İsveç sürü bağışıklığında haklı mıydı?

Sürü bağışıklığı modeli uygulayan İsveç’te ölenlerin çoğu yaşlılar ve hizmet sektöründe çalışan göçmenler. İsveçli uzmanlara göre en iyi yöntem buydu çünkü diğer ülkeler ikinci dalgayı yaşarken onlar salgını geride bırakacak. Fakat bu başka ülkelerde uygulanabilir mi?

COVID-19 pandemisi sürerken Türkiye dâhil pek çok ülke, karantina ve sosyal mesafelendirme önlemlerini yumuşatmaya başladı ama ikinci dalgadan da endişe ediliyor. Salgında adı konmamış bir “sürü bağışıklığı” stratejisi izleyen İsveç’te ise bu kaygının yaşanmadığı gözlemleniyor. İsveç’in bu tercihi ülke içi ve dışında tartışılıyor.

İsveçli üç akademisyen, siyaset bilimci Nils Karlson, sosyolog Charlotta Stern ve iktisatçı Daniel B. Klein bu stratejinin doğruluğuna inanıyor. Üç sosyal bilimci, Foreign Affairs dergisi için kaleme aldıkları yazıda, tüm dünyanın pandemi ile mücadelede İsveç modelini uygulamak zorunda kalacağını ileri sürdü.

Karlson, Stern ve Klein, yazılarına İsveç’in ‘çok sayıda ‘liberal demokrasi’ ülkesinden farklı bir strateji izlediğini hatırlatarak başlıyorlar:

“Haziranda bağışıklık hedefine ulaşılacak”

“İsveç, sokağa çıkma yasağı veya olağanüstü hal ilan etmek yerine vatandaşlarından, çoğunlukla gönüllü olarak, sosyal mesafeyi uygulamalarını istedi. İsveçli yetkililer “eğriyi düzleştirmek” için bazı kısıtlamalar getirdi: 50’den fazla kişiyi bir araya getiren etkinlikler ve barlarda servis yasaklandı; lise ve üniversitelerde uzaktan eğitime geçildi. Ancak sert kontroller, para cezaları ve polisiye tedbirlerden kaçındılar. İsveçliler davranışlarını değiştirdiler ama diğer Batı demokrasilerinin vatandaşları kadar derinden değil… Pek çok restoran, gelen giden az olmasına rağmen açık kaldı. Küçük çocuklar hâlâ okula gidiyor. Ayrıca komşu Norveç’in ve bazı Asya ülkelerinin aksine İsveç, konum izleme teknolojilerine veya uygulamalarına başvurmayarak mahremiyet, kişisel verilerin gizliliği ve temel özgürlüklerin ihlalinden de kaçındı.

İsveçli yetkililer, çoğu bilim insanının nüfusun yüzde 60’ından fazlasının virüse yakalandığında gerçekleştiğine inandığı “sürü bağışıklığına” ulaşma hedefini resmen açıklamadı. Ancak virüse karşı bağışıklığın artırılması kuşkusuz hükümetin daha kapsamlı stratejisinin bir parçası veya en azından okullar, restoranlar ve çoğu işletmenin açık tutulmasının olası bir sonucu.

İsveç Halk Sağlığı Kurumu’ndan Anders Tegnell, Stockholm kentinin bu ayın başı gibi erken bir tarihte sürü bağışıklığına ulaşabileceğini öngördü. Stockholm Üniversitesi’nin matematik profesörlerinden Tom Britton, sosyal mesafe kurallarının İsveçlilerin davranış biçimini değiştirdiği yönünde güncellenmiş varsayımına dayanarak, başkentte yüzde 40 oranında bağışıklığın sağlanmasının, virüsün yayılmasını durdurmak için yeterli olabileceğini ve bunun haziran ayı ortasında gerçekleşebileceğini hesapladı.”

Yaşlılar ve göçmenlerde ölüm oranı yüksek

Ancak buna rağmen, üç bilim insanı İsveç’teki ölüm oranının Belçika, Fransa, İtalya, Hollanda, İspanya ve İngiltere’den daha düşük tutabildiğini vurguluyorlar. Fakat yine de İsveç’te bazı kesimlerin salgından daha fazla etkilenmesinin engellemediğinin de altını çiziyorlar:

“Huzurevlerinde kalan yaşlıların İsveç’teki COVID-19 ölümlerinin yüzde 50’sinden fazlasını oluşturmasının nedeni, birçok tesiste maske takma gibi temel koruyucu önlemlerin alınmasında yavaş kalınmasıydı. Göçmenler ise çoğunlukla fakir ve genellikle uzaktan çalışmanın imkânsız olduğu hizmet sektöründe istihdam edildikleri için salgından daha fazla etkilendiler.”

“İsveç’te ikinci dalga olmayacak”

İsveçli uzmanlara göre İsveç’in izlediği model, hem sağlık sisteminin kapasitesinin aşılmasını engelledi hem de temel insan hakları çiğnenmemiş oldu:

“Virüsü tutma çabaları birçok ülkede başarısızlığa mahkumdur ve sonunda nüfusun büyük bir bölümü enfeksiyon kapacaktır. Dünyanın çoğunda ölümcül ikinci bir dalga yaşanırken İsveç, pandemiyi geride bırakmış olacaktır. İsveç’in tepkisi mükemmel değildi. Yine de COVID-19’da ciddi komplikasyon riski en düşük olan gençler ile sağlıklı yetişkin kesimde bağışıklık güçlendirilirken eğri düzleştirilebildi. İhtiyaç duyan hasta sayısı, yoğun bakım ünitesi kapasitesini aşmadı. Sağlık çalışanlarının iş yükü artsa da okullar ve kreşler açık kaldığından hiç değilse çocuklarına kimin bakacağını düşünmek zorunda kalmadılar.

Açık bir şekilde benimsemiş olsun ya da olmasın, diğer birçok ülke şimdi İsveç yönteminin bazı yönlerini taklit etmeye çalışıyor. Danimarka ve Finlandiya küçük çocuklar için okulları yeniden açtı. Almanya küçük dükkânların yeniden açılmasına izin verdi. İtalya’da parkların, Fransa’da meyve-sebze pazarları, küçük müzeler, okullar ve kreşlerin yeniden açılmasına izin verilecek. Bildirilen COVID-19 ölümlerinin açık ara en fazla olduğu ABD’de bazı eyaletler, İsveç modelini yerden yere vurmasına rağmen ülkeyi bu modele doğru sürükleyen Başkan Donald Trump’ın uyarılarına kulak asmayıp kısıtlamaları hafifletiyor.”

“Halktan aşıya kadar evde kalması istenemez”

İsveçli akademisyenler, pandemi kısıtlamalarının dünya ekonomisine vereceği zarara ilişkin tahminler aktarıp artan işsizliğin toplumsal bölünmeleri derinleştirdiğini de kaydediyorlar. Üç uzmana göre sürü bağışıklığı stratejisi olası mücadele yöntemlerinin en iyisi:

“Karantina kısıtlamalarının, aşı geliştirilinceye kadar sürdürülmeyeceği açıktır. Kısıtlamaları kaldırmak ekonomik, toplumsal ve siyasi baskıları azaltacaktır. Ayrıca, halkın sürü bağışıklığı geliştirmesi uzun vadede COVID-19 ile savaşmanın en ehveni şer yolu olacaktır. Hastalık hakkında çok az şey biliniyor. Şimdi karantina altına alınan ülkeler ileride yeni ve hatta daha ciddi salgınlarla karşı karşıya kalabilirler. Bu ülkeler İsveç’in bağışıklık yolunu izlerse, pandeminin toplam maliyeti azalacak ve muhtemelen salgın daha erken sona erecek.”

İsveç modelini izlemek kolay değil

Karlson, Stern ve Klein İsveç modelini uygulamanın güç olduğunu da kabul ediyor:

“İsveç’in COVID-19’a yaklaşımı ülkenin farklı kültürünü yansıtıyor ve bazı yönleri başka yerlerde de uygulanamayabilir. Özellikle, resmî kurumların tavsiyelerine ve bireysel sorumluluğa güvenmek, İskandinavya’nın ötesine geçmeyebilir. İsveç, sadece insanlar arasında değil, insanlar ve devlet kurumları arasında da yüksek güven düzeyi ile diğerlerinden ayrılan bir ülke. İsveçliler, vatandaşın vicdanına bırakılmış önerileri ciddiye almaya hazırlandılar. Bu başka ülkelerde pek rastlanılmayan özellik.

İsveçliler genellikle diğer birçok ülkenin vatandaşlarından daha sağlıklı, dolayısıyla dünyanın diğer bölgelerindeki güçsüzleri korumak için ek önlemler alınması gerekebilir. Kısıtlamaları kaldıran ülkeler, yaşlılar ve göçmenler söz konusu olduğunda İsveç’in yanlış adımlarından da ders alınabilir: Bakım evlerine maske ve diğer koruyucu donanım hemen sağlanmalı, yaşlı ve güçsüz olmalarından ötürü daha yüksek risk altındaki hizmet sektörü çalışanlarının korunmasına daha fazla önem verilmeli. Öncelik risk altındaki insanları koruma altına almak olmalı, tüm toplumun evlere kapatılması değil.

Pandemiyi yenmek mi pandemiyi yönetmek mi?

“Bilim insanları virüs hakkında daha fazla bilgi edindikçe ve yetkililer, hastalığın yayılmasını önlemek için, örneğin davranış değişikliklerini hesaba katarak sürü bağışıklığına ulaşma süresini hesaplamak üzere parametreleri değiştirmek gibi yeni ve daha iyi yollar geliştirdikçe, genel karantinanın gerekçeleri zemin yitirir. Risk altındaki insanların sayısının çok daha fazla olduğu ABD ve İngiltere gibi ülkelerde bile, bu insanları korumanın maliyeti herkesi evde kalmaya zorlamaktan çok daha düşüktür. Sürü bağışıklığına giden yolu yönetmek, her şeyden önce savunmasız kişileri korumakla mümkündür. İsveç bunu zor yoldan öğrendi ama şu an durum kontrol altında…

Ulusal çapta sokağa çıkma kısıtlamaları yükü dayanılmaz hale gelirken ülkeler pandemiyi yenmek yerine pandemiyi yönetmenin tek gerçekçi seçenek olduğunu fark ediyor ve kısıtlamaları kaldırıyor.

Sağlık sistemlerinin aşırı yük altında kalmasını önlemek için akıllı sosyal mesafelendirme yöntemleri uygulayarak, enfeksiyona maruz kalanlara daha iyi tedavi yöntemleri sunarak ve risk altındaki gruplar için daha iyi koruma sağlayarak ölenlerin sayısını azaltılabilir. Ancak günün sonunda, korunmasız gruplar gözetildiği sürece hastalığa karşı tek sürdürülebilir savunma yöntemi, bağışıklığın artırılması ve nihayetinde sürü bağışıklığına kavuşmaktır. İsveç pandemiyi iyi yönettiği için takdir edilsin veya edilmesin, diğer ülkeler “eğrilerini düzelttikten sonra” doğru yolun bu olduğunu görecekler.”

Bu yazı ilk kez 18 Mayıs 2020’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İsveç sürü bağışıklığında haklı mıydı?

Sürü bağışıklığı modeli uygulayan İsveç’te ölenlerin çoğu yaşlılar ve hizmet sektöründe çalışan göçmenler. İsveçli uzmanlara göre en iyi yöntem buydu çünkü diğer ülkeler ikinci dalgayı yaşarken onlar salgını geride bırakacak. Fakat bu başka ülkelerde uygulanabilir mi?

COVID-19 pandemisi sürerken Türkiye dâhil pek çok ülke, karantina ve sosyal mesafelendirme önlemlerini yumuşatmaya başladı ama ikinci dalgadan da endişe ediliyor. Salgında adı konmamış bir “sürü bağışıklığı” stratejisi izleyen İsveç’te ise bu kaygının yaşanmadığı gözlemleniyor. İsveç’in bu tercihi ülke içi ve dışında tartışılıyor.

İsveçli üç akademisyen, siyaset bilimci Nils Karlson, sosyolog Charlotta Stern ve iktisatçı Daniel B. Klein bu stratejinin doğruluğuna inanıyor. Üç sosyal bilimci, Foreign Affairs dergisi için kaleme aldıkları yazıda, tüm dünyanın pandemi ile mücadelede İsveç modelini uygulamak zorunda kalacağını ileri sürdü.

Karlson, Stern ve Klein, yazılarına İsveç’in ‘çok sayıda ‘liberal demokrasi’ ülkesinden farklı bir strateji izlediğini hatırlatarak başlıyorlar:

“Haziranda bağışıklık hedefine ulaşılacak”

“İsveç, sokağa çıkma yasağı veya olağanüstü hal ilan etmek yerine vatandaşlarından, çoğunlukla gönüllü olarak, sosyal mesafeyi uygulamalarını istedi. İsveçli yetkililer “eğriyi düzleştirmek” için bazı kısıtlamalar getirdi: 50’den fazla kişiyi bir araya getiren etkinlikler ve barlarda servis yasaklandı; lise ve üniversitelerde uzaktan eğitime geçildi. Ancak sert kontroller, para cezaları ve polisiye tedbirlerden kaçındılar. İsveçliler davranışlarını değiştirdiler ama diğer Batı demokrasilerinin vatandaşları kadar derinden değil… Pek çok restoran, gelen giden az olmasına rağmen açık kaldı. Küçük çocuklar hâlâ okula gidiyor. Ayrıca komşu Norveç’in ve bazı Asya ülkelerinin aksine İsveç, konum izleme teknolojilerine veya uygulamalarına başvurmayarak mahremiyet, kişisel verilerin gizliliği ve temel özgürlüklerin ihlalinden de kaçındı.

İsveçli yetkililer, çoğu bilim insanının nüfusun yüzde 60’ından fazlasının virüse yakalandığında gerçekleştiğine inandığı “sürü bağışıklığına” ulaşma hedefini resmen açıklamadı. Ancak virüse karşı bağışıklığın artırılması kuşkusuz hükümetin daha kapsamlı stratejisinin bir parçası veya en azından okullar, restoranlar ve çoğu işletmenin açık tutulmasının olası bir sonucu.

İsveç Halk Sağlığı Kurumu’ndan Anders Tegnell, Stockholm kentinin bu ayın başı gibi erken bir tarihte sürü bağışıklığına ulaşabileceğini öngördü. Stockholm Üniversitesi’nin matematik profesörlerinden Tom Britton, sosyal mesafe kurallarının İsveçlilerin davranış biçimini değiştirdiği yönünde güncellenmiş varsayımına dayanarak, başkentte yüzde 40 oranında bağışıklığın sağlanmasının, virüsün yayılmasını durdurmak için yeterli olabileceğini ve bunun haziran ayı ortasında gerçekleşebileceğini hesapladı.”

Yaşlılar ve göçmenlerde ölüm oranı yüksek

Ancak buna rağmen, üç bilim insanı İsveç’teki ölüm oranının Belçika, Fransa, İtalya, Hollanda, İspanya ve İngiltere’den daha düşük tutabildiğini vurguluyorlar. Fakat yine de İsveç’te bazı kesimlerin salgından daha fazla etkilenmesinin engellemediğinin de altını çiziyorlar:

“Huzurevlerinde kalan yaşlıların İsveç’teki COVID-19 ölümlerinin yüzde 50’sinden fazlasını oluşturmasının nedeni, birçok tesiste maske takma gibi temel koruyucu önlemlerin alınmasında yavaş kalınmasıydı. Göçmenler ise çoğunlukla fakir ve genellikle uzaktan çalışmanın imkânsız olduğu hizmet sektöründe istihdam edildikleri için salgından daha fazla etkilendiler.”

“İsveç’te ikinci dalga olmayacak”

İsveçli uzmanlara göre İsveç’in izlediği model, hem sağlık sisteminin kapasitesinin aşılmasını engelledi hem de temel insan hakları çiğnenmemiş oldu:

“Virüsü tutma çabaları birçok ülkede başarısızlığa mahkumdur ve sonunda nüfusun büyük bir bölümü enfeksiyon kapacaktır. Dünyanın çoğunda ölümcül ikinci bir dalga yaşanırken İsveç, pandemiyi geride bırakmış olacaktır. İsveç’in tepkisi mükemmel değildi. Yine de COVID-19’da ciddi komplikasyon riski en düşük olan gençler ile sağlıklı yetişkin kesimde bağışıklık güçlendirilirken eğri düzleştirilebildi. İhtiyaç duyan hasta sayısı, yoğun bakım ünitesi kapasitesini aşmadı. Sağlık çalışanlarının iş yükü artsa da okullar ve kreşler açık kaldığından hiç değilse çocuklarına kimin bakacağını düşünmek zorunda kalmadılar.

Açık bir şekilde benimsemiş olsun ya da olmasın, diğer birçok ülke şimdi İsveç yönteminin bazı yönlerini taklit etmeye çalışıyor. Danimarka ve Finlandiya küçük çocuklar için okulları yeniden açtı. Almanya küçük dükkânların yeniden açılmasına izin verdi. İtalya’da parkların, Fransa’da meyve-sebze pazarları, küçük müzeler, okullar ve kreşlerin yeniden açılmasına izin verilecek. Bildirilen COVID-19 ölümlerinin açık ara en fazla olduğu ABD’de bazı eyaletler, İsveç modelini yerden yere vurmasına rağmen ülkeyi bu modele doğru sürükleyen Başkan Donald Trump’ın uyarılarına kulak asmayıp kısıtlamaları hafifletiyor.”

“Halktan aşıya kadar evde kalması istenemez”

İsveçli akademisyenler, pandemi kısıtlamalarının dünya ekonomisine vereceği zarara ilişkin tahminler aktarıp artan işsizliğin toplumsal bölünmeleri derinleştirdiğini de kaydediyorlar. Üç uzmana göre sürü bağışıklığı stratejisi olası mücadele yöntemlerinin en iyisi:

“Karantina kısıtlamalarının, aşı geliştirilinceye kadar sürdürülmeyeceği açıktır. Kısıtlamaları kaldırmak ekonomik, toplumsal ve siyasi baskıları azaltacaktır. Ayrıca, halkın sürü bağışıklığı geliştirmesi uzun vadede COVID-19 ile savaşmanın en ehveni şer yolu olacaktır. Hastalık hakkında çok az şey biliniyor. Şimdi karantina altına alınan ülkeler ileride yeni ve hatta daha ciddi salgınlarla karşı karşıya kalabilirler. Bu ülkeler İsveç’in bağışıklık yolunu izlerse, pandeminin toplam maliyeti azalacak ve muhtemelen salgın daha erken sona erecek.”

İsveç modelini izlemek kolay değil

Karlson, Stern ve Klein İsveç modelini uygulamanın güç olduğunu da kabul ediyor:

“İsveç’in COVID-19’a yaklaşımı ülkenin farklı kültürünü yansıtıyor ve bazı yönleri başka yerlerde de uygulanamayabilir. Özellikle, resmî kurumların tavsiyelerine ve bireysel sorumluluğa güvenmek, İskandinavya’nın ötesine geçmeyebilir. İsveç, sadece insanlar arasında değil, insanlar ve devlet kurumları arasında da yüksek güven düzeyi ile diğerlerinden ayrılan bir ülke. İsveçliler, vatandaşın vicdanına bırakılmış önerileri ciddiye almaya hazırlandılar. Bu başka ülkelerde pek rastlanılmayan özellik.

İsveçliler genellikle diğer birçok ülkenin vatandaşlarından daha sağlıklı, dolayısıyla dünyanın diğer bölgelerindeki güçsüzleri korumak için ek önlemler alınması gerekebilir. Kısıtlamaları kaldıran ülkeler, yaşlılar ve göçmenler söz konusu olduğunda İsveç’in yanlış adımlarından da ders alınabilir: Bakım evlerine maske ve diğer koruyucu donanım hemen sağlanmalı, yaşlı ve güçsüz olmalarından ötürü daha yüksek risk altındaki hizmet sektörü çalışanlarının korunmasına daha fazla önem verilmeli. Öncelik risk altındaki insanları koruma altına almak olmalı, tüm toplumun evlere kapatılması değil.

Pandemiyi yenmek mi pandemiyi yönetmek mi?

“Bilim insanları virüs hakkında daha fazla bilgi edindikçe ve yetkililer, hastalığın yayılmasını önlemek için, örneğin davranış değişikliklerini hesaba katarak sürü bağışıklığına ulaşma süresini hesaplamak üzere parametreleri değiştirmek gibi yeni ve daha iyi yollar geliştirdikçe, genel karantinanın gerekçeleri zemin yitirir. Risk altındaki insanların sayısının çok daha fazla olduğu ABD ve İngiltere gibi ülkelerde bile, bu insanları korumanın maliyeti herkesi evde kalmaya zorlamaktan çok daha düşüktür. Sürü bağışıklığına giden yolu yönetmek, her şeyden önce savunmasız kişileri korumakla mümkündür. İsveç bunu zor yoldan öğrendi ama şu an durum kontrol altında…

Ulusal çapta sokağa çıkma kısıtlamaları yükü dayanılmaz hale gelirken ülkeler pandemiyi yenmek yerine pandemiyi yönetmenin tek gerçekçi seçenek olduğunu fark ediyor ve kısıtlamaları kaldırıyor.

Sağlık sistemlerinin aşırı yük altında kalmasını önlemek için akıllı sosyal mesafelendirme yöntemleri uygulayarak, enfeksiyona maruz kalanlara daha iyi tedavi yöntemleri sunarak ve risk altındaki gruplar için daha iyi koruma sağlayarak ölenlerin sayısını azaltılabilir. Ancak günün sonunda, korunmasız gruplar gözetildiği sürece hastalığa karşı tek sürdürülebilir savunma yöntemi, bağışıklığın artırılması ve nihayetinde sürü bağışıklığına kavuşmaktır. İsveç pandemiyi iyi yönettiği için takdir edilsin veya edilmesin, diğer ülkeler “eğrilerini düzelttikten sonra” doğru yolun bu olduğunu görecekler.”

Bu yazı ilk kez 18 Mayıs 2020’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x