Deprem dirençli kentler nasıl kurulur?

Deprem dirençli kent nedir? Deprem dirençli kentlerin 6 bileşeni hangileridir? Bu bileşenler nasıl hayata geçirilir? Ne yapmalıyız? Prof. Dr. Naci Görür ve öğretim görevlisi Sevda Köyüstü yazdı.

6 Şubat depremlerinde yaşananlar, binlerce can kaybı, yıkılan binlerce bina, neredeyse hayatın durma noktasına geldiği şehirler… Bütün bunlar aslında çok iyi bildiğimiz bir gerçeğin önemini çok acı bir şekilde gösterdi: Deprem dirençli kent…

Aynı acıları bir daha yaşamamanın tek yolu, kentlerimizi deprem dirençli hale dönüştürmek…

​Deprem dirençli kent, uğradığı büyük depremleri minimum hasar ve can kaybı ile atlatan ve günlük yaşam faaliyetleri kesintiye uğramayan kent demektir.

Deprem dirençli bir kent oluşturmak için kenti oluşturan bileşenlerin deprem dirençli hale getirilmesi gerekir. Kent bileşenleri şunlardır: Yönetim sistemi, halk, altyapı, yapı stoku, ekosistem/çevre ve ekonomi.

​Belediye başkanları eğitilmeli

Kent yönetimi vali ve belediye başkanlığı vasıtasıyla gerçekleştirilir. Özellikle belediye başkanları deprem konusunda eğitilmeli, kurslar almalı ve deprem öncesinde kenti depreme nasıl hazırlayacağını çok iyi bilmelidir. Kurslar mecburi olmalı ve bu eğitim başkanlığın ilk evrelerinde gerçekleştirilmelidir.

Belediye başkanları deprem öncesi, sırası ve sonrasında gerekenleri yapmak üzere belediye sisteminde deprem birimleri kurmalı ve başlarına liyakatlı insanları atamalıdır.

​Halk eğitilmeli

Bir kenti depreme hazırlamada halka deprem farkındalığının, bilincinin ve kültürünün verilmesi çok önemlidir. Bu değerleri yeterince kazanmamış bir toplulukla bir kenti deprem dirençli yapmak mümkün değildir.

Söz konusu değerler ancak eğitimle verilir. Bu eğitim anaokulunda başlar, hayat boyunca devam eder. Kitaplar, konferanslar, kurslar, kamu spotları, billboard’lar, deprem simülatörleri, deprem parkları, aile içi duyarlılık, bilgilendirme ve terbiye bu eğitimin birer aracıdırlar.

​Altyapı güçlendirilmeli

Kentin üçüncü bileşeni altyapıdır. Altyapı denince yol, köprü, viyadük, metro, tünel, içme suyu şebekesi, kanalizasyon şebekesi, doğalgaz şebekesi, baraj, vb gibi yerüstü ve yeraltı yapıları gelir.

Bu yapıların depremde tahrip olması yaşam koşullarını çok kötü etkiler ve yaygın hastalık ve yangınların çıkmasına neden olur. Yol, köprü, havaalanı, içme suyu, atık su ve sağlıklı bir çevrenin olmadığı yerde yaşamı devam ettirmek mümkün değildir.

Bugünkü teknoloji ile bu yapıları inceleyerek beklenen depreme karşı dirençli olup olmadıklarını anlamak mümkündür. Eğer bunların herhangi bir zafiyeti varsa yenilemek veya güçlendirmek suretiyle deprem dirençli yapılabilir.

Yapı stokunu güçlendirmek yeterli değil

Bizde kentsel dönüşüm denince ilk akla gelen yapı stokunun güçlendirilmesi veya yeniden yıkılıp yapılması oluyor. Halbuki bir kentin deprem dirençli hale getirilmesi veya deprem odaklı kentsel dönüşüm sadece yapı stokunu elden geçirerek olmaz. Bunun doğruluğunu kavramak için Güneydoğu’daki deprem bölgesine bakmak yeterlidir.

Bugün o bölgede kabul edilebilir kalite ve ölçüde havaalanı yok, yol yok, içme suyu şebekesi yok, kanalizasyon şebekesi yok, hijyen yok, hastane yok, doğru dürüst okul yok, çevre epey kirli ve salgın hastalıklar kol geziyor. Orada evler sağlam olsa ne olur? Yaşamı sürdürmek zor.

Bu nedenlerden ötürü sadece yapı stoku ile bir kent depreme hazırlanamaz.

Mesele bütüncül olarak ele alınmalı ve kentin tüm bileşenleri depreme hazırlanmalıdır.

​Çevre felaketi önlenmeli

Deprem en büyük çevre felaketlerinden biridir. Afet sırasında yıkılan üst ve altyapı büyük çevre kirliliğine neden olur. Yıkılan binaların oluşturduğu tozlar, yıkım esnasında binalardan etrafa savrulan ve dökülen çeşitli bileşimdeki her türlü madde ve moloz, kanalizasyon şebekelerinden saçılan organik atık ve doğal gaz şebekelerinin neden olduğu yangınlar havayı, toprağı ve yeraltı suyunu kirletirler.

Kirlenen çevre ekosistemi bozar ve doğal olarak hijyen kaybolur ve salgın hastalıklar başlar. Bozulan ekosistem ve çevre uzun dönemde en az deprem kadar yöre halkına zarar verir.

Yaklaşan Marmara depremi

Marmara depreminde 200 milyon m3 hacminde moloz ve atığın açığa çıkacağı hesaplanmaktadır. Bu yıkıntı atıkları Valilik Afet Koordinasyon Merkezi ile sağlanacak koordinasyon kapsamında depolama alanlarında gerekli dönüşüm ve ayrışım yapıldıktan sonra belirlenecek yerlere veya belediyenin döküm alanlarına depolanacaktır. Ancak belediye döküm alanları tüm atığı alacak büyüklükte değildir. Bu husus henüz daha çözülmüş değildir.

Eğer deprem molozlarının uluslararası yönetmeliklerle bertarafı mümkün olmazsa Marmara depreminin sebep olacağı çevre kirliliği bu yörede uzun dönemde sağlıklı yaşamı imkansızlaştıracaktır.

​Ekonomi depreme hazırlanmalı

Deprem aynı zamanda en büyük ekonomi felaketidir. Eğer kent deprem dirençli değilse sanayinin çarkları durur. Fabrikalar yıkılır, ekip can kaybına uğrar, ekipman kullanılamaz hale gelir. Ayrıca üretim durur, stoklar tahrip olur, hammadde bulma güçleşir, mal sevkiyatı durur, müşteri kaçar, pazar daralır. Kısacası üretim yapılıp satılmaz ticaret durur.

Bakın Güneydoğu’ya. 6 Şubat depremleri Anadolu’nun kaplanları diye anılan kentleri vurdu. Şu anda orada üretim yok, doğru dürüst ticaret yok. Pazarı, müşterilerini kaybettiler. Ekonomik kriz kol geziyor. Uzun zaman da toparlanmaları mümkün değil.

Aynı tehlike Marmara Bölgesi’ndeki sanayicileri bekliyor. Bu bölgedeki sanayi de depreme hazır değil. Üzülerek söylemeliyiz ki sanayi kesimi depreme hazırlanmayı sadece üretim tesislerindeki yapı stokunu güçlendirmek veya acil müdahale tedbirleri almak sanıyor. Halbuki depreme hazırlanmak çok daha kapsamlı.

Marmara Bölgesi’ndeki sanayinin çarklarının durması Güneydoğu’ya benzemez. Burası Türkiye’nin gayri safi milli hasılasının yarısından fazlasını üretiyor. Ülkenin can damarı.

Marmara Bölgesi’nin sanayisi ve üretiminin beklenen Marmara depreminde çökmemesi lazım. Eğer çökerse sadece Marmara değil, tüm ülke ekonomik olarak diz üstü çöker.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Şubat 2024’te yayımlanmıştır.

Naci Görür
Naci Görür
Prof. Dr. Naci Görür – Naci Görür, 1947 yılında Elazığ’da doğdu. İTÜ Maden Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden yüksek mühendis olarak mezun oldu. 1973 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursuyla doktora yapmak üzere İngiltere’ye gitti. London University, Imperial College, Royal School of Mines’da D.I.C. (Diploma of Imperial College), M. Phil. (Master of Philosophy) ve PHD (Doctor of Philosphy) derecelerini aldı. 1978’de Türkiye’ye dönerek İTÜ’de çalışmaya başladı, emekli olana dek bu üniversitede görev yaptı. Sedimantoloji ve Deniz Jeolojisi konularında uzman olan Görür, Türkiye’nin sedimenter havzaları, tektoniği ve denizleri hakkında 70’e yakın uluslararası, 25 de ulusal makale yazdı. Bu makaleleri Mayıs 2020 tarihi itibariyle 6695 atıf aldı. Özellikle 1999 depremlerinden sonra Marmara Denizi’nin deprem potansiyelinin açıklığa kavuşturulması için yoğun bir faaliyet gösterdi ve çok sayıda ulusal ve uluslararası proje yürüttü. 1999-2014 tarihleri arasında Marmara Denizi’nde Fransız ve İtalyanlarla yürütülen deprem araştırmalarında Türk tarafının genel koordinatörü olarak görev yaptı. Görür 1983 yılında TÜBİTAK Teşvik ödülü’nü aldı. 1997 yılında Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) asli üyeliğine seçildi. 2004 yılında NATO Bilim Ödülü’nü aldı. Çok sayıda ulusal ve uluslararası kurullardaki görevi dışında, TÜBİTAK’ta Yer, Deniz, Atmosfer Bilimleri ve Çevre Araştırma Grubu Üyeliği (YDABÇAG), Deniz Araştırmaları Koordinatörlüğü ve Bilim Kurulu Üyeliği de yaptı. 2000 yılında aynı kurumun Marmara Araştırma Merkezi Başkanlığı’na getirildi. Aynı yıl Deprem Konseyi üyeliğine de seçildi. 2011 yılında Bilim Akademisi kurucu üyeliğini de yapan Görür evli ve iki çocuk babası.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Deprem dirençli kentler nasıl kurulur?

Deprem dirençli kent nedir? Deprem dirençli kentlerin 6 bileşeni hangileridir? Bu bileşenler nasıl hayata geçirilir? Ne yapmalıyız? Prof. Dr. Naci Görür ve öğretim görevlisi Sevda Köyüstü yazdı.

6 Şubat depremlerinde yaşananlar, binlerce can kaybı, yıkılan binlerce bina, neredeyse hayatın durma noktasına geldiği şehirler… Bütün bunlar aslında çok iyi bildiğimiz bir gerçeğin önemini çok acı bir şekilde gösterdi: Deprem dirençli kent…

Aynı acıları bir daha yaşamamanın tek yolu, kentlerimizi deprem dirençli hale dönüştürmek…

​Deprem dirençli kent, uğradığı büyük depremleri minimum hasar ve can kaybı ile atlatan ve günlük yaşam faaliyetleri kesintiye uğramayan kent demektir.

Deprem dirençli bir kent oluşturmak için kenti oluşturan bileşenlerin deprem dirençli hale getirilmesi gerekir. Kent bileşenleri şunlardır: Yönetim sistemi, halk, altyapı, yapı stoku, ekosistem/çevre ve ekonomi.

​Belediye başkanları eğitilmeli

Kent yönetimi vali ve belediye başkanlığı vasıtasıyla gerçekleştirilir. Özellikle belediye başkanları deprem konusunda eğitilmeli, kurslar almalı ve deprem öncesinde kenti depreme nasıl hazırlayacağını çok iyi bilmelidir. Kurslar mecburi olmalı ve bu eğitim başkanlığın ilk evrelerinde gerçekleştirilmelidir.

Belediye başkanları deprem öncesi, sırası ve sonrasında gerekenleri yapmak üzere belediye sisteminde deprem birimleri kurmalı ve başlarına liyakatlı insanları atamalıdır.

​Halk eğitilmeli

Bir kenti depreme hazırlamada halka deprem farkındalığının, bilincinin ve kültürünün verilmesi çok önemlidir. Bu değerleri yeterince kazanmamış bir toplulukla bir kenti deprem dirençli yapmak mümkün değildir.

Söz konusu değerler ancak eğitimle verilir. Bu eğitim anaokulunda başlar, hayat boyunca devam eder. Kitaplar, konferanslar, kurslar, kamu spotları, billboard’lar, deprem simülatörleri, deprem parkları, aile içi duyarlılık, bilgilendirme ve terbiye bu eğitimin birer aracıdırlar.

​Altyapı güçlendirilmeli

Kentin üçüncü bileşeni altyapıdır. Altyapı denince yol, köprü, viyadük, metro, tünel, içme suyu şebekesi, kanalizasyon şebekesi, doğalgaz şebekesi, baraj, vb gibi yerüstü ve yeraltı yapıları gelir.

Bu yapıların depremde tahrip olması yaşam koşullarını çok kötü etkiler ve yaygın hastalık ve yangınların çıkmasına neden olur. Yol, köprü, havaalanı, içme suyu, atık su ve sağlıklı bir çevrenin olmadığı yerde yaşamı devam ettirmek mümkün değildir.

Bugünkü teknoloji ile bu yapıları inceleyerek beklenen depreme karşı dirençli olup olmadıklarını anlamak mümkündür. Eğer bunların herhangi bir zafiyeti varsa yenilemek veya güçlendirmek suretiyle deprem dirençli yapılabilir.

Yapı stokunu güçlendirmek yeterli değil

Bizde kentsel dönüşüm denince ilk akla gelen yapı stokunun güçlendirilmesi veya yeniden yıkılıp yapılması oluyor. Halbuki bir kentin deprem dirençli hale getirilmesi veya deprem odaklı kentsel dönüşüm sadece yapı stokunu elden geçirerek olmaz. Bunun doğruluğunu kavramak için Güneydoğu’daki deprem bölgesine bakmak yeterlidir.

Bugün o bölgede kabul edilebilir kalite ve ölçüde havaalanı yok, yol yok, içme suyu şebekesi yok, kanalizasyon şebekesi yok, hijyen yok, hastane yok, doğru dürüst okul yok, çevre epey kirli ve salgın hastalıklar kol geziyor. Orada evler sağlam olsa ne olur? Yaşamı sürdürmek zor.

Bu nedenlerden ötürü sadece yapı stoku ile bir kent depreme hazırlanamaz.

Mesele bütüncül olarak ele alınmalı ve kentin tüm bileşenleri depreme hazırlanmalıdır.

​Çevre felaketi önlenmeli

Deprem en büyük çevre felaketlerinden biridir. Afet sırasında yıkılan üst ve altyapı büyük çevre kirliliğine neden olur. Yıkılan binaların oluşturduğu tozlar, yıkım esnasında binalardan etrafa savrulan ve dökülen çeşitli bileşimdeki her türlü madde ve moloz, kanalizasyon şebekelerinden saçılan organik atık ve doğal gaz şebekelerinin neden olduğu yangınlar havayı, toprağı ve yeraltı suyunu kirletirler.

Kirlenen çevre ekosistemi bozar ve doğal olarak hijyen kaybolur ve salgın hastalıklar başlar. Bozulan ekosistem ve çevre uzun dönemde en az deprem kadar yöre halkına zarar verir.

Yaklaşan Marmara depremi

Marmara depreminde 200 milyon m3 hacminde moloz ve atığın açığa çıkacağı hesaplanmaktadır. Bu yıkıntı atıkları Valilik Afet Koordinasyon Merkezi ile sağlanacak koordinasyon kapsamında depolama alanlarında gerekli dönüşüm ve ayrışım yapıldıktan sonra belirlenecek yerlere veya belediyenin döküm alanlarına depolanacaktır. Ancak belediye döküm alanları tüm atığı alacak büyüklükte değildir. Bu husus henüz daha çözülmüş değildir.

Eğer deprem molozlarının uluslararası yönetmeliklerle bertarafı mümkün olmazsa Marmara depreminin sebep olacağı çevre kirliliği bu yörede uzun dönemde sağlıklı yaşamı imkansızlaştıracaktır.

​Ekonomi depreme hazırlanmalı

Deprem aynı zamanda en büyük ekonomi felaketidir. Eğer kent deprem dirençli değilse sanayinin çarkları durur. Fabrikalar yıkılır, ekip can kaybına uğrar, ekipman kullanılamaz hale gelir. Ayrıca üretim durur, stoklar tahrip olur, hammadde bulma güçleşir, mal sevkiyatı durur, müşteri kaçar, pazar daralır. Kısacası üretim yapılıp satılmaz ticaret durur.

Bakın Güneydoğu’ya. 6 Şubat depremleri Anadolu’nun kaplanları diye anılan kentleri vurdu. Şu anda orada üretim yok, doğru dürüst ticaret yok. Pazarı, müşterilerini kaybettiler. Ekonomik kriz kol geziyor. Uzun zaman da toparlanmaları mümkün değil.

Aynı tehlike Marmara Bölgesi’ndeki sanayicileri bekliyor. Bu bölgedeki sanayi de depreme hazır değil. Üzülerek söylemeliyiz ki sanayi kesimi depreme hazırlanmayı sadece üretim tesislerindeki yapı stokunu güçlendirmek veya acil müdahale tedbirleri almak sanıyor. Halbuki depreme hazırlanmak çok daha kapsamlı.

Marmara Bölgesi’ndeki sanayinin çarklarının durması Güneydoğu’ya benzemez. Burası Türkiye’nin gayri safi milli hasılasının yarısından fazlasını üretiyor. Ülkenin can damarı.

Marmara Bölgesi’nin sanayisi ve üretiminin beklenen Marmara depreminde çökmemesi lazım. Eğer çökerse sadece Marmara değil, tüm ülke ekonomik olarak diz üstü çöker.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Şubat 2024’te yayımlanmıştır.

Naci Görür
Naci Görür
Prof. Dr. Naci Görür – Naci Görür, 1947 yılında Elazığ’da doğdu. İTÜ Maden Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden yüksek mühendis olarak mezun oldu. 1973 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursuyla doktora yapmak üzere İngiltere’ye gitti. London University, Imperial College, Royal School of Mines’da D.I.C. (Diploma of Imperial College), M. Phil. (Master of Philosophy) ve PHD (Doctor of Philosphy) derecelerini aldı. 1978’de Türkiye’ye dönerek İTÜ’de çalışmaya başladı, emekli olana dek bu üniversitede görev yaptı. Sedimantoloji ve Deniz Jeolojisi konularında uzman olan Görür, Türkiye’nin sedimenter havzaları, tektoniği ve denizleri hakkında 70’e yakın uluslararası, 25 de ulusal makale yazdı. Bu makaleleri Mayıs 2020 tarihi itibariyle 6695 atıf aldı. Özellikle 1999 depremlerinden sonra Marmara Denizi’nin deprem potansiyelinin açıklığa kavuşturulması için yoğun bir faaliyet gösterdi ve çok sayıda ulusal ve uluslararası proje yürüttü. 1999-2014 tarihleri arasında Marmara Denizi’nde Fransız ve İtalyanlarla yürütülen deprem araştırmalarında Türk tarafının genel koordinatörü olarak görev yaptı. Görür 1983 yılında TÜBİTAK Teşvik ödülü’nü aldı. 1997 yılında Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) asli üyeliğine seçildi. 2004 yılında NATO Bilim Ödülü’nü aldı. Çok sayıda ulusal ve uluslararası kurullardaki görevi dışında, TÜBİTAK’ta Yer, Deniz, Atmosfer Bilimleri ve Çevre Araştırma Grubu Üyeliği (YDABÇAG), Deniz Araştırmaları Koordinatörlüğü ve Bilim Kurulu Üyeliği de yaptı. 2000 yılında aynı kurumun Marmara Araştırma Merkezi Başkanlığı’na getirildi. Aynı yıl Deprem Konseyi üyeliğine de seçildi. 2011 yılında Bilim Akademisi kurucu üyeliğini de yapan Görür evli ve iki çocuk babası.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x