10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü: Kadınların eşitlik mücadelesinde neredeyiz?

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin vaat ettiği haklar kadınlar söz konusu olunca ne kadar yerine getirilebildi? Kadın haklarının hayata geçmesinin önündeki engeller neler? Hangi yeni sınamalar durumu zorlaştırıyor? Dr. Ayşe Kaşıkırık yazdı.

İnsan haklarının “herkes için, her koşulda ve doğuştan gelen” bir bütün olduğu fikri, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin en temel vaadiydi. Ancak aradan geçen 76 yıl, bu vaadin gerçekte kimi kapsayıp kimi dışarıda bıraktığını açık biçimde gösteriyor. Bugün dünya genelinde milyonlarca kadın için insan hakları hâlâ evrensel değil; coğrafyaya, sınıfa, etnik kimliğe, statüye ve en çok da toplumsal cinsiyete göre değişen bir ayrıcalık alanı olarak karşımıza çıkıyor.

Bu nedenle 10 Aralık, yalnızca insan haklarının yıldönümü değil; eşitlik iddiasıyla kurulan uluslararası sistemin, kadınlar söz konusu olduğunda neden hâlâ “yarım bir söz” olarak kaldığını sorgulamak için kritik bir eşik.

Kadınların siyasal temsilden ekonomik özgürlüğe, şiddetten korunmadan adalete erişime kadar uzanan temel hak alanlarında gerileme sinyalleri güçleniyor. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile haklar, çoğu zaman yasal güvenceye sahip olsa da gündelik yaşam pratiklerinde hâlâ “kırılgan” durumda.

Bu tablo bize şunu gösteriyor: İnsan haklarının evrenselliği, kadınlar için ancak sürekli mücadeleyle sürdürülebilen bir kazanım.

Kadın haklarının insan hakları olarak tanınmasının köşe taşları

Kadınların insan haklarının uluslararası düzeyde tanınması yavaş ve mücadeleyle şekillenen bir süreç oldu. Bu alandaki kırılma noktası, 1993 Viyana Bildirgesi’nin “kadın hakları insan haklarıdır” ¹ ilkesini normatif bir çerçeveye dönüştürmesiydi. Ardından 1995 Pekin Bildirgesi ve Eylem Platformu, kadının güçlendirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği alanında bugüne kadar hazırlanmış en kapsamlı politika çerçevesini sundu. ²

Bu belgelerin en bağlayıcı olanı ise, 189 ülkenin taraf olduğu Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW). Sözleşme, cinsiyet temelli ayrımcılığı hukuken tanımlıyor ve devletlere eşitlik yönünde somut yükümlülükler getiriyor. ³

Bugün kadın hakları, uluslararası sistemi dışarıdan zorlayan bir talep değil; insan hakları normlarının içinden tanımlanan bir hak kategorisi.

Siyasal temsil: En yavaş ilerleyen alan

Kadınların siyasal karar alma süreçlerine erişimi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin hem göstergesi hem de katalizörü. Buna rağmen ilerlemenin en yavaş olduğu alan hâlâ siyasal temsil.

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) ve Parlamentolar Arası Birlik’in (Inter Parliamentary Union -IPU) Politikada Kadınlar 2024 (Women in Politics 2024) güncellemesine göre, 2024 itibarıyla dünya parlamentolarındaki kadın oranı yalnızca %26,9.⁴ Bu oran 2010’dan bu yana çok sınırlı bir artış gösterdi; bazı bölgelerde ilerleme tamamen durmuş durumda. Yerel yönetimlerde tablo biraz daha iyi görünse de eşitlikten uzak: küresel ortalama %36 civarında. ⁵

Siyasi temsilin düşük kalmasının ardında birkaç yapısal neden öne çıkıyor:

  • Parti içi güç dengeleri ve kapalı aday belirleme süreçleri, kadınların önünü sistematik olarak tıkıyor.
  • Siyasal şiddet ve çevrimiçi taciz, kadın adayların görünürlüğünü ve güvenliğini tehdit ediyor.
  • Bakım yükünün kadınlar üzerindeki yoğunluğu, kamusal hayata girişlerinin önünde görünmez bir bariyer oluşturuyor.
  • Kampanya finansmanı konusunda kadınların dezavantajlı konumu, rekabeti sınırlıyor.

Araştırmalar, kadın temsili arttığında sosyal politikaların güçlendiğini, hesap verebilirliğin yükseldiğini ve yerel hizmetlerin çeşitlendiğini gösteriyor. Buna rağmen küresel ölçekte kritik eşiğin hâlâ yakalanamamış olması, siyasi alanın dönüşüme en dirençli kurumların başında geldiğini ortaya koyuyor.

Ekonomik haklar: Eşitliğin hâlâ çok gerisinde

Ekonomik eşitsizlik, kadınların insan haklarına erişimindeki en görünür engellerden biri. UN Women Data Hub verileri:

  • Kadınlar küresel ölçekte erkeklerden yaklaşık %20 daha düşük ücret alıyor. ⁶
  • Ücretsiz bakım işinin %75’ini kadınlar karşılıyor.
  • Pandemi sonrası toparlanmada kadınların istihdama dönüşü daha yavaş gerçekleşti.
  • Yarı zamanlı, güvencesiz ve kayıt dışı istihdam kadınlar arasında daha yaygın.

Ekonomik bağımsızlık, diğer tüm hakların kullanılabilmesi için temel bir koşul olduğundan, bu eşitsizlik siyasal katılımı, eğitim olanaklarını ve şiddetten çıkış yollarını da doğrudan etkiliyor.

Bakım ekonomisine yatırım, ücret şeffaflığı, eşit işe eşit ücret ve kayıt dışı istihdamla mücadele; ekonomik hakların güçlendirilmesinin ana eksenleri olarak öne çıkıyor.

Kadına yönelik şiddet: En süreğen insan hakları ihlali

UN Women’ın güncel küresel tahminleri, kadınların üçte birinin yaşamları boyunca en az bir kez fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığını ortaya koyuyor. ⁷ Bu veri, kadınların güvenlik ve onur hakkının küresel ölçekte ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.

Şiddeti süreğen kılan üç temel unsur öne çıkıyor:

  1. Cezasızlık, şiddeti caydırıcı mekanizmaları zayıflatıyor.
  2. Toplumsal normlar, şiddeti görünmez kılabiliyor.
  3. Ekonomik bağımlılık, şiddet döngüsünden çıkmayı zorlaştırıyor.

Kadına yönelik şiddetin insan hakları sistemi içinde hâlâ en zorlayıcı alanlardan biri olmasının nedeni, hukuki düzenlemelerle sosyal dönüşüm arasındaki açığın kapanmaması.

Yeni nesil tehditler: Dijital şiddet, iklim krizi ve zorunlu göç

Kadın haklarının geleceğini belirleyecek alanlardan bazıları henüz yeni gündemlerde yer alıyor:

  • Dijital şiddet: Çevrimiçi taciz, cinsiyetçi nefret söylemi ve izinsiz veri paylaşımı, kadınların dijital kamusal alandaki güvenliğini tehdit ediyor.
  • İklim krizi: BM Türkiye 2025 Ülke Raporu, iklim kaynaklı şokların kadınlar üzerindeki etkisinin daha derin olduğunu, su ve gıda güvencesizliğinin bakım yükünü artırdığını vurguluyor. ⁸
  • Göç ve yerinden edilme: Zorunlu göç süreçlerinde kadınlar hem şiddete hem ekonomik sömürüye karşı daha kırılgan.

Bu yeni tehditler, kadın hakları politikalarının artık yalnızca şiddet ve temsil alanına değil; teknoloji, afet yönetimi ve iklim politikalarına entegre edilmesi gerektiğini gösteriyor.

Sonuç: 10 Aralık’ın bugüne söylediği

Kadın hakları ile insan hakları arasındaki bağ bugün hiç olmadığı kadar görünür ve hiç olmadığı kadar kırılgan. Siyasal temsil hâlâ ağır aksak ilerliyor; ekonomik eşitsizlikler derinleşiyor; kadına yönelik şiddet, dünyanın neredeyse hiçbir bölgesinde gerçek anlamda azalmıyor. Üstüne bir de iklim krizi, dijital ayrımcılık, çatışmalar ve bakım yükünün artması gibi yeni nesil riskler eklenince, kadınların temel haklara erişimi sürekli genişleyen bir tehdit alanı içinde sıkışıyor.

Bu nedenle 10 Aralık, yalnızca takvimdeki bir hatırlatma değil: İnsan haklarının evrensel olduğu iddiasının, kadınların eşit yurttaşlık hakları tam olarak güvence altına alınmadan gerçeğe dönüşmeyeceğini gösteren kritik bir uyarı işareti. Kadınların hayatın her alanında eşit ve özgür bireyler olarak var olamadığı bir dünyada, insan hakları ancak kısmi, eksik ve seçici bir hak rejimi olarak kalır.

Kısacası, kadınların eşitliği ilerlemeden insan hakları ilerlemiş sayılmaz; kadınların kazanımları güçlenmeden insan haklarının evrenselliği tamamlanmış olmaz.

Dipnotlar

  1. World Conference on Human Rights, Vienna Declaration and Programme of Action, 1993.
  2. United Nations, Beijing Declaration and Platform for Action, 1995.
  3. UN General Assembly, Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination against Women (CEDAW), 1979.
  4. Inter-Parliamentary Union (IPU) & UN Women, Women in Politics: 2024.
  5. UN DESA & UN Women, Gender Snapshot 2025.
  6. UN Women Data Hub, Gender and Economic Indicators, 2024.
  7. UN Women, Violence Against Women Prevalence Estimates.
  8. United Nations in Türkiye, Türkiye Ülke Raporu 2025.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Aralık 2025’te yayımlanmıştır.

Ayşe Kaşıkırık
Ayşe Kaşıkırık
Dr. Ayşe Kaşıkırık, İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği’ni onur derecesiyle tamamladı. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde (SBE) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi yüksek lisans programında “Cinsiyet Eşitlikçi Perspektifle Belediye Bütçeleri: Fatih Belediyesi” konulu tezini başarıyla savunmuştur. 2024 yılında İstanbul Üniversitesi SBE’de Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi programını “Kentsel Dönüşüm ve Kadın Yoksulluğu: Fetihtepe Örneği” başlıklı doktora tezi ile tamamladı. 2013-2016 yılları arasında TÜBİTAK’ta araştırmacı olarak görev aldı. 2017-2020 yılları arasında Kadın Adayları Destekleme Derneği’nde projeler koordinatörü olarak; kadın dostu kentler, toplumsal cinsiyet eşitliği, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme ve kadınların eşit temsili odağında projeler yürüttü. 2021-2024 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü tarafından yürütülen TÜBİTAK destekli “Olası İstanbul Depreminin Çevresel Zorunlu Göç Senaryosu ve Yönetimi” isimli projede tam zamanlı doktora bursiyeri olarak çalıştı. 3 Nisan 2021’de, Türkiye’de kadınların yerel yönetimlere seçme ve seçilme hakkı kazanmasının 91. yıl dönümünde “Daha eşit ve kapsayıcı bir dünya mümkün!” temeline dayanan “Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı’nı kurdu. Yerel yönetimler, yerel siyaset, kent, toplumsal cinsiyet ve kadın alanında teorik ve uygulamalı çalışmalarına devam etmektedir. Bu alanlarda çok sayıda rapor ve kitap bölümü yazdı. Makaleleri çeşitli ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde yayımlandı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Yerel ve küresel ölçekte çeşitli kurumların çalışmalarına eğitmen, araştırmacı veya danışman olarak katkı sunmaktadır.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü: Kadınların eşitlik mücadelesinde neredeyiz?

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin vaat ettiği haklar kadınlar söz konusu olunca ne kadar yerine getirilebildi? Kadın haklarının hayata geçmesinin önündeki engeller neler? Hangi yeni sınamalar durumu zorlaştırıyor? Dr. Ayşe Kaşıkırık yazdı.

İnsan haklarının “herkes için, her koşulda ve doğuştan gelen” bir bütün olduğu fikri, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin en temel vaadiydi. Ancak aradan geçen 76 yıl, bu vaadin gerçekte kimi kapsayıp kimi dışarıda bıraktığını açık biçimde gösteriyor. Bugün dünya genelinde milyonlarca kadın için insan hakları hâlâ evrensel değil; coğrafyaya, sınıfa, etnik kimliğe, statüye ve en çok da toplumsal cinsiyete göre değişen bir ayrıcalık alanı olarak karşımıza çıkıyor.

Bu nedenle 10 Aralık, yalnızca insan haklarının yıldönümü değil; eşitlik iddiasıyla kurulan uluslararası sistemin, kadınlar söz konusu olduğunda neden hâlâ “yarım bir söz” olarak kaldığını sorgulamak için kritik bir eşik.

Kadınların siyasal temsilden ekonomik özgürlüğe, şiddetten korunmadan adalete erişime kadar uzanan temel hak alanlarında gerileme sinyalleri güçleniyor. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile haklar, çoğu zaman yasal güvenceye sahip olsa da gündelik yaşam pratiklerinde hâlâ “kırılgan” durumda.

Bu tablo bize şunu gösteriyor: İnsan haklarının evrenselliği, kadınlar için ancak sürekli mücadeleyle sürdürülebilen bir kazanım.

Kadın haklarının insan hakları olarak tanınmasının köşe taşları

Kadınların insan haklarının uluslararası düzeyde tanınması yavaş ve mücadeleyle şekillenen bir süreç oldu. Bu alandaki kırılma noktası, 1993 Viyana Bildirgesi’nin “kadın hakları insan haklarıdır” ¹ ilkesini normatif bir çerçeveye dönüştürmesiydi. Ardından 1995 Pekin Bildirgesi ve Eylem Platformu, kadının güçlendirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği alanında bugüne kadar hazırlanmış en kapsamlı politika çerçevesini sundu. ²

Bu belgelerin en bağlayıcı olanı ise, 189 ülkenin taraf olduğu Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW). Sözleşme, cinsiyet temelli ayrımcılığı hukuken tanımlıyor ve devletlere eşitlik yönünde somut yükümlülükler getiriyor. ³

Bugün kadın hakları, uluslararası sistemi dışarıdan zorlayan bir talep değil; insan hakları normlarının içinden tanımlanan bir hak kategorisi.

Siyasal temsil: En yavaş ilerleyen alan

Kadınların siyasal karar alma süreçlerine erişimi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin hem göstergesi hem de katalizörü. Buna rağmen ilerlemenin en yavaş olduğu alan hâlâ siyasal temsil.

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) ve Parlamentolar Arası Birlik’in (Inter Parliamentary Union -IPU) Politikada Kadınlar 2024 (Women in Politics 2024) güncellemesine göre, 2024 itibarıyla dünya parlamentolarındaki kadın oranı yalnızca %26,9.⁴ Bu oran 2010’dan bu yana çok sınırlı bir artış gösterdi; bazı bölgelerde ilerleme tamamen durmuş durumda. Yerel yönetimlerde tablo biraz daha iyi görünse de eşitlikten uzak: küresel ortalama %36 civarında. ⁵

Siyasi temsilin düşük kalmasının ardında birkaç yapısal neden öne çıkıyor:

  • Parti içi güç dengeleri ve kapalı aday belirleme süreçleri, kadınların önünü sistematik olarak tıkıyor.
  • Siyasal şiddet ve çevrimiçi taciz, kadın adayların görünürlüğünü ve güvenliğini tehdit ediyor.
  • Bakım yükünün kadınlar üzerindeki yoğunluğu, kamusal hayata girişlerinin önünde görünmez bir bariyer oluşturuyor.
  • Kampanya finansmanı konusunda kadınların dezavantajlı konumu, rekabeti sınırlıyor.

Araştırmalar, kadın temsili arttığında sosyal politikaların güçlendiğini, hesap verebilirliğin yükseldiğini ve yerel hizmetlerin çeşitlendiğini gösteriyor. Buna rağmen küresel ölçekte kritik eşiğin hâlâ yakalanamamış olması, siyasi alanın dönüşüme en dirençli kurumların başında geldiğini ortaya koyuyor.

Ekonomik haklar: Eşitliğin hâlâ çok gerisinde

Ekonomik eşitsizlik, kadınların insan haklarına erişimindeki en görünür engellerden biri. UN Women Data Hub verileri:

  • Kadınlar küresel ölçekte erkeklerden yaklaşık %20 daha düşük ücret alıyor. ⁶
  • Ücretsiz bakım işinin %75’ini kadınlar karşılıyor.
  • Pandemi sonrası toparlanmada kadınların istihdama dönüşü daha yavaş gerçekleşti.
  • Yarı zamanlı, güvencesiz ve kayıt dışı istihdam kadınlar arasında daha yaygın.

Ekonomik bağımsızlık, diğer tüm hakların kullanılabilmesi için temel bir koşul olduğundan, bu eşitsizlik siyasal katılımı, eğitim olanaklarını ve şiddetten çıkış yollarını da doğrudan etkiliyor.

Bakım ekonomisine yatırım, ücret şeffaflığı, eşit işe eşit ücret ve kayıt dışı istihdamla mücadele; ekonomik hakların güçlendirilmesinin ana eksenleri olarak öne çıkıyor.

Kadına yönelik şiddet: En süreğen insan hakları ihlali

UN Women’ın güncel küresel tahminleri, kadınların üçte birinin yaşamları boyunca en az bir kez fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığını ortaya koyuyor. ⁷ Bu veri, kadınların güvenlik ve onur hakkının küresel ölçekte ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.

Şiddeti süreğen kılan üç temel unsur öne çıkıyor:

  1. Cezasızlık, şiddeti caydırıcı mekanizmaları zayıflatıyor.
  2. Toplumsal normlar, şiddeti görünmez kılabiliyor.
  3. Ekonomik bağımlılık, şiddet döngüsünden çıkmayı zorlaştırıyor.

Kadına yönelik şiddetin insan hakları sistemi içinde hâlâ en zorlayıcı alanlardan biri olmasının nedeni, hukuki düzenlemelerle sosyal dönüşüm arasındaki açığın kapanmaması.

Yeni nesil tehditler: Dijital şiddet, iklim krizi ve zorunlu göç

Kadın haklarının geleceğini belirleyecek alanlardan bazıları henüz yeni gündemlerde yer alıyor:

  • Dijital şiddet: Çevrimiçi taciz, cinsiyetçi nefret söylemi ve izinsiz veri paylaşımı, kadınların dijital kamusal alandaki güvenliğini tehdit ediyor.
  • İklim krizi: BM Türkiye 2025 Ülke Raporu, iklim kaynaklı şokların kadınlar üzerindeki etkisinin daha derin olduğunu, su ve gıda güvencesizliğinin bakım yükünü artırdığını vurguluyor. ⁸
  • Göç ve yerinden edilme: Zorunlu göç süreçlerinde kadınlar hem şiddete hem ekonomik sömürüye karşı daha kırılgan.

Bu yeni tehditler, kadın hakları politikalarının artık yalnızca şiddet ve temsil alanına değil; teknoloji, afet yönetimi ve iklim politikalarına entegre edilmesi gerektiğini gösteriyor.

Sonuç: 10 Aralık’ın bugüne söylediği

Kadın hakları ile insan hakları arasındaki bağ bugün hiç olmadığı kadar görünür ve hiç olmadığı kadar kırılgan. Siyasal temsil hâlâ ağır aksak ilerliyor; ekonomik eşitsizlikler derinleşiyor; kadına yönelik şiddet, dünyanın neredeyse hiçbir bölgesinde gerçek anlamda azalmıyor. Üstüne bir de iklim krizi, dijital ayrımcılık, çatışmalar ve bakım yükünün artması gibi yeni nesil riskler eklenince, kadınların temel haklara erişimi sürekli genişleyen bir tehdit alanı içinde sıkışıyor.

Bu nedenle 10 Aralık, yalnızca takvimdeki bir hatırlatma değil: İnsan haklarının evrensel olduğu iddiasının, kadınların eşit yurttaşlık hakları tam olarak güvence altına alınmadan gerçeğe dönüşmeyeceğini gösteren kritik bir uyarı işareti. Kadınların hayatın her alanında eşit ve özgür bireyler olarak var olamadığı bir dünyada, insan hakları ancak kısmi, eksik ve seçici bir hak rejimi olarak kalır.

Kısacası, kadınların eşitliği ilerlemeden insan hakları ilerlemiş sayılmaz; kadınların kazanımları güçlenmeden insan haklarının evrenselliği tamamlanmış olmaz.

Dipnotlar

  1. World Conference on Human Rights, Vienna Declaration and Programme of Action, 1993.
  2. United Nations, Beijing Declaration and Platform for Action, 1995.
  3. UN General Assembly, Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination against Women (CEDAW), 1979.
  4. Inter-Parliamentary Union (IPU) & UN Women, Women in Politics: 2024.
  5. UN DESA & UN Women, Gender Snapshot 2025.
  6. UN Women Data Hub, Gender and Economic Indicators, 2024.
  7. UN Women, Violence Against Women Prevalence Estimates.
  8. United Nations in Türkiye, Türkiye Ülke Raporu 2025.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Aralık 2025’te yayımlanmıştır.

Ayşe Kaşıkırık
Ayşe Kaşıkırık
Dr. Ayşe Kaşıkırık, İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği’ni onur derecesiyle tamamladı. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde (SBE) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi yüksek lisans programında “Cinsiyet Eşitlikçi Perspektifle Belediye Bütçeleri: Fatih Belediyesi” konulu tezini başarıyla savunmuştur. 2024 yılında İstanbul Üniversitesi SBE’de Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi programını “Kentsel Dönüşüm ve Kadın Yoksulluğu: Fetihtepe Örneği” başlıklı doktora tezi ile tamamladı. 2013-2016 yılları arasında TÜBİTAK’ta araştırmacı olarak görev aldı. 2017-2020 yılları arasında Kadın Adayları Destekleme Derneği’nde projeler koordinatörü olarak; kadın dostu kentler, toplumsal cinsiyet eşitliği, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme ve kadınların eşit temsili odağında projeler yürüttü. 2021-2024 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü tarafından yürütülen TÜBİTAK destekli “Olası İstanbul Depreminin Çevresel Zorunlu Göç Senaryosu ve Yönetimi” isimli projede tam zamanlı doktora bursiyeri olarak çalıştı. 3 Nisan 2021’de, Türkiye’de kadınların yerel yönetimlere seçme ve seçilme hakkı kazanmasının 91. yıl dönümünde “Daha eşit ve kapsayıcı bir dünya mümkün!” temeline dayanan “Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı’nı kurdu. Yerel yönetimler, yerel siyaset, kent, toplumsal cinsiyet ve kadın alanında teorik ve uygulamalı çalışmalarına devam etmektedir. Bu alanlarda çok sayıda rapor ve kitap bölümü yazdı. Makaleleri çeşitli ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde yayımlandı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Yerel ve küresel ölçekte çeşitli kurumların çalışmalarına eğitmen, araştırmacı veya danışman olarak katkı sunmaktadır.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x