Kuraklık: Nasıl oluşur, nasıl biter, nasıl tedbir alınır?

Kuraklık nedir, ne zaman afete dönüşür? Neden olur, sebep iklim değişikliği mi? İçinden geçtiğimiz kuraklık ne zaman bitecek? Kuraklıkla karşılaşıldığında nasıl bir planlama yapılmalı? Plansızlığın bedeli ne? İklim değişikliği uzmanı Prof. Dr. Ömer Lütfi Şen yazdı.

Kuraklık, izafi bir kavram. “Kötü hava” gibi. Nasıl ki Londra’nın, Kahire’nin, İstanbul’un “kötü havaları” farklıdır, kuraklıkları da farklıdır. Kuraklık çölde de olur, yağmur ormanlarında da… Kutuplarda da olur, ılıman bölgelerde de…

Kuraklık, yerel ekosistem ve toplulukların uyum sağladığı yağış miktarında geçici azalma olarak tanımlanabilir. Bu azalma bir ay da sürebilir, bir yıl da sürebilir. Hatta yıllarca sürebilir. Tarihte on yıllarca süren “mega” kuraklıklar da vardır.

Kuraklık, bir yerin daimî özelliği olan kurak iklim ile karıştırılmamalıdır. Kurak iklim, yağışı düşük olan iklimdir. Ama o iklime de uyum sağlamış ekosistemler ve topluluklar vardır. Kuraklık geldiğinde kurak iklim bölgeleri de olumsuz etkilenir.

Kuraklığın sebebi iklim değişikliği mi?

İklim değişikliği, yağış dağılımında kaymalara yol açarak bir yerin iklimini kurak hale getirebilir. Bu durum o yerin ikliminin uzun dönemli olarak değiştiği anlamına gelir. Ancak bu durum bugünden yarına değil, onlarca, yüzlerce yıl mertebesinde gerçekleşir.

İklim değişikliği aynı zamanda kuraklık karakteristiklerinde de değişime yol açabilir. Kuraklıkları daha sık, daha uzun ve daha şiddetli hale getirebilir. Yağışların azalma eğiliminde olduğu bir yerde kuraklıkların gelecekte daha şiddetli olması beklenen bir durumdur.

Ancak kuraklık birinci derecede iklimin doğal değişkenliği ile alakalıdır. Bu nedenle iklimin uzun süre değişmediği geçmiş zamanlarda da kuraklıklar yaşanmıştır, değişmekte olduğu günümüzde de yaşanmaktadır ve değişmesini öngördüğümüz gelecekte de yaşanacaktır.

Bir yerin yağışı normal seviyelerde sürerken takip eden yıl önemli oranda azalabilir. Sonraki yıl ise normal seviyenin çok üzerine çıkabilir. Ya da iki yıl kurak, sonraki iki yıl ise çok yağışlı olabilir. Her şey yolunda giderken bu dalgalanma da nereden çıktı diye sorulabilir.

Sıcaklık ve yağışı kontrol eden atmosfer dalgaları ve La Niña ve El Niño olayları

Göremesek de ölçümlerden biliyoruz; atmosferde de okyanuslarda olduğu gibi Dünya’nın dönüşü ve ekvator-kutup sıcaklık farkları nedeniyle oluşan dalgalar var. Bu dalgalar batıdan doğuya doğru hareket eder ve yüzeydeki sıcaklık ve yağış değişimini kontrol ederler. Okyanuslardaki sıcak suyun yer değiştirmesi, karalar üzerinde toprak nemi ve arazi kullanımı değişimleri gibi faktörler bu dalgaların genliklerini ve boylarını değiştirebilir. Hatta bazı durumlarda doğuya doğru olan hareketlerini bloke ederek aynı havanın aynı yerde uzun süre takılı kalmasına sebep olabilirler. İşte takılı kalan hava, kuru hava ise o yerde kurak bir dönem, nemli hava ise yağışlı bir dönem yaşanır.

Büyük Okyanus’un ekvatora yakın kısımlarında rüzgârlar genellikle doğudan batıya eser ve yüzeydeki sıcak suyu batı tarafına yığar. Rüzgârlar normalden daha güçlü esip okyanusun doğusu ile batısı arasındaki sıcaklık farkını artırırsa bu olaya İspanyolca “La Niña” yani “kız çocuk” adı verilir. Bazı yıllar rüzgârlar tersine, yani batıdan doğuya eser ve sıcak suyu doğu tarafına doğru sürükler. Güney Amerika açıklarına ulaşan besin açısından zayıf sıcak yüzey suyu balık popülasyonunu ciddi oranda azaltarak (okyanus kuraklığı) balıkçılık sektörüne sekte vurur ve ekonomik kayba yol açar. Bu olayın olgunlaştığı dönem Hristiyanların inancına göre İsa peygamberin doğduğu ay olarak kabul edilen Aralık ile çakıştığı için İspanyolca “El Niño” yani “erkek çocuk” olarak adlandırılır. Bu olaylar 2-8 yıl arasında tekrarlar ve yukarı atmosfer hava sirkülasyonunda büyük ölçekli değişikliklere yol açarak ya kuraklığa ya da yağışlara neden olur.

İçinde bulunduğumuz dönemde Büyük Okyanus’ta La Niña şartları hakim. La Niña yıllarında Avustralya, Endonezya, Papua Yeni Gine gibi ülkeler fazla yağış alırken Peru ve civarındaki ülkeler kuraklık (balıkçılık açısından ise bolluk) yaşar. Öte yandan bu bölgeden nispeten uzakta olmasına rağmen Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) özellikle güneyi tipik olarak şiddetli kuraklığa maruz kalır. Nitekim hâlihazırda mevcut durum ABD’nin orta ve güney kesimlerinin şiddetli kuraklık altında olduğunu gösteriyor. La Niña şartları devam ettiği müddetçe bu durumun devam edeceğini söyleyebiliriz.

Türkiye ve Akdeniz ülkelerine yağış nasıl gelir? Ne zaman gelmez?

Ülkemizin bulunduğu coğrafyada El Niño ve La Niña olaylarının etkisi sınırlıdır. Polar bölge ile orta enlemler arasındaki sıcaklık farkının yol açtığı Arktik salınım çok daha etkilidir. Sıcaklık farkı fazla ise polar bölgenin çeperinde “polar vortex” olarak adlandırılan hızlı batılı rüzgarlar eser. Hızlı esen rüzgârlar kutup bölgesinin soğuk havasının bu bölgede hapsolmasını sağlar. Orta enlemlere sarkmasına izin vermez. Böylece orta enlemlerin havası nispeten durağan ve ılık kalır. Arktik salınımın pozitif fazı olarak adlandırılan bu durumda fırtına ve yağış sistemleri çoğunlukla kuzeyli bir yörüngede seyreder ve Akdeniz’e inemezler. Akdeniz ülkeleri kuraklığa maruz kalır.

Sıcaklık farkının azaldığı durumlarda “polar vortex” yavaşlar ve rüzgârlar menderes şeklinde kuzey ve güneye kıvrılarak hareket eder. Bu durum negatif faz olarak adlandırılır. Kuzeye ve güneye doğru kıvrılan şiddetli rüzgârlar kutup bölgesinin soğuk havasını güneye, tropikler altı ve orta enlemlerin sıcak havasını da polar bölgeye doğru taşır. Bu hareket fırtına ve yağış sistemlerinin bizim gibi nispeten güneyde kalan ülkelere ulaşmasını sağlar. Böylece yağışlar normal düzeylerde veya üzerinde oluşur.

2020 yılı eylül ve kasım aylarında Arktik salınım pozitif fazda kaldı ve Türkiye normalinden düşük yağış aldı. Çoğunlukla negatif fazda kaldığı ekim ayında ise normaller civarında yağış oluştu. Önümüzdeki aylarda hangi fazda kalma eğiliminde olacağı mevsimlik tahminin konusu. Ancak mevsimlik tahminlerin tutarlık derecesi nispeten düşüktür. O nedenle bu kurak dönemin tam olarak ne zaman biteceğine dair bir öngörüde bulunmak çok zor. Bununla beraber aralık ayı baz alınarak gerçekleştirilen çoklu küresel atmosfer modeli tahminlerine göre[efn_note]https://climate.copernicus.eu/seasonal-forecasts[/efn_note] kuraklık eğiliminin ülkemiz genelinde ocak ayında da devam etmesi bekleniyor. Şubat ve mart aylarında ise yağışların normaller civarına dönmesi öngörülüyor.

Kuraklık yönetilebilecek bir risk mi?

Kuraklık önce meteorolojik olarak kendini belli eder. Sonra toprak nemindeki azalmayla beraber kuru tarımda, daha sonra akımlardaki azalmayla su kaynaklarında ve en son da üretimdeki azalmayla sosyo-ekonomik alanda kendini hissettirir. Bu süreç haftalar, hatta aylar mertebesinde sürebilir.

Kuraklığın süresi ve şiddeti, olayın sosyo-ekonomik sonuçlarını belirler. 2007-2008 yıllarında Türkiye’nin özellikle batı yarısını etkisi altına alan kuraklık sadece tarım sektöründe milyarlarca dolar zarara yol açmıştı.[efn_note]https://zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=7081&tipi=24&sube=0[/efn_note] 2008 yılında Bereketli Hilal olarak adlandırılan bölgede etkili olan şiddetli kuraklığın Suriye’nin iç savaşa sürüklendiği süreçte rol oynadığına dair çalışmalar mevcut.[efn_note]Kelley, C. P., S. Mohtadi, M. A. Cane, R. Seager, and Y. Kushnir. 2015. Climate change in the Fertile Crescent and implications of the recent Syrian drought. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America 112(11): 3,241–3,246. doi:10.1073/pnas.1421533112.[/efn_note] Tarihte büyük yıkımlara, hatta kadim medeniyetlerin çökmesine yol açan kuraklıklar da vardır.

Gıda, su ve enerji tedarik sistemleri talebi karşılamak için hemen hemen potansiyelinde zorlandığından ve mevcut ortalama iklim koşullarına göre optimize edildiğinden, iklimdeki dalgalanmalar ve eğilimler insanlık için ciddi zorluklara neden olabilir. Gelişmiş ülkeler genellikle gıda, su ve enerji güvenliği açısından iklimdeki dalgalanmaları da hesaba katacak şekilde planlama yaparlar. Hem yerel hem de küresel çapta izleme yaparak bu dalgalanmaların etkilerini önceden belirlemeye çalışırlar. Böylece küreselleşen dünyada başka ülkelerde meydana gelebilecek şoklara karşı hazırlıklı olmaya çalışırlar. Diğer bir deyişle riski yönetirler. Diğer ülkeler ise her kuraklıkta krize sürüklenirler ve onu yönetmeye çalışırlar.

İklim değişikliği yavaş gelişen bir olgudur. Ani değişimleri algılamak ve tepki vermek nispeten kolaydır ama yavaş gelişen değişimleri algılamak ve tepki vermek zordur. Kurbağa hikayesinde olduğu gibi. Kaynar suya atıldığında kendini can havliyle dışarı atar ama yavaşça ısıtılan suya atıldığında tehlikenin farkına varmaz. İklim değişikliği bu nedenle tüm ülkeler için büyük bir tehdit oluşturuyor. Ama en büyük tehdit ne iklimin dalgalanmasını ne de iklimin değişimini planlamalarına dâhil etmeyen ülkeler içindir.

Kuraklık ne zaman afete dönüşür?

Kuraklık, en önemli hidrometeorolojik afettir. Aslında bilinenin aksine çok yaygın ve sık bir olaydır. Türkiye ölçeğinde veya daha geniş ülkelerde mutlaka her yıl bir yerlerde bir miktar kuraklık yaşanır. Ancak asıl tehlikeli olan, süresinin uzaması, şiddetinin artması ve daha büyük bir alanda etkili olmasıdır. Bir-iki yıl sürebilen bu tip kuraklıklar her on yılda veya birkaç on yılda tekrarlayabilir. Daha uzun süren kuraklıklar da vardır, ama onlar daha nadir gerçekleşir. Ama gerçekleştiğinde yıkıcı etkiye sahiptirler.

1930’larda ABD’nin Büyük Düzlükler (Great Plains) olarak adlandırılan bölgesinde etkili olan ve “Dust Bowl” (Toz Çanağı) olarak bilinen kuraklık ve toz fırtınası olayı beş yüz binden fazla insanı evsiz bıraktı ve on binlercesinin çiftliklerini arkada bırakıp bölgeden göçmesiyle sonuçlandı.[efn_note]https://en.wikipedia.org/wiki/Dust_Bowl[/efn_note] Bu olayı felaket boyutuna taşıyan maalesef insan faaliyetleri oldu. Makineleşmeyle beraber çok geniş alanlarda, o bölgenin iklimine uyumlu bitki örtüsü sökülüp yerine tarım arazileri oluşturuldu. Toprağı yerinde tutan ve atmosferin hışmından koruyan doğal bitki örtüsü yok edildi. Kuraklık geldiğinde hepten savunmasız kalan toprağı rüzgârlar havalandırdı ve şiddetli toz fırtınaları oluştu. Evler tahrip oldu, çiftlikler toz toprağa gömüldü ve bölgede yaşam felç oldu. Bu olay iklim-uyumsuz insan faaliyetlerinin ne büyük felaketlere yol açabileceğinin tipik bir örneği olarak tarihe geçti. Ancak bu ne ilk idi, görünen o ki, ne de son olacaktır.

Kuraklık, son derece ciddiye alınması gereken iklimsel bir olgudur. Öncelikle iklime uygun yerleşim ve tarım esastır. Tersi durum, iklimin doğal değişkenliğinden kaynaklanabilecek şoklara kırılganlığı ve etkilenebilirliği artıracaktır. Her şiddetli ve uzun süreli kuraklık krize yol açacaktır.

Küresel ve bölgesel çapta kuraklık izlemesi yapılmalıdır. Kuraklığın özellikle tarıma etkisinin gıda fiyatları ve temini açısından küresel yansımaları olabilir. Bunları önceden tahmin edebilmek için dünya genelinde tarım arazilerinin meteorolojik kuraklık açısından ne durumda olduğunun bilinmesi gerekir. Kuraklık yönetim planlarının en azından havzalar bazında hazırlanmış olması önemlidir. Kuraklık şartlarında hangi önlemlerin hangi kurumlar tarafından devreye sokulacağının bilinmesi gerekir.

Yukarıda anlatılanlar ve kuraklıkla mücadele planları yapılmamışsa hazırlıksız yakalanma durumu söz konusu olabilir. Kuraklık afetlerin büyüğüdür ve büyük afetlerin sonuçları da büyük olur.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Ocak 2021’de yayımlanmıştır.

Ömer Lütfi Şen
Ömer Lütfi Şen
Prof. Dr. Ömer Lütfi Şen - Prof. Dr. Ömer Lütfi Şen hidroklimatoloji konusunda uzmanlaşmış bir iklim bilimci. Doktora derecesini 2000 yılında Arizona Üniversitesi, Hidroloji ve Su Kaynakları bölümünden aldı. Takip eden üç yıl boyunca Hawaii Üniversitesi Uluslararası Pasifik Araştırma Merkezi’nde Doğu Asya Muson hadisesinin modellemesi üzerine çalıştı. 2004 yılında İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’ne katıldı ve halen orada çalışmalarına devam ediyor. Çalışmaları daha çok iklimin değişkenliği, iklim değişikliği ve bunun su kaynaklarına etkisi konularında yoğunlaşıyor. 2012-2013 yıllarında Sabancı Üniversitesi, İstanbul Politikalar Merkezi’nde Türkiye’de iklim değişikliği ve etkilerini değerlendiren bir çalışma gerçekleştirdi. Dr. Şen, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin 5. Değerlendirme Raporunun hazırlanmasında “uzman hakem” olarak görev aldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Kuraklık: Nasıl oluşur, nasıl biter, nasıl tedbir alınır?

Kuraklık nedir, ne zaman afete dönüşür? Neden olur, sebep iklim değişikliği mi? İçinden geçtiğimiz kuraklık ne zaman bitecek? Kuraklıkla karşılaşıldığında nasıl bir planlama yapılmalı? Plansızlığın bedeli ne? İklim değişikliği uzmanı Prof. Dr. Ömer Lütfi Şen yazdı.

Kuraklık, izafi bir kavram. “Kötü hava” gibi. Nasıl ki Londra’nın, Kahire’nin, İstanbul’un “kötü havaları” farklıdır, kuraklıkları da farklıdır. Kuraklık çölde de olur, yağmur ormanlarında da… Kutuplarda da olur, ılıman bölgelerde de…

Kuraklık, yerel ekosistem ve toplulukların uyum sağladığı yağış miktarında geçici azalma olarak tanımlanabilir. Bu azalma bir ay da sürebilir, bir yıl da sürebilir. Hatta yıllarca sürebilir. Tarihte on yıllarca süren “mega” kuraklıklar da vardır.

Kuraklık, bir yerin daimî özelliği olan kurak iklim ile karıştırılmamalıdır. Kurak iklim, yağışı düşük olan iklimdir. Ama o iklime de uyum sağlamış ekosistemler ve topluluklar vardır. Kuraklık geldiğinde kurak iklim bölgeleri de olumsuz etkilenir.

Kuraklığın sebebi iklim değişikliği mi?

İklim değişikliği, yağış dağılımında kaymalara yol açarak bir yerin iklimini kurak hale getirebilir. Bu durum o yerin ikliminin uzun dönemli olarak değiştiği anlamına gelir. Ancak bu durum bugünden yarına değil, onlarca, yüzlerce yıl mertebesinde gerçekleşir.

İklim değişikliği aynı zamanda kuraklık karakteristiklerinde de değişime yol açabilir. Kuraklıkları daha sık, daha uzun ve daha şiddetli hale getirebilir. Yağışların azalma eğiliminde olduğu bir yerde kuraklıkların gelecekte daha şiddetli olması beklenen bir durumdur.

Ancak kuraklık birinci derecede iklimin doğal değişkenliği ile alakalıdır. Bu nedenle iklimin uzun süre değişmediği geçmiş zamanlarda da kuraklıklar yaşanmıştır, değişmekte olduğu günümüzde de yaşanmaktadır ve değişmesini öngördüğümüz gelecekte de yaşanacaktır.

Bir yerin yağışı normal seviyelerde sürerken takip eden yıl önemli oranda azalabilir. Sonraki yıl ise normal seviyenin çok üzerine çıkabilir. Ya da iki yıl kurak, sonraki iki yıl ise çok yağışlı olabilir. Her şey yolunda giderken bu dalgalanma da nereden çıktı diye sorulabilir.

Sıcaklık ve yağışı kontrol eden atmosfer dalgaları ve La Niña ve El Niño olayları

Göremesek de ölçümlerden biliyoruz; atmosferde de okyanuslarda olduğu gibi Dünya’nın dönüşü ve ekvator-kutup sıcaklık farkları nedeniyle oluşan dalgalar var. Bu dalgalar batıdan doğuya doğru hareket eder ve yüzeydeki sıcaklık ve yağış değişimini kontrol ederler. Okyanuslardaki sıcak suyun yer değiştirmesi, karalar üzerinde toprak nemi ve arazi kullanımı değişimleri gibi faktörler bu dalgaların genliklerini ve boylarını değiştirebilir. Hatta bazı durumlarda doğuya doğru olan hareketlerini bloke ederek aynı havanın aynı yerde uzun süre takılı kalmasına sebep olabilirler. İşte takılı kalan hava, kuru hava ise o yerde kurak bir dönem, nemli hava ise yağışlı bir dönem yaşanır.

Büyük Okyanus’un ekvatora yakın kısımlarında rüzgârlar genellikle doğudan batıya eser ve yüzeydeki sıcak suyu batı tarafına yığar. Rüzgârlar normalden daha güçlü esip okyanusun doğusu ile batısı arasındaki sıcaklık farkını artırırsa bu olaya İspanyolca “La Niña” yani “kız çocuk” adı verilir. Bazı yıllar rüzgârlar tersine, yani batıdan doğuya eser ve sıcak suyu doğu tarafına doğru sürükler. Güney Amerika açıklarına ulaşan besin açısından zayıf sıcak yüzey suyu balık popülasyonunu ciddi oranda azaltarak (okyanus kuraklığı) balıkçılık sektörüne sekte vurur ve ekonomik kayba yol açar. Bu olayın olgunlaştığı dönem Hristiyanların inancına göre İsa peygamberin doğduğu ay olarak kabul edilen Aralık ile çakıştığı için İspanyolca “El Niño” yani “erkek çocuk” olarak adlandırılır. Bu olaylar 2-8 yıl arasında tekrarlar ve yukarı atmosfer hava sirkülasyonunda büyük ölçekli değişikliklere yol açarak ya kuraklığa ya da yağışlara neden olur.

İçinde bulunduğumuz dönemde Büyük Okyanus’ta La Niña şartları hakim. La Niña yıllarında Avustralya, Endonezya, Papua Yeni Gine gibi ülkeler fazla yağış alırken Peru ve civarındaki ülkeler kuraklık (balıkçılık açısından ise bolluk) yaşar. Öte yandan bu bölgeden nispeten uzakta olmasına rağmen Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) özellikle güneyi tipik olarak şiddetli kuraklığa maruz kalır. Nitekim hâlihazırda mevcut durum ABD’nin orta ve güney kesimlerinin şiddetli kuraklık altında olduğunu gösteriyor. La Niña şartları devam ettiği müddetçe bu durumun devam edeceğini söyleyebiliriz.

Türkiye ve Akdeniz ülkelerine yağış nasıl gelir? Ne zaman gelmez?

Ülkemizin bulunduğu coğrafyada El Niño ve La Niña olaylarının etkisi sınırlıdır. Polar bölge ile orta enlemler arasındaki sıcaklık farkının yol açtığı Arktik salınım çok daha etkilidir. Sıcaklık farkı fazla ise polar bölgenin çeperinde “polar vortex” olarak adlandırılan hızlı batılı rüzgarlar eser. Hızlı esen rüzgârlar kutup bölgesinin soğuk havasının bu bölgede hapsolmasını sağlar. Orta enlemlere sarkmasına izin vermez. Böylece orta enlemlerin havası nispeten durağan ve ılık kalır. Arktik salınımın pozitif fazı olarak adlandırılan bu durumda fırtına ve yağış sistemleri çoğunlukla kuzeyli bir yörüngede seyreder ve Akdeniz’e inemezler. Akdeniz ülkeleri kuraklığa maruz kalır.

Sıcaklık farkının azaldığı durumlarda “polar vortex” yavaşlar ve rüzgârlar menderes şeklinde kuzey ve güneye kıvrılarak hareket eder. Bu durum negatif faz olarak adlandırılır. Kuzeye ve güneye doğru kıvrılan şiddetli rüzgârlar kutup bölgesinin soğuk havasını güneye, tropikler altı ve orta enlemlerin sıcak havasını da polar bölgeye doğru taşır. Bu hareket fırtına ve yağış sistemlerinin bizim gibi nispeten güneyde kalan ülkelere ulaşmasını sağlar. Böylece yağışlar normal düzeylerde veya üzerinde oluşur.

2020 yılı eylül ve kasım aylarında Arktik salınım pozitif fazda kaldı ve Türkiye normalinden düşük yağış aldı. Çoğunlukla negatif fazda kaldığı ekim ayında ise normaller civarında yağış oluştu. Önümüzdeki aylarda hangi fazda kalma eğiliminde olacağı mevsimlik tahminin konusu. Ancak mevsimlik tahminlerin tutarlık derecesi nispeten düşüktür. O nedenle bu kurak dönemin tam olarak ne zaman biteceğine dair bir öngörüde bulunmak çok zor. Bununla beraber aralık ayı baz alınarak gerçekleştirilen çoklu küresel atmosfer modeli tahminlerine göre[efn_note]https://climate.copernicus.eu/seasonal-forecasts[/efn_note] kuraklık eğiliminin ülkemiz genelinde ocak ayında da devam etmesi bekleniyor. Şubat ve mart aylarında ise yağışların normaller civarına dönmesi öngörülüyor.

Kuraklık yönetilebilecek bir risk mi?

Kuraklık önce meteorolojik olarak kendini belli eder. Sonra toprak nemindeki azalmayla beraber kuru tarımda, daha sonra akımlardaki azalmayla su kaynaklarında ve en son da üretimdeki azalmayla sosyo-ekonomik alanda kendini hissettirir. Bu süreç haftalar, hatta aylar mertebesinde sürebilir.

Kuraklığın süresi ve şiddeti, olayın sosyo-ekonomik sonuçlarını belirler. 2007-2008 yıllarında Türkiye’nin özellikle batı yarısını etkisi altına alan kuraklık sadece tarım sektöründe milyarlarca dolar zarara yol açmıştı.[efn_note]https://zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=7081&tipi=24&sube=0[/efn_note] 2008 yılında Bereketli Hilal olarak adlandırılan bölgede etkili olan şiddetli kuraklığın Suriye’nin iç savaşa sürüklendiği süreçte rol oynadığına dair çalışmalar mevcut.[efn_note]Kelley, C. P., S. Mohtadi, M. A. Cane, R. Seager, and Y. Kushnir. 2015. Climate change in the Fertile Crescent and implications of the recent Syrian drought. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America 112(11): 3,241–3,246. doi:10.1073/pnas.1421533112.[/efn_note] Tarihte büyük yıkımlara, hatta kadim medeniyetlerin çökmesine yol açan kuraklıklar da vardır.

Gıda, su ve enerji tedarik sistemleri talebi karşılamak için hemen hemen potansiyelinde zorlandığından ve mevcut ortalama iklim koşullarına göre optimize edildiğinden, iklimdeki dalgalanmalar ve eğilimler insanlık için ciddi zorluklara neden olabilir. Gelişmiş ülkeler genellikle gıda, su ve enerji güvenliği açısından iklimdeki dalgalanmaları da hesaba katacak şekilde planlama yaparlar. Hem yerel hem de küresel çapta izleme yaparak bu dalgalanmaların etkilerini önceden belirlemeye çalışırlar. Böylece küreselleşen dünyada başka ülkelerde meydana gelebilecek şoklara karşı hazırlıklı olmaya çalışırlar. Diğer bir deyişle riski yönetirler. Diğer ülkeler ise her kuraklıkta krize sürüklenirler ve onu yönetmeye çalışırlar.

İklim değişikliği yavaş gelişen bir olgudur. Ani değişimleri algılamak ve tepki vermek nispeten kolaydır ama yavaş gelişen değişimleri algılamak ve tepki vermek zordur. Kurbağa hikayesinde olduğu gibi. Kaynar suya atıldığında kendini can havliyle dışarı atar ama yavaşça ısıtılan suya atıldığında tehlikenin farkına varmaz. İklim değişikliği bu nedenle tüm ülkeler için büyük bir tehdit oluşturuyor. Ama en büyük tehdit ne iklimin dalgalanmasını ne de iklimin değişimini planlamalarına dâhil etmeyen ülkeler içindir.

Kuraklık ne zaman afete dönüşür?

Kuraklık, en önemli hidrometeorolojik afettir. Aslında bilinenin aksine çok yaygın ve sık bir olaydır. Türkiye ölçeğinde veya daha geniş ülkelerde mutlaka her yıl bir yerlerde bir miktar kuraklık yaşanır. Ancak asıl tehlikeli olan, süresinin uzaması, şiddetinin artması ve daha büyük bir alanda etkili olmasıdır. Bir-iki yıl sürebilen bu tip kuraklıklar her on yılda veya birkaç on yılda tekrarlayabilir. Daha uzun süren kuraklıklar da vardır, ama onlar daha nadir gerçekleşir. Ama gerçekleştiğinde yıkıcı etkiye sahiptirler.

1930’larda ABD’nin Büyük Düzlükler (Great Plains) olarak adlandırılan bölgesinde etkili olan ve “Dust Bowl” (Toz Çanağı) olarak bilinen kuraklık ve toz fırtınası olayı beş yüz binden fazla insanı evsiz bıraktı ve on binlercesinin çiftliklerini arkada bırakıp bölgeden göçmesiyle sonuçlandı.[efn_note]https://en.wikipedia.org/wiki/Dust_Bowl[/efn_note] Bu olayı felaket boyutuna taşıyan maalesef insan faaliyetleri oldu. Makineleşmeyle beraber çok geniş alanlarda, o bölgenin iklimine uyumlu bitki örtüsü sökülüp yerine tarım arazileri oluşturuldu. Toprağı yerinde tutan ve atmosferin hışmından koruyan doğal bitki örtüsü yok edildi. Kuraklık geldiğinde hepten savunmasız kalan toprağı rüzgârlar havalandırdı ve şiddetli toz fırtınaları oluştu. Evler tahrip oldu, çiftlikler toz toprağa gömüldü ve bölgede yaşam felç oldu. Bu olay iklim-uyumsuz insan faaliyetlerinin ne büyük felaketlere yol açabileceğinin tipik bir örneği olarak tarihe geçti. Ancak bu ne ilk idi, görünen o ki, ne de son olacaktır.

Kuraklık, son derece ciddiye alınması gereken iklimsel bir olgudur. Öncelikle iklime uygun yerleşim ve tarım esastır. Tersi durum, iklimin doğal değişkenliğinden kaynaklanabilecek şoklara kırılganlığı ve etkilenebilirliği artıracaktır. Her şiddetli ve uzun süreli kuraklık krize yol açacaktır.

Küresel ve bölgesel çapta kuraklık izlemesi yapılmalıdır. Kuraklığın özellikle tarıma etkisinin gıda fiyatları ve temini açısından küresel yansımaları olabilir. Bunları önceden tahmin edebilmek için dünya genelinde tarım arazilerinin meteorolojik kuraklık açısından ne durumda olduğunun bilinmesi gerekir. Kuraklık yönetim planlarının en azından havzalar bazında hazırlanmış olması önemlidir. Kuraklık şartlarında hangi önlemlerin hangi kurumlar tarafından devreye sokulacağının bilinmesi gerekir.

Yukarıda anlatılanlar ve kuraklıkla mücadele planları yapılmamışsa hazırlıksız yakalanma durumu söz konusu olabilir. Kuraklık afetlerin büyüğüdür ve büyük afetlerin sonuçları da büyük olur.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Ocak 2021’de yayımlanmıştır.

Ömer Lütfi Şen
Ömer Lütfi Şen
Prof. Dr. Ömer Lütfi Şen - Prof. Dr. Ömer Lütfi Şen hidroklimatoloji konusunda uzmanlaşmış bir iklim bilimci. Doktora derecesini 2000 yılında Arizona Üniversitesi, Hidroloji ve Su Kaynakları bölümünden aldı. Takip eden üç yıl boyunca Hawaii Üniversitesi Uluslararası Pasifik Araştırma Merkezi’nde Doğu Asya Muson hadisesinin modellemesi üzerine çalıştı. 2004 yılında İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’ne katıldı ve halen orada çalışmalarına devam ediyor. Çalışmaları daha çok iklimin değişkenliği, iklim değişikliği ve bunun su kaynaklarına etkisi konularında yoğunlaşıyor. 2012-2013 yıllarında Sabancı Üniversitesi, İstanbul Politikalar Merkezi’nde Türkiye’de iklim değişikliği ve etkilerini değerlendiren bir çalışma gerçekleştirdi. Dr. Şen, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin 5. Değerlendirme Raporunun hazırlanmasında “uzman hakem” olarak görev aldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x