Ölüm, böylesine yanı başımızda, hayata, hayatımıza eşlik edip gidiyor ama ölümle ilgili algılamalarımız ve bilgilerimiz bebekliğimizden itibaren değişik bir rota izliyor. Onu fark ettiğimiz andan itibaren anlamaya çalışıyor, hakkında fikirler yürütüyoruz. Her yaşın ölüm bilgisi farklı.
Çocukların ölüm hakkındaki bilgilerinin adım adım nasıl ilerlediğini geçen yazımızda anlatmaya çalıştık. Çok genel ve yavan oldu. Farkındayız. Biliyoruz hayat çok karışık, çocuklarımızın hayalleri çok zengin. Birçok ilgi çekici soruları oluyor çocukların, hem de duygu dolu hâlleriyle yaklaşıyorlar konulara. Çocuklarımızın ölüm hakkında kafalarında bizimkinden ne kadar farklı ve tuhaf fikirler olduğunu aşağıdaki türden şaşırtıcı olayları görüp duyarak öğreniyoruz. Ölüm yaklaşımları çoğu kez bizi güldürüyor ama bir yandan da içimizin cız etmesinin önüne geçemiyoruz.
Çocuklar ölüm üzerine düşünüyor ve konuşmak istiyorlar, yetişkinlere ölüm hakkındaki kavrayışlarına göre sorular soruyorlar. Çocuklar ölüm hakkında birçok soru soruyor, daha doğrusu kafalarına takılan şeylerin aydınlanmasını istiyorlar ama çocuğun ebeveyninin veya bu tür sorulara muhatap olan yetişkinlerin çoğu bu konuda onlarla konuşmak istemiyor. Daha doğrusu, hayatın bir gün sona ereceği bilgisini çocuklara aktarma konusunda kendi içlerinde bir zorluk yaşıyorlar. Henüz çok küçük olan çocuğu, ona çok uzak olduğunu düşündükleri ölümden bahsederek üzmek istemediklerini söylüyorlar. Çocukları korumak, kollamak gerektiği gibi gerekçeler de ileri sürdükleri oluyor. Oysa bu tarz bir tutum, çocukla sağlıklı iletişimin ilkelerine tamamen aykırı; çocuğun ölümle ilgili sorularını cevaplamak, her canlının hayatının bir gün sona ereceğini ve ölenin geri dönmeyeceğini çocuğa uygun dille anlatmak gerek.
Ölüm gerçeği, çocuğun onu sorgulamaya başladığı ve hakkında konuşmak istediği zamanlardan itibaren saklanmamalı; gerçek, yaşına uygun bir açıklamayla çocukla paylaşılmalıdır. Aksi yapılıp bir kayıp karşısında cevapsız sorularla ve belirsizliklerle karşı karşıya bırakılan çocuğun gireceği ruh hâli çok daha olumsuz olacaktır.
Yetişkinlerin, ebeveynin, çocuklara karşı görevlerinden biri de onlarla ölüm hakkında konuşmak, ölüm gerçeğini doğru düzgün öğrenmelerini sağlamak. Ama çocuklarla ölüm hakkında konuşmanın, onlara ölümü anlatmanın da genelgeçer bir formülü bulunmuyor.
Ölümü anlatmaya başlamak
Çocuklarla ölüm hakkında konuşan bir yetişkinin öncelikle karşısındaki çocuğun bu konuda neyi bilip neyi bilmediğini, daha da önemlisi neyi yanlış, hatalı bildiğini anlaması gerekir. Her yaştaki çocuğun, hatta her çocuğun farklı bir ölüm tasavvuruna sahip olduğu bilinmeli. Bunlar da yetmez, çocuğun ölüm konusundaki geçmiş yaşam deneyimlerinin de mutlaka göz önünde bulundurulması lazım.
Canlılar için kaçınılmaz son olan ölüm, her yerdedir ve her zaman karşımıza çıkabilir. Bu nedenle mutlaka günün birinde her çocuğun karşısına da ölüm gerçeği dikiliverecek, “ben buralardayım” diyecektir. Aslında iki yaşından sonra hemen her çocuk, belli ölçülerde ölümün farkındadır. Çevresinde çeşitli canlıların, hayvanların, bitkilerin cansız, hareketsiz kaldığını, öldüğünü görür, televizyonlardaki programlarda izler, özellikle erkek çocuklar ölümü, öldürmeyi konu alan oyunlar oynarlar.
Yetişkinlerin görevi
Bizim yetişkin, ebeveyn olarak görevimiz, bu nihai yaşam gerçeği hakkında çocukların yaşlarına, dağarcıklarına uygun doğru bilgiyi sunmaktır. Çocuklar, ölüm konusunda ne kadar ihtiyaçları olan doğru bilgilerle donanırlarsa, o kadar erken ve sağlıklı bir ölüm bilinci geliştirebilecek, ileride yaşamaları muhtemel bir matemin üstesinden gelmeleri daha kolay olacaktır.
Ölüm hakkında konuşmak çok zor olduğu kadar çok ciddidir de. Bu zorluk ve ciddiyet muhatabımız çocuklar olduğunda daha da artar. Her ciddi konu, küçücük bir çocuk olsa bile muhatabın ciddiye alınmasını, onun söylediklerine kulak verilmesini gerektirir. Çocukların ölüm hakkındaki görüşlerini onlara saygı göstererek ciddiyetle dinleme yeteneğinden yoksun olanlar, asla onlarla bu konuda konuşmaya heves etmemeli, kaş yapacağız derken göz çıkarmamalıdır. Saygıya, anlamaya çalışmaya dayalı, açık, dürüst bir iletişim, sağlıklı bilgi akışı için şarttır. Bu şartların yerine getirildiğini gören çocuklar da daha açık, cesur ve iletişime istekli olacaklardır.
Ölüm hakkında konuşmaktan kaçınmamak ama dengeyi de bulmak
Çocuk, küçüktür ama insandır, insan yavrusudur, yetişkin bir insanın tüm becerileri potansiyel hâlde olsa bile şu veya bu ölçüde çocuklarda bulunur. Çocuklar, bilgiye susamış olduklarından yetişkinlerden daha iyi gözlemcidirler. Bir diyalog sırasında da neyin söylendiği veya söylenmediğine ilişkin mesajları rahatlıkla fark ederler. Neyin nasıl söylendiğini ayırt etme konusunda inanılmaz bir yetenekleri vardır. Bu nedenle, yetişkinlerin bir yolunu bulup ölüm hakkında konuşmaktan kaçındıklarını da hemen algılarlar. Böyle bir algı ise ölümle ilgili endişelerini artırır, “Haklıymışım, ölüm bilinmeyen, gizli ve kaygı verici bir şeymiş” diye düşünürler.
Çocuklara ölüm konusunda doğru bilgi verme şeklindeki temel ilkemiz, anlayıp anlamadıklarına bakmadan, doğru bildiklerimizi küçücük zihinlerine boca etmek değildir elbette. Çocuğun hiç de ihtiyaç duymadığı ve asla anlayamayacağı bilgileri önüne yığıvermek de karıştırıcı ve korkutucu bir etkiye yol açabilir. Çocuğun söylediklerimizi anladığından emin olunmalı, doğru bilgi vereceğim diye dünyası allak bullak edilmemelidir.
Ebeveyn çocukla ölüm hakkında konuşurken açık, sade ve basit bir dil kullanmalı, söylediklerinin anlaşıldığından emin olmadan bir başka cümleye geçmemelidir. Uzun ve karışık cümleler, özellikle küçük çocuklar için, sarp ve dolambaçlı bir yolda yürümekten, çok çetrefilli bir bulmacayı çözmekten bile daha zor ve sıkıcı olabilir. Basit ve anlaşılır bir cevap, çocuğu bir başka soru aklına gelene kadar idare edebilir ama bazı çocuklar buna rağmen öğrendiklerini iyice sindirebilmek için tekrar tekrar aynı soruyu sorabilirler. Hem sabırlı hem de soruların giderek bizim de içinden çıkamayacağımız kadar çapraşık bir hâl alacağına hazır olunmalıdır. Ölüm konusunda konuşmanın ne denli zor ve duygu yüklü olduğunu, çocukların bu duygular hakkında da konuşmak isteyeceklerini, “Neden biri öldüğünde diğer insanlar ağlıyor?” gibi bizim de gözümüzü yaşartacak sorular sorabileceklerini ayrıca hatırlatmaya gerek yok herhâlde. Bu nedenle, duygularını belli etmekten, ağlamaktan korkanlar çocuklarla ölüm konusunda konuşmasalar, daha isabetlidir.
Çocuklarla ölüm hakkında konuşan kişinin kendisinin bu konudaki görüşleri net, iç dünyası açık olmalıdır. Kafasında ölüm hakkında çözülmemiş birçok soru bulunan, kendinden emin olmayan, şüphe denizinde yüzen, ölüm korkusunun pençesinde kıvranan biri de, çocuklarla ölüm hakkında konuşmasa daha iyi olur. Belirsiz, kuşkulu, atlatmaya çalışan ifadeler çocuklar tarafından hemen fark edilir. Çocuklarla iletişimin her alanında ama özellikle ölüm gibi onu hayatı boyunca etkileyecek temel konularda konuşurken rahat, kesin, basit, savunucu olmayan, şaşkınlık içermeyen açıklamalar yapmak gerekir. Aksi hâlde, böyle bir iletişimin ve verildiği sanılan bilgilerin çocuğa bir hayrı olmayacaktır.
Dikkat edilmesi gereken 6 ilke
Çocuklarla ölüm hakkında konuşurken dikkat edilmesi gereken ilkeleri, şimdi bir de belli bir sırayla söyleyelim:
- Durduk yerde, uygunsuz bir zamanda değil, çocuğun hazır ve duyarlı olduğu bir sırada konuşmaya başlanmalıdır.
- Çocuğun ölüm hakkında konuşma isteği, iletişim girişimleri asla engellenmemelidir.
- Açıklamalar tamamen dürüstçe yapılmalı; aldatma, kandırma, aklını çelme gibi manevralara başvurulmamalıdır.
- Bir yetişkin düşüncelerini, duygularını açıkladığı sırada onu nasıl dinliyorsak çocuğun ölüm hakkındaki düşünce ve duygularını da aynı ciddiyetle dinlemeli, duygularını kabul etmeli, anlamaya çalıştığımızı belli etmeliyiz.
- Çocukların çok küçük olduklarını ileri sürerek ölüm hakkındaki sorularını ertelememeliyiz.
- Söylediklerimiz kısa, basit, anlaşılır netlikte olmalı; çocuğun kafasını verdiğimiz karmaşık cevaplarla daha da karıştırmamalı, kaş yapayım derken göz çıkarmamalıyız.
Elbette bu ilkeleri göz önünde bulunduranlar, konuştukları çocuğun yaşını, gelişim durumunu, kişilik özelliklerini de hesaba katacaklardır. Eğer ölüm hakkında konuşmaya çocuğun tanıdığı, sevdiği birinin ölümü vesile olmuşsa, çocuğun ölen kişiyle ilişkisinin niteliği, yaşadığı duygular da konuşmada mutlaka ele alınmalıdır.
Bazen çocuklar alışılmadık, ani sorular da sorabilirler. Doğrudan doğruya, “Ben ne zaman öleceğim?” diyebilirler ya da “İnsan ne zaman ölür?”, “Anne, sen ne zaman öleceksin?” şeklini alabilir soruları. Burada ille soruya ikna edici bir cevap vermek değil, önce çocuğun endişesinin anlaşılması, sonra da giderilmesi önemlidir. Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gibi, henüz tam olarak zihnine yerleşmediği için çocuğun dünyasında ölümle ayrılık birbirine karışabilir; ölüm ayrılıkla aynı şey sanılabilir. Hiçbir çocuk kısa süreli bile olsa ebeveyninden ayrı kalmak istemez, terk edilmişlik duygusuna kapılabilir. Çoğu kere de ölüm hakkındaki soruları ayrılık kaygısının dillendirilmesinden ibarettir. Bu kaygılar anlaşılıp giderildiğinde genellikle soru da cevaplanmış olur.
Örnek bir yanıt: İnsan yaşamayı bitirdiğinde ölür
Françoise Dolto gibi bazı usta psikanalistler, sorunun altındaki endişeyi anlayıp gidermeye çalışmanın yanı sıra çocukların bu tür sorularına doğrudan cevap vermeyi de önerir ve “İnsan yaşamayı bitirdiğinde ölür,” diye cevap verirler. Bu gülünç, basit, şaşırtmacalı gibi görünen cevabın çok doğru olduğundan ve çocuklara iyi geldiğinden bahsederler. Eğer çocuk ısrar eder, “İyi ama insan yaşamayı bitirdiğini nasıl anlayacak?” diye sormaya devam ederse, “İnsan dememek gerekir. İnsan bilemez fakat ölecek kişi onu kalbinde hisseder, tıpkı doğması gerektiğini bildiği gibi. Doğmadan önce belki de doğmaktan korkmuştun ama bak işte doğdun. Ölmeden önce de bu böyledir,” demeyi, ölümü doğumla benzerliğinden yola çıkarak açıklamayı tavsiye ederler.
Ölüm hakkında sorular soran çocuğun, bu sorularının köken aldığı endişesini anlamak önemlidir demiştik. Endişelerin bir diğer kaynağı da çocuğun zihnindeki hatalı ölüm algılamasıdır. Örneğin ölüm kendisine derin bir uykuya dalmak diye anlatılan, uykuyla ölümü aynı sanan, ölen kişinin uyuduğunu düşünen, böyle öğretilmiş bir çocuk, uyuyan ebeveyninin öldüğünü sanıp korkabilir ya da uyku sorunları yaşayabilir. Yine aynı şekilde ölümü veya uzak bir seyahate gitmekle anlatmaya kalktığınızda doğru bir açıklama yapmamışsınızdır. Uzağa gitmeyi ölümle bir gören çocuk, bir yakınının uzak bir yere gittiğini öğrendiğinde telaşlanabilir. Benzeri bir durum, hastalık-ölüm ilişkisinin çocuğun iç dünyasında hatalı algılanmasıyla ilgili olarak da karşımıza çıkabilir. Uzun süre hastalık çeken bir yakınının sonunda öldüğünü öğrenen çocuk, hasta olan herkesin öleceğini sanabilir ve kendisi, ebeveyni veya bir yakını hastalandığında onun bir süre sonra öleceğini düşünebilir. Yine hatalı öğrenmelerin ve bilgisizliğin sonucu olarak yalnızca yaşlıların öleceğini sanan bir çocuk, genç bir insanın veya bir çocuğun öldüğünü duyduğunda çok şaşırabilir, iç dünyası allak bullak olabilir ve bildiklerine, kendisine öğretilenlere inancını yitirebilir.
Çocuklara ölüm gerçeğinin uygun bir biçimde anlatılması konusunda çocuk ruh sağlığıyla ilgilenen tüm profesyoneller tam bir fikir birliği içindedir. Elbette çocukların soruları arasında, “Öldükten sonra ne olacak?” şeklinde, ölüm-ötesi hakkında doğrudan doğruya din psikolojisi ve din eğitimini ilgilendiren sorular da vardır. Her ebeveyn, bu tür sorulara, kendi dinî inançları doğrultusunda, çocuklarının ruh sağlığına en uygun cevapları nasıl vermesi gerektiğini öğrenmekle yükümlüdür. Din eğitimcileri, ölümün bir son, yokluk, sönüş olmadığı şeklindeki bakışın, iyi insanların cennete gidecekleri ve mutlu olacakları anlayışının çocukların ölüm endişesinin yatıştırılmasında çok etkili olduğu kanaatindedirler.[1]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 6 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.
[1] Lütfen çocuklarda ölüm kavramı hakkında ayrıntısı için yazarın “Hoşçakal” (Kapı Yayınları) kitabına bakınız.



