Kadınların barış süreçlerine katılımı: Türkiye için bir zorunluluk mu, seçenek mi?

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunda neden daha fazla kadın olmalı? Kadınların barış inşasına aktif biçimde katılması neleri sağlıyor? Dünyadaki örnekler neler söylüyor? Dr. Ayşe Kaşıkırık yazdı.

Türkiye, uzun yıllardır hem toplumsal huzuru hem de demokratikleşmeyi zedeleyen silahlı çatışmalarla mücadele ediyor. Bugün yeniden gündeme gelen barış ve çözüm süreçleri, sadece siyasi aktörlerin değil toplumun tüm kesimlerinin katılımını zorunlu kılıyor. Özellikle kadınların bu süreçlerde oynayacağı rol, barışın kalıcı olup olmayacağını belirleyen en kritik faktörlerden biri.

Ne var ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun güncel üye yapısı, bu ihtiyaca yanıt vermekten uzak. Komisyonun 51 üyesinden yalnızca 10’u kadın; oran %19,6. Bu tablo, eşit temsilin çok uzağında. Kadınların yalnızca davet edilen “katılımcılar” değil, barış masalarının asli aktörleri olarak yer alması gerekiyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1325 sayılı kararı (2000), kadınların barış ve güvenlik süreçlerine katılımını bir “tercih” değil, devletler için bir “yükümlülük” olarak tanımladı. Bugün 100’den fazla ülke, kadınların barış süreçlerine katılımını güvence altına almak için Ulusal Eylem Planları hazırlamış durumda. Türkiye ise hâlâ bu adımı atmış değil.

Normatif Çerçeve: BM 1325 ve Ulusal Eylem Planları

BM Güvenlik Konseyi’nin 1325 sayılı kararı ve devamındaki kararlar (1820, 1888, 1960 vb.) devletlere üç temel yükümlülük getiriyor:

1. Kadınların karar alma mekanizmalarına eşit katılımı,

2. Çatışmalarda kadın ve çocukların korunması,

3. Barış inşası ve yeniden yapılanma süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin gözetilmesi.

Bu normları içselleştiren birçok ülke, Ulusal Eylem Planları hazırladı.

· İsveç (2006, 2016–2020, 2024–2028): Feminist temelli dış politikasıyla öncü oldu. Ulusal Eylem Planları hem yurtiçi hem de uluslararası barış süreçlerinde kadınların katılımını artırmaya odaklandı

· Norveç (2011): 1325 kararının en güçlü savunucularından biri. Norveç, Ulusal Eylem Planlarını barış müzakerelerine doğrudan uyguladı. Özellikle Kolombiya barış sürecinde kadın müzakerecilerin desteklenmesi Norveç’in katkısıyla mümkün oldu

· Bosna-Hersek (2010): Savaş sonrası cinsel şiddet mağdurlarının korunması için özel eksen açtı; bölgesel iş birliğiyle uygulandı.

· Filipinler (2017–2022): Özerklik isteyen ve bu nedenle silahlı çatışmaların yaşandığı Mindanao adasında barış sürecinde kadın müzakerecilerin güçlendirilmesine odaklandı. Kadın örgütleri, sürece resmi olarak dahil edildi.

· Nijerya (2017): Boko Haram sonrası dönemde kadınların radikalleşmenin önlenmesi ve barış inşasında aktif rol alması için kapsamlı bir Ulusal Eylem Planı oluşturdu

· Afganistan (2015–2022): Taliban öncesinde hazırlanan plan, kadınların yerel barış konseylerine katılımını hedefliyordu; ancak siyasi koşullar nedeniyle tam uygulanamadı. Yine de örnek olarak, kırılgan devletlerde bile 1325 perspektifinin gündeme alınabileceğini gösterdi.

Türkiye’de henüz hazırlanmış bir Ulusal Eylem Planları yok. Oysa TBMM’de kurulmuş olan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, böyle bir planı referans alarak kadınların barış sürecine kurumsal, kalıcı ve izlenebilir biçimde katılımını sağlayabilir.

Neden Türkiye de hemen bir Ulusal Eylem Planı hazırlamalı?

Türkiye, hem 1325’e taraf bir devlet olarak uluslararası yükümlülük taşıyor, hem de çözüm sürecinde kadın katılımını kurumsal ve kapsayıcı hale getirerek barışı kalıcılaştırma potansiyeline sahip.

Kurumlaşma: TBMM’deki Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, 1325 perspektifli bir Ulusal Eylem Planı ile toplumsal cinsiyet eşitliğini süreçlere doğrudan yerleştirebilir.

Kadın Örgütleriyle İş birliği: İsveç ve Norveç’teki gibi, STK ve kadın savunucularıyla güç birliği hem özerklik sağlar hem de güven artırır.

Finansman ve Takip Mekanizması: Ulusal Eylem Planı bütçelendirme, sorumlu kurum atama ve raporlama sistematiği sunarak planın hayata geçmesini garanti eder.

Kapsayıcı Barış: Kadınların barış süreçlerinde varlığı, daha kapsayıcı, adil ve kalıcı anlaşmalara yol açar.

Dünyadan deneyimler: Kadınların barış masalarındaki gücü

Barış süreçlerinde kadınların varlığı, yalnızca “temsiliyet” meselesi değil; aynı zamanda barışın niteliğini ve kalıcılığını belirleyen bir unsur. İşte bazı örnekler:

Kolombiya -cinsiyet eşitliği

2016’da hükümet ile FARC arasında imzalanan barış anlaşmasında, kadın müzakerecilerin ve feminist örgütlerin çabaları sayesinde toplumsal cinsiyet eşitliği bölümü ilk kez bir barış anlaşmasına girdi. Bu bölüm, sadece kadın haklarını değil; köylülerin, Afro-Kolombiyalıların ve yerli halkların taleplerini de kapsadı.

Kuzey İrlanda – Kadın koalisyonu’nun etkisi

1996’da kurulan Northern Ireland Women’s Coalition (NIWC), 1998 Belfast Anlaşması’na katıldı. Kadın müzakereciler, anlaşmaya “mağdur hakları, eğitim ve insan hakları” gibi toplumsal konuları dahil etmeyi başardı.

Nepal – Yeni anayasanın inşasında kadınlar

2006 barış süreci sonrası Nepal’de kadınların aktif katılımıyla anayasa yapımında %33 kadın kotası benimsendi. Bu süreç, parlamentoda kadın temsilini ciddi ölçüde artırdı ve siyasette cinsiyet eşitliği için dönüştürücü bir etki yarattı

Liberya – Kadınların sokaktaki gücü

2003’teki barış görüşmelerinde kadınların kurduğu Women of Liberia Mass Action for Peace hareketi, tarafları müzakereye zorlayan baskıcı bir toplumsal güç oldu. Bu hareketin lideri Leymah Gbowee, 2011’de Nobel Barış Ödülü aldı

Bosna-Hersek – Geç gelen katılım

1995 Dayton Anlaşması sırasında kadınlar masada yoktu. Ancak sonrasında uluslararası örgütlerin baskısıyla kadın örgütleri sürece dahil edildi. Bu sayede savaş sonrası dönemde cinsel şiddetle mücadele ve mağdur hakları politikaları geliştirildi.

Türkiye için ne anlama geliyor?

Türkiye’nin geçmiş çözüm süreci deneyimlerinde kadınlar çoğunlukla dışarıda bırakıldı. Oysa kadınlar sadece mağdur değil; aynı zamanda yerelde barışı inşa eden sosyal ağların baş aktörleri. Kadınların katkısı olmadan, barış süreci yalnızca “devlet ile örgüt” arasındaki bir teknik pazarlığa indirgeniyor ve toplumsal meşruiyet eksik kalıyor.

Bugün kurulan Milli Birlik, Kardeşlik ve Dayanışma Komisyonu, bu hatayı tekrarlamamak için bir fırsat. Bunun için:

1. Eşit Temsil: Kadın milletvekili sayısı artırılmalı, gerekirse fermuar sistemi uygulanmalı.

2. Sivil Katılım: Kadın örgütleri, barolar, akademi ve yerel aktörler sürece entegre edilmeli.

3. Ulusal Eylem Planı: Türkiye, BM 1325 doğrultusunda bir Ulusal Eylem Planı hazırlamalı.

4. Yerel Katılım: Belediye meclislerinden muhtarlara kadar yerel kadın liderliği sürece çekilmeli.

5. Kalıcı Vizyon: Barış, sadece silahların susması değil; eşit yurttaşlık, toplumsal adalet ve kapsayıcı demokrasi hedeflerini içermeli.

Kadınların rolü: Mağdur değil, inşacı

Kadınlar çoğunlukla çatışmaların mağduru olarak görülüyor. Oysa barış inşasının en güçlü aktörleri de onlar. Araştırmalar gösteriyor ki, kadınların müzakere süreçlerine katıldığı barış anlaşmaları %35 daha kalıcı.

Türkiye özelinde de kadınların katkısı, sadece temsil meselesi değil, barışın toplumsal meşruiyetini güçlendirecek bir unsur. Kadınların masada olması, sürece güven duygusu kazandırır, toplumsal barışı pekiştirir.

Sonuç: Kadınların katılımı bir tercih değil, zorunluluk

Kadınlar yalnızca çatışmaların mağduru değil, aynı zamanda barışın en güçlü inşacılarıdır. Kadınların sürece eşit katılımıyla barış daha kapsayıcı, daha kalıcı ve daha adil hale gelir.

Türkiye’nin önünde yeniden şekillenebilecek bir barış ve çözüm süreci varsa, kadınların bu sürecin merkezinde olması artık bir “iyi niyet” beklentisi değil, demokratik bir zorunluluktur.

Kaynakça

Agency for Gender Equality of Bosnia and Herzegovina (2018). Second Action Plan for the Implementation of UNSCR 1325 in Bosnia and Herzegovina (2014–2017). Sarajevo.

Bouvier, V. M. (2016). Gender and the Role of Women in Colombia’s Peace Process. USIP Special Report.

Cockburn, C. (2007). From Where We Stand: War, Women’s Activism and Feminist Analysis. Zed Books.

Federal Republic of Nigeria (2017). National Action Plan for the Implementation of UNSCR 1325. Abuja.

Fearon, K. (1999). “Women’s Participation in Northern Ireland Politics”. Irish Political Studies, 14(1).

Galligan, Y. (2013). Women and Politics in Northern Ireland. Routledge.

Gbowee, L. (2011). Mighty Be Our Powers. Beast Books.

Ministry of Foreign Affairs, Norway (2019). Norway’s National Action Plan on Women, Peace and Security (2019–2022). Oslo.

Nepal Law Commission (2015). Constitution of Nepal.

Republic of the Philippines (2017). Philippine National Action Plan on UNSCR 1325 and 1820 (2017–2022). Manila.

Swedish Government (2022). Sweden’s National Action Plan for Women, Peace and Security 2022–2025. Stockholm.

Tamang, S. (2009). “The Politics of Conflict and Difference or the Difference of Conflict in Politics: The Women’s Movement in Nepal”. Feminist Review, 91(1).

Tripp, A. M. (2015). Women and Power in Post-Conflict Africa. Cambridge University Press.

UN Women (2015). Preventing Conflict, Transforming Justice, Securing the Peace: A Global Study on UNSCR 1325.

UN Women (2017). Colombia’s Peace Agreement: Women and Gender Equality.

UN Women Afghanistan (2015). Afghanistan’s National Action Plan on UNSCR 1325 (2015–2022). Kabul.

Zajović, S. (2013). “Women in Black: Twenty Years of Feminist Anti-War Resistance in Serbia”. Feminist Review, 105(1).

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 3 Eylül 2025’te yayımlanmıştır.

Ayşe Kaşıkırık
Ayşe Kaşıkırık
Ayşe Kaşıkırık - İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği’ni onur derecesiyle tamamladı. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde (SBE) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi yüksek lisans programında “Cinsiyet Eşitlikçi Perspektifle Belediye Bütçeleri: Fatih Belediyesi” konulu tezini başarıyla savunmuştur. İstanbul Üniversitesi SBE’de Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi programında doktora eğitiminde tez aşamasındadır. 2013-2016 yılları arasında TÜBİTAK’ta araştırmacı olarak görev aldı. 2017-2020 yılları arasında Kadın Adayları Destekleme Derneği’nde projeler koordinatörü olarak; kadın dostu kentler, toplumsal cinsiyet eşitliği, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme ve kadınların eşit temsili odağında projeler yürüttü. Ulusal ve uluslararası çok sayıda sivil toplum kuruluşunda gönüllü olmak birlikte kurucu üyelikleri vardır. 3 Nisan 2021’de, Türkiye’de kadınların yerel yönetimlere seçme ve seçilme hakkı kazanmasının 91. yıl dönümünde “Daha eşit ve kapsayıcı bir dünya mümkün!” temeline dayanan “Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı’nı kurdu. Yerel yönetimler, yerel siyaset, kent, toplumsal cinsiyet ve kadın alanında teorik ve uygulamalı çalışmalarına devam etmektedir. Bu alanlarda çok sayıda rapor ve kitap bölümü yazdı. Makaleleri çeşitli ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde yayımlandı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü tarafından yürütülen TÜBİTAK destekli “Olası İstanbul Depreminin Çevresel Zorunlu Göç Senaryosu ve Yönetimi” isimli projede doktora bursiyeridir.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Kadınların barış süreçlerine katılımı: Türkiye için bir zorunluluk mu, seçenek mi?

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunda neden daha fazla kadın olmalı? Kadınların barış inşasına aktif biçimde katılması neleri sağlıyor? Dünyadaki örnekler neler söylüyor? Dr. Ayşe Kaşıkırık yazdı.

Türkiye, uzun yıllardır hem toplumsal huzuru hem de demokratikleşmeyi zedeleyen silahlı çatışmalarla mücadele ediyor. Bugün yeniden gündeme gelen barış ve çözüm süreçleri, sadece siyasi aktörlerin değil toplumun tüm kesimlerinin katılımını zorunlu kılıyor. Özellikle kadınların bu süreçlerde oynayacağı rol, barışın kalıcı olup olmayacağını belirleyen en kritik faktörlerden biri.

Ne var ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun güncel üye yapısı, bu ihtiyaca yanıt vermekten uzak. Komisyonun 51 üyesinden yalnızca 10’u kadın; oran %19,6. Bu tablo, eşit temsilin çok uzağında. Kadınların yalnızca davet edilen “katılımcılar” değil, barış masalarının asli aktörleri olarak yer alması gerekiyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1325 sayılı kararı (2000), kadınların barış ve güvenlik süreçlerine katılımını bir “tercih” değil, devletler için bir “yükümlülük” olarak tanımladı. Bugün 100’den fazla ülke, kadınların barış süreçlerine katılımını güvence altına almak için Ulusal Eylem Planları hazırlamış durumda. Türkiye ise hâlâ bu adımı atmış değil.

Normatif Çerçeve: BM 1325 ve Ulusal Eylem Planları

BM Güvenlik Konseyi’nin 1325 sayılı kararı ve devamındaki kararlar (1820, 1888, 1960 vb.) devletlere üç temel yükümlülük getiriyor:

1. Kadınların karar alma mekanizmalarına eşit katılımı,

2. Çatışmalarda kadın ve çocukların korunması,

3. Barış inşası ve yeniden yapılanma süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin gözetilmesi.

Bu normları içselleştiren birçok ülke, Ulusal Eylem Planları hazırladı.

· İsveç (2006, 2016–2020, 2024–2028): Feminist temelli dış politikasıyla öncü oldu. Ulusal Eylem Planları hem yurtiçi hem de uluslararası barış süreçlerinde kadınların katılımını artırmaya odaklandı

· Norveç (2011): 1325 kararının en güçlü savunucularından biri. Norveç, Ulusal Eylem Planlarını barış müzakerelerine doğrudan uyguladı. Özellikle Kolombiya barış sürecinde kadın müzakerecilerin desteklenmesi Norveç’in katkısıyla mümkün oldu

· Bosna-Hersek (2010): Savaş sonrası cinsel şiddet mağdurlarının korunması için özel eksen açtı; bölgesel iş birliğiyle uygulandı.

· Filipinler (2017–2022): Özerklik isteyen ve bu nedenle silahlı çatışmaların yaşandığı Mindanao adasında barış sürecinde kadın müzakerecilerin güçlendirilmesine odaklandı. Kadın örgütleri, sürece resmi olarak dahil edildi.

· Nijerya (2017): Boko Haram sonrası dönemde kadınların radikalleşmenin önlenmesi ve barış inşasında aktif rol alması için kapsamlı bir Ulusal Eylem Planı oluşturdu

· Afganistan (2015–2022): Taliban öncesinde hazırlanan plan, kadınların yerel barış konseylerine katılımını hedefliyordu; ancak siyasi koşullar nedeniyle tam uygulanamadı. Yine de örnek olarak, kırılgan devletlerde bile 1325 perspektifinin gündeme alınabileceğini gösterdi.

Türkiye’de henüz hazırlanmış bir Ulusal Eylem Planları yok. Oysa TBMM’de kurulmuş olan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, böyle bir planı referans alarak kadınların barış sürecine kurumsal, kalıcı ve izlenebilir biçimde katılımını sağlayabilir.

Neden Türkiye de hemen bir Ulusal Eylem Planı hazırlamalı?

Türkiye, hem 1325’e taraf bir devlet olarak uluslararası yükümlülük taşıyor, hem de çözüm sürecinde kadın katılımını kurumsal ve kapsayıcı hale getirerek barışı kalıcılaştırma potansiyeline sahip.

Kurumlaşma: TBMM’deki Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, 1325 perspektifli bir Ulusal Eylem Planı ile toplumsal cinsiyet eşitliğini süreçlere doğrudan yerleştirebilir.

Kadın Örgütleriyle İş birliği: İsveç ve Norveç’teki gibi, STK ve kadın savunucularıyla güç birliği hem özerklik sağlar hem de güven artırır.

Finansman ve Takip Mekanizması: Ulusal Eylem Planı bütçelendirme, sorumlu kurum atama ve raporlama sistematiği sunarak planın hayata geçmesini garanti eder.

Kapsayıcı Barış: Kadınların barış süreçlerinde varlığı, daha kapsayıcı, adil ve kalıcı anlaşmalara yol açar.

Dünyadan deneyimler: Kadınların barış masalarındaki gücü

Barış süreçlerinde kadınların varlığı, yalnızca “temsiliyet” meselesi değil; aynı zamanda barışın niteliğini ve kalıcılığını belirleyen bir unsur. İşte bazı örnekler:

Kolombiya -cinsiyet eşitliği

2016’da hükümet ile FARC arasında imzalanan barış anlaşmasında, kadın müzakerecilerin ve feminist örgütlerin çabaları sayesinde toplumsal cinsiyet eşitliği bölümü ilk kez bir barış anlaşmasına girdi. Bu bölüm, sadece kadın haklarını değil; köylülerin, Afro-Kolombiyalıların ve yerli halkların taleplerini de kapsadı.

Kuzey İrlanda – Kadın koalisyonu’nun etkisi

1996’da kurulan Northern Ireland Women’s Coalition (NIWC), 1998 Belfast Anlaşması’na katıldı. Kadın müzakereciler, anlaşmaya “mağdur hakları, eğitim ve insan hakları” gibi toplumsal konuları dahil etmeyi başardı.

Nepal – Yeni anayasanın inşasında kadınlar

2006 barış süreci sonrası Nepal’de kadınların aktif katılımıyla anayasa yapımında %33 kadın kotası benimsendi. Bu süreç, parlamentoda kadın temsilini ciddi ölçüde artırdı ve siyasette cinsiyet eşitliği için dönüştürücü bir etki yarattı

Liberya – Kadınların sokaktaki gücü

2003’teki barış görüşmelerinde kadınların kurduğu Women of Liberia Mass Action for Peace hareketi, tarafları müzakereye zorlayan baskıcı bir toplumsal güç oldu. Bu hareketin lideri Leymah Gbowee, 2011’de Nobel Barış Ödülü aldı

Bosna-Hersek – Geç gelen katılım

1995 Dayton Anlaşması sırasında kadınlar masada yoktu. Ancak sonrasında uluslararası örgütlerin baskısıyla kadın örgütleri sürece dahil edildi. Bu sayede savaş sonrası dönemde cinsel şiddetle mücadele ve mağdur hakları politikaları geliştirildi.

Türkiye için ne anlama geliyor?

Türkiye’nin geçmiş çözüm süreci deneyimlerinde kadınlar çoğunlukla dışarıda bırakıldı. Oysa kadınlar sadece mağdur değil; aynı zamanda yerelde barışı inşa eden sosyal ağların baş aktörleri. Kadınların katkısı olmadan, barış süreci yalnızca “devlet ile örgüt” arasındaki bir teknik pazarlığa indirgeniyor ve toplumsal meşruiyet eksik kalıyor.

Bugün kurulan Milli Birlik, Kardeşlik ve Dayanışma Komisyonu, bu hatayı tekrarlamamak için bir fırsat. Bunun için:

1. Eşit Temsil: Kadın milletvekili sayısı artırılmalı, gerekirse fermuar sistemi uygulanmalı.

2. Sivil Katılım: Kadın örgütleri, barolar, akademi ve yerel aktörler sürece entegre edilmeli.

3. Ulusal Eylem Planı: Türkiye, BM 1325 doğrultusunda bir Ulusal Eylem Planı hazırlamalı.

4. Yerel Katılım: Belediye meclislerinden muhtarlara kadar yerel kadın liderliği sürece çekilmeli.

5. Kalıcı Vizyon: Barış, sadece silahların susması değil; eşit yurttaşlık, toplumsal adalet ve kapsayıcı demokrasi hedeflerini içermeli.

Kadınların rolü: Mağdur değil, inşacı

Kadınlar çoğunlukla çatışmaların mağduru olarak görülüyor. Oysa barış inşasının en güçlü aktörleri de onlar. Araştırmalar gösteriyor ki, kadınların müzakere süreçlerine katıldığı barış anlaşmaları %35 daha kalıcı.

Türkiye özelinde de kadınların katkısı, sadece temsil meselesi değil, barışın toplumsal meşruiyetini güçlendirecek bir unsur. Kadınların masada olması, sürece güven duygusu kazandırır, toplumsal barışı pekiştirir.

Sonuç: Kadınların katılımı bir tercih değil, zorunluluk

Kadınlar yalnızca çatışmaların mağduru değil, aynı zamanda barışın en güçlü inşacılarıdır. Kadınların sürece eşit katılımıyla barış daha kapsayıcı, daha kalıcı ve daha adil hale gelir.

Türkiye’nin önünde yeniden şekillenebilecek bir barış ve çözüm süreci varsa, kadınların bu sürecin merkezinde olması artık bir “iyi niyet” beklentisi değil, demokratik bir zorunluluktur.

Kaynakça

Agency for Gender Equality of Bosnia and Herzegovina (2018). Second Action Plan for the Implementation of UNSCR 1325 in Bosnia and Herzegovina (2014–2017). Sarajevo.

Bouvier, V. M. (2016). Gender and the Role of Women in Colombia’s Peace Process. USIP Special Report.

Cockburn, C. (2007). From Where We Stand: War, Women’s Activism and Feminist Analysis. Zed Books.

Federal Republic of Nigeria (2017). National Action Plan for the Implementation of UNSCR 1325. Abuja.

Fearon, K. (1999). “Women’s Participation in Northern Ireland Politics”. Irish Political Studies, 14(1).

Galligan, Y. (2013). Women and Politics in Northern Ireland. Routledge.

Gbowee, L. (2011). Mighty Be Our Powers. Beast Books.

Ministry of Foreign Affairs, Norway (2019). Norway’s National Action Plan on Women, Peace and Security (2019–2022). Oslo.

Nepal Law Commission (2015). Constitution of Nepal.

Republic of the Philippines (2017). Philippine National Action Plan on UNSCR 1325 and 1820 (2017–2022). Manila.

Swedish Government (2022). Sweden’s National Action Plan for Women, Peace and Security 2022–2025. Stockholm.

Tamang, S. (2009). “The Politics of Conflict and Difference or the Difference of Conflict in Politics: The Women’s Movement in Nepal”. Feminist Review, 91(1).

Tripp, A. M. (2015). Women and Power in Post-Conflict Africa. Cambridge University Press.

UN Women (2015). Preventing Conflict, Transforming Justice, Securing the Peace: A Global Study on UNSCR 1325.

UN Women (2017). Colombia’s Peace Agreement: Women and Gender Equality.

UN Women Afghanistan (2015). Afghanistan’s National Action Plan on UNSCR 1325 (2015–2022). Kabul.

Zajović, S. (2013). “Women in Black: Twenty Years of Feminist Anti-War Resistance in Serbia”. Feminist Review, 105(1).

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 3 Eylül 2025’te yayımlanmıştır.

Ayşe Kaşıkırık
Ayşe Kaşıkırık
Ayşe Kaşıkırık - İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği’ni onur derecesiyle tamamladı. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde (SBE) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi yüksek lisans programında “Cinsiyet Eşitlikçi Perspektifle Belediye Bütçeleri: Fatih Belediyesi” konulu tezini başarıyla savunmuştur. İstanbul Üniversitesi SBE’de Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi programında doktora eğitiminde tez aşamasındadır. 2013-2016 yılları arasında TÜBİTAK’ta araştırmacı olarak görev aldı. 2017-2020 yılları arasında Kadın Adayları Destekleme Derneği’nde projeler koordinatörü olarak; kadın dostu kentler, toplumsal cinsiyet eşitliği, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme ve kadınların eşit temsili odağında projeler yürüttü. Ulusal ve uluslararası çok sayıda sivil toplum kuruluşunda gönüllü olmak birlikte kurucu üyelikleri vardır. 3 Nisan 2021’de, Türkiye’de kadınların yerel yönetimlere seçme ve seçilme hakkı kazanmasının 91. yıl dönümünde “Daha eşit ve kapsayıcı bir dünya mümkün!” temeline dayanan “Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı’nı kurdu. Yerel yönetimler, yerel siyaset, kent, toplumsal cinsiyet ve kadın alanında teorik ve uygulamalı çalışmalarına devam etmektedir. Bu alanlarda çok sayıda rapor ve kitap bölümü yazdı. Makaleleri çeşitli ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde yayımlandı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü tarafından yürütülen TÜBİTAK destekli “Olası İstanbul Depreminin Çevresel Zorunlu Göç Senaryosu ve Yönetimi” isimli projede doktora bursiyeridir.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x