Kubbealtı Lügatı, “sahtekâr”ı şöyle açıklıyor: “Aldatmak, menfaat sağlamak için bir şeyin sahtesini yapan (kimse)”… “Sendrom” ise tıbbi bir terim; “özel bir bozukluğu gösteren ve bir arada görülen, tanıyı kolaylaştıran belirtilerin ve bulguların tümü”… Bu iki terimin yan yana gelmesi pek olası gözükmese de, Viyana Üniversitesi Psikoloji Fakültesi’nden Dr. Marlene Kollmayer diyor ki: “Sahtekârlık sendromu olarak adlandırılan sahtekârlık fenomeni düşünülenden de yaygın bir rahatsızlık. Bunu neredeyse hiç kimsenin bilmemesi ise çok daha şaşırtıcı bir durum”
Avusturya kökenli bir kuruluş olan VGN Digital’in internet sitesi News’de yayınlanan, Klara Vakaj imzalı, hayli uzun yazıdan ilginç ve önemli bulduğumuz bölümleri aktarıyoruz:
Sahtekârlık fenomeni nedir?
“Sahtekârlık fenomeni terimi -aynı zamanda sahtekârlık sendromu olarak da bilinir- 1970’lerin sonlarında, öğrenciler ve akademisyenlerle çalışan iki psikoterapist tarafından -iyi sonuçlar alınmasına rağmen- sürekli olarak performansların sorgulanması sonrasında ortaya çıkmış. Bu kişilerin temel özelliği, başarıyı yeteneklerden ziyade, şans veya iyi bir sosyal çevre gibi dış koşullara bağlamış olmaları. Kollmayer’in, fenomeni açıklarken, ‘bir sonraki meydan okumada bir dolandırıcı olarak ifşa olma’ durumuna bağlı yaşanılan korkunun tespit edilmesi oldukça çarpıcı olmuş.
Akademisyen, ‘Kadınların çoğu hafif, hatta şiddetli depresyondaydı ve korkuları ve yetersizlik duyguları nedeniyle kariyerlerini bitirmeyi düşündüler,” diyerek bu süreci tanımlıyor.
Bugün biliyoruz ki, nesnel olarak çok iyi performans gösterseler de bu kişiler, ‘başkalarının düşündüğü kadar akıllı, iyi veya yetenekli olmadıkları’ düşüncesiyle yaşıyorlar. Sözde bir sahtekâr olarak ifşa edilme korkusu, onları asla yalnız bırakmayan korkutucu yol arkadaşı. Zihinlerine ise özellikle şu slogan kazınmış: ‘meslektaşım, patronum, yakında gerçekten hiçbir şey yapamayacağımı keşfedecek!’
Sahtekârlık fenomeni bir hastalık mı?
Sahtekârlık fenomeni bir hastalık değil. Ancak bu konunun uzmanı olan Kollmayer, ‘Gerçek bir psikolojik teşhis mevcut değil.’ diye de ekleme ihtiyacı duymuş. Buna göre, her ne kadar sahtekârlık sendromu hakkında hatırı sayılır miktarda çalışmalar yapılmış olsa da, fenomen teriminin sendrom yerine tercih edilmesi galiba bundan.
Kollmayer diyor ki: ‘Bir sendrom, bir hastalığın ayırt edici özelliği olan birçok semptomun birleşimidir. Bu nedenle bir sendromun her zaman bir hastalık değeri vardır. Bu yüzden ‘fenomen’ terimini tercih ediyoruz.’
Araştırmalar, insanların yüzde 70 ila 80’inin yaşamları boyunca bu duyguları yaşadığını gösteriyor. ‘Bu gayet normal bir durum. Sadece sizi depresyona soktuğunda veya korkunç bir endişeye yol açtığında bir tür hastalık haline gelir.’
İşte bu durum tespitinin sonucunda da, fenomenin kendisinden çok, ıstıraba eşlik eden söz konusu semptomlar yoluyla ortaya bu sendrom çıkıyor.
Bu sendromdan etkilenip etkilenmediğimi nasıl anlarım?
Kollmayer, ‘Her şüphe kötü değildir!’ diyor. Tabii ki, sağlıklı olarak düşünme ve kendinden şüphe duyma diye bir şey var. O halde şu olabilir; aşağıdaki davranış veya deneyim kalıplarından en az üçü kişide mevcutsa, o kişinin sahtekârlık fenomeninden mustarip olduğu varsayılabilir.
- Yapıp etmelerini entelektüel bir hile gibi hissetmek ve ifşa olmaktan korkmak.
- Başarılarının kendi yeteneklerine değil, dış koşullara bağlı olduğuna inanmak. ‘Şans, iyi ilişkiler veya tesadüfler nedeniyle bulunduğunuz yerde olduğunuzu düşünüyorsunuz. Yaptıklarınızdan ve yapabileceklerinizden dolayı değil.’
- Başarı korkusuyla birleşen başarısızlık korkusu. “Sahtekârlık fenomeninden mustarip insanlar başarının tadını çıkaramazlar, çünkü kendi kendilerine uyguladıkları baskıyı artırırlar sadece. İyi bir şey yaptığınızda, şunu düşünmezsiniz: ‘Yapabiliyorum, bu yüzden belki o kadar da kötü değilim’. Bunu düşünmek yerine, bu tür kişiler şunu düşünür: ‘Şimdi bir şekilde başardım. Ama bir dahaki sefere kesinlikle yanlış gidecek. Çünkü bu başarıyı tekrar edemem.’
- Büyük bir özgüven eksikliği… Bu da insanları bir zorluk ortaya çıktığında kendilerini aşırı hazırlamaya meyilli hale getiriyor. ‘Başkalarının hazırlık için bir veya iki saat harcadıkları yerlerde, bu tür kişiler ancak günler sonra ortaya bir şeyler koyabiliyor. Çünkü onlarda başarısızlık korkusu çok daha büyük.’ Ya da böyle bir durum olduğunda onlar kendilerine verilen görevi ertelemeyi, bahaneler üretmeyi seçiyorlar: ‘Çünkü bu şekilde içlerinde büyüttükleri korkularını da erteleyebiliyorlar’
Kollmayer, bu bağlamda kendini sabote etmekten bahsediyor. Yani bu kişiler kendilerini o görevi yerine getirememek adına engelliyorlar.
Fiziksel rahatsızlıklar da ortaya çıkabilir mi?
Konunun uzmanı, ‘yapılan çalışmalarda herhangi bir fiziksel etkiye dair bulguya rastlamadım’ diyor. Sahtekârlık olgusuna genellikle anksiyete ve depresyonun eşlik etmesi, buna karşılık gelen bedensel şikâyetlerin ortaya çıkabileceğini düşündürüyor.
‘Depresyonda olduğunuzda, korktuğunuzda olduğu gibi enerjiniz kalmaz. Sabah kalkmak sizin için zorlaşır. Sürekli yorgun olursunuz ve aklınıza sadece olumsuz şeyler gelir.’ diyerek, soruna dair şu açıklamalarda bulunuyor Kollmayer; ‘Depresyondaki bir kişiye, geçen yaz ne kadar iyi olduğunu bir düşün dediğinizde, bunu kesinlikle yapamayacaktır. Çünkü bu tür şeyleri yaşayan kişiler, daima o anki anlık düşünce ve duygu durumuna göre değerlendirirler her şeyi. Olumsuz duygu durumu yaşamasından dolayı pozitif herhangi bir düşünce aklına gelmez. Hafıza böyle çalışır. Bu nedenle sahtekârlık fenomeninden mustarip insanlar başarılarını da hatırlamazlar.’
Sahtekârlık fenomeni nasıl ortaya çıkar?
Sahtekârlık fenomeninin kökeni için farklı açıklamalar bulunuyor. Bunlardan biri ailedeki nedenlere bağlı olarak oluşabileceği. Örneğin çocuğa kişiliğinin değerinin performanslarıyla ölçüldüğü veya gerçekten zeki olanların çaba sarf etmesi gerekmediği söyleyerek yetiştirilmesi söz konusu ise. ‘Daha sonra, bu çocuklar genellikle sahtekârlık fenomeninden çok kötü etkileniyorlar. Çünkü durumlarını fark ettiklerinde, ‘çaba göstermeliyim’ diyerek kendilerini baskılıyor, muhtemelen yeterince akıllı olmadıkları sonucuna varıyorlar. Bir başka neden de, kardeş rolleridir. Kardeşlerden birinin sürekli zeki yahut cesur olarak nitelenmesi, diğer kardeşte eksiklik hissi yaratır.
Başka bir açıklayıcı yaklaşım, sosyal rol modelleri üzerine. Araştırmalar, kadınların sahtekârlık olgusundan erkeklere nazaran daha sık etkilendiğini gösteriyor. Benzer şekilde göçmen kökenliler ve akademik kariyerleri açısından ailelerinde öncü rol oynayanlar da bu durumdan yoğun olarak etkileniyorlar. Buradan, olgunun ortaya çıkmasının, rol modellerin eksikliği ve basmakalıp başarı kavramlarıyla ilgili olduğu sonucuna varılabilir. ‘Bizler hâlâ beyaz ve yaşlı, profesyonel başarı ile hâlâ güçlü ilişkileri olan bir toplumda yaşamaktayız. Elbette bu, bu imaja uymayanların kendilerini yersiz ve yetersiz hissetmelerine katkıda bulunuyor.’
Yakın tarihli bir araştırma, tesadüfen, sahtekârlık sendromu olarak bilinen sahtekârlık fenomeninin, gerçek yeteneğe ihtiyaç duyulduğuna inanılan alanlarda çalışan azınlık arasında kadınlarda özellikle yaygın olduğunu ortaya çıkarmış. Bu, örneğin teorik fizikte, ‘fildişi bir kulede kendisi için araştırma yapan ve artık çözmek için metro bileti bile alamayan çılgın bilim adamı imajının otomatik olarak ortaya çıktığı bir alan. Genç kadınlara pek de yakışmayan bir görüntü.’
Sosyal Çevre’nin olmaması da büyük bir sorun. Kollmayer, ‘Erkekler sosyal çevrelerini geliştirip binlerce yıldır birbirlerini iterken, kadınsanız, göçmen geçmişiniz varsa veya farklı bir eğitim sınıfından geliyorsanız, genellikle sizi iten bulunmaz. Kızların hâlâ nazik, kibar, hoş ve sevecen olmak için yoğun bir şekilde sosyalleştiği gerçeğinden bahsetmiyorum bile,’ diye açıklıyor durumu. Bazı çalışma bağlamlarının da sahtekâr olgusunun ortaya çıkmasını teşvik ettiğinden şüpheleniliyor.
Sahtekârlık fenomeni hakkında ne yapabilirim?
Kollmayer bu konuda, ‘kişilerin üzerindeki yükün çok büyük olmadığı, henüz daha çok erken bir aşamadayken sorunlarının tespit edilmesiyle, yalnızca mantıksal olarak içeriğe bakarak çok şey yapılabilir.” diyor. Örneğin, belirli bir geri bildirim alarak bu sorundan kurtulma şansınız var. Ancak, sahtekârlık olgusundan yeterince mustarip olanlar için fazlasıyla zor bir süreç. Çünkü performansınızla ilgili şüpheleriniz varsa geri bildirimden de mutlak suretle kaçınırsınız. Ancak temelde, geri bildirimin yaygın olduğu, iletişimsel alışverişin teşvik edildiği ve hataların yasaklanmadığı, bunun bir öğrenme fırsatı olarak görüldüğü bir çalışma ortamı kişinin kendisini daha iyi hissetmesine ve bu sorundan kurtulmasına imkân sağlayabilir.
Kollmayar’e göre, ‘Hata yapmanın bir parçası olduğunu bilmek, kişiye sanılandan da fazla yardımcı olabiliyor!’ Zira başarı merdiveninin en üst basamaklarını tırmananların bile hatasız olmadığı bilincinde olmak işi kolaylaştırıyor.
Bu yazı ilk kez 26 Kasım 2021’de yayımlanmıştır.
https://www.news.at/a/hochstapler-impostor-phaenomen