150 yıl yaşamak mümkün ama…

Yeni bir araştırma genetik açıdan ne kadar şanslı olursak olalım veya kendimize ne kadar iyi bakarsak bakalım “yaşlanma temposu”nun değişmediğini ve en fazla 150 yıl yaşayabileceğimizi ortaya koydu. Peki, bir buçuk asırlık bir yaşamı mı tercih edersiniz, yoksa daha kısa, ama sağlık açısından daha kaliteli bir yaşamı mı?

Sonuçları kısa süre önce yayınlanan bir bilimsel araştırma, tüm ölümcül risklerden uzak durulsa bile insanların 120 ila 150 yıl arasında yaşayabileceğini gösterdi. Scientific American dergisinden Emily Willigham araştırmasının sonuçlarını konunun uzmanlarıyla değerlendirdi. İşte bu yazıdan kayda değer bölümleri aktarıyoruz:

“Oyuncu Irene Cara tarafından seslendirilen Fame filminin tema şarkısının nakaratında Sonsuza kadar yaşayacağım (I’m gonna live forever!) deniyor. Elbette Cara, ünlülerin ölümlerinden sonra ölümsüzleştiğini varsayarak böyle diyor şarkıda. Ancak bu güç zehirlenmesinin gerçek bir ifadesi dünyanın bazı köşelerinde, özellikle de teknoloji sektöründe yankılanıyor. Silikon Vadisi’nde ölümsüzlük bazen maddi bir hedef statüsüne yükseltiliyor. Büyük teknolojideki pek çok büyük marka, sanki akıllı telefonunuzun işletim sistemine yapılan bir güncellemeymiş gibi, ölüm sorununu çözmek için kimi girişimlere para yatırıyor.

Peki, ya ölümün önü kesilemezse? Uzun ömrün de bir üst sınırı varsa?

Araştırmacılar epeydir, hoş bir tesadüf[efn_note]“serendipity” – değerli şeyleri tesadüfen buluverme yeteneği…[/efn_note] ve genetiğin mucizevi bir kombinasyonu sayesinde kanserden, kalp hastalıklarından yahut bir trafik kazası neticesinde ölmez de sağ kalırsak, ne kadar yaşayabiliriz, bu soruyla meşguller.

Genellikle bizi öldüren şeyleri es geçiyoruz. Ancak vücudumuz böylesi durumlardan sonra bile yapısal, metabolizmaya ait sistemleri geri getirme kapasitesine sahip. Ne var ki bu kapasite zamanla azalıyor. Stresten uzak bir hayat sürsek dahi, kapasitedeki kademeli düşüş, azami yaşam süresini 120 ila 150 yıl arasında tutmaya yetiyor.

Araştırmacıların Nature Communications‘da[efn_note]Nature Research tarafından 2010’dan beri yayınlanan hakemli, açık erişimli, bilimsel bir dergi…[/efn_note] (25 Mayıs 2021) yayınlanan makalelerinde yer alan bulgularına göre, bariz tehlikeler hayatımıza son vermezse bu temel direnç kaybı son vereceğe benziyor.

Araştırmacılar, ‘Her şey gerçekten iyi gitse ve stresten uzak bir yaşam sürülse, karmaşık sisteme sahip insanın ömrü ne kadar uzun olabilir?’ sorusuna yanıt arıyorlar ve dönüp dolaşıp yaşam süresinin sınırlarını belirleyen temel bir ‘yaşlanma temposu’na işaret ediyorlar.

Singapur merkezli Gero adlı bir şirkette araştırmacı olan Timothy Pyrkov ve meslektaşları, araştırma için ABD, İngiltere ve Rusya’daki üç büyük toplulukta söz konusu ‘yaşlanma temposu’nu incelemişler. Stabil sağlıktan sapmaları değerlendirmek için kan hücresi sayımlarındaki değişiklikleri ve günlük atılan adım sayısını değerlendirip bunları yaş gruplarına göre analiz etmişler.

Kademeli düşüşün önüne geçmek zor

Görmüşler ki, hem kan hücresi hem de adım sayısı için örüntü hep aynı: Yaş arttıkça, hastalığın ötesindeki bazı faktörler, vücudun kan hücrelerini geri döndürme veya bir kesintiden sonra stabil bir seviyeye yürüme yeteneğinde öngörülebilir ve kademeli bir düşüşe neden oluyor. Pyrkov ile meslektaşları, dayanıklılığın ne zaman tamamen ortadan kalkacağını ve ölüme yol açacağını belirlemek için bu öngörülebilir düşüş hızını kullandıklarında, 120 ila 150 yıl aralığını bulmuşlar. Nitekim yaşayan en yaşlı kişi olan Jeanne Calment, 1997’de 122 yaşında Fransa’da ölmüştü.

Araştırmacılar ayrıca, yaşla birlikte vücudun travmalara tepkisinin istikrarlı bir normalden giderek uzaklaşabileceğini ve iyileşme için daha fazla zaman gerektirdiğini de bulmuşlar. (…) Tansiyon ve kan hücresi sayımı gibi ölçümlerin bilinen bir sağlıklı aralığı vardır, ancak atılan adım sayısı oldukça kişiseldir. Pyrkov ve meslektaşlarının kan sayımlarından çok farklı bir değişken seçmeleri ve yine de zaman içinde aynı düşüşü keşfetmeleri, farklı alanlarda gerçek bir yaşlanma temposu faktörünün etkili olduğunu gösteriyor olabilir.

Yazarlar, bulguları yansıtan sosyal faktörleri işaret ediyorlar. Pyrkov, ‘Yaklaşık 35 ila 40 yaş arasında oldukça şaşırtıcı, keskin bir dönüş gözlemledik.’ diyor. Bu dönemin genellikle bir sporcunun spor kariyerinin sona erdiği bir dönem olduğunu, ‘bu yaşta fizyolojide bir şeylerin gerçekten değişebileceğinin bir göstergesi’ olduğunu belirtiyor.

Sağlıklı yaşama odaklanılmalı

Ölümsüzlüğün sırlarını çözme arzusu, muhtemelen, insanların ölümü fark ettiğinden beri var olmuş. Ancak Chicago’daki Illinois Üniversitesi’nde epidemiyoloji[efn_note]Toplumdaki hastalık, kaza ve sağlıkla ilgili durumların dağılımını, görülme sıklıklarını ve bunları etkileyen belirteçleri inceleyen bir tıp bilimi dalı…[/efn_note] ve biyoistatistik[efn_note]Biyolojik araştırmalarda nedensellik varsayımlarının geçerliliğini, araştırma yöntembilimi ilkeleri çerçevesinde ve istatistik biliminin olanaklarından yararlanarak değerlendirmeyi sağlayan bilim dalı…[/efn_note] profesörü olan S. Jay Olshansky, uzun bir ömrün uzun bir sağlık süresiyle aynı şey olmadığını söylüyor. ‘Odaklanılması gereken şey, daha uzun yaşam değil, daha sağlıklı bir yaşam olmalı!’ diyor.

Duke Üniversitesi’nden Heather Whitson ise, ‘Önemli olan tek şey ölüm değil.’ diyor. ‘Yaşam kalitesini artıran şeyleri kaybettikçe yaşamın önemi giderek artıyor.” Whitson’a göre asıl soru şu olmalı: ‘İnsanların kırılgan bir durumdan geçtiği süreyi de uzatmadan hayatı uzatabilir miyiz?’

Yaşlanmayı yavaşlatma çalışmaları sürecek

Yaşlanma sürecini yavaşlatma fikri, sadece anılarını bilgisayarlara yüklemeyi hayal eden Silikon Vadisi çalışanlarının değil, aynı zamanda bu tür müdahaleleri yaşamın son evresinde sağlıklı dönemi uzatma amacıyla hastalığı ve dermansızlığı azaltmak için ‘morbiditeyi[efn_note]Morbidite, yalın haliyle hastalık, hastalık hali anlamına gelmekte… Morbidite oranı veya morbidite hızı ise istatistiksel bir ölçüm terimi; belirli bir nüfusta belirli bir zaman dilimi içerisinde hastalığa tutulanların sayısının sağlıklı kalmış nüfusa oranı…[/efn_note] sıkıştırma’ aracı olarak gören araştırmacılardan oluşan bir kadronun da dikkatini cezbediyor. Bunun Nature Communications’ta yayınlanan makalede belirlenen temel üst sınırlar üzerinde herhangi bir etkisi olup olmayacağı sorusu hayli spekülatif olmaya devam ediyor. Ancak, yaşlanmanın belirleyici göstergelerini hafifletmek amacıyla örneğin diyabet ilacı metformini test eden bazı çalışmalar başlatıldı bile.

Aynı şekilde, Fedichev ve ekibi, azami insan ömrüne ilişkin tahminlerinden vazgeçmiyorlar. Onun görüşü, araştırmalarının daha uzun bir yolculuğun başlangıcını işaret ettiği yönünde. Fedichev, ‘Bir şeyi ölçmek, bir müdahale oluşturmadan önceki ilk adımdır.’ diyor. Kendisinin belirttiği gibi, ekip yaşlanmanın bu bağımsız hızını ölçtüğüne göre, sonraki adımlar ‘direnç kaybını önleme’nin yollarını bulmak olacak.”

Bu yazı ilk kez 4 Haziran 2021’de yayımlanmıştır.

 

Emily Willingham’ın Scentific American’da yayınlanan “Yeni Bir Araştırma İnsanların 150 Yaşına Kadar Yaşayabileceğini İleri Sürüyor” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.scientificamerican.com/article/humans-could-live-up-to-150-years-new-research-suggests/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

150 yıl yaşamak mümkün ama…

Yeni bir araştırma genetik açıdan ne kadar şanslı olursak olalım veya kendimize ne kadar iyi bakarsak bakalım “yaşlanma temposu”nun değişmediğini ve en fazla 150 yıl yaşayabileceğimizi ortaya koydu. Peki, bir buçuk asırlık bir yaşamı mı tercih edersiniz, yoksa daha kısa, ama sağlık açısından daha kaliteli bir yaşamı mı?

Sonuçları kısa süre önce yayınlanan bir bilimsel araştırma, tüm ölümcül risklerden uzak durulsa bile insanların 120 ila 150 yıl arasında yaşayabileceğini gösterdi. Scientific American dergisinden Emily Willigham araştırmasının sonuçlarını konunun uzmanlarıyla değerlendirdi. İşte bu yazıdan kayda değer bölümleri aktarıyoruz:

“Oyuncu Irene Cara tarafından seslendirilen Fame filminin tema şarkısının nakaratında Sonsuza kadar yaşayacağım (I’m gonna live forever!) deniyor. Elbette Cara, ünlülerin ölümlerinden sonra ölümsüzleştiğini varsayarak böyle diyor şarkıda. Ancak bu güç zehirlenmesinin gerçek bir ifadesi dünyanın bazı köşelerinde, özellikle de teknoloji sektöründe yankılanıyor. Silikon Vadisi’nde ölümsüzlük bazen maddi bir hedef statüsüne yükseltiliyor. Büyük teknolojideki pek çok büyük marka, sanki akıllı telefonunuzun işletim sistemine yapılan bir güncellemeymiş gibi, ölüm sorununu çözmek için kimi girişimlere para yatırıyor.

Peki, ya ölümün önü kesilemezse? Uzun ömrün de bir üst sınırı varsa?

Araştırmacılar epeydir, hoş bir tesadüf[efn_note]“serendipity” – değerli şeyleri tesadüfen buluverme yeteneği…[/efn_note] ve genetiğin mucizevi bir kombinasyonu sayesinde kanserden, kalp hastalıklarından yahut bir trafik kazası neticesinde ölmez de sağ kalırsak, ne kadar yaşayabiliriz, bu soruyla meşguller.

Genellikle bizi öldüren şeyleri es geçiyoruz. Ancak vücudumuz böylesi durumlardan sonra bile yapısal, metabolizmaya ait sistemleri geri getirme kapasitesine sahip. Ne var ki bu kapasite zamanla azalıyor. Stresten uzak bir hayat sürsek dahi, kapasitedeki kademeli düşüş, azami yaşam süresini 120 ila 150 yıl arasında tutmaya yetiyor.

Araştırmacıların Nature Communications‘da[efn_note]Nature Research tarafından 2010’dan beri yayınlanan hakemli, açık erişimli, bilimsel bir dergi…[/efn_note] (25 Mayıs 2021) yayınlanan makalelerinde yer alan bulgularına göre, bariz tehlikeler hayatımıza son vermezse bu temel direnç kaybı son vereceğe benziyor.

Araştırmacılar, ‘Her şey gerçekten iyi gitse ve stresten uzak bir yaşam sürülse, karmaşık sisteme sahip insanın ömrü ne kadar uzun olabilir?’ sorusuna yanıt arıyorlar ve dönüp dolaşıp yaşam süresinin sınırlarını belirleyen temel bir ‘yaşlanma temposu’na işaret ediyorlar.

Singapur merkezli Gero adlı bir şirkette araştırmacı olan Timothy Pyrkov ve meslektaşları, araştırma için ABD, İngiltere ve Rusya’daki üç büyük toplulukta söz konusu ‘yaşlanma temposu’nu incelemişler. Stabil sağlıktan sapmaları değerlendirmek için kan hücresi sayımlarındaki değişiklikleri ve günlük atılan adım sayısını değerlendirip bunları yaş gruplarına göre analiz etmişler.

Kademeli düşüşün önüne geçmek zor

Görmüşler ki, hem kan hücresi hem de adım sayısı için örüntü hep aynı: Yaş arttıkça, hastalığın ötesindeki bazı faktörler, vücudun kan hücrelerini geri döndürme veya bir kesintiden sonra stabil bir seviyeye yürüme yeteneğinde öngörülebilir ve kademeli bir düşüşe neden oluyor. Pyrkov ile meslektaşları, dayanıklılığın ne zaman tamamen ortadan kalkacağını ve ölüme yol açacağını belirlemek için bu öngörülebilir düşüş hızını kullandıklarında, 120 ila 150 yıl aralığını bulmuşlar. Nitekim yaşayan en yaşlı kişi olan Jeanne Calment, 1997’de 122 yaşında Fransa’da ölmüştü.

Araştırmacılar ayrıca, yaşla birlikte vücudun travmalara tepkisinin istikrarlı bir normalden giderek uzaklaşabileceğini ve iyileşme için daha fazla zaman gerektirdiğini de bulmuşlar. (…) Tansiyon ve kan hücresi sayımı gibi ölçümlerin bilinen bir sağlıklı aralığı vardır, ancak atılan adım sayısı oldukça kişiseldir. Pyrkov ve meslektaşlarının kan sayımlarından çok farklı bir değişken seçmeleri ve yine de zaman içinde aynı düşüşü keşfetmeleri, farklı alanlarda gerçek bir yaşlanma temposu faktörünün etkili olduğunu gösteriyor olabilir.

Yazarlar, bulguları yansıtan sosyal faktörleri işaret ediyorlar. Pyrkov, ‘Yaklaşık 35 ila 40 yaş arasında oldukça şaşırtıcı, keskin bir dönüş gözlemledik.’ diyor. Bu dönemin genellikle bir sporcunun spor kariyerinin sona erdiği bir dönem olduğunu, ‘bu yaşta fizyolojide bir şeylerin gerçekten değişebileceğinin bir göstergesi’ olduğunu belirtiyor.

Sağlıklı yaşama odaklanılmalı

Ölümsüzlüğün sırlarını çözme arzusu, muhtemelen, insanların ölümü fark ettiğinden beri var olmuş. Ancak Chicago’daki Illinois Üniversitesi’nde epidemiyoloji[efn_note]Toplumdaki hastalık, kaza ve sağlıkla ilgili durumların dağılımını, görülme sıklıklarını ve bunları etkileyen belirteçleri inceleyen bir tıp bilimi dalı…[/efn_note] ve biyoistatistik[efn_note]Biyolojik araştırmalarda nedensellik varsayımlarının geçerliliğini, araştırma yöntembilimi ilkeleri çerçevesinde ve istatistik biliminin olanaklarından yararlanarak değerlendirmeyi sağlayan bilim dalı…[/efn_note] profesörü olan S. Jay Olshansky, uzun bir ömrün uzun bir sağlık süresiyle aynı şey olmadığını söylüyor. ‘Odaklanılması gereken şey, daha uzun yaşam değil, daha sağlıklı bir yaşam olmalı!’ diyor.

Duke Üniversitesi’nden Heather Whitson ise, ‘Önemli olan tek şey ölüm değil.’ diyor. ‘Yaşam kalitesini artıran şeyleri kaybettikçe yaşamın önemi giderek artıyor.” Whitson’a göre asıl soru şu olmalı: ‘İnsanların kırılgan bir durumdan geçtiği süreyi de uzatmadan hayatı uzatabilir miyiz?’

Yaşlanmayı yavaşlatma çalışmaları sürecek

Yaşlanma sürecini yavaşlatma fikri, sadece anılarını bilgisayarlara yüklemeyi hayal eden Silikon Vadisi çalışanlarının değil, aynı zamanda bu tür müdahaleleri yaşamın son evresinde sağlıklı dönemi uzatma amacıyla hastalığı ve dermansızlığı azaltmak için ‘morbiditeyi[efn_note]Morbidite, yalın haliyle hastalık, hastalık hali anlamına gelmekte… Morbidite oranı veya morbidite hızı ise istatistiksel bir ölçüm terimi; belirli bir nüfusta belirli bir zaman dilimi içerisinde hastalığa tutulanların sayısının sağlıklı kalmış nüfusa oranı…[/efn_note] sıkıştırma’ aracı olarak gören araştırmacılardan oluşan bir kadronun da dikkatini cezbediyor. Bunun Nature Communications’ta yayınlanan makalede belirlenen temel üst sınırlar üzerinde herhangi bir etkisi olup olmayacağı sorusu hayli spekülatif olmaya devam ediyor. Ancak, yaşlanmanın belirleyici göstergelerini hafifletmek amacıyla örneğin diyabet ilacı metformini test eden bazı çalışmalar başlatıldı bile.

Aynı şekilde, Fedichev ve ekibi, azami insan ömrüne ilişkin tahminlerinden vazgeçmiyorlar. Onun görüşü, araştırmalarının daha uzun bir yolculuğun başlangıcını işaret ettiği yönünde. Fedichev, ‘Bir şeyi ölçmek, bir müdahale oluşturmadan önceki ilk adımdır.’ diyor. Kendisinin belirttiği gibi, ekip yaşlanmanın bu bağımsız hızını ölçtüğüne göre, sonraki adımlar ‘direnç kaybını önleme’nin yollarını bulmak olacak.”

Bu yazı ilk kez 4 Haziran 2021’de yayımlanmıştır.

 

Emily Willingham’ın Scentific American’da yayınlanan “Yeni Bir Araştırma İnsanların 150 Yaşına Kadar Yaşayabileceğini İleri Sürüyor” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.scientificamerican.com/article/humans-could-live-up-to-150-years-new-research-suggests/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x