Gastronomi odaklı seyahat

Gastronomi, kültürel ve doğal güzelliklerin ardından turistlerin gidecekleri yeri belirleyen en önemli üçüncü unsur olarak sıralanıyor. Türkiye bu konuda ilerleme kaydetse de yapmayı gerekenler de var. Ayça Bilgin yazdı.

Türkiye’yi ziyaret etmeyi düşünen, fakat Türkiye ile ilgili çok az bilgiye sahip bir kişi olduğunuzu varsayalım. Başkalarının seyahat deneyimlerinden ve önerilerinden yararlanmak için Google’da bir arama yaptınız. Karşınıza çıkacak videoların ön izlemelerinin yarıya yakını Ayasofya, Kapadokya veya Akdeniz’in plajları gibi bilindik görüntüler olacaktır. Videoların geriye kalan yarısıyla ilgili ise başka bir şey dikkatinizi çekecek: Görüntülerin neredeyse tamamının yemeklerden oluşacağını göreceksiniz! Zira artık gezginler yalnızca görmek için değil, yemek için de seyahat ediyor, yani gastronomi odaklı seyahat ediyor.

Turizm çeşitliliğinde yeni soluk

Gastronominin seyahat deneyiminde ne kadar önemli bir yer kapladığını ortaya koymak için bu örnek yeterli değilse bazı verilere bakalım: Türkiye’nin 2021 yılında elde ettiği turizm gelirinin 5.4 milyar doları, başka bir deyişle yüzde 22’si, yeme-içme harcamalarından oluştuğunu söylüyor bazı istatistikler.1

Bu oran, diğer tüm harcama kategorilerinin üzerinde. Dünya geneline baktığımızda ise gastronomi, kültürel ve doğal güzelliklerin ardından turistlerin gidecekleri yeri belirleyen en önemli üçüncü unsur olarak sıralanıyor.2

Dünya Turizm Örgütü, gastronomi turizmini yemeğin ve yemekle ilişkili deneyimlerin öne çıktığı, özel bir turistik aktivite tipi olarak tanımlıyor. Buna ek olarak yemeklerin, özel olarak yemek odaklı bir aktivite arayışında olmasak dahi seyahat deneyimimizin bir parçası olduğunu düşünebiliriz.

Turistlerin çoğu geçmişte de günde üç öğün yemek yiyordu, bundan sonra da günde üç öğün yemek yiyecek. O zaman, gastronomiyi turizm açısından önümüzdeki dönemde daha önemli kılacak sebepler neler olabilir?

Z kuşağı yeni lezzetlere daha açık ‘destinasyon’ seçimi odaklı

Dünya Yemek Seyahati Birliği’nin (World Food Travel Association) yürüttüğü bir araştırmanın sonuçlarına göre, ziyaretçilerin gidecekleri yerlerin mutfağıyla ilgili artık daha çok bilgiye erişiminin olması, gastronomiyi turizm açısından önümüzdeki dönemde daha önemli kılacak sebeplerin başında geliyor.3

Sosyal medya yeni yeme-içme deneyimlerini keşfetmeyi teşvik ediyor ve özellikle genç kuşaklar bu keşif olanaklarına büyük ilgi duyuyor.

Bunun bir yansımasını, yemek ve seyahat odaklı programların giderek popülerlik kazandığı geleneksel medyada da görebiliyoruz. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, “Gittiğim yerde neler yiyebilirim?” sorusu da “Gittiğim yerde neler görebilirim?” sorusu kadar önemli hale geliyor.

Hâl böyle olunca, Türkiye’nin tüm bölgelerinin mutfaklarını daha etkili bir şekilde tanıtma yarışı içinde olması şaşırtıcı değil. Hemen her ilimiz, gastronomi turları, çalıştaylar ve yeme-içme odaklı diğer etkinliklere giderek artan bir sıklıkta ev sahipliği yapıyor.

Z kuşağının gastronomi merakı

Günümüzde takibi yakından yapılmaya başlanan adeta daha önce hiç benzeri dünyaya gelmemiş bir nesil olarak da bakılan 1996-2010 yılları arasında dünyaya gelen bireyleri kapsayan Z kuşağı “gelişmiş teknolojinin yaygın ve agresif şekilde kullanıldığı bir zaman diliminde dünyaya gelen” bir nesil olarak anılıyor.

İki yaşından itibaren dil öğrenebilme, akıllı cihazları erken yaşta kullanabilme, eğitim hayatına erken yaşta başlama fırsatları nedeniyle de teknolojik imkânların adeta içinde büyüyen bir nesil olarak tarihe geçiyor. Motor becerileri ve zekâ düzeylerinin diğer nesillere göre yüksek olduğu öngörülen bu nesil, bugün gerek tüketici gerek çalışan rolleri ile “dayanışma odaklı, yaratıcı, güvenliğine düşkün, harcadığı paranın ve emeğinin karşılığını somut olarak sorgulayan, daha bireysel, teknoloji odaklı seçimler yapan, sanal sosyalleşme türlerine daha alışkın olmaları nedeniyle de yalnız yaşamaya ve yalnız seyahat etmeye meyilli” bir profil çiziyor.

Turizm açısından değerlendirildiğinde ise X ve Y kuşaklarına göre çok daha genç olan, çalışma hayatının en genç nesli olan Z kuşağı gelir durumu az olması nedeniyle seyahate daha az bütçe ayırabiliyor. Seyahat seçimlerinde ise, daha bağımsız hareket edebilecekleri hizmet türlerine, sağlıklı yaşam odaklı alternatif turizm çeşitlerine ve destinasyonun gastronomi açısından da imajına ayrıca ilgi duyuyor.

Z kuşağı turizm faaliyetini yalnızca konaklama yapacağı yer ile değil verdiği sınırlı paranın karşılığını en etkin şekilde sunacak bir “destinasyon seçimi“ olarak değerlendiriyor. Özetle seyahat sebebi her ne olursa olsun (tatil, iş vb.) gittiği yerde yeni tatlar keşfetmeye, yeni yiyecek ve içecek deneyimleri elde etmeye odaklı bir bakış açısı ile kodlanıyor.

Karar vermelerinde ise öncelikli olarak yorumlar, gastronomi trendlerine uyum, fiyat ve hizmet politikalarındaki istikrar ve sürdürebilirlik politikalarının işlevselliği etkili oluyor. Menüsünde ihtiyaç duyabileceği sağlıklı, vegan ürünlerin bulunduğu, az temaslı, iletişim içinde, temiz ve güvenli bir hizmet sunan, yenilikçi işletmeler açık ara öncelikli tercihi oluyor.

Çeşitliliği artırmak da önemli

Ülkemizin mutfak zenginliği açısından sahip olduğu şans tartışılmaz. Özellikle güney ve güneydoğu illerimiz, bu alanda Türkiye’nin uluslararası alanda parlayan yıldızı haline gelmiş durumda.

Türkiye’nin UNESCO tarafından gastronomi dalında “yaratıcı şehirler” ağına dahil edilen dört kenti Gaziantep (2015), Hatay (2019), Afyonkarahisar (2021) ve son olarak Kayseri (2021) olarak belirlenmişti. Güçlü tarihleri ile de ön planda olan bu şehirler Türkiye’nin gastronomi turizminin öne çıkarken, burada adı geçmeyen birçok diğer şehrimizde de gastronomi değerleri her geçen gün parlamaya devam ediyor.

İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de yaşayanların da tanıdık lezzetleri yerinde tecrübe etmeye olan ilgisi artıyor ve bu da iç turizme hareketlilik kazandırıyor. Mutfaklarımızın geleneğini dünyaya tanıtırken, dar bir alana hapsolmamak da gerekiyor.

Bitki bazlı beslenmenin kendine daha çok alan açtığı bir dünyada, gezginlerin aklında kebaplardan daha fazlasını uyandırabilmek önemli. Benzer şekilde, deniz ürünleri dediğimizde dünyada akla ilk gelen Akdeniz mutfakları arasında sayılabilmeliyiz.

Çeşitliliği artırmanın ve tanıtmanın yolu ise elbette, kendi mutfağımızı yeniden keşfetmekten geçiyor. Turizm sektörünün katkısı, turizmin paydaşları olarak hepimiz bu gastronomi keşif yolculuğunun birer parçasıyız ve gastronomi turizminin gelişmesi için yapabileceğimiz katkılar bulunuyor.

Yerel tatlar

Bundan 20 yıl önce otel içi restoranların menülerine baktığınızda, ağırlıklı olarak dünyanın her yerinden insanlara tanıdık gelecek lezzetlere odaklandıklarını görürdünüz. Keşif ve deneysellik, misafirlerin “yiyebilecekleri bir şey bulabilmesi” önceliğinin gölgesinde kalıyordu. Günümüzde ise Giresun’da, Van’da veya Konya’daki bir otelin menüsünde daha önce adını dahi duymadığınız yerel tatlar bulabiliyorsunuz.

Tüm turistik işletmeler, unutulmaya yüz tutmuş tarifleri tekrar ortaya çıkarma ve bunlardan ilham alarak yenilerini geliştirme yarışı içerisinde.

Gastronomi, işletmelerin yalnızca günlük operasyonları açısından değil, aynı zamanda markalaşmaları açısından da merkezi bir rol oynuyor. Ana faaliyet kolu yeme-içme olmayan markalar da tanıtım kampanyalarında gastronomiye, farklı coğrafyaları birbirine bağlayan konseptler üzerinden ve daha yoğun bir biçimde yer veriyor.

Sürdürülebilirlik ve gastronomi: Ayrılmaz ikili

Dünya Yemek Seyahati Birliği’nin araştırmasında öne çıkan bulgulardan biri de yiyecek-içecek sağlayıcıların sürdürülebilirliğe verdiği önemdeki artışın gastronomi odaklı seyahatlere ilgiyi destekliyor olması.

Turistik işletmeler, yerel ve sürdürülebilir tedarik pratikleriyle, gıda atıklarını azaltarak ve tüm bu çalışmaları kamuoyuyla etkili bir şekilde paylaşarak, bu ilgi artışına katkıda bulunabilirler.

Birleşmiş Milletler’in 2016’dan bu yana her yıl 18 Haziran’da Sürdürülebilir Gastronomi Günü’nü kutluyor olması bu yöndeki bilincin ve talebin her geçen gün daha da artmasına olanak sağlıyor. Bu trend yükselirken; tarımın ve gıda üretiminin de doğaya saygılı şekilde yapılmasını, kaynakların boşa harcanmamasını, üretimin ve üreticilerin gelecekte var olabilmesi için sürdürülebilir yöntemlerin geliştirilmesini ve yemek kültürlerinin korunmasını destekleyen anlayışlar elbette bir adım öne çıkıyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 16 Haziran 2023’te yayımlanmıştır.

  1. 2021 Turizm İstatistikleri, Türkiye İstatistik Kurumu.
  2. Gastronomi Turizmi Dünya Raporu, Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü.
  3. 2020 State of the Food Travel Industry Report

Ayça Bilgin
Ayça Bilgin
Ayça Bilgin – Turizmci, Türkiye Gastronomi Turizm Derneği Yönetim Kurulu Üyesi. Otelcilik sektöründe üst düzey yöneticilik yapmış, ilham almaya ve ilham vermeye odaklı tutkulu bir sektör lideri. Son 10 yıldır görev yapmakta olduğu Wyndham Otel grubundaki Türkiye Bölge direktörlüğü görevini Şubat 2023’de bırakmasının ardından bir yandan yeni projelerine hazırlanırken bir yandan da sektörün hak ettiği verimliliğe ulaşabilmesi için farklı alanlarda çalışmalar yürütüyor. Özellikle turizm sektöründeki çeşitlilik, yeni kuşakların sektöre bakış açısı, dijitalleşme ve yükselen trend ‘gastronomi’ adına araştırmalar yapıyor ve bunları yazıya döküyor. Balıkesir Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Fakültesi mezunu Ayça Bilgin, Türkiye’deki tüm illeri görmüş, buradaki tarihi ve gastronomi değerleri yerinde deneyimleyebilmiş seyahate tutkun biri. Bilgin, Amerika’da Marriott grubunda çalıştı, 11 yıllık Genel Müdür tecrübesinin üzerine Türkiye’nin en büyük uluslararası markasının ülke liderliğini yürüttü.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Gastronomi odaklı seyahat

Gastronomi, kültürel ve doğal güzelliklerin ardından turistlerin gidecekleri yeri belirleyen en önemli üçüncü unsur olarak sıralanıyor. Türkiye bu konuda ilerleme kaydetse de yapmayı gerekenler de var. Ayça Bilgin yazdı.

Türkiye’yi ziyaret etmeyi düşünen, fakat Türkiye ile ilgili çok az bilgiye sahip bir kişi olduğunuzu varsayalım. Başkalarının seyahat deneyimlerinden ve önerilerinden yararlanmak için Google’da bir arama yaptınız. Karşınıza çıkacak videoların ön izlemelerinin yarıya yakını Ayasofya, Kapadokya veya Akdeniz’in plajları gibi bilindik görüntüler olacaktır. Videoların geriye kalan yarısıyla ilgili ise başka bir şey dikkatinizi çekecek: Görüntülerin neredeyse tamamının yemeklerden oluşacağını göreceksiniz! Zira artık gezginler yalnızca görmek için değil, yemek için de seyahat ediyor, yani gastronomi odaklı seyahat ediyor.

Turizm çeşitliliğinde yeni soluk

Gastronominin seyahat deneyiminde ne kadar önemli bir yer kapladığını ortaya koymak için bu örnek yeterli değilse bazı verilere bakalım: Türkiye’nin 2021 yılında elde ettiği turizm gelirinin 5.4 milyar doları, başka bir deyişle yüzde 22’si, yeme-içme harcamalarından oluştuğunu söylüyor bazı istatistikler.1

Bu oran, diğer tüm harcama kategorilerinin üzerinde. Dünya geneline baktığımızda ise gastronomi, kültürel ve doğal güzelliklerin ardından turistlerin gidecekleri yeri belirleyen en önemli üçüncü unsur olarak sıralanıyor.2

Dünya Turizm Örgütü, gastronomi turizmini yemeğin ve yemekle ilişkili deneyimlerin öne çıktığı, özel bir turistik aktivite tipi olarak tanımlıyor. Buna ek olarak yemeklerin, özel olarak yemek odaklı bir aktivite arayışında olmasak dahi seyahat deneyimimizin bir parçası olduğunu düşünebiliriz.

Turistlerin çoğu geçmişte de günde üç öğün yemek yiyordu, bundan sonra da günde üç öğün yemek yiyecek. O zaman, gastronomiyi turizm açısından önümüzdeki dönemde daha önemli kılacak sebepler neler olabilir?

Z kuşağı yeni lezzetlere daha açık ‘destinasyon’ seçimi odaklı

Dünya Yemek Seyahati Birliği’nin (World Food Travel Association) yürüttüğü bir araştırmanın sonuçlarına göre, ziyaretçilerin gidecekleri yerlerin mutfağıyla ilgili artık daha çok bilgiye erişiminin olması, gastronomiyi turizm açısından önümüzdeki dönemde daha önemli kılacak sebeplerin başında geliyor.3

Sosyal medya yeni yeme-içme deneyimlerini keşfetmeyi teşvik ediyor ve özellikle genç kuşaklar bu keşif olanaklarına büyük ilgi duyuyor.

Bunun bir yansımasını, yemek ve seyahat odaklı programların giderek popülerlik kazandığı geleneksel medyada da görebiliyoruz. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, “Gittiğim yerde neler yiyebilirim?” sorusu da “Gittiğim yerde neler görebilirim?” sorusu kadar önemli hale geliyor.

Hâl böyle olunca, Türkiye’nin tüm bölgelerinin mutfaklarını daha etkili bir şekilde tanıtma yarışı içinde olması şaşırtıcı değil. Hemen her ilimiz, gastronomi turları, çalıştaylar ve yeme-içme odaklı diğer etkinliklere giderek artan bir sıklıkta ev sahipliği yapıyor.

Z kuşağının gastronomi merakı

Günümüzde takibi yakından yapılmaya başlanan adeta daha önce hiç benzeri dünyaya gelmemiş bir nesil olarak da bakılan 1996-2010 yılları arasında dünyaya gelen bireyleri kapsayan Z kuşağı “gelişmiş teknolojinin yaygın ve agresif şekilde kullanıldığı bir zaman diliminde dünyaya gelen” bir nesil olarak anılıyor.

İki yaşından itibaren dil öğrenebilme, akıllı cihazları erken yaşta kullanabilme, eğitim hayatına erken yaşta başlama fırsatları nedeniyle de teknolojik imkânların adeta içinde büyüyen bir nesil olarak tarihe geçiyor. Motor becerileri ve zekâ düzeylerinin diğer nesillere göre yüksek olduğu öngörülen bu nesil, bugün gerek tüketici gerek çalışan rolleri ile “dayanışma odaklı, yaratıcı, güvenliğine düşkün, harcadığı paranın ve emeğinin karşılığını somut olarak sorgulayan, daha bireysel, teknoloji odaklı seçimler yapan, sanal sosyalleşme türlerine daha alışkın olmaları nedeniyle de yalnız yaşamaya ve yalnız seyahat etmeye meyilli” bir profil çiziyor.

Turizm açısından değerlendirildiğinde ise X ve Y kuşaklarına göre çok daha genç olan, çalışma hayatının en genç nesli olan Z kuşağı gelir durumu az olması nedeniyle seyahate daha az bütçe ayırabiliyor. Seyahat seçimlerinde ise, daha bağımsız hareket edebilecekleri hizmet türlerine, sağlıklı yaşam odaklı alternatif turizm çeşitlerine ve destinasyonun gastronomi açısından da imajına ayrıca ilgi duyuyor.

Z kuşağı turizm faaliyetini yalnızca konaklama yapacağı yer ile değil verdiği sınırlı paranın karşılığını en etkin şekilde sunacak bir “destinasyon seçimi“ olarak değerlendiriyor. Özetle seyahat sebebi her ne olursa olsun (tatil, iş vb.) gittiği yerde yeni tatlar keşfetmeye, yeni yiyecek ve içecek deneyimleri elde etmeye odaklı bir bakış açısı ile kodlanıyor.

Karar vermelerinde ise öncelikli olarak yorumlar, gastronomi trendlerine uyum, fiyat ve hizmet politikalarındaki istikrar ve sürdürebilirlik politikalarının işlevselliği etkili oluyor. Menüsünde ihtiyaç duyabileceği sağlıklı, vegan ürünlerin bulunduğu, az temaslı, iletişim içinde, temiz ve güvenli bir hizmet sunan, yenilikçi işletmeler açık ara öncelikli tercihi oluyor.

Çeşitliliği artırmak da önemli

Ülkemizin mutfak zenginliği açısından sahip olduğu şans tartışılmaz. Özellikle güney ve güneydoğu illerimiz, bu alanda Türkiye’nin uluslararası alanda parlayan yıldızı haline gelmiş durumda.

Türkiye’nin UNESCO tarafından gastronomi dalında “yaratıcı şehirler” ağına dahil edilen dört kenti Gaziantep (2015), Hatay (2019), Afyonkarahisar (2021) ve son olarak Kayseri (2021) olarak belirlenmişti. Güçlü tarihleri ile de ön planda olan bu şehirler Türkiye’nin gastronomi turizminin öne çıkarken, burada adı geçmeyen birçok diğer şehrimizde de gastronomi değerleri her geçen gün parlamaya devam ediyor.

İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de yaşayanların da tanıdık lezzetleri yerinde tecrübe etmeye olan ilgisi artıyor ve bu da iç turizme hareketlilik kazandırıyor. Mutfaklarımızın geleneğini dünyaya tanıtırken, dar bir alana hapsolmamak da gerekiyor.

Bitki bazlı beslenmenin kendine daha çok alan açtığı bir dünyada, gezginlerin aklında kebaplardan daha fazlasını uyandırabilmek önemli. Benzer şekilde, deniz ürünleri dediğimizde dünyada akla ilk gelen Akdeniz mutfakları arasında sayılabilmeliyiz.

Çeşitliliği artırmanın ve tanıtmanın yolu ise elbette, kendi mutfağımızı yeniden keşfetmekten geçiyor. Turizm sektörünün katkısı, turizmin paydaşları olarak hepimiz bu gastronomi keşif yolculuğunun birer parçasıyız ve gastronomi turizminin gelişmesi için yapabileceğimiz katkılar bulunuyor.

Yerel tatlar

Bundan 20 yıl önce otel içi restoranların menülerine baktığınızda, ağırlıklı olarak dünyanın her yerinden insanlara tanıdık gelecek lezzetlere odaklandıklarını görürdünüz. Keşif ve deneysellik, misafirlerin “yiyebilecekleri bir şey bulabilmesi” önceliğinin gölgesinde kalıyordu. Günümüzde ise Giresun’da, Van’da veya Konya’daki bir otelin menüsünde daha önce adını dahi duymadığınız yerel tatlar bulabiliyorsunuz.

Tüm turistik işletmeler, unutulmaya yüz tutmuş tarifleri tekrar ortaya çıkarma ve bunlardan ilham alarak yenilerini geliştirme yarışı içerisinde.

Gastronomi, işletmelerin yalnızca günlük operasyonları açısından değil, aynı zamanda markalaşmaları açısından da merkezi bir rol oynuyor. Ana faaliyet kolu yeme-içme olmayan markalar da tanıtım kampanyalarında gastronomiye, farklı coğrafyaları birbirine bağlayan konseptler üzerinden ve daha yoğun bir biçimde yer veriyor.

Sürdürülebilirlik ve gastronomi: Ayrılmaz ikili

Dünya Yemek Seyahati Birliği’nin araştırmasında öne çıkan bulgulardan biri de yiyecek-içecek sağlayıcıların sürdürülebilirliğe verdiği önemdeki artışın gastronomi odaklı seyahatlere ilgiyi destekliyor olması.

Turistik işletmeler, yerel ve sürdürülebilir tedarik pratikleriyle, gıda atıklarını azaltarak ve tüm bu çalışmaları kamuoyuyla etkili bir şekilde paylaşarak, bu ilgi artışına katkıda bulunabilirler.

Birleşmiş Milletler’in 2016’dan bu yana her yıl 18 Haziran’da Sürdürülebilir Gastronomi Günü’nü kutluyor olması bu yöndeki bilincin ve talebin her geçen gün daha da artmasına olanak sağlıyor. Bu trend yükselirken; tarımın ve gıda üretiminin de doğaya saygılı şekilde yapılmasını, kaynakların boşa harcanmamasını, üretimin ve üreticilerin gelecekte var olabilmesi için sürdürülebilir yöntemlerin geliştirilmesini ve yemek kültürlerinin korunmasını destekleyen anlayışlar elbette bir adım öne çıkıyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 16 Haziran 2023’te yayımlanmıştır.

  1. 2021 Turizm İstatistikleri, Türkiye İstatistik Kurumu.
  2. Gastronomi Turizmi Dünya Raporu, Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü.
  3. 2020 State of the Food Travel Industry Report

Ayça Bilgin
Ayça Bilgin
Ayça Bilgin – Turizmci, Türkiye Gastronomi Turizm Derneği Yönetim Kurulu Üyesi. Otelcilik sektöründe üst düzey yöneticilik yapmış, ilham almaya ve ilham vermeye odaklı tutkulu bir sektör lideri. Son 10 yıldır görev yapmakta olduğu Wyndham Otel grubundaki Türkiye Bölge direktörlüğü görevini Şubat 2023’de bırakmasının ardından bir yandan yeni projelerine hazırlanırken bir yandan da sektörün hak ettiği verimliliğe ulaşabilmesi için farklı alanlarda çalışmalar yürütüyor. Özellikle turizm sektöründeki çeşitlilik, yeni kuşakların sektöre bakış açısı, dijitalleşme ve yükselen trend ‘gastronomi’ adına araştırmalar yapıyor ve bunları yazıya döküyor. Balıkesir Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Fakültesi mezunu Ayça Bilgin, Türkiye’deki tüm illeri görmüş, buradaki tarihi ve gastronomi değerleri yerinde deneyimleyebilmiş seyahate tutkun biri. Bilgin, Amerika’da Marriott grubunda çalıştı, 11 yıllık Genel Müdür tecrübesinin üzerine Türkiye’nin en büyük uluslararası markasının ülke liderliğini yürüttü.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

2
0
Would love your thoughts, please comment.x