21 yıllık davet: Mourinho artık Türkiye’de!

Avrupa’da ve Süper Lig’de şampiyonluğa ciddi anlamda susamış Fenerbahçe’nin başına; en az onun kadar başarıya susamış bir teknik direktör geldi. Peki, José Mourinho kim, oynattığı futbol ne? Bu futbol Fenerbahçe’yi şampiyon yapar mı? Alper Kaya yazdı.

José Mourinho, kendisini iki yıllığına Fenerbahçe’ye bağlayan resmî sözleşmeye imza attı. Stadyumda yapılan görkemli tören ile taraftarlara da takdim edilen yeni teknik direktör; ilk yaptığı açıklamada, “Türkiye futbolu için, Türkiye Ligi’ni geliştirmek, yardımcı olmak için burada çalışmak istiyorum. Ama ne Türk futbolu ne Süper Lig, en önemlisi, asıl önemli olan şey Fenerbahçe” diyerek şampiyonluğa ve Avrupa kupalarına ne kadar odaklandığını da gösterdi.

Peki, “Mou”, tercüman olarak başladığı spor kariyerinde zirveye (ya da bir diğer deyişle ‘The Special One’ düzeyine) nasıl ulaştı? Bu yolculukta karşılaştığı engeller neydi? Onları nasıl aştı? Veya bazılarını nasıl aşamadı?

Çevirinin gücü

José Mourinho’nun futbol dünyasındaki ilk önemli adımı Sporting CP’de, ünlü İngiliz teknik direktör Sir Bobby Robson’ın yanında çevirmen olarak görev almasıyla başladı. Ancak bu pozisyon, onun için sadece bir başlangıç noktasıydı. Zamanla, Mourinho’nun futbola olan derin anlayışı ve taktiksel zekâsı, onu çevirmenden çok daha fazlası yapacaktı. Robson’ın güvenini kazanan genç Mourinho, antrenmanlarda ve maç analizlerinde daha etkin roller üstlenmeye başladı.

Mourinho’nun bu süreçteki katkıları sadece kulüpteki dil engellerini aşmakla sınırlı kalmadı. Aynı zamanda takımın taktiksel gelişimine de önemli katkılar sağladı. Bütün bu başarılı çizgisi sayesinde Mourinho; Robson’ın Porto ve daha sonra Barcelona’ya geçişi sırasında da yanında yer aldı ve bu süre zarfında Avrupa futbolunun en büyük kulüplerinden birinde çalışma fırsatı buldu.

Barcelona’da geçirdiği zaman boyunca, Mourinho, futbol felsefesi ve yönetim becerileri konusunda kendini geliştirmeye devam etti. Robson’ın ardından Barcelona’nın başına geçen Louis van Gaal ile de birlikte çalışan Mourinho, hem Robson’ın insan odaklı yönetim tarzından hem de van Gaal’ın disiplinli ve sistematik yaklaşımından önemli dersler çıkardı.

Bu deneyimler, Mourinho’nun kendi taktiksel kimliğini ve yönetim tarzını şekillendirmesinde kritik rol oynadı. Kendine has yaklaşımı, oyunun her yönünü detaylı bir şekilde analiz etme ve takımlarına disiplinli bir yapı kazandırma arzusuyla birleşti. Mourinho, bu süreçte, kendisinin daha sonra “özel” olarak nitelendirileceği kariyerinin temellerini attı.

Şampiyon sahnede

José Mourinho’nun teknik direktörlük kariyerindeki ilk önemli adım, 2000 yılında Portekiz’in köklü kulüplerinden Benfica’nın başına geçmesiydi. Fakat bu adım, beklenmedik şekilde kısa sürdü. Çünkü Mourinho, Benfica’da göreve başladığında kulüp ‘biraz’ karışık bir durumdaydı. O dönemde kulüp başkanlığı seçimleri yapıldı ve yeni bir başkan seçildi. Seçilen yeni başkan Manuel Vilarinho, Mourinho’nun daha uzun süreli bir sözleşme talebini kabul etmeyince; Mou 10 maçlık Benfica kariyerinin ardından bu kulübe veda etmek zorunda kaldı. Bu olaydan bir yıl sonra Vilarinho, verdiği bir röportajda[1], Mou’nun üç aylık performansını överek, “Mourinho taleplerde bulunmasaydı, kulüpte kalırdı” açıklamasını yapacaktı.

Fakat şampiyonun sahneye çıkması gerekiyordu.

Benfica’nın ardından -oradaki kadar kısa sürmese de- Uniao de Leira’da nispeten kısa bir (20 maçlık) teknik direktörlük performansı sergileyecek olan Mourinho için kariyerinin ilk büyük süksesi gerçekleşmek üzereydi. 2002 yılında Porto’da teknik heyetin direksiyonuna geçen Mourinho, kulüpteki ilk sezonunda takımı ligde üçüncü sıraya taşıyarak dikkatleri üzerine çekti. Ardından 2002 – 2003 sezonunda Porto’yu Portekiz Süper Lig şampiyonu yaparak hatırı sayılır bir başarıya imza attı. Elbette bununla sınırlı kalmadı. 2003 UEFA Kupası’nda finalde Celtic’i 3-2 yenerek kupayı kazanan Mourinho; kulübünün 1987 yılından bu yana Avrupa’da aldığı ilk kupanın da mimarı oldu. Bunlar pek tabii ki tesadüfi başarılar değildi, zira 2003 – 2004 sezonunda da Porto ligde şampiyon olacak, aynı zamanda Şampiyonlar Ligi’nde Manchester United, Olympique Lyonnais ve Deportivo La Coruna gibi rakipleri ekarte ederek finale çıkacaktı. Finalde de AS Monaco’yu 3-0 gibi çok net bir skorla mağlup eden Mou’nun Porto’su Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu elde etmeyi başaracaktı.

Bütün bunlar, Mourinho’nun taktiksel dehası ve oyuncularıyla kurduğu güçlü bağın birer sonucuydu. Porto disiplinli defansı, hızlı hücum geçişleri ve rakibe göre değişebilen taktiksel esnekliğiyle neredeyse rakipsiz hâle gelmişti.

Mourinho, 2004 yılında kariyerindeki en önemli kararlardan birisini vererek efsaneleşme yoluna girdiği bu kulüpten ayrılıp hem hayatında hem de kariyerinde yeni bir sayfa açtı.

İngiltere’de Mou rüzgârı

Mourinho; Porto’da ortaya koyduğu başarılı çizgi, taktiksel deha ve liderlik yeteneği için zorlayıcı sayılabilecek bir lige geçiş yaptı: Chelsea’den aldığı teklifi kabul ederek Premier Lig’in yolunu tuttu.

İlk teknik direktörlük kariyerinde başkanın hışmına uğrayan Mourinho, bu kez başkandan yana şanslıydı. Çünkü Roman Abramovich Chelsea’yi henüz yeni satın almıştı ve ciddi yatırımlar planlıyordu. 2004 yazında İngiltere’de bir anda belirmesi, basın toplantısında kendisini “The Special One” olarak ilan etmesi ve kulübe yaptırdığı sükseli transferler bütün gözleri üzerine çekmişti. [2]

Piyasanın en iyi oyuncularını büyük transfer bütçeleriyle kadrosuna katmaya başlayan Chelsea; Didier Drogba, Petr Čech, Ricardo Carvalho ve Paulo Ferreira gibi oyuncuları transfer ederek kadrosunu güçlendirdi. Mourinho’nun transfer vizyonunu da ortaya koyan bu kadro, 2004 – 2005 sezonunda Chelsea’yi Premier Lig’de şampiyonluğa taşıyarak kulübün 50 yıllık şampiyonluk hasretini sona erdirdi.

Sadece şampiyon olmakla kalmamış, 95 puan toplamış ve bu süreçte sadece 15 gol yemişti. Mou’nun Porto’da ortaya koyduğu disiplinli defans ve zeki taktiksel yaklaşımları İngiltere’de de ‘çalışmıştı’. 2005 – 2006 sezonunda, üst üste ikinci kez Premier Lig şampiyonu olan Chelsea fiziksel güç, hız ve stratejik oyun kurgusu ile karakterize edilmiş bir yapıya sahipti. Mourinho takımın savunma ve hücum dengesini gerçekten mükemmel bir şekilde kurmuştu.

2006 – 2007 sezonunda Lig Kupası’nı ve FA Cup’ı kazanan Chelsea’nin Şampiyonlar Ligi’nde beklenen başarıyı ortaya koyamaması ve kulüp içi bazı çatışmalar, Mourinho için alarm zillerinin çalmasıyla sonuçlandı.

2007 – 2008 sezonunda dört maçta 10 puan toplayan Chealse’nin Şampiyonlar Ligi’nde Rosenborg beraberliği de dahil galibiyetsiz üç maçlık serisi Mourinho’nun, sözleşmesinin bitmesine daha üç yıl kalmasına rağmen, bu kulüpteki ilk döneminin sonu oldu. [3]

Geriye dört yılda iç sahada yenilgisiz bir takım, (birisi en fazla puan ve en az yenilen gol rekorlarını barındıran) iki lig şampiyonluğu, iki Lig Kupası ve üç FA Cup ile bir çamaşır sepeti serüveni bıraktı.

Çamaşır sepetini serüveni ne mi? Hemen söyleyeyim: Mourinho, Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Bayern Münih’e karşı ceza almıştı. Stadyuma girmesi yasaklanmış, ama o bir şekilde stadyuma girmeyi başarmıştı. Futbolcularıyla maçtan önce konuşan Mou, konuşması bittikten sonra stadyumu terk etmişti. Bunu nasıl mı başarmıştı? Bir çamaşır sepetine saklanarak stadyuma girmiş, ardından aynı sepetle stadyumu terk etmişti! [4]

Mou için yeni bir rekabet alanı

Rekabetçi ruhuna artık spor kamuoyunun aşina olmaya başladığı José Mourinho için yeni bir rekabet alanı oluşacaktı. Chelsea’den ayrıldıktan sonra dünyanın en büyük liglerinden bir diğeri olan Serie A’nın yolunu tuttu.

İtalyan devlerinden Inter Milan’ın başına geçen Mourinho’dan öncelikli beklenti, kulübün Avrupa arenasında ciddi atılım sağlamasıydı. Zira Inter halihazırda Serie A için önemli bir takımdı ve güçlü yapısıyla ligde iddialıydı. Nitekim Mourinho da Inter’deki ilk sezonunda en yakın rakibine 10 puanlık fark atarak Serie A şampiyonluğu elde etmekle kalmadı, Coppa Italia’da final de oynadı. Finalde Lazio’ya kaybederek kupayı müzesine götüremeyen Inter; Şampiyonlar Ligi’nde de son 16 turunda Manchester United’a elenmekten kurtulamamıştı. Bu nispeten ‘başarısız’ süreç, Mourinho için yeni bir mücadele alanı ortaya koydu.

2009 – 2010 sezonu, Mou’nun kariyerindeki en parlak dönemlerden birisi olacaktı. Inter Serie A’da üst üste beşinci şampiyonluğunu kazanacak, Şampiyonlar Ligi’nde ise son 16 turunda Chelsea’yi, çeyrek finalde CSKA Moskova’yı ve yarı finalde Barcelona’yı eleyerek finale kalacaktı. Finalde ise Bayern Münih’i 2-0 mağlup eden Mou’nun Inter’i 45 yıllık aradan sonra ilk kez Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmayı başaracaktı.

Avrupa’daki serüveninde en çok konuşulan mücadelesi ise yarı finalde ilk maçta 3-1 kazandığı Barcelona karşısında gerçek bir sinir harbine çıktığı Camp Nou’dan 1-0’lık mağlubiyete rağmen toplamda 3-2’lik skorla adını finale yazdırması oldu. Bu iki maç, Mourinho’nun taktiksel dehası ve zor atmosferlerden sinirlerine hâkim olarak ayrılabilmesinin birer göstergesi kabul edildi.

En nihayetinde sezonu Coppa Italia, Serie A şampiyonluğu ve Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuyla birlikte tarihi bir üçlemeyi başararak sonuçlandıran Mourinho; bu başarısıyla da Avrupa futbol tarihinde ‘üçleme’ kazanan ilk İtalyan takımının teknik direktörü oldu.

Artık kariyerinin zirvesindeydi.

Mourinho’nun Inter’i, tıpkı Porto gibi savunmada disiplinli ama hücumda Porto’ya kıyasla biraz daha etkiliydi. Diego Milito, Wesley Sneijder ve Samuel Eto’o gibi yıldız oyunculardan oluşan bir kulübe liderlik etme başarısını gösteren Mourinho; her bir oyuncusunun potansiyelini de en üst seviyeye çekti.

Fakat artık yeni bir ‘rekabet’ gerekiyordu.

Bir kez daha yeni bir sayfa

Inter ile ortaya koyduğu tarihi başarı, Mourinho için İtalya’da yapabileceği daha üst düzey bir şeyin kalmadığının da göstergesiydi. Bu nedenle 2010 yılında Real Madrid’in başına geçmek için İtalya’dan ayrıldı.

Mou’nun Madrid’e geldiği dönemde Real Madrid Barcelona’nın gerisinde kalmaya başlamış, Avrupa’da da istediği başarıların uzağına düşmüştü. Mou’dan beklenen Avrupa’da zirveye oynayacak bir takım inşa etmesi ve La Liga’daki makus gidişata bir son vermesiydi.

Mourinho ilk sezonunda Real Madrid’i ligde ikinci sıraya taşısa da 18 yıl aradan sonra Copa del Rey kazanma başarısı gösterdi. Fakat Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Barcelona’ya elenmesi, şüphesiz ki bir hayal kırıklığıydı. Üstelik bu yarı finalden önce ligde çıktığı ilk El Clásico’dan da 5-0 mağlup ayrılmış ve kulüp başkanı Fiorentin Perez tarafından söz konusu maç, “Real Madrid tarihinin en kötü maçı” olarak nitelendirilmişti.

İkinci sezon, Real Madrid’i ilk sezonun tam tersi bir gidişat bekliyordu. Kulüp 100 puanla ligi tamamlayarak La Liga’da bir sezonda en çok puan toplayan takım oldu. Attığı 121 gol ise kulübü ‘en fazla gol atan takım’ rekoruyla buluşturdu. Barcelona’nın üst üste üç yıl boyunca elde ettiği lig şampiyonluğu gidişatı da bu sezonda son bulmuş oldu. Ligi, ikinci sıradaki Barcelona’nın dokuz puan önünde lider tamamlamıştı.

Rekorlarla dolu bu sezonda Şampiyonlar Ligi’nde ise Mou’nun makus talihi değişmedi. Yarı finalde bu kez Bayern Münih’e penaltılarla elendi. Elenmesine rağmen Mourinho, Şampiyonlar Ligi’nde üst üste altıncı kez yarı final görme başarısı da elde etmiş oldu. Fakat Real Madrid ile Avrupa’da henüz bir kupa kazanamaması, eleştiri oklarını da üzerinde toplamasına neden olacaktı.

Nitekim kulüpteki üçüncü ve son sezonu, çatışmalarla geçti. Mourinho’nun medya ile ve kulüp içinde yaşadığı problemler nedeniyle Real Madrid La Liga’da Barcelona’nın gerisinde kalmaktan, Copa del Rey finalinde Atletico Madrid’e yenilmekten ve Şampiyonlar Ligi’nde üst üste üçüncü kez yarı finalde elenmekten kurtulamadı. Sezon sonunda ise kulüp yönetimiyle, Sergio Ramos ve Iker Casillas gibi sembol futbolcularla ve medya mensuplarıyla yaşadığı çatışmalar Mourinho’nun Real Madrid yolculuğunda finali işaret ediyordu. Söz konusu sezonu Mourinho “Kariyerimin en kötü sezonu” olarak nitelendirecekti.

Bu kadar mutsuz olduktan sonra, mutlu olduğu bir geçmişe dönüş yapmak istemesi şaşırtıcı değildi. Mou da öyle yaptı ve kariyerindeki ikinci Chelsea dönemini başlattı.

Special’dan Happy’e

İngiltere’ye ayak bastığı ilk dönemde, kendisini “The Special One” olarak nitelendiren Mourinho; 2013 yazında Real Madrid’den ayrılarak Chelsea’ye döndüğünde unvanında da ufak bir değişim yapmayı ihmal etmedi. Basın toplantısında kendisini, “The Happy One” olarak nitelendirerek Chelsea’ye geri dönmekten duyduğu memnuniyeti fazlasıyla ifade edecekti. [5]

İkinci döneminin ilk sezonunda istikrarlı bir tablo çizmekle birlikte, ligi üçüncü sırada bitirmekten kurtulamayan Mou’nun Chelsea’si, beklenen atılımı 2014-2015 sezonunda yapacaktı. Diego Costa ve Cesc Fàbregas gibi transferlerle kadrosunu güçlendiren Chelsea, ligi gerçek anlamda domine ederek Premier Lig şampiyonluğunu ve Lig Kupası’nı kucakladı. Takım, sezon boyunca taktik anlamda üst düzeydi ve savunma organizasyonunda ciddi bir atılım yapmıştı. Ancak her mutluluk uzun sürmüyordu.

2015-2016 sezonu, kimsenin beklemediği kadar kötü başladı. Takım ilk 12 haftada 3 galibiyet ve iki beraberlik alabildi. 2015’in Aralık ayına geldiğimizde Chelsea şok edici bir şekilde küme düşme hattına yakın konuşlanmıştı. Bunca istikrarsızlık ve kaos ortamı, Mourinho’nun kulüpten gönderilmesine yol açtı.

“The Happy One”, daha fazla mutsuz olmamak için başka bir adım atabilir miydi bilinmez, ama o tercihini İngiltere’de kalmaktan yana yaptı ve yeni bir mücadeleye girişti. İstikamet, bu kez Manchester United’dı. Fakat Chelsea dönemi, onun Premier Lig’de şampiyonluk tattığı son dönem olarak kalacaktı.

Mayıs 2016’da Lois van Gaal’in yerine Manchester United’ın teknik patronluğu görevini üstlenen Mourinho’dan beklenti yüksekti. İlk sezonunda, pek çok farklı kulvarda mücadele eden kırmızı şeytanların en başarısız olduğu alan ise lig oldu. Premier Lig’i 6. sırada bitiren Manchester United; bu başarısızlığına tezat biçimde Community Shield, Lig Kupası (EFL Cup) ve UEFA Avrupa Ligi’nde kupaları kaldırmayı başardı. Avrupa Ligi’ndeki zafer, Manchester United’a Şampiyonlar Ligi’ne katılım hakkı kazandırması açısından Mou’nun hanesine ciddi bir artı olarak yazılacaktı.

Ligde eski görkemli günlerini özleyen Manchester United, Mourinho’lu ikinci sezonunda ligi ikinci sırada bitirdi. Ancak hem FA Cup finalinde Chelsea’ye yenilmesi hem de kulübe oynattığı (nispeten) demode futbol anlayışı ve bazı futbolcularla yaşadığı problemler eleştiri oklarını bir kez daha Mou’ya doğrultacaktı.

Üçüncü sezonuna ise kötü bir gidişatla başlayan Manchester United’da Mourinho artık iyice eleştirilerin odağındaydı. Kendisine yöneltilen eleştirilere karşılık basın mensuplarına “Ben tek başıma, ligdeki diğer 19 teknik direktörün toplamından daha fazla Premier Lig kazandım” diyerek iddialı tavrını sürdürecekti, ancak bir başka aralık ayında, Mou için valizleri toplama vakti gelecekti.

2018 yılının Aralık ayında, Manchester United’daki kötü gidişat Mourinho ile yolların ayrılmasıyla neticelendi. Mourinho kulüpten ayrıldığında, Manchester United liderin 19 puan gerisine düşmüştü. Bu vedanın ardından tecrübeli teknik direktör sekiz aylık bir futbol detoksuna girecekti.

Kasım 2019’da Mauricio Pochettino’nun yerine Tottenham Hotspur’un başına geçen Mourinho öncelikle kulübün kötü gidişatını biraz toparladı. Şampiyonlar Ligi’nde son 16’ya kalmayı başardı, ancak ikinci devrede yaşanan sakatlıklar ve düşük form grafiği kulübü istikrarlı gidişattan uzaklaştırarak ligi 6. sırada bitirmelerine neden oldu.

2020 – 2021 sezonuna hızlı başlayan Tottenham ligde üst sıralarda seyredecek bir imaj yaratsa da bu mutluluk uzun sürmedi. Kulübün performansı düşüşe geçti. Önemli maçlarda alınan kötü sonuçlar ve eleştirilere maruz kalan oyun tarzı Mourinho üzerindeki tartışmaları alevlendirdi. 2021 Nisan ayında, Carabao Kupası’nın finalinden sadece birkaç gün önce Mourinho görevden alındı. Bu veda nedeniyle Mou’nun kariyerinde kupa kazanamadığı tek takım, Tottenham olacaktı.

Hatta işler öyle bir raddeye vardı ki Mourinho hamlesi, Tottenham başkanı Daniel Levy’nin 20 yıllık Tottenham kariyerindeki en maliyetli yanlış adım olarak kabul edildi. [6]

Mou’nun ikinci İtalya seferi

İngiltere’deki üçüncü denemesi de nispeten hüsranla sonuçlanınca Mourinho için yeni bir yolculuk zamanı gelip çattı. Mayıs 2021’de İtalya’nın köklü takımlarından AS Roma’nın yeni teknik direktörü olarak José Mourinho’nun ismi açıklandığında; Mou’nun daha önce Inter Milan’la yaşadığı başarıları düşünen AS Roma taraftarları oldukça heyecanlanmıştı.

İlk sezonunda Mourinho’nun taktiksel kararları ve oyuncu yönetimi ciddi eleştiriler aldı. Ligde istikrarsız bir gidişat tuttursa da Avrupa’da başarılı bir rota çizmesi Mou’nun Roma’sının yolunu biraz daha uzattı. UEFA Avrupa Konferans Ligi’nde gösterilen performans, hiç şüphesiz Mourinho’nun Avrupa’daki tecrübelerinin de etkisini içeriyordu.

O yıl UEFA’nın ilk kez düzenlediği Avrupa Konferans Ligi’nde Mourinho ve öğrencileri Hollanda temsilcisi Feyenoord’u 1-0’la mağlup ederek kupayı müzelerine götürmeyi başarırken; UEFA organizasyonlarında İtalya’nın bir önceki kupasının da 2010 yılında Mourinho’lu Inter tarafından kaldırılmış olması kaderin bir cilvesi miydi yoksa Avrupa’da başarının anahtarını elinde tutan bir tecrübenin eseri miydi? [7]

Bütün sporseverler, Mourinho’nun Roma’daki ikinci sezonunda bu sorunun cevabını arıyordu. Peki, ne oldu? Lige fena bir başlangıç yapmayan AS Roma dört maçta üç galibiyet, bir beraberlik aldı. Beşinci haftada ise Udinese karşısında 4-0 gibi ciddi bir hezimete uğradı. Serie A, bir kez daha inişli çıkışlı ilerleyecek gibi görünüyordu ve nitekim kritik oyuncularının sakatlığı, istikrarsız gidişat gibi faktörler nedeniyle sezon Roma için oldukça kötü ilerledi.

Avrupa Konferans Ligi’nin galibi olarak Avrupa Ligi’nde mücadele eden AS Roma; nispeten ‘zayıf’ takımların olduğu grupta Real Betis’ten iki maçta sadece iki puan alabildiği için grubu ikinci tamamladı. Red Bull Salzburg ve Real Sociedad’ı eleyerek kupada çeyrek finale yükselen Roma’nın şansına, bir önceki sezon finalde yendiği Feyenoord geldi. İlk maçta 1-0 yenilen İtalya temsilcisi, ikinci maçta 4-1 kazanmayı başardı. Yarı finalde de Bayer Leverkusen’i eleyen AS Roma; Mourinho ile ikinci sezonunda ikinci kez Avrupa kupası finali gördü. Fakat finalde Sevilla’ya penaltılarla mağlup olmaktan kurtulamadı. Ligde Şampiyonlar Ligi hattından da uzak kaldıkları için Şampiyonlar Ligi’ne katılma konusundaki tek şansları olan Avrupa Ligi finali fırsatını tepmişlerdi.

Roma’daki üçüncü sezonunda kulüp hâlâ Mourinho’dan ümitvardı. Romelu Lukaku, Leandro Paredes, Houssem Aouar gibi önemli transferler yapıldı. Ancak sezon, başlayabileceği en korkunç şekilde başladı ve ilk üç maçta sadece bir puan alabildiler. Ardından biraz toparlanma gözlense de Avrupa Ligi’nde Slavia Prag, Servette ve Şerif Tiraspol’un olduğu gruptan ikinci sırada çıktılar. Play off’larda eski bir dostla, Feyenoord’la eşleşen AS Roma’da artık sesler daha yüksek çıkmaya başlamıştı. Aralık ve Ocak ayında Roma, sadece tek bir galibiyet alarak ligde dokuzuncu sıraya gerileyince veda vakti gelip çatmıştı. [8]

Mourinho, futbol arenasında hırsının ve taktik dehasının hep ‘çalıştığı’ dönemlerden artık farklı bir mücadele dönemine geçiş yapmışa benziyor. Şu anda en büyük rakibi, kendisi. Çünkü ligde iddialı konumlar elde ettiği yıllar geride kaldı. Avrupa’da peş peşe başarılar kazandığı yıllar da bir o kadar uzak bir geçmişte…

Avrupa’da üç kupayı (Şampiyonlar Ligi, UEFA Avrupa Ligi ve Avrupa Konferans Ligi) birden kazanan tek teknik direktör olan José Mourinho için yeni bir mücadele dönemi. Üstelik 21 yıl rötarlı bir mücadele bu!

2016 – 2017 sezonunda UEFA Avrupa Ligi’nde Fenerbahçe ile deplasmanda oynadığı maçtan önce düzenlenen basın toplantısında Mou, “Portekiz’deyken ilk yurt dışı teklifimi 2002-2003 sezonunda Türkiye’den almıştım. Şu anda 53 yaşındayım ve tutkuyu seviyorum. Türkiye’de de büyük bir futbol tutkusu var, bir gün neden buraya gelmeyeyim?” demişti. [9]

Mourinho, şu anda 61 yaşında

Chelsea’nin başındayken oynattığı futbolu eleştirenlere karşı, şampiyonluğu garantilediği dönemde en yakın rakipleri Arsenal’i nitelendirerek “10 yıl kupasız kalmaktansa ‘sıkıcı’ olmayı yeğlerim” veya oynatılmadığı için kendisine tepki gösteren Carvalho’ya hitaben “Bir IQ testi yaptırması veya akıl hastanesine başvurmasında fayda var, bazı şeyleri anlamakta güçlük çekiyor gibi görünüyor” gibi spekülatif demeçler veren cesur Mou ne kadar uzakta kaldı hep birlikte göreceğiz.

Sonuç itibarıyla şampiyonluğa ve rekabete, hem Avrupa’da hem de Süper Lig’de ciddi anlamda susamış bir Fenerbahçe’nin başına; bir o kadar başarıya susamış bir teknik direktör geldi.

Oynattığı futbolun dünya arenasında geçerliliğinin kalmadığı söylentilerine, kadro taktisyenliği ve disiplinli defans anlayışıyla ne kadar başarılı cevaplar vereceğini hep birlikte göreceğiz.

Ancak bir gerçek var ki, marka değeri anlamında oldukça prestijli bir teknik direktör tercihi yapıldı. Fenerbahçe’yi sadece bunun için bile tebrik etmek gerekir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Haziran 2024’te yayımlanmıştır.

[1] https://www.record.pt/futebol/futebol-nacional/liga-betclic/benfica/detalhe/vilarinho-mourinho-teria-ficado-se-nao-fizesse-exigencias

[2] https://www.skysports.com/football/news/15116/11522231/special-one-remembering-jose-mourinho-s-first-ever-chelsea-press-conference

[3] https://www.independent.co.uk/sport/football/jose-mourinho-premier-league-avram-grant-portuguese-roman-abramovich-b2170898.html

[4] https://www.goal.com/tr/haber/maniche-dogruladi-mourinho-gercekten-camasir-sepetine-saklanarak-soyunma-odasina-girmis/1tucgsbmj9u9i1v7f6zbgn0u89

[5] https://www.theguardian.com/football/2013/jun/10/jose-mourinho-chelsea-return-happy-one

[6] https://www.nytimes.com/athletic/2525352/2021/04/19/he-sucked-the-culture-out-of-the-club-the-inside-story-of-jose-mourinhos-downfall-at-tottenham-hotspur/#

[7] https://www.aa.com.tr/tr/dunyadan-spor/roma-koleksiyoner-mourinho-ile-uefa-avrupa-liginde-sampiyonluk-pesinde/2909804#:~:text=Jose%20Mourinho%2C%20Roma’daki%20ilk,yenen%20Roma%2C%20kupayı%20müzesine%20götürdü.

[8] https://medyascope.tv/2024/01/18/20-yillik-hasreti-dindirdi-ama-yetmedi-romadan-bir-jose-mourinho-gecti/

[9] https://www.aa.com.tr/tr/futbol/fenerbahcenin-yeni-calistiricisi-mourinho-avrupada-uc-kupayi-kazanan-tek-isim/3238495

Alper Kaya
Alper Kaya
Alper Kaya - 1990 yılında Ankara’da doğdu. Orada hiç yaşamadığı hâlde, Ankara’yı çok sevdi. BirGün ve soL’da spor yazıları yazdı. Halen Evrensel’de salı günleri maç yazısı olmayan futbol yazıları yazmakta… 2010 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından “Yılın Spor Köşe Yazısı Övgü Ödülü”ne layık görüldü. Ödül alan en genç gazeteci oldu. Dokuz romanı yayımlandı, on iki kolektif kitapta yer aldı. İki öyküsü Uludağ Üniversitesi öğrencileri tarafından kısa metraj filme çekildi. Bir tiyatro oyunu Dokuz Eylül Üniversitesi’nde sergilendi. 10 yılı aşkın süredir farklı sektörlerden firmalara sosyal medya danışmanlığı ve içerik yazarlığı yapan Kaya, kendisi gibi yazar olan eşi Gizem Şimşek Kaya ve beş kedisiyle birlikte İstanbul’da yaşıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

21 yıllık davet: Mourinho artık Türkiye’de!

Avrupa’da ve Süper Lig’de şampiyonluğa ciddi anlamda susamış Fenerbahçe’nin başına; en az onun kadar başarıya susamış bir teknik direktör geldi. Peki, José Mourinho kim, oynattığı futbol ne? Bu futbol Fenerbahçe’yi şampiyon yapar mı? Alper Kaya yazdı.

José Mourinho, kendisini iki yıllığına Fenerbahçe’ye bağlayan resmî sözleşmeye imza attı. Stadyumda yapılan görkemli tören ile taraftarlara da takdim edilen yeni teknik direktör; ilk yaptığı açıklamada, “Türkiye futbolu için, Türkiye Ligi’ni geliştirmek, yardımcı olmak için burada çalışmak istiyorum. Ama ne Türk futbolu ne Süper Lig, en önemlisi, asıl önemli olan şey Fenerbahçe” diyerek şampiyonluğa ve Avrupa kupalarına ne kadar odaklandığını da gösterdi.

Peki, “Mou”, tercüman olarak başladığı spor kariyerinde zirveye (ya da bir diğer deyişle ‘The Special One’ düzeyine) nasıl ulaştı? Bu yolculukta karşılaştığı engeller neydi? Onları nasıl aştı? Veya bazılarını nasıl aşamadı?

Çevirinin gücü

José Mourinho’nun futbol dünyasındaki ilk önemli adımı Sporting CP’de, ünlü İngiliz teknik direktör Sir Bobby Robson’ın yanında çevirmen olarak görev almasıyla başladı. Ancak bu pozisyon, onun için sadece bir başlangıç noktasıydı. Zamanla, Mourinho’nun futbola olan derin anlayışı ve taktiksel zekâsı, onu çevirmenden çok daha fazlası yapacaktı. Robson’ın güvenini kazanan genç Mourinho, antrenmanlarda ve maç analizlerinde daha etkin roller üstlenmeye başladı.

Mourinho’nun bu süreçteki katkıları sadece kulüpteki dil engellerini aşmakla sınırlı kalmadı. Aynı zamanda takımın taktiksel gelişimine de önemli katkılar sağladı. Bütün bu başarılı çizgisi sayesinde Mourinho; Robson’ın Porto ve daha sonra Barcelona’ya geçişi sırasında da yanında yer aldı ve bu süre zarfında Avrupa futbolunun en büyük kulüplerinden birinde çalışma fırsatı buldu.

Barcelona’da geçirdiği zaman boyunca, Mourinho, futbol felsefesi ve yönetim becerileri konusunda kendini geliştirmeye devam etti. Robson’ın ardından Barcelona’nın başına geçen Louis van Gaal ile de birlikte çalışan Mourinho, hem Robson’ın insan odaklı yönetim tarzından hem de van Gaal’ın disiplinli ve sistematik yaklaşımından önemli dersler çıkardı.

Bu deneyimler, Mourinho’nun kendi taktiksel kimliğini ve yönetim tarzını şekillendirmesinde kritik rol oynadı. Kendine has yaklaşımı, oyunun her yönünü detaylı bir şekilde analiz etme ve takımlarına disiplinli bir yapı kazandırma arzusuyla birleşti. Mourinho, bu süreçte, kendisinin daha sonra “özel” olarak nitelendirileceği kariyerinin temellerini attı.

Şampiyon sahnede

José Mourinho’nun teknik direktörlük kariyerindeki ilk önemli adım, 2000 yılında Portekiz’in köklü kulüplerinden Benfica’nın başına geçmesiydi. Fakat bu adım, beklenmedik şekilde kısa sürdü. Çünkü Mourinho, Benfica’da göreve başladığında kulüp ‘biraz’ karışık bir durumdaydı. O dönemde kulüp başkanlığı seçimleri yapıldı ve yeni bir başkan seçildi. Seçilen yeni başkan Manuel Vilarinho, Mourinho’nun daha uzun süreli bir sözleşme talebini kabul etmeyince; Mou 10 maçlık Benfica kariyerinin ardından bu kulübe veda etmek zorunda kaldı. Bu olaydan bir yıl sonra Vilarinho, verdiği bir röportajda[1], Mou’nun üç aylık performansını överek, “Mourinho taleplerde bulunmasaydı, kulüpte kalırdı” açıklamasını yapacaktı.

Fakat şampiyonun sahneye çıkması gerekiyordu.

Benfica’nın ardından -oradaki kadar kısa sürmese de- Uniao de Leira’da nispeten kısa bir (20 maçlık) teknik direktörlük performansı sergileyecek olan Mourinho için kariyerinin ilk büyük süksesi gerçekleşmek üzereydi. 2002 yılında Porto’da teknik heyetin direksiyonuna geçen Mourinho, kulüpteki ilk sezonunda takımı ligde üçüncü sıraya taşıyarak dikkatleri üzerine çekti. Ardından 2002 – 2003 sezonunda Porto’yu Portekiz Süper Lig şampiyonu yaparak hatırı sayılır bir başarıya imza attı. Elbette bununla sınırlı kalmadı. 2003 UEFA Kupası’nda finalde Celtic’i 3-2 yenerek kupayı kazanan Mourinho; kulübünün 1987 yılından bu yana Avrupa’da aldığı ilk kupanın da mimarı oldu. Bunlar pek tabii ki tesadüfi başarılar değildi, zira 2003 – 2004 sezonunda da Porto ligde şampiyon olacak, aynı zamanda Şampiyonlar Ligi’nde Manchester United, Olympique Lyonnais ve Deportivo La Coruna gibi rakipleri ekarte ederek finale çıkacaktı. Finalde de AS Monaco’yu 3-0 gibi çok net bir skorla mağlup eden Mou’nun Porto’su Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu elde etmeyi başaracaktı.

Bütün bunlar, Mourinho’nun taktiksel dehası ve oyuncularıyla kurduğu güçlü bağın birer sonucuydu. Porto disiplinli defansı, hızlı hücum geçişleri ve rakibe göre değişebilen taktiksel esnekliğiyle neredeyse rakipsiz hâle gelmişti.

Mourinho, 2004 yılında kariyerindeki en önemli kararlardan birisini vererek efsaneleşme yoluna girdiği bu kulüpten ayrılıp hem hayatında hem de kariyerinde yeni bir sayfa açtı.

İngiltere’de Mou rüzgârı

Mourinho; Porto’da ortaya koyduğu başarılı çizgi, taktiksel deha ve liderlik yeteneği için zorlayıcı sayılabilecek bir lige geçiş yaptı: Chelsea’den aldığı teklifi kabul ederek Premier Lig’in yolunu tuttu.

İlk teknik direktörlük kariyerinde başkanın hışmına uğrayan Mourinho, bu kez başkandan yana şanslıydı. Çünkü Roman Abramovich Chelsea’yi henüz yeni satın almıştı ve ciddi yatırımlar planlıyordu. 2004 yazında İngiltere’de bir anda belirmesi, basın toplantısında kendisini “The Special One” olarak ilan etmesi ve kulübe yaptırdığı sükseli transferler bütün gözleri üzerine çekmişti. [2]

Piyasanın en iyi oyuncularını büyük transfer bütçeleriyle kadrosuna katmaya başlayan Chelsea; Didier Drogba, Petr Čech, Ricardo Carvalho ve Paulo Ferreira gibi oyuncuları transfer ederek kadrosunu güçlendirdi. Mourinho’nun transfer vizyonunu da ortaya koyan bu kadro, 2004 – 2005 sezonunda Chelsea’yi Premier Lig’de şampiyonluğa taşıyarak kulübün 50 yıllık şampiyonluk hasretini sona erdirdi.

Sadece şampiyon olmakla kalmamış, 95 puan toplamış ve bu süreçte sadece 15 gol yemişti. Mou’nun Porto’da ortaya koyduğu disiplinli defans ve zeki taktiksel yaklaşımları İngiltere’de de ‘çalışmıştı’. 2005 – 2006 sezonunda, üst üste ikinci kez Premier Lig şampiyonu olan Chelsea fiziksel güç, hız ve stratejik oyun kurgusu ile karakterize edilmiş bir yapıya sahipti. Mourinho takımın savunma ve hücum dengesini gerçekten mükemmel bir şekilde kurmuştu.

2006 – 2007 sezonunda Lig Kupası’nı ve FA Cup’ı kazanan Chelsea’nin Şampiyonlar Ligi’nde beklenen başarıyı ortaya koyamaması ve kulüp içi bazı çatışmalar, Mourinho için alarm zillerinin çalmasıyla sonuçlandı.

2007 – 2008 sezonunda dört maçta 10 puan toplayan Chealse’nin Şampiyonlar Ligi’nde Rosenborg beraberliği de dahil galibiyetsiz üç maçlık serisi Mourinho’nun, sözleşmesinin bitmesine daha üç yıl kalmasına rağmen, bu kulüpteki ilk döneminin sonu oldu. [3]

Geriye dört yılda iç sahada yenilgisiz bir takım, (birisi en fazla puan ve en az yenilen gol rekorlarını barındıran) iki lig şampiyonluğu, iki Lig Kupası ve üç FA Cup ile bir çamaşır sepeti serüveni bıraktı.

Çamaşır sepetini serüveni ne mi? Hemen söyleyeyim: Mourinho, Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Bayern Münih’e karşı ceza almıştı. Stadyuma girmesi yasaklanmış, ama o bir şekilde stadyuma girmeyi başarmıştı. Futbolcularıyla maçtan önce konuşan Mou, konuşması bittikten sonra stadyumu terk etmişti. Bunu nasıl mı başarmıştı? Bir çamaşır sepetine saklanarak stadyuma girmiş, ardından aynı sepetle stadyumu terk etmişti! [4]

Mou için yeni bir rekabet alanı

Rekabetçi ruhuna artık spor kamuoyunun aşina olmaya başladığı José Mourinho için yeni bir rekabet alanı oluşacaktı. Chelsea’den ayrıldıktan sonra dünyanın en büyük liglerinden bir diğeri olan Serie A’nın yolunu tuttu.

İtalyan devlerinden Inter Milan’ın başına geçen Mourinho’dan öncelikli beklenti, kulübün Avrupa arenasında ciddi atılım sağlamasıydı. Zira Inter halihazırda Serie A için önemli bir takımdı ve güçlü yapısıyla ligde iddialıydı. Nitekim Mourinho da Inter’deki ilk sezonunda en yakın rakibine 10 puanlık fark atarak Serie A şampiyonluğu elde etmekle kalmadı, Coppa Italia’da final de oynadı. Finalde Lazio’ya kaybederek kupayı müzesine götüremeyen Inter; Şampiyonlar Ligi’nde de son 16 turunda Manchester United’a elenmekten kurtulamamıştı. Bu nispeten ‘başarısız’ süreç, Mourinho için yeni bir mücadele alanı ortaya koydu.

2009 – 2010 sezonu, Mou’nun kariyerindeki en parlak dönemlerden birisi olacaktı. Inter Serie A’da üst üste beşinci şampiyonluğunu kazanacak, Şampiyonlar Ligi’nde ise son 16 turunda Chelsea’yi, çeyrek finalde CSKA Moskova’yı ve yarı finalde Barcelona’yı eleyerek finale kalacaktı. Finalde ise Bayern Münih’i 2-0 mağlup eden Mou’nun Inter’i 45 yıllık aradan sonra ilk kez Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmayı başaracaktı.

Avrupa’daki serüveninde en çok konuşulan mücadelesi ise yarı finalde ilk maçta 3-1 kazandığı Barcelona karşısında gerçek bir sinir harbine çıktığı Camp Nou’dan 1-0’lık mağlubiyete rağmen toplamda 3-2’lik skorla adını finale yazdırması oldu. Bu iki maç, Mourinho’nun taktiksel dehası ve zor atmosferlerden sinirlerine hâkim olarak ayrılabilmesinin birer göstergesi kabul edildi.

En nihayetinde sezonu Coppa Italia, Serie A şampiyonluğu ve Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuyla birlikte tarihi bir üçlemeyi başararak sonuçlandıran Mourinho; bu başarısıyla da Avrupa futbol tarihinde ‘üçleme’ kazanan ilk İtalyan takımının teknik direktörü oldu.

Artık kariyerinin zirvesindeydi.

Mourinho’nun Inter’i, tıpkı Porto gibi savunmada disiplinli ama hücumda Porto’ya kıyasla biraz daha etkiliydi. Diego Milito, Wesley Sneijder ve Samuel Eto’o gibi yıldız oyunculardan oluşan bir kulübe liderlik etme başarısını gösteren Mourinho; her bir oyuncusunun potansiyelini de en üst seviyeye çekti.

Fakat artık yeni bir ‘rekabet’ gerekiyordu.

Bir kez daha yeni bir sayfa

Inter ile ortaya koyduğu tarihi başarı, Mourinho için İtalya’da yapabileceği daha üst düzey bir şeyin kalmadığının da göstergesiydi. Bu nedenle 2010 yılında Real Madrid’in başına geçmek için İtalya’dan ayrıldı.

Mou’nun Madrid’e geldiği dönemde Real Madrid Barcelona’nın gerisinde kalmaya başlamış, Avrupa’da da istediği başarıların uzağına düşmüştü. Mou’dan beklenen Avrupa’da zirveye oynayacak bir takım inşa etmesi ve La Liga’daki makus gidişata bir son vermesiydi.

Mourinho ilk sezonunda Real Madrid’i ligde ikinci sıraya taşısa da 18 yıl aradan sonra Copa del Rey kazanma başarısı gösterdi. Fakat Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Barcelona’ya elenmesi, şüphesiz ki bir hayal kırıklığıydı. Üstelik bu yarı finalden önce ligde çıktığı ilk El Clásico’dan da 5-0 mağlup ayrılmış ve kulüp başkanı Fiorentin Perez tarafından söz konusu maç, “Real Madrid tarihinin en kötü maçı” olarak nitelendirilmişti.

İkinci sezon, Real Madrid’i ilk sezonun tam tersi bir gidişat bekliyordu. Kulüp 100 puanla ligi tamamlayarak La Liga’da bir sezonda en çok puan toplayan takım oldu. Attığı 121 gol ise kulübü ‘en fazla gol atan takım’ rekoruyla buluşturdu. Barcelona’nın üst üste üç yıl boyunca elde ettiği lig şampiyonluğu gidişatı da bu sezonda son bulmuş oldu. Ligi, ikinci sıradaki Barcelona’nın dokuz puan önünde lider tamamlamıştı.

Rekorlarla dolu bu sezonda Şampiyonlar Ligi’nde ise Mou’nun makus talihi değişmedi. Yarı finalde bu kez Bayern Münih’e penaltılarla elendi. Elenmesine rağmen Mourinho, Şampiyonlar Ligi’nde üst üste altıncı kez yarı final görme başarısı da elde etmiş oldu. Fakat Real Madrid ile Avrupa’da henüz bir kupa kazanamaması, eleştiri oklarını da üzerinde toplamasına neden olacaktı.

Nitekim kulüpteki üçüncü ve son sezonu, çatışmalarla geçti. Mourinho’nun medya ile ve kulüp içinde yaşadığı problemler nedeniyle Real Madrid La Liga’da Barcelona’nın gerisinde kalmaktan, Copa del Rey finalinde Atletico Madrid’e yenilmekten ve Şampiyonlar Ligi’nde üst üste üçüncü kez yarı finalde elenmekten kurtulamadı. Sezon sonunda ise kulüp yönetimiyle, Sergio Ramos ve Iker Casillas gibi sembol futbolcularla ve medya mensuplarıyla yaşadığı çatışmalar Mourinho’nun Real Madrid yolculuğunda finali işaret ediyordu. Söz konusu sezonu Mourinho “Kariyerimin en kötü sezonu” olarak nitelendirecekti.

Bu kadar mutsuz olduktan sonra, mutlu olduğu bir geçmişe dönüş yapmak istemesi şaşırtıcı değildi. Mou da öyle yaptı ve kariyerindeki ikinci Chelsea dönemini başlattı.

Special’dan Happy’e

İngiltere’ye ayak bastığı ilk dönemde, kendisini “The Special One” olarak nitelendiren Mourinho; 2013 yazında Real Madrid’den ayrılarak Chelsea’ye döndüğünde unvanında da ufak bir değişim yapmayı ihmal etmedi. Basın toplantısında kendisini, “The Happy One” olarak nitelendirerek Chelsea’ye geri dönmekten duyduğu memnuniyeti fazlasıyla ifade edecekti. [5]

İkinci döneminin ilk sezonunda istikrarlı bir tablo çizmekle birlikte, ligi üçüncü sırada bitirmekten kurtulamayan Mou’nun Chelsea’si, beklenen atılımı 2014-2015 sezonunda yapacaktı. Diego Costa ve Cesc Fàbregas gibi transferlerle kadrosunu güçlendiren Chelsea, ligi gerçek anlamda domine ederek Premier Lig şampiyonluğunu ve Lig Kupası’nı kucakladı. Takım, sezon boyunca taktik anlamda üst düzeydi ve savunma organizasyonunda ciddi bir atılım yapmıştı. Ancak her mutluluk uzun sürmüyordu.

2015-2016 sezonu, kimsenin beklemediği kadar kötü başladı. Takım ilk 12 haftada 3 galibiyet ve iki beraberlik alabildi. 2015’in Aralık ayına geldiğimizde Chelsea şok edici bir şekilde küme düşme hattına yakın konuşlanmıştı. Bunca istikrarsızlık ve kaos ortamı, Mourinho’nun kulüpten gönderilmesine yol açtı.

“The Happy One”, daha fazla mutsuz olmamak için başka bir adım atabilir miydi bilinmez, ama o tercihini İngiltere’de kalmaktan yana yaptı ve yeni bir mücadeleye girişti. İstikamet, bu kez Manchester United’dı. Fakat Chelsea dönemi, onun Premier Lig’de şampiyonluk tattığı son dönem olarak kalacaktı.

Mayıs 2016’da Lois van Gaal’in yerine Manchester United’ın teknik patronluğu görevini üstlenen Mourinho’dan beklenti yüksekti. İlk sezonunda, pek çok farklı kulvarda mücadele eden kırmızı şeytanların en başarısız olduğu alan ise lig oldu. Premier Lig’i 6. sırada bitiren Manchester United; bu başarısızlığına tezat biçimde Community Shield, Lig Kupası (EFL Cup) ve UEFA Avrupa Ligi’nde kupaları kaldırmayı başardı. Avrupa Ligi’ndeki zafer, Manchester United’a Şampiyonlar Ligi’ne katılım hakkı kazandırması açısından Mou’nun hanesine ciddi bir artı olarak yazılacaktı.

Ligde eski görkemli günlerini özleyen Manchester United, Mourinho’lu ikinci sezonunda ligi ikinci sırada bitirdi. Ancak hem FA Cup finalinde Chelsea’ye yenilmesi hem de kulübe oynattığı (nispeten) demode futbol anlayışı ve bazı futbolcularla yaşadığı problemler eleştiri oklarını bir kez daha Mou’ya doğrultacaktı.

Üçüncü sezonuna ise kötü bir gidişatla başlayan Manchester United’da Mourinho artık iyice eleştirilerin odağındaydı. Kendisine yöneltilen eleştirilere karşılık basın mensuplarına “Ben tek başıma, ligdeki diğer 19 teknik direktörün toplamından daha fazla Premier Lig kazandım” diyerek iddialı tavrını sürdürecekti, ancak bir başka aralık ayında, Mou için valizleri toplama vakti gelecekti.

2018 yılının Aralık ayında, Manchester United’daki kötü gidişat Mourinho ile yolların ayrılmasıyla neticelendi. Mourinho kulüpten ayrıldığında, Manchester United liderin 19 puan gerisine düşmüştü. Bu vedanın ardından tecrübeli teknik direktör sekiz aylık bir futbol detoksuna girecekti.

Kasım 2019’da Mauricio Pochettino’nun yerine Tottenham Hotspur’un başına geçen Mourinho öncelikle kulübün kötü gidişatını biraz toparladı. Şampiyonlar Ligi’nde son 16’ya kalmayı başardı, ancak ikinci devrede yaşanan sakatlıklar ve düşük form grafiği kulübü istikrarlı gidişattan uzaklaştırarak ligi 6. sırada bitirmelerine neden oldu.

2020 – 2021 sezonuna hızlı başlayan Tottenham ligde üst sıralarda seyredecek bir imaj yaratsa da bu mutluluk uzun sürmedi. Kulübün performansı düşüşe geçti. Önemli maçlarda alınan kötü sonuçlar ve eleştirilere maruz kalan oyun tarzı Mourinho üzerindeki tartışmaları alevlendirdi. 2021 Nisan ayında, Carabao Kupası’nın finalinden sadece birkaç gün önce Mourinho görevden alındı. Bu veda nedeniyle Mou’nun kariyerinde kupa kazanamadığı tek takım, Tottenham olacaktı.

Hatta işler öyle bir raddeye vardı ki Mourinho hamlesi, Tottenham başkanı Daniel Levy’nin 20 yıllık Tottenham kariyerindeki en maliyetli yanlış adım olarak kabul edildi. [6]

Mou’nun ikinci İtalya seferi

İngiltere’deki üçüncü denemesi de nispeten hüsranla sonuçlanınca Mourinho için yeni bir yolculuk zamanı gelip çattı. Mayıs 2021’de İtalya’nın köklü takımlarından AS Roma’nın yeni teknik direktörü olarak José Mourinho’nun ismi açıklandığında; Mou’nun daha önce Inter Milan’la yaşadığı başarıları düşünen AS Roma taraftarları oldukça heyecanlanmıştı.

İlk sezonunda Mourinho’nun taktiksel kararları ve oyuncu yönetimi ciddi eleştiriler aldı. Ligde istikrarsız bir gidişat tuttursa da Avrupa’da başarılı bir rota çizmesi Mou’nun Roma’sının yolunu biraz daha uzattı. UEFA Avrupa Konferans Ligi’nde gösterilen performans, hiç şüphesiz Mourinho’nun Avrupa’daki tecrübelerinin de etkisini içeriyordu.

O yıl UEFA’nın ilk kez düzenlediği Avrupa Konferans Ligi’nde Mourinho ve öğrencileri Hollanda temsilcisi Feyenoord’u 1-0’la mağlup ederek kupayı müzelerine götürmeyi başarırken; UEFA organizasyonlarında İtalya’nın bir önceki kupasının da 2010 yılında Mourinho’lu Inter tarafından kaldırılmış olması kaderin bir cilvesi miydi yoksa Avrupa’da başarının anahtarını elinde tutan bir tecrübenin eseri miydi? [7]

Bütün sporseverler, Mourinho’nun Roma’daki ikinci sezonunda bu sorunun cevabını arıyordu. Peki, ne oldu? Lige fena bir başlangıç yapmayan AS Roma dört maçta üç galibiyet, bir beraberlik aldı. Beşinci haftada ise Udinese karşısında 4-0 gibi ciddi bir hezimete uğradı. Serie A, bir kez daha inişli çıkışlı ilerleyecek gibi görünüyordu ve nitekim kritik oyuncularının sakatlığı, istikrarsız gidişat gibi faktörler nedeniyle sezon Roma için oldukça kötü ilerledi.

Avrupa Konferans Ligi’nin galibi olarak Avrupa Ligi’nde mücadele eden AS Roma; nispeten ‘zayıf’ takımların olduğu grupta Real Betis’ten iki maçta sadece iki puan alabildiği için grubu ikinci tamamladı. Red Bull Salzburg ve Real Sociedad’ı eleyerek kupada çeyrek finale yükselen Roma’nın şansına, bir önceki sezon finalde yendiği Feyenoord geldi. İlk maçta 1-0 yenilen İtalya temsilcisi, ikinci maçta 4-1 kazanmayı başardı. Yarı finalde de Bayer Leverkusen’i eleyen AS Roma; Mourinho ile ikinci sezonunda ikinci kez Avrupa kupası finali gördü. Fakat finalde Sevilla’ya penaltılarla mağlup olmaktan kurtulamadı. Ligde Şampiyonlar Ligi hattından da uzak kaldıkları için Şampiyonlar Ligi’ne katılma konusundaki tek şansları olan Avrupa Ligi finali fırsatını tepmişlerdi.

Roma’daki üçüncü sezonunda kulüp hâlâ Mourinho’dan ümitvardı. Romelu Lukaku, Leandro Paredes, Houssem Aouar gibi önemli transferler yapıldı. Ancak sezon, başlayabileceği en korkunç şekilde başladı ve ilk üç maçta sadece bir puan alabildiler. Ardından biraz toparlanma gözlense de Avrupa Ligi’nde Slavia Prag, Servette ve Şerif Tiraspol’un olduğu gruptan ikinci sırada çıktılar. Play off’larda eski bir dostla, Feyenoord’la eşleşen AS Roma’da artık sesler daha yüksek çıkmaya başlamıştı. Aralık ve Ocak ayında Roma, sadece tek bir galibiyet alarak ligde dokuzuncu sıraya gerileyince veda vakti gelip çatmıştı. [8]

Mourinho, futbol arenasında hırsının ve taktik dehasının hep ‘çalıştığı’ dönemlerden artık farklı bir mücadele dönemine geçiş yapmışa benziyor. Şu anda en büyük rakibi, kendisi. Çünkü ligde iddialı konumlar elde ettiği yıllar geride kaldı. Avrupa’da peş peşe başarılar kazandığı yıllar da bir o kadar uzak bir geçmişte…

Avrupa’da üç kupayı (Şampiyonlar Ligi, UEFA Avrupa Ligi ve Avrupa Konferans Ligi) birden kazanan tek teknik direktör olan José Mourinho için yeni bir mücadele dönemi. Üstelik 21 yıl rötarlı bir mücadele bu!

2016 – 2017 sezonunda UEFA Avrupa Ligi’nde Fenerbahçe ile deplasmanda oynadığı maçtan önce düzenlenen basın toplantısında Mou, “Portekiz’deyken ilk yurt dışı teklifimi 2002-2003 sezonunda Türkiye’den almıştım. Şu anda 53 yaşındayım ve tutkuyu seviyorum. Türkiye’de de büyük bir futbol tutkusu var, bir gün neden buraya gelmeyeyim?” demişti. [9]

Mourinho, şu anda 61 yaşında

Chelsea’nin başındayken oynattığı futbolu eleştirenlere karşı, şampiyonluğu garantilediği dönemde en yakın rakipleri Arsenal’i nitelendirerek “10 yıl kupasız kalmaktansa ‘sıkıcı’ olmayı yeğlerim” veya oynatılmadığı için kendisine tepki gösteren Carvalho’ya hitaben “Bir IQ testi yaptırması veya akıl hastanesine başvurmasında fayda var, bazı şeyleri anlamakta güçlük çekiyor gibi görünüyor” gibi spekülatif demeçler veren cesur Mou ne kadar uzakta kaldı hep birlikte göreceğiz.

Sonuç itibarıyla şampiyonluğa ve rekabete, hem Avrupa’da hem de Süper Lig’de ciddi anlamda susamış bir Fenerbahçe’nin başına; bir o kadar başarıya susamış bir teknik direktör geldi.

Oynattığı futbolun dünya arenasında geçerliliğinin kalmadığı söylentilerine, kadro taktisyenliği ve disiplinli defans anlayışıyla ne kadar başarılı cevaplar vereceğini hep birlikte göreceğiz.

Ancak bir gerçek var ki, marka değeri anlamında oldukça prestijli bir teknik direktör tercihi yapıldı. Fenerbahçe’yi sadece bunun için bile tebrik etmek gerekir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Haziran 2024’te yayımlanmıştır.

[1] https://www.record.pt/futebol/futebol-nacional/liga-betclic/benfica/detalhe/vilarinho-mourinho-teria-ficado-se-nao-fizesse-exigencias

[2] https://www.skysports.com/football/news/15116/11522231/special-one-remembering-jose-mourinho-s-first-ever-chelsea-press-conference

[3] https://www.independent.co.uk/sport/football/jose-mourinho-premier-league-avram-grant-portuguese-roman-abramovich-b2170898.html

[4] https://www.goal.com/tr/haber/maniche-dogruladi-mourinho-gercekten-camasir-sepetine-saklanarak-soyunma-odasina-girmis/1tucgsbmj9u9i1v7f6zbgn0u89

[5] https://www.theguardian.com/football/2013/jun/10/jose-mourinho-chelsea-return-happy-one

[6] https://www.nytimes.com/athletic/2525352/2021/04/19/he-sucked-the-culture-out-of-the-club-the-inside-story-of-jose-mourinhos-downfall-at-tottenham-hotspur/#

[7] https://www.aa.com.tr/tr/dunyadan-spor/roma-koleksiyoner-mourinho-ile-uefa-avrupa-liginde-sampiyonluk-pesinde/2909804#:~:text=Jose%20Mourinho%2C%20Roma’daki%20ilk,yenen%20Roma%2C%20kupayı%20müzesine%20götürdü.

[8] https://medyascope.tv/2024/01/18/20-yillik-hasreti-dindirdi-ama-yetmedi-romadan-bir-jose-mourinho-gecti/

[9] https://www.aa.com.tr/tr/futbol/fenerbahcenin-yeni-calistiricisi-mourinho-avrupada-uc-kupayi-kazanan-tek-isim/3238495

Alper Kaya
Alper Kaya
Alper Kaya - 1990 yılında Ankara’da doğdu. Orada hiç yaşamadığı hâlde, Ankara’yı çok sevdi. BirGün ve soL’da spor yazıları yazdı. Halen Evrensel’de salı günleri maç yazısı olmayan futbol yazıları yazmakta… 2010 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından “Yılın Spor Köşe Yazısı Övgü Ödülü”ne layık görüldü. Ödül alan en genç gazeteci oldu. Dokuz romanı yayımlandı, on iki kolektif kitapta yer aldı. İki öyküsü Uludağ Üniversitesi öğrencileri tarafından kısa metraj filme çekildi. Bir tiyatro oyunu Dokuz Eylül Üniversitesi’nde sergilendi. 10 yılı aşkın süredir farklı sektörlerden firmalara sosyal medya danışmanlığı ve içerik yazarlığı yapan Kaya, kendisi gibi yazar olan eşi Gizem Şimşek Kaya ve beş kedisiyle birlikte İstanbul’da yaşıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x