Kanserle mücadelede tıp bilimi büyük ilerleme kaydediyor

Kanser hâlâ dünya genelinde milyonlarca insanın hayatını tehdit ediyor. Fakat erken teşhis, aşılar, genetik taramalar ve yaşam tarzı değişiklikleri sayesinde ölüm oranları düşüyor. Bilim insanları artık sadece hastalığı tedavi etmeye değil, başlamadan durdurmaya odaklanıyor. Peki, yakın gelecekte tıp bilimi kanseri tamamen yenebilecek mi?

Kanser uzun süre boyunca kaderle eş tutuldu. Gelişmiş tıp teknolojilerine ve ilaçlara rağmen, tedaviye direnciyle bilim insanlarını çaresiz bırakan bir hastalık oldu ve kansere yakalananların çoğu için sonuç hep belirsizdi. Yüzyıllar boyunca ölümcül ve kaçınılmaz bir son olarak görülen bu hastalık, 21. yüzyılın bilimsel gelişmeleriyle birlikte yeni bir döneme girdi. Bugün artık kanserle mücadele yalnızca hastalığı teşhis edip tedavi etmeye değil, onu başlamadan durdurmaya, hatta birey bazında riskleri öngörerek önlem almaya odaklanıyor.

Fakat yeni tarama tekniklerinden koruyucu aşılara, genetik analizlerden yapay zekâ destekli risk modellerine kadar uzanan gelişmeler, kanseri yalnızca tedavi edilen bir hastalık olmaktan çıkarıp, önlenebilir bir sağlık sorununa dönüştürüyor. Bilim insanları artık sadece hastalığı tanımlamakla yetinmiyor; kanserin hangi kişilerde, hangi koşullarda ve ne zaman ortaya çıkabileceğini hesaplamaya çalışıyorlar. Riskin kaynağını daha net belirleyebildikçe, müdahale yöntemleri de daha hedefli hâle geliyor. Dolayısıyla kansere karşı verilen savaşta çok önemli eşikteyiz gibi gözüküyor.

The Economist internet sitesinde yayımlanan yazı, kanserle mücadelenin giderek daha önleyici bir yaklaşıma evrildiğini, hastalık ortaya çıkmadan risk gruplarını belirlemenin ve erken müdahalenin tıbbın yeni odağı hâline geldiğini ortaya koyuyor. Sigara kullanımının azalması, HPV aşılarının yaygınlaşması ve erken tarama programlarının gelişmesi sayesinde ölüm oranlarında gözle görülür bir düşüş yaşandığına dikkat çeken yazıda, kanserin artık yalnızca geç kalındığında ölümcül olan bir hastalık değil, zamanında fark edilip büyük oranda önlenebilecek bir sağlık sorunu hâline gelmekte olduğu vurgulanıyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Kanser zaten yeterince korkutucu bir hastalıkken, her geçen gün daha ölümcül hâle geliyor. Her yıl yaklaşık 10 milyon insan kanserden hayatını kaybediyor ve bu sayı uzun süredir artışta. Gelişmiş ülkelerde erkeklerin yarısı, kadınların ise üçte biri yaşamlarının bir döneminde bu hastalıkla karşılaşıyor. Avustralya, İngiltere, Kanada ve Japonya gibi birçok ülkede insanlar artık en çok kanser nedeniyle ölüyorlar.

Fakat bu ürkütücü tablo büyük ölçüde demografik nedenlerden kaynaklanıyor. Nüfus arttıkça, kansere bağlı ölümler de artıyor. İnsanlar daha uzun yaşadıkça, kanser gibi yaşla birlikte ortaya çıkan hastalıklar da daha yaygın hâle geliyor. Nüfus artışı ve yaşlanmayı hesaba katmazsak, kanserden ölüm oranı aslında son 30 yılda ciddi şekilde azaldı. Kanser artık geçmişe kıyasla daha az öldürücü. Üstelik bilim insanlarının hastalığı daha iyi anlaması sayesinde önümüzdeki yıllarda çok daha büyük ilerlemeler bekleniyor.

Kansere bağlı ölüm sayıları artsa da sağkalım oranları gittikçe yükseliyor

Bu olumlu tablo, hastalığın önlenmesi, erken teşhisi ve tedavisindeki gelişmelerin bir sonucu. En büyük katkı sigara kullanımındaki düşüşten geliyor; çünkü sigara, akciğer kanserlerinin yaklaşık yüzde 85’inden ve tüm kanser ölümlerinin yüzde 20’sinden sorumlu. Mamografi, kolonoskopi ve rahim ağzı taramaları gibi testler sayesinde, kanserleşme potansiyeli taşıyan doku ve lezyonlar erkenden tespit edilip alınabiliyor. Bu sayede hastalık başlamadan önlenebiliyor. Cerrahi yöntemler ve ilaç tedavileri de kanserle mücadelede çok daha etkili hâle geldi.

1975 ile 2020 arasında Amerika’da yalnızca akciğer, meme, bağırsak, prostat ve rahim ağzı kanserlerine bağlı olarak 6 milyon ölüm engellendi. Bu beş kanser türü, 1970’lerin sonlarında toplam kanser ölümlerinin yaklaşık yüzde 70’ini oluşturuyordu. Önlenen ölümlerin yarısından fazlası sigara kullanımının azalmasından, yüzde 23’ü daha etkili tarama yöntemlerinden, yüzde 20’si ise gelişmiş tedavilerden kaynaklandı. Bir zamanlar zengin ülkelerde yaygın olan mide kanseri de büyük oranda azaldı. 1990’larda yapılan araştırmalar, bu hastalığın çoğu vakada Helicobacter pylori adlı bir bakteriden kaynaklandığını gösterdi. Bu bakteri zaten hijyenin iyileşmesi ve antibiyotiklerin yaygınlaşmasıyla gerilemeye başlamıştı.

Sigara kullanımının azalması ve HPV aşıları kanseri büyük ölçüde geriletti

Rahim ağzı kanserinin önlenmesinde yaşanan gelişmeler, kanserle mücadelede belki de en etkileyici başarı örneği. 1900’lerin başında bu hastalık, Amerika’da kadınlar arasında en çok ölüme yol açan kanser türüydü. Bu tabloyu değiştiren ilk büyük adım, rahim ağzı hücrelerinde mikroskop altında görülebilen bazı değişimlerin zamanla kansere dönüşebileceğinin fark edilmesiyle atıldı. Bu keşif, bu hücrelerin henüz kansere dönüşmeden tespit edilip çıkarılmasına olanak tanıyan tarama programlarının başlamasına öncülük etti.

Bu taramalar sayesinde toplanan örnekler üzerinde yapılan çalışmalar, rahim ağzı kanserinin neredeyse tamamının insan papilloma virüsü (HPV) enfeksiyonundan kaynaklandığını ortaya koydu. Sonrasında geliştirilen HPV aşıları, bu kanserin neredeyse tamamen ortadan kaldırılabileceğine dair güçlü bir umut yarattı. Örneğin Britanya’da, 12–13 yaşında bu aşıyı olan ilk kuşakta, kadınların 20’li yaşlarına geldiklerinde rahim ağzı kanseri vakaları yüzde 90 oranında azaldı.

Akciğer ve rahim ağzı kanserinde elde edilen bu başarılar, bilim insanlarına başka kanser türlerinin de nasıl önlenebileceği konusunda yol gösterdi. Önce kimin risk altında olduğunu belirlemek, ardından da o kişilere en etkili müdahaleyi yapmak, örneğin sigarayı bıraktırmak ya da HPV aşısı yaptırmak işe yarayan yöntemler olarak öne çıktı. Fakat çoğu kanser türünde durum bu kadar net değil; çünkü nedenleri hâlâ tam olarak bilinmiyor ve çok daha karmaşık. Aslında, kanser vakalarının yalnızca yaklaşık yarısı bilinen bir risk faktörüyle açıklanabiliyor.

Genetik kodlarımız kansere yakalanma ihtimalimizi ciddi oranda belirliyor

Vücutta oluşan lezyonlardan hangilerinin gerçekten kansere dönüşeceğini önceden kestirmenin kesin bir yolu yok. Bu yüzden tümü ‘muhtemel kanser’ gibi kabul edilip tedavi ediliyor. Bu da birçok insanın aslında gereksiz yere ameliyat, radyoterapi veya kemoterapi gibi ağır ve pahalı tedaviler görmesine yol açıyor. Bilim insanları bu alanda da iki yoldan ilerleme kaydediyorlar. Bir yandan kansere genetik yatkınlığı olanları belirlemeye çalışıyorlar, diğer yandan da kandaki veya dokulardaki bazı proteinlerin ‘biyobelirteç’ olarak kullanılıp kullanılamayacağını araştırıyorlar.

Kanser vakalarının yaklaşık yüzde 5 ila yüzde 10’u genetik nedenlere dayanıyor gibi görünüyor. Örneğin her 200 kişiden biri, BRCA1 veya BRCA2 adlı genlerde bir bozukluk taşıyor. Bu genler normalde hücrelerin kontrolsüz şekilde büyümesini engelleyerek kanseri bastırıyor. Ancak bu genlerde mutasyon olan kadınlarda meme veya yumurtalık kanserine yakalanma riski yüzde 60 ile yüzde 80 arasında değişiyor. Her 300 kişiden biri de Lynch sendromuna sahip. Bu sendrom, DNA onarımını sağlayan genlerdeki hatalardan kaynaklanıyor ve kolon, rahim gibi bazı kanser türlerine yakalanma riskini yüzde 40 ila yüzde 80’e çıkarıyor. Bu örnekler en uç risk grupları olsa da, pek çok başka genin de belli kanser türlerinin ortaya çıkma ihtimalini artırdığı biliniyor. Ve genler kalıtsal olduğu için, kimlerin bu mutasyonları taşıdığı saptanabiliyor. Bu sayede, bu kişiler daha yakından takip edilebiliyor ve gerekirse erken müdahale edilebiliyor.

Aynı zamanda, araştırmacılar yapay zekâyı kullanarak mamografi ya da tüm vücut taramalarındaki küçük, gözle fark edilmesi zor desenleri analiz edip risk tahminlerini daha isabetli hâle getirmeye çalışıyor. Bu ve benzeri ileri analiz yöntemleri sayesinde bağışıklık hücrelerinin nasıl çalıştığı ya da kansere işaret eden proteinlerin nasıl tespit edilebileceği konusunda çok daha derin bir anlayış oluşuyor. Bu bilgiler, gelecekte kanseri önlemeye yönelik ilaç ve aşıların geliştirilmesinde hayati önem taşıyor.

Kansere karşı aşılar ve ilaçlar ne zaman geliştirilecek?

Amerika ve Avrupa’daki pek çok araştırma ekibi ve biyoteknoloji şirketi, yüksek risk grubundaki kişiler için meme, kalın bağırsak ve diğer bazı kanser türlerine karşı koruyucu aşılar geliştiriyor. Aşılar henüz erken deneme aşamasında. Poliplerin ya da diğer lezyonların yeniden oluşup oluşmadığını görmek için ilk sonuçların üç ila beş yıl içinde gelmesi bekleniyor.

Amerika’daki Pittsburgh Üniversitesi’nden Olivera Finn, geçmişte kanser ortaya çıkmadan yapılan aşıların bağışıklık sistemini tetikleyip sağlıklı hücrelere zarar verebileceği yönünde endişeler olduğunu hatırlatıyor. Ancak ileri evre kanser hastalarında yapılan deneyler bu kaygıları boşa çıkardı. Çünkü bağışıklık sistemi yalnızca kanserli hücreleri hedef alacak ölçüde seçici olabiliyor.

Kişiye özel olarak tasarlanan ve her hastanın tümörüne özgü mutasyonları hedef alan tedavi edici kanser aşılarının aksine, koruyucu aşıların çok daha geniş bir insan grubunda işe yaraması hedefleniyor. University College London’da yürütülen kapsamlı bir çalışmada, sigara içenlerin akciğer hücrelerinde kansere yol açan bazı genetik değişimlerin, hastalık başlamadan yıllar önce geliştiği keşfedildi. Bu değişimleri hedef alan bir aşı Oxford Üniversitesi’nde geliştirildi ve önümüzdeki yıl klinik denemelere başlanması planlanıyor.

İsviçre merkezli biyoteknoloji firması Nouscom’un geliştirdiği bir başka önleyici aşı ise ‘kaba güç’ yaklaşımıyla çalışıyor: Sağlıklı dokularda bulunmayan ama kanserli ya da kanser öncesi dokularda yer alan tam 209 farklı molekül parçasını hedef alıyor. Nisan ayında açıklanan ilk sonuçlar, aşının laboratuvar testlerinde bağışıklık sistemini kanser hücrelerine karşı etkili şekilde harekete geçirdiğini gösterdi.

Kanserle mücadelenin geleceği hiç olmadığı kadar iyimser gözüküyor

Geniş kapsamlı klinik araştırmalardan elde edilen ayrıntılı veriler, hangi ilaçların hangi gruplarda belirli kanser türlerini önleyebileceğini keşfetmeyi giderek kolaylaştırıyor. Araştırmacılar, örneğin kalp krizi riskini azaltmak için aspirin kullanan ya da diyabet tedavisinde metformin alan kişilerde kanser oranlarının daha düşük olduğunu fark etti. Meme kanseri tedavisinde kullanılan anastrozol adlı ilacın, bazı menopoz sonrası kadınlarda hastalığın gelişme riskini yarı yarıya azalttığı görülünce, İngiltere’nin ilaç otoritesi bu ilacı 2023’te önleyici tedavi olarak onayladı.

Şimdi ise bilim insanları bu tür ilaçların yan etkilerini azaltmanın yollarını araştırıyorlar. Örneğin, ilacın aralıklı kullanımı, sadece riskli bölgeye enjeksiyon yoluyla verilmesi ya da cilt yoluyla uygulanması gibi yeni yöntemler üzerinde çalışılıyor. Ayrıca, diyabet için geliştirilen ama kilo kontrolü gibi birçok faydası daha sonradan keşfedilen Ozempic gibi ilaçların bazı kanser türlerine karşı da koruyucu etki sağlayabileceği düşünülüyor.

Kanserin bu kadar çok çeşide sahip olması, tedavi geliştirmeyi elbette zorlaştırıyor. Üstelik bazı kanser türlerinin ortaya çıkması 10–15 yılı bulabiliyor; bu da aşı ya da koruyucu ilaçları test etmeyi doğal olarak uzun soluklu bir işe dönüştürüyor. Bu yüzden, kanserle mücadelede ilerleme genelde küçük ama sürekli adımlarla geliyor; medyada manşetlere çıkan büyük ‘mucizelerle’ değil.

Sigara kullanımının azaltılması, hijyenin iyileştirilmesi gibi büyük halk sağlığı hamlelerinin etkisi özellikle gelişmiş ülkelerde büyük ölçüde görüldü. Bundan sonra yol daha zahmetli ama daha hedefli olacak; hastaları alt gruplara ayırıp, her gruba en uygun tedaviyi ya da önleyici yöntemi bulmak gerekecek. Bu süreç kaçınılmaz olarak bolca deneme-yanılma içerecek. Ama bilim dünyası, kimlerin risk altında olduğunu daha iyi anlamaya ve çözümleri buna göre uyarlamaya her geçen gün daha da yaklaşıyor. Ve bu ilerleme duracak gibi de görünmüyor. Tam aksine, her yıl yeni bilgiler, yeni çözümlerle birlikte geliyor. Kanser, 30 yıl öncesine göre bugün çok daha az ölümcül bir hastalık. Ve büyük olasılıkla, 30 yıl sonra bugünkünden de çok daha az can alıyor olacak.”

Bu yazı ilk kez 13 Ağustos 2025’te yayımlanmıştır.

The Economist internet sitesinde yayımlanan “The world is making impressive progress averting cancer” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Mert Söyler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.economist.com/briefing/2025/07/17/the-world-is-making-impressive-progress-averting-cancer
tt

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Kanserle mücadelede tıp bilimi büyük ilerleme kaydediyor

Kanser hâlâ dünya genelinde milyonlarca insanın hayatını tehdit ediyor. Fakat erken teşhis, aşılar, genetik taramalar ve yaşam tarzı değişiklikleri sayesinde ölüm oranları düşüyor. Bilim insanları artık sadece hastalığı tedavi etmeye değil, başlamadan durdurmaya odaklanıyor. Peki, yakın gelecekte tıp bilimi kanseri tamamen yenebilecek mi?

Kanser uzun süre boyunca kaderle eş tutuldu. Gelişmiş tıp teknolojilerine ve ilaçlara rağmen, tedaviye direnciyle bilim insanlarını çaresiz bırakan bir hastalık oldu ve kansere yakalananların çoğu için sonuç hep belirsizdi. Yüzyıllar boyunca ölümcül ve kaçınılmaz bir son olarak görülen bu hastalık, 21. yüzyılın bilimsel gelişmeleriyle birlikte yeni bir döneme girdi. Bugün artık kanserle mücadele yalnızca hastalığı teşhis edip tedavi etmeye değil, onu başlamadan durdurmaya, hatta birey bazında riskleri öngörerek önlem almaya odaklanıyor.

Fakat yeni tarama tekniklerinden koruyucu aşılara, genetik analizlerden yapay zekâ destekli risk modellerine kadar uzanan gelişmeler, kanseri yalnızca tedavi edilen bir hastalık olmaktan çıkarıp, önlenebilir bir sağlık sorununa dönüştürüyor. Bilim insanları artık sadece hastalığı tanımlamakla yetinmiyor; kanserin hangi kişilerde, hangi koşullarda ve ne zaman ortaya çıkabileceğini hesaplamaya çalışıyorlar. Riskin kaynağını daha net belirleyebildikçe, müdahale yöntemleri de daha hedefli hâle geliyor. Dolayısıyla kansere karşı verilen savaşta çok önemli eşikteyiz gibi gözüküyor.

The Economist internet sitesinde yayımlanan yazı, kanserle mücadelenin giderek daha önleyici bir yaklaşıma evrildiğini, hastalık ortaya çıkmadan risk gruplarını belirlemenin ve erken müdahalenin tıbbın yeni odağı hâline geldiğini ortaya koyuyor. Sigara kullanımının azalması, HPV aşılarının yaygınlaşması ve erken tarama programlarının gelişmesi sayesinde ölüm oranlarında gözle görülür bir düşüş yaşandığına dikkat çeken yazıda, kanserin artık yalnızca geç kalındığında ölümcül olan bir hastalık değil, zamanında fark edilip büyük oranda önlenebilecek bir sağlık sorunu hâline gelmekte olduğu vurgulanıyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Kanser zaten yeterince korkutucu bir hastalıkken, her geçen gün daha ölümcül hâle geliyor. Her yıl yaklaşık 10 milyon insan kanserden hayatını kaybediyor ve bu sayı uzun süredir artışta. Gelişmiş ülkelerde erkeklerin yarısı, kadınların ise üçte biri yaşamlarının bir döneminde bu hastalıkla karşılaşıyor. Avustralya, İngiltere, Kanada ve Japonya gibi birçok ülkede insanlar artık en çok kanser nedeniyle ölüyorlar.

Fakat bu ürkütücü tablo büyük ölçüde demografik nedenlerden kaynaklanıyor. Nüfus arttıkça, kansere bağlı ölümler de artıyor. İnsanlar daha uzun yaşadıkça, kanser gibi yaşla birlikte ortaya çıkan hastalıklar da daha yaygın hâle geliyor. Nüfus artışı ve yaşlanmayı hesaba katmazsak, kanserden ölüm oranı aslında son 30 yılda ciddi şekilde azaldı. Kanser artık geçmişe kıyasla daha az öldürücü. Üstelik bilim insanlarının hastalığı daha iyi anlaması sayesinde önümüzdeki yıllarda çok daha büyük ilerlemeler bekleniyor.

Kansere bağlı ölüm sayıları artsa da sağkalım oranları gittikçe yükseliyor

Bu olumlu tablo, hastalığın önlenmesi, erken teşhisi ve tedavisindeki gelişmelerin bir sonucu. En büyük katkı sigara kullanımındaki düşüşten geliyor; çünkü sigara, akciğer kanserlerinin yaklaşık yüzde 85’inden ve tüm kanser ölümlerinin yüzde 20’sinden sorumlu. Mamografi, kolonoskopi ve rahim ağzı taramaları gibi testler sayesinde, kanserleşme potansiyeli taşıyan doku ve lezyonlar erkenden tespit edilip alınabiliyor. Bu sayede hastalık başlamadan önlenebiliyor. Cerrahi yöntemler ve ilaç tedavileri de kanserle mücadelede çok daha etkili hâle geldi.

1975 ile 2020 arasında Amerika’da yalnızca akciğer, meme, bağırsak, prostat ve rahim ağzı kanserlerine bağlı olarak 6 milyon ölüm engellendi. Bu beş kanser türü, 1970’lerin sonlarında toplam kanser ölümlerinin yaklaşık yüzde 70’ini oluşturuyordu. Önlenen ölümlerin yarısından fazlası sigara kullanımının azalmasından, yüzde 23’ü daha etkili tarama yöntemlerinden, yüzde 20’si ise gelişmiş tedavilerden kaynaklandı. Bir zamanlar zengin ülkelerde yaygın olan mide kanseri de büyük oranda azaldı. 1990’larda yapılan araştırmalar, bu hastalığın çoğu vakada Helicobacter pylori adlı bir bakteriden kaynaklandığını gösterdi. Bu bakteri zaten hijyenin iyileşmesi ve antibiyotiklerin yaygınlaşmasıyla gerilemeye başlamıştı.

Sigara kullanımının azalması ve HPV aşıları kanseri büyük ölçüde geriletti

Rahim ağzı kanserinin önlenmesinde yaşanan gelişmeler, kanserle mücadelede belki de en etkileyici başarı örneği. 1900’lerin başında bu hastalık, Amerika’da kadınlar arasında en çok ölüme yol açan kanser türüydü. Bu tabloyu değiştiren ilk büyük adım, rahim ağzı hücrelerinde mikroskop altında görülebilen bazı değişimlerin zamanla kansere dönüşebileceğinin fark edilmesiyle atıldı. Bu keşif, bu hücrelerin henüz kansere dönüşmeden tespit edilip çıkarılmasına olanak tanıyan tarama programlarının başlamasına öncülük etti.

Bu taramalar sayesinde toplanan örnekler üzerinde yapılan çalışmalar, rahim ağzı kanserinin neredeyse tamamının insan papilloma virüsü (HPV) enfeksiyonundan kaynaklandığını ortaya koydu. Sonrasında geliştirilen HPV aşıları, bu kanserin neredeyse tamamen ortadan kaldırılabileceğine dair güçlü bir umut yarattı. Örneğin Britanya’da, 12–13 yaşında bu aşıyı olan ilk kuşakta, kadınların 20’li yaşlarına geldiklerinde rahim ağzı kanseri vakaları yüzde 90 oranında azaldı.

Akciğer ve rahim ağzı kanserinde elde edilen bu başarılar, bilim insanlarına başka kanser türlerinin de nasıl önlenebileceği konusunda yol gösterdi. Önce kimin risk altında olduğunu belirlemek, ardından da o kişilere en etkili müdahaleyi yapmak, örneğin sigarayı bıraktırmak ya da HPV aşısı yaptırmak işe yarayan yöntemler olarak öne çıktı. Fakat çoğu kanser türünde durum bu kadar net değil; çünkü nedenleri hâlâ tam olarak bilinmiyor ve çok daha karmaşık. Aslında, kanser vakalarının yalnızca yaklaşık yarısı bilinen bir risk faktörüyle açıklanabiliyor.

Genetik kodlarımız kansere yakalanma ihtimalimizi ciddi oranda belirliyor

Vücutta oluşan lezyonlardan hangilerinin gerçekten kansere dönüşeceğini önceden kestirmenin kesin bir yolu yok. Bu yüzden tümü ‘muhtemel kanser’ gibi kabul edilip tedavi ediliyor. Bu da birçok insanın aslında gereksiz yere ameliyat, radyoterapi veya kemoterapi gibi ağır ve pahalı tedaviler görmesine yol açıyor. Bilim insanları bu alanda da iki yoldan ilerleme kaydediyorlar. Bir yandan kansere genetik yatkınlığı olanları belirlemeye çalışıyorlar, diğer yandan da kandaki veya dokulardaki bazı proteinlerin ‘biyobelirteç’ olarak kullanılıp kullanılamayacağını araştırıyorlar.

Kanser vakalarının yaklaşık yüzde 5 ila yüzde 10’u genetik nedenlere dayanıyor gibi görünüyor. Örneğin her 200 kişiden biri, BRCA1 veya BRCA2 adlı genlerde bir bozukluk taşıyor. Bu genler normalde hücrelerin kontrolsüz şekilde büyümesini engelleyerek kanseri bastırıyor. Ancak bu genlerde mutasyon olan kadınlarda meme veya yumurtalık kanserine yakalanma riski yüzde 60 ile yüzde 80 arasında değişiyor. Her 300 kişiden biri de Lynch sendromuna sahip. Bu sendrom, DNA onarımını sağlayan genlerdeki hatalardan kaynaklanıyor ve kolon, rahim gibi bazı kanser türlerine yakalanma riskini yüzde 40 ila yüzde 80’e çıkarıyor. Bu örnekler en uç risk grupları olsa da, pek çok başka genin de belli kanser türlerinin ortaya çıkma ihtimalini artırdığı biliniyor. Ve genler kalıtsal olduğu için, kimlerin bu mutasyonları taşıdığı saptanabiliyor. Bu sayede, bu kişiler daha yakından takip edilebiliyor ve gerekirse erken müdahale edilebiliyor.

Aynı zamanda, araştırmacılar yapay zekâyı kullanarak mamografi ya da tüm vücut taramalarındaki küçük, gözle fark edilmesi zor desenleri analiz edip risk tahminlerini daha isabetli hâle getirmeye çalışıyor. Bu ve benzeri ileri analiz yöntemleri sayesinde bağışıklık hücrelerinin nasıl çalıştığı ya da kansere işaret eden proteinlerin nasıl tespit edilebileceği konusunda çok daha derin bir anlayış oluşuyor. Bu bilgiler, gelecekte kanseri önlemeye yönelik ilaç ve aşıların geliştirilmesinde hayati önem taşıyor.

Kansere karşı aşılar ve ilaçlar ne zaman geliştirilecek?

Amerika ve Avrupa’daki pek çok araştırma ekibi ve biyoteknoloji şirketi, yüksek risk grubundaki kişiler için meme, kalın bağırsak ve diğer bazı kanser türlerine karşı koruyucu aşılar geliştiriyor. Aşılar henüz erken deneme aşamasında. Poliplerin ya da diğer lezyonların yeniden oluşup oluşmadığını görmek için ilk sonuçların üç ila beş yıl içinde gelmesi bekleniyor.

Amerika’daki Pittsburgh Üniversitesi’nden Olivera Finn, geçmişte kanser ortaya çıkmadan yapılan aşıların bağışıklık sistemini tetikleyip sağlıklı hücrelere zarar verebileceği yönünde endişeler olduğunu hatırlatıyor. Ancak ileri evre kanser hastalarında yapılan deneyler bu kaygıları boşa çıkardı. Çünkü bağışıklık sistemi yalnızca kanserli hücreleri hedef alacak ölçüde seçici olabiliyor.

Kişiye özel olarak tasarlanan ve her hastanın tümörüne özgü mutasyonları hedef alan tedavi edici kanser aşılarının aksine, koruyucu aşıların çok daha geniş bir insan grubunda işe yaraması hedefleniyor. University College London’da yürütülen kapsamlı bir çalışmada, sigara içenlerin akciğer hücrelerinde kansere yol açan bazı genetik değişimlerin, hastalık başlamadan yıllar önce geliştiği keşfedildi. Bu değişimleri hedef alan bir aşı Oxford Üniversitesi’nde geliştirildi ve önümüzdeki yıl klinik denemelere başlanması planlanıyor.

İsviçre merkezli biyoteknoloji firması Nouscom’un geliştirdiği bir başka önleyici aşı ise ‘kaba güç’ yaklaşımıyla çalışıyor: Sağlıklı dokularda bulunmayan ama kanserli ya da kanser öncesi dokularda yer alan tam 209 farklı molekül parçasını hedef alıyor. Nisan ayında açıklanan ilk sonuçlar, aşının laboratuvar testlerinde bağışıklık sistemini kanser hücrelerine karşı etkili şekilde harekete geçirdiğini gösterdi.

Kanserle mücadelenin geleceği hiç olmadığı kadar iyimser gözüküyor

Geniş kapsamlı klinik araştırmalardan elde edilen ayrıntılı veriler, hangi ilaçların hangi gruplarda belirli kanser türlerini önleyebileceğini keşfetmeyi giderek kolaylaştırıyor. Araştırmacılar, örneğin kalp krizi riskini azaltmak için aspirin kullanan ya da diyabet tedavisinde metformin alan kişilerde kanser oranlarının daha düşük olduğunu fark etti. Meme kanseri tedavisinde kullanılan anastrozol adlı ilacın, bazı menopoz sonrası kadınlarda hastalığın gelişme riskini yarı yarıya azalttığı görülünce, İngiltere’nin ilaç otoritesi bu ilacı 2023’te önleyici tedavi olarak onayladı.

Şimdi ise bilim insanları bu tür ilaçların yan etkilerini azaltmanın yollarını araştırıyorlar. Örneğin, ilacın aralıklı kullanımı, sadece riskli bölgeye enjeksiyon yoluyla verilmesi ya da cilt yoluyla uygulanması gibi yeni yöntemler üzerinde çalışılıyor. Ayrıca, diyabet için geliştirilen ama kilo kontrolü gibi birçok faydası daha sonradan keşfedilen Ozempic gibi ilaçların bazı kanser türlerine karşı da koruyucu etki sağlayabileceği düşünülüyor.

Kanserin bu kadar çok çeşide sahip olması, tedavi geliştirmeyi elbette zorlaştırıyor. Üstelik bazı kanser türlerinin ortaya çıkması 10–15 yılı bulabiliyor; bu da aşı ya da koruyucu ilaçları test etmeyi doğal olarak uzun soluklu bir işe dönüştürüyor. Bu yüzden, kanserle mücadelede ilerleme genelde küçük ama sürekli adımlarla geliyor; medyada manşetlere çıkan büyük ‘mucizelerle’ değil.

Sigara kullanımının azaltılması, hijyenin iyileştirilmesi gibi büyük halk sağlığı hamlelerinin etkisi özellikle gelişmiş ülkelerde büyük ölçüde görüldü. Bundan sonra yol daha zahmetli ama daha hedefli olacak; hastaları alt gruplara ayırıp, her gruba en uygun tedaviyi ya da önleyici yöntemi bulmak gerekecek. Bu süreç kaçınılmaz olarak bolca deneme-yanılma içerecek. Ama bilim dünyası, kimlerin risk altında olduğunu daha iyi anlamaya ve çözümleri buna göre uyarlamaya her geçen gün daha da yaklaşıyor. Ve bu ilerleme duracak gibi de görünmüyor. Tam aksine, her yıl yeni bilgiler, yeni çözümlerle birlikte geliyor. Kanser, 30 yıl öncesine göre bugün çok daha az ölümcül bir hastalık. Ve büyük olasılıkla, 30 yıl sonra bugünkünden de çok daha az can alıyor olacak.”

Bu yazı ilk kez 13 Ağustos 2025’te yayımlanmıştır.

The Economist internet sitesinde yayımlanan “The world is making impressive progress averting cancer” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Mert Söyler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.economist.com/briefing/2025/07/17/the-world-is-making-impressive-progress-averting-cancer
tt

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x