İsrail’in istihbarat servislerinin Hamas’ın 7 Ekim saldırılarını öngörememesi hâlâ tartışılıyor. İhmaller zinciri daha uzun tartışılacak gibi görünüyor.
Benzer bir biçimde ABD istihbarat servislerinin 11 Eylül saldırılarından yıllar evvel hazırlanan El Kaide tehdidine ilişkin raporları dikkate almadığı da hâlâ tartışılıyor.
Kısa süre önce The Sisterhood: The Secret History of Women in the CIA (Kız kardeşlik: CIA’deki kadınların gizli hikayesi) başlıklı kitabı yayınlanan New America Araştırma Enstitüsü öğretim görevlilerinden Lisa Mundy, The Atlantic’te yayınlanan makalesinde, El Kaide’ye ilişkin uyarıların kadınların çoğunlukta olduğu bir ekipten gelmesinden dolayı dikkate alınmadığını anlatıyor. Yazıdan öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz.
“ABD’nin 11 Eylül’ün geldiğini neden göremediği sayısız araştırmayla incelendi ve birçok açıklama yapıldı. Ancak bu değerlendirmelerin tam olarak yakalayamadığı bir faktör var: Bazı analistler böyle bir saldırının gerçekleşebileceğini biliyordu ama onlar kadındı. Uzun süredir kadınları ve onların çalışmalarını hafife alan bir kurumda çalışıyorlardı.
El Kaide’ye dikkatini veren ilk memurlardan biri Cindy Storer adında yirmili yaşlarında, dikkatli gözlere sahip, matematiği iyi, bulmaca çözmeyi seven bir analistti. Storer 1989 yılında, 10 yıl boyunca Sovyetlerin işgalinde kalan ve CIA’in direnişi yönettiği Afganistan’ı incelemekle sorumlu ekibe katıldı. Storer’ın bu göreve geldiği yıl Sovyet Ordusu yenildi; iki yıl sonra da Sovyetler Birliği yıkıldı.
Afgan Araplardan El Kaide’ye
Ancak Storer, aşiretler arası çatışmaları izlemeye devam etti. Başka bir şey daha fark etmeye başladı: Sovyet işgalcilerini püskürtmek için Ortadoğu, Afrika ve Asya’dan gelen Arap savaşçılar artık dünyanın dört bir yanına yayılmıştı. Afganistan’da “yabancı savaşçılar” ya da “Afgan Arapları” olarak biliniyorlardı. Kendilerine mücahit diyorlardı. Şiddet yanlısıydılar, Batı karşıtıydılar ve sayıları giderek artıyordu.
Kendi yöntemlerini geliştirdiler
Storer, seyahat kayıtları ve savaşçılar arasında kod adları kullanılarak yapılan konuşmalar gibi parçaları anlamlandırmayı gerektiren yeni bir beceri olan ‘terörizm analizinin’ nasıl yapılacağını kendi başına öğrenmeye başladı. Transkriptleri, Dışişleri Bakanlığı bilgi notlarını ve Arap dilindeki haber makalelerini inceleyerek hangi savaşçıların hangi kişi ve gruplardan etkilendiğini takip etmeye başladı. Ancak CIA’in kaynakları azalıyordu, ekipler rekabet içindeydi ve personel sayısı yetersizdi. Daha kıdemli bir Yakın Doğu ve Güney Asya analisti olan Barbara Sude ile tanışana kadar kimse onu bu konuda dinlemek istemedi.
Ortaçağ İslam düşüncesi konusunda uzman olan Sude, dikkatini terörizmle bağlantılı olanlar da dâhil olmak üzere siyasal İslam’a çevirdi. İki analist yasadışı mali işlemleri inceliyor, sivil toplum kuruluşlarına bakarak hangilerinin bağışları kötü amaçlar için kullandığını tespit ediyordu.
Çok geçmeden üçüncü bir kadın, Gina Bennett, onların çalışmalarına katıldı. Bennett, 90’lı yılların başında ABD Dışişleri Bakanlığı’nın istihbarat birimi INR’de görevliyken, Afganistan’dan ayrılıp Çeçenistan, Keşmir, Filipinler, Cezayir, Tunus, Mısır ve Burma’ya giden yabancı savaşçıların akışını incelemeye başlamıştı.
İlk kapsamlı rapor daha 1993’te yazılmıştı
Bennett’in şaşırtıcı derecede ileri görüşlü notu “Gezgin Mücahitler: Silahlı ve Tehlikeli” başlıklı yazısı INR bülteninin Ağustos 1993’te yayınlandı.
Bennett, “Afgan mücahitlerini desteklemek için para, malzeme ve insan gücü aktaran” aynı bağışçı ağının “şimdi dünya çapındaki militan İslami gruplara deneyimli savaşçılar sağladığını” yazdı. Bu savaşçılar gerilla savaşında mükemmeldi, kolayca seyahat edebiliyorlardı ve teknolojik bilgi birikimine sahiptiler. “ABD’nin İslam karşıtı bir dış politika gündemi olduğu algısı, ABD çıkarlarının giderek daha fazla hedef haline gelmesi olasılığını artırıyor” uyarısında bulundu.
Usame bin Ladin isminin Batı basınında neredeyse hiç yer almadığı bir dönemde Bennett, onun dikkatle izlenmesi gerektiğini bildirmişti.
Storer, savaşçıların nereye hareket ettiğini ve para kullandığını gösteren bir diyagram oluşturdu: Bir ofis açıyor, bir eğitim kampı kuruyor, bir bankaya para yatırıyor ve bir şeyleri havaya uçuruyorlardı.
Grubun bir başka üyesi olan Dışişleri Bakanlığı analisti Lyndsay Howard, Storer’ı görüşlerini daha üst düzeydeki kişilerle paylaşmaya davet etti.
Howard 1993 sonu ya da 1994 başında Dışişleri’nin önde gelen kurumlarını kapı kapı dolaşarak meslektaşlarına Storer’ın brifingine üst düzey birini göndermeleri için yalvardı. Grup sunumu dinledi. Ama Howard onları takip ederek dışarı çıktığında koridorda yürüyen iki ya da üç kişinin güldüğünü duydu. Storer’ın abarttığını, CIA’in varlığını sürdürmesini haklı çıkarmak için yeni bir düşman uydurduğunu düşünüyor gibi olduklarını fark etti.
CIA’in merkezi Langley’de Storer tehdidi zar zor kabul ettirebildi. Şubat 1993’te ekibi, iki meslektaşı tarafından kaleme alınan yabancı savaşçılarla ilgili bir makaleyi, her sabah dönemin başkanı Bill Clinton’a sunulan acil konuların derlendiği Başkan’ın Günlük Özeti’nin editörlerine gönderdi. Storer’ın bana anlattığına göre editörler bu konuyu dâhil etmeyi reddetmişler.
Sonunda Storer ve Sude, 1980’lerde Ortadoğu’daki uçak kaçırma olaylarına ve saldırılara müdahale etmek için kurulan CIA’in Terörle Mücadele Merkezi’nin yolunu tuttular. 1995 yılına gelindiğinde teşkilat Bin Ladin’in yarattığı tehdidin daha fazla farkına varmaya başlamıştı. Başlangıçta onun mali ilişkilerini incelemek üzere merkez bünyesinde küçük bir “sanal istasyon” oluşturuldu. Mike Scheuer, küçük oğluna ithafen “Alec İstasyonu” adını verdiği bu birimin başına geçti ve çoğunluğu kadın analistlerden oluşan bir ekip kurdu.
Scheuer bana “Benim için çalışan kadınlara büyük saygı duyuyordum” dedi ve onların “küçük ayrıntılar konusunda uzman” olduğunu, bilgi parçalarını bir araya getirebildiklerini söyledi.
Ancak kadın bir personele sahip olmak Scheuer’in kurum içinde kabul görmesini zorlaştırdı. Operasyonlardan sorumlu yetkililer ekibi ile alay etti. “Onun ekibi ne ki? Hepsi kadın!”.
Gina Bennett, Scheuer’in ısrarıyla Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrıldı ve El Kaide misyonunda çalışmak üzere CIA’e katıldı. Sonraki birkaç yıl içinde Alec İstasyonu yaklaşık iki düzine kişiye ulaştı. Yüzde 80’i kadınlardan oluşuyordu.
Yeni tip terör liderleri
Alec ekibinin topladığı dosya “hazinelerine” dalan Storer bir aydınlanma anı yaşadı: “Vay be, bu bir terör örgütü.”
Bin Ladin’in savaşçıları gevşek bir federasyon değil, maaşlı kadroları ve bağlı kuruluşları olan bir bürokrasiydi. Ancak terörle mücadele merkezindeki meslektaşları bile dağınık savaşçıların Hizbullah ya da Hamas düzeyinde organize bir tehdit oluşturabileceğinden bile kuşkuluydu. Storer’ın ifadesiyle, birçok yetkili, teröristleri “mağarada yaşayan çapulcular” olarak görüyordu, oysa terör örgütü liderleri “doktorlar, avukatlar ve deneyimli subaylardı”.
Storer, 1997 yılı civarında “Bin Ladin ve El Kaide hakkında bilmek istediğiniz her şeyi” içeren nihai bir makale yazmaya koyulduğunu söylüyor. Taslak 60 sayfa uzunluğundaydı. Ama bana anlattığına göre “diğer masalarla anlaşamadı”. Bir amirinin taslağı küçük parçalara bölmesini istediğini hatırlıyor. Storer tam versiyonun hiçbir zaman yayınlanmadığını söyledi.
1998 yılının ortalarında Storer meslektaşlarını Bin Ladin’in örgütünün eşzamanlı saldırılar düzenleyebileceği konusunda uzun süredir uyarıyordu. 7 Ağustos Cuma günü haklı olduğu ortaya çıktı: Kenya ve Tanzanya’daki ABD elçiliklerinde meydana gelen büyük patlamalarda yüzlerce kişi öldü, binlerce kişi yaralandı. Saldırılar kesin olarak El Kaide ile ilişkilendirildiğinde, bir operasyon yetkilisinin daha sonra yazdığı gibi, bu, Bin Ladin’in “ABD hedeflerine yönelik geniş çaplı bombalamalar” yapabileceğini göstermesi açısından önemliydi.
Gerçekler yavaş yavaş teşkilatın yedinci katına ve tehdidin boyutlarını Beyaz Saray’a iletmeye çalışan CIA Başkanı George Tenet’e ulaşmaya başlamıştı. Bin Ladin’i yakalamak için bir dizi plan oluşturuldu ancak sivilleri riske atmak istemeyen üst düzey yetkililerce reddedildi.
‘Kıyamet’ 9 ay öncesinden belliydi
2001’e girerken analistler kendilerini, “Kıyamet Günü” gibi kelimeler kullanan teröristlerin mesajlarını okurken buldu. Nitekim, Ekim 2000’de Yemen’deki intihar bombacıları USS Cole Gemisi’nde bir delik açarak 17 Amerikalı denizcinin ölümüne neden oldular. Görevden ayrılan Clinton yönetimi, misilleme yapmayınca analistler şoke oldular. Sude, yaz aylarında bir başka büyük saldırının gerçekleşebileceğini tahmin ediyordu.
Temmuz ayında Barbara Sude, herkesin merak ettiği soruyu ele alan bir başkanlık brifingi yazmakla görevlendirildi: Büyük saldırı ABD anakarasında gerçekleşebilir mi? Sude bu talimattan yola çıkarak Amerikan tarihinin en ünlü uyarılarından birini kaleme aldı.
O ve diğer birkaç analist sadece o yıl 40’a yakın uyarı yazısı yazmıştı. Meslektaşlarının da katkısıyla notu hazırlayan Sude, Bin Ladin’in televizyon “savaşı Amerika’ya taşımak” istediğini ima ettiğini belirtti. El Kaide üyeleri “yıllardır ABD’de ikamet ediyor ya da ABD’ye seyahat ediyor” diye yazdı. Tehdit raporları Bin Ladin’in bir ABD uçağını kaçırmak istediğini öne sürüyordu ve FBI “uçak kaçırma veya diğer saldırı türlerine yönelik hazırlıklar” olduğunu gösteren faaliyet kalıpları kaydetmişti.
Notun ardından Bush yönetiminin 4 Eylül 2001’de El Kaide tehdidiyle ilgili ilk kabine toplantısını yapması için dört hafta geçti.
Saldırılardan sonraki yıllarda daha fazla saldırıyı önlemek ve başta Bin Ladin olmak üzere faillerin izini sürmek için çalıştılar. Ekip üyelerinden Jennifer Matthews, bir intihar bombacısının Afganistan’ın Khost kentindeki CIA üssüne sızması sonucu meslektaşlarıyla birlikte hayatını kaybetti. Cindy Storer ve Barbara Sude gibi bazıları emekli olana kadar yıllarca teröristleri avlamaya devam etti. Gina Bennett, Bin Ladin 2 Mayıs 2011’de bulunup öldürüldüğünde hala CIA’deydi ve ondan sonra da yıllarca çalışmaya devam etti.
Neden ciddiye alınmadılar?
Bu kadınların uyarılarının dikkate alınmamış olması pek çok faktöre bağlı. Her başarısızlık 11 Eylül kadar büyükse, geriye dönük önyargılar ve “ben demiştimler” de beraberinde gelir. Ancak, erken stratejik uyarıların ve daha sonra taktik uyarıların, prestijli olmayan, küçümsenen bir birimde çalışan kadınlar tarafından yapıldığına şüphe yok.
Her ne olursa olsun, CIA kurumsal önyargıları, bölge savaşları, bürokrasisi ve evet, cinsiyetçi bir işyeri. Riskler bu kadar yüksek olduğunda, bu dinamikler tarih yazacak sonuçlar doğurabilir.”
Bu yazı ilk kez 1 Aralık 2023’te yayımlanmıştır.