Nasıl ayakta kal(ama)dık: Mizahtan müziğe direniş mekanizmalarımız

Martın son günlerinde hayatlarımız bir anda değişti, bir kurallar bütünü yaşamımızı sardı. Sağlığımız için itaatten başka çare yokken pandeminin yarattığı tahakküme müzikten mizaha nasıl direniş gösterdik?

“Dünyayı değiştiren altı ay”, tarihçi Margaret MacMillan’ın 1. Dünya Savaşı’nı anlattığı unutulmaz kitabının adıdır. Tam 100 yıl sonra yine dünyayı değiştiren bir diğer altı aydan söz etmek mümkün. Yaşadığımız bu dönem pek çok açıdan değerlendirilmeye ve bu dönemin etkileri kestirilmeye çalışılıyor. Ancak genelde öne çıkan yorumlar, bu virüsün uzun vadede uluslararası sistemi nasıl değiştireceği, küresel yönetişimin sona erip ulus-devletlerin tekrar güç kazanma olasılıkları, vb. meseleler üzerine. Oysa pek fazla konuşulmayan başka bir soru daha var. Pandemi sayısız insanı hayatlarında yeni düzenler kurmaya zorladı. Peki, bu insanlar bu yeni düzene nasıl karşılık verdi?

Mart ayının son günlerinden itibaren hayatlarımız bir anda tamamen değişti. Asla hayır denmeyecek yepyeni kurallar silsilesiyle baş başa kaldık. Bireyler bu yeni kurallar – hatta bunlara tahakküm de demek mümkün – karşısında itaat mi ettiler, kendilerine sunulan bu yeni sistemi ve düzeni meşrulaştırdılar mı? Yoksa bu yeni sistemin getirmiş olduğu düzeni ve kendilerine gösterilen kamusal senaryoları kabul etmeyip yeni direniş mekanizmaları mı oluşturdular?

Bu sorularla insanlık ilk kez karşılaşmıyordu elbette. Nitekim Amerikalı siyaset bilimci ve antropolog James C. Scott 1990’larda bu sorulara yanıt aramıştı. Muhtemelen bu soruların bir virüs yüzünden tekrar gündeme gelebileceğini öngörmemişti. Ancak Scott’un 30 yıl önce, yayınlanan “Tahakküm ve Direniş Sanatı” kitabında bu iki kavramın ilişkisine bakışı bizim bugünü değerlendirmemiz için yol gösterici olabilir.

Scott kitabında, toplumdaki yanlış bilinçleri “ince” ve “kalın” diye ikiye ayırır.[efn_note]Kavramları biraz daha ayrıntılı açıklamak gerekirse, Scott, “kalın” yanlış bilinçte toplumdaki alt ve orta sınıfların toplumun üst sınıfı tarafından kendilerine uygulanan baskıya karşı kayıtsız şartsız rıza gösterdiğini söyler. “İnce” yanlış bilinçte ise toplumdaki orta ve alt sınıfların kendilerine sunulan baskılara karşı boyun eğdiğini görürüz. Dikkat edilmesi gereken noktalardan biri, “ince” yanlış bilinçte insanların gönül rahatlığı ve vazgeçmişlik ile baskılara boyun eğmemesidir. Böyle bir ortamda alt gruplar bir yandan muktedire karşı asıl amaçlarını gizler ve boyun eğmiş gibi gözükür. Diğer yandan ise kendilerine gösterilen kamusal senaryolardan sıyrılmanın yollarını da ararlar. Açmak istedikleri bu küçük ama hayatlarında önemli bir yere sahip olan hava pencereleri ve bastırılmış fikirleri ile baskın sınıfa karşı direnmeye çalışırlar.[/efn_note] Geçirdiğimiz bu altı ayda aslında ikisine de tanıklık ettiğimizi söyleyebiliriz. Örneğin, kalın bilinçte pek çok devletin başvurduğu koronavirüs takip uygulamaları ile insanlar sürekli gözetim altında tutulmaya başlandı. Pek çok insan da bu uygulamalara rıza göstermek zorunda kaldı. Fakat öte yandan, devletlerin tüm bu uygulamalarına karşı kimi zaman “ince” bilinç oluştu ve insanlar “gizli” direniş yolları yaratmaya çalıştılar. Sosyal medya gruplarında koronavirüs karşısında büründüğümüz halleri alaya alan ve devletlerin uygulamalarını eleştiren yazışmalar, görsel paylaşımlar ve videolar söz konusu oldu. Yani sahne arkasında gerçekleşen bu direniş mekanizmaları bize Scott’un dediklerini sık sık fısıldadı.

Yaş ayrımcılığı ve alaycılık

Covid-19 ile mücadelede, neredeyse her devletin farklı acil durum yöntemleri olsa da, hepsinin ortak noktası orta yaş ve üstü popülasyonu korumak ve Türkiye’de olduğu gibi karantinaya alarak virüsün onlara bulaşmasını engellemek oldu. Ancak 65 yaş üstünü koruma amaçlı kurallar ve tedbirler beklenmedik bir sonuç da verdi: Yaş ayrımcılığı (ageism).

Özellikle sosyal medyada, orta yaş ve üstü kesime yönelik rahatsız edici ifadeler, söylemler öne çıktı. Genellikle siyasi elit ve madun arasında gerçekleşen tahakküm ve direniş pratikleri, bu kez toplumun farklı kesimleri arasında gerçekleşti. Instagram ve TikTok gibi 21. yüzyılın yaygın kültürel iletişim araçlarında orta yaş ve üstü bireylerin alaya alınması, bu pratiklerin çarpıcı örneklerindendi. İngiltere’de yayımlanan bir rapor ise, bu alaycı tavırları, orta yaş ve üstü kesimin şeytanlaştırılmasını, özellikle Covid-19 pandemisinden sonra bu olayların artışını çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.[efn_note]Hill, Amelia. 2020. Older people widely demonised in UK, ageism report finds. The Guardian. [Alıntı Tarihi: 27 Mart 2020.]
https://www.theguardian.com/society/2020/mar/19/older-people-widely-demonised-uk-ageism-report[/efn_note]

“Evde kalmam, kalamam” tepkisi

Yaşanan bu pandemi sırasında devreye giren farklı direniş mekanizmalarını da gözlemlemek mümkün oldu. Formel ve enformel karantina prosedürleri devreye sokulduktan sonra belirli toplumsal kesimlerin evde kalma çağrılarına direndiğine tanık olduk. 65 yaş ve üstü kesime yönelik sokağa çıkma yasağı öncesi öncesinde ve sonrasında bazı insanların yasağa rağmen sokağa çıktıklarına ve üzerlerinde kurulan tahakküm mekanizmalarına direniş gösterdiklerine şahit olduk.

21 Mart günü 65 yaş ve üzerine sokağa çıkma yasağı ilan edilmesinden önceki süreçte, tüm “Evde kal” çağrılarına ve uyarılarına rağmen belirli bölgelerde kalabalık bir şekilde oturmaya devam eden vatandaşların direnişi bazı belediyelerin park ve meydanlardaki sosyal mesafeye dikkat edilmeden oturulan bankları sökmesi sonucunu getirdi. [efn_note]Milliyet. 2020. Yaşlılar uyarıyı dikkate almayınca banklar söküldü. [Alıntı Tarihi: 19 Haziran 2020.] https://www.milliyet.com.tr/gundem/yaslilar-uyarilari-dikkate-almayinca-son-care-banklar-sokuldu-6169109[/efn_note] Ancak bazı vatandaşlar sokağa çıkma yasağına ve kaldırılan banklara da aldırış etmeyerek bu kez de yerlere veya çimlere oturarak bir direniş gösterdiler. Sokağa çıkma kısıtlaması ile birlikte alınan kararlardan bir diğeri ise Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından cuma ve vakit namazlarının cemaatle kılınmasına ara verilmesi olmuştu. Bunun üzerine, Şanlıurfa’daki küçük bir grup bu karara karşı çıkarak camilere gitmeye devam etti. [efn_note]Independent Türkçe. 2020. Şanlıurfa’da bir grup Diyanet’in namaz kararına karşı çıktı: Camiye gideceğiz. [Alıntı Tarihi: 19 Haziran 2020.]
https://www.indyturk.com/node/147826/haber/şanlıurfa’da-bir-grup-diyanet’-namaz-kararına-karşı-çıktı-camiye-gideceğiz[/efn_note]

Farklı direnişler: “Maskeye hayır”ın trend topic olması

Hayatın normalleşmeye başlamasıyla direnişler de farklılık göstermeye başladı. “Maskeye Hayır!” sloganının son günlerde Twitter’da “trend topic” sıralamasında kendine yer bulması da düşündürücü bir direniş örneği… Öte yandan birkaç gündür Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da binlerce insan Covid-19 salgınıyla mücadele kapsamında açıklanan yeni tedbirleri protesto etmek için sokaklara döküldü, gösteriler diğer şehirlere de yayılmaya başladı.

Farklı direniş mekanizması örneklerinin kültürel boyutta da işlediği söylenebilir. TikTok platformundaki bir sosyal medya fenomeninin Amerika’da Covid-19 salgınına karşı klozet kapağını yalarken çektiği video bu açıdan çarpıcı bir örnekti. Videonun yayılmasından sonra benzer davranışların bazı sosyal medya kullanıcıları tarafından taklit edilmesi de, eylemi bir bakıma kolektif yapması anlamında önemliydi fakat eylem uzun sürmedi. [efn_note]Ewe, Koh. 2020. Influencer Licks Toilet Seat for TikTok Fame in “Coronavirus Challenge”. The VICE. [Alıntı Tarihi: 27 Mart 2020.]
https://www.vice.com/en_asia/article/5dm43a/coronavirus-influencer-lick-toilet-seat-tiktok[/efn_note]

Sosyal medya, pandemi sürecinde evlerine kapanan insanların kamusal alanı haline geldi. Bazı görüşlere göre aylar süren izolasyon sürecini ruhsal açıdan daha az hasarla atlatmamızı ve dış dünya ile bağlarımızı canlı tutmamızı sağladı. Ancak öte yandan yalan ve yanlış bilgilerin hızla yayılmasına ya da alaycı, incitici, hakaretamiz yorumların da karşımıza çıkmasına da ister istemez imkan verdi. Ancak her şekilde sosyal medya kullanıcılarının bir anlamda içlerini döktükleri veyahut kendilerini yoğun bir şekilde oyaladıkları çok hareketli bir alan oldu. Bu hareketlilik veyahut yukarıda verdiğimiz viral olmuş örnek bize Rus kültürbilimci ve düşünür Bakhtin’in grotesk gerçekçi[efn_note]Bakhtin’in grotesk gerçekçi analizinde vücutsal tasvirler ön plandadır. Bu tasvirlerde dünya, hem yutan hem de yaşam veren bir unsurdur. Bu pandemide de maalesef büyük çapta bu yutma ve yaşam verme ikilemine şahit olduk (Bakhtin 2003, p. 206). Bakhtin, Mikhail. 2003. “Folk Humour and Carnival Laughter (Bakhtin).” (der.) Pam Morris. The Bakhtin Reader: Selected Writings of Bakthin, Medvedev, Voloshinov. London: Edward Arnold.[/efn_note] analizini ve karnaval benzetmesini anımsattı. İnsanlar, Bakhtin’in de analizinde betimlediği gibi, bedenlerin baskıdan sıyrılarak özgürce mizah yaptığı bir karnaval ortamını sanal mecralara taşıdı.

Covid-19 ile baş etme yollarından bir tanesi: Mizah

Pandemi sürecinde özellikle sosyal medyada kendine alan bulan mizah, yaşadığımız sürecin ağırlığını hafifletti ve belki de maruz kaldığımız kurallar bütününe – tahakküm de diyebiliriz – karşı bir direniş türüydü. Mizah, insanlara bu yoğun gündem ve haber akışı içerisinde küçük nefes alma pencereleri açtı.

Örnekteki görseller üzerinden yapılan mizahın bu dönemde yaratıcılığı pekiştiren

          

ve zorluklarla baş etme sürecinde stres azaltan bir kaynak olduğu söylenebilir. The Atlantic dergisinden Tom McTague’ın da belirttiği gibi ölümlerin ve türlü zorlukların yaşandığı bu atmosferde mizah pencereleri bu zorluklarla ortak mücadelenin bir parçası haline geldi.

Bireysel direniş yöntemi olarak müzik

Covid-19’a karşı bireysel olarak direniş göstermenin bir diğer yolu da müzik oldu. Arkadaşlarımızdan, ailelerimizden ve yapmayı sevdiğimiz işlerden uzak kalma sorunsalı derin bir kontrol kaybı hissine yol açtı. Bu kriz döneminde bize eşlik edecek ve toplum olarak eksikliğini hissettiğimiz aidiyet duygusunu tekrar kazanmamızı sağlayabilecek unsurlardan biri de müzikti.

Koronavirüs salgınının etkilerinin en fazla hissedildiği İtalya’da, İspanya’nın Barcelona ve Çin’in Wuhan kentlerinde örneklerini gördüğümüz balkondan balkona şarkı söyleme ve enstrüman çalma akımlarını uymak zorunda kaldığımız kurallar bütününe karşı bir tür direniş olarak da görmek mümkün. Bu akım insanları bir nebze olsun rahatlatırken, bazı görüşlere göre de bizlere topluluk duygusunun korunduğunu gösterdi. [efn_note]Langley, Michelle ve Couts, Leah. 2020. Why do we turn to music in times of crisis?. World Economic Forum. [Alıntı Tarihi: 3 Nisan 2020.] https://www.weforum.org/agenda/2020/03/coronavirus-music-covid-19-community/[/efn_note]

Koronavirüs toplumsal hareketleri değiştirebilir mi?

Peki, bireyler kendilerine dayatılan bu kamusal senaryolardan sıyrılıp bir direniş mekanizması oluşturmaya bu denli meyilli iken; koronavirüs sürecinde gözlemlediğimiz bu bireysel direniş pratikleri toplumsal bir harekete dönüşür mü? Koronavirüs toplumsal hareketleri nasıl değiştirebilir?

Toplumlardaki gelir eşitsizliği sorunu, salgının yarattığı kriz ortamında da git gide büyüyor, derinleşiyor. Toplumun üst tabakasına mensup kesimin birçoğunun hayatı ev ortamında çalışmaya ve hayatlarını idame ettirmeye uygun olduğu tahmin edilebilir. Bu kişilerin çocukları da eğitimlerini kendilerine sunulan imkanların yeterli olmasından ötürü kesintisiz bir şekilde alabiliyorlar. Hatta bu kişilerin her istedikleri kapılarına istedikleri zaman aralıklarında bırakılırken; kazançları da aynı şekilde devam ediyor. Fakat dünyanın büyük çoğunluğu bu şansa sahip değil. Virüs nedeniyle işini kaybetmiş ya da kaybetmenin eşiğinde olanlar, işine devam ederek virüs ile baş başa kalanlar, çocuklarına evde kaliteli bir eğitim sunamayacak olanlar… Listeyi uzatmak mümkün.

Sağlıkla ilgili bu küresel sorunun ortadan kalkmasının ardından yüksek ihtimalle toplumdaki üst tabakanın bu krizi en az hasar ile atlattığını; alt tabakanın ise bu sorunla başa çıkamadığını ve ağır tahribatlar yaşadığını araştırmalar, istatistikler de ortaya koyacak. Bu durumda da toplumdaki dar gelirli sınıf, çoğu zaman toplumun üst tabakasına hitap eden milyon dolarlık olağanüstü yardım paketleri açıklayan ve salgını bahane ederek halkları üzerinde tahakküm kuran hükümetlerine karşı bir sorgulama sürecine girebilir ve kendilerinin siyaseten yok kategorisinde olduklarını hissedebilirler. Bu durum da, gelecekte bu direniş mekanizmalarının yaygınlaşacağının sinyali olabilir.

Yeni bir toplumsal hareket ortamı mı?

ABD’de George Floyd’un polis tarafından öldürülmesiyle başlayan ve “Nefes alamıyorum” sloganıyla pek çok ülkeye yayılan ve binlerce insanın virüs kapma korkusunu umursamadan sokaklara dökülmesi de şüphesiz direniş mekanizmaları kavramı açısından incelenmeye değer bir örnekti.

Sonuç olarak yaşanılan bu pandemi sürecinde, insanların muktedir tarafından kendilerine kurulan tahakkümlere itaat etmeyip çeşitli direniş mekanizmaları oluşturduğunu gözlemledik. Bunlar kimi zaman bireysel kimi zaman da bir grup eşliğinde gerçekleşen hareketlerdi. Önümüzdeki dönem, oluşan direniş mekanizmalarının devam edeceği, toplumsal ayaklanmaların artacağı, daha kitlesel, daha öfkeli ve daha sert sonuçlarla karşı karşıya kalacağımız bir dünya düzeninin habercisi olabilir. [efn_note]Başak, Betül. 2020. Politico: Koronavirüs dünyayı sonsuza kadar değiştirecek mi? Medyascope. [Alıntı Tarihi: 28 Mart 2020.] https://medyascope.tv/2020/03/22/politico-koronavirus-dunyayi-sonsuza-kadar-degistirecek-mi-12-uzman-yorumu/[/efn_note]

2020 yılının başından itibaren karşı karşıya kaldığımız koronavirüs salgını büyük bir ihtimalle yeni bir toplumsal hareket ortamı ortaya çıkaracaktır. Toplumsal hareketlerin, yukarıda bahsetmiş olduğumuz gibi, toplumdaki alt tabakadan gelecek olması, ana fikirlerinde küreselleşme ve küreselleşmenin getirdiklerine bir karşı çıkış bulunması ve medyanın ve kent meydanlarının toplumsal hareketlerdeki artan rolleri koronavirüs sonrası oluşabilecek olan yeni toplumsal hareketlerin en önemli özellikleri arasında yer alabilir. Sosyal medyanın da yine bu yöndeki destekleyici etkisinin artacağını da öngörmek mümkün.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 17 Temmuz 2020’de yayımlanmıştır.

Senem Görür
Senem Görür
Senem Görür - Lisans eğitimini İstanbul Okan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Halen Kadir Has Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi anabilim dalında yüksek lisans eğitimini sürdürüyor. Görür’ün araştırma alanları arasında Türkiye siyasi tarihi, Türkiye’de siyasal partiler, siyasal iletişim ve kültür ve siyaset konuları bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Nasıl ayakta kal(ama)dık: Mizahtan müziğe direniş mekanizmalarımız

Martın son günlerinde hayatlarımız bir anda değişti, bir kurallar bütünü yaşamımızı sardı. Sağlığımız için itaatten başka çare yokken pandeminin yarattığı tahakküme müzikten mizaha nasıl direniş gösterdik?

“Dünyayı değiştiren altı ay”, tarihçi Margaret MacMillan’ın 1. Dünya Savaşı’nı anlattığı unutulmaz kitabının adıdır. Tam 100 yıl sonra yine dünyayı değiştiren bir diğer altı aydan söz etmek mümkün. Yaşadığımız bu dönem pek çok açıdan değerlendirilmeye ve bu dönemin etkileri kestirilmeye çalışılıyor. Ancak genelde öne çıkan yorumlar, bu virüsün uzun vadede uluslararası sistemi nasıl değiştireceği, küresel yönetişimin sona erip ulus-devletlerin tekrar güç kazanma olasılıkları, vb. meseleler üzerine. Oysa pek fazla konuşulmayan başka bir soru daha var. Pandemi sayısız insanı hayatlarında yeni düzenler kurmaya zorladı. Peki, bu insanlar bu yeni düzene nasıl karşılık verdi?

Mart ayının son günlerinden itibaren hayatlarımız bir anda tamamen değişti. Asla hayır denmeyecek yepyeni kurallar silsilesiyle baş başa kaldık. Bireyler bu yeni kurallar – hatta bunlara tahakküm de demek mümkün – karşısında itaat mi ettiler, kendilerine sunulan bu yeni sistemi ve düzeni meşrulaştırdılar mı? Yoksa bu yeni sistemin getirmiş olduğu düzeni ve kendilerine gösterilen kamusal senaryoları kabul etmeyip yeni direniş mekanizmaları mı oluşturdular?

Bu sorularla insanlık ilk kez karşılaşmıyordu elbette. Nitekim Amerikalı siyaset bilimci ve antropolog James C. Scott 1990’larda bu sorulara yanıt aramıştı. Muhtemelen bu soruların bir virüs yüzünden tekrar gündeme gelebileceğini öngörmemişti. Ancak Scott’un 30 yıl önce, yayınlanan “Tahakküm ve Direniş Sanatı” kitabında bu iki kavramın ilişkisine bakışı bizim bugünü değerlendirmemiz için yol gösterici olabilir.

Scott kitabında, toplumdaki yanlış bilinçleri “ince” ve “kalın” diye ikiye ayırır.[efn_note]Kavramları biraz daha ayrıntılı açıklamak gerekirse, Scott, “kalın” yanlış bilinçte toplumdaki alt ve orta sınıfların toplumun üst sınıfı tarafından kendilerine uygulanan baskıya karşı kayıtsız şartsız rıza gösterdiğini söyler. “İnce” yanlış bilinçte ise toplumdaki orta ve alt sınıfların kendilerine sunulan baskılara karşı boyun eğdiğini görürüz. Dikkat edilmesi gereken noktalardan biri, “ince” yanlış bilinçte insanların gönül rahatlığı ve vazgeçmişlik ile baskılara boyun eğmemesidir. Böyle bir ortamda alt gruplar bir yandan muktedire karşı asıl amaçlarını gizler ve boyun eğmiş gibi gözükür. Diğer yandan ise kendilerine gösterilen kamusal senaryolardan sıyrılmanın yollarını da ararlar. Açmak istedikleri bu küçük ama hayatlarında önemli bir yere sahip olan hava pencereleri ve bastırılmış fikirleri ile baskın sınıfa karşı direnmeye çalışırlar.[/efn_note] Geçirdiğimiz bu altı ayda aslında ikisine de tanıklık ettiğimizi söyleyebiliriz. Örneğin, kalın bilinçte pek çok devletin başvurduğu koronavirüs takip uygulamaları ile insanlar sürekli gözetim altında tutulmaya başlandı. Pek çok insan da bu uygulamalara rıza göstermek zorunda kaldı. Fakat öte yandan, devletlerin tüm bu uygulamalarına karşı kimi zaman “ince” bilinç oluştu ve insanlar “gizli” direniş yolları yaratmaya çalıştılar. Sosyal medya gruplarında koronavirüs karşısında büründüğümüz halleri alaya alan ve devletlerin uygulamalarını eleştiren yazışmalar, görsel paylaşımlar ve videolar söz konusu oldu. Yani sahne arkasında gerçekleşen bu direniş mekanizmaları bize Scott’un dediklerini sık sık fısıldadı.

Yaş ayrımcılığı ve alaycılık

Covid-19 ile mücadelede, neredeyse her devletin farklı acil durum yöntemleri olsa da, hepsinin ortak noktası orta yaş ve üstü popülasyonu korumak ve Türkiye’de olduğu gibi karantinaya alarak virüsün onlara bulaşmasını engellemek oldu. Ancak 65 yaş üstünü koruma amaçlı kurallar ve tedbirler beklenmedik bir sonuç da verdi: Yaş ayrımcılığı (ageism).

Özellikle sosyal medyada, orta yaş ve üstü kesime yönelik rahatsız edici ifadeler, söylemler öne çıktı. Genellikle siyasi elit ve madun arasında gerçekleşen tahakküm ve direniş pratikleri, bu kez toplumun farklı kesimleri arasında gerçekleşti. Instagram ve TikTok gibi 21. yüzyılın yaygın kültürel iletişim araçlarında orta yaş ve üstü bireylerin alaya alınması, bu pratiklerin çarpıcı örneklerindendi. İngiltere’de yayımlanan bir rapor ise, bu alaycı tavırları, orta yaş ve üstü kesimin şeytanlaştırılmasını, özellikle Covid-19 pandemisinden sonra bu olayların artışını çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.[efn_note]Hill, Amelia. 2020. Older people widely demonised in UK, ageism report finds. The Guardian. [Alıntı Tarihi: 27 Mart 2020.]
https://www.theguardian.com/society/2020/mar/19/older-people-widely-demonised-uk-ageism-report[/efn_note]

“Evde kalmam, kalamam” tepkisi

Yaşanan bu pandemi sırasında devreye giren farklı direniş mekanizmalarını da gözlemlemek mümkün oldu. Formel ve enformel karantina prosedürleri devreye sokulduktan sonra belirli toplumsal kesimlerin evde kalma çağrılarına direndiğine tanık olduk. 65 yaş ve üstü kesime yönelik sokağa çıkma yasağı öncesi öncesinde ve sonrasında bazı insanların yasağa rağmen sokağa çıktıklarına ve üzerlerinde kurulan tahakküm mekanizmalarına direniş gösterdiklerine şahit olduk.

21 Mart günü 65 yaş ve üzerine sokağa çıkma yasağı ilan edilmesinden önceki süreçte, tüm “Evde kal” çağrılarına ve uyarılarına rağmen belirli bölgelerde kalabalık bir şekilde oturmaya devam eden vatandaşların direnişi bazı belediyelerin park ve meydanlardaki sosyal mesafeye dikkat edilmeden oturulan bankları sökmesi sonucunu getirdi. [efn_note]Milliyet. 2020. Yaşlılar uyarıyı dikkate almayınca banklar söküldü. [Alıntı Tarihi: 19 Haziran 2020.] https://www.milliyet.com.tr/gundem/yaslilar-uyarilari-dikkate-almayinca-son-care-banklar-sokuldu-6169109[/efn_note] Ancak bazı vatandaşlar sokağa çıkma yasağına ve kaldırılan banklara da aldırış etmeyerek bu kez de yerlere veya çimlere oturarak bir direniş gösterdiler. Sokağa çıkma kısıtlaması ile birlikte alınan kararlardan bir diğeri ise Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından cuma ve vakit namazlarının cemaatle kılınmasına ara verilmesi olmuştu. Bunun üzerine, Şanlıurfa’daki küçük bir grup bu karara karşı çıkarak camilere gitmeye devam etti. [efn_note]Independent Türkçe. 2020. Şanlıurfa’da bir grup Diyanet’in namaz kararına karşı çıktı: Camiye gideceğiz. [Alıntı Tarihi: 19 Haziran 2020.]
https://www.indyturk.com/node/147826/haber/şanlıurfa’da-bir-grup-diyanet’-namaz-kararına-karşı-çıktı-camiye-gideceğiz[/efn_note]

Farklı direnişler: “Maskeye hayır”ın trend topic olması

Hayatın normalleşmeye başlamasıyla direnişler de farklılık göstermeye başladı. “Maskeye Hayır!” sloganının son günlerde Twitter’da “trend topic” sıralamasında kendine yer bulması da düşündürücü bir direniş örneği… Öte yandan birkaç gündür Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da binlerce insan Covid-19 salgınıyla mücadele kapsamında açıklanan yeni tedbirleri protesto etmek için sokaklara döküldü, gösteriler diğer şehirlere de yayılmaya başladı.

Farklı direniş mekanizması örneklerinin kültürel boyutta da işlediği söylenebilir. TikTok platformundaki bir sosyal medya fenomeninin Amerika’da Covid-19 salgınına karşı klozet kapağını yalarken çektiği video bu açıdan çarpıcı bir örnekti. Videonun yayılmasından sonra benzer davranışların bazı sosyal medya kullanıcıları tarafından taklit edilmesi de, eylemi bir bakıma kolektif yapması anlamında önemliydi fakat eylem uzun sürmedi. [efn_note]Ewe, Koh. 2020. Influencer Licks Toilet Seat for TikTok Fame in “Coronavirus Challenge”. The VICE. [Alıntı Tarihi: 27 Mart 2020.]
https://www.vice.com/en_asia/article/5dm43a/coronavirus-influencer-lick-toilet-seat-tiktok[/efn_note]

Sosyal medya, pandemi sürecinde evlerine kapanan insanların kamusal alanı haline geldi. Bazı görüşlere göre aylar süren izolasyon sürecini ruhsal açıdan daha az hasarla atlatmamızı ve dış dünya ile bağlarımızı canlı tutmamızı sağladı. Ancak öte yandan yalan ve yanlış bilgilerin hızla yayılmasına ya da alaycı, incitici, hakaretamiz yorumların da karşımıza çıkmasına da ister istemez imkan verdi. Ancak her şekilde sosyal medya kullanıcılarının bir anlamda içlerini döktükleri veyahut kendilerini yoğun bir şekilde oyaladıkları çok hareketli bir alan oldu. Bu hareketlilik veyahut yukarıda verdiğimiz viral olmuş örnek bize Rus kültürbilimci ve düşünür Bakhtin’in grotesk gerçekçi[efn_note]Bakhtin’in grotesk gerçekçi analizinde vücutsal tasvirler ön plandadır. Bu tasvirlerde dünya, hem yutan hem de yaşam veren bir unsurdur. Bu pandemide de maalesef büyük çapta bu yutma ve yaşam verme ikilemine şahit olduk (Bakhtin 2003, p. 206). Bakhtin, Mikhail. 2003. “Folk Humour and Carnival Laughter (Bakhtin).” (der.) Pam Morris. The Bakhtin Reader: Selected Writings of Bakthin, Medvedev, Voloshinov. London: Edward Arnold.[/efn_note] analizini ve karnaval benzetmesini anımsattı. İnsanlar, Bakhtin’in de analizinde betimlediği gibi, bedenlerin baskıdan sıyrılarak özgürce mizah yaptığı bir karnaval ortamını sanal mecralara taşıdı.

Covid-19 ile baş etme yollarından bir tanesi: Mizah

Pandemi sürecinde özellikle sosyal medyada kendine alan bulan mizah, yaşadığımız sürecin ağırlığını hafifletti ve belki de maruz kaldığımız kurallar bütününe – tahakküm de diyebiliriz – karşı bir direniş türüydü. Mizah, insanlara bu yoğun gündem ve haber akışı içerisinde küçük nefes alma pencereleri açtı.

Örnekteki görseller üzerinden yapılan mizahın bu dönemde yaratıcılığı pekiştiren

          

ve zorluklarla baş etme sürecinde stres azaltan bir kaynak olduğu söylenebilir. The Atlantic dergisinden Tom McTague’ın da belirttiği gibi ölümlerin ve türlü zorlukların yaşandığı bu atmosferde mizah pencereleri bu zorluklarla ortak mücadelenin bir parçası haline geldi.

Bireysel direniş yöntemi olarak müzik

Covid-19’a karşı bireysel olarak direniş göstermenin bir diğer yolu da müzik oldu. Arkadaşlarımızdan, ailelerimizden ve yapmayı sevdiğimiz işlerden uzak kalma sorunsalı derin bir kontrol kaybı hissine yol açtı. Bu kriz döneminde bize eşlik edecek ve toplum olarak eksikliğini hissettiğimiz aidiyet duygusunu tekrar kazanmamızı sağlayabilecek unsurlardan biri de müzikti.

Koronavirüs salgınının etkilerinin en fazla hissedildiği İtalya’da, İspanya’nın Barcelona ve Çin’in Wuhan kentlerinde örneklerini gördüğümüz balkondan balkona şarkı söyleme ve enstrüman çalma akımlarını uymak zorunda kaldığımız kurallar bütününe karşı bir tür direniş olarak da görmek mümkün. Bu akım insanları bir nebze olsun rahatlatırken, bazı görüşlere göre de bizlere topluluk duygusunun korunduğunu gösterdi. [efn_note]Langley, Michelle ve Couts, Leah. 2020. Why do we turn to music in times of crisis?. World Economic Forum. [Alıntı Tarihi: 3 Nisan 2020.] https://www.weforum.org/agenda/2020/03/coronavirus-music-covid-19-community/[/efn_note]

Koronavirüs toplumsal hareketleri değiştirebilir mi?

Peki, bireyler kendilerine dayatılan bu kamusal senaryolardan sıyrılıp bir direniş mekanizması oluşturmaya bu denli meyilli iken; koronavirüs sürecinde gözlemlediğimiz bu bireysel direniş pratikleri toplumsal bir harekete dönüşür mü? Koronavirüs toplumsal hareketleri nasıl değiştirebilir?

Toplumlardaki gelir eşitsizliği sorunu, salgının yarattığı kriz ortamında da git gide büyüyor, derinleşiyor. Toplumun üst tabakasına mensup kesimin birçoğunun hayatı ev ortamında çalışmaya ve hayatlarını idame ettirmeye uygun olduğu tahmin edilebilir. Bu kişilerin çocukları da eğitimlerini kendilerine sunulan imkanların yeterli olmasından ötürü kesintisiz bir şekilde alabiliyorlar. Hatta bu kişilerin her istedikleri kapılarına istedikleri zaman aralıklarında bırakılırken; kazançları da aynı şekilde devam ediyor. Fakat dünyanın büyük çoğunluğu bu şansa sahip değil. Virüs nedeniyle işini kaybetmiş ya da kaybetmenin eşiğinde olanlar, işine devam ederek virüs ile baş başa kalanlar, çocuklarına evde kaliteli bir eğitim sunamayacak olanlar… Listeyi uzatmak mümkün.

Sağlıkla ilgili bu küresel sorunun ortadan kalkmasının ardından yüksek ihtimalle toplumdaki üst tabakanın bu krizi en az hasar ile atlattığını; alt tabakanın ise bu sorunla başa çıkamadığını ve ağır tahribatlar yaşadığını araştırmalar, istatistikler de ortaya koyacak. Bu durumda da toplumdaki dar gelirli sınıf, çoğu zaman toplumun üst tabakasına hitap eden milyon dolarlık olağanüstü yardım paketleri açıklayan ve salgını bahane ederek halkları üzerinde tahakküm kuran hükümetlerine karşı bir sorgulama sürecine girebilir ve kendilerinin siyaseten yok kategorisinde olduklarını hissedebilirler. Bu durum da, gelecekte bu direniş mekanizmalarının yaygınlaşacağının sinyali olabilir.

Yeni bir toplumsal hareket ortamı mı?

ABD’de George Floyd’un polis tarafından öldürülmesiyle başlayan ve “Nefes alamıyorum” sloganıyla pek çok ülkeye yayılan ve binlerce insanın virüs kapma korkusunu umursamadan sokaklara dökülmesi de şüphesiz direniş mekanizmaları kavramı açısından incelenmeye değer bir örnekti.

Sonuç olarak yaşanılan bu pandemi sürecinde, insanların muktedir tarafından kendilerine kurulan tahakkümlere itaat etmeyip çeşitli direniş mekanizmaları oluşturduğunu gözlemledik. Bunlar kimi zaman bireysel kimi zaman da bir grup eşliğinde gerçekleşen hareketlerdi. Önümüzdeki dönem, oluşan direniş mekanizmalarının devam edeceği, toplumsal ayaklanmaların artacağı, daha kitlesel, daha öfkeli ve daha sert sonuçlarla karşı karşıya kalacağımız bir dünya düzeninin habercisi olabilir. [efn_note]Başak, Betül. 2020. Politico: Koronavirüs dünyayı sonsuza kadar değiştirecek mi? Medyascope. [Alıntı Tarihi: 28 Mart 2020.] https://medyascope.tv/2020/03/22/politico-koronavirus-dunyayi-sonsuza-kadar-degistirecek-mi-12-uzman-yorumu/[/efn_note]

2020 yılının başından itibaren karşı karşıya kaldığımız koronavirüs salgını büyük bir ihtimalle yeni bir toplumsal hareket ortamı ortaya çıkaracaktır. Toplumsal hareketlerin, yukarıda bahsetmiş olduğumuz gibi, toplumdaki alt tabakadan gelecek olması, ana fikirlerinde küreselleşme ve küreselleşmenin getirdiklerine bir karşı çıkış bulunması ve medyanın ve kent meydanlarının toplumsal hareketlerdeki artan rolleri koronavirüs sonrası oluşabilecek olan yeni toplumsal hareketlerin en önemli özellikleri arasında yer alabilir. Sosyal medyanın da yine bu yöndeki destekleyici etkisinin artacağını da öngörmek mümkün.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 17 Temmuz 2020’de yayımlanmıştır.

Senem Görür
Senem Görür
Senem Görür - Lisans eğitimini İstanbul Okan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Halen Kadir Has Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi anabilim dalında yüksek lisans eğitimini sürdürüyor. Görür’ün araştırma alanları arasında Türkiye siyasi tarihi, Türkiye’de siyasal partiler, siyasal iletişim ve kültür ve siyaset konuları bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

1
0
Would love your thoughts, please comment.x