Türk futbolunu 16 Haziran’da yeni bir dönem bekliyor.
Tabir-i caizse normal şartlarda bile kaosu eksik olmayan Türk futbolu, Nisan ayında Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir’in istifasıyla yeni bir bilinmeze sürüklendi. 16 Haziran’daki seçimin de beraberinde birçok bilinmezlik getireceği aşikâr…
Peki, ne oldu da Türkiye Futbol Federasyonu birlik, büyüme, gelişme mesajları verirken bir anda kendini olağandışı bir süreçte buldu? Öte yandan, yeni dönemde bizleri, daha doğrusu Türk futbolunu neler bekliyor?
Manzarayı daha net görebilmek ve olup bitenleri eksiksiz anlamak için geriye, olayların başladığı noktaya gitmekte fayda var. 2019 yılının Şubat ayında Yıldırım Demirören’in istifasının ardından bu görevi geçici olarak Hüsnü Güreli devralmıştı. Sonrasında yapılan ilk seçime Nihat Özdemir tek aday olarak girmiş, 174 geçerli oy alarak Türkiye Futbol Federasyonu’nun yeni başkanı olmuştu.
Aslında işler Nihat Özdemir ve ekibi için çok da kötü başlamamıştı. Tabii kimse dünyayı sarsan Covid-19’un, Türk futbolunu da bu kadar etkileyebileceğini düşünmemişti. Gerçi Türk futbolunda Covid-19 öncesi de kaos ve kriz eksik olmuyordu ama…
Krizle biten ilk sezon, kriz yaratan istifa
Nihat Özdemir seçildiği ilk sene büyük bir kaosun ortasında kaldı. Sezon bitmeden patlak veren Covid-19, Türk futbolunu hem yönetimsel hem de finansal olarak sarsmıştı. Nihat Özdemir’in ilk sezonunda (2019/2020) lig bir şekilde bitirilmiş, ancak Covid-19 öne sürülerek küme düşme, lig maçlarının ardından kaldırılmıştı.
Tabii o dönem bu konu futbolseverlerin büyük bir bölümü tarafından tepkiyle karşılandı. Sonrasında 2021 yılına ertelenen EURO 2020’de milli takımın başarısızlığı, ülkedeki finansal istikrarsızlık, sporla siyasetin çok iç içe girmesi, yayıncı kuruluşla yaşanan kriz, derken Nihat Özdemir için iş artık dayanılmayacak noktaya gelmişti.
Nitekim Nihat Özdemir Nisan 2022’de görevini bıraktı. İstifası zaten kaos yaratmaya yetmezmiş gibi giderayak Posta gazetesine verdiği röportajla ortalığı biraz daha hararetlendirdi. O röportajda kullandığı şu cümle gündeme oturdu:
“Başakşehir Başkanı Göksel Gümüşdağ istifa sürecinde etken olmuştur. İstediğini yapmadım. Birçok yerde Fenerbahçe ve Galatasaray’ın istifamda rol oynadığı yazılsa da bunun aslı astarı yok.”
Söylenti çok, tek aday var
Şimdi gözler TFF’nin 16 Haziran’da gerçekleştirilecek başkanlık seçiminde…
16 Haziran’a çok bir zaman kalmamasına rağmen, Gaziantep Futbol Kulübü’nün eski başkanı Mehmet Büyükekşi dışında, ki adaylığı Anadolu Ajansı 30 Mayıs’ta haber olarak geçti, başka aday yok. Ama ismi geçen çok isim var. Elbette dedikodular da…
Nihat Özdemir’in ‘İstifamda etken olmuştur’ dediği ve aday olmayı düşünmediğini söyleyen Göksel Gümüşdağ, Nihat Özdemir’in ekibinde yer alan Hamit Altıntop, Ahmet Nur Çebi, şu an vekâleten görevi sürdüren Servet Yardımcı, Saffet Sancaklı, Fatih Terim, Rıdvan Dilmen adı geçen isimler arasında…
Adaylığını açıklayan Büyükekşi’nin ilk açıklaması ise şöyle: “Kulüpler Birliği Vakfı’nın demokratik ve şeffaf yapısını, kulüp başkanlarının görüşlerini çok önemsiyorum. Bu doğrultuda kulüplerimizin birçoğuyla ve futbol ailesinin değerli paydaşlarıyla görüşmelerimizi gerçekleştirdik. Bu görüşmeler sonrasında kulüp başkanlarımızın da Türk futbolunun imaj kaybı başta olmak üzere birçok sorunun çözümü için adaylığıma olumlu yaklaştığını gördüm. Ben de bugün itibarıyla Türkiye Futbol Federasyonu seçimlerinde başkan adayı olduğumu açıklıyorum. Türkiye futbolunun potansiyelinin en iyi şekilde değerlendirilmesi ve ülkemizin dünyada hak ettiği konuma yükselmesi için gönül veren bir kadro ile birlikte şeffaf ve vizyoner bir kurum içi işleyiş modeli ile yola çıkıyoruz. Türkiye futbol camiası için hayırlı olmasını diliyorum.”
Futbol sadece piyasa tarafından yönetilirse…
Son yıllarda futbol ve siyaset iç içe girdi. Bu da bazı sürpriz gelişmelerin yaşanmasına sebep olabiliyor. Dolayısıyla onca söylentiye rağmen belki de hiç tahmin etmediğimiz bir isim gelecek göreve.
Aslında birçoğumuzun görmek istediği şey, Türk futbolunu yöneten kişinin Türk futbolundan gelmiş olması. Ancak ne yazık ki bizde yıllardır durum tam tersi. Futbol daha çok iş adamlarının ellerinde. Belki de yıllardır yaşadığımız birçok sorunun temel noktası da bu…
Pascal Boniface, “Futbol ve Küreselleşme” adlı kitabında, “Piyasa eğer yönetilmezse kendi kendini imha etme özelliği taşır; aynı şekilde futbol da sadece piyasa tarafından yönetilirse ortadan kalkacaktır.” der. Aslında Türk futbolunda da uzun yıllardır durum bu. Futbol sadece piyasa tarafından yönetiliyor ve ne yazık ki bu da Türk futbolunu her geçen gün daha kötüye götürüyor.
16 Haziran’da her şey bitecek mi?
16 Haziran’daki seçimde TFF’nin yeni başkanı kim olursa olsun, onu zorlu bir süreç bekliyor. Kur farkından ve finansal ortamın güvensizliğinden dolayı yayın ihalesinde yaşanan sorun; Türk futbolunun kronikleşen ve artık bir son bulması gereken ‘yabancı sınırı’ konusu; Süper Lig’in marka değerinin her geçen gün azalması; altyapısal sorunlar ve A Milli Takımın durumu yeni seçilecek başkanı bekleyen başlıklardan sadece birkaçı…
Peki, bu konularda TFF’nin yeni seçilecek başkanı ve oluşturacağı ekip nasıl bir yol izlemeli?
Türk futbolunun içinde bulunduğu durumu düşününce, bu sorunların çok kısa bir sürede çözülemeyeceğini de kabul etmek gerekiyor. Ancak en azından doğru adımlar atılarak işe başlanabilir. Nihat Özdemir göreve başladığında ‘güven’ ve ‘liyakat’ konularının altını çizmişti. Tabii işler öyle ilerlemedi, ama olsun… Yeni başkanın ilk hamlesi ‘güven’ kelimesinin içini doldurmak olmalı. Elbette bunun için de zamana ihtiyacı olacak.
Mesela “Yabancı sınırı önümüzdeki 3 yıl kaldırıldı.” dedikten bir sene sonra kuralı değiştirmemeli. Ya da sezon bitip tüm takımlar saha içi performanslarını sergiledikten sonra, “Bu sezon küme düşme kaldırıldı.” gibi bir açıklama yapmamalı. Ya da “Hocamızla 3 yıllık bir plan hazırladık.” dedikten birkaç ay sonra A Milli Takım teknik direktörü değiştirilmemeli…
Aslında bu örnekler sadece TFF’nin değil, kulüplerimizin ve Türk futbolunun sorunları ve artık biz bir kez daha bunların çözülebileceğine inanmak istiyoruz.
Yabancı sınırı ve yayın ihalesi belirsizliği
Yeni sezon öncesi atılacak adımların, verilecek kararların başında Türk futbolunun kronikleşen konusu ‘yabancı sınırı’ geliyor. Yeni gelecek başkan ve ekibi bu konuda Avrupa’daki örnekleri dikkate almalı ve yasaklarla bir yere gidilemeyeceğinin kararını vermeli.
Elbette yabancı oyuncu sayısında kısıtlama olmasını savunanlar olacaktır, ancak bunun Türk futboluna bir yararı olmadığını da yıllar içinde açıkça gördük. Futbolcuyu ‘yabancı’ yahut ‘yerli’ diye ayırmaktansa onları kalitesine göre değerlendirmeyi öğrenmeliyiz. Aksi halde futbolumuzun ileriye doğru gitmesi çok da mümkün görünmüyor.
Bir diğer önemli konu ise yayın ihalesindeki belirsizlik!
Aslında TFF, yaptığı bir açıklamayla ihaleyi kazananları ve detaylarını duyurmuştu; ancak burada açıklanan rakamlar kulüplerin beklentisinin çok altında oldu. Her ne kadar geçtiğimiz günlerde geçici olarak başkanlık görevini sürdüren Servet Yardımcı bu konuda, “Görüşmelerimiz olumlu ilerliyor.” dese de, kulüplerin ve futbol camiasının finansal olarak yayın ihalesi konusunda tatmin olmadığı açık.
A Milli Takım, Stefan Kuntz ile devam edecek mi?
Nihat Özdemir, Stefan Kuntz’un göreve “3 yıllık bir planlama” dâhilinde geldiği söylese de, Türk futbolu için ‘planlama’ çok da geçerli bir kelime değil! Ne yazık ki böyle…
Bu nedenle seçilecek olan TFF başkanının Kuntz ile devam edip etmeyeceğini tahmin etmek zor. Kuntz’la çalışmaya devam ederse, ne kadar arkasında durulur, orası da ayrı bir soru işareti?
Hal böyleyken yeni bir teknik direktör arayışına girmek ne kadar mantıklı olur? Tartışılır, ama ihtimaller arasında bunun da olduğu gün gibi ortada.
Yeni bir yapılanma şart
Yukarıda bahsettiğimiz konuların büyük bir bölümü, saha içerisindeki futbolu doğrudan etkileyen unsurlardı. TFF’nin ve seçilecek yeni başkanın çözmesi gereken bir sorun da saha dışı; yani TFF’nin yapısal durumu…
Türk futbolunu özerk bir şekilde yönetmesi gereken en üst kurum olan TFF, ne yazık ki son birkaç yılda siyaset ve ticaretle çok iç içe geçmiş durumda. Bunu özellikle Covid-19 krizinin patlak vermesinin ardından küme düşmenin kaldırılması sürecinde çok daha net bir şekilde gördük. Belki TFF, bu kadar baskı, talep olmasa küme düşmenin kaldırılmasıyla ilgili bir karar vermeyebilirdi.
Sonuçta olan oldu. Eskiye dönmek bize bir şey kazandırmayacak. Ancak aynı hataların tekrarlanmaması da şart.
Bu nedenle yeni başkanın iyi bir yapı kurması ve TFF’nin özerkliğini koruması; bunun için çalıştığına insanları, futbolseverleri inandırması gerek. Az önce de bahsettiğim gibi futbol sadece piyasa tarafından yönetilirse ortadan kalkma noktasına kadar gidecektir. Zaten objektif olarak son birkaç yılımızı değerlendirirsek kötüye gittiğimizi hem saha içi hem saha dışı net bir şekilde söyleyebiliriz.
Bir diğer yapısal konu da TFF’nin kurullarıyla ilgili… Bu kurullar bağımsız olmalı, hiçbir şekilde baskı görmemeli. Kararlarını özgürce vermeli.
Çok fazla detaya girmeden altını çizmemiz gereken bir nokta var. Haftanın maçlarından sonra adını en çok duyduğumuz olan iki kurul; Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK) ve Tahkim Kurulu… Bu iki kurul da belli kriterleri karşılayan hukukçulardan oluşur. Ancak son yıllarda şunu net bir şekilde görüyoruz ki, bu kurullar, kulüpler ve TFF çok fazla etkileşim içindeler. Bu bazen aynı paralelde giderken, bazen zıt yönde de olabiliyor. Basit bir örnek vermek gerekirse PFDK’daki hukukçuların verdiği ağır bir karar ya da cezai yaptırım, tam tersi bir oy çokluğuyla yine hukukçulardan oluşan Tahmin Kurulu tarafından ciddi ölçüde azaltılabiliyor ya da tamamen kaldırılabiliyor. Tabii bu durum da spor camiasında tartışmaların artmasına neden oluyor.
‘Futbol dışı aktörler’ sorunsalı
Elbette futbol federasyonlarında farklı alanlardan tecrübe sahibi insanlar olmalı. Avrupa’da da benzer örnekleri var, ancak bizde bu durum farklı bir boyuta ulaşmış durumda.
Son başkan Nihat Özdemir’in seçildiği dönemdeki yönetim kurulunda Hamit Altıntop ve Selim Soydan dışında tamamen futboldan geldiğini söyleyebileceğimiz hiçbir isim bulunmuyor. Üzücü ve bir o kadar da düşündürücü, çünkü Türk futbolunu yöneten en üst kurumun yönetim kurulundaki 14 ismin 12’si ticaret, siyaset ya da farklı bir alandan gelirken, futboldan gelenlerin sayısı sadece 2!
Elbette yönetimsel, ticari ya da siyasi tecrübesi olan bir ya da birkaç ismin olması normal karşılanabilir, ama 14 ismin 12’i böyle olunca, TFF ne özerkliğini koruyabiliyor ne futbolun gerçek sorunlarına bağımsız şekilde yönelebiliyor ne de güven telkin ediyor. Kısacası yeni TFF başkanı, TFF’yi daha çok futboldan gelenlerle yönetmeli ya da en azından onların azınlıkta olmadığı bir yapıya büründürmeli.
Belirsizlikler içinde yüzerken, çözüm bekleyen sorunlarımız çok fazla. 16 Haziran’da gerçekleştirilecek seçimle gelecek yeni başkanı zorlu bir süreç bekliyor. Yeni başkandan umudumuz, isteğimiz; özerk ve siyasetten uzak, futbolun içinden gelen isimlerin azınlıkta kalmadığı, güvenilirliği sorgulanmayan, liyakattin esas olduğu bir TFF… Bu mümkün olacak mı? Bekleyip göreceğiz…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 31 Mayıs 2022’de yayımlanmıştır.