Pandemide bir yıldan fazla bir süre geride kalırken durumun iyiye gittiğine dair bir işaret yok. Hatta virüs kapanların sayısı her hafta en az bir milyon artıyor. Birkaç ülkede başlayan aşı çalışmaları henüz kaplumbağa hızında ilerlerken dünya nüfusunun büyük bölümünü barındıdan ülkelerde daha tek bir doz aşı bile vurulmadı. Gidişattan büyük endişe duyan bilim insanları ve uzmanlar alarm zillerini uzun uzun çalıyor. Hatta bunlardan ikisi, ABD’nin Minnesota Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Profesörü Michael T. Osterholm ile yazar ve belgesel yapımcısı Mark Oldshaker, The Foreign Affairs dergisi için kaleme aldıkları makalelerinde, “Böyle giderse bu pandemi hiç bitmez” dediler. İki yazara göre zengin ülkeler, fakir ülkelerin aşıya kavuşmasını sağlamazsa pandemi en az 2-3 yıl daha sürer ve ortaya çıkacak trilyonlarca dolarlık kaybın büyük bölümü de zenginlerin cebinden çıkar. Yazıdan öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz:
“Bir salgına karşı her mücadele, zamana karşı bir yarıştır. İnsan zekası, bilimsel bilgi birikimi ve teknolojisi, mikropların hızlı değişim kapasitesini geride bırakmaya çalışır. İnsan türü ortalama olarak her 20-30 yılda bir yeni nesil üretir; mikroplar dakikalar veya saatler içinde yeni bir nesil üretir. Bu üreme döngülerinin her biri, virüse mutasyona uğrama fırsatı verir. Bu kaçınılmaz mutasyonların çoğu önemsiz ve hatta mikropların hayatta kalması için bile zararlı olacak. Ancak bazı mutasyonlar çevrenin baskılarına daha uygun ve insanlar için daha tehlikeli bir mikrop hale getirecek.
Aşı politikasında kolektif eylem idealizm değil, pratik gereklilik
COVID-19 salgını ikinci yılına girerken Brezilya, Güney Afrika ve İngiltere’de endişe verici değişkenler tespit edildi. Bunlar son olmayacak. Bilim adamları, bu yeni türlerin bazılarının yakın zamanda geliştirilen COVID-19 aşılarına dirençli olabileceğinden korkuyor. (…)
Bu baskı, aşı erişimini daha az değil daha önemli hale getiriyor. Virüs savunmasız topluluklara yayılırken yeni mutasyonlar da ortaya çıkabilir. Tehlikeli varyantların gelişimini engellemenin ilk etapta en iyi yolu, mümkün olduğunca çok insanı enfeksiyondan korumaktır. Ancak mevcut küresel COVID-19 aşı rejimi bu amaca uygun değil. Yüksek gelirli ülkelerdeki milyonlarca insan halihazırda aşı almış olabilir ancak çok sayıda düşük ve orta gelirli ülke henüz tek bir doz bile alamadı.
Böyle bir eşitsizlik sadece haksızlık değil, tehlikelidir de. Başkaları için endişelenmeden önce kendi vatandaşlarına yönelmek anlaşılır bir arzu; ancak aşı milliyetçiliği sonucu hastalığın yeni varyantları başka yerlerdeki mağduriyeti ve yaşanan kesintileri uzatırsa zengin ülkeleri de kurtarmayacaktır. Dünyayı COVID-19’a karşı bağışık hale getirmek için kolektif eylem idealist görünebilir. Ama pratik bir gerekliliktir.”
Varyantlar yayılırsa aşılar çöpe gider
“Bilim adamları aylarca COVID-19 mikrobunun nispeten istikrarlı olduğunu varsaydılar. Mutasyonları önemsiz görünüyordu. Güvenli ve etkili bir aşı hastalığı kesin olarak ortadan kaldırabilirdi. Ancak, ilk endişe Kasım ve Aralık 2020’de ortaya çıkan varyantlar bilim camiasını, pandemiyi sona erdirmenin o kadar kolay olmayacağını makul bir alçakgönüllülükle kabul etmeye zorladı.
COVID-19 gibi hastalıkların varyantları, endişelenmek için çeşitli nedenler sunar. Bir varyant, kişiden kişiye daha kolay bulaşabilir. Daha ciddi hastalıklara ve daha büyük ölüm oranlarına, dolayısıyla zaten baskı altındaki sağlık sistemi üzerinde daha büyük bir yüke yol açabilir. Ve en rahatsız edici olanı, aşılama yoluyla veya daha önce COVID-19’a maruz kalmadan edinilen bağışıklık, hastalığın yeni bir mutasyonunun yeniden bir salgına yol açmasını engellemeyebilir.
İlk olarak İngiltere’de tespit edilen COVID-19 varyantının ABD’deki artışı, virüsün onu daha bulaşıcı hale getirecek ve daha ciddi hastalığa neden olacak şekilde kendini koşullara adapte ettiğini gösteriyor. Virüs dünyanın herhangi bir yerine yayılmaya devam edebildiği sürece, mevcut aşılar ve tedavi rejimlerini daha az etkili ve hatta etkisiz hale getirme potansiyeline sahip mutasyonlardan dolayı hiç kimse güvende değil. Biri Güney Afrika’da ve diğeri Brezilya’da tespit edilen diğer iki varyant, şu anda (…) tüm dünyada yayılımı henüz alarm verici seviyede değil. Ancak söz konusu mutasyonların mevcut aşıların veya son zamanlardaki doğal enfeksiyonun sağladığı bağışıklık korumasından kurtulabildiği görülmektedir. Bu tehlikeli mutasyonlar, pandemiyi ve beraberinde getirdiği (…) tüm mağduriyetleri uzatabilir.
Zengin ülkeler 4,6 trilyon dolar kaybedebilir
Sorunlu COVID-19 varyantlarının ortaya çıkması, dünyanın büyük bir kısmının hâlâ aşılara erişimi olmadığı sürece daha olası hale geliyor. Şubat ayında, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, dünyada bugüne kadar tedarik edilen COVID-19 aşılarının yüzde 75’inin sadece 10 ülkede uyguladığını duyurdu. O sıralar 2,5 milyar insanın yaşadığı 130’dan fazla ülke, henüz tek doz aşı uygulanmıştı ve bu da onları yeni varyantlara karşı savunmasız bırakıyordu. Yüksek gelirli ülkeler, önümüzdeki aylarda aşılama yoluyla, (…) sürü bağışıklığına yaklaşabilir. Ancak, aşılanmamış veya yetersiz aşılanmış ülkelerde ortaya çıkabilecek (…) varyantlar nedeniyle yine de tehlikede olacaklar.
Bu tür mutasyonlar, tüm ülkeler için büyük bir sağlık tehdidi oluşturabilir ve virüsün hâlâ etkilediği bölgelerde imalat ve tarıma zarar vererek birbirine kenetli küresel tedarik zincirinde kesintilere neden olabilir. Ülkeler bir kez daha sınırları kapatabilir ve seyahati engelleyebilir. Uluslararası Ticaret Odası tarafından Ocak ayında yayınlanan bir araştırma, aşılara eşit olmayan erişimin küresel ekonomiye aşağı yukarı 9,2 trilyon dolara mal olabileceğini ve bunun yaklaşık yarısını zengin ülkelerdeki kayıpların oluşturacağı ileri sürdü. Devam eden salgın, halen savunmasız ve sallantıda olan hükümetlere de zarar vererek daha büyük jeopolitik istikrarsızlığa yol açabilir.
COVAX desteklenmeli
Salgının iki – üç yıl daha sürmesini engellemek, aşı üretimini ve dağıtımını radikal bir şekilde artıran küresel bir mücadeleyi gerektirecektir. Böylesi bir mücadelenin unsurlarından biri, çoğu Afrika’da olmak üzere 92 düşük ve orta gelirli ülkeye aşı sağlayan bir Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) girişimi olan COVAX olarak bilinen COVID-19 Aşısına Küresel Erişim programıdır.
Tesisin ilk hedefi, hedef nüfusun yalnızca yüzde 20’sini kapsamaktı ve yetkililer, bu eşiğe ulaşmanın zor olacağından korkuyordu. Şubat ayında Gana, COVAX’tan aşı alan ilk ülke oldu, ancak aşılar 31 milyonluk nüfusunun sadece yüzde birini aşılamaya yetiyordu. Afrika’da yaygın aşılama uzak bir ihtimal olmaya devam ediyor; Afrika Birliği, kıtadaki 1,3 milyar kişinin yüzde 60’ının üç yıl içinde aşılanacağını ümit ediyor.”
“Aşı kısırlaştırıyor” inancını da yenmeli
COVAX’ın önemli bir girişim olduğunu ve zengin ülkelerden daha fazla yardım alması gerektiğini vurgulayan Osterholm ve Olshaker, dünyada COVID-19 aşısı üretiminin artırılması ve yoksul ülkelere yönelik dağıtım ağının oluşturulması gerektiğini, aşı üreten firma ve kuruluşlarının da söz konusu ülkelerde işbirliği geliştirmesi gerektiğinin de altını çiziyorlar. Osterholm ve Olsaker, aşılara karşı batıl inanışların da üstesinden gelinmesi gerekeceğini vurguluyorlar:
“Düşük gelirli ülkelere hızlı bir şekilde büyük miktarlarda aşı sağlamak son derece zor olacak ve o zaman bile, bu aşıların uygulanması da bir sorun olacak. Hükümetler ve uluslararası kuruluşlar, aşı direncinin üstesinden gelmek için sosyal yardım ve bilgilendirme kampanyaları planlamalı. (…) Bu kampanyalar yerel siyasi liderleri, ünlüleri ve diğer bilinen etkileyicileri içermelidir. Afrika ve Asya’nın bazı toplumları aşılama programlarını, 1960’lar ve 1970’lerdeki çiçek hastalığını ortadan kaldırma programından beri şüpheli veya haince yabancı programlar olarak gördüler. Pakistan’da çocuk felcine karşı aşı uygulayan sağlık çalışanları Şubat ayında, yerel halkı kısırlaştırma yoluyla kontrol etmeyi amaçladıklarına dair yanlış bir inançtan ötürü öldürüldü. COVID-19 aşıları ile ilgili olarak (…) Afrika ülkelerinin sosyal medyalarında yayılan söylentileri önlemek için filtreler geliştirildi. Dahası Madagaskar Cumhurbaşkanı Andry Rajoelina pandemiye karşı bitkisel ilaçları tesviye ederken, Tanzanya Devlet Başkanı John Magufuli geçen yıl ülkesinde salgının sona erdiğini ilan etmişti. (…)
Aşılar ve aşı eğitimi, nihayetinde yeni ölümcül COVID-19 varyantlarının ortaya çıkmasını önlemenin en iyi yolu olacaktır. Ancak bu tür programlar kök salana kadar, hükümetler ve uluslararası sağlık kuruluşları, İngiltere’nin etkili bir şekilde yaptığı gibi, virüsteki değişiklikleri izlemek için geniş kapsamlı bir gözetim ve raporlama sistemi kurmalıdır. Araştırmacılar halihazırda mevcut aşıların sunduğu korumayı artırmaya çalışıyorlar. Ancak, ortaya çıkabilecek varyantlarla mücadele etmek için ikinci ve üçüncü nesil aşılar geliştirmeye de çalışmaları gerekir. Bu koronavirüs, her kış yayılan grip gibi, bazen daha az korkutucu bir mevsimsel (…) hastalık haline gelebilir. Yeni nesil COVID-19 aşıları bu nedenle birden fazla varyantla savaşabilir kılınmalıdır. Nihayetinde araştırmacılar, tüm varyantların paylaştığı virüs partikülünün parçalarını hedef alacak evrensel bir koronavirüs aşısı geliştirmeyi hedeflemelidir. Oraya ulaşmak meyvesi atom bombası olan Manhattan Projesi düzeyinde bir çaba gerektirebilir. Ancak virüsün mutasyonlarının yıkıcı potansiyelini etkisiz hale getirebilirse, bu tür bir emek meşru olacaktır.
Ne ABD ne de başka herhangi bir küresel güç, milliyetçi kavramlarla bir salgını yenemez. COVID-19 aşıları artık ABD’nin ulusal güvenlik ve savunmasının merkezî bir unsurudur. Ancak diğer savunma alanlarından farklı olarak, yabancılarla savaşmayı değil onları korumayı kapsar. Yüzyıllar önce şair John Donne’un belirttiği gibi, “Hiçbir insan bir ada değildir; her insan kıtanın, bütünün bir parçasıdır.” Bu söz hiçbir zaman şu anki dünya çapında süren salgın döneminden daha doğru olmamıştı. Çanlar çalmaya devam ederse, hepimiz için çalacaktır.”
Bu yazı ilk kez 11 Mart 2021’de yayımlanmıştır.