Aşı savaşları: Ekonomide içe kapanmanın ve yeni korumacılık çağının başlangıcı mı?

Büyük güçler arasında adeta bir “aşı savaşı” var. Büyük ihtimalle bu kısa vadeli bir didişme olarak kalacak. Ama ülkelerin korumacılığa yönelmesi küresel ekonomiyi baltalayan daha büyük bir “güç savaşının” habercisi olabilir.

Koronavirüs büyük güçler arasında beklenmedik mahalle kavgalarına yol açtı. Pandeminin ilk aylarında başka ülkelere giden koruma malzemelerini taşıyan uçak ve trenleri durdurup el koyacak kadar “çirkinleştiler”. Şimdilerde ise birbirlerini aşı paylaşmamakla suçluyorlar. Öyle ki bazı yazarlar bu süreci Batı demokrasilerinin altını oyacak bir “aşı savaşı” olarak nitelendirdi. Amerikalı profesörler Hanry Farrell ile Abraham Newman ise, Foreign Affairs için kaleme aldıkları yazıda, aşı savaşının “geçici bir ağız dalaşı” olarak kalacağını ama ülkelerin giderek daha fazla başvurdukları korumacı tedbirlerin küresel ticareti baltalayacak daha büyük bir güç mücadelesinin habercisi olduğu görüşünü savunuyorlar. Yazının öne çıkan bazı bölümlerini yayınlıyoruz:

“Avrupa Komisyonu (…) yakın zamana kadar, serbest ticaretin en güçlü savunucularından biriydi. Ticarete kuşkuyla yaklaşan ABD eski Başkanı Donald Trump gibi sağcı popülistlerle ve AB’yi neoliberalizmin komuta merkezlerinden biri olarak gören solcularla savaştı. Şimdi komisyon, ülkelerin ithalata izin verip hayati önem taşıyan malzemelerin dışarı çıkmasını engelleyen bir tür ters korumacılığı savunuyor.

Avrupa’nın uluslararası pazarlardan aniden çekilmesi, pandeminin getirdiği daha geniş bir küresel değişimin ardından geldi. İngiltere ile ABD, yeni ve acımasız bir ticaret politikasını ilk benimseyenlerdi. Vatandaşları aşı istiyordu ve bu yüzden hükümetleri gereken her şeyi sağlamak için harekete geçti. Londra ve Washington, aşı üreticileriyle yapılan gizli sözleşmelere güveniyordu. Washington’un dayanaklarından biri aşı ihracatına fiili yasaklar getiren Savunma Üretim Yasası’ydı. Çin ve Rusya ise (…) aşıları uluslararası nüfuz bir aracı olarak kullandılar.

Bu kararlar, küreselleşmenin bir zamanlar değiştirilemez görünen gidişatını çoktan değiştirmeye başladı. Aşı erişimi ve ulusal güvenlik tehlikedeyken, zengin demokratik hükümetler, yeni iç siyasi talepleri karşılamayı amaçlayan agresif kısıtlamalar lehine liberal piyasa ilkelerini bir kenara itti. Çıkarcı tavırları ittifakları yıpratıyor ve küresel piyasalara açık devlet müdahalesini yakın tarihte görülmemiş derecede normalleştiriyor. Gelecekte, diğer ülkeler de kendilerine karşı adil olmadığına inandıkları küresel kurallardan kaçarak kendilerini korumaya çalışabilirler.”

Dikkat! Aşılar siyasi mide bulanıklığına yol açabilir

“Etkili COVID-19 aşıları bilimsel mucizelerdir ama mide bulandırıcı siyasi yan etkilerle birlikte geldiler. Sorun çok açık: Önümüzdeki birkaç yıl boyunca, mevcut aşıdan çok aşıya kollarını uzatmak isteyen insan olacak. Salgının seyrine bağlı olarak aşı arzı 2022 veya 2023’e kadar talebi karşılamayabilir. Hayatları ve geçim kaynakları tehlikede olan insanlar için bu çok uzun bir süre.

Aşı noksanlığı şimdiden çirkin davranışlara yol açtı. Zengin ülkeler, vatandaşları için aşı güvence altına alma yetkilerini sınırlayan herhangi bir işbirliği sistemine bağlı kalmadıklarından küresel üretimi koordine etmeye yönelik erken çabalar başarısızlıkla sonuçlandı. İngiltere ve ABD gibi ülkeler daha pandeminin ilk aylarında ilaç şirketlerine yüksek fiyatlarla büyük ön siparişler verip onlarla üretim ve tedarik üzerinde ilk hakları verecek anlaşmalar imzalamakta acele ederek kendilerini aşı sırasının önüne attılar. Şimdi, aylar sonra, gelişmiş ülkeler nihayet (…) COVAX aracılığıyla uzun vadeli işbirliği ve yardım sözü veriyorlar. Ancak bu yüce gönüllü taahhütler, insanlıktan uzak kısır ağız dalaşlarıyla birlikte kol kola yürüdü.”

AB’de aşılamalar neden yolunda gitmiyor?

“AB ise ABD ve İngiltere’nin aksine, büyük ölçüde karmaşık iç siyaset nedeniyle daha yavaş hareket etti. Pandeminin başlangıcında, üye devletler kişisel koruyucu ekipman kıtlığı nedeniyle çatıştılar ve AB sonunda birkaç geçici ihracat yasağı koymak zorunda kaldı. Bu korkunç deneyimin ardından Birlik, ortak bir aşı stratejisi üzerinde anlaştı ve Avrupa Komisyonu’nu tüm üyeleri adına ilaç şirketleriyle müzakere etmekle görevlendirdi. Bununla birlikte birçok hükümet, aşıların maliyeti de dahil olmak üzere önemli konularda bölünmüş haldeydi. Almanya gibi zengin devletlerde üretilen yüksek fiyatlı aşıların bedelini ödeme konusunda isteksizdi ve birçok ulusal sağlık kurumu, kalite kontrol üzerindeki yetkilerini vazgeçmeyi reddetti.

Sonuçta örgütsel karmaşa, Avrupa Birliği’nde beklediğinden çok daha az aşı dağıtılmasına yol açtı. Bu kısmen şanssızlığın ürünüydü: Brüksel, aşı programı başarısız olan Fransız ilaç devi Sanofi’ye oynamıştı. Ancak siyasi kavgalar da bu karmaşanın ortaya çıkmasında etkili oldu. AB, Oxford Üniversitesi’ndeki araştırmacılar tarafından geliştirilen AstraZeneca aşısının ucuz ve etkili olacağını umuyordu. Aşağı yukarı umdukları gibi oldu ama şirket Şubat ayında AB’ye aşıyı zamanında yetiştiremeyeceğini duyurdu. Avrupa Komisyonu, firmayı suçladı ve AstraZeneca’nın aşıları Avrupa yerine İngiltere’ye tedarik ettiğini ima etti.

Bu aksilikler, AB’nin gerçek sorununu daha da karmaşık hale getirdi: Londra ve Washington’un kurallarından kaçtığı bir dönemde küresel pazarlara bağlı kalma kararı. Ne İngiltere ne de ABD’de resmî bir ihracat yasağı bulunmuyor ama her ikisi de sözleşmeler yoluyla aşı ihracını engellediler. ABD ayrıca, hükümetin özel şirketleri önce yerel ihtiyaçları karşılamaya zorlayan Savunma Üretim Yasası’nı da kullandı. Buna karşılık, Avrupa’daki fabrikalar, küresel piyasa kurallarına uymaya devam etti ve dünyanın geri kalanıyla imzaladığı sözleşmelere bağlı olarak milyonlarca aşı üretti. AB, Mart ayı sonunda harekete geçene kadar, İngiltere ve ABD’deki muadillerinin aksine Avrupalı şirketler aşılarının dünya geneline çapında aşı satmakta özgürdü. Şimdi artan halk baskısı Avrupa’yı korumacılığa doğru itiyor.

Ağız dalaşı yerini güç mücadelesine bırakacak

Avrupa Birliği’nin şimdi iç kamuoylarının baskısıyla serbest pazar ekonomisinin çarklarına el atmak ve aşı sözleşmeleri yapıp aşı tedarik zincirini ayarlamak zorunda kaldığını buna karşılık Rusya ve Çin’in aşıları nüfuzlarını artırmak için kullandığını anlatan Farrell ile Newman, bu durumun aşı savaşının yakın gelecekte bir güç mücadelesine dönüşeceğine işaret ediyorlar:

“Demokratik ülkeler arasındaki çekişme muhtemelen yakında bitecek. Beklenmedik bir felaket olmazsa AB, Haziran ayı sonuna kadar 300 milyon ila 350 milyon doz aşıya sahip olacak. Bu stok komisyonun, AB’nin ekonomik ve siyasi ilişkilerine zarar verebilecek ve gelecekteki aşılar için tedarik zincirlerini aksatabilecek ihracat kısıtlamalarını gevşetmesini beraberinde getirecek.

Buna rağmen, ihracat kontrollerinin uzun vadeli sonuçları olacaktır. Artık politikacılar, aşı erişiminin ulusal güvenlik için çok önemli olduğunu ve kriz zamanlarında uluslararası tedarikin güvenilmez olduğunu anladılar. Bu farkındalık, güçlü devletler arasındaki ilişkileri yeniden şekillendirecektir.

Hindistan’ın aşı merkezi Serum Enstitüsü’nün CEO’su Adar Poonawalla’ya göre, “Artık hemen hemen her ülke, bir daha asla aşı için mücadele etmek zorunda kalmamak için yerel üretimi merkezi kurmak istiyor.” Ayrıca araştırmacılar, üretim ağlarında merkezi bir rol oynayan 13 ülkeden oluşan bir “aşı kulübü” (https://cadmus.eui.eu/bitstream/handle/1814/70363/RSC%202021_36.pdf?sequence=1&isAllowed=y) belirlediler. Bu ülkelerden her biri, şüphesiz diğer üyelerin tehdit edememesi için kendi üretim tesislerini inşa etmek isteyecektir. Bu arada yeterli ekonomik güce sahip yabancılar da büyük olasılıkla bu kulübe katılmaya çalışacak.

Ancak en önemli sıkıntı, kulüp dışında kalan ve üye olma şansı olmayanlarla ilgili: Güçlü devletler arasındaki kavgalar, güçsüzlerin herhangi bir aşı elde etmede karşılaştıkları muazzam zorlukları gölgede bıraktı. COVAX, ilaç üreticileriyle özel anlaşmalar yapan zengin ülkeler tarafından aşı yarışında hızla geride bırakıldı ve organizasyon şu anda gelişmekte olan dünyaya 2022’den önce her ölçekte aşı sağlamak için büyük çaba sarf ediyor. Olumlu bir gelişme de, Washington kısa süre önce aşı üretimini artırmak (ve belki de Çin etkisine karşı koymak) için Avustralya, Hindistan ve Japonya ile birlikte çalışacağını açıklaması oldu. Yine de ABD, kendi vatandaşlarını aşılayıncaya kadar aşı ihracına karşı ayak diredi. Hindistan da duruşunu değiştirdi ve COVAX ve İngiltere’ye yönelik Serum Enstitüsü aşılarının ihracatını geçici olarak engelliyor.

ABD aşı paylaşımı konusundaki tutumunu gevşetse bile, cömertliğinin sınırı belli. İngiltere ve AB için de durum aynı. Güçlü devletler, aşıların kısa vadeli tahsisi konusunda didişebilirler ama uzun vadeli siyasi ve ekonomik güç bölüşümü konusunda anlaşırlar. Mart ayında, gelişmekte olan ülkelerden oluşan büyük bir koalisyon, Dünya Ticaret Örgütü’nü aşılar için uluslararası fikri mülkiyet şartlarından feragat etmesi çağrısında bulundu ama İngiltere, ABD ve Avrupa Birliği itiraz ederek olası bir anlaşmayı beklemeye aldı. Batılı güçler, gelişmekte olan ülkelerin aşı üretimini tehlikeye atsa bile, yurtiçi kullanım için hayati malzemeleri istiflemelerine veya yeniden yönlendirmelerine izin veren kaba siyasi ve ekonomik güç türlerinin sınırlarını kabul etmeleri olası değil.”

Küreselleşme artık sömürü aracı mı?

“AB’nin son zamanlarda ters korumacılığa yönelmesi, gizli bir iktidar mücadelesini açığa çıkardı. Bu mücadele aşı mücadelesinin çok ötesine geçip küreselleşmeyle ilgili sümenaltı edilmesi zor esas sorunları ortaya çıkardı. Devletler artık küresel ekonomiyi rakiplerinin bağımlılıklarını sömürürken kendi bağımlılıklarını sınırlayacakları bir alan veya bir kırılganlığın ve büyümenin kaynağı olarak görüyor. Jeopolitik oyunlar, serbest piyasa ilişkilerini yavaş yavaş ortadan kaldırıyor. Otokrasiler ve zengin demokrasiler bu yeni dünyada hayatta kalabilir ve hatta gelişebilirler. Daha zayıf ve daha yoksul devletler kendi çıkarlarını en iyi nasıl koruyacaklarına karar vermek zorunda kalacak.

Elbette, güç ve kişisel çıkar her zaman küresel ekonominin görünen yüzünün arkasına saklandı. Serbest ticaret, yatırımcı anlaşmazlıkları ve fikri mülkiyet kurallarıyla birlikte ilerledi ki bunlar nadiren daha az güçlü devletlerin yararına oldu. Ancak güç ve kişisel çıkar yüzeye yaklaştıkça, mevcut sistemin avantajları azalıyor. Yoksul devletler, ellerinden gelen her şekilde kendilerini korumaya çalışacaklar ve kendi malzemelerini üreterek acil durumlara yanıt vermelerini engelleyen küresel fikri mülkiyet kurallarından çekilmeye başlayabilirler. Güçlü devletler, kendi yollarını bulmak için baskıya boyun eğebilir veya baskıya yönelebilir. (…) Sözde aşı savaşları, gerçekte güçlü devletlerden oluşan küçük bir kulübün içindeki kısa vadeli çekişmelerdir. Soru, bu kavgaların küreselleşmiş ekonomiye yayılan daha geniş bir çatışmanın ilk salvo atışlarını temsil edip etmediğidir.”

Bu yazı ilk kez 9 Nisan 2021’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Aşı savaşları: Ekonomide içe kapanmanın ve yeni korumacılık çağının başlangıcı mı?

Büyük güçler arasında adeta bir “aşı savaşı” var. Büyük ihtimalle bu kısa vadeli bir didişme olarak kalacak. Ama ülkelerin korumacılığa yönelmesi küresel ekonomiyi baltalayan daha büyük bir “güç savaşının” habercisi olabilir.

Koronavirüs büyük güçler arasında beklenmedik mahalle kavgalarına yol açtı. Pandeminin ilk aylarında başka ülkelere giden koruma malzemelerini taşıyan uçak ve trenleri durdurup el koyacak kadar “çirkinleştiler”. Şimdilerde ise birbirlerini aşı paylaşmamakla suçluyorlar. Öyle ki bazı yazarlar bu süreci Batı demokrasilerinin altını oyacak bir “aşı savaşı” olarak nitelendirdi. Amerikalı profesörler Hanry Farrell ile Abraham Newman ise, Foreign Affairs için kaleme aldıkları yazıda, aşı savaşının “geçici bir ağız dalaşı” olarak kalacağını ama ülkelerin giderek daha fazla başvurdukları korumacı tedbirlerin küresel ticareti baltalayacak daha büyük bir güç mücadelesinin habercisi olduğu görüşünü savunuyorlar. Yazının öne çıkan bazı bölümlerini yayınlıyoruz:

“Avrupa Komisyonu (…) yakın zamana kadar, serbest ticaretin en güçlü savunucularından biriydi. Ticarete kuşkuyla yaklaşan ABD eski Başkanı Donald Trump gibi sağcı popülistlerle ve AB’yi neoliberalizmin komuta merkezlerinden biri olarak gören solcularla savaştı. Şimdi komisyon, ülkelerin ithalata izin verip hayati önem taşıyan malzemelerin dışarı çıkmasını engelleyen bir tür ters korumacılığı savunuyor.

Avrupa’nın uluslararası pazarlardan aniden çekilmesi, pandeminin getirdiği daha geniş bir küresel değişimin ardından geldi. İngiltere ile ABD, yeni ve acımasız bir ticaret politikasını ilk benimseyenlerdi. Vatandaşları aşı istiyordu ve bu yüzden hükümetleri gereken her şeyi sağlamak için harekete geçti. Londra ve Washington, aşı üreticileriyle yapılan gizli sözleşmelere güveniyordu. Washington’un dayanaklarından biri aşı ihracatına fiili yasaklar getiren Savunma Üretim Yasası’ydı. Çin ve Rusya ise (…) aşıları uluslararası nüfuz bir aracı olarak kullandılar.

Bu kararlar, küreselleşmenin bir zamanlar değiştirilemez görünen gidişatını çoktan değiştirmeye başladı. Aşı erişimi ve ulusal güvenlik tehlikedeyken, zengin demokratik hükümetler, yeni iç siyasi talepleri karşılamayı amaçlayan agresif kısıtlamalar lehine liberal piyasa ilkelerini bir kenara itti. Çıkarcı tavırları ittifakları yıpratıyor ve küresel piyasalara açık devlet müdahalesini yakın tarihte görülmemiş derecede normalleştiriyor. Gelecekte, diğer ülkeler de kendilerine karşı adil olmadığına inandıkları küresel kurallardan kaçarak kendilerini korumaya çalışabilirler.”

Dikkat! Aşılar siyasi mide bulanıklığına yol açabilir

“Etkili COVID-19 aşıları bilimsel mucizelerdir ama mide bulandırıcı siyasi yan etkilerle birlikte geldiler. Sorun çok açık: Önümüzdeki birkaç yıl boyunca, mevcut aşıdan çok aşıya kollarını uzatmak isteyen insan olacak. Salgının seyrine bağlı olarak aşı arzı 2022 veya 2023’e kadar talebi karşılamayabilir. Hayatları ve geçim kaynakları tehlikede olan insanlar için bu çok uzun bir süre.

Aşı noksanlığı şimdiden çirkin davranışlara yol açtı. Zengin ülkeler, vatandaşları için aşı güvence altına alma yetkilerini sınırlayan herhangi bir işbirliği sistemine bağlı kalmadıklarından küresel üretimi koordine etmeye yönelik erken çabalar başarısızlıkla sonuçlandı. İngiltere ve ABD gibi ülkeler daha pandeminin ilk aylarında ilaç şirketlerine yüksek fiyatlarla büyük ön siparişler verip onlarla üretim ve tedarik üzerinde ilk hakları verecek anlaşmalar imzalamakta acele ederek kendilerini aşı sırasının önüne attılar. Şimdi, aylar sonra, gelişmiş ülkeler nihayet (…) COVAX aracılığıyla uzun vadeli işbirliği ve yardım sözü veriyorlar. Ancak bu yüce gönüllü taahhütler, insanlıktan uzak kısır ağız dalaşlarıyla birlikte kol kola yürüdü.”

AB’de aşılamalar neden yolunda gitmiyor?

“AB ise ABD ve İngiltere’nin aksine, büyük ölçüde karmaşık iç siyaset nedeniyle daha yavaş hareket etti. Pandeminin başlangıcında, üye devletler kişisel koruyucu ekipman kıtlığı nedeniyle çatıştılar ve AB sonunda birkaç geçici ihracat yasağı koymak zorunda kaldı. Bu korkunç deneyimin ardından Birlik, ortak bir aşı stratejisi üzerinde anlaştı ve Avrupa Komisyonu’nu tüm üyeleri adına ilaç şirketleriyle müzakere etmekle görevlendirdi. Bununla birlikte birçok hükümet, aşıların maliyeti de dahil olmak üzere önemli konularda bölünmüş haldeydi. Almanya gibi zengin devletlerde üretilen yüksek fiyatlı aşıların bedelini ödeme konusunda isteksizdi ve birçok ulusal sağlık kurumu, kalite kontrol üzerindeki yetkilerini vazgeçmeyi reddetti.

Sonuçta örgütsel karmaşa, Avrupa Birliği’nde beklediğinden çok daha az aşı dağıtılmasına yol açtı. Bu kısmen şanssızlığın ürünüydü: Brüksel, aşı programı başarısız olan Fransız ilaç devi Sanofi’ye oynamıştı. Ancak siyasi kavgalar da bu karmaşanın ortaya çıkmasında etkili oldu. AB, Oxford Üniversitesi’ndeki araştırmacılar tarafından geliştirilen AstraZeneca aşısının ucuz ve etkili olacağını umuyordu. Aşağı yukarı umdukları gibi oldu ama şirket Şubat ayında AB’ye aşıyı zamanında yetiştiremeyeceğini duyurdu. Avrupa Komisyonu, firmayı suçladı ve AstraZeneca’nın aşıları Avrupa yerine İngiltere’ye tedarik ettiğini ima etti.

Bu aksilikler, AB’nin gerçek sorununu daha da karmaşık hale getirdi: Londra ve Washington’un kurallarından kaçtığı bir dönemde küresel pazarlara bağlı kalma kararı. Ne İngiltere ne de ABD’de resmî bir ihracat yasağı bulunmuyor ama her ikisi de sözleşmeler yoluyla aşı ihracını engellediler. ABD ayrıca, hükümetin özel şirketleri önce yerel ihtiyaçları karşılamaya zorlayan Savunma Üretim Yasası’nı da kullandı. Buna karşılık, Avrupa’daki fabrikalar, küresel piyasa kurallarına uymaya devam etti ve dünyanın geri kalanıyla imzaladığı sözleşmelere bağlı olarak milyonlarca aşı üretti. AB, Mart ayı sonunda harekete geçene kadar, İngiltere ve ABD’deki muadillerinin aksine Avrupalı şirketler aşılarının dünya geneline çapında aşı satmakta özgürdü. Şimdi artan halk baskısı Avrupa’yı korumacılığa doğru itiyor.

Ağız dalaşı yerini güç mücadelesine bırakacak

Avrupa Birliği’nin şimdi iç kamuoylarının baskısıyla serbest pazar ekonomisinin çarklarına el atmak ve aşı sözleşmeleri yapıp aşı tedarik zincirini ayarlamak zorunda kaldığını buna karşılık Rusya ve Çin’in aşıları nüfuzlarını artırmak için kullandığını anlatan Farrell ile Newman, bu durumun aşı savaşının yakın gelecekte bir güç mücadelesine dönüşeceğine işaret ediyorlar:

“Demokratik ülkeler arasındaki çekişme muhtemelen yakında bitecek. Beklenmedik bir felaket olmazsa AB, Haziran ayı sonuna kadar 300 milyon ila 350 milyon doz aşıya sahip olacak. Bu stok komisyonun, AB’nin ekonomik ve siyasi ilişkilerine zarar verebilecek ve gelecekteki aşılar için tedarik zincirlerini aksatabilecek ihracat kısıtlamalarını gevşetmesini beraberinde getirecek.

Buna rağmen, ihracat kontrollerinin uzun vadeli sonuçları olacaktır. Artık politikacılar, aşı erişiminin ulusal güvenlik için çok önemli olduğunu ve kriz zamanlarında uluslararası tedarikin güvenilmez olduğunu anladılar. Bu farkındalık, güçlü devletler arasındaki ilişkileri yeniden şekillendirecektir.

Hindistan’ın aşı merkezi Serum Enstitüsü’nün CEO’su Adar Poonawalla’ya göre, “Artık hemen hemen her ülke, bir daha asla aşı için mücadele etmek zorunda kalmamak için yerel üretimi merkezi kurmak istiyor.” Ayrıca araştırmacılar, üretim ağlarında merkezi bir rol oynayan 13 ülkeden oluşan bir “aşı kulübü” (https://cadmus.eui.eu/bitstream/handle/1814/70363/RSC%202021_36.pdf?sequence=1&isAllowed=y) belirlediler. Bu ülkelerden her biri, şüphesiz diğer üyelerin tehdit edememesi için kendi üretim tesislerini inşa etmek isteyecektir. Bu arada yeterli ekonomik güce sahip yabancılar da büyük olasılıkla bu kulübe katılmaya çalışacak.

Ancak en önemli sıkıntı, kulüp dışında kalan ve üye olma şansı olmayanlarla ilgili: Güçlü devletler arasındaki kavgalar, güçsüzlerin herhangi bir aşı elde etmede karşılaştıkları muazzam zorlukları gölgede bıraktı. COVAX, ilaç üreticileriyle özel anlaşmalar yapan zengin ülkeler tarafından aşı yarışında hızla geride bırakıldı ve organizasyon şu anda gelişmekte olan dünyaya 2022’den önce her ölçekte aşı sağlamak için büyük çaba sarf ediyor. Olumlu bir gelişme de, Washington kısa süre önce aşı üretimini artırmak (ve belki de Çin etkisine karşı koymak) için Avustralya, Hindistan ve Japonya ile birlikte çalışacağını açıklaması oldu. Yine de ABD, kendi vatandaşlarını aşılayıncaya kadar aşı ihracına karşı ayak diredi. Hindistan da duruşunu değiştirdi ve COVAX ve İngiltere’ye yönelik Serum Enstitüsü aşılarının ihracatını geçici olarak engelliyor.

ABD aşı paylaşımı konusundaki tutumunu gevşetse bile, cömertliğinin sınırı belli. İngiltere ve AB için de durum aynı. Güçlü devletler, aşıların kısa vadeli tahsisi konusunda didişebilirler ama uzun vadeli siyasi ve ekonomik güç bölüşümü konusunda anlaşırlar. Mart ayında, gelişmekte olan ülkelerden oluşan büyük bir koalisyon, Dünya Ticaret Örgütü’nü aşılar için uluslararası fikri mülkiyet şartlarından feragat etmesi çağrısında bulundu ama İngiltere, ABD ve Avrupa Birliği itiraz ederek olası bir anlaşmayı beklemeye aldı. Batılı güçler, gelişmekte olan ülkelerin aşı üretimini tehlikeye atsa bile, yurtiçi kullanım için hayati malzemeleri istiflemelerine veya yeniden yönlendirmelerine izin veren kaba siyasi ve ekonomik güç türlerinin sınırlarını kabul etmeleri olası değil.”

Küreselleşme artık sömürü aracı mı?

“AB’nin son zamanlarda ters korumacılığa yönelmesi, gizli bir iktidar mücadelesini açığa çıkardı. Bu mücadele aşı mücadelesinin çok ötesine geçip küreselleşmeyle ilgili sümenaltı edilmesi zor esas sorunları ortaya çıkardı. Devletler artık küresel ekonomiyi rakiplerinin bağımlılıklarını sömürürken kendi bağımlılıklarını sınırlayacakları bir alan veya bir kırılganlığın ve büyümenin kaynağı olarak görüyor. Jeopolitik oyunlar, serbest piyasa ilişkilerini yavaş yavaş ortadan kaldırıyor. Otokrasiler ve zengin demokrasiler bu yeni dünyada hayatta kalabilir ve hatta gelişebilirler. Daha zayıf ve daha yoksul devletler kendi çıkarlarını en iyi nasıl koruyacaklarına karar vermek zorunda kalacak.

Elbette, güç ve kişisel çıkar her zaman küresel ekonominin görünen yüzünün arkasına saklandı. Serbest ticaret, yatırımcı anlaşmazlıkları ve fikri mülkiyet kurallarıyla birlikte ilerledi ki bunlar nadiren daha az güçlü devletlerin yararına oldu. Ancak güç ve kişisel çıkar yüzeye yaklaştıkça, mevcut sistemin avantajları azalıyor. Yoksul devletler, ellerinden gelen her şekilde kendilerini korumaya çalışacaklar ve kendi malzemelerini üreterek acil durumlara yanıt vermelerini engelleyen küresel fikri mülkiyet kurallarından çekilmeye başlayabilirler. Güçlü devletler, kendi yollarını bulmak için baskıya boyun eğebilir veya baskıya yönelebilir. (…) Sözde aşı savaşları, gerçekte güçlü devletlerden oluşan küçük bir kulübün içindeki kısa vadeli çekişmelerdir. Soru, bu kavgaların küreselleşmiş ekonomiye yayılan daha geniş bir çatışmanın ilk salvo atışlarını temsil edip etmediğidir.”

Bu yazı ilk kez 9 Nisan 2021’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x