Teknoloji bilgiyi ve ifade özgürlüğünü demokratikleştirdi ama bugünler da bu durum sadece kakafoniden ibaret görünüyor. Kimsenin kimseyi dinleyecek hali kalmamış sanki. Yazdığınızı okumuyor, anlattığınızı anlamıyor, aklını evirip çevirmiyor, zekasını kullanmıyor ve dikkatini vermiyor.
“Dinlemek” artık bir bilimsel araştırma konusu ve araştırmalar bu konuda çok sayıda görüşün şehir efsanesi olduğunu ortaya koydu. Peki dinlemek gerçekten nedir ve nasıl başarılır? The Economist’te yayınlanan bir makale, şaşırtıcı ipuçları sunuyor. Bölümler aktarıyoruz….
“İnsanlar konuştuğunda, onları can kulağıyla dinleyin.” Ernest Hemingway’in bu sözleri pek çok yönetici için oldukça iyi bir yol gösterici ilke olabilir, tıpkı Antik Yunan filozof Citiumlu Zeno’nun şu sözü gibi: “İki kulağımız ama bir ağzımız var, bu yüzden söylediğimizden daha çok dinlemeliyiz.” Çünkü insanlar dinlenilmekten hoşlanırlar.
İstihbarat ajanı gibi dinleyin
Bazı firmalar “dinleme çemberi” olarak bilinen ve katılımcıların karşılaştıkları sorunlar (örneğin iş arkadaşlarıyla yaşadıkları sorunlar) hakkında açık ve dürüst bir şekilde konuşmaya teşvik edildiği bir teknik kullanıyor. Böyle bir çemberde her seferinde sadece bir kişi konuşabilir ve söz kesilmez. Harvard Business Review’da yer alan bir araştırmaya göre, dinleme çemberine katılan çalışanlar, katılmayanlara kıyasla daha az sosyal kaygı yaşamış ve işle ilgili konularda daha az endişe duymuşlar.
Dinleme, 30 yıl boyunca İngiliz polis memuru olarak görev yapan Richard Mullender’in kariyeri için kritik bir öneme sahip oldu. Sonunda rehine müzakerecisi oldu ve intihar müdahalelerinden uluslararası kaçırma olaylarına kadar her şeyle ilgilendi. Üniformalı görevinin sonunda Metropolitan Polisi’nin rehine müzakere biriminin baş eğitmeni oldu.
2007’de polis teşkilatından ayrıldığında, becerilerinin iş dünyasında uygulanabileceğini fark etti. Böylece Dinleme Enstitüsü adında bir şirket kurdu. Mullender dinlemeyi, “bilgiyi istihbarata dönüştüren anahtar kelimelerin belirlenmesi, seçilmesi ve yorumlanması” olarak tanımlıyor. Bu formül tüm etkili iletişim için çok önemli.
Pek çok insan iyi dinlemenin başını sallamak ya da göz teması kurmak olduğunu düşünür. Ancak Mullender, bunun gerçekten dinlemek olmadığını savunuyor. İyi bir dinleyici her zaman gerçekleri, duyguları ve muhatabının değerlerine ilişkin göstergeleri arar. Ve konu bir müzakere olduğunda, insanlar bir sonuç ararlar. Dinlemenin amacı, karşı tarafın ne elde etmeye çalıştığını tespit etmektir.
Hep konuşuyor ve soru soruyorsan dinlemiyorsun demektir
Akılda tutulması gereken bir diğer önemli nokta da konuştuğunuzda dinlemediğinizdir. Bay Mullender, “Ne zaman bir fikir paylaşsanız, kendiniz hakkında bilgi verirsiniz” diyor. Buna karşılık, iyi bir dinleyici sessiz kalarak karşısındakine üstünlük sağlar.
Rehine müzakerecileri genellikle ekipler halinde çalışır, ancak baş müzakereci konuşan tek kişidir. Bay Mullender, “Öğrettiğimiz şey, ekipteki ikinci kişinin aslında hiç konuşmamasıdır, çünkü soracakları bir sonraki soruyu düşünmekle meşgullerse, gerçekten dinlemiyorlar demektir,” diye açıklıyor.
Birçok insanın yaptığı hata, diğer kişinin konuşmasına izin vermek yerine çok fazla soru sormaktır. Dinleyicinin odak noktası analiz olmalıdır. Birini bir şey yapmaya ikna etmeye çalışıyorsanız, inançlarının ne olduğunu bilmeniz gerekir. Birisi üzgünse, duygusal durumunu değerlendirmeniz gerekir.
Suskun kalmanız da dinlediğiniz anlamına gelmez
Elbette bir dinleyicinin de zaman zaman konuşması gerekir. Bir yaklaşım, diğer kişinin size söylediklerinin bir değerlendirmesini yapmak ve ardından bunu onunla kontrol etmektir. “Bana öyle geliyor ki senin istediğin şey şu, demek gibi…
Bu, karşı tarafa anlaşıldığına dair bir his verir. Mullender, temel amacın bir ilişki kurmak olduğunu, böylece diğer kişinin sizi seveceğini ve size güveneceğini söylüyor.
Pandemi, iş görüşmelerinin çoğunun artık telefonda veya çevrimiçi olarak gerçekleşmesi anlamına geliyor. Çok az sayıda yüz yüze görüşme gerçekleşiyor. Bazıları bunun dinlemeyi zorlaştırdığını düşünebilir; insanların yüz ifadelerinde ve beden dillerinde ortaya koydukları ince ipuçlarını yakalamak daha zordur.
Beden dili önemli mi?
Ancak Mullender beden diline çok fazla önem verildiğini söylüyor ve ekliyor: Birini duyabiliyor ama göremiyorsanız onu anlamak, görebiliyor ama duyamıyorsanız onu anlamaktan çok daha kolaydır.
İyi dinlemenin bir diğer anahtarı da dikkatini vermek ve dikkatinin dağılmasını önlemektir. Bilgi çağında, dikkatin bir haber başlığına, bir TikTok videosuna ya da Twitter’daki en son öfkeye kayması çok kolaydır. Harvard Business Review’da yer alan bir başka çalışmada, dikkati dağınık dinleyicilerle eşleştirilen katılımcılar, tüm dikkatlerini verenlere kıyasla daha endişeli hissetmişlerdir.
Karantina, gündelik sohbet fırsatlarının azalması nedeniyle yöneticilerin çalışanları dinleme ihtiyacını artırdı. Mullender, birçok insanın izole oldukları için hayal kırıklığına uğradığını ve bunun da stres ve öfkeye yol açabileceğini düşünüyor. Yöneticilerin daha etkin bir şekilde dinlemelerine yardımcı olarak çalışanların refahını artırabilecekleri bir iş fırsatı olabileceğini düşünüyor. Bir yıllık izolasyonun ardından, pek çok çalışan muhtemelen sesini duyurma şansına sahip olmak isteyecektir.”
Bu yazı ilk kez 11 Mart 2024’te yayımlanmıştır.
https://www.economist.com/business/2021/01/21/the-secrets-of-successful-listening