Güvenli şehir, eşit yaşam: Kadına yönelik şiddetle mücadelede belediyelerin rolü neden kritik?

Kentler gerçekten herkes için güvenli mi? Belediyeler, kadınların gündelik hayatta taşıdığı görünmez riskleri ne kadar fark ediyor? Şiddetsiz bir şehir tasarlamak için hangi adımlar atılmalı? Dr. Ayşe Kaşıkırık yazdı.

Kadına yönelik şiddet çoğu zaman “özel alanın meselesi” olarak görülse de en görünür etkilerini kamusal alanda gösteriyor. Karanlık sokaklarda hızlanan adımlar, toplu taşımada tetikte beklenen anlar, eve dönerken ezberlenen “en güvenli güzergâhlar” … Bu gündelik refleksler, kentlerin kadınlar için hâlâ yeterince güvenli olmadığının en somut göstergeleri. Peki, kadınların bu sürekli güvenlik arayışı, yerel yönetimlerin politika önceliklerinde ne kadar karşılık buluyor?

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ile 10 Aralık İnsan Hakları Günü arasında yürütülen 16 Günlük Aktivizm kampanyası, bu soruyu yeniden gündeme taşımak için önemli bir fırsat. Çünkü Türkiye’de her gün binlerce kadın, kamusal alanda kendini güvende hissetmeden yaşamını sürdürüyor. Bu nedenle belediyelerin şiddetle mücadeledeki rolü artık yalnızca bir sosyal hizmet faaliyeti değil; doğrudan yaşam hakkı ve kent hakkının bir parçası.

Bu yazı, Türkiye’deki belediyelerin mevcut uygulamalarından ve uluslararası iyi örneklerden hareketle, “güvenli bir kent” inşa etmek için hangi stratejik adımların kritik olduğunu tartışıyor.

1) Kâğıt üstü taahhütten gerçek politikaya: CEMR şartı belediyelere ne sağlıyor?

Avrupa Yerel Yaşamda Kadın-Erkek Eşitliği Şartı (CEMR), belediyelere eşitliği tüm kurumsal süreçlere entegre etme sorumluluğu veriyor. Türkiye’de 87 belediye Şart’ı imzalamış olsa da, CEMR’in çevrimiçi izleme sisteminde yalnızca 55’inin kaydı bulunuyor. Bu fark, kâğıt üstündeki taahhüt ile gerçek uygulamalar arasındaki boşluğa işaret ediyor.

CEMR’i imzalamak tek başına yeterli değil; gerçek dönüşüm, şu adımların hayata geçirilmesiyle mümkün:

  • Eşitlik birimlerinin kurulması
  • Kurumsal eşitlik eylem planlarının hazırlanması
  • Düzenli veri toplama ve izleme mekanizmalarının oluşturulması
  • Cinsiyete duyarlı bütçeleme uygulamaları

Son yıllarda Ankara, İzmir ve İstanbul gibi büyükşehirlerde bu çerçeve sayesinde danışma merkezlerinin güçlendiği, yerel şiddet hatlarının yaygınlaştığı ve hizmetlerin daha kurumsal bir yapıya kavuştuğu görülüyor. Şart’ın gerçek etkisi ise tamamen siyasi kararlılık ve kurumsal kapasiteye bağlı.

2) Kadınlar nerede kendini güvensiz hissediyor? Mor Haritam verileri…

Kent güvenliği tartışmaları giderek veri temelli hale geliyor. Türkiye’de bu ihtiyaca yanıt veren en önemli araçlardan biri Mor Haritam. Ankara ve İstanbul’da aktif olarak kullanılan bu dijital platform, kadınların taciz ve şiddet deneyimlerini mekânsal olarak haritalıyor.

Veriler şu noktalara dikkat çekiyor:

  • Bildirimlerin yoğunluğu dezavantajlı ilçelerde birikiyor.
  • Aydınlatması yetersiz sokaklar güvenlik hissini dramatik biçimde düşürüyor.
  • Parklar, alt geçitler ve toplu taşıma durakları riskli alanlar olarak öne çıkıyor.

Bu analizler belediyelere somut politika desteği sağlıyor. Örneğin:

  • Sokak aydınlatmalarının güçlendirilmesi
  • Park düzenlemelerinin yenilenmesi
  • Kamera sistemlerinin artırılması
  • Riskli durakların yeniden konumlandırılması

Mor Haritam, yalnızca bir izleme aracı değil; belediyelerin kentsel güvenlik stratejilerini somut verilere dayandırmasını sağlayan güçlü bir araç.

3) Güvenlik algısı mı, gerçek güvenlik mi? Kentsel tasarımın rolü

Kadınların kamusal alanda maruz kaldığı riskler çoğu zaman “görünmez tasarım hataları”ndan kaynaklanıyor:

  • Kör noktalar ve karanlık sokaklar
  • Issız alt geçitler
  • Kapalı otoparklar
  • Ulaşımı zor toplu taşıma durakları

Modern kent planlamasında cinsiyete duyarlı bakış açısı artık bir tercih değil, zorunluluk. Yanındayız Derneği’nin rehberleri bu yaklaşımı açıkça vurguluyor.

Belediyelerde öne çıkan iyi uygulamalar:

  • Karanlık noktaların tespitine yönelik aydınlatma haritaları
  • Tramvay ve metrobüs hatlarında kamera modernizasyonu
  • Parklarda açık görüş sağlayan peyzaj düzenlemeleri
  • Gece hatlarında ‘isteğe bağlı duraklama’ uygulamaları

Bu tasarım müdahaleleri, sadece güvenlik algısını artırmakla kalmıyor, kadınların kamusal alanı sahiplenme kapasitesini ve sosyal katılımını güçlendiriyor.

4) Şiddetle mücadelede entegre hizmet: Danışma merkezinden ekonomik güçlenmeye

Kadına yönelik şiddet çok boyutlu; çözüm de çok katmanlı olmak zorunda. Belediyelerde yaygınlaşan hizmetler şunları içeriyor:

  • Kadın danışma merkezleri
  • Psikososyal ve hukuki destek
  • Yerel şiddet başvuru hatları
  • Mesleki eğitim ve ekonomik güçlenme programları
  • Sığınaklara erişim koordinasyonu
  • Zabıta, muhtar ve saha personeline eğitim
  • Acil durum protokolleri

Bu hizmetlerin sürdürülebilirliği, CEMR Şartı gibi kurumsal yapılanmalarla güçleniyor ve parçalı hizmetler bütünleşik bir platforma dönüştürülerek daha etkili hâle geliyor.

5) Sığınma evleri: Yasal zorunluluk neden hâlâ eksik?

5393 sayılı Belediye Kanunu, nüfusu 100.000’in üzerindeki belediyeleri kadın konukevi açmakla yükümlü kılıyor. Türkiye’de bu kriteri karşılayan 215 belediye bulunmasına rağmen, açılması gereken konukevi sayısı ile fiili durum arasındaki fark çok büyük: Yalnızca 32 konukevi faal.

Bu boşluğun temel nedenleri:

1. Cezai yaptırım mekanizmasının olmaması

2. Hizmetin maliyetli görülmesi

3. Yönetim ve uzman personel eksikliği

Bu tablo, yerel yönetimlerin sadece önleyici değil, kriz sonrası koruyucu hizmetlerde de ciddi kapasite açığı bulunduğunu gösteriyor. Merkezi yönetimle sürdürülebilir iş birliği ve kaynak planlaması, bu boşluğu doldurmanın anahtarı.

Sonuç: Şiddetsiz bir şehir mümkün

Türkiye’de yerel yönetimlerin kadına yönelik şiddetle mücadeledeki rolü artık tartışma konusu değil; hayati bir gereklilik. Dijital izleme araçları, sokak ve park aydınlatma haritaları, cinsiyete duyarlı kentsel planlama ve kurumsal yapıların güçlendirilmesi, kentlerin daha güvenli hâle gelmesinde önemli adımlar sunuyor. Ancak bu adımların etkisi, yalnızca planlama veya uygulama ile sınırlı kalmamalı; stratejik bir vizyon ve sürdürülebilir politikalarla desteklenmeli.

Kalıcı ve ölçülebilir sonuçlar için dört temel unsur öne çıkıyor:

1. Güçlü siyasi kararlılık: Belediye yönetimleri, kadına yönelik şiddeti öncelikli bir politika alanı olarak belirlemeli ve tüm karar süreçlerinde bu yaklaşımı sürdürmeli. Bu kararlılık, bütçe tahsisinden yatırım önceliklerine, kriz müdahalesinden uzun vadeli strateji geliştirmeye kadar her düzeyde hissedilmelidir.

2. Kurumsal kapasite ve uzmanlık: Şiddetle mücadele sadece sosyal hizmet birimlerinin işi değil; veri analizi, kriz yönetimi, kentsel tasarım ve cinsiyet eşitliği alanlarında uzmanlaşmış ekiplerin koordinasyonunu gerektirir. Kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi, yerel yönetimlerin hem önleyici hem de kriz sonrası koruyucu hizmetleri etkin bir şekilde sunabilmesini sağlar.

3. Veri temelli politika tasarımı: Mor Haritam gibi dijital araçlar, kadınların kentteki güvenlik deneyimlerini görünür kılıyor. Bu veriler ışığında, riskli alanların belirlenmesi, acil müdahale planlarının geliştirilmesi ve kaynakların etkin kullanımı mümkün oluyor. Karar alma süreçleri, somut verilere dayandırıldığında, yapılan yatırımlar hem etkili hem de ölçülebilir hâle geliyor.

4. Sivil toplumla sürdürülebilir iş birliği: Belediyeler, STK’lar, akademi ve toplumun diğer aktörleriyle sürekli iş birliği yapmalı. Bu ortaklık, politika geliştirme, hizmetlerin uygulanması ve toplumsal farkındalık yaratma süreçlerinde güvenilir bir destek ağı sağlar.

Bu dört unsur birleştiğinde, şiddetsiz bir kent mümkün hâle gelir. Böyle bir kent, yalnızca kadınların değil; tüm toplumun daha eşit, özgür ve güvenli bir yaşam sürebilmesinin temelidir. Yerel yönetimlerin, bu vizyonu günlük kararlar, bütçeler ve sahadaki uygulamalarla hayata geçirmesi, 16 Günlük Aktivizm sürecini somut değişime dönüştürür.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 28 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Kaynakça

Yanındayız Derneği. Yerel Eşitlik Eylem Planı Hazırlama Rehberi. (2022).

Yanındayız Derneği. Yerel Yönetimler İçin Kadına Yönelik Şiddet Farkındalığı Rehberi. (2023).
Mor Haritam. Ankara Büyükşehir Belediyesi. (2023).

Mor Haritam. İstanbul Büyükşehir Belediyesi. (2023).

TKDF. Mor Haritam Başvuru Analizi. (2024).

CEMR. European Charter for Equality of Women and Men in Local Life – Signatory Database. (2025).

KSGM. Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Raporu. (2023).

Ayşe Kaşıkırık
Ayşe Kaşıkırık
Ayşe Kaşıkırık - İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği’ni onur derecesiyle tamamladı. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde (SBE) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi yüksek lisans programında “Cinsiyet Eşitlikçi Perspektifle Belediye Bütçeleri: Fatih Belediyesi” konulu tezini başarıyla savunmuştur. İstanbul Üniversitesi SBE’de Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi programında doktora eğitiminde tez aşamasındadır. 2013-2016 yılları arasında TÜBİTAK’ta araştırmacı olarak görev aldı. 2017-2020 yılları arasında Kadın Adayları Destekleme Derneği’nde projeler koordinatörü olarak; kadın dostu kentler, toplumsal cinsiyet eşitliği, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme ve kadınların eşit temsili odağında projeler yürüttü. Ulusal ve uluslararası çok sayıda sivil toplum kuruluşunda gönüllü olmak birlikte kurucu üyelikleri vardır. 3 Nisan 2021’de, Türkiye’de kadınların yerel yönetimlere seçme ve seçilme hakkı kazanmasının 91. yıl dönümünde “Daha eşit ve kapsayıcı bir dünya mümkün!” temeline dayanan “Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı’nı kurdu. Yerel yönetimler, yerel siyaset, kent, toplumsal cinsiyet ve kadın alanında teorik ve uygulamalı çalışmalarına devam etmektedir. Bu alanlarda çok sayıda rapor ve kitap bölümü yazdı. Makaleleri çeşitli ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde yayımlandı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü tarafından yürütülen TÜBİTAK destekli “Olası İstanbul Depreminin Çevresel Zorunlu Göç Senaryosu ve Yönetimi” isimli projede doktora bursiyeridir.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Güvenli şehir, eşit yaşam: Kadına yönelik şiddetle mücadelede belediyelerin rolü neden kritik?

Kentler gerçekten herkes için güvenli mi? Belediyeler, kadınların gündelik hayatta taşıdığı görünmez riskleri ne kadar fark ediyor? Şiddetsiz bir şehir tasarlamak için hangi adımlar atılmalı? Dr. Ayşe Kaşıkırık yazdı.

Kadına yönelik şiddet çoğu zaman “özel alanın meselesi” olarak görülse de en görünür etkilerini kamusal alanda gösteriyor. Karanlık sokaklarda hızlanan adımlar, toplu taşımada tetikte beklenen anlar, eve dönerken ezberlenen “en güvenli güzergâhlar” … Bu gündelik refleksler, kentlerin kadınlar için hâlâ yeterince güvenli olmadığının en somut göstergeleri. Peki, kadınların bu sürekli güvenlik arayışı, yerel yönetimlerin politika önceliklerinde ne kadar karşılık buluyor?

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ile 10 Aralık İnsan Hakları Günü arasında yürütülen 16 Günlük Aktivizm kampanyası, bu soruyu yeniden gündeme taşımak için önemli bir fırsat. Çünkü Türkiye’de her gün binlerce kadın, kamusal alanda kendini güvende hissetmeden yaşamını sürdürüyor. Bu nedenle belediyelerin şiddetle mücadeledeki rolü artık yalnızca bir sosyal hizmet faaliyeti değil; doğrudan yaşam hakkı ve kent hakkının bir parçası.

Bu yazı, Türkiye’deki belediyelerin mevcut uygulamalarından ve uluslararası iyi örneklerden hareketle, “güvenli bir kent” inşa etmek için hangi stratejik adımların kritik olduğunu tartışıyor.

1) Kâğıt üstü taahhütten gerçek politikaya: CEMR şartı belediyelere ne sağlıyor?

Avrupa Yerel Yaşamda Kadın-Erkek Eşitliği Şartı (CEMR), belediyelere eşitliği tüm kurumsal süreçlere entegre etme sorumluluğu veriyor. Türkiye’de 87 belediye Şart’ı imzalamış olsa da, CEMR’in çevrimiçi izleme sisteminde yalnızca 55’inin kaydı bulunuyor. Bu fark, kâğıt üstündeki taahhüt ile gerçek uygulamalar arasındaki boşluğa işaret ediyor.

CEMR’i imzalamak tek başına yeterli değil; gerçek dönüşüm, şu adımların hayata geçirilmesiyle mümkün:

  • Eşitlik birimlerinin kurulması
  • Kurumsal eşitlik eylem planlarının hazırlanması
  • Düzenli veri toplama ve izleme mekanizmalarının oluşturulması
  • Cinsiyete duyarlı bütçeleme uygulamaları

Son yıllarda Ankara, İzmir ve İstanbul gibi büyükşehirlerde bu çerçeve sayesinde danışma merkezlerinin güçlendiği, yerel şiddet hatlarının yaygınlaştığı ve hizmetlerin daha kurumsal bir yapıya kavuştuğu görülüyor. Şart’ın gerçek etkisi ise tamamen siyasi kararlılık ve kurumsal kapasiteye bağlı.

2) Kadınlar nerede kendini güvensiz hissediyor? Mor Haritam verileri…

Kent güvenliği tartışmaları giderek veri temelli hale geliyor. Türkiye’de bu ihtiyaca yanıt veren en önemli araçlardan biri Mor Haritam. Ankara ve İstanbul’da aktif olarak kullanılan bu dijital platform, kadınların taciz ve şiddet deneyimlerini mekânsal olarak haritalıyor.

Veriler şu noktalara dikkat çekiyor:

  • Bildirimlerin yoğunluğu dezavantajlı ilçelerde birikiyor.
  • Aydınlatması yetersiz sokaklar güvenlik hissini dramatik biçimde düşürüyor.
  • Parklar, alt geçitler ve toplu taşıma durakları riskli alanlar olarak öne çıkıyor.

Bu analizler belediyelere somut politika desteği sağlıyor. Örneğin:

  • Sokak aydınlatmalarının güçlendirilmesi
  • Park düzenlemelerinin yenilenmesi
  • Kamera sistemlerinin artırılması
  • Riskli durakların yeniden konumlandırılması

Mor Haritam, yalnızca bir izleme aracı değil; belediyelerin kentsel güvenlik stratejilerini somut verilere dayandırmasını sağlayan güçlü bir araç.

3) Güvenlik algısı mı, gerçek güvenlik mi? Kentsel tasarımın rolü

Kadınların kamusal alanda maruz kaldığı riskler çoğu zaman “görünmez tasarım hataları”ndan kaynaklanıyor:

  • Kör noktalar ve karanlık sokaklar
  • Issız alt geçitler
  • Kapalı otoparklar
  • Ulaşımı zor toplu taşıma durakları

Modern kent planlamasında cinsiyete duyarlı bakış açısı artık bir tercih değil, zorunluluk. Yanındayız Derneği’nin rehberleri bu yaklaşımı açıkça vurguluyor.

Belediyelerde öne çıkan iyi uygulamalar:

  • Karanlık noktaların tespitine yönelik aydınlatma haritaları
  • Tramvay ve metrobüs hatlarında kamera modernizasyonu
  • Parklarda açık görüş sağlayan peyzaj düzenlemeleri
  • Gece hatlarında ‘isteğe bağlı duraklama’ uygulamaları

Bu tasarım müdahaleleri, sadece güvenlik algısını artırmakla kalmıyor, kadınların kamusal alanı sahiplenme kapasitesini ve sosyal katılımını güçlendiriyor.

4) Şiddetle mücadelede entegre hizmet: Danışma merkezinden ekonomik güçlenmeye

Kadına yönelik şiddet çok boyutlu; çözüm de çok katmanlı olmak zorunda. Belediyelerde yaygınlaşan hizmetler şunları içeriyor:

  • Kadın danışma merkezleri
  • Psikososyal ve hukuki destek
  • Yerel şiddet başvuru hatları
  • Mesleki eğitim ve ekonomik güçlenme programları
  • Sığınaklara erişim koordinasyonu
  • Zabıta, muhtar ve saha personeline eğitim
  • Acil durum protokolleri

Bu hizmetlerin sürdürülebilirliği, CEMR Şartı gibi kurumsal yapılanmalarla güçleniyor ve parçalı hizmetler bütünleşik bir platforma dönüştürülerek daha etkili hâle geliyor.

5) Sığınma evleri: Yasal zorunluluk neden hâlâ eksik?

5393 sayılı Belediye Kanunu, nüfusu 100.000’in üzerindeki belediyeleri kadın konukevi açmakla yükümlü kılıyor. Türkiye’de bu kriteri karşılayan 215 belediye bulunmasına rağmen, açılması gereken konukevi sayısı ile fiili durum arasındaki fark çok büyük: Yalnızca 32 konukevi faal.

Bu boşluğun temel nedenleri:

1. Cezai yaptırım mekanizmasının olmaması

2. Hizmetin maliyetli görülmesi

3. Yönetim ve uzman personel eksikliği

Bu tablo, yerel yönetimlerin sadece önleyici değil, kriz sonrası koruyucu hizmetlerde de ciddi kapasite açığı bulunduğunu gösteriyor. Merkezi yönetimle sürdürülebilir iş birliği ve kaynak planlaması, bu boşluğu doldurmanın anahtarı.

Sonuç: Şiddetsiz bir şehir mümkün

Türkiye’de yerel yönetimlerin kadına yönelik şiddetle mücadeledeki rolü artık tartışma konusu değil; hayati bir gereklilik. Dijital izleme araçları, sokak ve park aydınlatma haritaları, cinsiyete duyarlı kentsel planlama ve kurumsal yapıların güçlendirilmesi, kentlerin daha güvenli hâle gelmesinde önemli adımlar sunuyor. Ancak bu adımların etkisi, yalnızca planlama veya uygulama ile sınırlı kalmamalı; stratejik bir vizyon ve sürdürülebilir politikalarla desteklenmeli.

Kalıcı ve ölçülebilir sonuçlar için dört temel unsur öne çıkıyor:

1. Güçlü siyasi kararlılık: Belediye yönetimleri, kadına yönelik şiddeti öncelikli bir politika alanı olarak belirlemeli ve tüm karar süreçlerinde bu yaklaşımı sürdürmeli. Bu kararlılık, bütçe tahsisinden yatırım önceliklerine, kriz müdahalesinden uzun vadeli strateji geliştirmeye kadar her düzeyde hissedilmelidir.

2. Kurumsal kapasite ve uzmanlık: Şiddetle mücadele sadece sosyal hizmet birimlerinin işi değil; veri analizi, kriz yönetimi, kentsel tasarım ve cinsiyet eşitliği alanlarında uzmanlaşmış ekiplerin koordinasyonunu gerektirir. Kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi, yerel yönetimlerin hem önleyici hem de kriz sonrası koruyucu hizmetleri etkin bir şekilde sunabilmesini sağlar.

3. Veri temelli politika tasarımı: Mor Haritam gibi dijital araçlar, kadınların kentteki güvenlik deneyimlerini görünür kılıyor. Bu veriler ışığında, riskli alanların belirlenmesi, acil müdahale planlarının geliştirilmesi ve kaynakların etkin kullanımı mümkün oluyor. Karar alma süreçleri, somut verilere dayandırıldığında, yapılan yatırımlar hem etkili hem de ölçülebilir hâle geliyor.

4. Sivil toplumla sürdürülebilir iş birliği: Belediyeler, STK’lar, akademi ve toplumun diğer aktörleriyle sürekli iş birliği yapmalı. Bu ortaklık, politika geliştirme, hizmetlerin uygulanması ve toplumsal farkındalık yaratma süreçlerinde güvenilir bir destek ağı sağlar.

Bu dört unsur birleştiğinde, şiddetsiz bir kent mümkün hâle gelir. Böyle bir kent, yalnızca kadınların değil; tüm toplumun daha eşit, özgür ve güvenli bir yaşam sürebilmesinin temelidir. Yerel yönetimlerin, bu vizyonu günlük kararlar, bütçeler ve sahadaki uygulamalarla hayata geçirmesi, 16 Günlük Aktivizm sürecini somut değişime dönüştürür.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 28 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Kaynakça

Yanındayız Derneği. Yerel Eşitlik Eylem Planı Hazırlama Rehberi. (2022).

Yanındayız Derneği. Yerel Yönetimler İçin Kadına Yönelik Şiddet Farkındalığı Rehberi. (2023).
Mor Haritam. Ankara Büyükşehir Belediyesi. (2023).

Mor Haritam. İstanbul Büyükşehir Belediyesi. (2023).

TKDF. Mor Haritam Başvuru Analizi. (2024).

CEMR. European Charter for Equality of Women and Men in Local Life – Signatory Database. (2025).

KSGM. Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Raporu. (2023).

Ayşe Kaşıkırık
Ayşe Kaşıkırık
Ayşe Kaşıkırık - İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği’ni onur derecesiyle tamamladı. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde (SBE) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi yüksek lisans programında “Cinsiyet Eşitlikçi Perspektifle Belediye Bütçeleri: Fatih Belediyesi” konulu tezini başarıyla savunmuştur. İstanbul Üniversitesi SBE’de Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi programında doktora eğitiminde tez aşamasındadır. 2013-2016 yılları arasında TÜBİTAK’ta araştırmacı olarak görev aldı. 2017-2020 yılları arasında Kadın Adayları Destekleme Derneği’nde projeler koordinatörü olarak; kadın dostu kentler, toplumsal cinsiyet eşitliği, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme ve kadınların eşit temsili odağında projeler yürüttü. Ulusal ve uluslararası çok sayıda sivil toplum kuruluşunda gönüllü olmak birlikte kurucu üyelikleri vardır. 3 Nisan 2021’de, Türkiye’de kadınların yerel yönetimlere seçme ve seçilme hakkı kazanmasının 91. yıl dönümünde “Daha eşit ve kapsayıcı bir dünya mümkün!” temeline dayanan “Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı’nı kurdu. Yerel yönetimler, yerel siyaset, kent, toplumsal cinsiyet ve kadın alanında teorik ve uygulamalı çalışmalarına devam etmektedir. Bu alanlarda çok sayıda rapor ve kitap bölümü yazdı. Makaleleri çeşitli ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde yayımlandı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü tarafından yürütülen TÜBİTAK destekli “Olası İstanbul Depreminin Çevresel Zorunlu Göç Senaryosu ve Yönetimi” isimli projede doktora bursiyeridir.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x