Biliyorsunuz, 2025 yılı ilk aylarında bir televizyon platformunda “Adolescence” (Ergenlik) adıyla dört bölümlük bir dizi yayınlandı ve beklenmedik biçimde büyük ilgi gördü. Bu ilginin nedeni yalnızca dizinin sarsıcı etkisi ya da oyuncuların güçlü performansları değildi. Dizide olup biteni görenler, yarın tüm bunlar kendi çocuklarının, yakınlarının başına gelebilir diye korktular ve herkes birbirini uyarmaya, ne yapılması gerektiğini sormaya başladı.
Elbette, başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinde, son dönemde benzer temaları işleyen dizilerle örtüşen ve kamuoyunu ürküten adli vakalar, izleyicinin dikkatini çoktan çekmiş durumda. Nitekim son on yılda Batı’da, benzer cinayetler nedeniyle hayatını kaybeden birçok genç oldu.
Siber zorbalık, sosyal medyanın olumsuz etkileri, çevrimiçi kadın düşmanlığı ve psikoloji çevrelerinde toksik (zehirli) erkeklik diye adlandırılmaya başlanan ve gün geçtikçe artan erkek öfkesi zaten gündemden düşmüyordu. Herkes tam da sinirleri bozuk bir biçimde ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor, “Bu hale nasıl geldik? Toplumumuzda neler oluyor?” diye soruyorken diziyi seyretmeye başlamıştı.
Jamie, neden sınıf arkadaşı kızı öldürdü?
“Ergenlik”, 13 yaşındaki talebe Jamie’nin Katie adındaki sınıf arkadaşı kızı öldürdüğü gerekçesiyle şafak vakti yapılan bir baskınla tutuklanmasının ardından hayatları altüst olan Miller ailesinin trajik hikâyesini anlatıyordu.
Jamie ve arkadaşları, babası bir kasabada serbest tesisatçı olarak çalışan Graham, annesi ev hanımı Manda, ablası Lisa; baş dedektif Bascombe, klinik psikolog Briony, seyredenlerin uzun zaman hatırlayacakları muazzam bir oyunculuk sergilediler. Ben kendi adıma Jamie’nin, babanın ve abla Lisa’nın oyunculuklarını gerçek hayat ve rol ayrımı yapılması çok zor, oldukça üst düzeyde bulduğumu mutlaka söylemek isterim. dizinin ‘tek plan çekim’ gibi zor bir teknikle çekilmesinin, gerçekçilik ve sürükleyicilik etkisini artırdığı yönünde yorumlar yapıldığını da belirtmeliyim.
Her ne kadar özellikle psikoloji çevrelerinden Jamie’nin cinayete yol açan psikolojik yapısını açıklayacak birçok aile dinamiği olduğu söylense de ben hiç bu kanaatte olamadım. “Ergenlik”, dışarıdan normal, ama içten içe kendinden nefret eden ve hassas bir gencin, kimsenin fark etmeden nasıl radikal bir cani olabileceğini anlatmaya çalışıyordu.
Ebeveyni ve ablası, bu süreci hiç ama hiç fark edememişlerdi. Jamie’nin okuldan eve gelip, doğruca yukarı kata çıkarak yatak odası kapısını çarpıp, saatlerce bilgisayarının başında vakit geçirdiğini elbette biliyorlardı, ama bunu normal görüyor, onun güvende olduğunu düşünüyorlardı. Onlara göre –ki bana göre de – Jamie’nin bu hayat akışında olağanüstü bir durum yoktu; kendileri de ona karşı davranışlarında hatalı değillerdi. Bence dizinin seyredilme oranlarını ve etkisini arttıran asıl bu olağanlık, sıradanlık ve normallikti. Şöyle bir bakıldığında, Jamie ile akran bir ergenin bulunduğu hemen tüm evlerde yaşanan tablo, üç aşağı beş yukarı böyleydi. Görünüşte her şey normalmiş havasındaydı ama köprülerin altından, beklenmedik bir cinayete yol açabilecek kadar kirli sular akıyordu. Jamie’nin pekâlâ sağlıklı ve birbirleriyle iyi ilişkiler içinde olan ailesi, köprünün altında akanları görmüyordu. Göremezdi de, sadece onlar değil, nispeten sağlıklı bir görüntü veren aileler de göremezdi.
Çocuklarımız için elimizden geleni yapıyoruz, onlara yolları nasıl geçeceklerini ve yabancılarla nasıl konuşmayacaklarını, dışarıda, okulda onları bekleyen tehlikeleri öğretmek için hepimiz çabalıyoruz. Ama teknomedyatik dünyada adeta yeni denizin balıkları gibiyiz. İnternetin nasıl kullanılacağını biz bilmiyoruz ki çocuklarımıza öğretelim. Hatta tam tersi bir durum var, çoğu zaman internette neyi nasıl yapacağımızı biz çocuklarımızdan öğreniyoruz. Roblox oynadıklarını sanıyoruz, ama aslında Reddit’teler. Ödev yaptıklarını veya masumca arkadaşlarına mesaj attıklarını sanıyoruz, ama pornografi izliyorlar. Onları internette an be an izlemememize ne imkân var ne gerek…
Tamam, Jamie bir Incel’di, ama kabahatli kimdi?
Halimiz böyle iken, incel’leri, manosferi, “kırmızı ve kara haplar”ı, genç erkeklerin kafasına yer etmiş “80-20 kuralı”nı, alfaları, betaları, MRA’ları ve PUA’ları nereden bilelim!.. Instagram’daki alaycı emojilerden karanlık web’e ve deepfake’lere kadar olup biteni nasıl anlayalım! Oralar bizim için bambaşka bir karanlık ülke… Hem şimdi oturup öğrensek anlamaya başlasak bile gençler çok hızlı koştukları için biz onların oldukları yere geldiğimizde onlar bambaşka bir yere varmış olmayacaklar mı?
Jamie’nin psikolog ile yaptığı görüşmeden ibaret üçüncü bölüm, onun aslında bir “incel” olduğunu, kız arkadaşını internet ortamında kapıldığı incel kültürü nedeniyle kırılan gururunu tamir için öldürdüğünü ortaya koyar. Bir yandan da nedenleri bulmak adına ailenin dinamiklerini kurcalar ve esasen babanın oğlunu bir futbol oyunu sırasında takdir etmemesinin üzerinde durur.
Jamie’nin seans sonunda psikologdan ayrılmakta zorlandığı sahnelerin tekrar tekrar gösterilmesi, adeta izleyicinin zihnine bir mesaj kazımak ister gibiydi. Zaten diziyle ilgili psikolojik bilimlerden yazılıp çizilenler de daha ziyade bunlar üstünedir. Dizi senaristinin ve yönetmenin suçluyu zımnen de olsa işaret etmesi, son bölümde iyice belirgin hale gelir. Babanın Jamie’nin çocukluk oyuncak ayısını gözyaşları içinde yatağına koyup ondan özür dilediği sahne ve söylediği “Üzgünüm oğlum, daha iyisini yapmalıydım” sözleri, yargının kesin hükmünü simgeler. Bunlar gerçek hayatta aynen böyle olmuş olsa bile, suçlunun zımnen de olsa işaret edilmesine itiraz ettiğimi sanıyorum şimdiye kadar anlatabilmişimdir.
“Ergenlik” dizisi bu eleştirime rağmen günümüzde yaşanan çok önemli bir soruna parmak bastığı, onu zihnimize kattığı için muhteşem ve daha çok konuşmak üzere belleğimizde yerini almıştır. Dizi hakkında daha ayrıntılı bilmek ve düşünmek isteyenlere Gamze Dönmez Yürük’ün yazısını ve Gelişim P Türkiye’nin bu konuda birisi bendeniz, dört uzmanı uzun uzun konuşturduğu videoları içeren şu Instagram adresini öneririm.
Müsaade ederseniz ben şimdi, konuyu irdelemeye başladığım “ezikler”le ilgili geçen yazımda kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Bu yazıda incel’ler denen olguya biraz daha yakından bakmaya, onların teknomedyatik dünyada çeyrek asırdır iyice görünür hale gelmiş, erkek rollerindeki dev değişimin, daha doğrusu çöküşün sonucu doğdukları tezimi görüşlerinize sunmaya çalışacağım.
Kim bu incel’ler?
Incel’leri tanımak için bu konuda ayrıntılı bir araştırma yapmış Doç. Dr. Seda Kiraz’ın Uluslararası Psikofarmokoloji Kongresi’ndeki bildirisine başvuralım.
Kavram, ilk olarak şu anda 43 yaşında olan Torontolu bir yönetim danışmanı ve sanatçı olan Alana’nın, 1997 yılında üniversite öğrencisiyken kendine güveni arttırarak bekârlığı aşmak isteyenlere yardım amacıyla kurduğu sitede kullanılmaya başlandı. “Involuntary celibate”, yani “istemsiz bekâr” kelimelerinin kısaltmasından oluşuyordu. Bugünkü kullanımı, henüz sosyal medya olmadığı zamanlardaki ilk kullanımından hayli farklılaşmış vaziyette. Artık daha ziyade bazı dezavantajlı özelliklerinden dolayı kadınların kendisine yüz vermeyeceğini düşünen, bu nedenle bir romantik ilişki ve cinsellik yaşamak istediği halde beceremeyen erkeklere bu isim veriliyor.
Son yıllarda, giderek artan ve genellikle kadınları hedef alan şiddet olaylarının ağırlıklı olarak Amerika ve Kanada’da kendilerini “incel” olarak tanımlayan genç erkekler tarafından işlendiği ortaya çıktıktan sonra olgu, dikkatleri çekti. Kavram, süreç içinde kadın düşmanı, kendilerine güvensiz genç erkekleri tanımlayan bir içerikte kullanılmaya başlandı ve sosyal medyada özellikle Reddit, 4chan, 8chan gibi platformlarda hızla yayıldı. Reddit’teki ‘r/ince’’ forumu, sitenin şiddet içerikli içerik kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle Kasım 2017’de yasaklandığında 41 bin üyeye sahipti.
Kendilerini “incel” diye niteleyenlerin kadın düşmanlığı haricinde, cinsel özgürlüğe, mevcut egemen cinsiyet bakışına ve normlara karşı çıkan bir ideolojiye sahip oldukları görülüyordu. Romantik ilişkide başarısızlığı, biyolojik determinizmi, fiziksel görünüşü çok önemsiyor ve kadınların sadece “üst” statüdeki erkeklerle ilgilendiklerini düşünüyorlardı. Geleneksel cinsiyet rollerine dönüşü istiyor, bu olmadığı sürece kadınlardan ve evlilikten uzak durulması gerektiğini söylüyorlardı.
Manosfer (manosphere) kavramı, çevrimiçi erkek odaklı toplulukların oluşturduğu gevşek, ama ideolojik olarak bağlantılı bir ağ için kullanılıyor, bu ağlarda yukarıdaki ideolojik özellikleri paylaşılıyor, kendilerini “kaybedenler” olarak gören, dijital bir alt-kültüre, ideolojik bir örgütlü yapıya dönüşüyorlardı.
Incel dili
Incel’lerin kendilerine özgü bir dili de oluşmuştu. Mesela: MGTOW-Men Going Their Own Way kadınlardan ve evlilikten uzak durma çağrısı yapan, bireysel izolasyonu savunan bireyler demekti. PUA-Pick-UP Artist kadınları baştan çıkarma tekniklerine (dating “oyunu”) odaklanan erkekler; MRA-Men’s Right Activists boşanma, velayet, erkeklerin aile içi şiddete uğraması gibi konularda “erkek haklarını” savunanlar anlamına geliyordu. Redpill / Blackpill (Kırmızı hap/kara hap) kadın-erkek ilişkilerinin biyolojik determinizmle açıklanabileceği şeklindeki görüşleri savunanlar manasında kullanılıyor, kendi içlerinde ayrılıyorlardı.
Incel topluluklarının üyeleri, sadece kendilerinin anlayabilecekleri bir jargona sahipti. Mesela Chad (Çad), modern internet argo dilinde bu terim “alfa” diye de adlandırılan başarılı, şanslı bir erkeği ifade ediyordu. Genellikle sarı saçlı, heteroseksüel, beyaz, kazançlı bir işte çalışan, atletik, cinsel olarak aktif ve iyi donanımlı bir erkekti Çad. Çad’ler, beta veya omega denilen diğerlerine göre açıkça avantajlıydılar. Incel’lere göre kadınların %80’i erkeklerin %20’ni oluşturan bu Çad’lerle çıkmak istiyordu. toplumun hiyerarşik olduğuna ve bu yapının kişinin fiziksel görünüşüyle belirlendiğine inanan incel’ler, Çad’lerin kadın karşılığına “Stacy” adını veriyorlardı. Çad’ler ile incel’ler arasında “normie” dedikleri normal kesim bulunuyordu. Çad’leri kaybeden kadınlar, bu kez normallere yöneliyor ama her durumda incel’lerin eli boş kalıyorlardı. Onlara göre, kendileri genetik piyangoyu baştan kaybetmişlerdi. Ve bu, onlara yapılan büyük bir haksızlıktı.
“Mogging”, incel dilinde fiziksel görünüm açısından bir başkasını gölgede bırakma ve dolayısıyla onu değersizleştirme eylemini ifade eder. “Looksmaxxing” saçını kestirip güzel giyinme, steroid alıp egzersiz yapma, estetik ameliyat geçirme veya yüz estetiğini iyileştirmek için “mewing” gibi alternatif teknikler kullanma gibi yöntemlerle kişinin görünümünü iyileştirme girişimidir. “Volcels” (gönüllü bekar; cinsel ilişkiden vazgeçmeyi seçenler), “fakecels” (Incel olduğunu iddia eden ancak gerçekte yakın zamanda seks yapmış veya bir ilişkisi olmuş kişiler) ve “truecels” (gerçek incel’ler yani hiçbir zaman cinsel veya romantik ilişki yaşamamış erkekler) anlamına gelir.
“Incel” teriminin, bir eş bulamamalarının nedeninin ırkları olduğuna inanan kişileri ifade eden birçok ırk temelli versiyonu var. Mesela “currycels” (Güney Asya kökenliler) ve “ricecels” (Çin veya Güneydoğu Asya kökenliler) veya beyaz olmayanlara topluca “ethnicels” diyorlar. Hazır incel’lerin etnik görünümlerinden bahsetmişken 2014 yılında yayınlanan Haruki Murakami’nin Kadınsız Erkekler (Men Without Women) kitabında geçen ve incel’lerin dünyasına benzeyen hikâyeleri de hatırlatmak isterim.
Gelelim şu ‘hap’ meselesine
Incel ideolojisinde mutlaka bilinmesi gereken “kırmızı hap”, “kara hap” kavramlarını da kısaca ele almalıyız. Esin kaynağı, 1999 yılında yayınlanan The Matrix filminin kült haline gelmiş bir sahnesi. Morpheus’un Neo’ya sunduğu iki seçenekten biri mavi, diğer kırmızı haptır. Neo, mavi hapı seçerse yanılsamalardan oluşan sanal dünyada uyanmadan yaşamaya devam edecek, kırmızı hapı seçerse uyanacak ve dünya hakkında temel gerçekleri görecektir.
Incel’lere göre kırmızı hapı yutmak, kadınlar hakkındaki gerçekleri görmek demektir. Kırmızı hapı yutan kişi, nihayet kadınların ne kadar aşağılık (!) bir tabiata sahip olduklarını, dünyayı ve erkekleri nasıl manipüle ettiklerini görecektir. Kara hapı yutmak ise, kadınlara asla çekici gelmeyeceği ve hatta toplum tarafından asla kabul edilmeyeceği fikrinde olmaktır. Onlar için incel’lik geçici değil, hayat boyu sürecek, kalıcı bir durumdur.
Hap meselesinde şu nokta çok önemli: Kırmızı hap alan incel’ler, kendilerini dezavantajlı hale getiren bu sisteme karşı savaşma fırsatına sahip olduklarına inanıyorlar ve kendilerini kadınlar için daha çekici kılmaya çalışıyorlar. Ama kara hap almış incel’ler durumlarını değiştirmek için hiçbir şey yapamayacaklarına inanıyorlar.
Incel kültürünün radikalleşmesi ve sonuç
Böylesine güçlü bir biçimde gençlerin dünyasında yer edinen ve gevşek de olsa giderek dünya çapında bir iletişim ağında bir araya gelen incel’lerden neler beklenebileceğini tahmin etmek zor değil. Mağduriyet algısından doğan algının nasıl öfkeyi kin ve nefrete dönüştürdüğünü, bu nefret dolu insanlardan bazılarının öç almak için harekete geçtiğini, onlar arasından bazılarının kahramanlaştırıldığını insanlık tarihinde görülen yüzlerce örnekten beri iyi biliyoruz.
Kaliforniya’da bir üniversite öğrencisi olan Elliot Rodger, 2014’te kadınlara karşı duyduğu öfkeyi ifade ettiği bir manifesto yayımladıktan sonra 6 kişiyi öldürdü ve intihar etti. Kendini “amirsiz bir bakir” olarak tanımlıyordu. Bu olay, incel ideolojisinin şiddete dönüşebileceğini gösteren ilk büyük vakaydı. 2018’de Toronto’da Alek Minassian, 10 kişiyi öldürdü. Polis sorgusunda incel hareketine bağlı olduğunu ve “incel ayaklanmasını başlattığını” iddia etti. Arkasından incel saldırganlığı içinde değerlendirilebilecek başka olaylar gündeme geldi.
Sonuç olarak bir süreden beri genç erkeklerle ilgili ciddi bir psikososyolojik durum, geleceği tehdit eden bir tehlike yaşanıyor. Dün, 20 yıl önce “ezik” dedikleri genç erkekleri ortaya çıkaran nedenler bugün büyük ve hayli sorunlu bir “incel” kültürünün doğmasına neden oluyor. Bazılarına göre hızla değişen aile dinamikleri, bize göre ilaveten teknomedyatik dünyadaki genç erkeklerin aleyhine ortaya çıkan ve adeta geleneksel erkeklik algısını “bitik” hale getiren devasa değişiklikler bu durumun nedeni. Neden ne olursa olsun, hızla ve çok fazla araştırma yaparak ayrıntıyı görmek, anlamak, çareler üzerine kafa yormak mecburiyetindeyiz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 4 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.