Dijital şehirler, akıllı demokrasi: Kent yönetimi nasıl dönüşüyor?

Şehirler nasıl daha akıllı ve sürdürülebilir hale geliyor? Dijital yönetişim, kent yönetimini nasıl dönüştürüyor ve vatandaş katılımını nasıl artırıyor? Yapay zekâ destekli sistemler, yönetişimi daha şeffaf ve kapsayıcı mı kılıyor, yoksa yeni riskler mi doğuruyor? Dijital demokrasi çağında kentler, küresel sorunlarla nasıl mücadele ediyor? Barcelona’dan Singapur’a, Nantes’tan İstanbul’a uzanan çarpıcı örneklerle, geleceğin kent yönetimi… Gülşen Doğan yazdı.

Dünyanın dört bir yanındaki metropoller hızla kentleşirken, dijital teknolojilerin kent yönetimine dahil edilmesi devrim niteliğinde bir çözüm sunuyor.

Yerinden yönetim, yönetişimi halka yakınlaştırarak sivil katılımı artıran önemli bir mekanizma. Karar alma süreçlerinin daha fazla yerelleşmesine olanak tanıyarak vatandaşların kamu politikası süreçlerine katılımını güçlendiriyor. Latin Amerika’daki Bogotá ve Buenos Aires gibi şehirler, yerel demokrasiyi güçlendirmek amacıyla yerinden yönetim reformları uygulayarak vatandaş katılımını artırıyor.

Örneğin, Bogotá’daki “Temiz Hava Projesi” ve Buenos Aires’teki topluluk odaklı karar alma süreçleri, halkın doğrudan yönetim mekanizmalarına katılmasını sağlıyor. Bu reformlar, trafik kısıtlamaları, yeşil alan projeleri ve yerel altyapı iyileştirmeleri gibi kararları kapsıyor. Kent sakinlerinin yerel yönetim süreçlerine dahil olması, yaşam kalitesini artırırken toplumsal bağları da güçlendiriyor. Dolayısıyla her iki şehirde de yerel demokrasi güçleniyor ve daha katılımcı, adil, sürdürülebilir bir şehir yönetimi oluşuyor.

Peki, bu şehirler somut olarak ne yaptı?

Bogotá’da yerel yönetim, hava kirliliğini azaltmak için “Temiz Hava Projesi” kapsamında sıkı trafik kısıtlamaları ve toplu taşımayı teşvik eden düzenlemeler yaptı. Bu çerçevede belirli saatlerde özel araç kullanımına sınırlamalar getirildi, bisiklet yolları genişletildi ve toplu taşıma ağları iyileştirildi. Sonuç olarak, hava kalitesi önemli ölçüde arttı, trafik yoğunluğu azaldı ve kent sakinleri daha sağlıklı bir yaşam ortamına kavuştu.

Buenos Aires’te ise katılımcı bütçeleme modeli uygulamaya konularak mahalle sakinlerinin yerel projelere doğrudan katkı sunmaları sağlandı. Vatandaşlar, kendi mahallelerinde öncelikli gördükleri altyapı iyileştirmeleri, yeşil alan düzenlemeleri ve sosyal projeler hakkında karar alabildi. Bu süreç, halkın yönetime duyduğu güveni artırırken şehirde daha kapsayıcı ve ihtiyaçlara duyarlı bir yönetim anlayışını pekiştirdi.

Bu örnekler, kent sakinlerinin karar alma süreçlerine doğrudan katılımının, şehir yaşamını nasıl daha adil, sürdürülebilir ve yaşanabilir hale getirdiğini gözler önüne seriyor.

Dijital teknolojiler, yerinden yönetişim biçimlerini güçlendirirken, işbirliğine dayalı bilgi üretimini mümkün kılarak katılımcı kentsel yönetimi yeniden şekillendiriyor. Özellikle dijital haritalama ve e-katılım platformları gibi araçlar, vatandaşların kent yönetimine daha aktif katılmasını sağlıyor.

İstanbul’daki “İBB İstanbul Senin” uygulaması buna iyi bir örnek. Bu platform, İstanbullulara belediye hizmetlerine kolay erişim sunarken, şehrin dijital dönüşümüne de katkıda bulunuyor. Kent sakinleri, yaşadıkları sorunları doğrudan belediyeye iletebilirken, dijital haritalama araçları altyapı yönetimini daha verimli hale getiriyor. Sorunların konumları harita üzerinde belirlenerek çözüm süreçleri hızlandırılıyor ve böylece şehir yönetimi daha etkili bir hale geliyor.

Dijital teknolojiler yönetişim anlayışımızı nasıl değiştiriyor?

Yapay zekâ destekli dijital yönetişim, kent yönetiminin şeffaflığını ve kapsayıcılığını artırma potansiyeli taşıyor.

Bu bağlamda, dijital teknolojiler demokrasi ve yönetişim anlayışımızı nasıl şekillendiriyor, gelecekte nasıl dönüştürebilir? Belediyeler, kent yönetimi çerçevesinde bu yönetişim modelini nasıl etkileyebilir?

Dijital yönetişim, kentsel alanların yönetimini ve işleyişini iyileştirmek amacıyla dijital teknolojilerin kullanılmasını ifade ediyor. Şehirler ve belediyeler, inovasyon ve politika deneyleri için birer laboratuvar işlevi görerek yönetişimde kilit bir rol üstleniyor.

Dijital yönetişimin özellikle göç üzerinde önemli etkileri var. Şehirler, daha iyi yaşam koşulları arayan göçmenler için genellikle ilk durak. Bu süreçte dijital teknolojiler, göç akışlarını yönetmek ve göçmenlerin kentsel topluluklara entegrasyonunu kolaylaştırmak için kritik bir araç haline geliyor.

Örneğin, Almanya’da geliştirilen Welcome App Germany, mültecilerin yerel hizmetlere erişimini kolaylaştırmayı amaçlayan bir mobil platform. Bu uygulama sayesinde mülteciler, barınma, sağlık, eğitim ve yasal konularla ilgili bilgilere ulaşabiliyor, böylece bürokratik engelleri aşmaları kolaylaşıyor. Kanada’da ise Ryerson Üniversitesi’nin Mülteci Mentorluk Programı, Toronto Belediyesi ile iş birliği içinde yürütülerek mültecileri yerel topluluklarla eşleştiriyor. Program, yeni gelen göçmenlerin sosyal ve ekonomik entegrasyonunu hızlandırmayı hedefleyerek iş bulmalarına, eğitim olanaklarından faydalanmalarına ve yerel yaşamın bir parçası haline gelmelerine yardımcı oluyor.

Bu tür dijital platformlar yalnızca mülteci entegrasyonu ile sınırlı kalmıyor; kriz dönemlerinde de hükümetlerin vatandaşlardan geri bildirim almasına olanak tanıyor. Örneğin, COVID-19 pandemisi sırasında İskoç hükümeti, tecrit önlemlerini değerlendirmek amacıyla çevrimiçi bir kamu forumu düzenledi. Bu forum, vatandaşların kısıtlamalar ve olası gevşetme politikaları hakkında görüşlerini paylaşmalarına olanak tanıdı ve politika yapım sürecine doğrudan katkı sunmalarını sağladı.

Dijitalleşen kentler demokrasiyi nasıl dönüştürüyor?

Dijital teknolojilerin demokrasi ve yönetişim üzerindeki etkisi çok yönlü. Siyasi katılımı artırmaktan güç dağılımını yeniden şekillendirmeye, demokratik kurumların işleyişini değiştirmekten kamu hizmetlerini daha erişilebilir hale getirmeye kadar geniş bir alanı kapsıyor. Akıllı şehir girişimleri, altyapı ve hizmetleri optimize ederken; e-yönetişim platformları vatandaş katılımını ve şeffaflığı artırıyor.

Örneğin, akıllı şehir projeleri, birbirine bağlı kentsel ortamlar yaratmak için Nesnelerin İnterneti (IoT) cihazları ve yapay zekâ gibi teknolojilerden yararlanıyor. Altyapıya entegre edilen sensörler, su, elektrik ve atık yönetimini izleyerek kaynakların optimum kullanımını sağlıyor ve çevresel etkiyi azaltıyor.

Kopenhag, hava kalitesi izleme sensörleri sayesinde şehirdeki IoT cihazlarıyla hava kirliliği seviyelerini sürekli takip ediyor. Bu veriler, trafik akışını düzenlemek ve çevresel politikalar geliştirmek için kullanılıyor. Benzer şekilde, San Francisco’nun akıllı atık yönetimi sistemi, çöp kutularına yerleştirilen sensörlerle doluluk oranını tespit ediyor. Bu veriler, çöp toplama rotalarının optimize edilmesini sağlayarak yakıt tüketimini ve karbon salınımını azaltıyor.

Barselona, akıllı şehir uygulamalarında öne çıkan bir diğer örnek. Şehirde, akıllı sokak lambaları enerji tasarrufu sağlarken, yer altına entegre edilen sulama sistemleri park ve bahçelerde su kullanımını yüzde 25 oranında azaltıyor. Ayrıca, şehirde kullanılan akıllı otopark sistemleri, sürücülere en yakın park yerlerini göstererek trafik sıkışıklığını ve gereksiz yakıt tüketimini en aza indiriyor.

Amsterdam ise akıllı su yönetimi konusunda önemli bir adım atmış durumda. Şehirdeki kanallara yerleştirilen sensörler, su seviyelerini ve kalitesini ölçerek taşkın risklerini en aza indiriyor. Ayrıca, akıllı yaya yolları ve bisiklet yolları sayesinde ulaşımın daha sürdürülebilir hale gelmesi teşvik ediliyor.

Bu örnekler, dijital teknolojilerin kent yönetiminde nasıl devrim yarattığını ve şehirleri daha yaşanabilir, sürdürülebilir ve verimli hale getirdiğini gösteriyor.

Dijital platformlar kent sakinlerine nasıl söz hakkı veriyor?

E-yönetişim portalları, kamu hizmetlerine erişimi kolaylaştırırken, vatandaşların sorunları bildirmesine ve karar alma süreçlerine katılımına olanak tanıyor. Bu platformlar, yerel hizmetler hakkında bilgi sağlamakla kalmayıp, özellikle göçmenlerin topluma entegrasyonunu destekleyerek onların aktif birer kent sakini olmalarını teşvik ediyor. Dil ve beceri eğitim programları, sosyal uyumu güçlendirirken, kapsayıcı dijital politikalar göçmenlerin yeni toplumlarına daha bağlı hissetmelerine yardımcı oluyor ve kentsel kalkınmaya katkı sunuyor.

Dijital araçlar ve platformlar, vatandaşlara bilgiye erişim ve devlet yetkilileriyle doğrudan iletişim kurma imkânı sağlayarak katılımı artırıyor. Aynı zamanda, yöneticilere de vatandaşlarla daha etkin bir iletişim kurma, şeffaflığı güçlendirme ve toplum odaklı politikaları teşvik etme fırsatı sunuyor.

Dijital teknolojilerin yaygınlaşmasıyla birlikte bireyler, çevrimiçi platformlar, sosyal medya ve dijital forumlar aracılığıyla daha aktif bir şekilde yönetişim süreçlerine dahil olabiliyor. Bu araçlar, vatandaşların politika yapıcılar ve diğer paydaşlarla etkileşime geçmesini sağlayarak siyasi katılım ve savunuculuk için yeni alanlar açıyor. Böylece, demokratik süreçler yalnızca seçimlerden ibaret olmaktan çıkarak, sürekli bir katılım mekanizmasına dönüşüyor.

Yapay zekâ yönetişimi şeffaflaştırıyor mu yoksa daha karmaşık mı hale getiriyor?

Dijital yönetişimin kent yönetiminde sunduğu avantajlar tartışılmaz; ancak yapay zekânın demokratik süreçler üzerindeki etkileri konusunda kritik sorular da gündeme geliyor. Teknolojinin sağladığı işlevselliğin yanı sıra dijital okuryazarlık ve teknolojiye erişim eşitsizliği gibi sorunları ele almak büyük önem taşıyor. Dijital uçurumun mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştirmesini önlemek için, dijital araçlara ve hizmetlere herkesin eşit erişimini sağlamak ve bu teknolojileri şeffaf ve kapsayıcı hale getirmek kritik bir mesele.

Örneğin, sosyal medya ve çevrimiçi topluluklar demokratik katılımı artırma potansiyeline sahip olsa da, aşırı sağ ideolojilerin yayılmasına ve yanlış bilgilendirme riskine de zemin hazırlayabiliyor. Yerinden yönetim modelleri, vatandaşlara karar alma süreçlerine katılım imkânı sunarken, aynı zamanda dijital okuryazarlık eksikliği, dezenformasyonun yayılması ve veri gizliliği gibi zorluklarla karşı karşıya kalıyor.

Peki, otoriter yönetimler, dijital teknolojileri baskı aracı olarak nasıl kullanıyor?

Çin, İran ve Rusya gibi ülkelerde gözetleme, sansür ve muhalif karşıtı faaliyetler için yapay zekâ destekli sistemler devreye girerken, sosyal medya platformları da yankı odaları yaratarak kutuplaşmayı ve aşırı propagandayı besleyebiliyor.

Öte yandan, büyük teknoloji şirketlerinin veri merkezileşmesi sürecinde artan gücü de tartışmalı bir konu. Günümüzde bireylerin verileri, devletler (örneğin Çin’deki dijital gözetim sistemleri) ya da küresel teknoloji devleri (Amazon, Meta, Alphabet gibi şirketler) tarafından yoğun şekilde kontrol ediliyor. Avrupa Birliği’nin Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) bu konuda önemli bir adım atarak veri toplama süreçlerinde şeffaflığı artırmayı, hesap verebilirliği sağlamayı ve bireylerin verileri üzerindeki kontrolünü güçlendirmeyi amaçlıyor.

Buna rağmen, yapay zekânın eşitsizlikleri derinleştirme, önyargıları güçlendirme ve gözetimi yaygınlaştırma potansiyeli etik kaygıları artırmaya devam ediyor. Bu nedenle, dijital yönetişimin demokratik ilkeler çerçevesinde ilerlemesi ve teknolojinin kapsayıcı, adil ve özgürlükçü bir şekilde kullanılması için düzenleyici çerçevelerin güçlendirilmesi hayati önem taşıyor.

Verilerimiz güvende mi? Dijital yönetişimde mahremiyet nasıl sağlanıyor?

Yapay zekânın yönetişimde etik bir şekilde kullanılması, veri gizliliği, algoritmik şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi kritik konuların ele alınmasını gerektiriyor. Yapay zekâyı düzenleyici çerçevelerle denetlemek, kurallar ve etik gözetim mekanizmaları oluşturmak, bu riskleri azaltarak teknolojinin kamu yararına hizmet etmesini sağlamak açısından büyük önem taşıyor. Bu bağlamda, düzenleyici çerçevelerin temel amacı vatandaşların haklarını korumak ve yapay zekâ tabanlı sistemlerin kötüye kullanımını önlemek olmalı.

Ayrıca, dijital yönetişim çağında kişisel verilerin korunması giderek daha önemli hale geliyor. Hükümetler, vatandaşların gizliliğini korumak ve hassas bilgilere yetkisiz erişimi önlemek için sıkı veri koruma önlemleri almalı. Bu süreç, yapay zekâ sistemlerinin karar alma mekanizmalarının insanlar tarafından anlaşılır ve denetlenebilir olmasını gerektiriyor. Aynı zamanda, geliştiricilerin ürettikleri algoritmaların sonuçlarından sorumlu tutulması ve olası hataların giderilmesi için şeffaf bir denetim mekanizması oluşturulması kritik bir adım olarak öne çıkıyor.

Bu doğrultuda, Avrupa Birliği’nin Yapay Zekâ Yasası ve Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) gibi düzenlemeler, bireylerin haklarını koruma konusunda küresel ölçekte örnek teşkil ediyor. Benzer şekilde, hükümetlerin ve özel sektörün ortak çalışmalarıyla etik yapay zekâ ilkeleri benimsenerek, hem demokratik süreçlerin güvenliği sağlanabilir hem de vatandaşların hakları gözetilerek teknoloji daha kapsayıcı bir şekilde yönetilebilir.

Hangi şehirler dijital yönetişimde çığır açıyor?

Dünyanın farklı şehirleri, dijital yönetişim alanında yenilikçi yaklaşımlar geliştirerek bu teknolojilerin kentsel yönetimi nasıl dönüştürdüğünü ortaya koyuyor. Barselona, Nesnelerin İnterneti (IoT) ve yapay zekâyı entegre ederek sürdürülebilir ve dirençli bir şehir yaratmaya yönelik önemli adımlar atıyor. Şehirdeki girişimler arasında akıllı aydınlatma sistemleri, atık yönetimi çözümleri ve vatandaş katılım platformları yer alıyor. Bu teknolojiler, kent sakinlerinin yaşam kalitesini artırırken, belediye hizmetlerini de daha verimli hale getiriyor.

Paydaş katılımını teşvik eden bu tür uygulamalar yalnızca Avrupa Birliği ülkeleriyle sınırlı değil. 2023 OECD raporuna göre, 38 üye ülkeden 27’si, hükümet çapında çevrimiçi danışma portallarına sahip. Benzer şekilde, Singapur’un “Akıllı Ulus” girişimi, dijital teknolojileri kullanarak kentsel yaşam standartlarını yükseltmeyi amaçlıyor. Bu girişim kapsamında, yapay zekâ destekli sensörler vatandaşların ihtiyaçlarını daha hızlı tespit etmek için kullanılıyor. Akıllı mobilite çözümleri ve kamu güvenliği sistemleri ile şehir sakinlerinin günlük yaşamı daha güvenli ve konforlu hale getiriliyor.

Dijital yönetişim alanında öne çıkan bir diğer şehir ise Fransa’nın Nantes kenti. Bölge yönetimi, yerel enerji dönüşümü konusunda halkın doğrudan katılımını teşvik etmek için dijital platformlardan yararlanıyor. Yerel yöneticiler, bölge sakinlerinden enerji politikaları hakkında öneriler toplamak için çevrimiçi platformlar oluşturdu. Metropol bölgesindeki belediye başkanları, vatandaşları bölgesel enerji yol haritasının oluşturulmasına dahil etmek amacıyla büyük çaplı bir tartışma başlattı. Sürecin daha kapsayıcı olmasını sağlamak için, belediye mobil stantlar kurarak vatandaşların organizatörlerle doğrudan etkileşime girmesini sağladı. Ayrıca, halkın fikirlerini özgürce ifade edebileceği çevrimiçi bir platform da oluşturuldu.

Bu çalışmalar sonucunda, yerel enerji dönüşümüne yönelik kapsamlı bir strateji geliştirildi ve bu strateji, belediye meclisi tarafından onaylanarak resmi bir politika haline getirildi. Nantes örneği, dijital yönetişimin vatandaş katılımını nasıl güçlendirebileceğini ve yerel yönetimlerin karmaşık sorunları çözmek için halkla iş birliği yaparak daha kapsayıcı politikalar geliştirebileceğini gösteriyor.

Şehirler yalnızca yönetilmiyor, artık birbirleriyle de diplomasi mi yapıyor?

Şehirler arasındaki iletişim ve iş birliği giderek daha fazla önem kazanırken, aynı zamanda yükselen aşırı sağ ideolojilere karşı “şehir diplomasisi” (city diplomacy) kavramı da ön plana çıkıyor.

Federal yönetim sistemine sahip ülkelerde ise, vatandaş katılımını artırmaya yönelik yenilikçi projeler dikkat çekiyor. Brezilya’nın “e-Cidadania” platformu, parlamento faaliyetleri hakkında şeffaf bilgi sunarken, seçmenlerin interaktif etkinlikler ve kamu istişareleri yoluyla politika süreçlerine katılmalarını sağlıyor. Brezilya’daki bir diğer girişim olan “Ideia Legislativa”, seçmenlere yeni yasa teklifleri sunma ve taslak mevzuatları değerlendirme imkânı tanıyor. Bu sayede vatandaşlar, sadece oy verme sürecinde değil, doğrudan yasama süreçlerinde de etkin bir rol oynayabiliyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, vatandaşların hükümet süreçlerine daha aktif katılımını teşvik eden çeşitli projeler yürütülüyor. “Civic Genius”, müzakereci demokrasi anlayışıyla eğitim çalışmalarını birleştirerek, bireylere hükümet karar alma süreçlerine katılım için bir araç seti sunuyor. Savunuculuk atölyeleri ve katılım stratejileri üzerine eğitimler düzenleyerek vatandaşları politika yapım süreçlerine dahil etmeyi amaçlıyor. “It’s Your America” ise farklı siyasi geçmişlerden gelen bireyleri bir araya getirerek sosyal meseleleri tartışmalarına ve çözümler üretmelerine olanak sağlıyor. Program kapsamında düzenlenen vatandaş panelleri, seçmenlerin belirli politika konuları üzerine Kongre üyeleriyle doğrudan etkileşim kurmasını mümkün kılıyor. Panellere katılanlar, sorunları analiz ediyor, olası çözümler üzerinde iş birliği yapıyor ve önerilerini seçilmiş yetkililere sunmadan önce bir politika oluşturma simülasyonuna katılıyor.

Sonuç olarak, birçok demokraside vatandaşlar, oy verme dışında yönetime etkilerinin olmadığına inanarak haklarından mahrum bırakıldıklarını hissediyor. Ancak kentler geliştikçe, dijital yönetişim ile kent yönetiminin entegrasyonu giderek daha kritik hale geliyor. Dijital yönetişim, yalnızca kentlerin yönetim süreçlerini iyileştirmekle kalmıyor, aynı zamanda vatandaş haklarını ve gizliliğini koruyarak daha kapsayıcı ve etkili bir kentsel ortam oluşturuyor. Dijital araçlar, şehirlerin karşılaştığı küresel zorluklara çözüm geliştirmesine yardımcı olabilir ve tüm sakinler için daha dirençli toplumlar inşa edilmesini sağlayabilir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Mart 2025’te yayımlanmıştır.

Gülşen Doğan
Gülşen Doğan
Gülşen Doğan - Koç Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında doktora yapıyor ve Horizon Europe Twinning projesi BROAD-ER (Bridging the Migration and Urban Studies Nexus) kapsamında MiReKoç'ta (Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi) proje araştırmacısı olarak çalışıyor. Boğaziçi Üniversitesi'nden Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ile Sosyoloji (çift anadal) bölümlerinden yüksek onur derecesiyle mezun oldu ve Koç Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisansını tamamladı. Yüksek lisans tezinde Türkiye ve Brezilya'da yürütme erkini yasama ve yargı erklerine kıyasla güçlendiren kurumsal ve ideolojik faktörlere odaklandı. Araştırma ilgi alanları arasında popülizm, otoriterlik, demokrasi, yönetişim, afet diplomasisi ve göç diplomasisi yer almakta olup özellikle Türkiye, Macaristan, Brezilya ve AB üzerine çalışmalar yürütüyor. Lisans eğitimi sırasında Boğaziçi Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Merkezi Öğrenci Forumu’nun başkanlığını yaptı ve AB siyaseti üzerine etkinlikler düzenleyerek analizler yayımladı. 2022 yılında Washington merkezli Middle East Institute (MEI) Türkiye Programı’nda misafir araştırma asistanı olarak görev aldı, ayrıca 2020-2023 yılları arasında İstanbul merkezli düşünce kuruluşu İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü'nde (IstanPol) Demokratikleşme ve Kalkınma Programlarında araştırmacı ve editör olarak çalıştı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Dijital şehirler, akıllı demokrasi: Kent yönetimi nasıl dönüşüyor?

Şehirler nasıl daha akıllı ve sürdürülebilir hale geliyor? Dijital yönetişim, kent yönetimini nasıl dönüştürüyor ve vatandaş katılımını nasıl artırıyor? Yapay zekâ destekli sistemler, yönetişimi daha şeffaf ve kapsayıcı mı kılıyor, yoksa yeni riskler mi doğuruyor? Dijital demokrasi çağında kentler, küresel sorunlarla nasıl mücadele ediyor? Barcelona’dan Singapur’a, Nantes’tan İstanbul’a uzanan çarpıcı örneklerle, geleceğin kent yönetimi… Gülşen Doğan yazdı.

Dünyanın dört bir yanındaki metropoller hızla kentleşirken, dijital teknolojilerin kent yönetimine dahil edilmesi devrim niteliğinde bir çözüm sunuyor.

Yerinden yönetim, yönetişimi halka yakınlaştırarak sivil katılımı artıran önemli bir mekanizma. Karar alma süreçlerinin daha fazla yerelleşmesine olanak tanıyarak vatandaşların kamu politikası süreçlerine katılımını güçlendiriyor. Latin Amerika’daki Bogotá ve Buenos Aires gibi şehirler, yerel demokrasiyi güçlendirmek amacıyla yerinden yönetim reformları uygulayarak vatandaş katılımını artırıyor.

Örneğin, Bogotá’daki “Temiz Hava Projesi” ve Buenos Aires’teki topluluk odaklı karar alma süreçleri, halkın doğrudan yönetim mekanizmalarına katılmasını sağlıyor. Bu reformlar, trafik kısıtlamaları, yeşil alan projeleri ve yerel altyapı iyileştirmeleri gibi kararları kapsıyor. Kent sakinlerinin yerel yönetim süreçlerine dahil olması, yaşam kalitesini artırırken toplumsal bağları da güçlendiriyor. Dolayısıyla her iki şehirde de yerel demokrasi güçleniyor ve daha katılımcı, adil, sürdürülebilir bir şehir yönetimi oluşuyor.

Peki, bu şehirler somut olarak ne yaptı?

Bogotá’da yerel yönetim, hava kirliliğini azaltmak için “Temiz Hava Projesi” kapsamında sıkı trafik kısıtlamaları ve toplu taşımayı teşvik eden düzenlemeler yaptı. Bu çerçevede belirli saatlerde özel araç kullanımına sınırlamalar getirildi, bisiklet yolları genişletildi ve toplu taşıma ağları iyileştirildi. Sonuç olarak, hava kalitesi önemli ölçüde arttı, trafik yoğunluğu azaldı ve kent sakinleri daha sağlıklı bir yaşam ortamına kavuştu.

Buenos Aires’te ise katılımcı bütçeleme modeli uygulamaya konularak mahalle sakinlerinin yerel projelere doğrudan katkı sunmaları sağlandı. Vatandaşlar, kendi mahallelerinde öncelikli gördükleri altyapı iyileştirmeleri, yeşil alan düzenlemeleri ve sosyal projeler hakkında karar alabildi. Bu süreç, halkın yönetime duyduğu güveni artırırken şehirde daha kapsayıcı ve ihtiyaçlara duyarlı bir yönetim anlayışını pekiştirdi.

Bu örnekler, kent sakinlerinin karar alma süreçlerine doğrudan katılımının, şehir yaşamını nasıl daha adil, sürdürülebilir ve yaşanabilir hale getirdiğini gözler önüne seriyor.

Dijital teknolojiler, yerinden yönetişim biçimlerini güçlendirirken, işbirliğine dayalı bilgi üretimini mümkün kılarak katılımcı kentsel yönetimi yeniden şekillendiriyor. Özellikle dijital haritalama ve e-katılım platformları gibi araçlar, vatandaşların kent yönetimine daha aktif katılmasını sağlıyor.

İstanbul’daki “İBB İstanbul Senin” uygulaması buna iyi bir örnek. Bu platform, İstanbullulara belediye hizmetlerine kolay erişim sunarken, şehrin dijital dönüşümüne de katkıda bulunuyor. Kent sakinleri, yaşadıkları sorunları doğrudan belediyeye iletebilirken, dijital haritalama araçları altyapı yönetimini daha verimli hale getiriyor. Sorunların konumları harita üzerinde belirlenerek çözüm süreçleri hızlandırılıyor ve böylece şehir yönetimi daha etkili bir hale geliyor.

Dijital teknolojiler yönetişim anlayışımızı nasıl değiştiriyor?

Yapay zekâ destekli dijital yönetişim, kent yönetiminin şeffaflığını ve kapsayıcılığını artırma potansiyeli taşıyor.

Bu bağlamda, dijital teknolojiler demokrasi ve yönetişim anlayışımızı nasıl şekillendiriyor, gelecekte nasıl dönüştürebilir? Belediyeler, kent yönetimi çerçevesinde bu yönetişim modelini nasıl etkileyebilir?

Dijital yönetişim, kentsel alanların yönetimini ve işleyişini iyileştirmek amacıyla dijital teknolojilerin kullanılmasını ifade ediyor. Şehirler ve belediyeler, inovasyon ve politika deneyleri için birer laboratuvar işlevi görerek yönetişimde kilit bir rol üstleniyor.

Dijital yönetişimin özellikle göç üzerinde önemli etkileri var. Şehirler, daha iyi yaşam koşulları arayan göçmenler için genellikle ilk durak. Bu süreçte dijital teknolojiler, göç akışlarını yönetmek ve göçmenlerin kentsel topluluklara entegrasyonunu kolaylaştırmak için kritik bir araç haline geliyor.

Örneğin, Almanya’da geliştirilen Welcome App Germany, mültecilerin yerel hizmetlere erişimini kolaylaştırmayı amaçlayan bir mobil platform. Bu uygulama sayesinde mülteciler, barınma, sağlık, eğitim ve yasal konularla ilgili bilgilere ulaşabiliyor, böylece bürokratik engelleri aşmaları kolaylaşıyor. Kanada’da ise Ryerson Üniversitesi’nin Mülteci Mentorluk Programı, Toronto Belediyesi ile iş birliği içinde yürütülerek mültecileri yerel topluluklarla eşleştiriyor. Program, yeni gelen göçmenlerin sosyal ve ekonomik entegrasyonunu hızlandırmayı hedefleyerek iş bulmalarına, eğitim olanaklarından faydalanmalarına ve yerel yaşamın bir parçası haline gelmelerine yardımcı oluyor.

Bu tür dijital platformlar yalnızca mülteci entegrasyonu ile sınırlı kalmıyor; kriz dönemlerinde de hükümetlerin vatandaşlardan geri bildirim almasına olanak tanıyor. Örneğin, COVID-19 pandemisi sırasında İskoç hükümeti, tecrit önlemlerini değerlendirmek amacıyla çevrimiçi bir kamu forumu düzenledi. Bu forum, vatandaşların kısıtlamalar ve olası gevşetme politikaları hakkında görüşlerini paylaşmalarına olanak tanıdı ve politika yapım sürecine doğrudan katkı sunmalarını sağladı.

Dijitalleşen kentler demokrasiyi nasıl dönüştürüyor?

Dijital teknolojilerin demokrasi ve yönetişim üzerindeki etkisi çok yönlü. Siyasi katılımı artırmaktan güç dağılımını yeniden şekillendirmeye, demokratik kurumların işleyişini değiştirmekten kamu hizmetlerini daha erişilebilir hale getirmeye kadar geniş bir alanı kapsıyor. Akıllı şehir girişimleri, altyapı ve hizmetleri optimize ederken; e-yönetişim platformları vatandaş katılımını ve şeffaflığı artırıyor.

Örneğin, akıllı şehir projeleri, birbirine bağlı kentsel ortamlar yaratmak için Nesnelerin İnterneti (IoT) cihazları ve yapay zekâ gibi teknolojilerden yararlanıyor. Altyapıya entegre edilen sensörler, su, elektrik ve atık yönetimini izleyerek kaynakların optimum kullanımını sağlıyor ve çevresel etkiyi azaltıyor.

Kopenhag, hava kalitesi izleme sensörleri sayesinde şehirdeki IoT cihazlarıyla hava kirliliği seviyelerini sürekli takip ediyor. Bu veriler, trafik akışını düzenlemek ve çevresel politikalar geliştirmek için kullanılıyor. Benzer şekilde, San Francisco’nun akıllı atık yönetimi sistemi, çöp kutularına yerleştirilen sensörlerle doluluk oranını tespit ediyor. Bu veriler, çöp toplama rotalarının optimize edilmesini sağlayarak yakıt tüketimini ve karbon salınımını azaltıyor.

Barselona, akıllı şehir uygulamalarında öne çıkan bir diğer örnek. Şehirde, akıllı sokak lambaları enerji tasarrufu sağlarken, yer altına entegre edilen sulama sistemleri park ve bahçelerde su kullanımını yüzde 25 oranında azaltıyor. Ayrıca, şehirde kullanılan akıllı otopark sistemleri, sürücülere en yakın park yerlerini göstererek trafik sıkışıklığını ve gereksiz yakıt tüketimini en aza indiriyor.

Amsterdam ise akıllı su yönetimi konusunda önemli bir adım atmış durumda. Şehirdeki kanallara yerleştirilen sensörler, su seviyelerini ve kalitesini ölçerek taşkın risklerini en aza indiriyor. Ayrıca, akıllı yaya yolları ve bisiklet yolları sayesinde ulaşımın daha sürdürülebilir hale gelmesi teşvik ediliyor.

Bu örnekler, dijital teknolojilerin kent yönetiminde nasıl devrim yarattığını ve şehirleri daha yaşanabilir, sürdürülebilir ve verimli hale getirdiğini gösteriyor.

Dijital platformlar kent sakinlerine nasıl söz hakkı veriyor?

E-yönetişim portalları, kamu hizmetlerine erişimi kolaylaştırırken, vatandaşların sorunları bildirmesine ve karar alma süreçlerine katılımına olanak tanıyor. Bu platformlar, yerel hizmetler hakkında bilgi sağlamakla kalmayıp, özellikle göçmenlerin topluma entegrasyonunu destekleyerek onların aktif birer kent sakini olmalarını teşvik ediyor. Dil ve beceri eğitim programları, sosyal uyumu güçlendirirken, kapsayıcı dijital politikalar göçmenlerin yeni toplumlarına daha bağlı hissetmelerine yardımcı oluyor ve kentsel kalkınmaya katkı sunuyor.

Dijital araçlar ve platformlar, vatandaşlara bilgiye erişim ve devlet yetkilileriyle doğrudan iletişim kurma imkânı sağlayarak katılımı artırıyor. Aynı zamanda, yöneticilere de vatandaşlarla daha etkin bir iletişim kurma, şeffaflığı güçlendirme ve toplum odaklı politikaları teşvik etme fırsatı sunuyor.

Dijital teknolojilerin yaygınlaşmasıyla birlikte bireyler, çevrimiçi platformlar, sosyal medya ve dijital forumlar aracılığıyla daha aktif bir şekilde yönetişim süreçlerine dahil olabiliyor. Bu araçlar, vatandaşların politika yapıcılar ve diğer paydaşlarla etkileşime geçmesini sağlayarak siyasi katılım ve savunuculuk için yeni alanlar açıyor. Böylece, demokratik süreçler yalnızca seçimlerden ibaret olmaktan çıkarak, sürekli bir katılım mekanizmasına dönüşüyor.

Yapay zekâ yönetişimi şeffaflaştırıyor mu yoksa daha karmaşık mı hale getiriyor?

Dijital yönetişimin kent yönetiminde sunduğu avantajlar tartışılmaz; ancak yapay zekânın demokratik süreçler üzerindeki etkileri konusunda kritik sorular da gündeme geliyor. Teknolojinin sağladığı işlevselliğin yanı sıra dijital okuryazarlık ve teknolojiye erişim eşitsizliği gibi sorunları ele almak büyük önem taşıyor. Dijital uçurumun mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştirmesini önlemek için, dijital araçlara ve hizmetlere herkesin eşit erişimini sağlamak ve bu teknolojileri şeffaf ve kapsayıcı hale getirmek kritik bir mesele.

Örneğin, sosyal medya ve çevrimiçi topluluklar demokratik katılımı artırma potansiyeline sahip olsa da, aşırı sağ ideolojilerin yayılmasına ve yanlış bilgilendirme riskine de zemin hazırlayabiliyor. Yerinden yönetim modelleri, vatandaşlara karar alma süreçlerine katılım imkânı sunarken, aynı zamanda dijital okuryazarlık eksikliği, dezenformasyonun yayılması ve veri gizliliği gibi zorluklarla karşı karşıya kalıyor.

Peki, otoriter yönetimler, dijital teknolojileri baskı aracı olarak nasıl kullanıyor?

Çin, İran ve Rusya gibi ülkelerde gözetleme, sansür ve muhalif karşıtı faaliyetler için yapay zekâ destekli sistemler devreye girerken, sosyal medya platformları da yankı odaları yaratarak kutuplaşmayı ve aşırı propagandayı besleyebiliyor.

Öte yandan, büyük teknoloji şirketlerinin veri merkezileşmesi sürecinde artan gücü de tartışmalı bir konu. Günümüzde bireylerin verileri, devletler (örneğin Çin’deki dijital gözetim sistemleri) ya da küresel teknoloji devleri (Amazon, Meta, Alphabet gibi şirketler) tarafından yoğun şekilde kontrol ediliyor. Avrupa Birliği’nin Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) bu konuda önemli bir adım atarak veri toplama süreçlerinde şeffaflığı artırmayı, hesap verebilirliği sağlamayı ve bireylerin verileri üzerindeki kontrolünü güçlendirmeyi amaçlıyor.

Buna rağmen, yapay zekânın eşitsizlikleri derinleştirme, önyargıları güçlendirme ve gözetimi yaygınlaştırma potansiyeli etik kaygıları artırmaya devam ediyor. Bu nedenle, dijital yönetişimin demokratik ilkeler çerçevesinde ilerlemesi ve teknolojinin kapsayıcı, adil ve özgürlükçü bir şekilde kullanılması için düzenleyici çerçevelerin güçlendirilmesi hayati önem taşıyor.

Verilerimiz güvende mi? Dijital yönetişimde mahremiyet nasıl sağlanıyor?

Yapay zekânın yönetişimde etik bir şekilde kullanılması, veri gizliliği, algoritmik şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi kritik konuların ele alınmasını gerektiriyor. Yapay zekâyı düzenleyici çerçevelerle denetlemek, kurallar ve etik gözetim mekanizmaları oluşturmak, bu riskleri azaltarak teknolojinin kamu yararına hizmet etmesini sağlamak açısından büyük önem taşıyor. Bu bağlamda, düzenleyici çerçevelerin temel amacı vatandaşların haklarını korumak ve yapay zekâ tabanlı sistemlerin kötüye kullanımını önlemek olmalı.

Ayrıca, dijital yönetişim çağında kişisel verilerin korunması giderek daha önemli hale geliyor. Hükümetler, vatandaşların gizliliğini korumak ve hassas bilgilere yetkisiz erişimi önlemek için sıkı veri koruma önlemleri almalı. Bu süreç, yapay zekâ sistemlerinin karar alma mekanizmalarının insanlar tarafından anlaşılır ve denetlenebilir olmasını gerektiriyor. Aynı zamanda, geliştiricilerin ürettikleri algoritmaların sonuçlarından sorumlu tutulması ve olası hataların giderilmesi için şeffaf bir denetim mekanizması oluşturulması kritik bir adım olarak öne çıkıyor.

Bu doğrultuda, Avrupa Birliği’nin Yapay Zekâ Yasası ve Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) gibi düzenlemeler, bireylerin haklarını koruma konusunda küresel ölçekte örnek teşkil ediyor. Benzer şekilde, hükümetlerin ve özel sektörün ortak çalışmalarıyla etik yapay zekâ ilkeleri benimsenerek, hem demokratik süreçlerin güvenliği sağlanabilir hem de vatandaşların hakları gözetilerek teknoloji daha kapsayıcı bir şekilde yönetilebilir.

Hangi şehirler dijital yönetişimde çığır açıyor?

Dünyanın farklı şehirleri, dijital yönetişim alanında yenilikçi yaklaşımlar geliştirerek bu teknolojilerin kentsel yönetimi nasıl dönüştürdüğünü ortaya koyuyor. Barselona, Nesnelerin İnterneti (IoT) ve yapay zekâyı entegre ederek sürdürülebilir ve dirençli bir şehir yaratmaya yönelik önemli adımlar atıyor. Şehirdeki girişimler arasında akıllı aydınlatma sistemleri, atık yönetimi çözümleri ve vatandaş katılım platformları yer alıyor. Bu teknolojiler, kent sakinlerinin yaşam kalitesini artırırken, belediye hizmetlerini de daha verimli hale getiriyor.

Paydaş katılımını teşvik eden bu tür uygulamalar yalnızca Avrupa Birliği ülkeleriyle sınırlı değil. 2023 OECD raporuna göre, 38 üye ülkeden 27’si, hükümet çapında çevrimiçi danışma portallarına sahip. Benzer şekilde, Singapur’un “Akıllı Ulus” girişimi, dijital teknolojileri kullanarak kentsel yaşam standartlarını yükseltmeyi amaçlıyor. Bu girişim kapsamında, yapay zekâ destekli sensörler vatandaşların ihtiyaçlarını daha hızlı tespit etmek için kullanılıyor. Akıllı mobilite çözümleri ve kamu güvenliği sistemleri ile şehir sakinlerinin günlük yaşamı daha güvenli ve konforlu hale getiriliyor.

Dijital yönetişim alanında öne çıkan bir diğer şehir ise Fransa’nın Nantes kenti. Bölge yönetimi, yerel enerji dönüşümü konusunda halkın doğrudan katılımını teşvik etmek için dijital platformlardan yararlanıyor. Yerel yöneticiler, bölge sakinlerinden enerji politikaları hakkında öneriler toplamak için çevrimiçi platformlar oluşturdu. Metropol bölgesindeki belediye başkanları, vatandaşları bölgesel enerji yol haritasının oluşturulmasına dahil etmek amacıyla büyük çaplı bir tartışma başlattı. Sürecin daha kapsayıcı olmasını sağlamak için, belediye mobil stantlar kurarak vatandaşların organizatörlerle doğrudan etkileşime girmesini sağladı. Ayrıca, halkın fikirlerini özgürce ifade edebileceği çevrimiçi bir platform da oluşturuldu.

Bu çalışmalar sonucunda, yerel enerji dönüşümüne yönelik kapsamlı bir strateji geliştirildi ve bu strateji, belediye meclisi tarafından onaylanarak resmi bir politika haline getirildi. Nantes örneği, dijital yönetişimin vatandaş katılımını nasıl güçlendirebileceğini ve yerel yönetimlerin karmaşık sorunları çözmek için halkla iş birliği yaparak daha kapsayıcı politikalar geliştirebileceğini gösteriyor.

Şehirler yalnızca yönetilmiyor, artık birbirleriyle de diplomasi mi yapıyor?

Şehirler arasındaki iletişim ve iş birliği giderek daha fazla önem kazanırken, aynı zamanda yükselen aşırı sağ ideolojilere karşı “şehir diplomasisi” (city diplomacy) kavramı da ön plana çıkıyor.

Federal yönetim sistemine sahip ülkelerde ise, vatandaş katılımını artırmaya yönelik yenilikçi projeler dikkat çekiyor. Brezilya’nın “e-Cidadania” platformu, parlamento faaliyetleri hakkında şeffaf bilgi sunarken, seçmenlerin interaktif etkinlikler ve kamu istişareleri yoluyla politika süreçlerine katılmalarını sağlıyor. Brezilya’daki bir diğer girişim olan “Ideia Legislativa”, seçmenlere yeni yasa teklifleri sunma ve taslak mevzuatları değerlendirme imkânı tanıyor. Bu sayede vatandaşlar, sadece oy verme sürecinde değil, doğrudan yasama süreçlerinde de etkin bir rol oynayabiliyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, vatandaşların hükümet süreçlerine daha aktif katılımını teşvik eden çeşitli projeler yürütülüyor. “Civic Genius”, müzakereci demokrasi anlayışıyla eğitim çalışmalarını birleştirerek, bireylere hükümet karar alma süreçlerine katılım için bir araç seti sunuyor. Savunuculuk atölyeleri ve katılım stratejileri üzerine eğitimler düzenleyerek vatandaşları politika yapım süreçlerine dahil etmeyi amaçlıyor. “It’s Your America” ise farklı siyasi geçmişlerden gelen bireyleri bir araya getirerek sosyal meseleleri tartışmalarına ve çözümler üretmelerine olanak sağlıyor. Program kapsamında düzenlenen vatandaş panelleri, seçmenlerin belirli politika konuları üzerine Kongre üyeleriyle doğrudan etkileşim kurmasını mümkün kılıyor. Panellere katılanlar, sorunları analiz ediyor, olası çözümler üzerinde iş birliği yapıyor ve önerilerini seçilmiş yetkililere sunmadan önce bir politika oluşturma simülasyonuna katılıyor.

Sonuç olarak, birçok demokraside vatandaşlar, oy verme dışında yönetime etkilerinin olmadığına inanarak haklarından mahrum bırakıldıklarını hissediyor. Ancak kentler geliştikçe, dijital yönetişim ile kent yönetiminin entegrasyonu giderek daha kritik hale geliyor. Dijital yönetişim, yalnızca kentlerin yönetim süreçlerini iyileştirmekle kalmıyor, aynı zamanda vatandaş haklarını ve gizliliğini koruyarak daha kapsayıcı ve etkili bir kentsel ortam oluşturuyor. Dijital araçlar, şehirlerin karşılaştığı küresel zorluklara çözüm geliştirmesine yardımcı olabilir ve tüm sakinler için daha dirençli toplumlar inşa edilmesini sağlayabilir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Mart 2025’te yayımlanmıştır.

Gülşen Doğan
Gülşen Doğan
Gülşen Doğan - Koç Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında doktora yapıyor ve Horizon Europe Twinning projesi BROAD-ER (Bridging the Migration and Urban Studies Nexus) kapsamında MiReKoç'ta (Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi) proje araştırmacısı olarak çalışıyor. Boğaziçi Üniversitesi'nden Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ile Sosyoloji (çift anadal) bölümlerinden yüksek onur derecesiyle mezun oldu ve Koç Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisansını tamamladı. Yüksek lisans tezinde Türkiye ve Brezilya'da yürütme erkini yasama ve yargı erklerine kıyasla güçlendiren kurumsal ve ideolojik faktörlere odaklandı. Araştırma ilgi alanları arasında popülizm, otoriterlik, demokrasi, yönetişim, afet diplomasisi ve göç diplomasisi yer almakta olup özellikle Türkiye, Macaristan, Brezilya ve AB üzerine çalışmalar yürütüyor. Lisans eğitimi sırasında Boğaziçi Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Merkezi Öğrenci Forumu’nun başkanlığını yaptı ve AB siyaseti üzerine etkinlikler düzenleyerek analizler yayımladı. 2022 yılında Washington merkezli Middle East Institute (MEI) Türkiye Programı’nda misafir araştırma asistanı olarak görev aldı, ayrıca 2020-2023 yılları arasında İstanbul merkezli düşünce kuruluşu İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü'nde (IstanPol) Demokratikleşme ve Kalkınma Programlarında araştırmacı ve editör olarak çalıştı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x