Özel gereksinimli çocuklar ve özel eğitim dünyasına hoşgeldiniz

Özel gereksinimli çocuk ne demek? Çoğu zaman beklenmedik şekilde özel gereksinimli bir çocuğa sahip olan aileler neler yaşıyor, nelerle karşılaşıyorlar? Özel eğitim nedir, neye yarar? Özel eğitim öğretmeni Hilal Kulhan yazdı.

Hayalini kurduğunuz bir ülkeye gitmek üzeresiniz, tüm hazırlıklar tamamlandı ve uçağa bindiniz, heyecan dorukta! O da ne? Pilot acil iniş yapılması gerektiğini anons etti. Daha önce aklınızdan   bile geçirmediğiniz, hiç bilmediğiniz bir ülkeye mecburi iniş yaptınız. Hiç tanımadığınız bir coğrafyada nasıl yaşanılması gerektiğini keşfetmeye başlıyorsunuz. İşte özel gereksinimli bir çocuğa sahip olmak da gitmeyi aklınızdan geçirmediğiniz, hiçbir fikrinizin olmadığı bir ülkede yaşamaya benzer adeta…

Başlangıçta düşlediğiniz, hayallerinizi süsleyenden çok farklı bir çocukla bir dünyanız oluverir bir anda. Beklenmedik problemler aile içinde hayal kırıklıklarına sebep olur çoğu zaman ve mücadeleli bir sürecinde başlangıcını oluşturur. Ve hayat geri dönülmez biçimde değişir.

Özel gereksinimli ne demek?

Özel gereksinimli son yıllarda tercih edilen kavram, eskiden kullanılan “engellilik” kelimesinin yerini aldı.

Peki, özel gereksinim kavramı ne demek? Kimlere özel gereksinimli deriz?

Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliğinde (2002) yapılan tanım şöyle: Çeşitli nedenlerle bireysel özellikleri ve eğitim yeterlikleri açısından akranlarından beklenilen düzeyde anlamlı farklılık gösteren birey… Normal gelişim gösteren bireylerden farklı olarak gelişiminde bozukluk ya da gerilik söz konusudur. Bu özellikleri taşıyan bireyler belli tanılarla sınıflandırılır.

Bu yetersizlikler kısaca şöyle özetlenebilir: Birden fazla yetersizlik, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, dil ve konuşma güçlüğü, duygu ve davranış bozukluğu, görme yetersizliği, işitme yetersizliği, kas ve sinir sistemine bağlı yetersizlikler, ortopedik yetersizlikler, otizm spektrum bozukluğu, özel öğrenme güçlüğü, süreğen hastalık, zihinsel yetersizlik…

Sebep ne?

“Bu yetersizliklerin sebebi ne?” İşte bu, çocuğunun özel gereksinimli olduğunu öğrenen ebeveynlerin kendilerine sorduğu ilk sorudur.

Ancak yukarıda bahsedilen yetersizliklerin birçok sebebi olabilir. Bunlar, yetersizliğin durumuna göre değişkenlik gösterir. Örneğin; otizmin bilimsel olarak sebepleri halen tartışılıyor, kanıtlanamadı. Fakat genel olarak engelliliğin sebepleri üç ana başlıkta değerlendirilebilir: Doğum öncesinde, doğum sırasında ve doğum sonrasında oluşan nedenler…

Örneğin, annenin yaşının 20’nin altında ve 35’in üzerinde olması, beslenme şekli, kullandığı ilaçlar, içki-sigara gibi kötü alışkanlıklar, radyasyona maruz kalma, akraba evliliği, geçirdiği hastalıklar doğum öncesi nedenlerden bazıları olarak sayılabilir. Elbette hamilelik sürecinde geçirilen zorlu psikolojik süreçler de önemli bir etken… Meslek hayatım boyunca hamilelik sürecinde çok spesifik, üzücü, yorucu olaylar yaşamış pek çok anneye rast geldim.

Bazen de her şey yolunda seyrederken ani bir erken doğum gerçekleşebilir. Özellikle çoğul gebeliklerde çok sık rastlanılan bir durumdur bu. Kordon dolanması, doğum sırası kazalar, vakum – forseps gibi aletlerin uzman olmayan kişilerce kullanılması, doğumun sağlığa uygun olmayan ortamlarda yapılması ve doktor hataları gibi birtakım durumlar doğum sırasında oluşan nedenler olarak karşımıza çıkar.

Doğum sonrasında da çocuklar bazen enfeksiyona maruz kalabilir, menenjit beyin iltihabı gibi hastalıklar geçirebilir, beslenme bozuklukları yaşayabilirler. Çeşitli travmalar, çocuk istismarları ve yetersiz çevre koşulları da özel gereksinime sebep olabilir.

Toplum nasıl tepki veriyor?

21. yüzyılda olmamıza rağmen toplumumuzda ve dünyada yetersizliği olan bireylere karşı olumsuz tutumlar maalesef devam ediyor. Ve yine maalesef bu tutumlar kişilerin en yakınlarından kaynaklanabiliyor.

Örneğin; özel çocuk sahibi annenin kardeşlerinin, yakın akrabalarının yeterince destek olmaması, öz annenin durumu kabullenmeyerek “Bu çocukta hiçbir şey yok, dayısı da geç konuştu” gibi söylemlerle sürece köstek olması, iletişimde olduğumuz ailelerden sıkça duyduğumuz paylaşımlar…

Her geçen gün bu olumsuz tutumların düzeltilmesi ve yetersizliği olan bireylerin toplumla iç içe yaşaması için adımlar atılsa da hayatlarının her döneminde yetersizlikleri nedeniyle toplumdan dışlanan bireylerle karşılaşmamız mümkün.

Bu olumsuz tutumların düzeltilmesinin en gerçekçi çözümü eğitimden geçiyor. İşte özel eğitim kavramı da burada hayat buluyor.

Özel eğitim nedir?

Peki, özel eğitim nedir?

En basit anlamıyla özel gereksinimleri olan bireylerin bireysel farklılıkları ve ihtiyaçları doğrultusunda eğitilmesine ilişkin uygulamalara özel eğitim diyoruz.

Özel eğitimde her çocuk için Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP) hazırlanarak çocuğa göre eğitim modeli ve materyal kullanılarak birebir eğitimci tarafından sunulur.

Buradaki temel amaç, bireyin okul ortamı ve sosyal ortamda olabilecek en üst düzeyde kendi kendine yetebilmesini, başarılı olmasını ve koşullar sağlandığında normal sınıf ortamında eğitim almalarını sağlamaktır.

Özel gereksinimli bir çocuğun ileriki hayatında bağımsız bir hayat sürmesi, kendi yemeğini pişirebilmesi, öz bakım becerilerini yapabilmesi, seyahat edebilmesi ve hatta istihdam edilebilmesi artık bir temenni değil gerçekçi hedeflerdir.

Zorluklar ve erken kabullenmenin önemi

Özel eğitimde hedeflere gidilen uygulamalarda elbette yaşanılan pek çok zorluklar var. Özellikle de ailelerin karşılaştıkları zorluklar…

Bu zorlukların en başında ailelerin özel çocuklarını kabullenme süreçleri yer alıyor. Bu süreç sırasıyla şok, inkar, suçluluk, kızgınlık, depresyon, kabullenme olarak açıklanabilir.

Aile bu süreçte çocuğunun var olan problemini ilk kez hekim tarafından öğrenir. Bu, doğum öncesinde ya da doğum sonrasında olabilir. Kısa süreli bir şok yaşarlar. Yaşanılan şok sonrası başka doktorlar araştırarak duyduklarının doğruluğunu teyit etmek isterler. Çoğu kez durumu ret ederek bunun doğru olmadığını başka bir hekimle ispatlamak isterler yani inkar ederler. Ailenin gittiği ikinci ve hatta üçüncü hekimlerden de aldığı cevaplar aynı olunca işte bu aşamada ebeveynler kendini ya da partnerini suçlayabilirler. Özellikle hamilelikte kullanılan sigara, alkol, yoğun iş temposu, ekrana maruz bırakma gibi sebeplerden kendilerini suçlarlar. Suçluluk bir süre sonra yerini kızgınlığa bırakır. Eşler birbirlerine kızgınlık duyabilirler. Hatta öyle ki bu kızgınlık ailedeki diğer kişilere de sıçrar. Özellikle destek bekleyip de göremedikleri anne ve babalarına kızgın olabilirler. Yeterince destek göremeyen çiftler profesyonel bir yardım da alamadığında sürekli bir uyku hali, sosyal ortamdan kaçınma, mutsuzluk, halsizlik gibi depresyon belirtileri gösterebilir, hatta bu durum zaman zaman boşanmaya kadar varabilir.

Depresyondaki kişilerin, psikolog, psikiyatrist gibi profesyonellerden destek alması durumu daha kolay ve kısa sürede atlatabilmelerini sağlar, bazı kişilerse depresyona hiç girmeyebilir.

Bahsi geçen süreçlerin mümkün olduğunca kısa sürmesi çocuk için hayati bir önem taşır. Çünkü, bu süreç ne kadar kısa sürerse kabullenme aşamasına o kadar erken ulaşılır. Aile çocuğunun özel gereksinimli olduğunu kabul ettiğinde “Onun için ne yapabilirim?” sorusunun cevabını aramaya başlar ve özel eğitim ile tanışır. Aileler için kabul süreci özel eğitim aşamasında başlar.

Kabul sürecine kadar geçirilen zaman büyük bir kayıp olarak görülür çünkü önemli bir zaman dilimi kaybedilmiştir. Ailenin bu süreçte, kendi yakın çevresinden olumlu bir destek görmesi ve profesyonel bir yardım alması, kabullenme sürecinin kısalmasını, özel eğitimin daha erken yaşlarda başlanmasını sağlayabilir.

Özel eğitimin altın kurallarından birisi de, erken yaşta tanı alma ve erken yaşta özel eğitime başlanmasıdır. Her çocuk için eğitimin en verimli zamanı 0-6 yaş arası dönemdir, bu nedenle bu zaman dilimini kaliteli şekilde yapılandırarak çocuğa uygulamak büyük fark yaratacaktır.

Özel eğitim sistemi Türkiye’de nasıl işliyor?

Geçmişte ve günümüzde özel gereksinimli bireylerin genel nüfus içerisindeki yaygınlık oranlarının belirlenmesine ilişkin pek çok araştırma yapılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2015 tarihli bir araştırmasına göre, bu oran yaklaşık olarak %3.[1] Ülkemizde yaklaşık 7 milyon bireyin zihinsel yetersizliği olduğu tahmin edilebilir.

Milli Eğitim Bakanlığı Strateji geliştirme Başkanlığının 2021- 2022 eğitim öğretim yılı istatistiklerine göre, Türkiye’de toplamda 3.118 özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi var. Bu merkezlerde 471.378 özel gereksinimli bireye 3.211 öğretmen eğitim veriyor.

Özel gereksinimli çocuklar, tanı aldıktan sonra eğitim serüvenine başlamak üzere, Rehberlik Araştırma Merkezi (R.A.M.) tarafından verilen ÇÖZGER Raporu ile birlikte Türkiye’de diledikleri rehabilitasyon merkezinden ücretsiz eğitim alma hakkına sahip. Bu merkezlerde bireysel eğitim, fizyoterapi, grup eğitimi, dil ve konuşma eğitimleri alabiliyor.

Bu kurumlar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel işletmeler. Devlet her ay sonunda bu kurumlara özel ödenek yatırıyor. Öğrenciler için eğitim tamamen ücretsiz. Ancak devlet tarafından verilen bu ücretsiz eğitim haftada 2 saat, ayda 8 saat ile sınırlı. Oysa özel gereksinimli bir çocuğun günde alması gereken eğitim süresi en az 2 saat olmalı.

Bu durumda aileler eğitim süresinin yetersizliğinden ötürü başka arayışlara girerek kendi sosyo ekonomik durumlarına göre çocuklarına özel ders aldırıyorlar. Bu aşamada da eğitimde yüksek seans ücretleri devreye giriyor maalesef…

Diğer bir alternatif ise yerel yönetimler. Özellikle büyük şehirlerde Engelli Sarayı, Engelli Yaşam Merkezi gibi kurumlar açılarak, eğitim, spor, meslek edindirme, sosyalleşme, istihdam edilebilme, hak ve hukuk danışmanlığı, medikal destek gibi alanlarda hizmet veriyor.

Ailelere düşen rol

Özel eğitimin diğer bir altın kuralı ise süreklilik ilkesi.

Öğrenmenin kalıcı olması ve öğrenilen bilgilerin genellenebilmesi için ailenin eğitim sürecine dahil edilmesi gerekir.

Çocuk doğduğu andan itibaren ilk sosyal çevresi ailesidir, çocuğu en iyi tanıyan, onunla en çok beraber olan ve gelişimsel süreci boyunca en fazla destekleyen yine ailesidir.

Çocuğun gelişimi ve eğitiminde doğal eğitimci rolünü üstlenen anne babaların önemi maalesef göz ardı ediliyor, anne babalar eğitimde uygulamacı olmaktan ziyade bilgi alıcı bir rol oynuyorlar. Oysa ebeveyn ve çocuk ilişkisinin sıklığı bir eğitimciyle kıyaslandığında çok daha fazla ve çocuğunu ev ortamında en doğal haliyle gözlemleyecek olan kişi yine ebeveynler. Bu sebeple çocuğunun en iyi eğitimcisi yine anne babalardır (Bayhan ve İpek1997).

Babalar orada mı?

Her ne kadar zaman zaman istisnalar olsa da, toplumun geneline baktığımızda çocuk yetiştirme konusunda babalar ebeveynlik resminde yok denecek kadar az yer alıyorlar. Bir de özel gereksinimli çocuğa sahipse bu durumda çekimserlik artabilir. Gözlemlerim, Türkiye’deki babaların çoğunun evde çocuklarıyla vakit geçirme faaliyetinin beraber televizyon izlemekle sınırlı olduğunu gösteriyor. Bu tür durumlar da annenin üzerine çok fazla yük binmesine sebep oluyor.

Yaşadığımız hızlı dönüşüm çağında çocuk bakımı ve eğitimi artık sadece anneden beklenen bir uğraş olarak kalmamalı.

Özel gereksinimli çocuklara, ailelere nasıl davranmalı?

Eskiden, özel eğitime gereksinim duyan bireyleri özel eğitim sınıfı ya da özel okullara yerleştirmek savunulurdu. Daha sonra bu uygulamanın bireyin sosyalleşmesini engellediği ve topluma uyumunu zorlaştırdığı fark edildi.

Artık normal gelişim gösteren çocuklarla özel gereksinimli çocukların bir arada eğitim gördüğü kaynaştırma eğitimi uygulaması artıyor. Zira özel gereksinimli bireylerin okulöncesi dönemden başlayarak normal gelişim gösteren çocuklarla bir arada olmalarının, bu çocukların daha ileri yaşlarda topluma uyumunu kolaylaştıracağı ve sosyalleşmelerini arttıracağı ifade ediliyor. (Metin,1997).

Özel gereksinimli bir çocuğun kaynaştırma raporu alabilmesi aile için çok önemli bir gelişme.

Ancak kaynaştırma sınıfında bazı ciddi problemler yaşanabiliyor. Zaman zaman özel eğitim konusunda yeterli donanıma sahip olmayan sınıf öğretmenleri, özel gereksinimli çocuğu resmî olarak sınıfa kabul etse de aileye ve çocuğa kimi zorluklar çıkararak çocuğun kendisi gibi özel çocuklarla bir arada okumasını talep edebiliyor. Bu yanlış tutuma aile bir süre sabır gösterse de sonrasında konu ancak üst mercilere taşınarak çözümlenebiliyor ya da ailenin çocuğunu okuldan almasıyla sonuçlanıyor.

Yakın zamanda, ilkokul 1. sınıfta kaynaştırma öğrencisi Down Sendromlu bir kızı olan bir velim ağlayarak beni aradı. Sınıftaki tüm çocuklar okuma yazmaya başlamış ancak söz konusu çocuk geriden geldiği için öğretmen sınıfa ayak uyduramıyor diye okula uygun olmadığını anlatarak aileye baskı yapmış. Aynı hafta içinde çocuk kalemini yere attığı için öğretmen 10 dakika boyunca Down Sendromlu çocuğu tek ayak üzerinde bekleterek teneffüse çıkarmayıp ceza vermiş. Sonuçta aile yapılan bu muameleye dayanamayarak başka bir okul arayışına girdi.

Sorun çocuklarda değil ebeveynlerde

Diğer problem ise normal gelişim gösteren çocukların ebeveynleri.

Ebeveynleri diyorum çünkü çocuklar arasında hiçbir sorun yaşanmıyor. Onlar birbirinden farklı olanı daha çabuk kabul edebiliyorlar. Ancak anne ve babalar, farklılıkları çocukları kadar sıcak karşılamıyorlar. Kendi çocuğuyla birlikte özel gereksinimli bir çocuğun aynı sınıfta eğitim görmesini açıkça istemiyorlar. Sebep olarak olumsuz davranışlarının çocuklarını etkileyebileceğini savunuyorlar. Oysa özel gereksinimli bir çocuğun normal gelişim gösteren bir çocuğa öğretecek çok şeyi var. Merhamet duygusu mesela…

Çalıştığım ailelerin günlük hayatta; markette, bankada, otobüste ve okul hayatında yaşadığı en büyük problem, farkındalık ve kabullenme…

Özellikle yetişkinlerde kalıpları yıkmak çok zor. Bazen kişi farkında olmadan da hatalar yapabiliyor. Örneğin, bir velim otizmli çocuğuyla otobüse biner, kısa süre sonra çocuk muhtemelen sıkıldığı için yüksek sesle bağırmaya başlar. Otobüsteki birkaç kişi çıkan seslerden huzursuz olur ve bir yaşlı teyze ‘Siz gençler ne kadar şımarık çocuk yetiştiriyorsunuz’ diye tepki verir. Bu hikayede aslında şımarık bir çocuk yok, yanlış bir yetiştirme de yok, sadece toplumda otizmden haberi olmayan insanlar var.

Engellilik deyince sadece bedensel engeli olan tekerlekli sandalyeli insanlar akla geliyor. Çünkü farkındalığımız sadece bununla sınırlı. Çok yakın akrabalarımızda böyle bir vaka yoksa maalesef farkındalık da yok.

Özel gereksinimli çocuklar aldıkları eğitimle hayatın her alanında okulda, parkta, toplu taşımada, iş hayatında ne kadar çok var olur, topluma entegre olabilirse kişilerin farkındalıkları yüksek oranda artacaktır. Anne baba olarak daha empatik, hoş görülü bir yaklaşımla sadece kendi çocuğumuzu değil bütün çocukları kucaklayabilen bir tutum sergilemeliyiz.

Eğitimcilerin, özel eğitim konusunda seminerlere katılıp, eğitim ortamlarında denetlenmeleri yaşanılan bu olumsuzlukların bir nebze de olsa önüne geçebilir.

Bütün bunları değiştirmek elbette ki bizim elimizde, bize bizden başka engel yok.

Üstelik değişecek gücümüz de varken…

Konuya ilişkin daha ayrıntılı okuma yapmak isteyenler için önerilerim:

Vuran, Sezgin (2016). Özel Eğitim. Ankara: Maya Akademi

Kulaksızoğlu, Adnan ( 2015).Farklı Gelişen Çocuklar. Ankara: Nobel Akademik

Şirin, Selçuk (2019). Yetişin Çocuklar. İstanbul: Doğan kitap

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 20 Şubat 2024’te yayımlanmıştır.

[1] T. C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Engelli Ve Yaşlı İstatistik Bülteni, Nisan 2023.

Hilal Kulhan
Hilal Kulhan
Hilal Kulhan 1984’te İstanbul’da doğdu. Üsküdar Mithat Paşa Meslek Lisesinde çocuk gelişimi bölümünü bitirdi. Anadolu Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Yüksek Lisansını Eğitim Yöneticiliği ve Denetleme bölümünde yaptı. Özel gereksinimli çocuklarda kullanılan öğretim modelleri ve teknikleri konusuyla ilgili tez çalışması yaptı. Özel eğitim, Küçük Adımlar Projesi, özel eğitimde müziğin kullanılması, resim analizi, otizm, aile eğitimleri, duyusal ergoterapi gibi eğitimlere katılarak sertifikalar aldı. Çeşitli anaokullarında çalıştı, çalışmalarını halen Üsküdar Belediyesi Engelsiz Yaşam Merkezi’nde sürdürüyor. Grup eğitimleri ve bireysel eğitimlerin yanı sıra çeşitli okullarda, vakıf ve kuruluşlarda eğitim seminerleri veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Özel gereksinimli çocuklar ve özel eğitim dünyasına hoşgeldiniz

Özel gereksinimli çocuk ne demek? Çoğu zaman beklenmedik şekilde özel gereksinimli bir çocuğa sahip olan aileler neler yaşıyor, nelerle karşılaşıyorlar? Özel eğitim nedir, neye yarar? Özel eğitim öğretmeni Hilal Kulhan yazdı.

Hayalini kurduğunuz bir ülkeye gitmek üzeresiniz, tüm hazırlıklar tamamlandı ve uçağa bindiniz, heyecan dorukta! O da ne? Pilot acil iniş yapılması gerektiğini anons etti. Daha önce aklınızdan   bile geçirmediğiniz, hiç bilmediğiniz bir ülkeye mecburi iniş yaptınız. Hiç tanımadığınız bir coğrafyada nasıl yaşanılması gerektiğini keşfetmeye başlıyorsunuz. İşte özel gereksinimli bir çocuğa sahip olmak da gitmeyi aklınızdan geçirmediğiniz, hiçbir fikrinizin olmadığı bir ülkede yaşamaya benzer adeta…

Başlangıçta düşlediğiniz, hayallerinizi süsleyenden çok farklı bir çocukla bir dünyanız oluverir bir anda. Beklenmedik problemler aile içinde hayal kırıklıklarına sebep olur çoğu zaman ve mücadeleli bir sürecinde başlangıcını oluşturur. Ve hayat geri dönülmez biçimde değişir.

Özel gereksinimli ne demek?

Özel gereksinimli son yıllarda tercih edilen kavram, eskiden kullanılan “engellilik” kelimesinin yerini aldı.

Peki, özel gereksinim kavramı ne demek? Kimlere özel gereksinimli deriz?

Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliğinde (2002) yapılan tanım şöyle: Çeşitli nedenlerle bireysel özellikleri ve eğitim yeterlikleri açısından akranlarından beklenilen düzeyde anlamlı farklılık gösteren birey… Normal gelişim gösteren bireylerden farklı olarak gelişiminde bozukluk ya da gerilik söz konusudur. Bu özellikleri taşıyan bireyler belli tanılarla sınıflandırılır.

Bu yetersizlikler kısaca şöyle özetlenebilir: Birden fazla yetersizlik, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, dil ve konuşma güçlüğü, duygu ve davranış bozukluğu, görme yetersizliği, işitme yetersizliği, kas ve sinir sistemine bağlı yetersizlikler, ortopedik yetersizlikler, otizm spektrum bozukluğu, özel öğrenme güçlüğü, süreğen hastalık, zihinsel yetersizlik…

Sebep ne?

“Bu yetersizliklerin sebebi ne?” İşte bu, çocuğunun özel gereksinimli olduğunu öğrenen ebeveynlerin kendilerine sorduğu ilk sorudur.

Ancak yukarıda bahsedilen yetersizliklerin birçok sebebi olabilir. Bunlar, yetersizliğin durumuna göre değişkenlik gösterir. Örneğin; otizmin bilimsel olarak sebepleri halen tartışılıyor, kanıtlanamadı. Fakat genel olarak engelliliğin sebepleri üç ana başlıkta değerlendirilebilir: Doğum öncesinde, doğum sırasında ve doğum sonrasında oluşan nedenler…

Örneğin, annenin yaşının 20’nin altında ve 35’in üzerinde olması, beslenme şekli, kullandığı ilaçlar, içki-sigara gibi kötü alışkanlıklar, radyasyona maruz kalma, akraba evliliği, geçirdiği hastalıklar doğum öncesi nedenlerden bazıları olarak sayılabilir. Elbette hamilelik sürecinde geçirilen zorlu psikolojik süreçler de önemli bir etken… Meslek hayatım boyunca hamilelik sürecinde çok spesifik, üzücü, yorucu olaylar yaşamış pek çok anneye rast geldim.

Bazen de her şey yolunda seyrederken ani bir erken doğum gerçekleşebilir. Özellikle çoğul gebeliklerde çok sık rastlanılan bir durumdur bu. Kordon dolanması, doğum sırası kazalar, vakum – forseps gibi aletlerin uzman olmayan kişilerce kullanılması, doğumun sağlığa uygun olmayan ortamlarda yapılması ve doktor hataları gibi birtakım durumlar doğum sırasında oluşan nedenler olarak karşımıza çıkar.

Doğum sonrasında da çocuklar bazen enfeksiyona maruz kalabilir, menenjit beyin iltihabı gibi hastalıklar geçirebilir, beslenme bozuklukları yaşayabilirler. Çeşitli travmalar, çocuk istismarları ve yetersiz çevre koşulları da özel gereksinime sebep olabilir.

Toplum nasıl tepki veriyor?

21. yüzyılda olmamıza rağmen toplumumuzda ve dünyada yetersizliği olan bireylere karşı olumsuz tutumlar maalesef devam ediyor. Ve yine maalesef bu tutumlar kişilerin en yakınlarından kaynaklanabiliyor.

Örneğin; özel çocuk sahibi annenin kardeşlerinin, yakın akrabalarının yeterince destek olmaması, öz annenin durumu kabullenmeyerek “Bu çocukta hiçbir şey yok, dayısı da geç konuştu” gibi söylemlerle sürece köstek olması, iletişimde olduğumuz ailelerden sıkça duyduğumuz paylaşımlar…

Her geçen gün bu olumsuz tutumların düzeltilmesi ve yetersizliği olan bireylerin toplumla iç içe yaşaması için adımlar atılsa da hayatlarının her döneminde yetersizlikleri nedeniyle toplumdan dışlanan bireylerle karşılaşmamız mümkün.

Bu olumsuz tutumların düzeltilmesinin en gerçekçi çözümü eğitimden geçiyor. İşte özel eğitim kavramı da burada hayat buluyor.

Özel eğitim nedir?

Peki, özel eğitim nedir?

En basit anlamıyla özel gereksinimleri olan bireylerin bireysel farklılıkları ve ihtiyaçları doğrultusunda eğitilmesine ilişkin uygulamalara özel eğitim diyoruz.

Özel eğitimde her çocuk için Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP) hazırlanarak çocuğa göre eğitim modeli ve materyal kullanılarak birebir eğitimci tarafından sunulur.

Buradaki temel amaç, bireyin okul ortamı ve sosyal ortamda olabilecek en üst düzeyde kendi kendine yetebilmesini, başarılı olmasını ve koşullar sağlandığında normal sınıf ortamında eğitim almalarını sağlamaktır.

Özel gereksinimli bir çocuğun ileriki hayatında bağımsız bir hayat sürmesi, kendi yemeğini pişirebilmesi, öz bakım becerilerini yapabilmesi, seyahat edebilmesi ve hatta istihdam edilebilmesi artık bir temenni değil gerçekçi hedeflerdir.

Zorluklar ve erken kabullenmenin önemi

Özel eğitimde hedeflere gidilen uygulamalarda elbette yaşanılan pek çok zorluklar var. Özellikle de ailelerin karşılaştıkları zorluklar…

Bu zorlukların en başında ailelerin özel çocuklarını kabullenme süreçleri yer alıyor. Bu süreç sırasıyla şok, inkar, suçluluk, kızgınlık, depresyon, kabullenme olarak açıklanabilir.

Aile bu süreçte çocuğunun var olan problemini ilk kez hekim tarafından öğrenir. Bu, doğum öncesinde ya da doğum sonrasında olabilir. Kısa süreli bir şok yaşarlar. Yaşanılan şok sonrası başka doktorlar araştırarak duyduklarının doğruluğunu teyit etmek isterler. Çoğu kez durumu ret ederek bunun doğru olmadığını başka bir hekimle ispatlamak isterler yani inkar ederler. Ailenin gittiği ikinci ve hatta üçüncü hekimlerden de aldığı cevaplar aynı olunca işte bu aşamada ebeveynler kendini ya da partnerini suçlayabilirler. Özellikle hamilelikte kullanılan sigara, alkol, yoğun iş temposu, ekrana maruz bırakma gibi sebeplerden kendilerini suçlarlar. Suçluluk bir süre sonra yerini kızgınlığa bırakır. Eşler birbirlerine kızgınlık duyabilirler. Hatta öyle ki bu kızgınlık ailedeki diğer kişilere de sıçrar. Özellikle destek bekleyip de göremedikleri anne ve babalarına kızgın olabilirler. Yeterince destek göremeyen çiftler profesyonel bir yardım da alamadığında sürekli bir uyku hali, sosyal ortamdan kaçınma, mutsuzluk, halsizlik gibi depresyon belirtileri gösterebilir, hatta bu durum zaman zaman boşanmaya kadar varabilir.

Depresyondaki kişilerin, psikolog, psikiyatrist gibi profesyonellerden destek alması durumu daha kolay ve kısa sürede atlatabilmelerini sağlar, bazı kişilerse depresyona hiç girmeyebilir.

Bahsi geçen süreçlerin mümkün olduğunca kısa sürmesi çocuk için hayati bir önem taşır. Çünkü, bu süreç ne kadar kısa sürerse kabullenme aşamasına o kadar erken ulaşılır. Aile çocuğunun özel gereksinimli olduğunu kabul ettiğinde “Onun için ne yapabilirim?” sorusunun cevabını aramaya başlar ve özel eğitim ile tanışır. Aileler için kabul süreci özel eğitim aşamasında başlar.

Kabul sürecine kadar geçirilen zaman büyük bir kayıp olarak görülür çünkü önemli bir zaman dilimi kaybedilmiştir. Ailenin bu süreçte, kendi yakın çevresinden olumlu bir destek görmesi ve profesyonel bir yardım alması, kabullenme sürecinin kısalmasını, özel eğitimin daha erken yaşlarda başlanmasını sağlayabilir.

Özel eğitimin altın kurallarından birisi de, erken yaşta tanı alma ve erken yaşta özel eğitime başlanmasıdır. Her çocuk için eğitimin en verimli zamanı 0-6 yaş arası dönemdir, bu nedenle bu zaman dilimini kaliteli şekilde yapılandırarak çocuğa uygulamak büyük fark yaratacaktır.

Özel eğitim sistemi Türkiye’de nasıl işliyor?

Geçmişte ve günümüzde özel gereksinimli bireylerin genel nüfus içerisindeki yaygınlık oranlarının belirlenmesine ilişkin pek çok araştırma yapılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2015 tarihli bir araştırmasına göre, bu oran yaklaşık olarak %3.[1] Ülkemizde yaklaşık 7 milyon bireyin zihinsel yetersizliği olduğu tahmin edilebilir.

Milli Eğitim Bakanlığı Strateji geliştirme Başkanlığının 2021- 2022 eğitim öğretim yılı istatistiklerine göre, Türkiye’de toplamda 3.118 özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi var. Bu merkezlerde 471.378 özel gereksinimli bireye 3.211 öğretmen eğitim veriyor.

Özel gereksinimli çocuklar, tanı aldıktan sonra eğitim serüvenine başlamak üzere, Rehberlik Araştırma Merkezi (R.A.M.) tarafından verilen ÇÖZGER Raporu ile birlikte Türkiye’de diledikleri rehabilitasyon merkezinden ücretsiz eğitim alma hakkına sahip. Bu merkezlerde bireysel eğitim, fizyoterapi, grup eğitimi, dil ve konuşma eğitimleri alabiliyor.

Bu kurumlar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel işletmeler. Devlet her ay sonunda bu kurumlara özel ödenek yatırıyor. Öğrenciler için eğitim tamamen ücretsiz. Ancak devlet tarafından verilen bu ücretsiz eğitim haftada 2 saat, ayda 8 saat ile sınırlı. Oysa özel gereksinimli bir çocuğun günde alması gereken eğitim süresi en az 2 saat olmalı.

Bu durumda aileler eğitim süresinin yetersizliğinden ötürü başka arayışlara girerek kendi sosyo ekonomik durumlarına göre çocuklarına özel ders aldırıyorlar. Bu aşamada da eğitimde yüksek seans ücretleri devreye giriyor maalesef…

Diğer bir alternatif ise yerel yönetimler. Özellikle büyük şehirlerde Engelli Sarayı, Engelli Yaşam Merkezi gibi kurumlar açılarak, eğitim, spor, meslek edindirme, sosyalleşme, istihdam edilebilme, hak ve hukuk danışmanlığı, medikal destek gibi alanlarda hizmet veriyor.

Ailelere düşen rol

Özel eğitimin diğer bir altın kuralı ise süreklilik ilkesi.

Öğrenmenin kalıcı olması ve öğrenilen bilgilerin genellenebilmesi için ailenin eğitim sürecine dahil edilmesi gerekir.

Çocuk doğduğu andan itibaren ilk sosyal çevresi ailesidir, çocuğu en iyi tanıyan, onunla en çok beraber olan ve gelişimsel süreci boyunca en fazla destekleyen yine ailesidir.

Çocuğun gelişimi ve eğitiminde doğal eğitimci rolünü üstlenen anne babaların önemi maalesef göz ardı ediliyor, anne babalar eğitimde uygulamacı olmaktan ziyade bilgi alıcı bir rol oynuyorlar. Oysa ebeveyn ve çocuk ilişkisinin sıklığı bir eğitimciyle kıyaslandığında çok daha fazla ve çocuğunu ev ortamında en doğal haliyle gözlemleyecek olan kişi yine ebeveynler. Bu sebeple çocuğunun en iyi eğitimcisi yine anne babalardır (Bayhan ve İpek1997).

Babalar orada mı?

Her ne kadar zaman zaman istisnalar olsa da, toplumun geneline baktığımızda çocuk yetiştirme konusunda babalar ebeveynlik resminde yok denecek kadar az yer alıyorlar. Bir de özel gereksinimli çocuğa sahipse bu durumda çekimserlik artabilir. Gözlemlerim, Türkiye’deki babaların çoğunun evde çocuklarıyla vakit geçirme faaliyetinin beraber televizyon izlemekle sınırlı olduğunu gösteriyor. Bu tür durumlar da annenin üzerine çok fazla yük binmesine sebep oluyor.

Yaşadığımız hızlı dönüşüm çağında çocuk bakımı ve eğitimi artık sadece anneden beklenen bir uğraş olarak kalmamalı.

Özel gereksinimli çocuklara, ailelere nasıl davranmalı?

Eskiden, özel eğitime gereksinim duyan bireyleri özel eğitim sınıfı ya da özel okullara yerleştirmek savunulurdu. Daha sonra bu uygulamanın bireyin sosyalleşmesini engellediği ve topluma uyumunu zorlaştırdığı fark edildi.

Artık normal gelişim gösteren çocuklarla özel gereksinimli çocukların bir arada eğitim gördüğü kaynaştırma eğitimi uygulaması artıyor. Zira özel gereksinimli bireylerin okulöncesi dönemden başlayarak normal gelişim gösteren çocuklarla bir arada olmalarının, bu çocukların daha ileri yaşlarda topluma uyumunu kolaylaştıracağı ve sosyalleşmelerini arttıracağı ifade ediliyor. (Metin,1997).

Özel gereksinimli bir çocuğun kaynaştırma raporu alabilmesi aile için çok önemli bir gelişme.

Ancak kaynaştırma sınıfında bazı ciddi problemler yaşanabiliyor. Zaman zaman özel eğitim konusunda yeterli donanıma sahip olmayan sınıf öğretmenleri, özel gereksinimli çocuğu resmî olarak sınıfa kabul etse de aileye ve çocuğa kimi zorluklar çıkararak çocuğun kendisi gibi özel çocuklarla bir arada okumasını talep edebiliyor. Bu yanlış tutuma aile bir süre sabır gösterse de sonrasında konu ancak üst mercilere taşınarak çözümlenebiliyor ya da ailenin çocuğunu okuldan almasıyla sonuçlanıyor.

Yakın zamanda, ilkokul 1. sınıfta kaynaştırma öğrencisi Down Sendromlu bir kızı olan bir velim ağlayarak beni aradı. Sınıftaki tüm çocuklar okuma yazmaya başlamış ancak söz konusu çocuk geriden geldiği için öğretmen sınıfa ayak uyduramıyor diye okula uygun olmadığını anlatarak aileye baskı yapmış. Aynı hafta içinde çocuk kalemini yere attığı için öğretmen 10 dakika boyunca Down Sendromlu çocuğu tek ayak üzerinde bekleterek teneffüse çıkarmayıp ceza vermiş. Sonuçta aile yapılan bu muameleye dayanamayarak başka bir okul arayışına girdi.

Sorun çocuklarda değil ebeveynlerde

Diğer problem ise normal gelişim gösteren çocukların ebeveynleri.

Ebeveynleri diyorum çünkü çocuklar arasında hiçbir sorun yaşanmıyor. Onlar birbirinden farklı olanı daha çabuk kabul edebiliyorlar. Ancak anne ve babalar, farklılıkları çocukları kadar sıcak karşılamıyorlar. Kendi çocuğuyla birlikte özel gereksinimli bir çocuğun aynı sınıfta eğitim görmesini açıkça istemiyorlar. Sebep olarak olumsuz davranışlarının çocuklarını etkileyebileceğini savunuyorlar. Oysa özel gereksinimli bir çocuğun normal gelişim gösteren bir çocuğa öğretecek çok şeyi var. Merhamet duygusu mesela…

Çalıştığım ailelerin günlük hayatta; markette, bankada, otobüste ve okul hayatında yaşadığı en büyük problem, farkındalık ve kabullenme…

Özellikle yetişkinlerde kalıpları yıkmak çok zor. Bazen kişi farkında olmadan da hatalar yapabiliyor. Örneğin, bir velim otizmli çocuğuyla otobüse biner, kısa süre sonra çocuk muhtemelen sıkıldığı için yüksek sesle bağırmaya başlar. Otobüsteki birkaç kişi çıkan seslerden huzursuz olur ve bir yaşlı teyze ‘Siz gençler ne kadar şımarık çocuk yetiştiriyorsunuz’ diye tepki verir. Bu hikayede aslında şımarık bir çocuk yok, yanlış bir yetiştirme de yok, sadece toplumda otizmden haberi olmayan insanlar var.

Engellilik deyince sadece bedensel engeli olan tekerlekli sandalyeli insanlar akla geliyor. Çünkü farkındalığımız sadece bununla sınırlı. Çok yakın akrabalarımızda böyle bir vaka yoksa maalesef farkındalık da yok.

Özel gereksinimli çocuklar aldıkları eğitimle hayatın her alanında okulda, parkta, toplu taşımada, iş hayatında ne kadar çok var olur, topluma entegre olabilirse kişilerin farkındalıkları yüksek oranda artacaktır. Anne baba olarak daha empatik, hoş görülü bir yaklaşımla sadece kendi çocuğumuzu değil bütün çocukları kucaklayabilen bir tutum sergilemeliyiz.

Eğitimcilerin, özel eğitim konusunda seminerlere katılıp, eğitim ortamlarında denetlenmeleri yaşanılan bu olumsuzlukların bir nebze de olsa önüne geçebilir.

Bütün bunları değiştirmek elbette ki bizim elimizde, bize bizden başka engel yok.

Üstelik değişecek gücümüz de varken…

Konuya ilişkin daha ayrıntılı okuma yapmak isteyenler için önerilerim:

Vuran, Sezgin (2016). Özel Eğitim. Ankara: Maya Akademi

Kulaksızoğlu, Adnan ( 2015).Farklı Gelişen Çocuklar. Ankara: Nobel Akademik

Şirin, Selçuk (2019). Yetişin Çocuklar. İstanbul: Doğan kitap

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 20 Şubat 2024’te yayımlanmıştır.

[1] T. C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Engelli Ve Yaşlı İstatistik Bülteni, Nisan 2023.

Hilal Kulhan
Hilal Kulhan
Hilal Kulhan 1984’te İstanbul’da doğdu. Üsküdar Mithat Paşa Meslek Lisesinde çocuk gelişimi bölümünü bitirdi. Anadolu Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Yüksek Lisansını Eğitim Yöneticiliği ve Denetleme bölümünde yaptı. Özel gereksinimli çocuklarda kullanılan öğretim modelleri ve teknikleri konusuyla ilgili tez çalışması yaptı. Özel eğitim, Küçük Adımlar Projesi, özel eğitimde müziğin kullanılması, resim analizi, otizm, aile eğitimleri, duyusal ergoterapi gibi eğitimlere katılarak sertifikalar aldı. Çeşitli anaokullarında çalıştı, çalışmalarını halen Üsküdar Belediyesi Engelsiz Yaşam Merkezi’nde sürdürüyor. Grup eğitimleri ve bireysel eğitimlerin yanı sıra çeşitli okullarda, vakıf ve kuruluşlarda eğitim seminerleri veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x