Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, kısaca DEHB teşhisleri dünya çapında artış gösterirken, yeni araştırmalar özellikle yetişkinlikte ortaya çıkan DEHB için ikinci bir türe işaret ediyor. Toronto Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’nden üç yardımcı doçent, Paul Kudlow, Karline Treurnicht Naylor ve Elia Abi-Jaoude, Psyche internet sitesinde yayımlanan yazılarında Tip II DEHB’nin nedenlerini ve çözüm yollarını anlatıyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“Dikkat; sürekli bip sesi ve ekran kaydırmaların olduğu bir dünyada alınıp satılan, harcanan ve tüketilen bir para birimi haline geldi. ABD’de yapılan geniş kapsamlı çalışmalara göre, dijital dalganın yükselişiyle son 20 yılda DEHB yetişkinlerde iki kattan fazla, çocuklarda ise üçte iki oranında arttı. Bu tesadüf çarpıcı ve incelenmeye değer.
DEHB uzun zamandır nörogelişimsel bir rahatsızlık olarak görülüyor ve genellikle çocukluk çağında dikkat dağınıklığı, dürtüsellik ve huzursuzluk gibi belirtilerle ortaya çıkıyor. Bilim insanları yıllardır bu rahatsızlığın ailelerde görüldüğünü ve genetik faktörlerin önemli rol oynadığını biliyor. (…) Sözünü ettiğimiz, erken yaşlardan itibaren beyne yerleştiği düşünülen ‘klasik’ DEHB türü. Bu rahatsızlığa sahip kişiler hareketsiz oturmakta veya bir görevi tamamlamakta zorlanabilirler, ancak doğru destekle genellikle gelişme gösterirler. Öz denetim ve odaklanma becerileri olgunlaştıkça artar. (…)
Ancak son zamanlarda DEHB’nin daha geniş bir kavramsallaştırmasının gerekli olduğunu savunuyoruz. (…) DEHB’nin tekdüze bir durum olmaktan ziyade, bir spektrum modeli aracılığıyla en iyi şekilde anlaşılabileceğine inanıyoruz. Bu spektrumun bir ucunda biyolojiye dayanan bir form, diğer ucunda ise modern dijital yaşamın şekillendirdiği örüntüler yer alıyor. Bu kutuplara Tip I ve Tip II DEHB diyoruz. (…) Klasik form olan Tip I DEHB, nörogelişimsel özellikleri yansıtır. Ancak Tip II olan birinde, düzensizlik daha sonra, büyük ölçüde ekranla dolu bir dünyada aşırı uyarılmanın etkisiyle ortaya çıkabilir.
Bu çerçeve, dikkat sorunlarının neden arttığını ve buna bağlı olarak çözümün nasıl gelişebileceğini anlamak için yeni bir yol sunuyor.
Çocukluğunu dikkat sorunları yaşamadan atlatan, ancak daha sonra, ergenlik veya 20’li yaşlarında bu sorunları yaşayan birini hayal edin. Dürtüsel, dağınık ve kolayca yoldan çıkan biri; ama her zaman böyle değildi. Peki ne değişti? Çoğu zaman dijital ortamları. Uygulamalar arasında geçiş yapmak, kısa videolar arasında gezinmek, sosyal medya beğenilerinin peşinden koşmak veya ekranlar arasında mekik dokumak için harcanan saatler, beyinlerinin dikkati düzenleme ve hızlı uyarılmaya öncelik verme becerisini bozmuş; kitap okumak, bir konuşmayı takip etmek veya film izlemek gibi daha yavaş görevleri yerine getirme kapasitelerini zayıflatmış olabilir.” (…)
Yoğun ve sürekli dijital uyarılma
Yazar, son yıllarda yapılan çalışmalarda ileri yaşlarda ortaya çıkan vakaların çoğunun Tip II DEHB olduğunu söylüyor: “Yoğun ve sürekli dijital uyarılmanın kümülatif etkisi. Çok yüksek miktarda ekran kullanımı, yaşamın erken dönemlerinde de benzer sorunları tetikleyebilir. Nitekim günde iki saatten fazla ekran başında kalan okul öncesi çocuklarda, günde yarım saatten az ekran başında kalanlara kıyasla klinik olarak anlamlı dikkat eksikliği altı kat artmış durumda.
Tip I ve Tip II DEHB arasındaki fark, Tip I ve Tip II diyabet arasındaki farka benzer. Tip I DEHB’nin, Tip I diyabetin erken dönemdeki insülin eksikliğinden kaynaklanması gibi, erken dönem dopamin ve beyin bağlantılarındaki farklılıkları yansıttığı düşünülüyor. Buna karşılık Tip II DEHB, ödül devrelerini duyarsızlaştıran ve yıllarca süren dijital uyarım sonrasında ortaya çıkıyor. Her ikisi de DEHB’nin davranışsal kriterlerini (dikkatsizlik, dürtüsellik, öz düzenlemede zorluk) karşılasa da farklı biyolojik yollar izliyor ve farklı tedaviler gerektiriyorlar.
Tip II DEHB için en iyi tedavi hedefi çevre olabilir: Ekran süresinin çoğu kullanıcının ‘orta’ olarak kabul ettiği seviyenin çok altına düşmesi, bilinçli aralıklarla sınırlandırılması ve çevrimdışı, odaklanmayı geliştirici görevlerle dengelenmesi gerekebilir. (…)
Günümüzün dijital araçları sürekli yenilik ve anında ödüller sunuyor. Yaklaşık 2.600 ergen üzerinde yapılan iki yıllık bir çalışma, yoğun dijital medya kullanımının, daha önce herhangi bir belirti göstermemiş kişilerde bile dikkatsizlik ve dürtüsellik gibi yeni belirtilere yol açtığını ortaya koyuyor. Yaklaşık 3.800 ergen üzerinde yapılan beş yıllık bir çalışma ise kişinin sosyal medya kullanımı arttığında, DEHB belirtilerinin aynı yıl ve sonraki yıl daha yüksek olma eğiliminde olduğunu ve bu bağlantının büyük bir kısmının dürtüsellikten kaynaklandığını gösteriyor. Çocuklarda yapılan daha küçük çaplı bir takip çalışması, boş zamanlarında ekran başında geçirilen sürenin azaltılmasının sadece iki hafta içinde davranışlarda ölçülebilir iyileşmelere yol açtığını gösteriyor.” (…)
Yazar, birden fazla ekranı aynı anda kullanan kişilerin (video izleme, mesajlaşma, oyun oynama) genellikle dikkat dağıtıcı unsurları filtrelemekte veya görevler arasında sorunsuz geçiş yapmakta zorlandığını belirtiyor. (…)
“Teorik DEHB spektrumunun iki tarafını tanımladık, peki bunlar gerçek dünyada nasıl ortaya çıkıyor? DEHB’yi bu şekilde anlamak pratikte nasıl görünüyor? Kendi çalışmalarımızda, Tip I ve Tip II’nin oldukça farklı şekillerde ortaya çıktığını gördük.
Sam adındaki bir çocuğu ele alalım. Klasik bir Tip I vakası. Küçük yaşlardan itibaren hareketsiz kalmakta zorlanır; lafı keser, cümlenin ortasında kaybolurdu. Ailesi ve öğretmenleri bunu erken fark etti. Genetik bir yatkınlık olması muhtemeldi; babasında da DEHB vardı. Sam’in odaklanma yeteneği düzenli destek ve ilaçlarla önemli ölçüde gelişti; ödevlerini tamamladı, bir futbol takımına katıldı ve ilerlemesiyle gurur duydu.
Şimdi 20’li yaşlarda, okulda başarılı ama üniversitede zorlanan Alex’i düşünelim. Teslim tarihlerini kaçırıyor, dersler onun için bunaltıcı hale geliyor ve gece geç saatlere kadar TikTok’ta geziniyor. (…) Alex için dijital aşırı yüklenmeyi azaltmak ve daha iyi uyumak, ilaç kullanmaktan daha etkili olacaktı. (…)
Alex gibi hastalar, DEHB teşhisi için neredeyse tüm resmî kriterleri karşılıyor. Tip II etiketi, ağı genişletmekten ziyade, semptomların neden geç ortaya çıktığını ve çevresel değişikliklere neden en iyi şekilde yanıt verdiğini açıklıyor. Bunu DEHB olarak çerçevelemek, mücadelelerini kabul görmüş klinik dilde tutmanın ve bakıma erişimi korumanın bir yolu. Ve herkese uyan bir çözüm yolu yok: Sam ilaç desteğinden faydalanabilir, ancak Alex’in dijital bir sıfırlamaya ihtiyacı olabilir.
Kültür geliştikçe, ruh hastalıklarının tedavisi de gelişmelidir; ancak çoğu tanı çerçevesi hâlâ dijital davranışı görmezden geliyor. Yakın zamanda yayımlanan bir makale, klinik tedavi uzmanlarının bunu derinlemesine incelemeleri, yalnızca hastanın çevrimiçi geçirdiği saatleri saymamaları, aynı zamanda duygusal etkilerini keşfetmeleri gerektiğini savunuyor. Dikkat sorunları yaşayan kişiler için şunları düşünmek mantıklı: Ekranlarda geçirilen zamanın duygusal bedeli nedir? Ekran kaydırma sizi gergin veya bitkin hale mi getiriyor? Telefonunuz olmadan paniğe kapılıyor musunuz? Hastalara bu soruları sormaya başladık ve cevaplar açıklayıcıydı. Örneğin bir genç bize Instagram’ın başkalarıyla bağlantıda kalmasına yardımcı olduğunu, ancak aynı zamanda kaygısını da körüklediğini söyledi. (…)
Beyni nadasa bırakmak
Tip II DEHB konusunda haklıysak, bu bir değişimi tetikleyebilir; yani ilaçlara daha az bağımlı olmak, dijital canavarı ehlileştirmeye daha fazla odaklanmak. Belki de okullar dijital yoğunluğu azaltabilir, iş yerleri bitmek bilmeyen ‘bip’leri yeniden değerlendirebilir ve aileler daha sakin ortamlar yaratabilir. Okullar, akıllı telefonları tamamen yasaklayan Fransız sınıflarının yolunu izleyerek, sürekli odaklanmanın öğrenilip uygulanabileceği ‘dikkat sığınakları’ yaratabilir. Tıpkı bir menünün şeker içeriğini yayımlaması gibi, müfredat da ekran sürelerine yer verebilir, bilişsel dayanıklılığı korumak ve geliştirmek için çevrimdışı çalışma blokları oluşturabilir.
Ekranların düşmanımız olduğunu söylemiyoruz. Bizi birbirimize bağlıyor, bilgilendiriyor, eğlendiriyorlar. Ama her şey gibi bunun da fazlası dengeyi bozabilir. Şunu deneyin: Bir günlüğüne gereksiz bildirimleri sessize alın veya bir saatliğine ekran karşısında olmayı yürüyüşle değiştirin. Beyninizi bir kereliğine boş bırakın: Nadasa bırakılan toprak gibi, bir sonraki adım için güç toplar. Bu gibi küçük hareketlerin zamanla odaklanmanıza yardımcı olduğunu görebilirsiniz.
Gelecekteki araştırmaların binlerce kişiyi takip ederek dijital alışkanlıkları, beyindeki değişimleri ve tedavi tepkilerini zaman içinde ölçmesi gerekecek. İkili modelin başarısının kanıtlanması, teşhis kılavuzlarının biyoloji kaynaklı dikkat sorunlarını, büyük ölçüde kronik ekran yoğunluğundan kaynaklanan sorunlardan ayırt etmesini teşvik edebilir. Bu netlik, klinik tedavi uzmanlarının tedaviyi nedene göre eşleştirmesine, okullara ve teknoloji platformlarına dikkati korumaları yönünde daha fazla imkân tanımaya yardımcı olacaktır. Bu veriler gelene kadar şöyle bir küçük bir deney yapabiliriz: Bip seslerini azaltın, neler olduğunu izleyin ve sonuçları paylaşın.”
Bu yazı ilk kez 3 Ekim 2025’te yayımlanmıştır.
