Dünya, genel sağlık ve refah üzerinde derin etkiler bırakan şoklardan mustarip olmaya devam ediyor. COVID-19 krizi henüz bitmemişken Ukrayna’daki savaş toparlanmaya fırsat vermiyor. Bunların üstüne iklim değişikliğinin etkisiyle Türkiye de ve tüm Akdeniz coğrafyasında görülmemiş bir kuraklık yaşanıyor. Bu ortamda gıda krizi ve dünya genelinde büyük bir sorun haline gelen enflasyon, ekonomik ve sosyal refahı törpülüyor. Hükümetler bu olağanüstü durumda çeşitli tedbirlere başvururken, alınan mali tedbirlerden en çok emekli maaşından başka geliri olmayan yaşlılar etkileniyor.
Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Bölümü de iki yılda bir yayınladığı Dünya Sosyal Raporu’nun bu seferki konusunu yaşlılara ayırdı. Ocak ayında yayınlanan “Dünya Sosyal Raporu 2023”te yaşlıların gelir ve sağlık güvencesinden mahrum bırakılmasının tehlikelerine dikkat çekildi.
Rapordan öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz:
2050’de yarım milyar kişi 80’inin üstünde olacak
“Dünyamız değişiyor. Ana eğilimlerden biri, peyderpey yaşlı nüfusa doğru bir geçiştir. Bu dönüşüm birçok ülkede çoktan başladı ve süreç geri döndürülemez nitelikte. 65 yaş üstü dünya nüfusunun 2050’ye kadar ikiye katlanarak 1,6 milyara ulaşacağı ve küresel nüfusun yüzde 16’sından fazlasını oluşturacağı tahmin ediliyor.
Nüfusun yaşlanması, dünya çapında milyarlarca insanın yaşam koşullarını iyileştirmedeki olağanüstü kolektif başarımızı işaret ediyor. İnsan ömrünün uzamasındaki artışa, hijyende, tıbbi tedavilerde, eğitimde, aile planlamasında, cinsiyet eşitliğinde ve kadınların güçlendirilmesinde ilerlemeler neden oldu. Pek çok ülkede özellikle hamile kadın, bebek ve çocuk ölümleri önemli ölçüde düştü, doğurganlık azaldı ve ortalama ömür uzadı. Bugün çoğu ülkede 60 veya 70 yaşından önce “erken ölüm” oldukça nadir. Buna karşılık 2021’de 155 milyon olan küresel 80 yaş üstü nüfus, 2050 yılında yaklaşık üç kat artışla 459 milyona ulaşacak.
Nüfusun yaş yapısındaki bu değişiklik tüm ülkelerde mevcut yaşlılık desteği düzenlemelerinin sorgulanmasına yol açıyor. Toplumların sağlığı ve refahı gelişmeye devam ettikçe, ileri yaşlarda bakım için başkalarına bağımlı olunacağı fikri de geçerliliğini yitiriyor. Yine de etkin yaşlılık desteği sistemlerine ve onları sürdürmek için gerekli olan nesiller arası dayanışmaya ihtiyaç duyulacak.
Yaşlılar geride bırakılmamalı
Ne var ki uzun ömürlülüğü sağlayan sosyal ve ekonomik gelişmelerden herkes aynı ölçüde yararlanmıyor. Artan eşitsizlik, şimdiki ve gelecek nesiller için bir tehdit oluşturuyor. Sağlık ve eğitimde devam eden gelişmelere rağmen, istihdam ve ücretlerdeki akut krizler hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde eşitsizlikleri körüklüyor ve nesilleri ekonomik olarak güvensiz hale getiriyor. Bu eğilime karşı hızlı ve cesur siyaset uygulanmazsa, gelecekte yaşlılar bugünkünden daha eşitsiz koşullarda yaşamak zorunda kalabilir. Neyse ki artan eşitsizlik kaçınılmaz değildir. Siyasi karar alıcılar gelecekte eşitsizliğin yönünü etkileyebilirler.
Nüfusun yaşlanması, ortalama ömrün uzamasının ve ailelerdeki birey sayısının azalmasının kaçınılmaz bir sonucudur. Yaşlı nüfusa geçiş büyük ölçüde geri döndürülemez olsa da kolektif eylemler ve siyasi kararlar bu eğilime yön verebilir. Toplumların nüfusun yaşlanmasına uyum sağlamasına ve hattan bundan faydalanmasına olanak tanıyan kritik önlemlerin ertelenmesi ekonomik ve sosyal açıdan yüksek maliyetler getirecektir. Buna karşılık hükümetler, uygun planlamayla tüm insanların gelişmesi için fırsatları artırırken, kimsenin geride kalmamasını sağlayabilir ve nüfusun yaşlanmasından kaynaklanan zorlukları yönetebilirler.
Toplum olarak yaşlanmanın faydaları ve riskleri
Ekonomik üretim ve tüketim düzeyi yaşam boyunca değişir. Genellikle yaşamlarının orta evrelerindeki insanlar, tükettiklerinden daha fazlasını üreterek, bakmakla yükümlü oldukları çocukları ve diğer kişiler için artı değer yaratırlar ve ileri yaşlarda ekonomik güvenliklerini sağlayacak adımlar atarlar.
Toplumların demografik dönüşümü çalışan nüfusun payını önce artırır ardından azaltır. Bu dönüşüm sürecinde, öncelikle doğurganlık oranı azalır. Sonra çocuk ve ergenlerin nüfus içindeki payı azalır. Bu dönemde çalışan nüfus artar. Sürecin ilerleyen aşamalarında nüfus yaşlanmaya başlar ve çalışan nüfusun oranı azalır.
Çalışma çağındaki insanların nüfustaki payı arttığında, ülkeler daha hızlı ekonomik kazanımlar elde etmek için fırsat elde eder. Bununla birlikte, bu “demografik temettünün” elde edilmesi, eğitim ve sağlık alanındaki yatırımların sürdürülmesine ve hızla artan sayıda genç emek piyasasına girerken insana yakışır iş fırsatları yaratılmasına bağlıdır.
İnsanlar yaşlandıkça tüketim ve üretim kalıpları değişirken, yaşlı insanlar demografik geçişin her aşamasında önemli ekonomik ve sosyal katkılar sağlar. Nitekim birçoğu ücretli işlerde çalışmaya devam eder. Ailelerde yaşlılar genellikle diğer aile üyelerine mali destek veya çocuk bakımı konusunda yardım sağlar. Ancak birçok yaşlı insan katkılarını sınırlayan engellerle karşılaşıyor. Örneğin işgücü piyasasında yaşa dayalı ayrımcılık, ekonomiye tam katılımlarını baltalıyor.
Yaşlılar, istedikleri ve yapabildikleri sürece çalışmaya devam etme seçeneğine sahip olmalıdır. Bununla birlikte, ileri yaşlarda çalışma ve gelir elde etme yeteneği er ya da geç azalır. Nüfus yaşlandıkça, yaş grupları arasında gelir dağılımını sağlayacak adil ve sürdürülebilir sistemler mevcut değilse, artan sayıda yaşlının emeklilik, sağlık ve uzun vadeli bakım maliyetleri nasıl karşılanacağı sorun teşkil eder.
Yaşlıların ihtiyaçlarının karşılanması için geliştirilen finansman araçları ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor. Daha gelişmiş bölgelerde, emekli maaşları ve sağlık hizmetleri de dâhil olmak üzere kamu transfer sistemleri, yaşlıların tüketiminin üçte ikisinden fazlasını karşılayabiliyor. Daha az gelişmiş bölgelerde, yaşlılar daha uzun süre çalışmak zorunda kalıyor veya birikmiş varlıklarına ya da aile yardımına daha fazla güvenmek zorunda kalıyor. Nüfusun yaşlanmasının tüm aşamalarındaki ülkeler, yaşlı insanlara yönelik desteğin hem yeterli hem de mali açıdan sürdürülebilir olmasını sağlamak için ileriye dönük önlemler almalı. İşgücü piyasalarının yanı sıra emeklilik ve sağlık hizmetleri sistemlerinde uyumu sağlamak bunların başında geliyor.
Eşitsizlik en baştan giderilmeli
Düşük doğurganlık, ailelerin ve toplumların çocukların eğitimine daha fazla yatırım yapmasına kapı aralar. Daha uzun bir yaşam beklentisi tasarrufları artırabilir, bu da sermaye birikimini, üretkenliği ve daha hızlı ekonomik büyümeyi teşvik edebilir. Bu dönem, tasarruflar verimli bir şekilde değerlendirildiği sürece devam edebilir.
Yaşlı nüfusların büyümesini sağlayan sağlık alanındaki gelişmeler dünya genelinde yaşansa da herkes bundan eşit şekilde yararlanamıyor. Günümüzün yaşlı insanlarının çoğunun sağlığı mükemmel. Diğerlerini önemli bölümünün ise birden fazla rahatsızlığı var veya engelli. Bazıları ekonomik olarak aktif ve gelir güvencesinden yararlanıyor ancak büyük çoğunu yoksulluk içinde yaşıyor.
Eşitsizlik yaşamın erken dönemlerinde başlıyor. Eşitsizlikleri giderecek politikalar yoksa, dezavantajlar insanların yaşamları boyunca kartopu gibi büyür ve ileri yaşlarda büyük eşitsizliklere yol açar. Eğitim ve istihdam, yaşamın her aşamasında sağlığın ve ekonomik sonuçların başlıca belirleyicileridir. Ayrıca, sağlık ve istihdam iç içe geçmiştir. İnsanların sağlık durumunun kötü olması istihdam fırsatlarını olumsuz etkileyebilir. Öte yandan kişilerin iş sahibi olup olmadıkları ve çalışıyorlarsa çalışma koşulları fiziksel ve zihinsel sağlıklarını etkiler.
Genel olarak, kapsamlı sosyal koruma, eğitim ve sağlık sistemlerine sahip ülkeler, gelir eşitsizliğini hafifletmede ve ileri yaşlarda yoksulluğu azaltmada bu tür sistemlere sahip olmayan ülkelere göre çok daha başarılı oluyor. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde, yaşlıların çalışma çağındaki insanlara göre yoksul hanelerde yaşama olasılığı daha yüksek. Bununla birlikte, yaşlılarla çalışma çağındaki nüfusun yoksulluk düzeyleri arasındaki fark, sosyal güvenlik sistemlerinin kapsamlı olmaktan uzak olduğu gelişmekte olan bölgelerde çok daha fazladır.
Genç işsizliğine dikkat
Eşitsizlikler yaşam boyunca gelişir ve bir nesilden diğerine değişir. Bugünün gençliği önceki nesillere göre daha sağlıklı ve daha eğitimli. Gelecekte de daha sağlıklı olmaları ve daha uzun yaşamaları bekleniyor. COVID-19 salgınının neden olduğu kesintilere rağmen eğitim seviyelerinin artmaya devam etmesi muhtemel. Aynı zamanda, bugün gençler yetişkinliğe geçişte büyük bir belirsizlik ve ekonomik güvensizlikle karşı karşıya.
Çalışma dünyasındaki köklü değişiklikler, iş istikrarını etkiliyor ve gelir güvenliğini bozuyor. İşgücü piyasasında artan eşitsizlikler, muhtemelen insanlar yaşlandıkça daha fazla eşitsizliğe yol açacak. Bu artış, gelecekteki yaşlı insan toplulukları arasında sağlık ve ortalama ömür beklentisini olumsuz etkileyebilir ve daha büyük eşitsizlikleri tetikleyebilir. Ayrıca, yaygın kayıt dışı istihdam ve diğer güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaşması, yeterli emekli maaşlarına ve diğer sosyal güvenlik yardımlarına erişimini tehdit ettiği gibi çok sayıda yaşlının ekonomik güvenliğini riske atıyor.
Cinsiyet eşitsizliği yaşlılıkta eşitsizlikleri körüklüyor
İleri yaşlarda yoksulluk oranı genellikle kadınlarda daha yüksektir. Kadınlar kayıtlı işgücü piyasalarında daha az yer alıyor, kariyerleri daha kısa sürüyor ve erkeklere kıyasla daha düşük ücretler alıyorlar. Bu da birçok kadının hayatlarının ilerleyen dönemlerinde daha büyük ekonomik güvensizlikle mücadele etmek zorunda bırakıyor. Üstelik kadınların ortalama ömrü daha uzun, yaşlı kadınların dul kalma olasılığı daha yüksek, yeniden evlenme olasılığı daha düşük, yalnız yaşama ve uzun süre bakıma muhtaç olma olasılığı daha yüksektir.
Bakım hizmetlerindeki eksikliklerin yükünü de kadınlar çekiyor. Bakım ve ev işlerinin aile içindeki eşitsiz dağılımı, kadınların çalışma hayatını ve dolayısıyla emeklilik gelirlerini kısıtlıyor. İşgücü piyasasında, bakım hizmeti sunanların çoğunu kadınlar oluşturuyor. Temizlik, çocuk ve yaşlı bakımı faaliyetlerine ilişkin olarak çok az yasal düzenleme vardır, verilen hizmetlerin çoğu kayıt dışıdır ve ücretler genellikle düşüktür.
Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınlarla erkeklerin aile içindeki bakım görevlerinin yeniden dengelenmesini sağlayan aile ve çalışma politikalarının benimsenmesini gerektiriyor. Orantısız bir şekilde kadınların üzerine düşen ve işgücüne eşit katılımlarını engelleyen ev içi bakım işlerinin yükünün azaltılması, istihdam ve sosyal politikaların temel amacı olmalıdır. Ebeveyn izninden kamu çocuk bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılmasına ve çocuk sahiplerine vergi indirimlerine kadar çeşitli politikalar, ücretsiz bakım işinin adil paylaşımını teşvik edebilir ve ücretli işyerlerinde çalışan kadınlara fırsat eşitliği sağlayabilir.
Bu tür değişiklikler, kadınların işgücüne katılımını teşvik edecek ve nüfus yaşlandıkça ekonomilerin üretken kapasitesini güçlendirecektir. Ancak işgücü piyasasına artan katılım tek başına yeterli olmayacaktır. Yaşamları boyunca kadınların ekonomik güvenliğinde önemli bir iyileşme, eğitimdeki cinsiyet eşitsizliklerinin ortadan kaldırılmasına ve hem kadınlar hem de erkekler için insana yakışır işlere erişimin sağlanmasına bağlıdır. Temizlik ve bakım işlerini kayıtlı ekonominin bir parçası haline getirmek, insana yakışır işler yaratacak ve kadınlar için istihdam fırsatlarını genişletecektir.
Uzun süreli bakım hizmetlerine ihtiyaç artıyor
Özellikle 80 yaş ve üzerindeki yaşlı nüfus arttıkça, birçok ülkede uzun süreli bakıma olan talep hızla artıyor. Geleneksel olarak birlikte yaşayan aile üyeleri, genellikle kadınlar ve kız çocukları, yaşlıların bakım ihtiyaçlarını ücretsiz olarak karşılıyordu. Bununla birlikte, nesiller arası birlikte ikamet hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde azalıyor ve ailelere dayanan bakım modelleri giderek yetersiz kalıyor.
Şimdiye kadar çoğu ülkede kamu harcamaları uzun süreli bakıma artan talebi karşılamakta yetersiz kalıyordu. OECD ülkelerinde 2017’de yüzde 1,7 olan bakım harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya (GSYİH) oranı 2019’da yüzde 1,5’e geriledi. İyi eğitimli bakıcı eksikliği, düşük kaliteli bakıma yol açar. Varlıklı ülkelerde bile bakım hizmetleri eğitimsiz bakıcılar tarafından kayıt dışı olarak yürütülüyor.
COVID-19 salgını, yaşlılar için sağlık hizmetlerinde, özellikle uzun süreli bakımda var olan zayıflıkları ortaya çıkardı ve bu tür zayıflıkların eşitsizlikleri nasıl ağırlaştırabileceğini gösterdi. Düşük kaliteli bakım sistemleri, evde bakım düzenlemelerinin yetersizliği, düşük ücretli ve güvencesiz çalışan bakım görevlileri ve sağlık tesislerinde COVID-19 bulaşmasını önlemek için güvenilir protokollerin bulunmaması, pandemide yaşlıların ölüm oranlarının yüksek olmasının en önemli nedenleri arasında bulunuyor. Kriz, uzun süreli bakım hizmetlerinde kökten reform yapılması gerektiğini ortaya çıkardı.
Bakım çalışanlarının kayıtlı istihdamının teşvik edilmesi ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi, kaliteli bakım talebinin karşılanmasını sağlayabilir. Uzun süreli bakıma yönelik yaklaşımları yeniden düşünmek, yalnızca bugünün yaşlılarına ve onlara bakanlara değil, aynı zamanda gelecekte yaşlılara ve onlara bakanlara da fayda sağlayacaktır.
Eğitim ve kayıt dışı istihdamla mücadelenin önemi
Herkese sağlıklı ve ekonomik güvenlik içinde yaşlanması için eşit şans vermek, doğumdan itibaren fırsatlara eşit erişimi teşvik etmekle başlar. Tüm çocuklar, kaliteli eğitim ve sağlık hizmetleri de dâhil olmak üzere, yeteneklerini geliştirebilmeli ve ilerletebilmelidir.
Hızla gelişen teknolojiler ve değişen işgücü piyasaları göz önüne alındığında, eğitimin çocuklukta veya ergenlikte kalmaması gerekiyor. Yaşam boyu öğrenme ve beceri geliştirme fırsatları, çalışanların işgücü talebindeki değişimlere uyum sağlamalarına, yeni teknolojileri daha etkin kullanmalarına ve zaman içinde üretkenliklerini artırmalarına yardımcı olabilir.
Ömür boyu eğitim, işgücü üretkenliğini artırabilir ve yoksulluğu ve eşitsizliği azaltabilir. Ancak bu yalnızca iş yaşamı insana yakışır nitelikteyse mümkündür. İstihdam yaratmak önemlidir ama işin kalitesi de önemlidir. Kayıt dışı sektörde istihdam, genellikle düşük işçi üretkenliği, sosyal güvenliğe sınırlı erişim ve kamu gelirlerine düşük katkıya yol açıyor. Kayıt dışılık ayrıca, ücretlerde durgunluğa ve düşük ücretli işçilerin yaşlılık için tasarruf etme kabiliyetini tehlikeye atıyor.
İş sözleşmeleri ve toplu sözleşmelere ilişkin yasal düzenlemelerin yapılması, iş müfettişliği mekanizmalarının geliştirilmesi ve kapsamlı güvenlik sisteminin oluşturulması, istihdamın kayıtlı hale gelmesini hızlandıracak, üretkenliği artıracak ve hepsinden önemlisi, yaşlanan bir dünyada toplumsal sözleşmeyi güçlendirecektir. Bununla birlikte, büyük kayıt dışı sektörlerin kayıt altına alınması zaman alacaktır. Bu geçiş boyunca ülkeler, sosyal güvenlik sistemlerinin kapsamını kayıt dışı ekonomideki tüm işçileri kapsayacak şekilde kademeli olarak genişletmelidir.
Emekliliğin finansmanı bireylere yüklenmemeli
Çalışma çağındaki büyük nüfusa sahip ülkeler çok ihtiyaç duyulan sermayeyi çekebilir. Bu tür sermaye akışları, işgücü üretkenliğini ve ücretleri artırabilir ve dünya çapında daha hızlı ekonomik büyümeyi teşvik edebilir. Buna karşılık nüfus yaşlanmasının ileri aşamalarında olan ülkeler, özellikle sağlık hizmetleri ve emekli maaşlarına ilişkin kamu harcamalarının sürdürülebilirliğini sağlamakta güçlük çekebilir.
Dünya genelinde çoğu kamu emeklilik sistemi, istihdam yapısındaki değişikliklere, özellikle de düşük ücretli işlerin giderek daha fazla güvencesiz hale gelmesine ayak uyduramadı. COVID-19 ve daha önceki krizler, genel olarak kamu transfer harcamalarının kesilmesi risklerini ortaya çıkardı. Bazı hükümetler emeklilik fonlarıyla ilişkili finansal risklerin bireylere kaydırılması üzerinde duruyor. Bunların yanı sıra emeklilik yaşının yükseltilmesi, bireysel katkı zorunluluğu veya bireysel özel emeklilik yaptırma zorunluluğu gibi reform önerileri düşük gelirlilerin gelir güvenliğini olumsuz etkileyebilir.
Kapsamlı sosyal koruma sistemlerine sahip olmayan ülkeler, sürdürülebilir yaşlı koruma sistemi oluşturmak için emeklilik kapsamını genişletmeye, yeterli sosyal yardım sağlamaya ve kamu emeklilik sistemlerini finanse etmeye odaklanmalıdır. Bu tür ülkeler üç ana eylemi tercih edebilir: Birincisi, özel tasarrufları teşvik etmek ve finansal okuryazarlığı geliştirmek; ikincisi, tüm yaşlı kişilerin temel bir gelir güvencesi düzeyine sahip olmasını sağlamak için vergi destekli emeklilik planlarını uygulamaya koymak veya genişletmek ve üçüncüsü, çalışma yaşamına ilişkin kurumları güçlendirmektir.
Emekliliğin kapsamını genişletmenin bir diğer önemli etmeni finansmandır. Çoğu ülkede, düşük gelirli işçiler veya orta sınıf üzerindeki vergi yükünü artırmadan kamu gelirlerini artırmak mümkündür. Nüfusun yaşlanmasının farklı vergi kategorilerini nasıl etkileyebileceğinin farkında olan devletler, öngörülebilir mali baskılara hazırlanmak ve bunların üstesinden gelebilmek için ileriye dönük reformlar benimseyebilir. Gelişmekte olan birçok ülke için en önemli öncelik, kayıt dışı istihdamdan kayıtlı istihdama geçişin teşvik edilmesi, vergi kaçakçılığıyla mücadele ve vergi idaresinin güçlendirilmesi dahil olmak üzere, vergi geliri üretme kapasitelerini geliştirmek olmalıdır. Bu tür çabaların uluslararası işbirliği ile desteklenmesi gerekmektedir.
Bir gün herkes yaşlanacak
Nüfuslar yaşlandıkça, tüm ülkeler mevcut destek sistemlerinin uzun vadeli mali sürdürülebilirliğini sağlarken yaşlılar için yeterli emekli maaşı ve bakım sağlama zorluğuyla karşı karşıya kalacak. Bu bağlamda, gelecek yaşlı nesillerinin daha eşitsiz ve ekonomik olarak daha güvensiz olabileceği gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır. Emeklilik sistemleri mali açıdan uygulanabilir olmalıdır ancak yeniden dağıtım güçlerini zayıflatan reformlar, artan sayıda yaşlının refahını tehlikeye atacaktır.
Tüm ülkelerin liderleri, bu ülkelerin, nüfus yaşlanmasının getirdiği zorlukları yönetmeye ve bunun fırsatlarından en iyi şekilde yararlanmaya merkezi bir önem vermesi gerektiğini kabul etmelidir.”
Bu yazı ilk kez 26 Ocak 2023’te yayımlanmıştır.