2002 sonrası Türkiye siyasetinin yerel seçim hafızası

2002 sonrası yerel seçimlerde seçim rekabetinde hangi söylemler, vaatler öne çıktı, nasıl farklılaştı? Ulusal siyaset yerel yönetim konularının önüne nasıl geçti? Sandığın efendisi kendini nasıl gösterdi? Prof. Dr. Tanju Tosun yazdı.

17 Kasım 1963 seçimlerinden 18 Nisan 1999 yerel seçimlerine kadar olan seçimleri önceki yazıda ele almıştık. Bu seçimden 3,5 yıl sonra gidilen 3 Kasım 2002 seçimleriyle birlikte sandıktan çıkan sonuçlar Türkiye parti siyasetinde yeni bir dönemin başladığını, seçmen tercihlerindeki radikal kırılmalar ve yeniden mevzilenmelerle parti siyasetinde AK Partili yılların başlamakta olduğunun habercisiydi.

3 Kasım’da tek başına iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi 2000’lerde yapılan 4 yerel seçimde de ülke genelinde birinci parti olmayı başarırken, 31 Mart 2019 genel seçimleri hariç, Ankara, İstanbul gibi büyükşehir belediye başkanlıkları da dahil çoğu kentte belediye başkanlıklarını kazanmıştır.

2004 seçimleri: AK Parti için “tam iktidar” zaferi ve seçime katılımda düşüş

28 Mart 2004 yerel seçimi 3 Kasım seçimiyle seçmenlerin yeniden tanzim ettiği parti sisteminde partilerin oy güçleri açısından benzerliklerle doludur. AK Parti % 34,3 olan 3 Kasım’daki oy oranını belediye meclislerinde % 40,3’e yükselterek, parti sisteminde oy gücü, seçmen tabanı açısından hakim aktör olmaya devam edeceğinin izlenimini veriyordu. Başlıca rakibi CHP oylarını bir önceki yerel seçime seçime göre 7,3 puan arttırken, ANAP % 17,1’den % 2,9’a, DSP % 16,2’den % 2,’ye, MHP % 15,7’den % 10,5’e dramatik düşüş yaşamıştır.

Bu seçimin dikkat çekici bir özelliği de seçime katılımın dikkate değer biçimde düşmesidir. 1984’te % 91,1, 1989’da % 81,5, 1994’te % 92,2, 1999’da % 86,9 olan katılım % 76,3’e geriliyordu. AK Parti’nin rakipleri karşısında ulaştığı güç ve konum, 1990’ların ikinci yarısında çoğu belediyelerde iktidara gelen RP’nin yükselişine benzerdi. Bir tek farkla ki, RP’de Milli Görüş’ten esinlendiği Adil düzenci muhafazakar belediyecilik tonları belirginken, AK Parti gerek iktidar uygulamaları, gerekse yerel seçim beyannamelerinde 80’lerdeki ANAP türü icraatçı belediyeciliği piyasacı ve muhafazakâr değerlerle harmanlayarak, pragmatik bir sağ parti kimliğiyle o yıllarda seçmenin karşısına çıktı ve seçmenden destek aldı.

Partiler hangi strateji ve sloganlarla oy istedi?

AK Parti’nin bu seçimdeki “Türkiye Karar Verdi: Yerel Kalkınma Başlıyor” isimli beyannamesinde ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin baskılarının nispeten hafifletildiği dönemde yerel kalkınmanın da bir an önce hayata geçirilmesinin gerekliliğine dikkat çekilmiştir. Parti altyapı, işsizlik, çevre kirliliği, kaynak yönetimi, gecekondu sorununun çözümü, şeffaflık ve katılımcılık gibi temel sorunlar üzerinden seçim kampanyası yürütürken, temel önceliğinin merkezi hükümet desteğiyle yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılması olduğunu sürekli vurgulamıştır[1].

CHP seçim stratejisi başta İstanbul olmak üzere büyükşehirlerde seçimi kazanmak ve oy oranını artırmak iken, SHP diğer sol partilerle ittifak yaparak CHP’yi seçimlerde zorlamayı hedefliyordu. 2002’de baraj altında kalan MHP yerel seçimlerde Türkiye genelinde yüzde 10 oranında oy alarak yeniden seçmenin güvenini kazanmak isterken, Doğu ve Güneydoğu’da önemli bir oy potansiyeline sahip olan DEHAP seçimlere SHP çatısı altında girerek AK Parti’nin Doğu ve Güneydoğu’daki yükselişini durdurmayı hedeflemiştir.

Bu seçim AK Parti için yerel seçimleri de kazanarak “tam iktidar” ile hizmete devam anlamına gelirken, diğer partiler için AK Parti ile rekabet ettikleri ve oy oranlarını artırmayı amaçladıkları bir siyasi rekabete denk düşüyordu.

Partiler kampanyalarında hizmet vurgusunu öne çıkarırken, ülkenin içerisinde bulunduğu durum itibarıyla ekonomi referanslı söylemleri baskındı. Altyapı, işsizlik, çevre kirliliği, kaynak yönetimi gibi konular tüm partiler tarafından farklı şekillerde dile getirildi, “şeffaflık” ve “karar alma süreçlerine katılım” vaatleri öne çıktı.

CHP ise kampanyasının merkezine yerel seçim olmasına rağmen, çağdaşlık ve laikliği oturtmayı tercih etmiştir[2]. “Cumhuriyet Halk Partisi Söz Veriyor!” başlıklı seçim beyannamesinde özellikle yerel demokrasinin geliştirilmesi, güçlendirilmesi üzerinde durulurken, tarım, bankacılık ve kredi politikası, vergi ve maliye politikası, turizm ve yabancı sermaye, dış ticaret, sanayi ve küçük esnaf başlıkları altında bu kesimlere ve sektörlere yönelik yapılacakların altı çiziyordu. Dikkati çeken bir diğer nokta; partinin kendisini sağ iktidar, partilerden ayrıştıran bir dille genel siyasetin gündem konularına ilişkin söylemlerle öne çıkmasıydı.

MHP seçim sürecinde yerel yönetimlere yönelik bir vizyon ortaya koymaktan ziyade, temel stratejisini popüler belediye başkan adayları üzerine kurmayı tercih etmiştir. İstanbul’da Meral Akşener, Ankara’da Alparslan Türkeş’in damadı Hamit Homriş Kıraç beldesinde milli sporcu Naim Süleymanoğlu’nun aday gösterilmesi bu stratejinin sonucuydu. Bir diğer stratejisi de bazı ilçe ve köylerde DYP ile işbirliğine gitmesi, MHP’li adayların il ve ilçelerde genel olarak istihdam, altyapı düzenlemesi, temizlik gibi konularda vaatlerde bulunmasıydı.

DEHAP ise 2004 yerel seçim sürecinde yerel yönetim vizyonunu dillendirmek yerine, ağırlıklı olarak ulusal politik meselelere dair ideolojik bir söylemiyle kampanya yürütmeyi tercih etmiştir[3]. Seçime Demokratik Güç Birliği çatısı altında SHP ve dört sol partiyle katılması da dikkat çekiciydi.

2009 seçimi: Ulusal siyasetin yerel yönetim meselelerinin önüne geçişi

29 Mart 2009 yerel seçimlerinde de baskın gelenek bozulmamış, partiler arasındaki rekabette ulusal siyaset konuları yerel yönetime dair vaatlerinin önüne geçmiştir.

CHP, AK Parti karşıtlığı üzerinden kampanyaya ağırlık verirken, işsizlik, yolsuzluk gibi vurguların öne çıktığı bir söylem benimseyen parti bu süreçte “çarşaf açılımı” da yapmış, MHP ise o dönemin koşulları içinde parti kimliği ve politikasıyla örtüşen “ülkenin bölüneceği söylemi” üzerinden bir strateji geliştirerek kendi seçmenini konsolide etmeye çalışmıştır.

DTP geçmiş seçimlerdekine paralel biçimde “bölge partisi” olmadığı iddiasına rağmen kimlik siyaseti üzerinden bir kampanya yürütürken, AK Parti hizmet odaklı söylemi çerçevesinde yerel yönetim vizyonunu 29 Mart için, “İşimiz Hizmet, Gücümüz Millet” sloganı üzerinden “Marka Şehirler” şeklinde güncellemiştir. Vizyonunu “yaşanabilir, yaşam kalitesi yüksek, ulusal ve uluslararası ilişki kurma kapasitesi artan kentler oluşturmak” ifadesiyle ortaya koyarken, misyonunu ise “insan merkezli ve hizmet odaklı çalışmak” şeklinde tanımlamıştır.

Buna karşılık CHP “Çağdaş ve Sosyal Demokrat Belediyecilik Anlayışı” vurgusuyla yerel yönetim vizyonunu dillendirmiştir. Belediyeciliği sosyal demokrat vizyonla şu şekilde tahayyül etmiştir; “Cumhuriyet Halk Partisi sosyal demokrat yerel yönetim anlayışıyla kentlerimizi yeniden kuracak; çağdaş, demokrat, güvenli, yaşam kalitesi yüksek, insanı merkeze alan kentlerle hayatı yaşanır kılacak[4].

29 Mart’ta belediye meclis üyeliklerinde AK Parti % 38,1, CHP % 23, MHP % 16,6, DTP ise % 5,2 oy almıştır. 2004 yerel seçimlerine kıyasla AP Parti yüzde 3 civarında oy kaybederken, MHP ve CHP oylarını % 5 oranında artırdı.

AK Parti Parti Adana ve Antalya olmak üzere 2 büyükşehir, 9 il merkezi ve 36 ilçe belediyesini kaybetmiştir. Bu parti 10 büyükşehir belediye başkanlığı, 35 il belediye başkanlığı ve 448 ilçe belediye başkanlığı; CHP 3 büyükşehir, 10 il ve 170 ilçe belediye başkanlığı kazanmıştır. MHP 1 büyükşehir, 9 il, 129 ilçe belediye başkanlığı elde ederken, DTP belediye başkanlığı sayısını artırarak, 1 büyükşehir, 7 il ve 50 ilçe belediye başkanlığı kazanmıştır[5].

2014 seçimleri: AK Parti’nin baskın olduğu konjonktür

30 Mart 2014 yerel seçim sürecine AK Parti’nin ulusal ve yerel siyasette baskın olduğu bir konjonktürde girildi. Yakın dönem seçimlerinden farklı olarak bu seçim 17-25 Aralık yargı darbesi, Gezi Parkı Eylemleri, Çözüm Süreci ve FETÖ’nün AK Parti karşıtı iş birliklerinin ulusal siyasetin tartışmalı konularının seçim tartışmalarına dahil olması anlamında dikkate değerdi.

AK Parti bu seçimde marka şehirler vizyonuna “medeniyet ve gelenek” vurgusunu eklerken, akıllı belediyecilik, göç, şehir estetiği ve şehir güvenliği gibi güncel yerel nitelikli konulara seçim beyannamesinde yer vermiştir. Beyannamesini “Büyük Medeniyet Yolunda: İnsan-Demokrasi-Şehir” şeklinde adlandıran parti “Katılımcı Belediyecilik”, “Kültürel Belediyecilik”, “Sosyal Belediyecilik”, “Çevre Dostu Belediyecilik” ve “Hizmet Belediyeciliği” ana başlıklarıyla yerel yönetim vizyonunu takdim etmiştir.

CHP seçim beyannamesinde plansız kentleşme, yaşanabilir şehirler, sosyal belediyecilik, şeffaflık gibi konulara yer verirken, seçime katılan hemen her parti sıklıkla altyapı sorununa değindi ve bu konuda seçmene birtakım vaatlerde bulundu. CHP, “Türkiye’nin Birleştirici Gücü” isimli bildirgesinde kutuplaşma, normalleşme, demokrasi ve özgürlük konularını ön plana çıkarırken, “Varlık İçinde, Birlik İçinde, Özgür Biçimde” sloganını kullanmıştır.

MHP diğer yerel seçimlerle karşılaştırıldığında, 30 Mart seçimine daha kapsayıcı bir yerel yönetim vizyonuyla seçmenin karşısına çıkarken, dillendirdiği “üretken belediyecilik anlayışı” afişlere “ayrıştırıcı değil birleştirici belediyecilik” şeklinde yansıyor, vizyon belgesinde bu anlayış “üretken belediyecilik” olarak kentlilerin beraber üretmesini, “bütüncül yaklaşım” kentlinin çeşitli özelliklerini bütüncül biçimde ele almayı, “birlikte yönetim” kentlinin tüm süreçlere katılmasını esas alıyordu.

DTP’nin kapatılması nedeniyle BDP seçimlere “Emek, Demokrasi, Özgürlük Bloku” isimli plaformla bağımsız adaylarla katılmış, Kürt sorununun çözümü için “demokratik özerklik” vaadini öne çıkarmıştır. Kavram kampanyanın merkezine otururken, parti yönetiminde uygulanan “eş başkanlık modeli” yerel yönetimler için de öngörülmüştür[6].

Seçim sonuçlarına göre AK Parti belediye meclis üyeliğinde % 42,8, CHP % 26, MHP %17,8, BDP % 6,3’lük oy oranlarına ulaşmışlardır.

Siyasette yeni bir kırılma anı: 31 Mart 2019 seçimi ve büyükkent seçmenlerinin “duy” dedikleri

2000’li yıllardaki yerel seçimler arasında 31 Mart 2019 yerel seçim sonuçları Türkiye parti siyasetinde yeni seçmen gruplaşmaları ya da mevzilenmelerinin oluşabileceğine ilişkin sinyallerle doludur. Bunun göstergesi özellikle AK Parti’nin bir önceki genel ve yerel seçimlere göre uğradığı oy kaybı ve özellikle büyükşehirlerde CHP’nin diğer muhalefet partileriyle yaptığı işbirliği sonucunda 11 büyükşehirde belediye başkanlıklarını kazanmasıdır.

AK Parti %42,5 oy ortalamasıyla 742 belediye başkanlığı kazanırken, CHP %29,8 ile 240, MHP %7,4 ile 233, İYİ Parti %7,7 ile 24, HDP %4,5 ile 57 belediye başkanlığı elde etmiştir. 13 bağımsız aday da belediye başkanı seçilmiştir.

31 Mart 2024 öncesi son seçim olan 31 Mart 2019 yerel seçim süreci[7], İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı seçiminin iptal edilerek yeniden yapılması 31 Mart’ı kendine özgü bir yerel rekabet yarışına büründürmüş, seçim sonrası yaşanan gelişmeler ise 31 Mart’ın etkisinin ulusal boyuta taşmasına neden oldu. Seçim öncesinde 24 Haziran 2018 genel seçimlerine kadar uzanan partilerarası rekabet, ittifak biçimleri, AK Parti ve MHP’li Cumhur İttifakı ile CHP ve İYİ Partili Millet İttifakı arasındaki şiddetli rekabetin toplumda özellikle iktidarın tetikleyiciliğinde keskin bir siyasal kutuplaşma şeklinde tezahür etmesi 31 Mart’ta sandıktan nasıl bir tablo çıkacağına dair merakları arttırmıştır.

31 Mart seçiminin ardından YSK kararıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptal edilip, seçimin yenilenmesine karar verilmesi bu sürece dair en tartışmalı hususlardan biriydi. Kampanya sürecinde Cumhur İttifakı söyleminde “Daha iyi kentlerde nasıl yaşanabilir” sorusuna yanıt arayan siyasa ve projeler üzerinde yoğunlaşmak yerine, kendi seçmenlerini konsolide etme odaklı “beka” vurgusu öne çıkarılırken, rakip parti ve adayların ötekileştirilmesi, varolan kutuplaşmayı daha da pekiştirmiştir.

CHP ve İYİ Parti’nin içinde olduğu, HDP’nin ise bazı seçim çevrelerinde seçmenini bu işbirliğinin adaylarına yönlendirdiği kampanya sürecinde Millet İttifakı kutuplaşma yerine, uzlaşma, yaşanabilir kentlerde bir arada refah içinde yaşamaya odaklı siyasa ve projelerin öne çıktığı, yumuşak bir kampanya diliyle seçmenin karşısındaydılar.

CHP kampanyasında “Martın sonu bahar” ve “Derman belediyeciliği” sloganlarını kullanırken, İYİ Parti “Çünkü vakit geldi, İYİ Parti geliyor” sloganını tercih ediyordu. AK Parti “Gönül belediyeciliği” sloganı ile seçim yarışına girerken, MHP aktif bir kampanya yürütmeyi tercih etmediği için, slogan ya da seçim bildirgesi hazırlamaya ihtiyaç duymamıştır. DSP yerel yönetimler bildirgesinde “ne ezilen ne ezen, insanca, Hakça bir düzen” sloganına yer verirken, HDP “birlikte demokrasiye” sloganıyla kampanya sürecini yönetmiştir. Saadet Partisi “dürüst belediyecilik” sloganını tercih ederken, TKP’nin 31 Mart seçimleri için ne bir bildirge hazırlamış ne de bir ana slogan kullanmıştır. Vatan Partisi’nin sloganı ise “Tek seçenek Vatan Partisi” idi.

Partilerin seçim bildirgelerinde hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkesi gereği belediyelerin bütçeleri dâhil olmak üzere her türlü eylem ve işlemlerinin, vatandaşların bilgisine ve onayına sunulması, bütçe toplantıları dâhil olmak üzere meclis toplantılarının canlı olarak yayımlanması AK Parti, CHP, İYİ Parti, HDP, DSP ve Saadet Partisi’nin seçim bildirgelerine yansıyan diğer vaatler arasında” dikkat çekmiştir[8].

Kampanya sürecinde AK Parti ve CHP genel seçimlerle karşılaştırıldığında liderler düzeyinde proaktif bir kampanya yürütmemekle birlikte, Cumhurbaşkanı Erdoğan özellikle “beka” söylemini dillendirerek, zaman zaman mitinglerde seçmenin karşısına çıkmıştır. CHP lideri Kılıçdaoğlu ise daha ziyade geri planda kalarak, mini salon toplantılarıyla seçmenle buluşmayı tercih etmiştir.

Büyükşehirlerde kıyasıya rekabet, değişen stratejiler

31 Mart seçiminde özellikle İstanbul ve Ankara’da Cumhur İttifakı’yla Millet İttifakı arasında kıyasıya bir seçim rekabeti yaşanmıştır.

23 Haziran yenilenen İstanbul seçim kampanyası sürecinde AK Parti stratejisinde değişikliğe giderek, beka söylemini terketmiş, Erdoğan geri planda kalırken, Binali Yıldırım İstanbul için projeleriyle daha fazla öne çıkarılmıştır.

CHP’de 31 Mart’ta olduğu gibi, 23 Haziran sürecinde de İmamoğlu kampanyada başat aktördü. Partinin kampanya stratejisinin temeli; “Tayyip Erdoğan’ı veya AK Parti’yi görmezden gel, ama onu sevenleri sev” şeklinde olup, geçmişte CHP’nin izlediği stratejiden farklı bir strateji izlenmiş, rakip seçmen ötekileştirilmek yerine, kazanmaya çalışılmış, hatta bunun yolunu teşkilata öğretilmek için, “radikal sevgi kitabı” hazırlanarak, teşkilat bu konuda seçmene nasıl dokunulacağı konusunda bilgilendirilmiştir.

31 Mart’ta bu stratejiyle seçmene dokunmayı başaran CHP İstanbul’da 23 Haziran sürecinde de başarılı bir sınav vermiştir. Özellikle YSK kararıyla seçimin iptali ve yenilenme kararı CHP ve İmamoğlu’na psikolojik üstünlük kazandırırken, mağduriyetle takviyeli “sosyal adalet” teması kampanyada hep merkezde olmuş, “Her Şey çok Güzel Olacak” sloganıyla İmamoğlu’nun İstanbul tahayyülü adeta birleşmiş ve başarıyı getirmiştir. Binali Yıldırım’ın bu seçimde öne çıkan sloganı ise “Ne dediysek yaptık, yine biz yaparız” şeklinde formüle edilmişti.

Sandıkların efendisi ne mesaj verdi?

31 Mart’ta seçmenin halet-i ruhiyesini sandığa yansıtan psikoloji ve irade, sandıkların efendisinin başta büyükkentler olmak üzere, gidişata dair itirazlarının olduğunu tıpkı, 1989 ve 1994’teki gibi ilan etti. Seçim sonucuna göre özellikle büyük kentlerde ortaya çıkan tablo, çeyrek asırdır buraları yöneten AK Parti adayları kazanmasın diye, partileri ittifak yapsın (CHP-İYİ Parti örneği) ya da yapmasın (HDP örneği) İstanbul, Ankara başta olmak üzere açığa çıkan değişim arayışı, iktisaden daraldıkları alandan çıkış arayanların, daha özgür, demokratik, adil bir ülkede yaşama arzularının sonucudur.

Bu tepki, Erdoğan’la mevcut özdeşlik ilişkisinin sürmesi nedeniyle, sandıkta bölünmüş bilet oylaması ile (split Ticket voting) ya büyükşehirlerin bir kısmında büyükşehir belediye başkanlığı için rakip parti, ilçelerde kendi partisine oy verme ya da politikalarına tepki duydukları fakat tepkinin de düzeyini hassas bir teraziyle ölçerek Cumhur’un diğer ortağına yönelerek stratejik oy verme ile gerçekleşmiştir.

Sonuç olarak; 31 Mart seçimi ülke genelinde AK Parti’yi cezalandıran, CHP ve MHP’yi umutlandıran, İYİ Parti’yi daha fazla çalışmaya yönlendiren, Saadet Partisi’ni belirsizliğe sürükleyen, HDP’ye patinaj yaptıran seçmen tasarrufuydu. Bu sonuç aynı zamanda Daron Acemoğlu ve Robinson’ın da ifade ettiği gibi, son yıllarda popülist otoriter niteliği süratle artan siyasi rejimde demokrasinin nasıl kazanılacağını da göstermiştir[9].

İstanbul seçimleri bir yönüyle de Erdoğan’ın öncülüğünde Türkiye siyasetinde son dönemde inşa edilen çaprazlama kesen toplumsal bölünmenin (cross-cutting social cleavage) muhafazakar sacayağında konumlanmış popülizmdeki “sessiz muhafazakar-mütedeyyin çoğunlukla aktif batıcı-seküler azınlık”[10] arasındaki siyasi rekabette kazananın ne geleneksel ideolojik/kültürel sorun ve çatışma boyutlarından beslenme ne de geçmişin seçkinci sol tahayyülüne yaslanma olmadığını ilan ediyordu. Kazanan; yüzü topluma dönük, ona dokunan, ideolojik özlerini koruyarak, toplumu birleştiren değerlerle, onları hak, hukuk, adalet, yeniden demokrasi, refah kümesinde buluşturan yeni siyaset tahayyülüdür.

Son yerel seçimin ardından 5 yıl sonra Türkiye yeni bir seçime gidiyor. 14 Mayıs genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden 9 ay sonra yapılacak bu seçimde özellikle büyükkentlerde muhalefetin 2019’daki başarıyı gösterip gösteremeyeceği, partilerin son seçimdeki oy güçlerini koruyup koruyamayacakları, arttırıp arttıramayacakları seçimin en fazla bilinmeyenleri arasında, Özellike büyükkent belediye başkanlıklarında muhalefetin 2019’da olduğu gibi işbirliğine gitmemesi sandıktan nasıl bir sonuç çıkacağı kosounda kamuoyunun merağını arttırıyor. Birkaç gün sonra bu soruların yanıtlarını seçmen özgür iradesiyle yapacağı tercihlerle verecek, biz de göreceğiz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 26 Mart 2024’te yayımlanmıştır.

 

[1] Serencan Erciyas, Ahmet Baykal; 31 Mart Seçimlerine Doğru Dünden Bgüne Partilerin Yerel Yönetim Vizyonu (Rapor) , Seta, İstanbul, 2019, s.16.

[2] Bkz. Serencan Erciyas, Ahmet Baykal; “2014’ten 2019’a Yerel Seçimler”, Kriter, Kasım 2018,Yıl:3, S.29.

[3] a.g.e., s.62,76.

[4] Erciyas, Baykal, a.g.m., Erciyas, Baykal, 31 Mart Seçimlerine…., a.g.e., s.20,45.

[5] Hakan M.Kiriş, Hüseyin Gül; “Yarının Siyasetinin İzleri:29 Mart Yerel Seçimleri Sonrası Siyasette Kimlik, Hizmet ve İdeoloji Eksenli Kırılma, Toplum ve Demokrasi, 2 (4) Eylül-Aralık 2008, s.142.

[6] Erciyas, Baykal, 31 Mart Seçimlerine…., a.g.e., s.23,45,68,74.

[7] Bkz. Tanju Tosun, Gülgün Erdoğan Tosun; 31 Mart’tan 23 Haziran’a Türkiye ve İstanbul’da Yerel Seçimler”, (Liberal Perspektif Rapor), Özgürlük Araştırmaları, S.11, Eylül 2019.

[8] Asmin Kavas, Ayşegül Taşöz Düşündere; Yerel Yönetimler İçin Siyasi Partilerin Seçim Beyannemeleri Neler Vaat Ediyor?, TEPAV Değerlendirme Raporu, Mart 2019, s.21-23, tepav.org.tr.

[9] https://medyascope.tv/2019/07/01/daron-acemoglu-james-a-robinson-istanbul-demokrasinin-nasil-kaza- nilacagini-gosterdi-yeni/

[10] Yüksel Taşkın; 31 Mart-23 Haziran Seçimleri Türkiye Sağı Açısından Ne Anlama Geliyor?”, https://www.birikimdergisi.com/haftalik/9605/31-mart-23-haziran-secimleri-turkiye-sagi-acisindan-ne-anlama-geliyor#. XTLvpdX-_1s

Tanju Tosun
Tanju Tosun
Prof. Dr. Tanju Tosun – 1965 yılında Bursa’da doğdu. Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünde tamamlayarak, 1988 yılında S.B.F Kamu Yönetimi Bölümü’nden ikincilikle mezun oldu. Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden aldı. Doçentliğini Siyasal Hayat ve Kurumları alanında aldı. YÖK bursuyla kısa bir süre Amerika Birleşik Devletleri’nde Washington DC’de Middle East Institute isimli düşünce kuruluşunda Turkish Studies Center’da kıdemli araştırmacı olarak bulundu. Dr. Tosun 1998-2020 yılları arasında Ege İ.İ.B.F Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyeliği yaptı, Şubat 2020’de ayrıldı. Türk Siyasi İlimler Derneği, Mülkiyeliler Birliği ve TÜSES üyesi. Akademik ilgi ve çalışma alanları; Türkiye Siyasal Hayatı, Oy Verme Davranışı, Karşılaştırmalı Siyaset, Seçim Analizleri yer alıyor. Türkiye siyasal hayatı, karşılaştırmalı siyaset, oy verme davranışı, seçimlerle ilgili yayınlanmış kitapları, çeşitli kitap bölümleri var. Ulusal ve uluslararası çeşitli akademik konferans ve sempozyumlara katıldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

2002 sonrası Türkiye siyasetinin yerel seçim hafızası

2002 sonrası yerel seçimlerde seçim rekabetinde hangi söylemler, vaatler öne çıktı, nasıl farklılaştı? Ulusal siyaset yerel yönetim konularının önüne nasıl geçti? Sandığın efendisi kendini nasıl gösterdi? Prof. Dr. Tanju Tosun yazdı.

17 Kasım 1963 seçimlerinden 18 Nisan 1999 yerel seçimlerine kadar olan seçimleri önceki yazıda ele almıştık. Bu seçimden 3,5 yıl sonra gidilen 3 Kasım 2002 seçimleriyle birlikte sandıktan çıkan sonuçlar Türkiye parti siyasetinde yeni bir dönemin başladığını, seçmen tercihlerindeki radikal kırılmalar ve yeniden mevzilenmelerle parti siyasetinde AK Partili yılların başlamakta olduğunun habercisiydi.

3 Kasım’da tek başına iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi 2000’lerde yapılan 4 yerel seçimde de ülke genelinde birinci parti olmayı başarırken, 31 Mart 2019 genel seçimleri hariç, Ankara, İstanbul gibi büyükşehir belediye başkanlıkları da dahil çoğu kentte belediye başkanlıklarını kazanmıştır.

2004 seçimleri: AK Parti için “tam iktidar” zaferi ve seçime katılımda düşüş

28 Mart 2004 yerel seçimi 3 Kasım seçimiyle seçmenlerin yeniden tanzim ettiği parti sisteminde partilerin oy güçleri açısından benzerliklerle doludur. AK Parti % 34,3 olan 3 Kasım’daki oy oranını belediye meclislerinde % 40,3’e yükselterek, parti sisteminde oy gücü, seçmen tabanı açısından hakim aktör olmaya devam edeceğinin izlenimini veriyordu. Başlıca rakibi CHP oylarını bir önceki yerel seçime seçime göre 7,3 puan arttırken, ANAP % 17,1’den % 2,9’a, DSP % 16,2’den % 2,’ye, MHP % 15,7’den % 10,5’e dramatik düşüş yaşamıştır.

Bu seçimin dikkat çekici bir özelliği de seçime katılımın dikkate değer biçimde düşmesidir. 1984’te % 91,1, 1989’da % 81,5, 1994’te % 92,2, 1999’da % 86,9 olan katılım % 76,3’e geriliyordu. AK Parti’nin rakipleri karşısında ulaştığı güç ve konum, 1990’ların ikinci yarısında çoğu belediyelerde iktidara gelen RP’nin yükselişine benzerdi. Bir tek farkla ki, RP’de Milli Görüş’ten esinlendiği Adil düzenci muhafazakar belediyecilik tonları belirginken, AK Parti gerek iktidar uygulamaları, gerekse yerel seçim beyannamelerinde 80’lerdeki ANAP türü icraatçı belediyeciliği piyasacı ve muhafazakâr değerlerle harmanlayarak, pragmatik bir sağ parti kimliğiyle o yıllarda seçmenin karşısına çıktı ve seçmenden destek aldı.

Partiler hangi strateji ve sloganlarla oy istedi?

AK Parti’nin bu seçimdeki “Türkiye Karar Verdi: Yerel Kalkınma Başlıyor” isimli beyannamesinde ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin baskılarının nispeten hafifletildiği dönemde yerel kalkınmanın da bir an önce hayata geçirilmesinin gerekliliğine dikkat çekilmiştir. Parti altyapı, işsizlik, çevre kirliliği, kaynak yönetimi, gecekondu sorununun çözümü, şeffaflık ve katılımcılık gibi temel sorunlar üzerinden seçim kampanyası yürütürken, temel önceliğinin merkezi hükümet desteğiyle yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılması olduğunu sürekli vurgulamıştır[1].

CHP seçim stratejisi başta İstanbul olmak üzere büyükşehirlerde seçimi kazanmak ve oy oranını artırmak iken, SHP diğer sol partilerle ittifak yaparak CHP’yi seçimlerde zorlamayı hedefliyordu. 2002’de baraj altında kalan MHP yerel seçimlerde Türkiye genelinde yüzde 10 oranında oy alarak yeniden seçmenin güvenini kazanmak isterken, Doğu ve Güneydoğu’da önemli bir oy potansiyeline sahip olan DEHAP seçimlere SHP çatısı altında girerek AK Parti’nin Doğu ve Güneydoğu’daki yükselişini durdurmayı hedeflemiştir.

Bu seçim AK Parti için yerel seçimleri de kazanarak “tam iktidar” ile hizmete devam anlamına gelirken, diğer partiler için AK Parti ile rekabet ettikleri ve oy oranlarını artırmayı amaçladıkları bir siyasi rekabete denk düşüyordu.

Partiler kampanyalarında hizmet vurgusunu öne çıkarırken, ülkenin içerisinde bulunduğu durum itibarıyla ekonomi referanslı söylemleri baskındı. Altyapı, işsizlik, çevre kirliliği, kaynak yönetimi gibi konular tüm partiler tarafından farklı şekillerde dile getirildi, “şeffaflık” ve “karar alma süreçlerine katılım” vaatleri öne çıktı.

CHP ise kampanyasının merkezine yerel seçim olmasına rağmen, çağdaşlık ve laikliği oturtmayı tercih etmiştir[2]. “Cumhuriyet Halk Partisi Söz Veriyor!” başlıklı seçim beyannamesinde özellikle yerel demokrasinin geliştirilmesi, güçlendirilmesi üzerinde durulurken, tarım, bankacılık ve kredi politikası, vergi ve maliye politikası, turizm ve yabancı sermaye, dış ticaret, sanayi ve küçük esnaf başlıkları altında bu kesimlere ve sektörlere yönelik yapılacakların altı çiziyordu. Dikkati çeken bir diğer nokta; partinin kendisini sağ iktidar, partilerden ayrıştıran bir dille genel siyasetin gündem konularına ilişkin söylemlerle öne çıkmasıydı.

MHP seçim sürecinde yerel yönetimlere yönelik bir vizyon ortaya koymaktan ziyade, temel stratejisini popüler belediye başkan adayları üzerine kurmayı tercih etmiştir. İstanbul’da Meral Akşener, Ankara’da Alparslan Türkeş’in damadı Hamit Homriş Kıraç beldesinde milli sporcu Naim Süleymanoğlu’nun aday gösterilmesi bu stratejinin sonucuydu. Bir diğer stratejisi de bazı ilçe ve köylerde DYP ile işbirliğine gitmesi, MHP’li adayların il ve ilçelerde genel olarak istihdam, altyapı düzenlemesi, temizlik gibi konularda vaatlerde bulunmasıydı.

DEHAP ise 2004 yerel seçim sürecinde yerel yönetim vizyonunu dillendirmek yerine, ağırlıklı olarak ulusal politik meselelere dair ideolojik bir söylemiyle kampanya yürütmeyi tercih etmiştir[3]. Seçime Demokratik Güç Birliği çatısı altında SHP ve dört sol partiyle katılması da dikkat çekiciydi.

2009 seçimi: Ulusal siyasetin yerel yönetim meselelerinin önüne geçişi

29 Mart 2009 yerel seçimlerinde de baskın gelenek bozulmamış, partiler arasındaki rekabette ulusal siyaset konuları yerel yönetime dair vaatlerinin önüne geçmiştir.

CHP, AK Parti karşıtlığı üzerinden kampanyaya ağırlık verirken, işsizlik, yolsuzluk gibi vurguların öne çıktığı bir söylem benimseyen parti bu süreçte “çarşaf açılımı” da yapmış, MHP ise o dönemin koşulları içinde parti kimliği ve politikasıyla örtüşen “ülkenin bölüneceği söylemi” üzerinden bir strateji geliştirerek kendi seçmenini konsolide etmeye çalışmıştır.

DTP geçmiş seçimlerdekine paralel biçimde “bölge partisi” olmadığı iddiasına rağmen kimlik siyaseti üzerinden bir kampanya yürütürken, AK Parti hizmet odaklı söylemi çerçevesinde yerel yönetim vizyonunu 29 Mart için, “İşimiz Hizmet, Gücümüz Millet” sloganı üzerinden “Marka Şehirler” şeklinde güncellemiştir. Vizyonunu “yaşanabilir, yaşam kalitesi yüksek, ulusal ve uluslararası ilişki kurma kapasitesi artan kentler oluşturmak” ifadesiyle ortaya koyarken, misyonunu ise “insan merkezli ve hizmet odaklı çalışmak” şeklinde tanımlamıştır.

Buna karşılık CHP “Çağdaş ve Sosyal Demokrat Belediyecilik Anlayışı” vurgusuyla yerel yönetim vizyonunu dillendirmiştir. Belediyeciliği sosyal demokrat vizyonla şu şekilde tahayyül etmiştir; “Cumhuriyet Halk Partisi sosyal demokrat yerel yönetim anlayışıyla kentlerimizi yeniden kuracak; çağdaş, demokrat, güvenli, yaşam kalitesi yüksek, insanı merkeze alan kentlerle hayatı yaşanır kılacak[4].

29 Mart’ta belediye meclis üyeliklerinde AK Parti % 38,1, CHP % 23, MHP % 16,6, DTP ise % 5,2 oy almıştır. 2004 yerel seçimlerine kıyasla AP Parti yüzde 3 civarında oy kaybederken, MHP ve CHP oylarını % 5 oranında artırdı.

AK Parti Parti Adana ve Antalya olmak üzere 2 büyükşehir, 9 il merkezi ve 36 ilçe belediyesini kaybetmiştir. Bu parti 10 büyükşehir belediye başkanlığı, 35 il belediye başkanlığı ve 448 ilçe belediye başkanlığı; CHP 3 büyükşehir, 10 il ve 170 ilçe belediye başkanlığı kazanmıştır. MHP 1 büyükşehir, 9 il, 129 ilçe belediye başkanlığı elde ederken, DTP belediye başkanlığı sayısını artırarak, 1 büyükşehir, 7 il ve 50 ilçe belediye başkanlığı kazanmıştır[5].

2014 seçimleri: AK Parti’nin baskın olduğu konjonktür

30 Mart 2014 yerel seçim sürecine AK Parti’nin ulusal ve yerel siyasette baskın olduğu bir konjonktürde girildi. Yakın dönem seçimlerinden farklı olarak bu seçim 17-25 Aralık yargı darbesi, Gezi Parkı Eylemleri, Çözüm Süreci ve FETÖ’nün AK Parti karşıtı iş birliklerinin ulusal siyasetin tartışmalı konularının seçim tartışmalarına dahil olması anlamında dikkate değerdi.

AK Parti bu seçimde marka şehirler vizyonuna “medeniyet ve gelenek” vurgusunu eklerken, akıllı belediyecilik, göç, şehir estetiği ve şehir güvenliği gibi güncel yerel nitelikli konulara seçim beyannamesinde yer vermiştir. Beyannamesini “Büyük Medeniyet Yolunda: İnsan-Demokrasi-Şehir” şeklinde adlandıran parti “Katılımcı Belediyecilik”, “Kültürel Belediyecilik”, “Sosyal Belediyecilik”, “Çevre Dostu Belediyecilik” ve “Hizmet Belediyeciliği” ana başlıklarıyla yerel yönetim vizyonunu takdim etmiştir.

CHP seçim beyannamesinde plansız kentleşme, yaşanabilir şehirler, sosyal belediyecilik, şeffaflık gibi konulara yer verirken, seçime katılan hemen her parti sıklıkla altyapı sorununa değindi ve bu konuda seçmene birtakım vaatlerde bulundu. CHP, “Türkiye’nin Birleştirici Gücü” isimli bildirgesinde kutuplaşma, normalleşme, demokrasi ve özgürlük konularını ön plana çıkarırken, “Varlık İçinde, Birlik İçinde, Özgür Biçimde” sloganını kullanmıştır.

MHP diğer yerel seçimlerle karşılaştırıldığında, 30 Mart seçimine daha kapsayıcı bir yerel yönetim vizyonuyla seçmenin karşısına çıkarken, dillendirdiği “üretken belediyecilik anlayışı” afişlere “ayrıştırıcı değil birleştirici belediyecilik” şeklinde yansıyor, vizyon belgesinde bu anlayış “üretken belediyecilik” olarak kentlilerin beraber üretmesini, “bütüncül yaklaşım” kentlinin çeşitli özelliklerini bütüncül biçimde ele almayı, “birlikte yönetim” kentlinin tüm süreçlere katılmasını esas alıyordu.

DTP’nin kapatılması nedeniyle BDP seçimlere “Emek, Demokrasi, Özgürlük Bloku” isimli plaformla bağımsız adaylarla katılmış, Kürt sorununun çözümü için “demokratik özerklik” vaadini öne çıkarmıştır. Kavram kampanyanın merkezine otururken, parti yönetiminde uygulanan “eş başkanlık modeli” yerel yönetimler için de öngörülmüştür[6].

Seçim sonuçlarına göre AK Parti belediye meclis üyeliğinde % 42,8, CHP % 26, MHP %17,8, BDP % 6,3’lük oy oranlarına ulaşmışlardır.

Siyasette yeni bir kırılma anı: 31 Mart 2019 seçimi ve büyükkent seçmenlerinin “duy” dedikleri

2000’li yıllardaki yerel seçimler arasında 31 Mart 2019 yerel seçim sonuçları Türkiye parti siyasetinde yeni seçmen gruplaşmaları ya da mevzilenmelerinin oluşabileceğine ilişkin sinyallerle doludur. Bunun göstergesi özellikle AK Parti’nin bir önceki genel ve yerel seçimlere göre uğradığı oy kaybı ve özellikle büyükşehirlerde CHP’nin diğer muhalefet partileriyle yaptığı işbirliği sonucunda 11 büyükşehirde belediye başkanlıklarını kazanmasıdır.

AK Parti %42,5 oy ortalamasıyla 742 belediye başkanlığı kazanırken, CHP %29,8 ile 240, MHP %7,4 ile 233, İYİ Parti %7,7 ile 24, HDP %4,5 ile 57 belediye başkanlığı elde etmiştir. 13 bağımsız aday da belediye başkanı seçilmiştir.

31 Mart 2024 öncesi son seçim olan 31 Mart 2019 yerel seçim süreci[7], İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı seçiminin iptal edilerek yeniden yapılması 31 Mart’ı kendine özgü bir yerel rekabet yarışına büründürmüş, seçim sonrası yaşanan gelişmeler ise 31 Mart’ın etkisinin ulusal boyuta taşmasına neden oldu. Seçim öncesinde 24 Haziran 2018 genel seçimlerine kadar uzanan partilerarası rekabet, ittifak biçimleri, AK Parti ve MHP’li Cumhur İttifakı ile CHP ve İYİ Partili Millet İttifakı arasındaki şiddetli rekabetin toplumda özellikle iktidarın tetikleyiciliğinde keskin bir siyasal kutuplaşma şeklinde tezahür etmesi 31 Mart’ta sandıktan nasıl bir tablo çıkacağına dair merakları arttırmıştır.

31 Mart seçiminin ardından YSK kararıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptal edilip, seçimin yenilenmesine karar verilmesi bu sürece dair en tartışmalı hususlardan biriydi. Kampanya sürecinde Cumhur İttifakı söyleminde “Daha iyi kentlerde nasıl yaşanabilir” sorusuna yanıt arayan siyasa ve projeler üzerinde yoğunlaşmak yerine, kendi seçmenlerini konsolide etme odaklı “beka” vurgusu öne çıkarılırken, rakip parti ve adayların ötekileştirilmesi, varolan kutuplaşmayı daha da pekiştirmiştir.

CHP ve İYİ Parti’nin içinde olduğu, HDP’nin ise bazı seçim çevrelerinde seçmenini bu işbirliğinin adaylarına yönlendirdiği kampanya sürecinde Millet İttifakı kutuplaşma yerine, uzlaşma, yaşanabilir kentlerde bir arada refah içinde yaşamaya odaklı siyasa ve projelerin öne çıktığı, yumuşak bir kampanya diliyle seçmenin karşısındaydılar.

CHP kampanyasında “Martın sonu bahar” ve “Derman belediyeciliği” sloganlarını kullanırken, İYİ Parti “Çünkü vakit geldi, İYİ Parti geliyor” sloganını tercih ediyordu. AK Parti “Gönül belediyeciliği” sloganı ile seçim yarışına girerken, MHP aktif bir kampanya yürütmeyi tercih etmediği için, slogan ya da seçim bildirgesi hazırlamaya ihtiyaç duymamıştır. DSP yerel yönetimler bildirgesinde “ne ezilen ne ezen, insanca, Hakça bir düzen” sloganına yer verirken, HDP “birlikte demokrasiye” sloganıyla kampanya sürecini yönetmiştir. Saadet Partisi “dürüst belediyecilik” sloganını tercih ederken, TKP’nin 31 Mart seçimleri için ne bir bildirge hazırlamış ne de bir ana slogan kullanmıştır. Vatan Partisi’nin sloganı ise “Tek seçenek Vatan Partisi” idi.

Partilerin seçim bildirgelerinde hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkesi gereği belediyelerin bütçeleri dâhil olmak üzere her türlü eylem ve işlemlerinin, vatandaşların bilgisine ve onayına sunulması, bütçe toplantıları dâhil olmak üzere meclis toplantılarının canlı olarak yayımlanması AK Parti, CHP, İYİ Parti, HDP, DSP ve Saadet Partisi’nin seçim bildirgelerine yansıyan diğer vaatler arasında” dikkat çekmiştir[8].

Kampanya sürecinde AK Parti ve CHP genel seçimlerle karşılaştırıldığında liderler düzeyinde proaktif bir kampanya yürütmemekle birlikte, Cumhurbaşkanı Erdoğan özellikle “beka” söylemini dillendirerek, zaman zaman mitinglerde seçmenin karşısına çıkmıştır. CHP lideri Kılıçdaoğlu ise daha ziyade geri planda kalarak, mini salon toplantılarıyla seçmenle buluşmayı tercih etmiştir.

Büyükşehirlerde kıyasıya rekabet, değişen stratejiler

31 Mart seçiminde özellikle İstanbul ve Ankara’da Cumhur İttifakı’yla Millet İttifakı arasında kıyasıya bir seçim rekabeti yaşanmıştır.

23 Haziran yenilenen İstanbul seçim kampanyası sürecinde AK Parti stratejisinde değişikliğe giderek, beka söylemini terketmiş, Erdoğan geri planda kalırken, Binali Yıldırım İstanbul için projeleriyle daha fazla öne çıkarılmıştır.

CHP’de 31 Mart’ta olduğu gibi, 23 Haziran sürecinde de İmamoğlu kampanyada başat aktördü. Partinin kampanya stratejisinin temeli; “Tayyip Erdoğan’ı veya AK Parti’yi görmezden gel, ama onu sevenleri sev” şeklinde olup, geçmişte CHP’nin izlediği stratejiden farklı bir strateji izlenmiş, rakip seçmen ötekileştirilmek yerine, kazanmaya çalışılmış, hatta bunun yolunu teşkilata öğretilmek için, “radikal sevgi kitabı” hazırlanarak, teşkilat bu konuda seçmene nasıl dokunulacağı konusunda bilgilendirilmiştir.

31 Mart’ta bu stratejiyle seçmene dokunmayı başaran CHP İstanbul’da 23 Haziran sürecinde de başarılı bir sınav vermiştir. Özellikle YSK kararıyla seçimin iptali ve yenilenme kararı CHP ve İmamoğlu’na psikolojik üstünlük kazandırırken, mağduriyetle takviyeli “sosyal adalet” teması kampanyada hep merkezde olmuş, “Her Şey çok Güzel Olacak” sloganıyla İmamoğlu’nun İstanbul tahayyülü adeta birleşmiş ve başarıyı getirmiştir. Binali Yıldırım’ın bu seçimde öne çıkan sloganı ise “Ne dediysek yaptık, yine biz yaparız” şeklinde formüle edilmişti.

Sandıkların efendisi ne mesaj verdi?

31 Mart’ta seçmenin halet-i ruhiyesini sandığa yansıtan psikoloji ve irade, sandıkların efendisinin başta büyükkentler olmak üzere, gidişata dair itirazlarının olduğunu tıpkı, 1989 ve 1994’teki gibi ilan etti. Seçim sonucuna göre özellikle büyük kentlerde ortaya çıkan tablo, çeyrek asırdır buraları yöneten AK Parti adayları kazanmasın diye, partileri ittifak yapsın (CHP-İYİ Parti örneği) ya da yapmasın (HDP örneği) İstanbul, Ankara başta olmak üzere açığa çıkan değişim arayışı, iktisaden daraldıkları alandan çıkış arayanların, daha özgür, demokratik, adil bir ülkede yaşama arzularının sonucudur.

Bu tepki, Erdoğan’la mevcut özdeşlik ilişkisinin sürmesi nedeniyle, sandıkta bölünmüş bilet oylaması ile (split Ticket voting) ya büyükşehirlerin bir kısmında büyükşehir belediye başkanlığı için rakip parti, ilçelerde kendi partisine oy verme ya da politikalarına tepki duydukları fakat tepkinin de düzeyini hassas bir teraziyle ölçerek Cumhur’un diğer ortağına yönelerek stratejik oy verme ile gerçekleşmiştir.

Sonuç olarak; 31 Mart seçimi ülke genelinde AK Parti’yi cezalandıran, CHP ve MHP’yi umutlandıran, İYİ Parti’yi daha fazla çalışmaya yönlendiren, Saadet Partisi’ni belirsizliğe sürükleyen, HDP’ye patinaj yaptıran seçmen tasarrufuydu. Bu sonuç aynı zamanda Daron Acemoğlu ve Robinson’ın da ifade ettiği gibi, son yıllarda popülist otoriter niteliği süratle artan siyasi rejimde demokrasinin nasıl kazanılacağını da göstermiştir[9].

İstanbul seçimleri bir yönüyle de Erdoğan’ın öncülüğünde Türkiye siyasetinde son dönemde inşa edilen çaprazlama kesen toplumsal bölünmenin (cross-cutting social cleavage) muhafazakar sacayağında konumlanmış popülizmdeki “sessiz muhafazakar-mütedeyyin çoğunlukla aktif batıcı-seküler azınlık”[10] arasındaki siyasi rekabette kazananın ne geleneksel ideolojik/kültürel sorun ve çatışma boyutlarından beslenme ne de geçmişin seçkinci sol tahayyülüne yaslanma olmadığını ilan ediyordu. Kazanan; yüzü topluma dönük, ona dokunan, ideolojik özlerini koruyarak, toplumu birleştiren değerlerle, onları hak, hukuk, adalet, yeniden demokrasi, refah kümesinde buluşturan yeni siyaset tahayyülüdür.

Son yerel seçimin ardından 5 yıl sonra Türkiye yeni bir seçime gidiyor. 14 Mayıs genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden 9 ay sonra yapılacak bu seçimde özellikle büyükkentlerde muhalefetin 2019’daki başarıyı gösterip gösteremeyeceği, partilerin son seçimdeki oy güçlerini koruyup koruyamayacakları, arttırıp arttıramayacakları seçimin en fazla bilinmeyenleri arasında, Özellike büyükkent belediye başkanlıklarında muhalefetin 2019’da olduğu gibi işbirliğine gitmemesi sandıktan nasıl bir sonuç çıkacağı kosounda kamuoyunun merağını arttırıyor. Birkaç gün sonra bu soruların yanıtlarını seçmen özgür iradesiyle yapacağı tercihlerle verecek, biz de göreceğiz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 26 Mart 2024’te yayımlanmıştır.

 

[1] Serencan Erciyas, Ahmet Baykal; 31 Mart Seçimlerine Doğru Dünden Bgüne Partilerin Yerel Yönetim Vizyonu (Rapor) , Seta, İstanbul, 2019, s.16.

[2] Bkz. Serencan Erciyas, Ahmet Baykal; “2014’ten 2019’a Yerel Seçimler”, Kriter, Kasım 2018,Yıl:3, S.29.

[3] a.g.e., s.62,76.

[4] Erciyas, Baykal, a.g.m., Erciyas, Baykal, 31 Mart Seçimlerine…., a.g.e., s.20,45.

[5] Hakan M.Kiriş, Hüseyin Gül; “Yarının Siyasetinin İzleri:29 Mart Yerel Seçimleri Sonrası Siyasette Kimlik, Hizmet ve İdeoloji Eksenli Kırılma, Toplum ve Demokrasi, 2 (4) Eylül-Aralık 2008, s.142.

[6] Erciyas, Baykal, 31 Mart Seçimlerine…., a.g.e., s.23,45,68,74.

[7] Bkz. Tanju Tosun, Gülgün Erdoğan Tosun; 31 Mart’tan 23 Haziran’a Türkiye ve İstanbul’da Yerel Seçimler”, (Liberal Perspektif Rapor), Özgürlük Araştırmaları, S.11, Eylül 2019.

[8] Asmin Kavas, Ayşegül Taşöz Düşündere; Yerel Yönetimler İçin Siyasi Partilerin Seçim Beyannemeleri Neler Vaat Ediyor?, TEPAV Değerlendirme Raporu, Mart 2019, s.21-23, tepav.org.tr.

[9] https://medyascope.tv/2019/07/01/daron-acemoglu-james-a-robinson-istanbul-demokrasinin-nasil-kaza- nilacagini-gosterdi-yeni/

[10] Yüksel Taşkın; 31 Mart-23 Haziran Seçimleri Türkiye Sağı Açısından Ne Anlama Geliyor?”, https://www.birikimdergisi.com/haftalik/9605/31-mart-23-haziran-secimleri-turkiye-sagi-acisindan-ne-anlama-geliyor#. XTLvpdX-_1s

Tanju Tosun
Tanju Tosun
Prof. Dr. Tanju Tosun – 1965 yılında Bursa’da doğdu. Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünde tamamlayarak, 1988 yılında S.B.F Kamu Yönetimi Bölümü’nden ikincilikle mezun oldu. Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden aldı. Doçentliğini Siyasal Hayat ve Kurumları alanında aldı. YÖK bursuyla kısa bir süre Amerika Birleşik Devletleri’nde Washington DC’de Middle East Institute isimli düşünce kuruluşunda Turkish Studies Center’da kıdemli araştırmacı olarak bulundu. Dr. Tosun 1998-2020 yılları arasında Ege İ.İ.B.F Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyeliği yaptı, Şubat 2020’de ayrıldı. Türk Siyasi İlimler Derneği, Mülkiyeliler Birliği ve TÜSES üyesi. Akademik ilgi ve çalışma alanları; Türkiye Siyasal Hayatı, Oy Verme Davranışı, Karşılaştırmalı Siyaset, Seçim Analizleri yer alıyor. Türkiye siyasal hayatı, karşılaştırmalı siyaset, oy verme davranışı, seçimlerle ilgili yayınlanmış kitapları, çeşitli kitap bölümleri var. Ulusal ve uluslararası çeşitli akademik konferans ve sempozyumlara katıldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x