Gazetecilik bir burjuva mesleği mi?

Gazetecilikte bir sınıf sorunu mu var? Soru biraz kışkırtıcı gelebilir ama ortada görmezden gelinemeyecek bir gerçek var: Profesyonel gazeteci olmak, yıllarca düşük ücretle, belirsizlik içinde ve türlü fedakârlıklarla ayakta kalmayı gerektiriyor. Bu da mesleği büyük ölçüde maddi ve kültürel imkânı olanlara açık hale getiriyor.

Gazetecilik, tarihsel olarak kamusal çıkarı gözeten, toplumu bilgilendirmeyi amaçlayan bir meslek olarak tanımlansa da, günümüzde bu idealin önüne geçen güçlü yapısal engeller var. Mesleğe giriş yolları, eğitim maliyetleri ve iş piyasasının gerçekleri gazeteciliği giderek daha fazla maddi imkânı olanların erişebildiği bir alan haline getiriyor. Bu da mesleğin kendisini ‘elitlere özgü’ bir uğraş gibi konumlandırırken, haber üretiminin çeşitliliğini ve kapsayıcılığını doğrudan etkiliyor.

Bir yandan da, gazeteciliğin toplumsal itibarı da bu ekonomik ve sınıfsal eşitsizliklerden bağımsız değil. Güvencesiz çalışma koşulları, düşük ücretler ve sürekli risk alma baskısı, mesleği bir ‘misyon’ ya da ‘fedakârlık alanı’ olarak çerçeveliyor. Fakat bu misyon duygusu çoğu zaman, yalnızca aile desteği veya başka gelir kaynakları olanların sürdürebildiği bir ayrıcalığa dönüşüyor. Böylece gazetecilik, bir yandan yüksek ideallerle özdeşleştirilirken, öte yandan ağır bir sınıf filtresinden geçen bir meslek olarak şekilleniyor. Sonuçta, gazetecilikteki sınıf meselesi yalnızca kimin bu alana girebildiğiyle sınırlı değil; aynı zamanda kimin sesinin duyulduğunu, hangi bakış açılarının kamusal tartışmada öne çıktığını da belirliyor.

Avrupa’da sosyal eşitsizlikler konusunda uzmanlaşan İtalyan gazeteci Francesca Barca, Voxeurop internet sitesinde yayımlanan yazısında, gazetecilik mesleğine girişteki sınıfsal engelleri, haber merkezlerindeki ayrımcılık ve güvencesiz çalışma koşullarını, düşük ücretlerin mesleğin itibarına etkisini ve bunun haber kalitesiyle ilişkisini ele alıyor. Yazı, gazetecilikte düşük ücretler ve güvencesizliğin yalnızca serbest çalışanları değil, kadrolu muhabirleri de etkilediğini, bunun ise mesleğin toplumsal prestijini zayıflattığını ve gazeteciliğin demokratik işlevini yerine getirebilmesi için sınıfsal eşitsizliklerin yarattığı görünmez bariyerlerin sorgulanması gerektiğinin altını çiziyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Gazetecilikte profesyonel bir yer edinmek çoğu zaman uzun ve yorucu bir güvencesizlik sürecinden geçmek demek. Bu işin ‘bir misyon’ olarak görülmesi, işi daha da zorlaştırıyor. İtalya’da gazetecilerin ruh sağlığı üzerine araştırma yapan serbest gazeteci Alice Facchini şöyle anlatıyor: ‘Gazetecilikteki güvencesizlik, en azından bizim ortaya çıkardığımız kadarı, mesleğe dair kimlikle bağlantılı. Birçok yaratıcı işte olduğu gibi, mesleği benimsediğim için güvencesizliği kabul ediyorum; ona bir değer atfediyorum. Yani gazeteciliği bir misyon gibi gördüğüm için, içinde yer almak uğruna her şeyi göze alıyorum.’

Deneyimlerini paylaşmayı kabul eden bir İspanyol gazeteci de şöyle diyor: ‘Motivasyonumu ve tutkumu bir kenara bırakıp başka alanlara yönlendirmeye çalıştım. Sırf ‘gazeteciyim’ diyebilmek için hayata tutunmak istemedim. Hayatımı mesleğe bağlamak istemedim.’ Kendisi, başka işlerde deneyim kazandıktan sonra gazeteciliğe geri dönmüş. İspanya’da bu mesleği sınıftan bağımsız şekilde yapmanın mümkün olup olmadığı sorulduğunda şöyle cevap veriyor: ‘Açık konuşayım, sizi uzun süre destekleyecek bir aileniz yoksa çok zor. Üniversiteden birçok arkadaşım iletişim ya da pazarlamaya yönelmek zorunda kaldı. Kimileri de gazeteci olabilmek için başka işlerden para kazanarak yıllarını harcadı. Ben de aynı durumdayım, bolca iletişim ve pazarlama işi yapıyorum. Gazetecilik benim için bir lüks.’

‘Gazetecilikte mesleğe giriş, çoğu zaman aile desteği ve ekonomik ayrıcalıklar olmadan neredeyse imkânsız hale geliyor’

Gazeteciliğe adım atan herkesin risk almaya hazır olması gerektiği söylenir. Editörlerin ilgisini çekebilecek özgün konuları araştırmak, dosyalar hazırlamak ya da bir haberin masrafını üstlenmek gerekir, üstelik haberin yayımlanacağı garanti bile değilken.

‘Bize hep önce serbest çalışmamız, risk almamız söyleniyor. Ama imkânınız varsa risk almak kolaydır; kiranızı ödemekte zorlanırken risk almak imkânsız. İşinizi yapabilmek için sokakta kalmayı göze almak fikri akıl dışı. 20 yıldır altını çizdiğimiz sorun şu: Haberleri kim yapıyor? Belki de geleneksel medyanın haber odaları daha kapsayıcı olmaya ve çeşitlenmeye başladığında, o zaman kısmen de olsa bir çözümden söz edebiliriz,’ diyor Fransız gazeteci Sarah Ichou.

İtalya’nın en büyük gazeteciler sendikası FNSI’den Alessandra Costante ise tabloyu daha net özetliyor: ‘Bugün bir sözleşme beklerken yoksulluğa katlanabilmek için ya zengin olmanız ya da ailenizin sırtına yük olmanız gerekiyor.’

Almanya’daki Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi’nde doktora yapan Jana Rick, Alman Araştırma Vakfı (DFG) destekli Gazetecilikte Prekarizasyon projesinde görev alıyor. 2019–2024 arasında yürütülen araştırmada Almanya’da bin gazeteciyle görüşülmüş. Rick, gazeteciliğin sınıfsal bir meslek olup olmadığı sorusuna şöyle yanıt veriyor: ‘Bulgularımıza göre gazetecilik maddi olarak karşılayabilmeniz gereken bir meslek. Gazeteciler, özellikle de serbest çalışanlar, çoğu zaman partnerlerinin gelirine ya da aile desteğine güveniyor. Bu durum, gazeteciliğin giderek elitlere özgü bir iş haline geldiğini gösteriyor. Bu da medya sektöründeki çeşitlilik için ciddi bir tehdit.’

Viyana’daki Der Standard gazetesinden Harald Fidler’e göre Avusturya’da medya yavaş da olsa çeşitleniyor: ‘Kariyerin ilk adımları genellikle düşük ücretli stajlar ve serbest işlerle başlıyor. Bunları karşılayabilmek ise maddi imkânlara bağlı. Yüksek gelirli ailelerden gelenler için çok daha kolay.’ 2018–2019 yıllarını kapsayan büyük bir araştırmaya göre ankete katılan 501 gazeteciden yalnızca 62’si göçmen kökenliydi. Bu yaklaşık yüzde 12 demek. Oysa nüfusun genelinde oran yüzde 23,7.

Düşük ücretler ve ayrımcılık gazetecilik mesleğinin itibarını zayıflatıyor

Avrupa’da tablo ülkeden ülkeye değişiyor. Fransa ve İtalya’da gazetecilik okulları en yaygın yolken, başka ülkelerde stajlar öne çıkıyor. Ama her yerde ekonomik, sosyal ve kültürel sermaye belirleyici. Fransa’da Grande école adı verilen 14 tane prestijli üniversite var. Bu okullar gazetecilik eğitiminin Fransa’da en iyi verildiği yerler. Üniversite ya da devlet destekli yüksek lisansın yıllık maliyeti birkaç yüz euro iken, özel okullar ise 7 bin eurodan başlıyor. İtalya’da da benzer. Ücretler yıllık 8 bin eurodan başlayıp 20 bin euroyu aşıyor.

İspanya’da ise gazeteci olabilmek için genellikle özel yüksek lisans programlarına para ödemeniz gerekiyor. Çoğunun resmî geçerliliği bile yok, üstelik bu programlar 10 ila 15 bin euro arasında değişiyor. Medyaya adım atmanın bedeli bu kadar yüksekken ve hiçbir iş güvencesi yokken, kim gerçekten bu yola girebilir? Sorun sadece para da değil. Mesleğe hep aynı sosyal sınıfın erişimi var. Sonuçta gerçeği şekillendiren de onlar oluyor. Medyada söz sahibi olanların, yazı yazanların sınıfsal bakışı çok belirgin. Alt sınıflardan gelenlerin sesi ise neredeyse hiç duyulmuyor.

New York’ta göçmen toplulukları için kurulan Documented’ın kurucularından gazeteci Mazin Sidahmed de benzer bir noktaya değiniyor: ‘Bize sürekli şu söyleniyor: Önemli olan, varlıklı, iyi eğitimli ve siyasi bağlantıları güçlü sosyal sınıfı ilgilendiren konular. Onların gündemi günün en önemli haberi oluyor. Bu kesim için yazarsanız adınızı duyurabiliyorsunuz, çünkü çoğu gazete böyle çalışıyor. Aslında hizmet ettikleri kitle, varlıklı sınıf.’

‘Bunca ayrıcalığa rağmen istediğim okula giremedim’

Claire 24 yaşında. Fransa’nın en eski gazetecilik okulu olan Institut français de Presse’de eğitim görmüş. Sınıfta farklı etnik kökenlerden öğrenciler olduğunu söylüyor ama sosyal sınıf açısından tablo tek tipmiş. Okula kabul süreci ise ‘çok zor ve son derece seçici’. Çoğu aday sınava girmeden önce bir yıl boyunca hazırlanıyormuş.

Fransa’da profesyonel bir kariyer için eğitim hayati önem taşıyor. Hangi okula nasıl girileceğini bilmek, doğru liseyi seçmekten başlıyor. Claire şöyle anlatıyor: ‘Liseye başladığımdan beri ne yapmak istediğimi biliyordum. Ailemde ve okulda her şey çok açıktı. O çevrede herkes kuralları biliyordu.’ Claire’in babası diplomat, annesi çevirmen. Londra’daki prestijli üniversite King’s College dâhil yurtdışında eğitim görmüş, dört dil konuşuyor. Yine de istediği okula girememiş: ‘Bunca ayrıcalığıma rağmen hayalini kurduğum Science Po’ya (Fransa’nın en prestijli üniversitelerinden biri) kabul edilmedim’ diyor.

Konuşmamızda Claire, bu sınavın olağanüstü seçici olduğunu vurguluyor: kabul kotası ‘çok düşük’, başvuran sayısı ise çok yüksek. Kültürel açıdan doğru geçmişe sahip olanlar da ‘haksız bir avantaja’ sahip. Üstelik bazı okullar, sınavın yanı sıra adayların sunduğu dosyaları da dikkate alıyor. Claire gibi daha önce staj yapmış ya da medyada çalışmış olanlar açık bir üstünlük elde ediyor. ‘Ailem olmasaydı bu mesleği sürdürmeyi başaramazdım,’ diyor.

Medyada çeşitliliği engelleyen cam tavanlar

Haber merkezlerine girmek hâlâ çok zor. Üstelik belli bir deneyim kazandıktan sonra bile bazı sorumluluk pozisyonlarına erişmek hâlâ son derece güç. Gazetecilik okuluna girmek isteyen herkes için sınav şart. Sorun şu ki her genç aynı fırsata sahip değil. Eğitim süresi ve maliyeti, imkânları kısıtlı olanları kolayca caydırıyor.

Fransa’da medyadaki kapsayıcılığı ve çeşitliliği artırmak için çalışan bir derneğin verilerine göre, 2024’te bir medya eğitim programa katılan öğrencilerin çoğu, anne babalarının temizlik, güvenlik, evde bakım, sağlık destek işleri ya da şoförlük gibi ‘düşük vasıf’ gerektiren işlerde çalıştığı ailelerden geliyor. Tek ebeveynli aileler de dikkat çekiyor. Katılımcıların aile yapısında işçi sınıfı belirgin: babaların yüzde 14,3’ü, annelerin yüzde 2,6’sı işçi; babaların yüzde 11,7’si ve annelerin yüzde 15,6’sı ise işsiz.

Kaliteli habercilik için farklı geçmişlerden gelen gazetecilere ihtiyaç var. Aksi halde risk, hep aynı bakış açısının yeniden üretilmesi. Aktarılanlara göre, editörlük stajı yapan medya öğrencileri sıklıkla ayrımcılık, ırkçılık, homofobi ve cinsel gibi zorluklarla karşılaşıyor. Gazetecilik kendini yenilemekte zorlanan bir meslek. Özellikle dezavantajlı gruplardan gelenler ya da ırkçılığa uğrayanlar için çok daha kırılgan. Bunun birçok nedeni var ama en önemlilerinden biri, hâlâ pek çok haber merkezinin iş ilanlarını kamuya açık şekilde duyurmaması. Böyle bir ortamda yol almak zaten zor; işçi sınıfı kökenliyseniz daha da zor.

Yani aslında, gazeteci olabilmek için ayrıcalıklı bir toplumsal geçmişe sahip olmak gerekiyor. Ama gazeteci olduktan sonra çoğunlukla düşük maaşlar ve güvencesiz sözleşmelerle karşılaşıyorsunuz. Bu durum en çok serbest çalışanlar için geçerli, fakat kadrolular da benzer koşullarda. Mesleğin toplumsal itibarı da bundan etkileniyor.

Hırvatistan’da serbest çalışan bir gazeteci durumu şöyle özetliyor: ‘Hırvatistan’da gazeteciler, kazançlarına bakıldığında artık işçi sınıfının bir parçası sayılabilir. Hırvatistan İstatistik Kurumu verilerine göre Mayıs 2025’te ortalama net maaş 1.451 avroydu; gazetecilerin maaş ortalaması ise bunun altında. Serbest ya da kadrolu olsun, gazeteciler düşük ücret alıyor ve bu da haberlerin niteliğini doğrudan etkiliyor. Gazetecilik prestijli bir meslek olarak görülmüyor; tam tersine, kamuoyunda gazetecilere yönelik algı oldukça düşük. Bu yüzden, daha az parayla geçinmeyi göze alabilenler genellikle bu mesleğe hiç girmiyorlar.”

Bu yazı ilk kez 19 Eylül 2025’te yayımlanmıştır.

Francesca Barca’nın VoxEurop internet sitesinde yayımlanan “Journalism, a bourgeois profession?” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Mert Söyler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://voxeurop.eu/en/journalism-bourgeois-precarity/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Gazetecilik bir burjuva mesleği mi?

Gazetecilikte bir sınıf sorunu mu var? Soru biraz kışkırtıcı gelebilir ama ortada görmezden gelinemeyecek bir gerçek var: Profesyonel gazeteci olmak, yıllarca düşük ücretle, belirsizlik içinde ve türlü fedakârlıklarla ayakta kalmayı gerektiriyor. Bu da mesleği büyük ölçüde maddi ve kültürel imkânı olanlara açık hale getiriyor.

Gazetecilik, tarihsel olarak kamusal çıkarı gözeten, toplumu bilgilendirmeyi amaçlayan bir meslek olarak tanımlansa da, günümüzde bu idealin önüne geçen güçlü yapısal engeller var. Mesleğe giriş yolları, eğitim maliyetleri ve iş piyasasının gerçekleri gazeteciliği giderek daha fazla maddi imkânı olanların erişebildiği bir alan haline getiriyor. Bu da mesleğin kendisini ‘elitlere özgü’ bir uğraş gibi konumlandırırken, haber üretiminin çeşitliliğini ve kapsayıcılığını doğrudan etkiliyor.

Bir yandan da, gazeteciliğin toplumsal itibarı da bu ekonomik ve sınıfsal eşitsizliklerden bağımsız değil. Güvencesiz çalışma koşulları, düşük ücretler ve sürekli risk alma baskısı, mesleği bir ‘misyon’ ya da ‘fedakârlık alanı’ olarak çerçeveliyor. Fakat bu misyon duygusu çoğu zaman, yalnızca aile desteği veya başka gelir kaynakları olanların sürdürebildiği bir ayrıcalığa dönüşüyor. Böylece gazetecilik, bir yandan yüksek ideallerle özdeşleştirilirken, öte yandan ağır bir sınıf filtresinden geçen bir meslek olarak şekilleniyor. Sonuçta, gazetecilikteki sınıf meselesi yalnızca kimin bu alana girebildiğiyle sınırlı değil; aynı zamanda kimin sesinin duyulduğunu, hangi bakış açılarının kamusal tartışmada öne çıktığını da belirliyor.

Avrupa’da sosyal eşitsizlikler konusunda uzmanlaşan İtalyan gazeteci Francesca Barca, Voxeurop internet sitesinde yayımlanan yazısında, gazetecilik mesleğine girişteki sınıfsal engelleri, haber merkezlerindeki ayrımcılık ve güvencesiz çalışma koşullarını, düşük ücretlerin mesleğin itibarına etkisini ve bunun haber kalitesiyle ilişkisini ele alıyor. Yazı, gazetecilikte düşük ücretler ve güvencesizliğin yalnızca serbest çalışanları değil, kadrolu muhabirleri de etkilediğini, bunun ise mesleğin toplumsal prestijini zayıflattığını ve gazeteciliğin demokratik işlevini yerine getirebilmesi için sınıfsal eşitsizliklerin yarattığı görünmez bariyerlerin sorgulanması gerektiğinin altını çiziyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Gazetecilikte profesyonel bir yer edinmek çoğu zaman uzun ve yorucu bir güvencesizlik sürecinden geçmek demek. Bu işin ‘bir misyon’ olarak görülmesi, işi daha da zorlaştırıyor. İtalya’da gazetecilerin ruh sağlığı üzerine araştırma yapan serbest gazeteci Alice Facchini şöyle anlatıyor: ‘Gazetecilikteki güvencesizlik, en azından bizim ortaya çıkardığımız kadarı, mesleğe dair kimlikle bağlantılı. Birçok yaratıcı işte olduğu gibi, mesleği benimsediğim için güvencesizliği kabul ediyorum; ona bir değer atfediyorum. Yani gazeteciliği bir misyon gibi gördüğüm için, içinde yer almak uğruna her şeyi göze alıyorum.’

Deneyimlerini paylaşmayı kabul eden bir İspanyol gazeteci de şöyle diyor: ‘Motivasyonumu ve tutkumu bir kenara bırakıp başka alanlara yönlendirmeye çalıştım. Sırf ‘gazeteciyim’ diyebilmek için hayata tutunmak istemedim. Hayatımı mesleğe bağlamak istemedim.’ Kendisi, başka işlerde deneyim kazandıktan sonra gazeteciliğe geri dönmüş. İspanya’da bu mesleği sınıftan bağımsız şekilde yapmanın mümkün olup olmadığı sorulduğunda şöyle cevap veriyor: ‘Açık konuşayım, sizi uzun süre destekleyecek bir aileniz yoksa çok zor. Üniversiteden birçok arkadaşım iletişim ya da pazarlamaya yönelmek zorunda kaldı. Kimileri de gazeteci olabilmek için başka işlerden para kazanarak yıllarını harcadı. Ben de aynı durumdayım, bolca iletişim ve pazarlama işi yapıyorum. Gazetecilik benim için bir lüks.’

‘Gazetecilikte mesleğe giriş, çoğu zaman aile desteği ve ekonomik ayrıcalıklar olmadan neredeyse imkânsız hale geliyor’

Gazeteciliğe adım atan herkesin risk almaya hazır olması gerektiği söylenir. Editörlerin ilgisini çekebilecek özgün konuları araştırmak, dosyalar hazırlamak ya da bir haberin masrafını üstlenmek gerekir, üstelik haberin yayımlanacağı garanti bile değilken.

‘Bize hep önce serbest çalışmamız, risk almamız söyleniyor. Ama imkânınız varsa risk almak kolaydır; kiranızı ödemekte zorlanırken risk almak imkânsız. İşinizi yapabilmek için sokakta kalmayı göze almak fikri akıl dışı. 20 yıldır altını çizdiğimiz sorun şu: Haberleri kim yapıyor? Belki de geleneksel medyanın haber odaları daha kapsayıcı olmaya ve çeşitlenmeye başladığında, o zaman kısmen de olsa bir çözümden söz edebiliriz,’ diyor Fransız gazeteci Sarah Ichou.

İtalya’nın en büyük gazeteciler sendikası FNSI’den Alessandra Costante ise tabloyu daha net özetliyor: ‘Bugün bir sözleşme beklerken yoksulluğa katlanabilmek için ya zengin olmanız ya da ailenizin sırtına yük olmanız gerekiyor.’

Almanya’daki Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi’nde doktora yapan Jana Rick, Alman Araştırma Vakfı (DFG) destekli Gazetecilikte Prekarizasyon projesinde görev alıyor. 2019–2024 arasında yürütülen araştırmada Almanya’da bin gazeteciyle görüşülmüş. Rick, gazeteciliğin sınıfsal bir meslek olup olmadığı sorusuna şöyle yanıt veriyor: ‘Bulgularımıza göre gazetecilik maddi olarak karşılayabilmeniz gereken bir meslek. Gazeteciler, özellikle de serbest çalışanlar, çoğu zaman partnerlerinin gelirine ya da aile desteğine güveniyor. Bu durum, gazeteciliğin giderek elitlere özgü bir iş haline geldiğini gösteriyor. Bu da medya sektöründeki çeşitlilik için ciddi bir tehdit.’

Viyana’daki Der Standard gazetesinden Harald Fidler’e göre Avusturya’da medya yavaş da olsa çeşitleniyor: ‘Kariyerin ilk adımları genellikle düşük ücretli stajlar ve serbest işlerle başlıyor. Bunları karşılayabilmek ise maddi imkânlara bağlı. Yüksek gelirli ailelerden gelenler için çok daha kolay.’ 2018–2019 yıllarını kapsayan büyük bir araştırmaya göre ankete katılan 501 gazeteciden yalnızca 62’si göçmen kökenliydi. Bu yaklaşık yüzde 12 demek. Oysa nüfusun genelinde oran yüzde 23,7.

Düşük ücretler ve ayrımcılık gazetecilik mesleğinin itibarını zayıflatıyor

Avrupa’da tablo ülkeden ülkeye değişiyor. Fransa ve İtalya’da gazetecilik okulları en yaygın yolken, başka ülkelerde stajlar öne çıkıyor. Ama her yerde ekonomik, sosyal ve kültürel sermaye belirleyici. Fransa’da Grande école adı verilen 14 tane prestijli üniversite var. Bu okullar gazetecilik eğitiminin Fransa’da en iyi verildiği yerler. Üniversite ya da devlet destekli yüksek lisansın yıllık maliyeti birkaç yüz euro iken, özel okullar ise 7 bin eurodan başlıyor. İtalya’da da benzer. Ücretler yıllık 8 bin eurodan başlayıp 20 bin euroyu aşıyor.

İspanya’da ise gazeteci olabilmek için genellikle özel yüksek lisans programlarına para ödemeniz gerekiyor. Çoğunun resmî geçerliliği bile yok, üstelik bu programlar 10 ila 15 bin euro arasında değişiyor. Medyaya adım atmanın bedeli bu kadar yüksekken ve hiçbir iş güvencesi yokken, kim gerçekten bu yola girebilir? Sorun sadece para da değil. Mesleğe hep aynı sosyal sınıfın erişimi var. Sonuçta gerçeği şekillendiren de onlar oluyor. Medyada söz sahibi olanların, yazı yazanların sınıfsal bakışı çok belirgin. Alt sınıflardan gelenlerin sesi ise neredeyse hiç duyulmuyor.

New York’ta göçmen toplulukları için kurulan Documented’ın kurucularından gazeteci Mazin Sidahmed de benzer bir noktaya değiniyor: ‘Bize sürekli şu söyleniyor: Önemli olan, varlıklı, iyi eğitimli ve siyasi bağlantıları güçlü sosyal sınıfı ilgilendiren konular. Onların gündemi günün en önemli haberi oluyor. Bu kesim için yazarsanız adınızı duyurabiliyorsunuz, çünkü çoğu gazete böyle çalışıyor. Aslında hizmet ettikleri kitle, varlıklı sınıf.’

‘Bunca ayrıcalığa rağmen istediğim okula giremedim’

Claire 24 yaşında. Fransa’nın en eski gazetecilik okulu olan Institut français de Presse’de eğitim görmüş. Sınıfta farklı etnik kökenlerden öğrenciler olduğunu söylüyor ama sosyal sınıf açısından tablo tek tipmiş. Okula kabul süreci ise ‘çok zor ve son derece seçici’. Çoğu aday sınava girmeden önce bir yıl boyunca hazırlanıyormuş.

Fransa’da profesyonel bir kariyer için eğitim hayati önem taşıyor. Hangi okula nasıl girileceğini bilmek, doğru liseyi seçmekten başlıyor. Claire şöyle anlatıyor: ‘Liseye başladığımdan beri ne yapmak istediğimi biliyordum. Ailemde ve okulda her şey çok açıktı. O çevrede herkes kuralları biliyordu.’ Claire’in babası diplomat, annesi çevirmen. Londra’daki prestijli üniversite King’s College dâhil yurtdışında eğitim görmüş, dört dil konuşuyor. Yine de istediği okula girememiş: ‘Bunca ayrıcalığıma rağmen hayalini kurduğum Science Po’ya (Fransa’nın en prestijli üniversitelerinden biri) kabul edilmedim’ diyor.

Konuşmamızda Claire, bu sınavın olağanüstü seçici olduğunu vurguluyor: kabul kotası ‘çok düşük’, başvuran sayısı ise çok yüksek. Kültürel açıdan doğru geçmişe sahip olanlar da ‘haksız bir avantaja’ sahip. Üstelik bazı okullar, sınavın yanı sıra adayların sunduğu dosyaları da dikkate alıyor. Claire gibi daha önce staj yapmış ya da medyada çalışmış olanlar açık bir üstünlük elde ediyor. ‘Ailem olmasaydı bu mesleği sürdürmeyi başaramazdım,’ diyor.

Medyada çeşitliliği engelleyen cam tavanlar

Haber merkezlerine girmek hâlâ çok zor. Üstelik belli bir deneyim kazandıktan sonra bile bazı sorumluluk pozisyonlarına erişmek hâlâ son derece güç. Gazetecilik okuluna girmek isteyen herkes için sınav şart. Sorun şu ki her genç aynı fırsata sahip değil. Eğitim süresi ve maliyeti, imkânları kısıtlı olanları kolayca caydırıyor.

Fransa’da medyadaki kapsayıcılığı ve çeşitliliği artırmak için çalışan bir derneğin verilerine göre, 2024’te bir medya eğitim programa katılan öğrencilerin çoğu, anne babalarının temizlik, güvenlik, evde bakım, sağlık destek işleri ya da şoförlük gibi ‘düşük vasıf’ gerektiren işlerde çalıştığı ailelerden geliyor. Tek ebeveynli aileler de dikkat çekiyor. Katılımcıların aile yapısında işçi sınıfı belirgin: babaların yüzde 14,3’ü, annelerin yüzde 2,6’sı işçi; babaların yüzde 11,7’si ve annelerin yüzde 15,6’sı ise işsiz.

Kaliteli habercilik için farklı geçmişlerden gelen gazetecilere ihtiyaç var. Aksi halde risk, hep aynı bakış açısının yeniden üretilmesi. Aktarılanlara göre, editörlük stajı yapan medya öğrencileri sıklıkla ayrımcılık, ırkçılık, homofobi ve cinsel gibi zorluklarla karşılaşıyor. Gazetecilik kendini yenilemekte zorlanan bir meslek. Özellikle dezavantajlı gruplardan gelenler ya da ırkçılığa uğrayanlar için çok daha kırılgan. Bunun birçok nedeni var ama en önemlilerinden biri, hâlâ pek çok haber merkezinin iş ilanlarını kamuya açık şekilde duyurmaması. Böyle bir ortamda yol almak zaten zor; işçi sınıfı kökenliyseniz daha da zor.

Yani aslında, gazeteci olabilmek için ayrıcalıklı bir toplumsal geçmişe sahip olmak gerekiyor. Ama gazeteci olduktan sonra çoğunlukla düşük maaşlar ve güvencesiz sözleşmelerle karşılaşıyorsunuz. Bu durum en çok serbest çalışanlar için geçerli, fakat kadrolular da benzer koşullarda. Mesleğin toplumsal itibarı da bundan etkileniyor.

Hırvatistan’da serbest çalışan bir gazeteci durumu şöyle özetliyor: ‘Hırvatistan’da gazeteciler, kazançlarına bakıldığında artık işçi sınıfının bir parçası sayılabilir. Hırvatistan İstatistik Kurumu verilerine göre Mayıs 2025’te ortalama net maaş 1.451 avroydu; gazetecilerin maaş ortalaması ise bunun altında. Serbest ya da kadrolu olsun, gazeteciler düşük ücret alıyor ve bu da haberlerin niteliğini doğrudan etkiliyor. Gazetecilik prestijli bir meslek olarak görülmüyor; tam tersine, kamuoyunda gazetecilere yönelik algı oldukça düşük. Bu yüzden, daha az parayla geçinmeyi göze alabilenler genellikle bu mesleğe hiç girmiyorlar.”

Bu yazı ilk kez 19 Eylül 2025’te yayımlanmıştır.

Francesca Barca’nın VoxEurop internet sitesinde yayımlanan “Journalism, a bourgeois profession?” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Mert Söyler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://voxeurop.eu/en/journalism-bourgeois-precarity/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x