Yeni yıl, çoğumuz için sıradan bir takvim değişikliğinin ötesinde anlamlar taşır. Sanki geleceğe dair umutların yeşerdiği bir eşik gibidir.
Her yeni yıl, yalnızca bir dönemi kapatmakla kalmaz, aynı zamanda yenilenme arzusunu da beraberinde getirir. Bu yüzden yılın bu zamanı, çoğumuz için “yeni bir ben” yaratma hayaliyle dolar: Yeni başlangıçlar, kararlar ve hedefler…
Ancak neden özellikle yeni yıl böyle bir değişim arzusu uyandırır?
Bu durum, insan psikolojisinin zamana dair algılarıyla yakından ilişkili olabilir elbette. Takvimsel bir başlangıç zihinsel bir sıfırlama noktası gibidir. Tıpkı pazartesi günlerinin diyet yapmak için başlangıç noktası olarak görülmesi gibi.
Fakat pazartesiden farklı olarak, yeni yıl daha geniş bir çerçeveye oturtulur. Yeni yılın anlamı, kutlamalar, ritüeller, geri sayımlar ve özellikle de toplumsal bir coşkunun eşlik etmesiyle gözümüzde büyür. Bu enerji, hemen herkeste yeni bir başlangıç yapma ve hayatını yeniden şekillendirme arzusunu harekete geçirir.
Yeni yıl kararları neden uygulanmaz?
Ancak böylesi bir coşkuyla alınan yeni yıl kararları, genellikle uygulanmaz. Hatta yılın sonunda o yıl için alınan kararların önemli bir kısmı unutulmuştur bile. Mesela, spor salonu üyelikleri ocak ayında patlama yapar, ancak birkaç ay sonra salonlar tekrar boşalır [¹].
Peki, neden bu hevesler kısa sürede kaybolur?
Yeni yılın yaklaşmasıyla birlikte yeni yıl kararlarına, hedeflerine dair hem sorular hem de sosyal medya içerikleri sıkça karşımıza çıkar. Bu içerikler, kendi yeni yıl hedeflerini paylaşanlardan, hedef oluşturma rehberlerine, hatta hazır hedef listelerine kadar uzanır.
Eğlenceli ajandalar, renkli takvimler, panolar ve listeler gibi araçlar sayesinde bu süreç daha eğlenceli hale gelir. Çoğumuz, yeni yıl planlamalarımızı keyif alarak ve buna özel bir zaman ayırarak yaparız.
Ancak sürdürülemeyen bu kararların arkasında, toplumsal olarak dayatılan bir dizi beklenti ve baskının olduğunu fark etmek gerekir.
Kendime ‘yeni bir ben’ lazım mı?
Yeni yılın popüler kültürde sürekli “yeni bir başlangıç” olarak vurgulanması, kişileri kendilerini sürekli ‘geliştirme’ ve geçmişi geride bırakma yönünde bir baskıya maruz bırakır.
Yeni yıl kararları genellikle kişinin “kendinin en iyi versiyonu” olma hedefiyle şekillenir. Sosyal medya, popüler kültür ve kitle iletişim araçları bu mesajı sürekli tekrar eder. Bu yüzden alınan kararların bireysel isteklerden ziyade, dayatılmış beklentilerin bir sonucu olup olmadığını sorgulamak çoğu zaman aklımıza bile gelmez.
“Yeni bir sen” ve “geçmişi ardında bırak” gibi ifadeler, hem umut hem de baskı yaratır. Bu tür mesajlar, kişinin mevcut durumunu sorgulamasına ve “daha iyi” bir versiyonuna ulaşma çabası içine girmesine yol açar. Ancak bu çaba çoğu zaman toplumsal normların etkisiyle şekilleneceği için kişinin gerçek ihtiyaçlarını yansıtmaz.
Peki, ya geçmişi değerlendirmek?
Geçmişi değerlendirme fikri ise genellikle ihmal edilir ya da oldukça yüzeysel bir şekilde ele alınır. Çoğu insan, eski yılını derinlemesine sorgulamak yerine yalnızca yeni yıl hedeflerine odaklanmayı tercih eder. Bu, geçmişin öğrettiklerini ve kazandırdığı farkındalıkları bir kenara bırakmak anlamına gelir. Oysa sağlıklı bir değişim, geçmişle hesaplaşmadan mümkün değildir.
Pek çoğumuzun yeni yıl kararları dil öğrenmek, yeni yerler görmek, daha çok para kazanmak, hayalimizdeki evi satın almak, kariyerimizde yükselmek, kilo vermek, spor yapmak, aşık olmak gibi hedeflerde sabitlenir. Tüm bu kararlar performans odaklıdır, genellikle sayısal verilerle ölçülebilir başarılar üzerine kuruludur.
Öte yandan, duygusal ihtiyaçlarla ilişkili görünen “âşık olmak” gibi bir hedef bile toplumsal normların gölgesinden tam anlamıyla kurtulamaz. Kişi, bu hedefi yakınlık ihtiyacını gidermekten çok, sevgilisi olan arkadaşlarıyla kendini kıyaslayarak yalnızlık duygusunu daha derinden hissettiği için belirleyebilir. Böyle bir durumda, âşık olma hayali bile toplumun belirlediği ilişki normlarına uymakla ilgili olabilir.
İçsel değişim mi, dışsal beklentilere uyum mu?
Dolayısıyla “yeni bir ben” inşa etme çabası, gerçek bir içsel değişimden çok dışsal beklentilere uyum sağlama çabası haline gelir.
Pek azımız bağlarımızı güçlendirmek, yeni bağlar kurmak (sadece iş veya kariyer odaklı olmayan, insani bağlar kurmak), başkalarına faydalı olacak işler yapmak, deneyimlerimizi derinlemesine sorgulayarak kendimizi anlamaya çalışmak gibi hedefler koyarız yeni yıl için.
Bu durumun elbette kültürel bir tarafı da var. Örneğin, Japonya’da yeni yıl ritüelleri aile birliğini kutlamaya odaklanırken, Batı kültüründe bireysel hedefler daha çok ön plandadır.
Ancak bu hedefler giderek kişisel gelişim ve tüketim kültürünün bir aracı haline gelmiştir. Öyle ki yeni yıl kararlarıyla ilgili yazılar, genellikle dil öğrenme platformları ya da tatil sitelerinin reklamları eşliğinde sunulur.
‘Yetersizlik’ tuzağı
Bu içerikler, kişinin hedeflerini şekillendirmede önemli bir rol oynar ve kişiyi daha fazla tüketim yapmaya iter. Modern yaşamın dayattığı bu sürekli gelişim baskısı, çoğu insanda yetersizlik, değersizlik ve başarısızlık gibi duyguları ortaya çıkarır. Bu duygular, kişinin geçmiş deneyimlerine bağlı olarak daha derin ya da yüzeysel yaşanabilir.
Günümüz dünyasındaki sistem, hemen herkesi yetersiz hissettirecek şekilde yapılandırılmışken bu duyguyu çocukluk döneminde öğrenmiş kişileri düşünmek önemlidir. Bir kişide yetersizlik gibi duygular, eğer çok köklüyse, günlük hayatta karşılaştığı herhangi bir içerikle hızlıca yüzeye çıkabilir. Bu bir başarı hikayesi, motivasyon konuşması ya da sosyal medyada karşılaşılan ‘mükemmel’ yaşamlardan bir kareyle olabilir.
Bu duyguyla yüzleşen kişi, ya bu duyguya teslim olup kendini yetersiz hissetmeye devam eder ya da ondan kaçmak için çeşitli yollar arar. Diğer bir seçenek ise, bu duyguyu tersine çevirebilmek için büyük hedefler koymak ve sürekli bir ilerleme kaydetmeye çalışmaktır. Bu strateji de dış dünyadan gelen seslerle oldukça uyumludur.
Popüler kültürün, sürekli ilerleme ve başarı üzerine kurulu beklentileri, çocuğundan sürekli başarı bekleyen, kendi beklentilerini çocuğuna dayatarak onun gerçek benliğini baskılayan ebeveynlerin davranışına benzer.
Yeni yıl kararları da çoğu zaman bireysel motivasyonların ötesinde, toplumsal baskılarla şekillenir. Bu baskı da özellikle yetersizlik duygusunun güçlü olduğu kişilerde, ideal benliğe ulaşma arzusundan dolayı, daha güçlü hissedilir. Toplumun başarı, mükemmeliyetçilik ve sürekli bir gelişim bekleyen normları, yeni yıl hedeflerinde de kendine yer bulur.
Bir kişinin spor yapma motivasyonu, sağlıklı bir yaşam arzusundan ziyade sosyal medyada paylaşılacak bir “başarı hikayesi” yaratma isteğine dayanabilir. Ya da kişi, ‘ideal’ bir bedene ulaşmanın, çevresindeki insanlar tarafından kabul görmenin ve onaylanmanın bir yolu olduğuna inanabilir. Böylesi bir motivasyonla alınan kararların ise sürdürülebilmesi çok zordur.
Sağlıklı olan, denge kurabilmektir
İçinden geçtiğimiz durumları kendi gerçeğimizin de farkında olarak daha gerçekçi değerlendirmek ve doyumlu bir hayat yaşayabilmek için psikolojik olgunluk önemli ve gereklidir. Sağlıklı bir yetişkin olmamız buna bağlıdır.
Ancak bunun önündeki en büyük engellerinden biri, sürekli bir şeyler yapmak ve yeni hedefler peşinde koşmak zorunda hissetmektir. Halbuki bazen durmak, dinlenmek, demlenmek, kendimizi anlamak, sadece kendimiz için değil başka insanlar için de bir şeyler yapmak ve hayatın her alanına gerektiği kadar odaklanmak da ilerlemek kadar değerlidir.
Yaşlılık döneminde, ego bütünlüğü ve umutsuzluk çatışması yaşarız. Ego bütünlüğü, geçmişe dönüp bakıldığında “İstediğim gibi bir hayat yaşadım” diyebilmekle mümkündür. Bu da, ölüm gerçeğini daha kabul edilebilir hale getirir ve daha az korkuyla karşılamamıza yardımcı olur.
Yani hayatta sürekli hedefler peşinde koşmak uğruna başka değerli pek çok şeyden feragat etmek, yaşlılıkta depresyon bile sebebi olabilir.
Kendimizi geliştirmek ve değiştirmek istememizin gerçek nedenlerini anlamak, toplumsal ve kültürel normların bizde yarattığı etkileri kavrayabilmek her zaman çok önemlidir. Yeni yıl hedeflerini anlamlı ve sürdürülebilir kılmak için de bu kavrayışa ihtiyacımız vardır.
Toplumsal beklentiler ve bireysel ihtiyaçlar arasında bir denge kurmak her zaman kolay olmayabilir. Ancak burada önemli olan, bunların farkına varmak ve hedeflerimizin neye göre şekillendiğini sorgulamaktır. Kendimizi toplumun beklentilerinden tamamen ayırmak her zaman mümkün olmasa da bu beklentilere bilinçli bir şekilde uyum sağlamak kişinin kendisiyle daha sağlıklı bir ilişki kurmasını sağlar.
Her yeni başlangıç, bir başka ‘ideal benlik’ arayışına dönüşebilir. Ancak gerçek değişim, dışarıdan gelen baskılarla değil, kişinin kendi içsel ihtiyaçları ve değerleriyle uyum içinde şekillenen hedefler doğrultusunda mümkündür.
Eğer yeni yıl, bir karar alma zamanı ise bu, kendimize daha fazla yük bindirmenin değil, gerçek ihtiyaçlarımıza göre kararlar almanın zamanı olmalıdır.
Yeni yıl hedeflerinizi baskıcı seslerden arındırmanız, kendinize duyduğunuz şefkat ve anlayışın çoğalması dileğiyle…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 24 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.