Siyasetin diğer alanlarında toplumsal cinsiyet çeşitliliği konusunda yeterince hızlı olmasa da adımlar atılıyor. Çatışma çözümü ve barış inşasında ise kadın hâlâ yok. Yazar ve ödüllü gazeteci Janine di Giovanni, Foreign Policy dergisindeki yazısında kadınların barış süreçlerine etkisini olumlu ve olumsuz örneklerle ortaya koyuyor.
Yazıdan bazı bölümler aktarıyoruz:
“Aristophanes’in İ.Ö. 5’inci yüzyılda yazdığı Lysistrata’da, antik Atina ve Sparta’nın kadınları, iki şehir devleti arasındaki savaşı sona erdirmek için ustaca bir yol keşfederler. Savaşmayı bırakıp anlaşana kadar erkeklerle beraber olmazlar. Bu, muhtemelen şimdiye kadar tasarlanmış en özgün ve etkili barış sürecidir.
Aristophanes’in yöntemi, Suriye ve Etiyopya’nın Tigray bölgesinde devam edenler gibi günümüz savaşlarını sona erdirmede işe yaramayabilir. Ancak kadınların, çatışmaları sona erdirmek için müzakere ederken veya masaya oturduklarında benzersiz becerilere ve güce sahip olması halen geçerliliğini koruyor. Buna karşın çok az kadın barış süreçlerinde müzakereci, arabulucu ya da resmi olmayan kanallarla yürütülen diyalogların (2. Yol) kolaylaştırıcısı oluyor. Hatta bu alanlarda, siyaset ve siyasetin diğer pek çok alanında olduklarından daha azlar. Nedense savaş ve barış meseleleri neredeyse tamamen erkeklere bırakılıyor?
Kadınlar barış görüşmelerinde yok
Kadın, barış ve güvenlik (KBG) konuları, üniversite programları, düşünce kuruluşları ve çevrimiçi konferanslarda oldukça popüler. (…) Ancak KBG, hiçbir yere varmayan bir terim. Barış ve güvenlikle uğraşan bir kadın olmama rağmen (Birleşmiş Milletler ile çalıştım, Yale Üniversitesi’nde çatışmalar hakkında ders verdim, kitaplarımda ve sayısız makalemde barış ve güvenlik hakkında yazdım) bu terim beni şaşırtmaya devam ediyor. Tam olarak ne anlama geliyor? Çatışmaların sona erdirilmesinde sivil toplumu daha aktif bir rol üstlenmeye yönlendirmek mi? Müzakere ekiplerinin ön saflarına kadınları koymak mı? Daha fazla kadını barış inşasında görev almak üzere eğitmek mi?
Kâğıt üzerinde hepsi kulağa hoş geliyor, ama bunlar nadiren gerçek oluyor. BM Güvenlik Konseyi’nin dönüm noktası niteliğindeki 1325 sayılı kararı, çatışmanın kadınlar ve kız çocukları üzerindeki orantısız, benzersiz ve üzüntü verici etkisini kabul etti. Kadınların katılımını artırmak ve ‘toplumsal cinsiyet perspektiflerini sürece dahil etmek’ amaçlandı. Hükümetler, kadın barış inşacılarını desteklemek üzere ulusal eylem planları uygulaması öngörüldü.”
Yazar, dünya çapında devam eden çatışmalarda, görüşmelere liderlik eden veya barış konferanslarının katılımcılarını seçme yetkisine sahip çok fazla kadın olmadığını belirtiyor: “BM’nin Suriye, Yemen ve devam eden savaştan çıkar sağlayan çeşitli üye devletler nedeniyle başka yerlerde çıkmaza girmesiyle ibre; resmi olmayan, perde arkası barış süreçlerine dahil olarak sahneyi kurmada butik çatışma çözümü örgütlerine kaydı.
Çatışma çözümlerinde ikinci yol genellikle sivil toplum temsilcilerinin bir çatışmanın nasıl sona erdirileceğine ilişkin başlangıç adımlarını ele almasını içerir. Buna genellikle inanç liderleri ve kadın grupları da dahildir. Kadın grupları sivil toplumun güçlü bir bileşeni olsa da kadınlar nadiren oradadır.
Lider eşlerinin etkisi
Savaşan erkeklerin yakınında olan kadınların da muazzam bir etkisi olabilir. Erkek liderlerin güçlü eşleri her zaman barışı sağlayan kişiler değildir, ama öyle olmalıdırlar. (…) Üst düzey komutanların eşleri de güçlüdür; çoğu zaman kocalarını, en yakın danışmanlarının yapamayacağı şekilde etkileyebilirler. Genellikle annedirler ve empati kurabilirler. Katliamları veya ağır insan hakları ihlallerini durdurmaya yardımcı olabilirler.
Kocası 2013’te Şam’ın kenar mahallelerinden Guta’da kimyasal gazla çocukları öldürdüğünde sessiz kalan Suriye lideri Beşar Esad’ın eşi Esma’yı düşünün. Bu, Vogue’a (artık internetten erişilemiyor) çocuklarının hayır kurumu hakkında röportaj vermesinden kısa bir süre sonra gerçekleşmişti. Esma, kocası Humus’ta ailelerin evini bombaladığında, varil bombalarıyla Halep’i yerle bir ettiğinde, okulları ve hastaneleri vurduğunda da sessiz kaldı.
Esma, kocası Madaya halkını “açlık ya da teslimiyet” taktiğini kullanarak açlıktan öldürdüğünde de sessiz kaldı. Kocasına, onun da çocukları olduğunu hatırlatabilirdi. Ya bu onların başına gelseydi? Lysistrata’nın güçlü kadınları gibi ilişkilerini kullanabilirdi, ama yapmamayı seçti. Aynı durum, kocası 1990’larda dört savaşla ülkeyi paramparça ederken tahtın arkasındaki güç olarak görülen Yugoslav lider Slobodan Miloseviç’in eşi Mirjana Markoviç için de geçerli. Markoviç, Srebrenica’da 8 bin Boşnak erkek ve erkek çocuğunun katledildiği Temmuz 1995’te muhtemelen Belgrad’da kocasıyla birlikteydi. Miloseviç, emir komuta zincirinin en tepesindeydi ve karısına âşıktı; karısı onu etkileyip soykırımı durdurabilirdi. Mirjana Markoviç’in kendisi de aşırı milliyetçi bir politikacıydı ve hatta lider eşlerinin çoğu zaman görmezden gelinemeyecek kadar önemli olduğunu vurgulayarak kocası üzerinde baskı kurmuş bile olabilir.
Toplumsal cinsiyet dengesi
Hepimiz Silikon Vadisi ve Hollywood’daki toplumsal cinsiyet dengesizliğinin farkındayız. Ama ölüm-kalım meselesi olan dengesizlik, barış inşasında söz konusu. Dünya Ekonomik Forumu, 2018’de şu sonuca vardı: “1992-2011 yılları arasında barış anlaşmalarını imzalayanların yalnızca %4’ü, müzakerecilerin ise sadece %9’u kadındı. Buna karşın araştırmalar, kalıcı barışı sağlamanın sırrının kadın katılımı olduğunu göstermiştir.” Rapor, kadınların Liberya, Kuzey İrlanda ve Filipinler’de barışı sağlamada etkili olduğuna dair örneklere de yer veriyor.
Dengeyi sağlamaya yönelik girişimler de yapılıyor. ABD, 2017’de, KBG konusunda kapsamlı bir yasaya sahip dünyanın ilk ülkesi oldu. Yasa şunu söylüyor: “KBG Stratejisi, kadınların çatışmayı önleme ve çözmede, terörizm ve şiddet içeren aşırılıkla mücadelede ve çatışma sonrası barış ve istikrarı inşa etmede değişimin aracıları olarak oynadıkları rolleri kabul eder. KBG Stratejisi, kadınların liderlik etme ve katkıda bulunma konusunda yetkilendirilmelerini, başarılı olmaları için gerekli beceri ve destekle donatılmalarını, fırsatlara ve kaynaklara erişim yoluyla katılımlarının desteklenmesiyle siyasi ve sivil hayatta anlamlı liderliklerini artırmayı amaçlamaktadır.” İroni şu ki kadınların eşitliğini ileri taşımaya yönelik bu yasa, ABD tarihinin en kadın düşmanı başkanlarından biri tarafından kabul edildi. (…)
İskandinav ülkeleri, kadın haklarını geliştirmeleri ve barış inşasına olan bağlılıkları ile hâlâ çoğu yeri geride bırakıyor. Finlandiya, Avrupa’da kadınlara oy hakkı veren ilk ülkeydi ve siyasette kadınların temsili ve toplumsal cinsiyet eşitliği açısından dünyanın en etkileyici ülkelerinden biri olmaya devam ediyor. Buna rağmen Norveç’te her yıl gerçekleşen meşhur ve kayıt dışı barış konuşmalarında, yalnızca bir avuç kadın olduğunu fark ettim ve çoğu, güçlü erkeklerin özel yardımcılarıydı.
Yazar, siyasette adı sık geçen güçlü kadınların her zaman barış inşası yolunda ilerlemediğini söylüyor: “İngiltere eski Başbakanı Margaret Thatcher, 1982’de ülkesini savaşa taşımıştı. ABD’nin eski First Lady’si Hillary Clinton, kocası Ruanda veya Bosna’da iş işten geçene kadar hiçbir şey yapmazken yanındaydı.
Kadınlar genellikle savaşın, büyük ölçüde de cinsel şiddetin mağdurları olarak tasvir edilir. Ama kadınların gücü var. BM Kadın Birimi’ne göre kadınların bir barış sürecine katılması, barışın iki yıldan uzun süre tesis edilme olasılığını %20 oranında artırıyor. BM Güvenlik Konseyi, kadınları çatışmaların çözümüne daha fazla dahil olmaya çağırıyor. Çatışma çözümüne dair güçlü bir taban hareketi örneği, Bosna’da 1995 soykırımından sonra kurulan güçlü bir savunuculuk ve lobicilik grubu olan Srebrenitsa Anneleri’dir.
BM Kadın Birimi’nin Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana 40 barış sürecine ilişkin analizi şunu gösteriyor: ‘Kadınların müzakere süreci üzerinde güçlü bir etki gösterebildikleri durumlarda bir anlaşmaya varılma şansı, kadın gruplarının zayıf ya da hiç etkili olmamasına göre çok daha yüksekti. Kadınların güçlü etkisinin olduğu durumlarda neredeyse her zaman bir anlaşmaya varıldı.”
Onarıcı kadınlar
KBG’yi moda bir kısaltmanın ötesine taşımayı gerçekten istiyorsak, daha fazla kadını sahaya ve ikinci yol süreçlerine hazırlamamız gerekiyor. Kadınlar, bunların nasıl organize edileceğini, kolaylaştırılacağını ve müzakere edileceğini öğrenmeli. Karar alma ile birlikte beceri gerektiren bu faaliyetler çoğu zaman erkeklere bırakıldı. Mali, Güney Sudan ve Orta Afrika Cumhuriyeti gibi yerlerdeki barış süreçlerinde kadınlar ne yazık ki yeterince temsil edilmedi. Sadece uzun ve kanlı bir savaşın ardından barışı sağlayan Kolombiya, kadınların daha iyi temsil edildiği bir örnek.
Barış süreçlerinde daha çeşitli girdiler elde etmek yalnızca olumlu sonuçlara yol açar. Ne de olsa kadınlar genellikle savaşçı değil, parçalanmış bir toplumun parçalarını toplayanlardır. Ne yapılması gerektiğini bilirler. Nasıl iyileştirileceğini ve yıkılmış insanları nasıl onaracaklarını bilirler.
Bence Lysistrata’nın bir kopyası, barışı hayata geçirmek ve başarı grafiği sergilemek amacıyla dikkatlice okunması gereken metaforik bir model olarak her hükümet liderine gönderilmeli. Başroldeki Lysistrata’nın bilgece sözlerini hatırlamalıyız: ‘Şimdiye kadar ve epey bir süre boyunca, siz erkekler ne yaparsanız yapın ses çıkarmamıza izin vermediğiniz için edebimizi koruyarak sessizce acı çektik. … Ama Boiotialı kadınlar, Peloponnesoslu kadınlar ve bizler burada bir araya gelirsek, birlikte Yunanistan’ı kurtarabiliriz.’”
Bu yazı ilk kez 15 Ekim 2021’de yayımlanmıştır.
https://foreignpolicy.com/2021/10/10/women-war-peace-security-wps/