Bildiğimiz “zeka” artık işe yaramıyor: Zekayı yeniden düşünmenin zamanı

Dinozorlar 165 milyon yıl boyunca dünyada yaşadılar. Zekaya bakış açımızı değiştirmez ve bu çağın gereği “uyarlanabilir zekayı” geliştirmeye yönelmezsek, bu kadar uzun süre ayakta kalamayabiliriz.

İnsanları hayvanlardan ayıran özelliklerin başında zekanın geldiği sıkça söylenir ama zekanın ne olduğu ve nasıl ölçülmesi gerektiği öteden beri tartışmalı bir konu. Konunun göreceliğine rağmen bir takım ön kabullerle zekalar test ve sınavlara tabi tutuluyor ve alınan sonuçlar kişinin gelecekteki yaşamını şekillendirebiliyor. ABD’nin Cornell Üniversitesi psikoloji profesörlerinden Robert J. Sternberg’e göre bu konu sadece bireysel değil tüm insanlığın varlığını tehlikeye atan bir sorun. “Adaptive Intelligence: Surviving and Thriving In Times Of Uncertainty” (Uyarlanabilir Zeka: Belirsizlik Dönemlerinde Hayatta Kalmak Ve Başarılı Olmak) adlı kitabı Şubat ayında yayınlanacak olan Sternberg, New Scientist dergisinde yayınlanan makalesinde, insanları akıllı kılan şeylere ilişkin hakim fikirlerin dünyanın sorunlarını ağırlaştırdığını ve zeka kavramının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyor. Yazıdan bölümler aktarıyoruz:

“En iyi üniversitelere (…) sadece çok uzun insanların girebildiği bir dünya hayal edin. Uzun boylu insanlar, çok geçmeden, uzun boylular başarılı olurken kısaların çuvallamasının doğa kanunu olduğu sonucuna varacaklardır.

Yaşadığımız dünya böyledir. Ama daha uzun boylular genellikle avantajlı olsa da, sorun uzun veya kısa boyla değil, kimin en iyi fırsatlara erişebileceğine ve en üstteki karar verme makamlarında yer alacağını belirlemek için hemen her yerde başvurduğumuz “zeka” dediğimiz ölçütle ilgilidir. Sonuçta zeka bahşedilmiş biri, tanımı gereği, başarmak için gereken niteliklere de sahiptir, değil mi?

Bizim elimizde tam tersini söyleyen şeyler var: Benim ve daha pek çok kişinin on yıllardır yaptığı araştırmalar, (…) dar kapsamlı, bilimsel olduğu kuşkulu, sadece kendine hayrı olan ve nihayetinde kendi kendini hüsrana uğratan bir zeka kavramı geliştirildiğini ortaya koyuyor. Pek çok ülkenin COVID-19 salgınına verdiği başarısız tepkiyi, iklim değişikliğini, artan gelir eşitsizliklerini, hava ve su kirliliği gibi bir dizi başka sorunun sonuçlarını görüyoruz. Düşünme ve zekayı geliştirme yöntemlerimiz pek çok alanda gerçek hayattaki sorunlara akıllı çözümler üretmedi.

Daha iyi bir yönteme ihtiyacımız var. Neyse ki, en azından başlangıç noktası gayet net… Yüzümüzü bilimsel temeli daha sağlam bir zeka fikrine dönerek, kimlerin ona sahip olduğunu, onu kendimizde ve diğer insanlarda geliştirmeye nasıl bir an önce başlayacağımızı belirleyerek, akıllı karar alma süreçlerini yeniden başlatabilir ve dünyamızı daha iyi bir yer haline getirebiliriz.

Zeka = Çevreye uyum sağlamak

Zeka anlayışımız geçen yüzyılda uzun bir yol kat etti ama çok uzağa gitmedi. Tarihsel olarak zeka, sadece çevreye uyum sağlama yeteneği olarak tanımlanıyor. Zeki insanlar öğrenebilir, akıl yürütebilir, sorunları çözebilir ve gerçek yaşam koşullarına uygun kararlar alabilir.

Bu “uyarlanabilir” zeka, farklı ortamlardaki farklı şeyleri kapsar. Dünyanın neresinde olduğunuz veya yaşam tarzınıza göre (…) kendini gösterir. Uyarlanabilir zeka, genlerinize sıkı sıkıya bağlı olan “varsa var yoksa yok zeka”nın aksine, öğrenebileceğiniz ve yaşam boyunca değişebilen bir şeydir. Çevrenizle olan etkileşimlerinizle sürekli güncellenir.

Modern ve Batılı düşünce tarzına oldukça yabancı olan bu zeka kavramı ilk modern zeka testinin ortak yaratıcısı Alfred Binet tarafından açıkça anlaşılmıştı. Bu test ilk olarak Fransa’da 1955’te yayınlandı ve birkaç yıl sonra İngilizceye çevrildi.

Binet, zekanın değişebileceğine inanıyordu ve normal eğitime uyum sağlayamayıp özel eğitime ihtiyaç duyan çocukları belirleyerek hem çocuklara hem de okullara hizmet etmek istiyordu. Çocukların daha akıllı olmalarına ve toplumsal sınıflarından bağımsız olarak onlara fırsatlar yaratarak zihinsel “ortopedi” kavramını tanıtmayı istiyordu. 1911’de ölen Binet fikirlerini tam olarak olgunlaştırmaya yetecek kadar yaşayamadı. Çok geçmeden, istenmeyen sonuçların yasası devreye girdi.

O günlerde geliştirilen ilk test türleri, kelime hatırlama, bilgi işlem hızı, sayısal işlemleri gerçekleştirme ve tam sayı serileri tamamlama yeteneği, görsel uzamsal yetenekler ve benzeri hafıza becerilerini ve dar bir yelpazedeki analitik becerileri ölçüyordu.

Zeka konusunda araştırma yapanlar, İngiliz psikolog Charles Spearman’ın öncülüğünü yaptığı bir tekniği benimsediğinde işler raydan çıkmaya başladı. Spearman, 1904’te zihinsel yetenekleri ölçmek için kullandığı çeşitli testlerin sonuçlarının birbirleriyle ilişkili olduğunu keşfetmişti. Birinde yüksek puan aldıysanız, hepsinde başarılı olabiliyordunuz. Bunu, tüm testlerin büyük ölçüde aynı şeyi, yani “genel zeka”yı ölçtüğünü öne sürdü. Genel zekadaki farklılıkların, farklı seviyelerdeki “zihinsel enerjiden” (her ne demekse) kaynaklandığına inanıyordu.

Zekayı sabit bir rakam olarak tanımlayan, günümüzdeki IQ testlerine kılavuzluk eden prensipler işte böyle doğdu. (…)

Testler teoriden mi, teoriler testlerden mi çıkar?

Yeni testler ancak eskileriyle korelasyonu sağlandığında “iyi” olarak etiketleniyor ve eskileriyle karşılaştırılarak onaylanıyordu.

Zeka üreten hipotezler üzerine bilimsel teoriler geliştirmek yerine zekaya ilişkin teorileri gözden geçirmeye yönelik ampirik testler geliştirilince bilim kilitlendi kaldı.

Testlerden elde edilen veriler, zekaya ilişkin teorilerin ortaya atılmasına yol açtı, bu teoriler de aynı şeyi ölçen daha fazla testi beraberinde getirdi.

Sınavlar fırsatları baltalıyor

Bununla beraber 20’inci yüzyılda dünyanın pek çok bölgesinde eğitime erişim olanakları hızla genişledi. IQ testleri ve benzerleri (Örneğin okullardaki sınavlar aynı dar yelpazede hatırlama ve analitik becerileri ölçer) insanların önüne açılacak fırsatlar ve kariyer yollarını belirlemede daha fazla önemli hale geldi.

Söz konusu testler, Binet’in öngördüğü gibi insanların tüm potansiyelinin farkına varması sağlayacak başlıca araçlar olmak yerine işverenler, üniversiteler ve diğer kurumların çıkarlarına uygun olarak insanların fırsatlarını sınırlama işlevini görüyorlar.

Dar ve ön yargılı

Zeka testleri toplumsal ve ekonomik engelleri yıkmak yerine çok yanlış bir şekilde bunlara yenilerini ekliyor.

Çocuklarını onların iyiliği için okula gönderebilen, sosyalleşmelerini ve diğer deneyimleri kazanmasını sağlayan ebeveynler (…) sadece sınavlara odaklanıyor ve böylece sınavlar büyük menfaat odağı haline geliyor. (…)

Zeka testi analitik zekayı bile ölçmüyor

Belki sürpriz olacak ama baskın zeka testleri ve benzerleri bilimsel araştırma, teknoloji, mühendislik ve matematik gibi (…) analitik muhakemenin farklı yönlerini ölçmekte bile yeterince iyi değil.

Öğrencilerin alternatif bilimsel hipotez geliştirme, deney tasarlama ve bilimsel sonuçlara ulaşma ve ilgili becerilerini değerlendirdiğimizde, öğrencilerin bilimsel muhakemeye ilişkin farklı testlerde aldığı notlar arasında bağlantı olduğunu bulmuştuk. Söz konusu bağlantı ABD’de üniversite giriş sınavları ve soyut muhakeme testlerinde tutarlı biçimde bulunmuyor.

Daha genel olarak, gerçek dünyadaki sorunların nitelikleri ile standart testlerdeki problemlerin nitelikleri ile çok farklıdır. (…) IQ testi, tanıdık veya kolayca öğrenilen kalıpları takip eden problemleri çözerken en iyi sonucu verir. Sıklıkla karşılaştığımız, örneğin COVID-19 pandemisinde bireysel özgürlük talepleriyle kamu sağlığının nasıl dengede tutulacağı ya da küresel iklim değişikliği ve diğer çevresel zorluklara karşı en etkili biçimde nasıl motive olunacağı gibi karmaşık, son derece yeni, yüksek riskli, çoğu zaman duygusal olarak yüklü problemler karşısında etkisizdir.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in geçen ay söylediği gibi insanlık, doğal dünyaya karşı intihar savaşı yürütüyor. Bunun zeki düşüncenin ürünü olduğunu söylemek zor.

Çözümün kilit noktası: Uyarlanabilir zeka

Peki, işleri nasıl düzelteceğiz? Kısaca yanıt verirsek, zekanın uyumla ilgili olduğu fikrini kabul ederek…

Bazen çevreye uyum sağlamak için kendimizi değiştirir, kimi zaman bize uyum sağlaması için çevreyi değiştir, olmadı mevcut çevremiz işe yaramadığında kendimize yeni bir çevre buluruz. Bu tür değişikliklere olan ihtiyacı belirlemek ve bunları gerçekleştirmek amacıyla stratejiler oluşturmak için en uygun araç olan uyarlanabilir zekayı beslememiz gerekiyor.

Genellikle uyarlanabilir zeka farklı çevrelere uyum sağlamak, onları şekillendirmek ve onları seçmek için kullandığımız dört tür beceriyi kapsar.

Başta yaratıcı beceriler geliyor. Bu beceriyi görece yenilikçi bir şekilde işlevsel veya anlamlı fikirleri üretmek için kullanıyoruz. Ne de olsa, olmasını istediğin şeyi yaratıcı biçimde tahayyül edemezsen, içinde bulunduğun durumu değiştiremezsin.

Ardından, kendimizin ve başkalarının fikirlerinin iyi olup olmadığı konusunda emin olmak için kullandığımız geniş tabanlı analitik beceriler geliyor. İçinde bulduğumuz durumda nelerin yolunda olduğunu nelerinse olmadığını bu beceriler sayesinde ayırt edebiliyoruz. Sonra durumumuzu değiştirmeyi başarabilmek için fikirlerimizi uygulayabilmek ve diğerlerini bunun değerli olduğuna ikna etmek için kullandığımız pratik beceriler geliyor.

Ve nihayet, hem kısa hem de uzun vadede kendimizin, diğerlerinin ve daha yüksek seviyede çıkarlar arasında denge sağlayarak fikirlerimizin ortak iyiliğe ulaşmaya katkı sağlamasına yardımcı olan bilgeliğe dayalı beceriler var.

COVID-19 aşısı müşterek aklın armağanı

“COVID-19 aşısının geliştirilmesi ve dağıtılması için ortaya konulan gayretler tüm bu becerilerin ortaya çıkmasının bir örneği. Başarılı olduğu onaylanmış yeni mRNA bazlı aşıların ortaya çıkışı için yaratıcı düşünceye ihtiyaç vardı. Aşı denemelerinin bilimsel titizlikte yürütülmesi, verilerin hassas ve doğru biçimde yorumlanması için ise analitik beceriler devreye girdi. Bilimsel araştırmacıların çalışmalarını ölçeklendirmek ve milyarlarca doz aşı üretmek de pratik kabiliyetler gerektiriyor.

Bilgelik en son aşamada devreye giriyor. Karar vericiler, aşıdan korkanlar veya siyasi, dini veya ideolojik gerekçelerle aşıya karşı çıkan çok sayıda insan olabileceğinin farkına varmalı ve kamu yararını kollamak için onları aşı olmaya ikna edecek stratejiler geliştirmeli. (…)

Zekayı oluşturan beceriler öğretilebilir ve öğrenilebilir

“(Zekayı oluşturan becerilerin) Tümü öğretilebilir ve öğrenilebilir. Zeka algımızı genişletir ve hepimizin içindeki uyarlanabilir zekayı belirleyen unsurlara dikkatimizi daha fazla verirsek, yetenekleri boşa harcamaya son vereceğimiz gibi bu tür sorunlara yapıcı çözümler bulmak için gerekli beceriler havuzunu da genişletmiş olacağız. (…)

Öğrencilere soyut problemleri öğretmek ve onları sınava tabi tutmak yerine gerçek sorunlar üzerinde durmalıyız. Dolayısıyla üstel eğri formülünü hatırlamayı gerektiren ve bu eğrideki miktarların hesaplanmasını isteyen bir sınav sorusu yerine, üstel eğrinin neye benzediği tarif edilebilir ve bu çerçevede ortaya çıkan sorunlara ilişkin problemler tasarlanabilir. Ya da sosyal bilimlerde öğrencilere şu veya bu teorinin temel noktaları sorulmak yerine yaratıcı, analitik ve pratik becerileri tümünü sınayacak problemler yöneltilebilir.

Bu, hayali veya duygusal bir şey değildir. Yaratıcı, pratik ve bilgeliğe dayanan becerilere ilişkin testler, gerçek dünyada başarılı olmaya ilişkin şeyleri ölçmede geleneksel IQ testlerinden daha iyi olmasa bile en az onlar kadar iyidir. Örneğin pratik zeka testleri (…) iş yaşamında başarının farklı türlerini öngörmede geleneksel zeka testleri kadar başarılıdır. (…)

Zeka kolektif bir amaç olmalı

“Zeki olmanın ne anlama geldiğine dair dar, modası geçmiş ve kendi kendine hizmet eden bir kavramdan vazgeçmenin vakti çoktan geldi geçti. Durum daha ağır olamazdı. Mevcut fikirlerimiz, ayrıcalıkları bulunan insanların ve onların çocuklarının kendi başarılarına ilişkin takıntıları bizim kendi esenliğimize zarar verecek şekilde pek çok insanı körleştirerek “halk tabakalarının trajedisini” yarattı.

Zekayı pozitif bir kolektif amaç olarak düşünmeyiz, bireysel hedef olarak değil. Dinozorlar 165 milyon yıl boyunca dünyada yaşadılar. Uyarlanabilir şekilde zeki olmanın ne anlama geldiğiyle ilgili fikirlerimizi değiştirmezsek, bu kadar uzun süre ayakta kalamayabiliriz.

Kontrolden çıkmış küresel iklim değişikliği, salgınlar, kirlilik ve bu sorunlar sonucunda insanlar arasında çatışmalar olacak. Bizi öldürebilecek ilahi bir güce ihtiyaç yok. Bunu biz kendimiz yapacağız.”

Bu yazı ilk kez 22 Ocak 2021’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Bildiğimiz “zeka” artık işe yaramıyor: Zekayı yeniden düşünmenin zamanı

Dinozorlar 165 milyon yıl boyunca dünyada yaşadılar. Zekaya bakış açımızı değiştirmez ve bu çağın gereği “uyarlanabilir zekayı” geliştirmeye yönelmezsek, bu kadar uzun süre ayakta kalamayabiliriz.

İnsanları hayvanlardan ayıran özelliklerin başında zekanın geldiği sıkça söylenir ama zekanın ne olduğu ve nasıl ölçülmesi gerektiği öteden beri tartışmalı bir konu. Konunun göreceliğine rağmen bir takım ön kabullerle zekalar test ve sınavlara tabi tutuluyor ve alınan sonuçlar kişinin gelecekteki yaşamını şekillendirebiliyor. ABD’nin Cornell Üniversitesi psikoloji profesörlerinden Robert J. Sternberg’e göre bu konu sadece bireysel değil tüm insanlığın varlığını tehlikeye atan bir sorun. “Adaptive Intelligence: Surviving and Thriving In Times Of Uncertainty” (Uyarlanabilir Zeka: Belirsizlik Dönemlerinde Hayatta Kalmak Ve Başarılı Olmak) adlı kitabı Şubat ayında yayınlanacak olan Sternberg, New Scientist dergisinde yayınlanan makalesinde, insanları akıllı kılan şeylere ilişkin hakim fikirlerin dünyanın sorunlarını ağırlaştırdığını ve zeka kavramının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyor. Yazıdan bölümler aktarıyoruz:

“En iyi üniversitelere (…) sadece çok uzun insanların girebildiği bir dünya hayal edin. Uzun boylu insanlar, çok geçmeden, uzun boylular başarılı olurken kısaların çuvallamasının doğa kanunu olduğu sonucuna varacaklardır.

Yaşadığımız dünya böyledir. Ama daha uzun boylular genellikle avantajlı olsa da, sorun uzun veya kısa boyla değil, kimin en iyi fırsatlara erişebileceğine ve en üstteki karar verme makamlarında yer alacağını belirlemek için hemen her yerde başvurduğumuz “zeka” dediğimiz ölçütle ilgilidir. Sonuçta zeka bahşedilmiş biri, tanımı gereği, başarmak için gereken niteliklere de sahiptir, değil mi?

Bizim elimizde tam tersini söyleyen şeyler var: Benim ve daha pek çok kişinin on yıllardır yaptığı araştırmalar, (…) dar kapsamlı, bilimsel olduğu kuşkulu, sadece kendine hayrı olan ve nihayetinde kendi kendini hüsrana uğratan bir zeka kavramı geliştirildiğini ortaya koyuyor. Pek çok ülkenin COVID-19 salgınına verdiği başarısız tepkiyi, iklim değişikliğini, artan gelir eşitsizliklerini, hava ve su kirliliği gibi bir dizi başka sorunun sonuçlarını görüyoruz. Düşünme ve zekayı geliştirme yöntemlerimiz pek çok alanda gerçek hayattaki sorunlara akıllı çözümler üretmedi.

Daha iyi bir yönteme ihtiyacımız var. Neyse ki, en azından başlangıç noktası gayet net… Yüzümüzü bilimsel temeli daha sağlam bir zeka fikrine dönerek, kimlerin ona sahip olduğunu, onu kendimizde ve diğer insanlarda geliştirmeye nasıl bir an önce başlayacağımızı belirleyerek, akıllı karar alma süreçlerini yeniden başlatabilir ve dünyamızı daha iyi bir yer haline getirebiliriz.

Zeka = Çevreye uyum sağlamak

Zeka anlayışımız geçen yüzyılda uzun bir yol kat etti ama çok uzağa gitmedi. Tarihsel olarak zeka, sadece çevreye uyum sağlama yeteneği olarak tanımlanıyor. Zeki insanlar öğrenebilir, akıl yürütebilir, sorunları çözebilir ve gerçek yaşam koşullarına uygun kararlar alabilir.

Bu “uyarlanabilir” zeka, farklı ortamlardaki farklı şeyleri kapsar. Dünyanın neresinde olduğunuz veya yaşam tarzınıza göre (…) kendini gösterir. Uyarlanabilir zeka, genlerinize sıkı sıkıya bağlı olan “varsa var yoksa yok zeka”nın aksine, öğrenebileceğiniz ve yaşam boyunca değişebilen bir şeydir. Çevrenizle olan etkileşimlerinizle sürekli güncellenir.

Modern ve Batılı düşünce tarzına oldukça yabancı olan bu zeka kavramı ilk modern zeka testinin ortak yaratıcısı Alfred Binet tarafından açıkça anlaşılmıştı. Bu test ilk olarak Fransa’da 1955’te yayınlandı ve birkaç yıl sonra İngilizceye çevrildi.

Binet, zekanın değişebileceğine inanıyordu ve normal eğitime uyum sağlayamayıp özel eğitime ihtiyaç duyan çocukları belirleyerek hem çocuklara hem de okullara hizmet etmek istiyordu. Çocukların daha akıllı olmalarına ve toplumsal sınıflarından bağımsız olarak onlara fırsatlar yaratarak zihinsel “ortopedi” kavramını tanıtmayı istiyordu. 1911’de ölen Binet fikirlerini tam olarak olgunlaştırmaya yetecek kadar yaşayamadı. Çok geçmeden, istenmeyen sonuçların yasası devreye girdi.

O günlerde geliştirilen ilk test türleri, kelime hatırlama, bilgi işlem hızı, sayısal işlemleri gerçekleştirme ve tam sayı serileri tamamlama yeteneği, görsel uzamsal yetenekler ve benzeri hafıza becerilerini ve dar bir yelpazedeki analitik becerileri ölçüyordu.

Zeka konusunda araştırma yapanlar, İngiliz psikolog Charles Spearman’ın öncülüğünü yaptığı bir tekniği benimsediğinde işler raydan çıkmaya başladı. Spearman, 1904’te zihinsel yetenekleri ölçmek için kullandığı çeşitli testlerin sonuçlarının birbirleriyle ilişkili olduğunu keşfetmişti. Birinde yüksek puan aldıysanız, hepsinde başarılı olabiliyordunuz. Bunu, tüm testlerin büyük ölçüde aynı şeyi, yani “genel zeka”yı ölçtüğünü öne sürdü. Genel zekadaki farklılıkların, farklı seviyelerdeki “zihinsel enerjiden” (her ne demekse) kaynaklandığına inanıyordu.

Zekayı sabit bir rakam olarak tanımlayan, günümüzdeki IQ testlerine kılavuzluk eden prensipler işte böyle doğdu. (…)

Testler teoriden mi, teoriler testlerden mi çıkar?

Yeni testler ancak eskileriyle korelasyonu sağlandığında “iyi” olarak etiketleniyor ve eskileriyle karşılaştırılarak onaylanıyordu.

Zeka üreten hipotezler üzerine bilimsel teoriler geliştirmek yerine zekaya ilişkin teorileri gözden geçirmeye yönelik ampirik testler geliştirilince bilim kilitlendi kaldı.

Testlerden elde edilen veriler, zekaya ilişkin teorilerin ortaya atılmasına yol açtı, bu teoriler de aynı şeyi ölçen daha fazla testi beraberinde getirdi.

Sınavlar fırsatları baltalıyor

Bununla beraber 20’inci yüzyılda dünyanın pek çok bölgesinde eğitime erişim olanakları hızla genişledi. IQ testleri ve benzerleri (Örneğin okullardaki sınavlar aynı dar yelpazede hatırlama ve analitik becerileri ölçer) insanların önüne açılacak fırsatlar ve kariyer yollarını belirlemede daha fazla önemli hale geldi.

Söz konusu testler, Binet’in öngördüğü gibi insanların tüm potansiyelinin farkına varması sağlayacak başlıca araçlar olmak yerine işverenler, üniversiteler ve diğer kurumların çıkarlarına uygun olarak insanların fırsatlarını sınırlama işlevini görüyorlar.

Dar ve ön yargılı

Zeka testleri toplumsal ve ekonomik engelleri yıkmak yerine çok yanlış bir şekilde bunlara yenilerini ekliyor.

Çocuklarını onların iyiliği için okula gönderebilen, sosyalleşmelerini ve diğer deneyimleri kazanmasını sağlayan ebeveynler (…) sadece sınavlara odaklanıyor ve böylece sınavlar büyük menfaat odağı haline geliyor. (…)

Zeka testi analitik zekayı bile ölçmüyor

Belki sürpriz olacak ama baskın zeka testleri ve benzerleri bilimsel araştırma, teknoloji, mühendislik ve matematik gibi (…) analitik muhakemenin farklı yönlerini ölçmekte bile yeterince iyi değil.

Öğrencilerin alternatif bilimsel hipotez geliştirme, deney tasarlama ve bilimsel sonuçlara ulaşma ve ilgili becerilerini değerlendirdiğimizde, öğrencilerin bilimsel muhakemeye ilişkin farklı testlerde aldığı notlar arasında bağlantı olduğunu bulmuştuk. Söz konusu bağlantı ABD’de üniversite giriş sınavları ve soyut muhakeme testlerinde tutarlı biçimde bulunmuyor.

Daha genel olarak, gerçek dünyadaki sorunların nitelikleri ile standart testlerdeki problemlerin nitelikleri ile çok farklıdır. (…) IQ testi, tanıdık veya kolayca öğrenilen kalıpları takip eden problemleri çözerken en iyi sonucu verir. Sıklıkla karşılaştığımız, örneğin COVID-19 pandemisinde bireysel özgürlük talepleriyle kamu sağlığının nasıl dengede tutulacağı ya da küresel iklim değişikliği ve diğer çevresel zorluklara karşı en etkili biçimde nasıl motive olunacağı gibi karmaşık, son derece yeni, yüksek riskli, çoğu zaman duygusal olarak yüklü problemler karşısında etkisizdir.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in geçen ay söylediği gibi insanlık, doğal dünyaya karşı intihar savaşı yürütüyor. Bunun zeki düşüncenin ürünü olduğunu söylemek zor.

Çözümün kilit noktası: Uyarlanabilir zeka

Peki, işleri nasıl düzelteceğiz? Kısaca yanıt verirsek, zekanın uyumla ilgili olduğu fikrini kabul ederek…

Bazen çevreye uyum sağlamak için kendimizi değiştirir, kimi zaman bize uyum sağlaması için çevreyi değiştir, olmadı mevcut çevremiz işe yaramadığında kendimize yeni bir çevre buluruz. Bu tür değişikliklere olan ihtiyacı belirlemek ve bunları gerçekleştirmek amacıyla stratejiler oluşturmak için en uygun araç olan uyarlanabilir zekayı beslememiz gerekiyor.

Genellikle uyarlanabilir zeka farklı çevrelere uyum sağlamak, onları şekillendirmek ve onları seçmek için kullandığımız dört tür beceriyi kapsar.

Başta yaratıcı beceriler geliyor. Bu beceriyi görece yenilikçi bir şekilde işlevsel veya anlamlı fikirleri üretmek için kullanıyoruz. Ne de olsa, olmasını istediğin şeyi yaratıcı biçimde tahayyül edemezsen, içinde bulunduğun durumu değiştiremezsin.

Ardından, kendimizin ve başkalarının fikirlerinin iyi olup olmadığı konusunda emin olmak için kullandığımız geniş tabanlı analitik beceriler geliyor. İçinde bulduğumuz durumda nelerin yolunda olduğunu nelerinse olmadığını bu beceriler sayesinde ayırt edebiliyoruz. Sonra durumumuzu değiştirmeyi başarabilmek için fikirlerimizi uygulayabilmek ve diğerlerini bunun değerli olduğuna ikna etmek için kullandığımız pratik beceriler geliyor.

Ve nihayet, hem kısa hem de uzun vadede kendimizin, diğerlerinin ve daha yüksek seviyede çıkarlar arasında denge sağlayarak fikirlerimizin ortak iyiliğe ulaşmaya katkı sağlamasına yardımcı olan bilgeliğe dayalı beceriler var.

COVID-19 aşısı müşterek aklın armağanı

“COVID-19 aşısının geliştirilmesi ve dağıtılması için ortaya konulan gayretler tüm bu becerilerin ortaya çıkmasının bir örneği. Başarılı olduğu onaylanmış yeni mRNA bazlı aşıların ortaya çıkışı için yaratıcı düşünceye ihtiyaç vardı. Aşı denemelerinin bilimsel titizlikte yürütülmesi, verilerin hassas ve doğru biçimde yorumlanması için ise analitik beceriler devreye girdi. Bilimsel araştırmacıların çalışmalarını ölçeklendirmek ve milyarlarca doz aşı üretmek de pratik kabiliyetler gerektiriyor.

Bilgelik en son aşamada devreye giriyor. Karar vericiler, aşıdan korkanlar veya siyasi, dini veya ideolojik gerekçelerle aşıya karşı çıkan çok sayıda insan olabileceğinin farkına varmalı ve kamu yararını kollamak için onları aşı olmaya ikna edecek stratejiler geliştirmeli. (…)

Zekayı oluşturan beceriler öğretilebilir ve öğrenilebilir

“(Zekayı oluşturan becerilerin) Tümü öğretilebilir ve öğrenilebilir. Zeka algımızı genişletir ve hepimizin içindeki uyarlanabilir zekayı belirleyen unsurlara dikkatimizi daha fazla verirsek, yetenekleri boşa harcamaya son vereceğimiz gibi bu tür sorunlara yapıcı çözümler bulmak için gerekli beceriler havuzunu da genişletmiş olacağız. (…)

Öğrencilere soyut problemleri öğretmek ve onları sınava tabi tutmak yerine gerçek sorunlar üzerinde durmalıyız. Dolayısıyla üstel eğri formülünü hatırlamayı gerektiren ve bu eğrideki miktarların hesaplanmasını isteyen bir sınav sorusu yerine, üstel eğrinin neye benzediği tarif edilebilir ve bu çerçevede ortaya çıkan sorunlara ilişkin problemler tasarlanabilir. Ya da sosyal bilimlerde öğrencilere şu veya bu teorinin temel noktaları sorulmak yerine yaratıcı, analitik ve pratik becerileri tümünü sınayacak problemler yöneltilebilir.

Bu, hayali veya duygusal bir şey değildir. Yaratıcı, pratik ve bilgeliğe dayanan becerilere ilişkin testler, gerçek dünyada başarılı olmaya ilişkin şeyleri ölçmede geleneksel IQ testlerinden daha iyi olmasa bile en az onlar kadar iyidir. Örneğin pratik zeka testleri (…) iş yaşamında başarının farklı türlerini öngörmede geleneksel zeka testleri kadar başarılıdır. (…)

Zeka kolektif bir amaç olmalı

“Zeki olmanın ne anlama geldiğine dair dar, modası geçmiş ve kendi kendine hizmet eden bir kavramdan vazgeçmenin vakti çoktan geldi geçti. Durum daha ağır olamazdı. Mevcut fikirlerimiz, ayrıcalıkları bulunan insanların ve onların çocuklarının kendi başarılarına ilişkin takıntıları bizim kendi esenliğimize zarar verecek şekilde pek çok insanı körleştirerek “halk tabakalarının trajedisini” yarattı.

Zekayı pozitif bir kolektif amaç olarak düşünmeyiz, bireysel hedef olarak değil. Dinozorlar 165 milyon yıl boyunca dünyada yaşadılar. Uyarlanabilir şekilde zeki olmanın ne anlama geldiğiyle ilgili fikirlerimizi değiştirmezsek, bu kadar uzun süre ayakta kalamayabiliriz.

Kontrolden çıkmış küresel iklim değişikliği, salgınlar, kirlilik ve bu sorunlar sonucunda insanlar arasında çatışmalar olacak. Bizi öldürebilecek ilahi bir güce ihtiyaç yok. Bunu biz kendimiz yapacağız.”

Bu yazı ilk kez 22 Ocak 2021’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

2
0
Would love your thoughts, please comment.x