Bir yangının iki yüzü ya da bir yangını okumak

Ormana sıkışmış muhteşem sitelerde neden huzursuz oluyorum? Sorun neden insan faktöründe? Kartalkaya yangınına ait üç fotoğraf ne söylüyor? Duman yönetimi neden önemli? Yangın esnasında neler yapmalı? Prof. Dr. Tuncay Neyişçi yazdı.

Geçtiğimiz yaz, bir dostumun konuğu olarak çam ormanı arasına sıkışmış muhteşem deniz manzaralı bir sitede iki gece geçirdim. Site Antalya’da ünlü bir dağın yamacında, deniz seviyesinden yaklaşık 800 m yükseklikteydi.  Siteden başlayan orman kesintisiz sahile kadar uzanıyordu. Bu hoş ortamda iki huzursuz gece geçirdim. Neden mi?

Kaldığım site ve etrafındaki benzerlerinin hiçbirinde yangına karşı hemen hiçbir önlem alınmamıştı ve ben orman yangınının nasıl bir şey olduğunu biliyordum.  Aşağıdaki karayolundan geçen araçların birinden atılabilecek serseri bir sigara izmariti göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir sürede hepimizi tehdit edebilecek büyük bir orman yangınını tetikleyebilirdi. Veyahut tersine sitenin birinde yakılan bir mangaldan sıçrayabilecek vahşi bir kıvılcım birden büyük bir orman yangınına dönüşebilirdi.

Ne orman idaresi ne de site sakinleri orman yangınının mal ve can üzerindeki olası risklerini azaltabilecek önlemleri almış gibi görünüyordu. Ormanla konutlar iç içe girmiş, konutlar kolaylıkla yanabilecek malzemelerle sarmaş dolaştı.

Gündüz neyse de geceleri gözüme uyku girmedi desem inanır mısınız? Olayın vahametinden habersiz ev sahibi arkadaşım gibi diğer site sakinlerinin, tıpkı Kartalkaya tatilcileri gibi, derin bir uykunun tadını çıkarmakta olduklarından emindim.

Nereden haberdar olacaklardı ki! Bir orman yangınları ekolojisi uzmanı olarak ben yaklaşık 35 yıldan beri orman içi ve bitişiğindeki, başta turistik tesisler ve ikinci konutlar olmak üzere, her türden yapının orman yangını dikkate alınarak inşa edilmesi ve yönetilmesi gereğini hem orman ve hem de turizm yönetimlerine anlatmaya çalışıyorum. Bu konuda arpa boyu kadar yol alamadığımın da farkındaydım.

Mimari tasarımları, kullandıkları iç ve dış mekân malzemeleri ve hatta peyzaj düzenlemeleri dikkate alındığında orman yangınından etkilenme ya da orman yangınına neden olma riskleri çok yüksek bu tesislerin yangın dirençlerinin nasıl artırabileceği, olası felaketlerin nasıl önlenebileceği konusunda makaleler yazıyor, seminerler düzenliyordum. Sonuç aldığımı, alabilme umudumun olduğunu ileri sürebilmem mümkün değil. Ayak sesleri giderek yaklaşan tanıdık bir riski ciddiye almayan milyon dolarlık turistik tesis sahibi ya da yöneticileri dururken mütevazi bir sitede mütevazi bir konut sahibi arkadaşımın ve benzerlerinin ciddiye almasını beklemek hayal gücünü aşan bir fantezi olmaz mı?

Hatırlayın, birkaç yıl önce Marmaris’te, sınırları içinde hidrojen gibi patlayıcı ve yanıcı bir maddenin depolandığı stratejik önemi olan termik santralin orman yangınına karşı ne denli hazırlıksız ve kırılgan olduğunu televizyonlardan naklen izlemedik mi? Bunun yanında 12 katlı bir otel ne ki? Ama yitirilen 78 canı nereye koyacak, acısını nasıl dindireceğiz? Ateş düştüğü yeri yakıyor. Tıpkı öncekilerde olduğu gibi, alıştığımız, alıştırıldığımız gibi…

Dağ zirvesi, deniz kenarı ya da orman içi gibi estetik ve rekreatif değeri yüksek yerlere turistik tesis ya da ikinci konut inşa etmek hoş ve çekici bir düşünce ancak yangın, çığ, deprem, sel gibi sakıncaları da dikkate almak zorunluluğu var.  Bu nedenle nerede olursa olsun yapıların, özellikle çok sayıda insanın birlikte kullanmak durumunda oldukları binaların çevre tehditleri dikkate alınarak tasarlanıp yaşama geçirilmeleri şart. Orman içine ya da dağ zirvesine inşa edilecek bir turistik tesis çevresel tehditlere uyumlu, dirençli olmak zorundadır ve bunun pek çok farklı yolu da var. Estetik ve rekreatif nitelikler bu zorunluluklar üzerine giydirilir bu zorunluluklarla uyumlu hale getirilebilir.  Konfor denilen şey ancak bu birliktelikle sağlanabilir.

Bu noktada bir gerçeğin altını çizmek zorunlu, hiçbir malzeme ya da hizmet yangına, depreme, sele, fırtınaya dirençli olamaz. Onları dirençli, uyumlu kılan insanın bilincidir. Yani işin öznesinde insan var, olmalı da. Bakan, belediye başkanı, tatilci, itfaiyeci, ormancı, yatırımcı olmak işin alt başlıkları. İnsanı, kendimizi değiştirmeden yangın, deprem, vb. de dahil hiçbir şeyi değiştirebilme imkânımız yok.

Şimdi gelelim Grand Kartal Oteli yangınına; Önce şu üç fotoğrafa bakın.

Üç fotoğrafın söyledikleri

Şimdi gelelim Grand Kartal Oteli yangınına; Önce şu üç fotoğrafa bakın.


Kartalkaya’da bir otelin yanmakta olduğunu duyunca televizyonu açtım. İtfaiye ekipleri yangınla mücadele ediyordu.  İlk görüntüleri izledikten sonra bu otelde dışarıya açılan, standartlara uygun yangın merdivenleri olmadığı, olamayacağını düşündüm.

Nasıl mı? Çok basit.

Otelin her iki yanında sonradan ilave edilmiş olduklarını düşündüğüm eklemelerde bir yangın çıkış kapısı görünmüyordu. Üstelik bu eklemeler ana binaya eklenmiş olduklarından yangın merdiveni çıkışı olarak da uygun değillerdi. Binanın ön yüzünde devasa sundurmasıyla an giriş kapısından başka bir çıkış imkanı görünmüyordu. Can kaybının henüz 10 olarak duyurulduğu dönemdeydik. Gördüklerim, hissettiklerim sayının artabileceği endişesine kapılmama yol açtı. Yangın merdivenlerinin tehdit altındakileri en kısa sürede ve güvenli yoldan mekan dışına ulaştırabilecek nitelikte tasarlanmaları zorunluluğu vardır. Yasal standartlara uymayan (sıcaklığa ve duman sızmasına dirençli kapılar, duman boşaltma sistemleri, kapalı mekanlara açılmama, vb.) yapılar yangın merdiveni olarak kabul edilemez.

Dikkatimi çeken ikinci nokta, binanın giriş kapısına göre sol yanında gözlediğim dumanlarla ilgiliydi. İtfaiye güçlerinin canla başla su sıkarak söndürmeye çalıştığı ön yüzeyde yangın çatı ve çatıya yakın 2-3 katta etkili oluyorken yan ve arka yüzeyde yangının daha alt katları çok daha şiddetle hırpalıyor olduğunun işaretlerini alıyordum. Bu durum ilk iki fotoğrafta açıklıkla görülebiliyor. İlk gün inatla izlememe karşın bu arka yüze ait tek bir kare görüntüye ulaşamadım.

Neden yangına müdahale sorunluydu?

Aklıma gelen ilk soru neden yangına çok daha şiddetli olduğu arka yüzden değil de çok daha güçsüz olduğu ön yüzden müdahale dildiği oldu. Yangın alt katlardan üst katlara çok daha hızla ve şiddetini artırarak tırmanır. Tersine, ön yüzde gözlendiği gibi, yukarıdan aşağıya doğru yayılma oldukça sınırlıdır. Yangın kontrol altına alındıktan sonra çekilmiş ön ve arka yüz fotoğrafları bu çarpıcı gerçeği net olarak gözler önüne seriyordu (2. ve 3. fotoğraflar). Bu itfaiyenin ön cepheden yapmaya çalıştığı müdahalelerle aslında boşa kürek çekmiş olduğu, boşa zaman harcadığı anlamına da gelir.  Dikkatli gözler yangına arka yüzeyden hemen hiçbir müdahalenin yapılmamış olduğunu da fark edebilir. Dikkatli gözler itfaiye araçlarının tümünün binanın ön yüzüne yığılmış olduğunu fark etmiştir. Bu üzerinde durulmayan, nedenleri tartışılmayan ve her şeyden önemlisi can kaybını artıran önemli bir konu. Yani yardım yolları da kapalı gibiydi.

Bunları düşünürken otelin bir uçurum kıyısına inşa edilmiş olduğuna ilişkin duyduklarımı hatırladım. Nedeni ya o tarafta itfaiye araçlarının girmesine izin verecek yol yoktu ya da yol herhangi bir nedenle kullanılamaz durumdaydı. Bu büyüklükteki bir otelin bir felaket durumunda her yönden rahatlık ve kolaylıkla ulaşılabilir olması önemli bir güvenlik gereğidir. Bu durumda oteli ya da uçurumu suçlamak söz konusu olabilir mi?

İtfaiyenin ihbardan yaklaşık bir saat sonra olay yerine ulaşabilmiş olduğu haberlere yansıdı. Sebebi ne olursa olsun, bu gecikmenin can kaybı artışının birincil nedeni olduğundan kuşku yok. Ancak yangına arka cepheden müdahale edilmemiş ya da edilememiş olmasının payını da hesaba katmak zorunluluğu var. Geç de olsa yangına bu cepheden müdahale edilmesi can kayıplarının azalmasına katkı sağlayabilirdi.

Gözden kaçırılması imkânsız bir başka gözlem, otelin giriş tarafının ahşap gibi yanıcı bir malzeme ile kaplanmış olmasıdır. Bu tür yapılarda ateş alma riski yüksek malzeme (ahşap, plastik, vb.) kullanmaktan kaçınılması, kullanılacaksa emprenye edilmeleri yani yangına karşı dirençlerini artıracak kimyasallarla güçlendirilmeleri gerekir. Binanın arka yüzünün yangın sonrası görünümü bu ahşap kaplamanın çok fazla enerji ve duman üreterek tümüyle yandığını belgeliyor. Bu can kaybı artışının önemli nedenlerinden biriydi.

Sonradan gördüğüm görüntüler iç mekânda da kolaylıkla ateş alabilen ve çok miktarda duman ve enerji çıkararak yanan malzemelerin kullanılmış olduğunu kanıtlıyor. Bu tür tesislerde kullanılacak ahşabın yangına dirençli hale getirilmesinin yanında üzerine sürülecek vernik ya da boyanın da belirli yangın direncinde ve duman özelliğinde olması gibi standartlar söz konusu.

Bu gözlemler can kayıplarının ağırlıklı bölümünün duman zehirlenmesi kaynaklı olacağını düşünmeme yol açtı. Ertesi gün yayınlanan bir liste yitirilen 66 cana karbonmonoksit zehirlenmesinin neden olduğunu saptıyordu.

Duman yönetimi de önemli

Bizim yangın güvenliği anlayışımız ateş ve alev odaklı olduğundan duman yönetimi üzerinde pek durmaz, görmemezlikten geliriz. Oysa duman alevlerden çok daha hızlı hareket eder çok daha geniş alanı etkiler. Can kayıplarının ilk ve temel nedeni dumandır. Ateş ya da alev genellikle dumanın boğduğu cansız bedenleri etkiler.

İtfaiye ekiplerinin bu yangına su ile müdahale etmeleri duman zararının artmasına yol açmış olabilir. Köpük kullanılması dumandan zehirlenme riskini azaltarak can kaybının azalmasına yardımcı olabilirdi.

Yangın anında ne yapılmalıydı?

Tanıkların anlatımlarından ne otel personelinin ve ne de konukların olası bir yangın durumunda nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilgilendirildikleri anlaşılıyor. Dumandan en az etkilenmek için başı mümkün olduğunca zemine yakın tutacak biçimde ya da sürünerek hareket etmek, solunum yollarını ve başı ıslak bir havlu ya da çarşaf ile kapamak, banyoya sığınmak ve içeriye duman sızmasını engellemek gibi basit ve masrafsız önlemlerin hayatta kalma şansını yükseltebileceği gibi bilgilerin verilmemmiş olmasından yakınabilirim. Listeyi daha da uzatabilirim. Faydası olur mu? Bilmiyorum.

Ekolojinin öğrettikleri ve bir örnek

Ekoloji bana hiçbir şeyin (canlı/cansız, insan/insan dışı) sadece iyi ya da sadece kötü olamayacağını, her soru ya da sorunun binlerce doğru ve mantıklı yanıt ya da çözümünün olabileceğini öğretti. Bu yangınla ilgili olarak başka kanallardan duymuş olabileceğiniz pek çok mantıklı yanıt ya da çözüm sıralayabilirim. Pek bir işe yaracağını sanmıyorum.

En iyisi bu konuyu bir örnekle bağlamak; Havacılık sektörüyle ilgili rakamlar bir insanın ölümcül bir uçak kazasına maruz kalabilmesi için 103 bin yıl süreyle her gün en azından bir uçuş gerçekleştirmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu yaklaşık 38 milyon uçuş yapmak anlamına gelir. Kaza oranı bu denli düşük ya da uçmak bu denli güvenli. Peki neden?

En ufak kaza ya da arızadan sonra çok ayrıntılı kaza kırım raporları hazırlanıyor ve gereği yerine getirilerek uygulamaya yansıtılıyor.  Rafa kaldırılıp unutulmuyor, siyasete alet edilmiyor yani. Hepsi bu.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 29 Ocak 2025’te yayımlanmıştır.

Tuncay Neyişçi
Tuncay Neyişçi
Prof. Dr. Tuncay Neyişçi – Ekolog, Türkiye Ormancılar Derneği Batı Akdeniz Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı, emekli akademisyen. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden mezun oldu. Yangın ekolojisi konusundaki doktora çalışmasını 1986 yılında tamamladı. 1975 yılından beri Antalya’da yaşıyor. 1991 yılında Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’ni kurmak üzere Akdeniz Üniversitesi’ne davet edildi. Üniversitenin çeşitli fakültelerinde dersler verdi. 2014 yılında üniversiteden emekli oldu. 1995-2014 yılları arasında, UNESCO – SEMEP (Güneydoğu Akdeniz Projesi) Projesi ulusal koordinatörlüğünü yürüttü. Başta Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Antalya şubesi olmak üzere pek çok sivil toplum örgütünün kuruculuğu ve başkanlığını yaptı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Bir yangının iki yüzü ya da bir yangını okumak

Ormana sıkışmış muhteşem sitelerde neden huzursuz oluyorum? Sorun neden insan faktöründe? Kartalkaya yangınına ait üç fotoğraf ne söylüyor? Duman yönetimi neden önemli? Yangın esnasında neler yapmalı? Prof. Dr. Tuncay Neyişçi yazdı.

Geçtiğimiz yaz, bir dostumun konuğu olarak çam ormanı arasına sıkışmış muhteşem deniz manzaralı bir sitede iki gece geçirdim. Site Antalya’da ünlü bir dağın yamacında, deniz seviyesinden yaklaşık 800 m yükseklikteydi.  Siteden başlayan orman kesintisiz sahile kadar uzanıyordu. Bu hoş ortamda iki huzursuz gece geçirdim. Neden mi?

Kaldığım site ve etrafındaki benzerlerinin hiçbirinde yangına karşı hemen hiçbir önlem alınmamıştı ve ben orman yangınının nasıl bir şey olduğunu biliyordum.  Aşağıdaki karayolundan geçen araçların birinden atılabilecek serseri bir sigara izmariti göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir sürede hepimizi tehdit edebilecek büyük bir orman yangınını tetikleyebilirdi. Veyahut tersine sitenin birinde yakılan bir mangaldan sıçrayabilecek vahşi bir kıvılcım birden büyük bir orman yangınına dönüşebilirdi.

Ne orman idaresi ne de site sakinleri orman yangınının mal ve can üzerindeki olası risklerini azaltabilecek önlemleri almış gibi görünüyordu. Ormanla konutlar iç içe girmiş, konutlar kolaylıkla yanabilecek malzemelerle sarmaş dolaştı.

Gündüz neyse de geceleri gözüme uyku girmedi desem inanır mısınız? Olayın vahametinden habersiz ev sahibi arkadaşım gibi diğer site sakinlerinin, tıpkı Kartalkaya tatilcileri gibi, derin bir uykunun tadını çıkarmakta olduklarından emindim.

Nereden haberdar olacaklardı ki! Bir orman yangınları ekolojisi uzmanı olarak ben yaklaşık 35 yıldan beri orman içi ve bitişiğindeki, başta turistik tesisler ve ikinci konutlar olmak üzere, her türden yapının orman yangını dikkate alınarak inşa edilmesi ve yönetilmesi gereğini hem orman ve hem de turizm yönetimlerine anlatmaya çalışıyorum. Bu konuda arpa boyu kadar yol alamadığımın da farkındaydım.

Mimari tasarımları, kullandıkları iç ve dış mekân malzemeleri ve hatta peyzaj düzenlemeleri dikkate alındığında orman yangınından etkilenme ya da orman yangınına neden olma riskleri çok yüksek bu tesislerin yangın dirençlerinin nasıl artırabileceği, olası felaketlerin nasıl önlenebileceği konusunda makaleler yazıyor, seminerler düzenliyordum. Sonuç aldığımı, alabilme umudumun olduğunu ileri sürebilmem mümkün değil. Ayak sesleri giderek yaklaşan tanıdık bir riski ciddiye almayan milyon dolarlık turistik tesis sahibi ya da yöneticileri dururken mütevazi bir sitede mütevazi bir konut sahibi arkadaşımın ve benzerlerinin ciddiye almasını beklemek hayal gücünü aşan bir fantezi olmaz mı?

Hatırlayın, birkaç yıl önce Marmaris’te, sınırları içinde hidrojen gibi patlayıcı ve yanıcı bir maddenin depolandığı stratejik önemi olan termik santralin orman yangınına karşı ne denli hazırlıksız ve kırılgan olduğunu televizyonlardan naklen izlemedik mi? Bunun yanında 12 katlı bir otel ne ki? Ama yitirilen 78 canı nereye koyacak, acısını nasıl dindireceğiz? Ateş düştüğü yeri yakıyor. Tıpkı öncekilerde olduğu gibi, alıştığımız, alıştırıldığımız gibi…

Dağ zirvesi, deniz kenarı ya da orman içi gibi estetik ve rekreatif değeri yüksek yerlere turistik tesis ya da ikinci konut inşa etmek hoş ve çekici bir düşünce ancak yangın, çığ, deprem, sel gibi sakıncaları da dikkate almak zorunluluğu var.  Bu nedenle nerede olursa olsun yapıların, özellikle çok sayıda insanın birlikte kullanmak durumunda oldukları binaların çevre tehditleri dikkate alınarak tasarlanıp yaşama geçirilmeleri şart. Orman içine ya da dağ zirvesine inşa edilecek bir turistik tesis çevresel tehditlere uyumlu, dirençli olmak zorundadır ve bunun pek çok farklı yolu da var. Estetik ve rekreatif nitelikler bu zorunluluklar üzerine giydirilir bu zorunluluklarla uyumlu hale getirilebilir.  Konfor denilen şey ancak bu birliktelikle sağlanabilir.

Bu noktada bir gerçeğin altını çizmek zorunlu, hiçbir malzeme ya da hizmet yangına, depreme, sele, fırtınaya dirençli olamaz. Onları dirençli, uyumlu kılan insanın bilincidir. Yani işin öznesinde insan var, olmalı da. Bakan, belediye başkanı, tatilci, itfaiyeci, ormancı, yatırımcı olmak işin alt başlıkları. İnsanı, kendimizi değiştirmeden yangın, deprem, vb. de dahil hiçbir şeyi değiştirebilme imkânımız yok.

Şimdi gelelim Grand Kartal Oteli yangınına; Önce şu üç fotoğrafa bakın.

Üç fotoğrafın söyledikleri

Şimdi gelelim Grand Kartal Oteli yangınına; Önce şu üç fotoğrafa bakın.


Kartalkaya’da bir otelin yanmakta olduğunu duyunca televizyonu açtım. İtfaiye ekipleri yangınla mücadele ediyordu.  İlk görüntüleri izledikten sonra bu otelde dışarıya açılan, standartlara uygun yangın merdivenleri olmadığı, olamayacağını düşündüm.

Nasıl mı? Çok basit.

Otelin her iki yanında sonradan ilave edilmiş olduklarını düşündüğüm eklemelerde bir yangın çıkış kapısı görünmüyordu. Üstelik bu eklemeler ana binaya eklenmiş olduklarından yangın merdiveni çıkışı olarak da uygun değillerdi. Binanın ön yüzünde devasa sundurmasıyla an giriş kapısından başka bir çıkış imkanı görünmüyordu. Can kaybının henüz 10 olarak duyurulduğu dönemdeydik. Gördüklerim, hissettiklerim sayının artabileceği endişesine kapılmama yol açtı. Yangın merdivenlerinin tehdit altındakileri en kısa sürede ve güvenli yoldan mekan dışına ulaştırabilecek nitelikte tasarlanmaları zorunluluğu vardır. Yasal standartlara uymayan (sıcaklığa ve duman sızmasına dirençli kapılar, duman boşaltma sistemleri, kapalı mekanlara açılmama, vb.) yapılar yangın merdiveni olarak kabul edilemez.

Dikkatimi çeken ikinci nokta, binanın giriş kapısına göre sol yanında gözlediğim dumanlarla ilgiliydi. İtfaiye güçlerinin canla başla su sıkarak söndürmeye çalıştığı ön yüzeyde yangın çatı ve çatıya yakın 2-3 katta etkili oluyorken yan ve arka yüzeyde yangının daha alt katları çok daha şiddetle hırpalıyor olduğunun işaretlerini alıyordum. Bu durum ilk iki fotoğrafta açıklıkla görülebiliyor. İlk gün inatla izlememe karşın bu arka yüze ait tek bir kare görüntüye ulaşamadım.

Neden yangına müdahale sorunluydu?

Aklıma gelen ilk soru neden yangına çok daha şiddetli olduğu arka yüzden değil de çok daha güçsüz olduğu ön yüzden müdahale dildiği oldu. Yangın alt katlardan üst katlara çok daha hızla ve şiddetini artırarak tırmanır. Tersine, ön yüzde gözlendiği gibi, yukarıdan aşağıya doğru yayılma oldukça sınırlıdır. Yangın kontrol altına alındıktan sonra çekilmiş ön ve arka yüz fotoğrafları bu çarpıcı gerçeği net olarak gözler önüne seriyordu (2. ve 3. fotoğraflar). Bu itfaiyenin ön cepheden yapmaya çalıştığı müdahalelerle aslında boşa kürek çekmiş olduğu, boşa zaman harcadığı anlamına da gelir.  Dikkatli gözler yangına arka yüzeyden hemen hiçbir müdahalenin yapılmamış olduğunu da fark edebilir. Dikkatli gözler itfaiye araçlarının tümünün binanın ön yüzüne yığılmış olduğunu fark etmiştir. Bu üzerinde durulmayan, nedenleri tartışılmayan ve her şeyden önemlisi can kaybını artıran önemli bir konu. Yani yardım yolları da kapalı gibiydi.

Bunları düşünürken otelin bir uçurum kıyısına inşa edilmiş olduğuna ilişkin duyduklarımı hatırladım. Nedeni ya o tarafta itfaiye araçlarının girmesine izin verecek yol yoktu ya da yol herhangi bir nedenle kullanılamaz durumdaydı. Bu büyüklükteki bir otelin bir felaket durumunda her yönden rahatlık ve kolaylıkla ulaşılabilir olması önemli bir güvenlik gereğidir. Bu durumda oteli ya da uçurumu suçlamak söz konusu olabilir mi?

İtfaiyenin ihbardan yaklaşık bir saat sonra olay yerine ulaşabilmiş olduğu haberlere yansıdı. Sebebi ne olursa olsun, bu gecikmenin can kaybı artışının birincil nedeni olduğundan kuşku yok. Ancak yangına arka cepheden müdahale edilmemiş ya da edilememiş olmasının payını da hesaba katmak zorunluluğu var. Geç de olsa yangına bu cepheden müdahale edilmesi can kayıplarının azalmasına katkı sağlayabilirdi.

Gözden kaçırılması imkânsız bir başka gözlem, otelin giriş tarafının ahşap gibi yanıcı bir malzeme ile kaplanmış olmasıdır. Bu tür yapılarda ateş alma riski yüksek malzeme (ahşap, plastik, vb.) kullanmaktan kaçınılması, kullanılacaksa emprenye edilmeleri yani yangına karşı dirençlerini artıracak kimyasallarla güçlendirilmeleri gerekir. Binanın arka yüzünün yangın sonrası görünümü bu ahşap kaplamanın çok fazla enerji ve duman üreterek tümüyle yandığını belgeliyor. Bu can kaybı artışının önemli nedenlerinden biriydi.

Sonradan gördüğüm görüntüler iç mekânda da kolaylıkla ateş alabilen ve çok miktarda duman ve enerji çıkararak yanan malzemelerin kullanılmış olduğunu kanıtlıyor. Bu tür tesislerde kullanılacak ahşabın yangına dirençli hale getirilmesinin yanında üzerine sürülecek vernik ya da boyanın da belirli yangın direncinde ve duman özelliğinde olması gibi standartlar söz konusu.

Bu gözlemler can kayıplarının ağırlıklı bölümünün duman zehirlenmesi kaynaklı olacağını düşünmeme yol açtı. Ertesi gün yayınlanan bir liste yitirilen 66 cana karbonmonoksit zehirlenmesinin neden olduğunu saptıyordu.

Duman yönetimi de önemli

Bizim yangın güvenliği anlayışımız ateş ve alev odaklı olduğundan duman yönetimi üzerinde pek durmaz, görmemezlikten geliriz. Oysa duman alevlerden çok daha hızlı hareket eder çok daha geniş alanı etkiler. Can kayıplarının ilk ve temel nedeni dumandır. Ateş ya da alev genellikle dumanın boğduğu cansız bedenleri etkiler.

İtfaiye ekiplerinin bu yangına su ile müdahale etmeleri duman zararının artmasına yol açmış olabilir. Köpük kullanılması dumandan zehirlenme riskini azaltarak can kaybının azalmasına yardımcı olabilirdi.

Yangın anında ne yapılmalıydı?

Tanıkların anlatımlarından ne otel personelinin ve ne de konukların olası bir yangın durumunda nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilgilendirildikleri anlaşılıyor. Dumandan en az etkilenmek için başı mümkün olduğunca zemine yakın tutacak biçimde ya da sürünerek hareket etmek, solunum yollarını ve başı ıslak bir havlu ya da çarşaf ile kapamak, banyoya sığınmak ve içeriye duman sızmasını engellemek gibi basit ve masrafsız önlemlerin hayatta kalma şansını yükseltebileceği gibi bilgilerin verilmemmiş olmasından yakınabilirim. Listeyi daha da uzatabilirim. Faydası olur mu? Bilmiyorum.

Ekolojinin öğrettikleri ve bir örnek

Ekoloji bana hiçbir şeyin (canlı/cansız, insan/insan dışı) sadece iyi ya da sadece kötü olamayacağını, her soru ya da sorunun binlerce doğru ve mantıklı yanıt ya da çözümünün olabileceğini öğretti. Bu yangınla ilgili olarak başka kanallardan duymuş olabileceğiniz pek çok mantıklı yanıt ya da çözüm sıralayabilirim. Pek bir işe yaracağını sanmıyorum.

En iyisi bu konuyu bir örnekle bağlamak; Havacılık sektörüyle ilgili rakamlar bir insanın ölümcül bir uçak kazasına maruz kalabilmesi için 103 bin yıl süreyle her gün en azından bir uçuş gerçekleştirmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu yaklaşık 38 milyon uçuş yapmak anlamına gelir. Kaza oranı bu denli düşük ya da uçmak bu denli güvenli. Peki neden?

En ufak kaza ya da arızadan sonra çok ayrıntılı kaza kırım raporları hazırlanıyor ve gereği yerine getirilerek uygulamaya yansıtılıyor.  Rafa kaldırılıp unutulmuyor, siyasete alet edilmiyor yani. Hepsi bu.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 29 Ocak 2025’te yayımlanmıştır.

Tuncay Neyişçi
Tuncay Neyişçi
Prof. Dr. Tuncay Neyişçi – Ekolog, Türkiye Ormancılar Derneği Batı Akdeniz Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı, emekli akademisyen. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden mezun oldu. Yangın ekolojisi konusundaki doktora çalışmasını 1986 yılında tamamladı. 1975 yılından beri Antalya’da yaşıyor. 1991 yılında Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’ni kurmak üzere Akdeniz Üniversitesi’ne davet edildi. Üniversitenin çeşitli fakültelerinde dersler verdi. 2014 yılında üniversiteden emekli oldu. 1995-2014 yılları arasında, UNESCO – SEMEP (Güneydoğu Akdeniz Projesi) Projesi ulusal koordinatörlüğünü yürüttü. Başta Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Antalya şubesi olmak üzere pek çok sivil toplum örgütünün kuruculuğu ve başkanlığını yaptı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x