Aşı milliyetçiliği kaybetmeye mahkûm

Korona aşısı bulunursa alma önceliği kimde olacak? Bulunduğunda elde etmek için girişilen yarışta hangi ülke ne yapıyor? Aşıya ilk etapta erişimi olmayan ülkeler sıraya girmek için hangi zorlayıcı yöntemlere başvurabilir?

Dünyada 1 milyona yakın kişinin yaşamını yitirmesine neden olan yeni koronavirüse karşı henüz aşı geliştirilemedi ancak aşı sonrasına ilişkin tartışmalar artarak devam ediyor.

Başta ABD olmak üzere aşı çalışmaları yürütülen ülkelerin siyasetçileri, aşı bulunduğunda önceliğin ülke halkının olacağını daha sonra dünyanın geri kalanı ile paylaşıma gidileceği yönünde açıklamalar yapıyor.

Plagues and Paradox of Progress (Felaketler ve ilerlemenin paradoksu) kitabının yazarı Thomas J. Bollyky ile Petorson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü Kıdemli Öğretim Görevlisi ekonomist Chad P. Bown, Foreign Affairs dergisinde yayınlanan yazılarında “Aşı milliyetçiliği” olarak tanımladıkları bu yaklaşımı kıyasıya eleştiriyor. Aynı zamanda Dış İlişkiler Konseyi Küresel Sağlık Programı Direktörü olan Bollyky ile uluslararası iktisat konusunda çok sayıda eseri bulunan Bowl, dünyanın aşı konusunda iş birliğine gitmemesi halinde herkesin kaybedeceğini belirtiyor. Yazıdan bölümler aktarıyoruz:

“Trump yönetimi yetkilileri, COVID-19’a yol açan koronavirüs aşısının küresel dağıtımını, basınç kaybeden bir uçakta açılan oksijen maskeleriyle karşılaştırdı. (…) ABD Gıda ve İlaç Dairesi’nden Peter Marks, (…) “Önce kendinizinkini takarsınız ardından mümkün olduğunca çabuk başkalarına yardım edersiniz” dedi. Ama uçaklardaki oksijen maskeleri yalnızca birinci sınıf yolcular için açılmıyor. Eninde sonunda aşılar kullanılabilir hale geldiğinde, üretici devletler diğer ülkelerin aşıya erişimini geciktirdiğinde olacak olan budur.

Temmuz itibarıyla yeni koronavirüse karşı geliştirilme aşamasında 160 aşı adayı vardı ve bunlardan 21’inin klinik deneyleri başlamıştı. Bu adaylardan birinin veya daha fazlasının güvenli ve etkili olduğu kanıtlanıp dağıtıma hazır hale getirilmesi aylar alacak. Yine de aşı üreten ülkeler (ve üretmeyen zengin ülkeler) şimdiden ilk aşılar üzerine kilit vurmak için yarışıyor. (…) Aşıların küresel olarak eşit ve akılcı bir şekilde dağıtılmasına yönelik uluslararası, uygulanabilir bir taahhüt olmadığından, liderler COVID-19’un başka ülkelerde yayılmasını yavaşlatmak veya diğer ülkelerdeki sağlık çalışanlarını ve korunmaya muhtaç insanları korumaya yardımcı olmak yerine kendi halkının sağlığını korumaya öncelik verecektir.

Aşı milliyetçiliğinin küresel zararları

Bu tür “aşı milliyetçiliği” veya aşı dağıtımına yönelik olarak “önce benim ülkem” yaklaşımının derin ve geniş kapsamlı sonuçları olacaktır. Küresel koordinasyon olmazsa ülkeler teklif üstene teklif verebilir, bu da aşı ve ilgili malzemelerin fiyatını artırabilir. Kanıtlanmış aşıların tedariki başlangıçta bazı zengin ülkelerde bile sınırlı olacak. Ancak en büyük sıkıntı, düşük ve orta gelirli ülkelerde olacak. Bu tür ülkeler, varlıklı ülkelerin aşı stoklarını tüketip bitirmesini izlemek ve muhtemelen aşıların ikmali için aylar (veya daha uzun zaman) beklemek zorunda kalacak. Bunlar olup biterken, yoksul ülkelerdeki sağlık çalışanları, milyarlarca yaşlı ve diğer yüksek riskli gruplar korunmasız kalacak. Bu da pandemiyi uzatırken, yaşamını yitirenlerin sayısı artıracak ve zaten kırılgan olan sağlık sistemleriyle ekonomileri tehlikeye atacak.

Aşı elde etme arayışlarında, ilk stoklara erişimi olmayan ülkeler, kritik aşı bileşenlerinin ihracatını engellemek dahil bulabilecekleri kozların hepsini oynayacaklar. Bu da gerekli ham madde, şırınga ve şişelerin tedarik zincirinde kopmalara yol açacak.

Çaresiz kalan devletler ayrıca, uzun vadeli ekonomik, diplomatik ve stratejik çıkarları koruma adına olumsuz yan etkileri bulunan aşılar için kısa vadeli anlaşmalar da yapabilir.

Sonuçta, gereksiz yere ekonomik ve insani sıkıntılar yaşanırken aşı istifleyen ülkelere karşı yoğun bir öfke yükselecek, bu da gelecekteki salgınların üstesinden gelmek (…) için gerekli olan uluslararası iş birliğini tehlikeye atacak.”

Aşı ‘dünya malı’ olur mu?

Bollyky ve Bown, halen çalışmaları süren aşıların önemli bölümünün başarısız olacağını, sürü bağışıklığı seçeneğinin ise sonuçlarının kestirilemez olması sebebiyle riskli olduğunu belirttikten sonra eldeki en iyi alternatifin bir aşı geliştirip küresel olarak adil biçimde dağıtmak olduğuna dikkat çekiyor:

“(…) Dünya liderleri, aşıların “küresel kamu malı”, yani (…) herkesin erişebileceği hale getirilmesi gereken bir kaynak olduğunu belirttiler.

Ancak gerçekler başka; en azından başlangıçta, böyle olmayacak. Küresel COVID-19 aşılarının sınırlı kaldığı dönemde, bunların bazı insanlara sağlanması, başkalarının erişimini mutlaka geciktirecektir. Bu darboğaz, herhangi bir aşının gerçekten küresel bir kamu malı haline gelmesini önleyecektir.”

Milyarlarca aşıyı kim üretecek?

Aşı imalatının pahalı ve karmaşık bir süreç olduğunu, dünyada aşının üretimden testlere şişeleme ve kalite kontrole kadar tüm süreçlerini yönetebilecek çok az ülke ve kuruluş olduğunu belirten iki yazar, dünya nüfusunun ihtiyacı olan aşılara erişmenin daha büyük zorlukları da olabileceğini söylüyor:

“Dünya çapında (…) aşağı yukarı bir düzine şirket ve kurum bu tür aşıları büyük ölçekli olarak üretme yeteneğine sahip. Ancak çoğunun kapasitesi milyarlarca doz aşı üretemeye yetmiyor.

Günümüzün önde gelen COVID-19 aşı adaylarından bazılarının daha önce hiç lisanslanmamış yeni teknolojilere dayanıyor olması durumu daha da karmaşıklaştırıyor. Üretimi artırmak ve bu yeni aşılar için zamanında onay almak, deneyimli düzenleyici kuruluşlara sahip zengin ülkeler için bile zor olacak. Bütün bunlar, COVID-19 aşılarının üretiminin bir avuç ülke ile sınırlı kalacağını gösteriyor.

(…)

Bu kaçınılmaz gecikme döneminde, özellikle yoksul ülkeler olmak üzere birçok kaybeden olacaktır. Ancak kendi aşılarını geliştirmeye ve üretmeye çalışan, fakat yanlış adaylara oynayanlar dahil olmak üzere bazı zengin ülkeler de sıkıntı çekecek. Kendi istisnalarına dair abartılı görüşlere dayanarak başkalarıyla iş birliğini reddeden ülkeler, ulusal sağlıklarıyla kumar oynayacaklar.

Ayrıca kanıtlanmış aşıları paylaşmak için uygulanabilir bir plana sahip olmayan “kazanan” ülkeler bile, gereksiz yere sıkıntı çekecektir. (…)

Yapılan tahminlere göre, koronavirüs salgını 2021 sonuna kadar 40 milyon insanı öldürebilir ve küresel ekonomik üretimi 12,5 trilyon dolar azaltabilir. Bu salgının bir an önce bitirilmesi herkesin çıkarına. Yine de küresel bir yaklaşım için yapılan çağrılar çoğu başkentte önemsenmiyor.”

İstifçilik nasıl önlenecek?

Zengin ülkelerin 2009’daki domuz gribi salgınında aşı malzemelerini istiflediği gibi COVID-29 pandemisinde de kişisel koruma malzemesi stokladığını hatırlatan iki yazar, sivil toplum örgütleri ve bağışçıların çözümler üretmeye çalıştığını ancak bunların uygulamalarının sınırlı kaldığını belirttikten sonra ortak girişimleri engelleyen nedenleri sıralıyor:

“Herhangi bir iş birliği çabasının bu tür engellerin üstesinden gelebileceğine dair güven eksikliğini göz önüne alan çok sayıda ülke kendi ihtiyaçlarını kendi kaynaklarından temin etmeye çalışıyor. Fransa, Almanya, İtalya ve Hollanda, (…) Kapsayıcı Aşı Birliği’ni (Inclusive Vaccine Alliance) kurdu. (…) Çin Devlet başkanı Xi Cinping mayıs ayında, Dünya Sağlık Örgütü’nün karar alma organı olan Dünya Sağlık Meclisi’ne katılanlara, Pekin’in bir aşı geliştirmeyi başarması halinde sonuçları dünyayla paylaşacağını söyledi ama tarih vermedi. (…) Öte yandan ABD bu yaz, COVID-19’a karşı işe yaradığı kanıtlanan ilk ilaçlardan biri olan remdesivir’in neredeyse tüm malzemelerini satın aldı ve İngiltere, Avrupa Birliği (AB) veya dünyanın geri kalanını üç ay boyunca bu ilaçtan mahrum bıraktı.

Aşı dağıtımında küresel iş birliği mümkün mü?

Aşı dağıtımında küresel iş birliği, virüsün yayılmasını engellemenin en etkili yolu olacaktır. Aynı zamanda ekonomileri teşvik edecek, tedarik zinciri kesintilerini önleyecek ve gereksiz jeopolitik çatışmaları önleyecektir. Yine de, diğer tüm aşı üreten ülkeler “aşı milliyetçiliğinde” ısrarcı olursa, kimsenin bu eğilimin önüne geçmeye yetecek gücü olmayacak. (…)

Trump yönetiminden Peter Navarro, mart ayında “Koronavirüs ve 2009’daki H1N1 domuz gribi salgınından bir şey öğrendiysek, o da yüz maskelerinden aşılara kadar ihtiyaç duyulan malzemeleri bize sağlamak için diğer ülkelere, hatta yakın müttefiklere bile bel bağlamamaktır” dedi.

Küreselleşmeye kuşkuyla bakan Navarro, herkesin aynı dersi alması için elinden gelenin en iyisini yaptı: Kısa bir süre sonra Beyaz Saray, ABD yapımı cerrahi maskeler, solunum maskeleri ve eldivenlerin ihraç edilmesine kısıtlamalar koydu.

ABD dâhil, aşıların toplu üretimini ve dağıtımını koordine edecek bir plan geliştiremeyen birçok devlet, küresel iş birliği potansiyelini boşa çıkarıyor. (…)”

Siyasi endişeler nasıl yatıştırılır?

Siyasi liderlerinin çoğunun seçim ve muhalefet baskılarından ötürü aşı paylaşımına sıcak bakmadığını belirten Bollyky ve Bown bu durumu aşmanın mümkün olduğunu öne sürüyor:

“Neyse ki, iş birliğinin önüne geçen etmenleri hafifletmenin yolları var. Her şeyden önce, ülkelerindeki sağlık çalışanları, askeri personel ve huzurevi çalışanlarının korunması, virüsün yaşlılar başta olmak üzere hastalığa karşı daha savunmasız durumdaki kesimlere yayılmasının önlenmesi ve bulaş zincirinin kırılması gibi kamu sağlığıyla ilgili kritik hedeflere ulaşmaya yetecek doz miktarını ve bunların ne şekilde tahsis edilmesi gerektiğini gösteren güvenilir araştırmalar olursa, siyasetçiler de vatandaşlarının tamamını aşılamaktan vazgeçip aşıyı diğer ülkelerle paylaşmaya daha istekli olacaktır.

Örneğin, grip aşıları yaşlılarda nispeten zayıf bir bağışıklık tepkisine neden olduğu için, başlıca yayıcılar olan çocukların aşılanmasına öncelik verilirse, yaşlıların çok daha iyi korunduğunu ortaya çıkarmıştır. (…)

Aşı dağıtımı için uluslararası anlaşma mümkün mü?

Var olan bir uluslararası kuruluşun aşı paylaşımına ilişkin bir çerçeve anlaşmasını üstlenmesi, COVID-19 ile ilgili tıbbi tedarik zincirlerini kesintiye uğratan ihracat yasakları ve el koyma vakalarını önleyecek tedbirleri de içermesi halinde başarılı olma ihtimalini artıracaktır.

G-20 ticaret bakanlarından oluşan bir çalışma grubu, böyle bir anlaşmaya doğru küçük adımlar attı, ancak bu çabanın halk sağlığı yetkililerini de içerecek şekilde genişletilmesi gerekiyor. Nihayetinde COVID-19 aşısı ticareti ve yatırımına ilişkin bir anlaşmaya varılmalıdır. Bu tür bir anlaşmaya, aşıların önceden satın alınması ve bunların güvenli ve etkili olduğu kanıtlandıktan sonra, ülkelerin alım gücü yerine halk sağlığı ihtiyacı temelinde dağıtılması amacıyla başvurulabilecek bir yatırım fonu dâhil edilmelidir. Devletler söz konusu yatırım fonuna üyelik aidatı olarak, güvence altına aldıkları aşı dozlarının sayısına (…) bağlı olarak artan, geri ödemesiz ödemelerde bulunabilir. En yoksul ülkelerin katılımı yüksek oranda sübvanse edilmeli veya ücretsiz olmalıdır. Böyle bir anlaşma, HIV / AIDS, verem ve sıtma aşı ve ilaçların satın alınıp dağıtılmasını üstlenen hâlihazırda var olan uluslararası kuruluşların tecrübelerinden yararlanılarak hazırlanabilir. Anlaşma, katılımcı ülkelerin diğerlerine aşı ve ilgili malzemelerin tedarikine ihracat kısıtlamaları getirmemesi yönünde yerine getirilebilir bir taahhüt içermelidir. (…)

“Bilmediğini bilmek” anlaşmaya yöneltecek

Bollyky ve Bown, pandemi ve aşı çalışmalarının sonucuna ilişkin belirsizliklerin aşı milliyetçilerini uluslararası iş birliğine yöneltebileceğini umuyor:

“Farkına varılması gereken en önemli şey, COVID-19 aşılarının dağıtılmasının tek seferlik bir deneyim olmayacağıdır. Sonuçta her biri farklı güç ve faydaya sahip birden fazla güvenli ve etkili aşı ortaya çıkabilir. Bir ülke erken zamanda elde edeceği bir aşıya diğerlerin erişmesini engellerse, diğerleri de daha sonra geliştirebilecekleri potansiyel olarak daha etkili aşılara erişim yasağı getirerek misillemede bulunabilir. (…)

Hangi aşının daha etkili olduğu, hedef hasta popülasyonuna ve ortama göre değişebilir. Bazıları çocuklar için veya sınırlı soğutmaya sahip yerler için daha uygun olabilir. Halen geliştirilmekte olan çeşitli aşı adayları farklı içerikler ve farklı üretim tesisleri gerektirdiğinden, hiçbir ülke, hatta ABD bile daha sonra faydalı olabilecek tüm tesisleri inşa edemeyecektir.

Günümüzün aşı tedarik zincirleri de kaçınılmaz olarak küreseldir. İlk kanıtlanmış aşıyı üretecek kadar şanslı olan ülkenin, üretimi büyütmek ve sürdürmek için gerekli tüm girdilere sahip olma olasılığı düşüktür. Örneğin, bir dizi aşı adayı, Şili sabun ağacı özünden edilen doğal bir bileşikten üretilen bir katkı maddesi kullanır. Bu bileşik çoğunlukla Şili’den geliyor ve İsveç’te işleniyor. Şili ve İsveç aşı üretmemekle birlikte, nihai çıktıya erişim sağlamak için bu girdinin sınırlı arzının kontrolüne bel bağlayabilecekler. Aşı tedarik zincirlerinde benzeri durumlara sıkça rastlanıyor. Bilim, hangi aşının en iyi sonuç vereceğine karar vermediğinden, ihtiyaç duyulan tüm girdileri önceden tahmin edip hazırlanmak imkânsızdır. (…)

Aşı üretme kapasitesi olmayan ülkeler bile, aşı milliyetçiliğine girerlerse ABD veya diğer aşı üreten ülkelere girdi tedarikini durdurarak ciddi bir tehdit oluşturabilir.

Trump yönetimi (…) ticaret ortaklarının, hatta tarihi müttefiklerin, birinin bir anlaşmayı bozması durumunda birbirlerine karşı hızlı ve etkili bir şekilde misilleme yapmaya istekli ve muktedir olduklarını zaten öğrenmiş olmalıydı. ABD, 2018’in başlarında, (…) çelik ve alüminyuma gümrük vergisi (…) koyduktan sonra Çin, Rusya ve Türkiye ile birlikte Kanada, Meksika ve Avrupa Birliği anında misilleme yaptı. (…)

Bilgi eksikliği, şüpheci siyasi karar alıcıları pandemiyle savaşmak için gereken karşılıklı bağımlılığı sürdürmeye ikna etmeye yardımcı olabilir.”

Zaman daralıyor

Bollyky ve Bown, makalelerine bir iş birliği anlaşması için zamanın daraldığı uyarısında bulunarak son veriyor:

“Basıncı düşen bir uçakta oksijen maskeleri açılır ve uçağın her yerinde aynı anda düşer çünkü zaman çok önemli ve tüm uçağın güvenliğini sağlamanın en iyi yolu bu. Aynı şey, güvenli ve etkili COVID-19 aşılarının adil küresel dağılımı için de geçerlidir.

Aşı milliyetçiliği sadece ahlakî ve etik açıdan utanç verici değil ülkelerin ekonomik, stratejik ve sağlık çıkarlarına aykırı. Zengin veya güçlü ülkeler bu yolu seçerse kazanan olmayacak, sonuçta bütün ülkeler kaybedecek. Ancak dünya bunu zor yoldan öğrenmeye mahkum değil. İşbirliğini teşvik edecek ve dar görüşlü “önce benim ülkem” yaklaşımlarının cazibesini azaltacak bir anlaşma sağlamak için gerekli tüm araçlar mevcut.

Şimdiden yapılması gerekenler

Ama zaman azalıyor. Dünya, kanıtlanmış ilk aşıların ortaya çıktığı güne ne kadar yaklaşırsa, bunları tahsis etmek için adil, uygulanabilir bir sistem kurmak için o kadar az zaman kalıyor.

İlk adım olarak, küresel aşı üretim kapasitesinin en az yüzde 50’sini temsil eden ülkelerden siyasi liderlerden oluşan bir koalisyon bir araya gelmeli, halk sağlığı görevlileriyle ticaret bakanlarına, konfor alanlarından çıkıp birlikte çalışmaları talimatı vermelidir.

Güçleri birleştirerek, çok sayıda fakir veya üretim yapmayan ülkeleri de kapsayan, paylaşım koşullarını net biçimde ortaya koyan, daha sonra aşı milliyetçiliğine kapılıp verdiği sözlerden dönen katılımcılara ne yapılacağını açıkça belirten kısa vadeli bir anlaşma yapmalıdırlar. Böyle bir adım işleri yoluna koyacak ve daha fazla aşı üreticisi ülkeyi anlaşmaya imza koymaya ikna edecektir. Ülkelerindeki aşı adaylarının başarısız olması durumunda aşıya erişimi kaçırma korkusu, bugünün en isteksiz liderlerini bile iş birliği yapmaya yöneltebilir.

Bu yazı ilk kez 24 Eylül 2020’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Aşı milliyetçiliği kaybetmeye mahkûm

Korona aşısı bulunursa alma önceliği kimde olacak? Bulunduğunda elde etmek için girişilen yarışta hangi ülke ne yapıyor? Aşıya ilk etapta erişimi olmayan ülkeler sıraya girmek için hangi zorlayıcı yöntemlere başvurabilir?

Dünyada 1 milyona yakın kişinin yaşamını yitirmesine neden olan yeni koronavirüse karşı henüz aşı geliştirilemedi ancak aşı sonrasına ilişkin tartışmalar artarak devam ediyor.

Başta ABD olmak üzere aşı çalışmaları yürütülen ülkelerin siyasetçileri, aşı bulunduğunda önceliğin ülke halkının olacağını daha sonra dünyanın geri kalanı ile paylaşıma gidileceği yönünde açıklamalar yapıyor.

Plagues and Paradox of Progress (Felaketler ve ilerlemenin paradoksu) kitabının yazarı Thomas J. Bollyky ile Petorson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü Kıdemli Öğretim Görevlisi ekonomist Chad P. Bown, Foreign Affairs dergisinde yayınlanan yazılarında “Aşı milliyetçiliği” olarak tanımladıkları bu yaklaşımı kıyasıya eleştiriyor. Aynı zamanda Dış İlişkiler Konseyi Küresel Sağlık Programı Direktörü olan Bollyky ile uluslararası iktisat konusunda çok sayıda eseri bulunan Bowl, dünyanın aşı konusunda iş birliğine gitmemesi halinde herkesin kaybedeceğini belirtiyor. Yazıdan bölümler aktarıyoruz:

“Trump yönetimi yetkilileri, COVID-19’a yol açan koronavirüs aşısının küresel dağıtımını, basınç kaybeden bir uçakta açılan oksijen maskeleriyle karşılaştırdı. (…) ABD Gıda ve İlaç Dairesi’nden Peter Marks, (…) “Önce kendinizinkini takarsınız ardından mümkün olduğunca çabuk başkalarına yardım edersiniz” dedi. Ama uçaklardaki oksijen maskeleri yalnızca birinci sınıf yolcular için açılmıyor. Eninde sonunda aşılar kullanılabilir hale geldiğinde, üretici devletler diğer ülkelerin aşıya erişimini geciktirdiğinde olacak olan budur.

Temmuz itibarıyla yeni koronavirüse karşı geliştirilme aşamasında 160 aşı adayı vardı ve bunlardan 21’inin klinik deneyleri başlamıştı. Bu adaylardan birinin veya daha fazlasının güvenli ve etkili olduğu kanıtlanıp dağıtıma hazır hale getirilmesi aylar alacak. Yine de aşı üreten ülkeler (ve üretmeyen zengin ülkeler) şimdiden ilk aşılar üzerine kilit vurmak için yarışıyor. (…) Aşıların küresel olarak eşit ve akılcı bir şekilde dağıtılmasına yönelik uluslararası, uygulanabilir bir taahhüt olmadığından, liderler COVID-19’un başka ülkelerde yayılmasını yavaşlatmak veya diğer ülkelerdeki sağlık çalışanlarını ve korunmaya muhtaç insanları korumaya yardımcı olmak yerine kendi halkının sağlığını korumaya öncelik verecektir.

Aşı milliyetçiliğinin küresel zararları

Bu tür “aşı milliyetçiliği” veya aşı dağıtımına yönelik olarak “önce benim ülkem” yaklaşımının derin ve geniş kapsamlı sonuçları olacaktır. Küresel koordinasyon olmazsa ülkeler teklif üstene teklif verebilir, bu da aşı ve ilgili malzemelerin fiyatını artırabilir. Kanıtlanmış aşıların tedariki başlangıçta bazı zengin ülkelerde bile sınırlı olacak. Ancak en büyük sıkıntı, düşük ve orta gelirli ülkelerde olacak. Bu tür ülkeler, varlıklı ülkelerin aşı stoklarını tüketip bitirmesini izlemek ve muhtemelen aşıların ikmali için aylar (veya daha uzun zaman) beklemek zorunda kalacak. Bunlar olup biterken, yoksul ülkelerdeki sağlık çalışanları, milyarlarca yaşlı ve diğer yüksek riskli gruplar korunmasız kalacak. Bu da pandemiyi uzatırken, yaşamını yitirenlerin sayısı artıracak ve zaten kırılgan olan sağlık sistemleriyle ekonomileri tehlikeye atacak.

Aşı elde etme arayışlarında, ilk stoklara erişimi olmayan ülkeler, kritik aşı bileşenlerinin ihracatını engellemek dahil bulabilecekleri kozların hepsini oynayacaklar. Bu da gerekli ham madde, şırınga ve şişelerin tedarik zincirinde kopmalara yol açacak.

Çaresiz kalan devletler ayrıca, uzun vadeli ekonomik, diplomatik ve stratejik çıkarları koruma adına olumsuz yan etkileri bulunan aşılar için kısa vadeli anlaşmalar da yapabilir.

Sonuçta, gereksiz yere ekonomik ve insani sıkıntılar yaşanırken aşı istifleyen ülkelere karşı yoğun bir öfke yükselecek, bu da gelecekteki salgınların üstesinden gelmek (…) için gerekli olan uluslararası iş birliğini tehlikeye atacak.”

Aşı ‘dünya malı’ olur mu?

Bollyky ve Bown, halen çalışmaları süren aşıların önemli bölümünün başarısız olacağını, sürü bağışıklığı seçeneğinin ise sonuçlarının kestirilemez olması sebebiyle riskli olduğunu belirttikten sonra eldeki en iyi alternatifin bir aşı geliştirip küresel olarak adil biçimde dağıtmak olduğuna dikkat çekiyor:

“(…) Dünya liderleri, aşıların “küresel kamu malı”, yani (…) herkesin erişebileceği hale getirilmesi gereken bir kaynak olduğunu belirttiler.

Ancak gerçekler başka; en azından başlangıçta, böyle olmayacak. Küresel COVID-19 aşılarının sınırlı kaldığı dönemde, bunların bazı insanlara sağlanması, başkalarının erişimini mutlaka geciktirecektir. Bu darboğaz, herhangi bir aşının gerçekten küresel bir kamu malı haline gelmesini önleyecektir.”

Milyarlarca aşıyı kim üretecek?

Aşı imalatının pahalı ve karmaşık bir süreç olduğunu, dünyada aşının üretimden testlere şişeleme ve kalite kontrole kadar tüm süreçlerini yönetebilecek çok az ülke ve kuruluş olduğunu belirten iki yazar, dünya nüfusunun ihtiyacı olan aşılara erişmenin daha büyük zorlukları da olabileceğini söylüyor:

“Dünya çapında (…) aşağı yukarı bir düzine şirket ve kurum bu tür aşıları büyük ölçekli olarak üretme yeteneğine sahip. Ancak çoğunun kapasitesi milyarlarca doz aşı üretemeye yetmiyor.

Günümüzün önde gelen COVID-19 aşı adaylarından bazılarının daha önce hiç lisanslanmamış yeni teknolojilere dayanıyor olması durumu daha da karmaşıklaştırıyor. Üretimi artırmak ve bu yeni aşılar için zamanında onay almak, deneyimli düzenleyici kuruluşlara sahip zengin ülkeler için bile zor olacak. Bütün bunlar, COVID-19 aşılarının üretiminin bir avuç ülke ile sınırlı kalacağını gösteriyor.

(…)

Bu kaçınılmaz gecikme döneminde, özellikle yoksul ülkeler olmak üzere birçok kaybeden olacaktır. Ancak kendi aşılarını geliştirmeye ve üretmeye çalışan, fakat yanlış adaylara oynayanlar dahil olmak üzere bazı zengin ülkeler de sıkıntı çekecek. Kendi istisnalarına dair abartılı görüşlere dayanarak başkalarıyla iş birliğini reddeden ülkeler, ulusal sağlıklarıyla kumar oynayacaklar.

Ayrıca kanıtlanmış aşıları paylaşmak için uygulanabilir bir plana sahip olmayan “kazanan” ülkeler bile, gereksiz yere sıkıntı çekecektir. (…)

Yapılan tahminlere göre, koronavirüs salgını 2021 sonuna kadar 40 milyon insanı öldürebilir ve küresel ekonomik üretimi 12,5 trilyon dolar azaltabilir. Bu salgının bir an önce bitirilmesi herkesin çıkarına. Yine de küresel bir yaklaşım için yapılan çağrılar çoğu başkentte önemsenmiyor.”

İstifçilik nasıl önlenecek?

Zengin ülkelerin 2009’daki domuz gribi salgınında aşı malzemelerini istiflediği gibi COVID-29 pandemisinde de kişisel koruma malzemesi stokladığını hatırlatan iki yazar, sivil toplum örgütleri ve bağışçıların çözümler üretmeye çalıştığını ancak bunların uygulamalarının sınırlı kaldığını belirttikten sonra ortak girişimleri engelleyen nedenleri sıralıyor:

“Herhangi bir iş birliği çabasının bu tür engellerin üstesinden gelebileceğine dair güven eksikliğini göz önüne alan çok sayıda ülke kendi ihtiyaçlarını kendi kaynaklarından temin etmeye çalışıyor. Fransa, Almanya, İtalya ve Hollanda, (…) Kapsayıcı Aşı Birliği’ni (Inclusive Vaccine Alliance) kurdu. (…) Çin Devlet başkanı Xi Cinping mayıs ayında, Dünya Sağlık Örgütü’nün karar alma organı olan Dünya Sağlık Meclisi’ne katılanlara, Pekin’in bir aşı geliştirmeyi başarması halinde sonuçları dünyayla paylaşacağını söyledi ama tarih vermedi. (…) Öte yandan ABD bu yaz, COVID-19’a karşı işe yaradığı kanıtlanan ilk ilaçlardan biri olan remdesivir’in neredeyse tüm malzemelerini satın aldı ve İngiltere, Avrupa Birliği (AB) veya dünyanın geri kalanını üç ay boyunca bu ilaçtan mahrum bıraktı.

Aşı dağıtımında küresel iş birliği mümkün mü?

Aşı dağıtımında küresel iş birliği, virüsün yayılmasını engellemenin en etkili yolu olacaktır. Aynı zamanda ekonomileri teşvik edecek, tedarik zinciri kesintilerini önleyecek ve gereksiz jeopolitik çatışmaları önleyecektir. Yine de, diğer tüm aşı üreten ülkeler “aşı milliyetçiliğinde” ısrarcı olursa, kimsenin bu eğilimin önüne geçmeye yetecek gücü olmayacak. (…)

Trump yönetiminden Peter Navarro, mart ayında “Koronavirüs ve 2009’daki H1N1 domuz gribi salgınından bir şey öğrendiysek, o da yüz maskelerinden aşılara kadar ihtiyaç duyulan malzemeleri bize sağlamak için diğer ülkelere, hatta yakın müttefiklere bile bel bağlamamaktır” dedi.

Küreselleşmeye kuşkuyla bakan Navarro, herkesin aynı dersi alması için elinden gelenin en iyisini yaptı: Kısa bir süre sonra Beyaz Saray, ABD yapımı cerrahi maskeler, solunum maskeleri ve eldivenlerin ihraç edilmesine kısıtlamalar koydu.

ABD dâhil, aşıların toplu üretimini ve dağıtımını koordine edecek bir plan geliştiremeyen birçok devlet, küresel iş birliği potansiyelini boşa çıkarıyor. (…)”

Siyasi endişeler nasıl yatıştırılır?

Siyasi liderlerinin çoğunun seçim ve muhalefet baskılarından ötürü aşı paylaşımına sıcak bakmadığını belirten Bollyky ve Bown bu durumu aşmanın mümkün olduğunu öne sürüyor:

“Neyse ki, iş birliğinin önüne geçen etmenleri hafifletmenin yolları var. Her şeyden önce, ülkelerindeki sağlık çalışanları, askeri personel ve huzurevi çalışanlarının korunması, virüsün yaşlılar başta olmak üzere hastalığa karşı daha savunmasız durumdaki kesimlere yayılmasının önlenmesi ve bulaş zincirinin kırılması gibi kamu sağlığıyla ilgili kritik hedeflere ulaşmaya yetecek doz miktarını ve bunların ne şekilde tahsis edilmesi gerektiğini gösteren güvenilir araştırmalar olursa, siyasetçiler de vatandaşlarının tamamını aşılamaktan vazgeçip aşıyı diğer ülkelerle paylaşmaya daha istekli olacaktır.

Örneğin, grip aşıları yaşlılarda nispeten zayıf bir bağışıklık tepkisine neden olduğu için, başlıca yayıcılar olan çocukların aşılanmasına öncelik verilirse, yaşlıların çok daha iyi korunduğunu ortaya çıkarmıştır. (…)

Aşı dağıtımı için uluslararası anlaşma mümkün mü?

Var olan bir uluslararası kuruluşun aşı paylaşımına ilişkin bir çerçeve anlaşmasını üstlenmesi, COVID-19 ile ilgili tıbbi tedarik zincirlerini kesintiye uğratan ihracat yasakları ve el koyma vakalarını önleyecek tedbirleri de içermesi halinde başarılı olma ihtimalini artıracaktır.

G-20 ticaret bakanlarından oluşan bir çalışma grubu, böyle bir anlaşmaya doğru küçük adımlar attı, ancak bu çabanın halk sağlığı yetkililerini de içerecek şekilde genişletilmesi gerekiyor. Nihayetinde COVID-19 aşısı ticareti ve yatırımına ilişkin bir anlaşmaya varılmalıdır. Bu tür bir anlaşmaya, aşıların önceden satın alınması ve bunların güvenli ve etkili olduğu kanıtlandıktan sonra, ülkelerin alım gücü yerine halk sağlığı ihtiyacı temelinde dağıtılması amacıyla başvurulabilecek bir yatırım fonu dâhil edilmelidir. Devletler söz konusu yatırım fonuna üyelik aidatı olarak, güvence altına aldıkları aşı dozlarının sayısına (…) bağlı olarak artan, geri ödemesiz ödemelerde bulunabilir. En yoksul ülkelerin katılımı yüksek oranda sübvanse edilmeli veya ücretsiz olmalıdır. Böyle bir anlaşma, HIV / AIDS, verem ve sıtma aşı ve ilaçların satın alınıp dağıtılmasını üstlenen hâlihazırda var olan uluslararası kuruluşların tecrübelerinden yararlanılarak hazırlanabilir. Anlaşma, katılımcı ülkelerin diğerlerine aşı ve ilgili malzemelerin tedarikine ihracat kısıtlamaları getirmemesi yönünde yerine getirilebilir bir taahhüt içermelidir. (…)

“Bilmediğini bilmek” anlaşmaya yöneltecek

Bollyky ve Bown, pandemi ve aşı çalışmalarının sonucuna ilişkin belirsizliklerin aşı milliyetçilerini uluslararası iş birliğine yöneltebileceğini umuyor:

“Farkına varılması gereken en önemli şey, COVID-19 aşılarının dağıtılmasının tek seferlik bir deneyim olmayacağıdır. Sonuçta her biri farklı güç ve faydaya sahip birden fazla güvenli ve etkili aşı ortaya çıkabilir. Bir ülke erken zamanda elde edeceği bir aşıya diğerlerin erişmesini engellerse, diğerleri de daha sonra geliştirebilecekleri potansiyel olarak daha etkili aşılara erişim yasağı getirerek misillemede bulunabilir. (…)

Hangi aşının daha etkili olduğu, hedef hasta popülasyonuna ve ortama göre değişebilir. Bazıları çocuklar için veya sınırlı soğutmaya sahip yerler için daha uygun olabilir. Halen geliştirilmekte olan çeşitli aşı adayları farklı içerikler ve farklı üretim tesisleri gerektirdiğinden, hiçbir ülke, hatta ABD bile daha sonra faydalı olabilecek tüm tesisleri inşa edemeyecektir.

Günümüzün aşı tedarik zincirleri de kaçınılmaz olarak küreseldir. İlk kanıtlanmış aşıyı üretecek kadar şanslı olan ülkenin, üretimi büyütmek ve sürdürmek için gerekli tüm girdilere sahip olma olasılığı düşüktür. Örneğin, bir dizi aşı adayı, Şili sabun ağacı özünden edilen doğal bir bileşikten üretilen bir katkı maddesi kullanır. Bu bileşik çoğunlukla Şili’den geliyor ve İsveç’te işleniyor. Şili ve İsveç aşı üretmemekle birlikte, nihai çıktıya erişim sağlamak için bu girdinin sınırlı arzının kontrolüne bel bağlayabilecekler. Aşı tedarik zincirlerinde benzeri durumlara sıkça rastlanıyor. Bilim, hangi aşının en iyi sonuç vereceğine karar vermediğinden, ihtiyaç duyulan tüm girdileri önceden tahmin edip hazırlanmak imkânsızdır. (…)

Aşı üretme kapasitesi olmayan ülkeler bile, aşı milliyetçiliğine girerlerse ABD veya diğer aşı üreten ülkelere girdi tedarikini durdurarak ciddi bir tehdit oluşturabilir.

Trump yönetimi (…) ticaret ortaklarının, hatta tarihi müttefiklerin, birinin bir anlaşmayı bozması durumunda birbirlerine karşı hızlı ve etkili bir şekilde misilleme yapmaya istekli ve muktedir olduklarını zaten öğrenmiş olmalıydı. ABD, 2018’in başlarında, (…) çelik ve alüminyuma gümrük vergisi (…) koyduktan sonra Çin, Rusya ve Türkiye ile birlikte Kanada, Meksika ve Avrupa Birliği anında misilleme yaptı. (…)

Bilgi eksikliği, şüpheci siyasi karar alıcıları pandemiyle savaşmak için gereken karşılıklı bağımlılığı sürdürmeye ikna etmeye yardımcı olabilir.”

Zaman daralıyor

Bollyky ve Bown, makalelerine bir iş birliği anlaşması için zamanın daraldığı uyarısında bulunarak son veriyor:

“Basıncı düşen bir uçakta oksijen maskeleri açılır ve uçağın her yerinde aynı anda düşer çünkü zaman çok önemli ve tüm uçağın güvenliğini sağlamanın en iyi yolu bu. Aynı şey, güvenli ve etkili COVID-19 aşılarının adil küresel dağılımı için de geçerlidir.

Aşı milliyetçiliği sadece ahlakî ve etik açıdan utanç verici değil ülkelerin ekonomik, stratejik ve sağlık çıkarlarına aykırı. Zengin veya güçlü ülkeler bu yolu seçerse kazanan olmayacak, sonuçta bütün ülkeler kaybedecek. Ancak dünya bunu zor yoldan öğrenmeye mahkum değil. İşbirliğini teşvik edecek ve dar görüşlü “önce benim ülkem” yaklaşımlarının cazibesini azaltacak bir anlaşma sağlamak için gerekli tüm araçlar mevcut.

Şimdiden yapılması gerekenler

Ama zaman azalıyor. Dünya, kanıtlanmış ilk aşıların ortaya çıktığı güne ne kadar yaklaşırsa, bunları tahsis etmek için adil, uygulanabilir bir sistem kurmak için o kadar az zaman kalıyor.

İlk adım olarak, küresel aşı üretim kapasitesinin en az yüzde 50’sini temsil eden ülkelerden siyasi liderlerden oluşan bir koalisyon bir araya gelmeli, halk sağlığı görevlileriyle ticaret bakanlarına, konfor alanlarından çıkıp birlikte çalışmaları talimatı vermelidir.

Güçleri birleştirerek, çok sayıda fakir veya üretim yapmayan ülkeleri de kapsayan, paylaşım koşullarını net biçimde ortaya koyan, daha sonra aşı milliyetçiliğine kapılıp verdiği sözlerden dönen katılımcılara ne yapılacağını açıkça belirten kısa vadeli bir anlaşma yapmalıdırlar. Böyle bir adım işleri yoluna koyacak ve daha fazla aşı üreticisi ülkeyi anlaşmaya imza koymaya ikna edecektir. Ülkelerindeki aşı adaylarının başarısız olması durumunda aşıya erişimi kaçırma korkusu, bugünün en isteksiz liderlerini bile iş birliği yapmaya yöneltebilir.

Bu yazı ilk kez 24 Eylül 2020’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x