Kilo veremeyişinizin atalarımızla bir ilgisi olabilir mi?

Kilo vermek sadece irade meselesi mi yoksa binlerce yıl önce yaşamış atalarımızın bunda bir payı olabilir mi? Bilim ne söylüyor?

Kilo vermek istiyorsunuz ama her pazartesi başlayan diyetlere rağmen tartı cephesinde değişen bir şey olmuyor. Hareketinizi artırıyorsunuz, sonuç yine değişmiyor. Motivasyonunuz azalıyor ve yine kilo almanıza neden olan yiyeceklere dönüyorsunuz yüzünüzü. Sonra da kendinizi suçluyorsunuz. Bu döngü hayatınızın önemli bir parçası haline geliyor. Kopenhag Üniversitesi’nden Valdemar Brimnes Ingemann Johansen ve Christoffer Clemmensen, The Conversation internet sitesinde yayımlanan yazılarında kilo verememenin nedenlerini farklı bir perspektiften ele alıyor.

Yazıdan öne çıkan bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“Bize onlarca yıldır kilo vermenin irade meselesi olduğu söylendi: Daha az ye, daha çok hareket et. Ancak modern bilim işin hiç de öyle olmadığını kanıtladı.

Birazdan buna daha detaylı değineceğiz. Ama önce, ilk insan atalarımızı incelemek için birkaç yüz binyıl geriye gidelim. Çünkü bugün kilo verme konusunda yaşadığımız zorlukların çoğunu atalarımıza bağlayabiliriz; belki de ebeveynlerimiz en son suçlanacak kişilerdir.

Atalarımız için vücut yağı bir can simidiydi: Çok azı açlık anlamına gelebilirdi, çok fazlası ise onu yavaşlatabilirdi. Zamanla insan vücudu, beyne bağlı karmaşık biyolojik savunma sistemleri sayesinde enerji rezervlerini korumada olağanüstü bir başarıya ulaştı. Ancak gıdanın her yerde, hareketin ise giderek isteğe bağlı hale geldiği bir dünyada, bir zamanlar belirsizlikle başa çıkmamıza yardımcı olan sistemler artık kilo vermeyi zorlaştırıyor.

Bir kişi kilo verirken vücut sanki hayatta kalmasına yönelik bir tehdit varmış gibi tepki gösterir. Açlık hormonları yükselir, yeme isteği artar ve enerji harcaması düşer. Bu adaptasyonlar, gıdaya erişimin istikrarsız olduğu ortamlarda enerji depolama ve kullanımını optimize etmek için evrimleşmiştir. Ancak bugün ucuz, kalorisi yüksek abur cuburlara kolay erişimimiz ve hareketsiz yaşam tarzımızla, bir zamanlar hayatta kalmamıza yardımcı olan adaptasyonlar sorunlara yol açabiliyor.

Son araştırmalarımızda da gördüğümüz gibi, beynimiz vücut ağırlığını korumak için güçlü mekanizmalara sahip ve bir bakıma o ağırlığın ne olduğunu ‘hatırlayabiliyor’. Atalarımız için bu, zor zamanlarda kilo verirken, daha iyi zamanlarda normal kilolarına ‘geri dönebilecekleri’ anlamına geliyordu.

Ancak biz modern insanların beyni ve bedeni aşırı kilo alımını sanki hayatta kalmamız buna bağlıymış gibi korumaya çalışıyor. Yani aslında vücut bir kez kilo aldığında, beyin bu yüksek kiloyu yeni normal olarak algılıyor.

Vücudumuzun önceki kilosunu ‘hatırlama’ kapasitesine sahip olması, birçok insanın diyet yaptıktan sonra neden kilo aldığını açıklıyor. Ancak bilimin de gösterdiği gibi, bu kilo alımı disiplin eksikliğinden kaynaklanmıyor; aksine, biyolojimiz tam da evrimleştiği şeyi yapıyor: Kilo kaybına karşı savunma.

Biyolojiyi hack’lemek

Yazarlar, bazı ilaçların beyne iştahı azaltmasını söyleyen bağırsak hormonlarını taklit ederek yeni bir umut vadettiğini belirtiyor: “Ancak herkes bu tür ilaçlara iyi yanıt vermiyor. Bazıları için yan etkiler ilacı kullanmayı zorlaştırırken, bazıları içinse kilo vermeye hiç de yardımcı olmuyor. Ayrıca, tedavi bırakıldığında biyolojinin kendini yeniden göstermesi ve verilen kiloların geri gelmesi de sıklıkla görülen bir durum. Obezite ve metabolizma araştırmalarındaki ilerlemeler, tedavi süresinin ötesinde bile vücudu orijinal kilosuna geri döndüren bu sinyallerin azaltılmasını sağlayabilir.

Araştırmalar ayrıca, iyi sağlığın ‘iyi bir kilo’ ile aynı şey olmadığını da gösteriyor. Örneğin egzersiz, iyi uyku, dengeli beslenme ve ruh sağlığı, tartıdaki rakam hiç oynamasa bile kalp sağlığını ve metabolik sağlığı daha iyi hale getirebilir.

Toplumsal yaklaşım

Elbette obezite yalnızca bireysel bir sorun değil; temel nedenlerini gerçekten ele almak için toplum çapında bir yaklaşım gerekiyor. Araştırmalar, daha sağlıklı okul yemeklerine yatırım yapmak, çocuklara yönelik abur cubur pazarlamasını azaltmak, arabalardan ziyade yürüme ve bisiklete binmenin önceliklendirildiği mahalleler tasarlamak ve restoranların standart porsiyonlara sahip olması gibi bir dizi önleyici tedbirin fark yaratabileceğini gösteriyor.

Bilim insanları ayrıca, bir çocuğun kilo düzenleme sisteminin esnek olduğu erken yaşam evrelerine de dikkat çekiyor. Nitekim araştırmalar, ebeveynlerin ne yediği, bebeklerin nasıl beslendiği ve erken dönem yaşam tarzı alışkanlıkları gibi faktörlerin, beynin iştah ve yağ depolaması üzerindeki kontrolünü şekillendirebileceğini ortaya koyuyor.

Kilo vermek istiyorsanız yapabileceğiniz şeyler var; şok diyetlere daha az, genel iyi oluş halini destekleyen sürdürülebilir alışkanlıklara daha fazla odaklanmak gibi. Örneğin uykuya öncelik vermek iştahınızı düzenlemeye yardımcı olurken, düzenli aktivite (hatta yürüyüş bile) kan şekeri seviyenizi ve kalp sağlığınızı iyileştirebilir.

Sonuç olarak obezite kişisel bir başarısızlık değil, beynimiz, genlerimiz ve içinde yaşadığımız ortamlar tarafından şekillendirilen biyolojik bir durumdur. İyi haber şu ki nörobilim ve farmakolojideki gelişmeler tedaviler açısından yeni fırsatlar sunarken, önleme stratejileri gelecek nesiller için manzarayı değiştirebilir.

Kilo vermek ve verdiğiniz kiloyu korumakta zorlanıyorsanız, yalnız olmadığınızı ve bunun sizin hatanız olmadığını bilin. Beyin zorlu bir rakiptir. Ancak bilim, tıp ve daha akıllı politikalarla oyunun kurallarını değiştirmeye başlıyoruz.”

Bu yazı ilk kez 28 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Valdemar Brimnes Ingemann Johansen ve Christoffer Clemmensen’in The Conversation internet sitesinde yayımlanan “The science of weight loss – and why your brain is wired to keep you fat” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://theconversation.com/the-science-of-weight-loss-and-why-your-brain-is-wired-to-keep-you-fat-266808

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Kilo veremeyişinizin atalarımızla bir ilgisi olabilir mi?

Kilo vermek sadece irade meselesi mi yoksa binlerce yıl önce yaşamış atalarımızın bunda bir payı olabilir mi? Bilim ne söylüyor?

Kilo vermek istiyorsunuz ama her pazartesi başlayan diyetlere rağmen tartı cephesinde değişen bir şey olmuyor. Hareketinizi artırıyorsunuz, sonuç yine değişmiyor. Motivasyonunuz azalıyor ve yine kilo almanıza neden olan yiyeceklere dönüyorsunuz yüzünüzü. Sonra da kendinizi suçluyorsunuz. Bu döngü hayatınızın önemli bir parçası haline geliyor. Kopenhag Üniversitesi’nden Valdemar Brimnes Ingemann Johansen ve Christoffer Clemmensen, The Conversation internet sitesinde yayımlanan yazılarında kilo verememenin nedenlerini farklı bir perspektiften ele alıyor.

Yazıdan öne çıkan bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“Bize onlarca yıldır kilo vermenin irade meselesi olduğu söylendi: Daha az ye, daha çok hareket et. Ancak modern bilim işin hiç de öyle olmadığını kanıtladı.

Birazdan buna daha detaylı değineceğiz. Ama önce, ilk insan atalarımızı incelemek için birkaç yüz binyıl geriye gidelim. Çünkü bugün kilo verme konusunda yaşadığımız zorlukların çoğunu atalarımıza bağlayabiliriz; belki de ebeveynlerimiz en son suçlanacak kişilerdir.

Atalarımız için vücut yağı bir can simidiydi: Çok azı açlık anlamına gelebilirdi, çok fazlası ise onu yavaşlatabilirdi. Zamanla insan vücudu, beyne bağlı karmaşık biyolojik savunma sistemleri sayesinde enerji rezervlerini korumada olağanüstü bir başarıya ulaştı. Ancak gıdanın her yerde, hareketin ise giderek isteğe bağlı hale geldiği bir dünyada, bir zamanlar belirsizlikle başa çıkmamıza yardımcı olan sistemler artık kilo vermeyi zorlaştırıyor.

Bir kişi kilo verirken vücut sanki hayatta kalmasına yönelik bir tehdit varmış gibi tepki gösterir. Açlık hormonları yükselir, yeme isteği artar ve enerji harcaması düşer. Bu adaptasyonlar, gıdaya erişimin istikrarsız olduğu ortamlarda enerji depolama ve kullanımını optimize etmek için evrimleşmiştir. Ancak bugün ucuz, kalorisi yüksek abur cuburlara kolay erişimimiz ve hareketsiz yaşam tarzımızla, bir zamanlar hayatta kalmamıza yardımcı olan adaptasyonlar sorunlara yol açabiliyor.

Son araştırmalarımızda da gördüğümüz gibi, beynimiz vücut ağırlığını korumak için güçlü mekanizmalara sahip ve bir bakıma o ağırlığın ne olduğunu ‘hatırlayabiliyor’. Atalarımız için bu, zor zamanlarda kilo verirken, daha iyi zamanlarda normal kilolarına ‘geri dönebilecekleri’ anlamına geliyordu.

Ancak biz modern insanların beyni ve bedeni aşırı kilo alımını sanki hayatta kalmamız buna bağlıymış gibi korumaya çalışıyor. Yani aslında vücut bir kez kilo aldığında, beyin bu yüksek kiloyu yeni normal olarak algılıyor.

Vücudumuzun önceki kilosunu ‘hatırlama’ kapasitesine sahip olması, birçok insanın diyet yaptıktan sonra neden kilo aldığını açıklıyor. Ancak bilimin de gösterdiği gibi, bu kilo alımı disiplin eksikliğinden kaynaklanmıyor; aksine, biyolojimiz tam da evrimleştiği şeyi yapıyor: Kilo kaybına karşı savunma.

Biyolojiyi hack’lemek

Yazarlar, bazı ilaçların beyne iştahı azaltmasını söyleyen bağırsak hormonlarını taklit ederek yeni bir umut vadettiğini belirtiyor: “Ancak herkes bu tür ilaçlara iyi yanıt vermiyor. Bazıları için yan etkiler ilacı kullanmayı zorlaştırırken, bazıları içinse kilo vermeye hiç de yardımcı olmuyor. Ayrıca, tedavi bırakıldığında biyolojinin kendini yeniden göstermesi ve verilen kiloların geri gelmesi de sıklıkla görülen bir durum. Obezite ve metabolizma araştırmalarındaki ilerlemeler, tedavi süresinin ötesinde bile vücudu orijinal kilosuna geri döndüren bu sinyallerin azaltılmasını sağlayabilir.

Araştırmalar ayrıca, iyi sağlığın ‘iyi bir kilo’ ile aynı şey olmadığını da gösteriyor. Örneğin egzersiz, iyi uyku, dengeli beslenme ve ruh sağlığı, tartıdaki rakam hiç oynamasa bile kalp sağlığını ve metabolik sağlığı daha iyi hale getirebilir.

Toplumsal yaklaşım

Elbette obezite yalnızca bireysel bir sorun değil; temel nedenlerini gerçekten ele almak için toplum çapında bir yaklaşım gerekiyor. Araştırmalar, daha sağlıklı okul yemeklerine yatırım yapmak, çocuklara yönelik abur cubur pazarlamasını azaltmak, arabalardan ziyade yürüme ve bisiklete binmenin önceliklendirildiği mahalleler tasarlamak ve restoranların standart porsiyonlara sahip olması gibi bir dizi önleyici tedbirin fark yaratabileceğini gösteriyor.

Bilim insanları ayrıca, bir çocuğun kilo düzenleme sisteminin esnek olduğu erken yaşam evrelerine de dikkat çekiyor. Nitekim araştırmalar, ebeveynlerin ne yediği, bebeklerin nasıl beslendiği ve erken dönem yaşam tarzı alışkanlıkları gibi faktörlerin, beynin iştah ve yağ depolaması üzerindeki kontrolünü şekillendirebileceğini ortaya koyuyor.

Kilo vermek istiyorsanız yapabileceğiniz şeyler var; şok diyetlere daha az, genel iyi oluş halini destekleyen sürdürülebilir alışkanlıklara daha fazla odaklanmak gibi. Örneğin uykuya öncelik vermek iştahınızı düzenlemeye yardımcı olurken, düzenli aktivite (hatta yürüyüş bile) kan şekeri seviyenizi ve kalp sağlığınızı iyileştirebilir.

Sonuç olarak obezite kişisel bir başarısızlık değil, beynimiz, genlerimiz ve içinde yaşadığımız ortamlar tarafından şekillendirilen biyolojik bir durumdur. İyi haber şu ki nörobilim ve farmakolojideki gelişmeler tedaviler açısından yeni fırsatlar sunarken, önleme stratejileri gelecek nesiller için manzarayı değiştirebilir.

Kilo vermek ve verdiğiniz kiloyu korumakta zorlanıyorsanız, yalnız olmadığınızı ve bunun sizin hatanız olmadığını bilin. Beyin zorlu bir rakiptir. Ancak bilim, tıp ve daha akıllı politikalarla oyunun kurallarını değiştirmeye başlıyoruz.”

Bu yazı ilk kez 28 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Valdemar Brimnes Ingemann Johansen ve Christoffer Clemmensen’in The Conversation internet sitesinde yayımlanan “The science of weight loss – and why your brain is wired to keep you fat” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://theconversation.com/the-science-of-weight-loss-and-why-your-brain-is-wired-to-keep-you-fat-266808

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x