsal düzeni yeniden tesis etmektir. Bu nedenle, suçun nedenlerini, dinamiklerini ve sonuçlarını anlamaya dönük araştırmalar, kriminolojiyi her geçen gün daha değerli bir disiplin haline getirmektedir.

Kriminoloji; suçun oluştuğu koşulları, nedenlerini, sapma ile ilişkisini, toplumsal etkilerini ve önlenmesine yönelik stratejileri inceler. Bu çerçevede suç olgusuna ilişkin üç temel öge — fiil, fail ve mağdur — birbirini tamamlar. Ancak uzun yıllar boyunca odak çoğunlukla suçun faili, yani suçlu üzerinde yoğunlaşmıştır. Suçun toplumsal ve bireysel sebepleri, suçlunun kişilik özellikleri, eğilimleri ve davranış biçimleri araştırılmış; buna karşın mağdur çoğu kez edilgen bir unsur olarak görülmüştür. Suçun “kurbanı” olarak tanımlanan mağdur, adalet süreçlerinde pasif bir pozisyona itilmiş ve bilimsel ilginin dışında kalmıştır.

Tam da bu noktada, kriminolojinin içinden farklı bir ses yükselmiştir: Viktimoloji.

Viktimoloji: Suçun öteki yüzü

Viktimoloji terimi ilk kez 1947’de Benjamin Mendelsohn tarafından kullanılmış, böylece kriminoloji içinde yeni bir yol açılmıştır. Viktimoloji çalışmalarıyla mağdurun kimliği, mağduriyetin nedenleri ve sonuçları, ceza-adalet sisteminde mağdura yaklaşım biçimleri ve mağdurun ihtiyaçları gibi konular tartışılmaya başlanmıştır. Suç olgusunun pasif ögesi olarak görülen mağdur, bu noktadan itibaren özel bir inceleme alanına dönüşmüştür. Viktimoloji, mağduriyetin bilimsel biçimde ifade edilmesine ve mağdurun daha derinlemesine anlaşılmasına olanak sağlar.

Tarihsel süreçte mağdur tanımı, suçtan doğrudan zarar görenleri ifade etmiştir. Bu zararın giderilmesi, olayın aydınlatılması ve sorumluların cezalandırılması temel eğilim olmuştur. Kimi toplumlarda zararın giderilmesi düzenin yeniden sağlanması için yeterli görülürken, kimi toplumlarda “kısasa kısas” ilkesi öne çıkmış, “göze göz, dişe diş” anlayışıyla adalet sağlanmaya çalışılmıştır. Çoğu durumda ise mağdurun hak arayışı adli süreçlerin içinde zorlaşmış; bu süreçlerdeki aksaklıklar mağduriyetin boyutlarını daha da artırmıştır.

Viktimoloji, bu tabloya karşı mağduriyetin ve mağdurun çok yönlü araştırılmasını öne çıkaran bir yaklaşım olarak doğmuştur. Kriminoloji suçun ve suçlunun anlaşılmasına odaklanırken, viktimoloji mağduru merkeze alır. Mağduriyetin toplumsal, kültürel, ekonomik, demografik ve psikolojik koşullarını; mağduriyet türlerini; suç-mağdur ilişkisini; mağdurun mağduriyetteki rolünü ve mağduriyetin sonuçlarını analiz eder.

Bu bağlamda viktimoloji, mağduriyet olgusunu ve mağdur kimliğini inceleyen bir akademik yaklaşım olarak belirir. Mağdurun kim olduğunu, neden ve nasıl mağduriyet yaşadığını ve bu mağduriyetin bireysel, toplumsal ve kurumsal yansımalarını anlamaya çalışır. Türü ve şiddeti ne olursa olsun mağduriyet, mağdur üzerinde fiziksel, psikolojik ve ekonomik etkiler bırakır. Viktimoloji, bu etkilerin neden ve sonuçlarını analiz eder ve suçun yalnızca fail üzerinden açıklanamayacağını; mağdurun da sürecin aktif bir parçası olduğunu savunur.

Kısacası, viktimoloji mağdurun hikâyesini anlatır. Sahneye suçu ya da suçluyu değil, mağduru alır; dikkatleri onun deneyimlerine, ihtiyaçlarına ve adalet arayışına çeker.

Mağduru incelemek ne işe yarar?”

Viktimoloji yalnızca mağduru inceleyen bir alt disiplin değildir; aynı zamanda suçun, adaletin ve toplumsal düzenin yeniden düşünülmesine katkı sağlar.

“Mağduru incelemek ne işe yarar?” sorusu, aslında viktimolojinin önemini ortaya çıkarır. Mağdura mercek tutmak ve mağdur üzerinden sorular sormak yalnızca akademik bir tartışma olarak görülemez; çünkü mağduru merkeze alan bir adalet sistemi, toplumsal düzen ve huzurun ön koşuludur. Viktimoloji, mağdurun haklarını görünür kılarak ceza sisteminin tek yönlü bakışını dönüştürür. Artık mesele sadece suçlunun cezalandırılması değil, mağdurun da onarılmasıdır.

Mağdurun incelenmesi, suçun arkasındaki toplumsal dinamikleri çözümlemek açısından önemli veriler sunar. Viktimoloji araştırmaları sayesinde mağdur tipolojileri geliştirilmeye başlanmıştır. Bu çalışmalar, mağduriyetin tamamen tesadüfi mi yoksa belirli özelliklere sahip kişilere mi yönelik olduğu sorusuna yanıt arar. Böylece mağdurun suçtaki rolü tartışmaya açılır. Mağdur her zaman yalnızca mağdur mudur, yoksa mağduriyette payı olabilir mi? Bu, viktimolojinin en hassas ve tartışmalı sorularından biridir. Özellikle Benjamin Mendelsohn, Hans von Hentig, Marvin Wolfgang, Stephen Schafer ve Menachem Amir gibi öncü araştırmacılar, mağdurun davranışlarıyla suçu nasıl tetiklemiş olabileceğini tartışmışlardır. Bu bakış, mağduru suçlamak anlamına gelmese de, suçun sosyal bağlamının bütünlüklü biçimde kavranmasına katkı sağlar. Böylece viktimoloji, fail-merkezli açıklamaların ötesine geçerek suçu çok boyutlu şekilde anlamamıza yardımcı olur. Bu tartışma, mağdurun suçlanmasını değil, mağduriyetin önlenmesini amaçlar.

Viktimolojinin katkısı bununla sınırlı değildir. Mağdur hakları kavramının gelişmesi, ceza-adalet sisteminde mağdurun sesinin duyulması, politika geliştirme süreçlerinde mağdurun deneyimlerinin dikkate alınması, suçla mücadele stratejilerinin mağdur odaklı hale gelmesi, mağdurun ihtiyaçlarının belirlenmesi ve bu doğrultuda kurumsal yapıların oluşturulması ve de mağdura yönelik hizmetler, psikolojik destek ve iyileştirme faaliyetlerinin yaygınlaşması viktimolojinin çağdaş kriminolojiye yaptığı en somut katkılardandır. Bugün mağdur destek merkezlerinden tazminat mekanizmalarına, adli süreçlerde gizlilik uygulamalarından medya etiğine kadar geniş bir alanda viktimolojik farkındalık bulunmaktadır. Bu farkındalık, adaletin yalnızca suçlunun cezalandırılmasından ibaret olmadığını; mağdurun onarımının da en az bunun kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Mağdur profilleme neye yarar?

Kriminoloji içinde oldukça dikkat çeken “suçlu profilleme”, viktimolojide “mağdur profilleme” olarak karşılık bulur. Mağdur profilinin çıkarılması, mağduriyet riskinin hesaplanması açısından son derece değerlidir. Bu çalışmalar sayesinde kimlerin, hangi koşullar altında, hangi davranış biçimlerinden ötürü daha fazla risk altında olduğu belirlenebilir. Böylece suçun önlenmesi, yalnızca faile değil, mağdurun korunmasına da dayanır.

Mağdurun davranış kalıplarını, risk algısını ve toplumsal konumunu anlamak, suçla mücadelede önemli ipuçları verir. Bu sayede suç önleme politikaları daha hedefli hâle gelir. Mağdurun yalnızca korunmaya muhtaç bir figür değil, aynı zamanda toplumsal değişimin aktif bir parçası olduğu fark edilir. Bireylerin sahip olduğu fiziksel ve kişilik özelliklerinin, mağduriyet ihtimalleriyle ilişkili olabileceğine dair düşünce, mağdur profillerinin oluşmasının temel sebebidir. Cinsiyet, yaş, eğitim seviyesi, ekonomik durum, meslek, yaşanılan çevre, sosyal ilişkiler, ideolojik görüş ve davranış biçimleri gibi faktörler mağduriyet riskini etkileyebilir. Örneğin, yaşlı bireyler dolandırıcılığa, çocuklar ise aile içi şiddet veya cinsel istismara daha açık olabilir. Bu nedenle mağdur profillerinin doğru çıkarılması hem önleyici güvenlik politikaları hem de sosyal hizmet uygulamaları açısından hayati önem taşır.

Mağduriyetin tekrarı: Döngüsel risk

Mağdurun ilk mağduriyetten sonraki deneyimi, viktimolojinin en önemli odak noktalarından biridir. Zira mağdur, tekrar mağdur olma riskiyle karşı karşıyadır. Bu süreçte hem psikolojik destek hem de hukuki koruma hayati önem taşır. Mağdurun adli süreçte korunmaması, maruz kaldığı baskı, haklarının ihlal edilmesi, yanlış veya yanlı yönlendirmeye tabi tutulması, bürokratik zorluklar, toplumsal önyargı ve gizliliğinin sağlanmaması gibi durumlar “ikincil mağduriyet” olarak tanımlanır. Bu tür mağduriyetler, mağdurun yeni travmalar yaşamasına, adalete olan güvenini kaybetmesine ve yalnızlık hissi yaşamasına yol açabilir.

Bunun yanında mağdur, fail karşısında korunmasız kalabilir veya yaşadığı olumsuzluklar nedeniyle yeni bir mağduriyete açık olabilir. Eğer ilk fiil aralıklarla devam ediyorsa “tekrarlayan mağduriyet”, kişi birden fazla türde mağduriyet yaşıyorsa “çoklu mağduriyet”, ilk olayın ardından yaşanan ruhsal veya fiziksel sorunlar başka bir suçun içinde olmasına yol açıyorsa “yeniden mağduriyet” söz konusudur. Örneğin, mağdur maruz kaldığı şiddetin failinden kurtulamıyorsa şiddetin tekrar hedefi olabilmekte; cinsel istismara uğrarken bir taraftan şantaj nedeniyle zararlı ortamlara çekilebilmekte; uğradığı siber dolandırıcılığın ekonomik kayıplarının oluşturduğu psikolojik yıkım nedeniyle onu tekrar suçun konusu yapacak riskli ilişkiler geliştirebilmektedir.

Her mağdurun, yeni bir suçun potansiyel mağduru olabileceği ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır. Böylece mağdurun zamanında tespit edilmesi, psikolojik destek sağlanması, faillerden uzaklaştırılması, maddi kayıplarının telafi edilmesi, sosyal ilişkilerinin onarılması ve adli süreçlerde yıpratılmaması kritik önem taşır. İkincil ve yeni mağduriyetin önlenmesine yönelik çabalar, suçla mücadelenin hassas yaklaşımlarından biri olmalıdır.

Viktimolojinin önündeki iki yol

Günümüzde viktimoloji, kriminoloji içinde giderek daha fazla araştırmacı çeken bir alan hâline gelmiştir. Psikoloji, sosyoloji, hukuk, antropoloji, sosyal hizmet ve güvenlik çalışmaları gibi alanlarla kurduğu etkileşim sayesinde daha geniş bir bakış kazanmakta; suç, mağduriyet ve adalet arasındaki karmaşık ilişkiyi çok boyutlu biçimde ele almaktadır. Mağdur profili çıkarımından mağdur haklarının yasal güvenceye alınmasına kadar uzanan bu gelişim çizgisi, viktimolojinin yalnızca suç sonrası onarımın değil, aynı zamanda suçun önlenmesinin de önemli bir ayağı hâline geldiğini göstermektedir.

Teknolojik gelişmeler, yeni mağduriyet türlerini de beraberinde getirmiştir. Siber zorbalık, çevrim içi dolandırıcılık, kişisel verilerin ihlali ve dijital taciz gibi suçlar, modern çağın mağduriyet biçimlerini oluşturur. Bu yeni alanlar, klasik viktimoloji anlayışının ötesine geçilmesini zorunlu kılar. Dijital ortamda mağduriyetin tespiti, psikolojik etkilerinin ölçülmesi ve hukuki süreçlerin uyarlanması, çağdaş viktimolojinin temel konularındandır. Önümüzdeki dönemde viktimolojinin iki yönde gelişmesi beklenebilir. Birincisi, mağduru güçlendiren restoratif adalet uygulamalarının yaygınlaşmasıdır. İkincisi ise, mağduriyetin önlenmesine odaklanan önleyici politika yaklaşımlarıdır.

Adaletin merkezinde kim olmalı?

Bugün artık sorulması gereken temel soru şudur: Adaletin merkezinde kim olmalı? Suçlu mu, mağdur mu, yoksa her ikisi birden mi? Viktimoloji bu soruya kesin bir yanıt vermez; ancak adaletin gerçek anlamda sağlanabilmesi için mağdurun sesinin daha yüksek duyurulması gerektiğini hatırlatır. Viktimoloji, suçu anlamanın odağını suçludan mağdura kaydırarak kriminolojiye yeni bir boyut kazandırmıştır. Mağduru görünür kılmak ve adaletin yalnızca faille değil, mağdurla da ilgilenmesi gerektiğini hatırlatmak, bu alanın en önemli katkılarındandır.

Viktimoloji, suça yalnızca “cezalandırılması gereken bir fiil” olarak değil, “onarıma ihtiyaç duyan bir toplumsal yaralanma” olarak yaklaşır. Bu yaklaşım, adaletin insani yüzünü hatırlatır. Böylece suçun hikâyesi, mağdurun da başrolde olduğu bir düzlemde yazılır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 5 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Emre Çıtak
Emre Çıtak
Doç. Dr. Emre Çıtak - Hitit Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev alan Emre Çıtak’ın özel ilgi alanını güvenlik çalıştırmaları oluşturuyor. Bugüne kadar uluslararası ve ulusal güvenlik, istihbarat, terörizm, radikalleşme, siber güvenlik, göç-güvenlik ilişkisi, bölgesel güvenlik, savaş ve iç savaş, kriminoloji ve enerji politikaları üzerine akademik ürünler ortaya koydu. İlgili konularda lisans ve lisansüstü seviyede dersler veriyor, bilimsel toplantılara katılıyor ve projelerde yer alıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Suçluya değil mağdura odaklanmak: Viktimoloji

Adaletin merkezinde kim olmalı? Suçlu mu mağdur mu yoksa her ikisi birden mi? Viktimoloji, kriminolojinin içinden çıkan ve mağduru merkeze alan, dikkatleri onun deneyimlerine, ihtiyaçlarına ve adalet arayışına çeken bir disiplin. Doç. Dr. Emre Çıtak yazdı.

Suç, var olan toplumsal düzene yöneltilmiş bir meydan okumadır. Bu yönüyle toplumsal süreçleri sekteye uğratan, ilişkileri zedeleyen, hayatın normal akışını bozan ve normları aşındıran bir olgudur. Devlet kurumlarının temel işlevlerinden biri de bu meydan okumayı sınırlamak ve toplumsal düzeni yeniden tesis etmektir. Bu nedenle, suçun nedenlerini, dinamiklerini ve sonuçlarını anlamaya dönük araştırmalar, kriminolojiyi her geçen gün daha değerli bir disiplin haline getirmektedir.

Kriminoloji; suçun oluştuğu koşulları, nedenlerini, sapma ile ilişkisini, toplumsal etkilerini ve önlenmesine yönelik stratejileri inceler. Bu çerçevede suç olgusuna ilişkin üç temel öge — fiil, fail ve mağdur — birbirini tamamlar. Ancak uzun yıllar boyunca odak çoğunlukla suçun faili, yani suçlu üzerinde yoğunlaşmıştır. Suçun toplumsal ve bireysel sebepleri, suçlunun kişilik özellikleri, eğilimleri ve davranış biçimleri araştırılmış; buna karşın mağdur çoğu kez edilgen bir unsur olarak görülmüştür. Suçun “kurbanı” olarak tanımlanan mağdur, adalet süreçlerinde pasif bir pozisyona itilmiş ve bilimsel ilginin dışında kalmıştır.

Tam da bu noktada, kriminolojinin içinden farklı bir ses yükselmiştir: Viktimoloji.

Viktimoloji: Suçun öteki yüzü

Viktimoloji terimi ilk kez 1947’de Benjamin Mendelsohn tarafından kullanılmış, böylece kriminoloji içinde yeni bir yol açılmıştır. Viktimoloji çalışmalarıyla mağdurun kimliği, mağduriyetin nedenleri ve sonuçları, ceza-adalet sisteminde mağdura yaklaşım biçimleri ve mağdurun ihtiyaçları gibi konular tartışılmaya başlanmıştır. Suç olgusunun pasif ögesi olarak görülen mağdur, bu noktadan itibaren özel bir inceleme alanına dönüşmüştür. Viktimoloji, mağduriyetin bilimsel biçimde ifade edilmesine ve mağdurun daha derinlemesine anlaşılmasına olanak sağlar.

Tarihsel süreçte mağdur tanımı, suçtan doğrudan zarar görenleri ifade etmiştir. Bu zararın giderilmesi, olayın aydınlatılması ve sorumluların cezalandırılması temel eğilim olmuştur. Kimi toplumlarda zararın giderilmesi düzenin yeniden sağlanması için yeterli görülürken, kimi toplumlarda “kısasa kısas” ilkesi öne çıkmış, “göze göz, dişe diş” anlayışıyla adalet sağlanmaya çalışılmıştır. Çoğu durumda ise mağdurun hak arayışı adli süreçlerin içinde zorlaşmış; bu süreçlerdeki aksaklıklar mağduriyetin boyutlarını daha da artırmıştır.

Viktimoloji, bu tabloya karşı mağduriyetin ve mağdurun çok yönlü araştırılmasını öne çıkaran bir yaklaşım olarak doğmuştur. Kriminoloji suçun ve suçlunun anlaşılmasına odaklanırken, viktimoloji mağduru merkeze alır. Mağduriyetin toplumsal, kültürel, ekonomik, demografik ve psikolojik koşullarını; mağduriyet türlerini; suç-mağdur ilişkisini; mağdurun mağduriyetteki rolünü ve mağduriyetin sonuçlarını analiz eder.

Bu bağlamda viktimoloji, mağduriyet olgusunu ve mağdur kimliğini inceleyen bir akademik yaklaşım olarak belirir. Mağdurun kim olduğunu, neden ve nasıl mağduriyet yaşadığını ve bu mağduriyetin bireysel, toplumsal ve kurumsal yansımalarını anlamaya çalışır. Türü ve şiddeti ne olursa olsun mağduriyet, mağdur üzerinde fiziksel, psikolojik ve ekonomik etkiler bırakır. Viktimoloji, bu etkilerin neden ve sonuçlarını analiz eder ve suçun yalnızca fail üzerinden açıklanamayacağını; mağdurun da sürecin aktif bir parçası olduğunu savunur.

Kısacası, viktimoloji mağdurun hikâyesini anlatır. Sahneye suçu ya da suçluyu değil, mağduru alır; dikkatleri onun deneyimlerine, ihtiyaçlarına ve adalet arayışına çeker.

Mağduru incelemek ne işe yarar?”

Viktimoloji yalnızca mağduru inceleyen bir alt disiplin değildir; aynı zamanda suçun, adaletin ve toplumsal düzenin yeniden düşünülmesine katkı sağlar.

“Mağduru incelemek ne işe yarar?” sorusu, aslında viktimolojinin önemini ortaya çıkarır. Mağdura mercek tutmak ve mağdur üzerinden sorular sormak yalnızca akademik bir tartışma olarak görülemez; çünkü mağduru merkeze alan bir adalet sistemi, toplumsal düzen ve huzurun ön koşuludur. Viktimoloji, mağdurun haklarını görünür kılarak ceza sisteminin tek yönlü bakışını dönüştürür. Artık mesele sadece suçlunun cezalandırılması değil, mağdurun da onarılmasıdır.

Mağdurun incelenmesi, suçun arkasındaki toplumsal dinamikleri çözümlemek açısından önemli veriler sunar. Viktimoloji araştırmaları sayesinde mağdur tipolojileri geliştirilmeye başlanmıştır. Bu çalışmalar, mağduriyetin tamamen tesadüfi mi yoksa belirli özelliklere sahip kişilere mi yönelik olduğu sorusuna yanıt arar. Böylece mağdurun suçtaki rolü tartışmaya açılır. Mağdur her zaman yalnızca mağdur mudur, yoksa mağduriyette payı olabilir mi? Bu, viktimolojinin en hassas ve tartışmalı sorularından biridir. Özellikle Benjamin Mendelsohn, Hans von Hentig, Marvin Wolfgang, Stephen Schafer ve Menachem Amir gibi öncü araştırmacılar, mağdurun davranışlarıyla suçu nasıl tetiklemiş olabileceğini tartışmışlardır. Bu bakış, mağduru suçlamak anlamına gelmese de, suçun sosyal bağlamının bütünlüklü biçimde kavranmasına katkı sağlar. Böylece viktimoloji, fail-merkezli açıklamaların ötesine geçerek suçu çok boyutlu şekilde anlamamıza yardımcı olur. Bu tartışma, mağdurun suçlanmasını değil, mağduriyetin önlenmesini amaçlar.

Viktimolojinin katkısı bununla sınırlı değildir. Mağdur hakları kavramının gelişmesi, ceza-adalet sisteminde mağdurun sesinin duyulması, politika geliştirme süreçlerinde mağdurun deneyimlerinin dikkate alınması, suçla mücadele stratejilerinin mağdur odaklı hale gelmesi, mağdurun ihtiyaçlarının belirlenmesi ve bu doğrultuda kurumsal yapıların oluşturulması ve de mağdura yönelik hizmetler, psikolojik destek ve iyileştirme faaliyetlerinin yaygınlaşması viktimolojinin çağdaş kriminolojiye yaptığı en somut katkılardandır. Bugün mağdur destek merkezlerinden tazminat mekanizmalarına, adli süreçlerde gizlilik uygulamalarından medya etiğine kadar geniş bir alanda viktimolojik farkındalık bulunmaktadır. Bu farkındalık, adaletin yalnızca suçlunun cezalandırılmasından ibaret olmadığını; mağdurun onarımının da en az bunun kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Mağdur profilleme neye yarar?

Kriminoloji içinde oldukça dikkat çeken “suçlu profilleme”, viktimolojide “mağdur profilleme” olarak karşılık bulur. Mağdur profilinin çıkarılması, mağduriyet riskinin hesaplanması açısından son derece değerlidir. Bu çalışmalar sayesinde kimlerin, hangi koşullar altında, hangi davranış biçimlerinden ötürü daha fazla risk altında olduğu belirlenebilir. Böylece suçun önlenmesi, yalnızca faile değil, mağdurun korunmasına da dayanır.

Mağdurun davranış kalıplarını, risk algısını ve toplumsal konumunu anlamak, suçla mücadelede önemli ipuçları verir. Bu sayede suç önleme politikaları daha hedefli hâle gelir. Mağdurun yalnızca korunmaya muhtaç bir figür değil, aynı zamanda toplumsal değişimin aktif bir parçası olduğu fark edilir. Bireylerin sahip olduğu fiziksel ve kişilik özelliklerinin, mağduriyet ihtimalleriyle ilişkili olabileceğine dair düşünce, mağdur profillerinin oluşmasının temel sebebidir. Cinsiyet, yaş, eğitim seviyesi, ekonomik durum, meslek, yaşanılan çevre, sosyal ilişkiler, ideolojik görüş ve davranış biçimleri gibi faktörler mağduriyet riskini etkileyebilir. Örneğin, yaşlı bireyler dolandırıcılığa, çocuklar ise aile içi şiddet veya cinsel istismara daha açık olabilir. Bu nedenle mağdur profillerinin doğru çıkarılması hem önleyici güvenlik politikaları hem de sosyal hizmet uygulamaları açısından hayati önem taşır.

Mağduriyetin tekrarı: Döngüsel risk

Mağdurun ilk mağduriyetten sonraki deneyimi, viktimolojinin en önemli odak noktalarından biridir. Zira mağdur, tekrar mağdur olma riskiyle karşı karşıyadır. Bu süreçte hem psikolojik destek hem de hukuki koruma hayati önem taşır. Mağdurun adli süreçte korunmaması, maruz kaldığı baskı, haklarının ihlal edilmesi, yanlış veya yanlı yönlendirmeye tabi tutulması, bürokratik zorluklar, toplumsal önyargı ve gizliliğinin sağlanmaması gibi durumlar “ikincil mağduriyet” olarak tanımlanır. Bu tür mağduriyetler, mağdurun yeni travmalar yaşamasına, adalete olan güvenini kaybetmesine ve yalnızlık hissi yaşamasına yol açabilir.

Bunun yanında mağdur, fail karşısında korunmasız kalabilir veya yaşadığı olumsuzluklar nedeniyle yeni bir mağduriyete açık olabilir. Eğer ilk fiil aralıklarla devam ediyorsa “tekrarlayan mağduriyet”, kişi birden fazla türde mağduriyet yaşıyorsa “çoklu mağduriyet”, ilk olayın ardından yaşanan ruhsal veya fiziksel sorunlar başka bir suçun içinde olmasına yol açıyorsa “yeniden mağduriyet” söz konusudur. Örneğin, mağdur maruz kaldığı şiddetin failinden kurtulamıyorsa şiddetin tekrar hedefi olabilmekte; cinsel istismara uğrarken bir taraftan şantaj nedeniyle zararlı ortamlara çekilebilmekte; uğradığı siber dolandırıcılığın ekonomik kayıplarının oluşturduğu psikolojik yıkım nedeniyle onu tekrar suçun konusu yapacak riskli ilişkiler geliştirebilmektedir.

Her mağdurun, yeni bir suçun potansiyel mağduru olabileceği ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır. Böylece mağdurun zamanında tespit edilmesi, psikolojik destek sağlanması, faillerden uzaklaştırılması, maddi kayıplarının telafi edilmesi, sosyal ilişkilerinin onarılması ve adli süreçlerde yıpratılmaması kritik önem taşır. İkincil ve yeni mağduriyetin önlenmesine yönelik çabalar, suçla mücadelenin hassas yaklaşımlarından biri olmalıdır.

Viktimolojinin önündeki iki yol

Günümüzde viktimoloji, kriminoloji içinde giderek daha fazla araştırmacı çeken bir alan hâline gelmiştir. Psikoloji, sosyoloji, hukuk, antropoloji, sosyal hizmet ve güvenlik çalışmaları gibi alanlarla kurduğu etkileşim sayesinde daha geniş bir bakış kazanmakta; suç, mağduriyet ve adalet arasındaki karmaşık ilişkiyi çok boyutlu biçimde ele almaktadır. Mağdur profili çıkarımından mağdur haklarının yasal güvenceye alınmasına kadar uzanan bu gelişim çizgisi, viktimolojinin yalnızca suç sonrası onarımın değil, aynı zamanda suçun önlenmesinin de önemli bir ayağı hâline geldiğini göstermektedir.

Teknolojik gelişmeler, yeni mağduriyet türlerini de beraberinde getirmiştir. Siber zorbalık, çevrim içi dolandırıcılık, kişisel verilerin ihlali ve dijital taciz gibi suçlar, modern çağın mağduriyet biçimlerini oluşturur. Bu yeni alanlar, klasik viktimoloji anlayışının ötesine geçilmesini zorunlu kılar. Dijital ortamda mağduriyetin tespiti, psikolojik etkilerinin ölçülmesi ve hukuki süreçlerin uyarlanması, çağdaş viktimolojinin temel konularındandır. Önümüzdeki dönemde viktimolojinin iki yönde gelişmesi beklenebilir. Birincisi, mağduru güçlendiren restoratif adalet uygulamalarının yaygınlaşmasıdır. İkincisi ise, mağduriyetin önlenmesine odaklanan önleyici politika yaklaşımlarıdır.

Adaletin merkezinde kim olmalı?

Bugün artık sorulması gereken temel soru şudur: Adaletin merkezinde kim olmalı? Suçlu mu, mağdur mu, yoksa her ikisi birden mi? Viktimoloji bu soruya kesin bir yanıt vermez; ancak adaletin gerçek anlamda sağlanabilmesi için mağdurun sesinin daha yüksek duyurulması gerektiğini hatırlatır. Viktimoloji, suçu anlamanın odağını suçludan mağdura kaydırarak kriminolojiye yeni bir boyut kazandırmıştır. Mağduru görünür kılmak ve adaletin yalnızca faille değil, mağdurla da ilgilenmesi gerektiğini hatırlatmak, bu alanın en önemli katkılarındandır.

Viktimoloji, suça yalnızca “cezalandırılması gereken bir fiil” olarak değil, “onarıma ihtiyaç duyan bir toplumsal yaralanma” olarak yaklaşır. Bu yaklaşım, adaletin insani yüzünü hatırlatır. Böylece suçun hikâyesi, mağdurun da başrolde olduğu bir düzlemde yazılır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 5 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Emre Çıtak
Emre Çıtak
Doç. Dr. Emre Çıtak - Hitit Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev alan Emre Çıtak’ın özel ilgi alanını güvenlik çalıştırmaları oluşturuyor. Bugüne kadar uluslararası ve ulusal güvenlik, istihbarat, terörizm, radikalleşme, siber güvenlik, göç-güvenlik ilişkisi, bölgesel güvenlik, savaş ve iç savaş, kriminoloji ve enerji politikaları üzerine akademik ürünler ortaya koydu. İlgili konularda lisans ve lisansüstü seviyede dersler veriyor, bilimsel toplantılara katılıyor ve projelerde yer alıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x