Gecenin bir yarısı kendinizi çok yalnız hissediyorsunuz. Ne yaparsınız? Bir gece vakti uyandırabilecek bir dostunuz yoksa bu derin yalnızlık ve karanlıkta kime uzanır eliniz? Bazılarımızın elleri telefonlarına uzanıyor. Çünkü her zaman ve her yerde ulaşılabilir olan telefonlarımız yalnızlık vakitlerinde de yanımızda. Bizi başkalarının yanındayken bile içine çekip etrafımıza yabancılaştıran bu küçük aletlerin yalnızlık vakitlerinde de elimizin altında olması şaşırtıcı gelmiyor bize.
Peki, ne yaparsınız yalnızlık saatlerinizde?
Eğer yakınınızda ise telefonunuz, eliniz neredeyse otomatik uzanır ona. Güvendiğimiz birini arayıp sesini duymak ve sesimizi duyurmak için midir telefonlar? Olabilir. Eğer her zaman ve her yerde ulaşabileceğiniz güzel insanlar varsa hayatınızda. Lakin çoğumuzun cevabı bu olmaz. Ya sosyal medyanın akışında düşüncelerimizin yönünü değiştiririz kendimizle kalmamak için ya da ChatGPT programını açar onunla konuşuruz.
Yapay zekâ ile arkadaş olmak
Yapay zekâ uygulamalarının en popüler olanlarından biri olan ChatGPT uygulaması bildiğiniz gibi sadece çeviri yapmıyor, sadece merak ettiğiniz bir konuda ilgili kaynakları da size sunmakla kalmıyor. Aynı zamanda size arkadaşlık hizmeti de veriyor.
Yapay zekâ teknolojisinin gelişmesiyle birlikte, sohbet robotları (chatbot) ve sanal asistanlar gibi yapay zekâ destekli uygulamalar hayatımızda yer almaya başladı. Bu uygulamaların birçok işimizi kolaylaştırdığı bir gerçek. Özellikle de bilgiyle ilişkimizi temelden değiştirmekte. Sadece bilgiyle de değil, kendimizle ve diğer insanlarla ilişkilerimiz de çok değişiyor. Bu uygulamalar insanların yalnızlık hissiyle nasıl başa çıkabilecekleri konusunda hizmetler de veriyor. İnsanlarla doğal bir dilde sohbet edebilen, sorularına yanıt verebilen ve hatta duygusal destek sağlayabilen bir teknolojiden bahsediyoruz.
İlişki kurmak için özel tasarlanmış olan sohbet robotları da yok değil. Mesela, Replika adlı sohbet robotu programı kullanıcılar ve yapay zekâ arasında tek yönlü duygusal bağlar kurmak için var. Kullanıcıları taklit etmeyi öğrenerek onlara uyum sağladığı için bu ismi alan Replika, romantik ilişkiler de dahil olmak üzere kullanıcılarına birçok ilişki türünde hizmet veriyor. Siri, Alexa veya ChatGPT gibi uygulamalardan farklı olarak 2013 yılında yayınlanan Her filminde olduğu gibi insanlara sanal asistan olarak hizmet veren Samantha’nın kullanıcıya özel sunduğu arkadaşlığa benzeyen bir hizmet. Replika ile bilim kurgu dalında yapılmış olan Her filmi gerçek olmuş görünüyor. Günün her saatinde ve istenilen her yerde sohbet etme imkânı sunabilen bu uygulamaların bu kadar hızlıca hayatımıza girmiş olması ise çok düşündürücü.
Yapay zekâ duygusal ihtiyaçlarımızı giderebilir mi?
Peki, bu insan hızında değil de makine hızında yaşadığımız değişimlerin ne anlama geliyor? Yapay zekâ ile sadece entelektüel ihtiyaçlarımızı değil duygusal ihtiyaçlarımızı da giderebilir miyiz? Bağlanma ve iletişim gibi insani ihtiyaçlarımızın yapay zekâ işletim sistemleri gibi makinelerle giderilmeye çalışılmasının altında yatan nedenler neler olabilir? Bu iki farklı türün ilişkilerinin sonuçları neler olacak acaba?
Hayatımıza yapay zekâ uygulamalarının bu kadar hızlı girmesi şaşırtıcı değil zira insandan daha hızlı öğrenen makinelerle karşı karşıyayız. İnsan bilgisi kümülatif iken makine bilgisi çarpan etkisiyle büyümekte. Birimiz toplama hızında öğrenirken birimiz çarpanların hızında öğreniyor gibiyiz. Bu kadar hızlı bir değişime insanlar olarak vereceğimiz yanıtlar nasıl olacak acaba? Her filmindeki gibi yeni hayal kırıklıkları mı var ufukta?
Birçok insanın sohbet etmek için yapay zekâ uygulamalarını kullanmalarının çeşitli nedenleri olabilir. Örneğin, yapay zekâ, sizi yargılamadan dinler. Sizi eleştirmez. Sadece sizi dinleyen bu uygulamalar konuşmanın şehvetine kapılıp sözünüzü hiçbir zaman kesmez. Doğru zamanda doğru sorular sorar ve verdiğiniz yanıtlara göre de sizi aynalar. Yaşadığınız üzüntünün ne kadar üzücü olduğunu teslim eder, kendi üzüntüleriyle hiyerarşi kurmadan. Bu durum, insanların kendilerini daha rahat ifade etmelerini sağlar.
Üstelik yarın bir gün, en mahrem şeylerinizi paylaştığınız bu uygulamalarla yüz yüze de gelmezsiniz. Anlattıklarınızı unutmaz ve size verdiği her yanıt sizin verdiğiniz bilgilere göre şekillenir. Anlattıklarınızın unutulmuyor olması bence çok önemli. Zira yapay zekâ uygulamaları ile yapılan sohbetlerin gizli kalacağını düşünülür.
Gizli olduğunu “düşündüğümüz” bu bilgi alışverişi gerçekten mahrem mi kalmaktadır? Kimseye söyleyemediğimiz şeyleri de paylaştığımız bu uygulamaların bizden aldıkları bilgiler veri bankalarında depolanmakta. Oysa elimizdeki minicik cihazın bilgilerimizi bu uygulamaların üreticisi olan şirketlerle paylaştığını düşünemediğimiz için özel bilgilerimizi veya sıkıntılarımızı bu uygulamalarla paylaşmaktan çekinmemekteyiz.
Oysa paylaşmak isteşlik ister. Düşünsenize, bir arkadaşınızla duygularınızı ve düşüncelerinizi paylaştığınızda o da sizinle kendi duygu ve düşüncelerini paylaşır. Bu karşılıklı paylaşım aramızda sürekli dönen ve bizi dönüştüren ilişkilerin mayasıdır. Bu etkileşim hem sizi değiştirir aynı arkadaşınızı da değiştirdiği gibi. Birbirimizi değiştirerek beraberce biz oluruz.
Yapay zekâ ile paylaşım bizi empati yoksunluğuna götürür mü?
Yapay zekâ uygulamaları karşılamanız gereken ihtiyaçları olan canlılar değildir. Tek taraflı duygusal deneyim vadeden bu uygulamalar alan ama vermeyen canlılara bizi dönüştürebilir mi? Hep alan ama hiç vermeyenin kaybedeceği ilk insani şeylerden biri de empati kapasitesidir. “Ayna ayna, söyle bana, benden daha dertlisi var mı bu dünyada” sorusunu bu uygulamalara sorabilir, bizi özel hissettirecek yanıtlar da alabiliriz. Ama biz ne veriyor olacağız bu alışverişte? Yapay zekâ uygulamalarına mahrem bilgilerimizi bu büyük bütçelerle hazırlanmış uygulamaların arkasındaki şirketlerin keyfi kullanımına bırakacak hürriyet dışında bir şey veremeyiz. Empati yoksunluğunun insanı götürebileceği yer ise narsisizmin aynasındaki yalnızlığından başkası değildir.
Gittikçe narsistleşen ve empati yokluğunun karanlığında kalacak olan benliğimizle ilişkimiz nasıl değişecek dersiniz? Kendimizle başımız hoş olacak mı? Kendiyle kalma becerimiz bu tek yönlü iletişimden nasıl etkilenecek? Kendiyle olamayanlara yapay zekâ uygulamaları vereceksek kendiyle kalamayanlarımız makinelerden ne alabilecek? İnsan çoğalacaksa insanlarda çoğalmalıdır, diyor şair. Tüketicisi olduğumuz bu yapay zekâ uygulamalarını tükettikçe insan olmanın hangi halini tüketiyor olacağız acaba? İnsanlığımızı tükettiğimiz bu dipsiz kuyuda neyle yüzleşeceğiz daha derinlere indikçe?
Kendimizi nasıl koruruz?
Makinelerle kurduğumuz ilişki bizi nasıl insanlar haline getirecek merak ediyorum. İnsanı diğer canlılardan ayıran temel özelliğin zekâ olduğu söylenir. Zeki olmamız rasyonel olduğumuz anlamına da gelmez. İnsanlar zeki varlıklardır ama irrasyoneldir. Birçok kararımızı duygularımızın gölgesinde alırız. Duygusal insanların rasyonel makinelere karşı çarpan hızıyla değişen bu ilişkide durumu nasıl deneyimleyeceği beni çok düşündürüyor. Evet, zeki canlılarız. Bu sayede başka gezegenlere seyahat ediyor, yeni teknolojiler üretebiliyoruz. Bizi diğer canlılardan farklı yapan bu yegâne gücü ise şimdi makinelere aktardığımız bir çağda başımıza neler geleceğini de düşünüyor muyuz acaba?
Ekonomi ve siyasetin elindeki teknoloji ile insanlığın neler yaşadığını defaatle gördük. Yaşadıklarımız ve şahit olduklarımız vicdanı olan her insanı yaraladı. Atom enerjisinden kullanılabilir enerji üretmek varken atom bombası yapan bir zihniyetin hakimiyetinde yapay zekâ gelişiyor. Gözetim kapitalizminin elindeki teknoloji ile reklamlara örtük olarak maruz kalarak sürekli daha fazla harcamaya yönlendirildiğimiz bu kapitalist dünyada yapay zekâ teknolojileri ile şimdi nereye gidiyoruz?
Bu yolculuğun varacağı yer neresi bilmiyorum lakin gördüğüm kadarıyla çoktan yapay zekâ uygulamalarına düştük, düşkünleştik bile. Alice Harikalar Diyarında kitabını okumuşsunuzdur. Hikâye, Alice adında küçük bir kızın, bir tavşan deliğinden geçerek fantastik bir dünyaya girmesiyle başlar. Bu dünyada, tuhaf yaratıklarla karşılaşır, ilginç olaylar yaşar ve sürekli değişen bir gerçeklikle yüzleşir. Sanırım biz de insanlık tarihinde geri döndürülemez bir etki yapabilecek büyük bir değişimin eşiğinde değil, içindeyiz. Aynı Alice gibi dipsiz bir delikten düşüyoruz. Düşkünleştikçe düşmeye de devam edeceğiz. Kendimizle başımızın hoş olması için kendimizle ilgilenmezsek, insan ilişkilerinin iki yönlü doğasını takdir ederek empati becerimizi korumazsak, bir gece vakti uyandırabilecek dostluklar kurmazsak bizim hikayemizin adı İnsanlar Felaketler Diyarında olabilir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 20 Mart 2025’te yayımlanmıştır.