Gazze’de 10 Ekim’de uygulanmaya başlayan ateşkes, açlık çeken Filistinlilerin toplu ölümünden endişe edenleri kısmen rahatlattı. Ancak açlığın etkileri bilinenden daha derin olabilir. ABD’nin New Mexico eyaletinden acil tıp doktoru Clayton Dalton, The New Yorker dergisinde yayınlanan makalesinde bu etkileri sıraladı. Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“Gazze’nin kuzeyinde çalışan genç bir sağlık çalışanı olan Soliman Zyad, birkaç hafta önce bana ailesinin açlıktan ölmek üzere olduğunu söyledi. Bazı günler, o ve amcası Abdulkerim, sabah 3’ten öğleden sonraya kadar yiyecek aramak için dolaşıyorlardı. Zyad, “Un bulmadan eve dönmeyeceğimize yemin ettik. İnsanlar tek bir çuval un için hayatlarını riske atmaya hazır,” dedi. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, Gazze nüfusunun neredeyse yüzde 40’ı günlerce yemek yemeden yaşıyordu. Bazen Abdulkerim açlık ve yorgunluktan kusuyordu. İkizlere hamile olan karısı ise şiddetli anemi hastasıydı.
Anneler açlıktan bebeklerini emziremiyor
Gazze’deki son gıda kıtlığı, İsrail’in ateşkesi sona erdirip 11 hafta süren bir abluka uyguladığı Mart ayında başladı. Yaklaşık 3000 Filistinli yiyecek ararken öldürüldü. The Lancet’in Ekim 2025 sayısında yayımlanan Birleşmiş Milletler’in bir araştırmasına göre, Gazze’de 54 binden fazla çocuk yetersiz besleniyor. Beş bebekten biri prematüre veya düşük kilolu doğdu. Annesi, sadece 1 kilo ağırlığında doğan Rafif adlı bebeğini yetersiz beslendiği için emziremiyordu; bebek sürekli ağlıyor, kilo kaybediyordu. Sonunda ülser ve enfeksiyonlardan 18 Ağustos’ta öldü.
Karaborsada, 7 Ekim 2023’ten önce yaklaşık 10 sent olan bir kilogram unun fiyatı, abluka sırasında 35 dolara yükseldi. O da bulunabilirse…
Gazze’deki kalıcı yıkıma rağmen, acil açlık krizinin sona ereceğine dair umut var. Dünya çapında gıda güvensizliğini izleyen uluslararası bir kuruluş olan Kıtlık İnceleme Komitesi, Ağustos ayında “Bu kıtlık tamamen insan yapımı olduğu için durdurulabilir ve tersine çevrilebilir” diye yazdı.
Ancak birçok uzman, kıtlığın tüm sonuçlarının geri alınamayacağı konusunda uyarıda bulunuyor.
Savaş durdurulmuş olabilir. Ama yetersiz beslenen çocukların oynamaya dermanı yok. Aylarca süren kıtlığın geri dönüşü olmayan hasara yol açtığı endişesi var. Gazze’de gelecek nesil kaybediliyor, çocuklar hayatları boyunca bundan mustarip olacaklar.
Gazze’de bir nesil kaybedildi
Açlık Üzerine: Amerika’da Şiddet ve Arzu, Açlıktan Ozempic’e kitabının yazarı tarihçi Dana Simmons, “İnsanlar, açlıktan hemen kurtulmanın mümkün olmadığını anlamıyor” diyor. Ciddi beslenme bozukluğu yaşayanlar için, normal yemeklere yeniden başlamak bile hastalığa, hatta ölüme neden olabilir. Açlıktan kurtulanlar, gıdaya yeniden erişim kazandıktan sonra bile on yıllar boyunca kronik hastalıklar ve ruh sağlığı sorunları riskiyle karşı karşıya kalır.
Stanford Üniversitesi Küresel Sağlık İnovasyon Merkezi’nden akademisyen Ruth Gibson “Bu durum tersine çevrilebilir mi? Hayır,” diyor. Gazze’de bir nesil kaybedilmiş olabilir.
Açlığı Polonya Yahudileri’ne sorun
Açlığın yol açtığı tahribat hakkında bildiklerimizin çoğu, Nazilerin 1940’tan itibaren yaklaşık yarım milyon Yahudi’yi zorla yerleştirdiği Varşova Gettosu’ndan geliyor. O dönemde işgal altında olan Polonya’daki Alman yetkililer, yaşamı sürdürmek için gerekli olan asgari miktardan daha az erzak sağladı. Kısa süre sonra her gün 500 kişi açlıktan ölmeye başladı.
1940’lara kadar vücudun açlıkla tam olarak nasıl başa çıktığı bir sırdı. Doktorlar, Getto’ya gizlice sokulan ekipmanları kullanarak kılcal dolaşımı ölçtüler, mikroskop altında kemik iliğini incelediler ve elektrokardiyogramlar kaydettiler. Kasların eridiğini, cildin sigara kâğıdı gibi bir doku kazandığını ve bacaklar, skrotum, labia, kalp ve akciğerlerde sıklıkla şişlik görüldüğünü yazdılar. Doktorlar mezarlıkta 3000’den fazla otopsi yaptılar ve açlığın kemikleri yumuşattığını ve hayati organları körelttiğini ortaya çıkardılar.
Açlık çeken çocuklar oynamayı bıraktılar, halsiz veya ilgisiz görünüyorlardı; bilişsel gelişim durmuş, hatta gerilemiş gibi görünüyordu. Bazıları “deri kaplı iskeletler” gibi görünüyordu.
Vücut kendini yiyip bitiriyor
Çalışmanın en önemli bulgularından biri, vücudun enerji tasarrufu yapmak, hayati doku ve fonksiyonları korumak için sofistike yöntemlere sahip olduğuydu. Kan, karaciğer ve kaslardaki glikoz rezervleri hızla tükenir. Ardından vücut, üç farklı şekilde yağ yakmaya geçer. Yağ moleküllerinin bir kısmı glikoz üretmek için kullanılabilir; bir kısmı beyin dahil belirli dokular için alternatif bir enerji kaynağı olan ketonlar üretmek için kullanılabilir.
İnsan vücudunun enerji tasarrufu stratejileri, ayıların kış uykusuna girme şekliyle bazı ortak noktalara sahiptir. Varşova’daki araştırmacılar, nefesteki karbondioksit miktarını ölçerek metabolizma hızının yüzde 40 kadar azaldığını, kalp atış hızının, kan basıncının ve vücut ısısının düştüğünü belirlediler. Ancak bu adaptasyonlar sadece belirli bir süre için zaman kazandırabilir. Sonunda vücut, son çare olarak bir enerji kaynağına yönelir: proteinlerdeki amino asitler, kimyasal olarak parçalanıp yakılarak ATP üretilebilir. Vücut, bu ihtiyaçları karşılamak için kendini yiyip bitirir. Bu da organların körelmesini açıklıyordu.
Bu noktaya asla ulaşılamazsa, açlık ölümcül bir aşamaya girer: Enfeksiyona yakalanmak kolaylaşır, enfeksiyondan kurtulunsa bile kalp yetmezliği kapıdadır.
Açlık çeken beyin mutlu değildir
Varşova’da doktorlar açlığın psikolojik sonuçlarını da belgeledi. Açlık çekenler giderek daha fazla depresif, sinirli, endişeli ve içine kapanık hale geldi. Konsantrasyon ve problem çözme konusunda zorluk yaşadılar. Açlık çekenlerden birinin kızı, babasının hayatının geri kalanında yatağının altında konserve yiyecek sakladığını söyledi.
Ottawa Üniversitesi psikiyatri profesörü Wendy Spettigue, “Açlık çeken beyinlerin mutlu beyinler olamayacağını keşfettik” dedi. Kıtlık çeken hastalar için sonuçlar, açlık sona erdikten sonra da uzun süre devam etti.
Yeniden beslenme sendromu
Bir başka sürpriz ise, açlığa maruz kalanlar tekrar yemek yemeye başladığında beliriyor. Şiddetli yorgunluk, bacaklarda veya yüzde şişlik, düzensiz kalp atışı veya nefes alma, kusma veya ishal ve kramplar veya nöbetler gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Çoğunun durumu kötüleşiyor. Bu fenomen, yeniden beslenme sendromu olarak biliniyor.
Kronik açlık sırasında vücut çok düşük insülin, vitamin ve mineral seviyelerine uyum sağlamaya çalışıyor. Yeniden beslenme sendromu, tüm kalorilerin bir anda geri kazanılmasıyla ortaya çıkıyor. Çünkü metabolizma yeterince hızlı geri dönemiyor. Fazla insülin üretiyor bu da karbonhidrat metabolizmasında ani bir artışa neden oluyor. Potasyum ve tiamin kandan hücrelere akar. Kandaki düşük fosfat ve potasyum seviyeleri kalp ve solunum durmasına neden olabilir; düşük tiamin seviyeleri beyne zarar verebilir.
Gazzelilerin yeniden beslenme sendromu riski altında mı? Nasıl olmasınlar? Başta çocuklar ölebilir.
Yeniden beslenme sendromu nasıl önlenir?
Yeniden beslenme sendromunu önlemenin en iyi yolu, sağlık çalışanlarının yüksek riskli grupları yoğun bir şekilde izlemesidir. Bu gruplar arasında çok fazla kas veya yağ kaybetmiş ya da bir ay veya daha uzun süre ihtiyaçlarının yarısından azını yemiş kişiler yer alıyor.
Tıp uzmanlarına göre bu kategorilere giren herkese, yemek yemeden önce ve ilk üç gün boyunca her on iki saatte bir kan testi yapmalıdır. Oral rehidrasyon tuzları veya damardan serum elektrolitleri güçlendirebilir. İlk gün hayati belirtiler dört saatte bir kontrol edilmelidir. Beslenme, 100 gram sıvı glikozla (yarım fincan şeker eşdeğeri) başlayarak çok düşük seviyelerde başlamalıdır. Ancak çoğu sağlık tesisinin yıkık olduğu bir yerde tüm bunlar son derece zor olacaktır.
Tıbbi gözetimden yoksun olanlar için en güvenli yol, son derece dikkatli davranmaktır. İlk iki gün boyunca günde beş ila altı kez küçük porsiyonlarda yemek öneriliyor. Durumu iyi olanlar bir hafta boyunca giderek daha büyük porsiyonlar yemeye başlayabilir. Denetimsiz ortamlarda şeker ve gazlı içecekler gibi şeker açısından zengin gıdalar yerine fasulye, mercimek, yumurta, muz ve yeşil sebzeler tercih edilmelidir. Multivitaminler, oral rehidrasyon tuzları ve elektrolit takviyeleri varsa yardımcı olabilir.
Etkileri hayat boyunca sürüyor
Açlığı geçici bir durum, yani yiyeceğe tekrar erişilene kadar var olan bir şey olarak düşünmek cazip gelebilir. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki on yıllarda, araştırmalar açlığın etkilerinin kalıcı olabileceğini göstermeye başladı.
1990’lı yıllardan bu yana, bir dizi çalışma, açlığın rahimdeki fetüsler üzerindeki uzun vadeli etkilerini inceledi. Amsterdam Üniversitesi’nden biyolog Tessa Roseboom, “Bu etkiler 80 yıl sonra da ölçülebilir” dedi. Hollanda’da İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan büyük kıtlık sırasında anne karnında olan insanlar, beyinleri daha küçük olarak büyüdü; böbreklerinde daha az nefron vardı, bu da organların etkinliğini azalttı. Rosebloom, “Bilişsel işlevler farklı, zihinsel sağlık farklı, metabolizmadaki değişiklikler Tip 2 diyabet oranlarının artmasına neden oldu” dedi. Rosebloom, depresyon, anksiyete ve bağımlılık oranlarındaki artışı da belgeledi. “Hayatınızda tüm organlarınızı inşa ettiğiniz tek bir dönem vardır. Kalbinizi veya beyninizi yeniden inşa etmek için ikinci bir şansınız yoktur,” diyor.
Diğer bilim insanları, doğum öncesi açlık ile şizofreni, düşük IQ, azalan ekonomik katılım ve artan ölüm oranı arasında bağlantı kurdu. Bir şekilde açlığa maruz kalmak hayatınızın geri kalanına gölge düşürüyordu.
Açlık çeken çocuklar fakir kalıyor
Penn State’te demograf ve araştırma görevlisi olan Daniel Ramirez, benzer bir çalışma tasarımı kullanarak kıtlık sırasında çocuk olanlar üzerinde açlığın etkisini ölçtü, “Eğitim, gelir, meslek, işlevsel sınırlamalar ve depresyon üzerinde etkileri olduğunu gördüm” dedi ve ekledi: “Açlıktan kurtulan çocuklar, sonuçta daha az eğitim almış, üniversiteye gitme şansı daha düşük olmuş ve yoksulluk sınırının altına düşme olasılıkları yüzde 20 daha fazla olmuştur.”
Ramirez, “Vücudun hafızası vardır” dedi. Açlık DNA’ya kazınıyor.
Gazze’de beslenmede iyileşme henüz yok
Gazze’de en son ateşkesin yaşandığı bu yılın başlarında, uluslararası bir sağlık çalışanları ekibinin parçası olarak oradaydım. Açlık yaygındı, ancak daha sonra ulaşacağı gibi aşırı düzeyde değildi. Yıkım o kadar şiddetliydi ki, yeniden inşa ve iyileşme yıllar sürecek gibi görünüyordu. Şimdi, kıtlık ilan edilmesinden ve yedi ay daha süren İsrail saldırılarından sonra, iyileşme daha da zor olacak.
Ateşkesin ardından BM raporuna göre, son günlerde Gazze’ye günde ortalama 100’den az kamyon ulaşıyor. Gazzeliler hâlâ marketlerde sınırlı sayıda un ve konserve gıda bulabiliyor. Et, yumurta ve sebze gibi taze gıdalara ulaşmak hâlâ imkânsız. Beslenme ve sağlık durumunda gerçek bir iyileşme olmadı. Yetersiz beslenen çocuklar pediatri servislerine gitmeye devam ediyor. Küçük çocuklar, daha önce görmedikleri için meyve ve sebzelerin isimlerini bilmiyor.
Gazze’de, yeniden beslenme sendromu riskinden endişe ediliyor. Gazze’de kademeli bir yeniden beslenme programı uygulamak şu anda çok zor, çünkü hastaneler son derece sınırlı kapasiteyle çalışıyor. Birçoğunda tıbbi personel, temel malzemeler ve hatta yetersiz beslenme vakaları için gerekli özel terapötik gıdalar bile yok. Sıradan insanlar ise çoğunlukla yeniden beslenme sendromunun riskinden habersiz. Beslenme açısından ideal olmasa bile, açlığı gidermek için bulabildikleri olan her türlü yiyeceği yiyebilirler.
Hollanda’daki kıtlık altı aydan az sürdü, ancak etkileri bugün hâlâ hissediliyor. Gazze’de de aynı şeyin, hatta daha kötüsünün yaşanmasına doğru gidiyoruz. Obezite, kalp hastalığı, akıl hastalığı ve sosyoekonomik sonuçların daha yüksek seviyelerde görülmesi son derece muhtemel. Gazze nüfusunun yarısını çocuklar oluşturuyor ve muhtemelen hayatları boyunca açlığın sonuçların acısını çekecekler.
Bu kadar geniş kapsamlı etkileri nasıl hafifletmeye başlayabilirsiniz? Gazzeliler sadece besleyici gıdalara değil, aynı zamanda öğretmenlere ve okullara, terapistlere ve kliniklere, doktorlara ve hastanelere, evlere ve işlere de ihtiyaç duyacaklar. Kısacası, savaşın onlardan aldığı her şeye.”
Bu yazı ilk kez 27 Ekim 2025’te yayımlanmıştır.




