Şirketler yalnızca kâr odaklı mı olmalı?

Kârının üçte birini çalışanlara, üçte birini kâr amacı gütmeyen kuruluşlara dağıtan şirketler çoğalıyor. Bu yapının sürmesi ve yaygınlaşması için çalışan özel amaçlı vakıflar da yol gösterici oluyor.

Dünya genelinde, pandemide daha da derinleşen, eşitsizliklerin giderilmesinde özel sektörün daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerektiği görüşü, artık daha fazla taraftar buluyor.

Bu görüşü yıllardır dile getiren The New Yorker yazarı Nick Romeo, Almanya’da doğan yeni bir vakıf modelini öneren bir yazı kaleme aldı. Ona göre, Özel Amaçlı Vakıf modeli, kâr kovalamak yerine, çalışanlarının refahını ve çevreyi düşünen, dezavantajlı grupların iyiliği için çalışan işletme sahiplerinin, kendilerinden sonraki süreçte, şirketlerinin bu değerleri sürdürmesini sağlaması adına ideal olabilir.

Yazıdan bölümler aktarıyoruz:

“Başarılı bir dijital danışmanlık firmasının kurucusu Kate Emery, yaklaşık beş yıl önce emekli olmayı düşünüyordu. Yaklaşık 50 çalışanı ve yıllık yaklaşık 10 milyon dolar geliri ile şirketi Walker Group olası alıcılar için oldukça cazipti. En yüksek teklifi verene satacak olsa kolaylıkla yüz milyon dolar kazanabilirdi.

Yine de satmak istemiyordu. Satmak, iş yaşamında kendini adadığı değerleri tehlikeye atabilirdi. Walker Group, o zaman beş yaşındaki oğlu Dave ile yaptığı bir söyleşiden esinlenerek 2000’li yıllarda kurulmuş sıra dışı bir şirket. Aile üyeleri hakkında konuşurken bulunmuş fikir. Emery, bir bahçecilik dergisi için fotomuhabirlik yapıyor ve sık sık Dave’i güzel bahçelerdeki çekimlere götürüyordu. Dave, babasının bahçeler üzerine uzman olduğunu söylüyordu. Emery, Dave’e kendisinin ne uzmanı olduğunu sorduğunda ise ‘Sen sevgi uzmanısın’ yanıtını almıştı. Emery, ‘İşte orada bunu kanıtlamak için her şeyi yapmaya karar verdim’ diyor.

Kârının üçte ikisini çalışanlarına ve hayır kurumlarına veriyor

Sonrası birkaç yıl Walker Group’u sıra dışı sosyal girişim modeliyle yeniden organize ediyor. Şirket kârının üçte birini çalışanlar, üçte birini ise kâr amacı gütmeyen kuruluşlara dağıtmaya başlıyor. Emery, mütevazı bir maaş alırken, kârın kalan üçte biri ise şirket hesabına yatırılıyor.

Bu toplumsal yönelim aslında onun birlikte büyüdüğü değerleri yansıtıyor. Anne ve babası çok sayıda hayır kurumu kurmuşlar ve ona, başarısını başkalarına ne kadar yardımcı olduğuyla ölçmesi tembihlemişler.

Şirketi kendisi yönetirken Emery’nin akıntıya karşı yüzmesi mümkündü. Ama yaklaşan emekliliği büyük sorundu. Ayrıldıktan sonra şirketinin farklı iş kültürünün değişmeden kalması için ne yapabilirdi? Muhtemel alıcılar değerlerine saygı duyabilirlerdi, ama hiçbir güç onları bir gün bu değerleri terk etmekten alıkoyamazdı.

Emery, seçenekleri araştırırken, 2018’de Almanya kökenli bir şirket olan Purpose Foundation hakkında bir yazı okudu. İki Amerikalı Kaliforniya’da vakfın bir şubesini açmıştı.

Vakfın ana hedefi, hissedar önceliğini ve kâr maksimizasyonunu tahtından indirip kapitalizmin temel özelliklerine sağlam bir darbe vurmak. Bunu başarmak için yeni bir şirket mülkiyet yapısı yaratmışlar. Vakıflara ilişkin yasadaki boşluklardan yararlanmışlar. Normalde vakıflar insanların yararına faaliyet yürütmesi gerekiyor. Ancak ‘Özel Amaçlı Vakıf’ olarak adlandırılan kuruluşlar, belli şahısların yararına değil, şirketlerin belli amaçları yerine yetirmek için kuruluyorlar. Purpose Foundation ekibi son yıllarda emekli olmak isteyen ondan fazla işletme sahibine, çoğunluk hisselerini özel amaçlı vakıflara aktarmalarında yardımcı oluyor. Vakıflar bu işletmelerin yasal sahipleri haline gelirken emekli işletme sahipleri ise bu vakıfların temel amaçlarını yerine getirip getirmediğini denetleyen mutemet görevi üstleniyorlar. Söz konusu amaçlar, kârın çalışanlarla paylaşılması, çevrenin korunması veya eski mahkûmların işe alınması olabiliyor. Özel Amaçlı Vakıflar ilelebet var olabiliyorlar ve ilerleyen zamanda yeni sahiplerinin daha fazla kâr için işletmenin sosyal politikalarını terk etmesine engel oluyorlar.

Esop nedir? Ne işe yarıyor?

Yeni bir mülkiyet yapısı kurmak, kapitalizmin daha insani bir türüne ulaşmak için dolambaçlı bir yol olarak görülebilir. Ancak örnekleri giderek atıyor. Purpose Foundation’ın ABD’deki ilk işi, Organically Grown Şirketi olmuştu. ABD’nin ikinci büyük organik meyve ve sebze dağıtıcısı olan Organically Grown, kısaca ‘esop’ denilen, çalışan için hisse senedi sahipliği planı esasında kurulmuştu. Her bir esop, esop’un hisselerini değerini en üst düzeye çıkarmak için murakıp görevini üstlenen bir mutemedi bulunuyor. Bu da cüzdanı şişkin yatırımcıların reddedilemeyecek önerilerle şirketi satın alabileceği anlamına geliyor. Organik gıda pazarı büyürken böyle bir teklifin ortaya çıkması pek muhtemel…

Organicaly Grown’un emekli olan kurucuları, kendileri için kâbus senaryosu olan bu tür bir olasılıktan kaçınmak için hisselerini özel amaçlı vakfa sattılar. Vakfın kuruluş şartnamesine göre artık şirket asla satılamayacak. Aralarında çalışanların ve üreticilerin bulunduğu hissedarlar tarafından yönetilen vakıf, kârını gıda sisteminin daha sürdürülebilir hale getirilmesine harcıyor.

Purpose Foundation şimdi hem yasal hem de mali boyutları bulunan bu tür işletme dönüşümleri için düzgün bir şablon geliştiriyor. Purpose Foundation’ın tavsiyelerini alan Emery, özel amaçlı vakfın zarif bir çözüm olacağını anladı. 2018’de girişimlere başladı ve son düzenlemeler bu yılın başında sona erecek. Bazı şartlar şimdiden belli: En yüksek maaş alan çalışan en az maaş alandan 10 kattan daha fazla kazanamaz. Ama pandemi veya genel ekonomik darboğaz gibi durumlarda şirket kârının ne kadarının hayır kurumlarına verileceği konusu net değil. Bunun için bir kurul oluşturma çözümünü buldular. Çalışanlar ve hayır kurumlarının temsilcilerinin de bulunacağını bu kurul vakfı denetleyecek. İleride vakıf Emery’nin hisselerini de satın alıp ona bir emeklilik geliri sağlayacak. Yüz milyon doların yanına bile yaklaşamayacak, ama şirketinin daima halkın yararına iyi işler yaptığından emin olacak.

Bazı yatırımcılar değerlere sahip çıkıyor

Purpose Foundation’ın çalıştığı bir diğer girişimci Matta Kreutz. Kreutz’un kurduğu Firebrand Artisan Breads sosyal bilinç sahibi bir şirket. Kreutz, 2008’de şirketini kurduğunda, işe alımda işgücü piyasasında dezavantajlı konumdaki mültecilere, evsizlere ve eski mahkûmlara öncelik verdi. Bugün kırk yaşına gelen kaba sakallı ve dövmeli bu girişimci, bu işe alma politikasını Firebrand’ın kimliğinin esasını oluşturduğuna inanıyor.

Bunun nedeni çocukluğunda yatıyor: Alkolik babası evi terk ettiği için hemşire annesinin tüm çabasına rağmen çocukluğu yoksulluk içinde geçen ve annesi çalıştığı doktordan para çaldığı için hapse atılan Kreutz, liseden sonra bir aşçılık okulunu bitirmiş ve unlu mamuller üzerine çalışmaya başlamıştı. İlk fırını açtığında kalacak yeri olmadığı için fırının asma katında yatıp kalkan Kreutz, 2018’e gelindiğinde, iyi iş yapan bir fırın-kafe’nin sahibiydi artık ve aralarında Google’ın da bulunduğu pek çok işletme ve markete unlu mamullerini satıyordu.

Kreutz bugün dilimli ekmek ve unlu mamullerini süpermarketlere dağıtmak için daha büyük bir imalathane açmak istiyor, ancak yatırımcılar onun sosyal bilinçli işe alımlarını duyunca kaçıyor. İşini büyütmek isteyen, ancak değerlerinden vazgeçmek istemeyen Kreutz, açmaza girince bir tavsiyeye uyup Purpose Foundation ile temasa geçiyor. Onlardan öğrendiği özel amaçlı vakıf modelinin Firebrand’ın değerlerini korumak için kalıcı bir çözüm olabileceğini fark ediyor. Purpose Foundation onu, amacını desteklemeye hazır, daha uzun vade tanıyan ve daha mütevazi kâr beklentisine sahip ilerici yatırımcılarla tanıştırıyor. Nihayetinde Kreutz mülkiyetindeki hisselerin yüzde 51’ini kurduğu özel amaçlı vakfa bağışlıyor. Vakfın 11 kuruluş amacı arasında yatırımcı ve çalışanlarla kâr paylaşımının yanı sıra istihdamda dezavantajlı gruplara öncelik verilmesi de yer alıyor.

Vakıf bir kurul tarafından denetleniyor. Kurulda Kreutz, bir çalışan, bir yönetici ve iki şehir halkı temsilcisi bulunuyor. Firebrand’ın işinin büyümesi için dört yatırımcı toplam 2,5 milyon dolar yatırdı. Yatırımcılar yatırımlarının iki katını alıncaya dek kârın yüzde 90’nı alacak. Daha sonra aralarında çalışanların da bulunduğu Firebrand hissedarları kârı bölüşecekler.

Firebrand, geçen sonbahar ekmek ve unlu mamuller üretmek üzere 3 bin 750 metrekarelik bir tesis kurdu. Yeni tesisin tasarımı Firebrand’ı diğerlerinden ayıran sosyal amacı yansıtıyor. Tesiste iki büyük duş alanı bulunuyor. Firebrand tesis içinde Kaliforniya’da eski mahkûmların dışarıdaki hayata uyum sağlaması için çaba sarf eden bir hayır kurumu olan Five Keys’e bir yapı ayırdı. Firebrand, Five Keys’ten kira almıyor. Üstelik buralardan yararlananlar girerken rahatsızlık duymasın diye hayır kurumuna giriş ayrı bir kapıdan verildi. Five Keys burada, eski mahkûmlara, mali okur yazarlık, diğer hizmetleri sunacak. Unlu mamuller tesisi ise 7/24 çalışıyor ve giderek artan müşterilerine ürün yetiştirmeye çalışıyor. Firebrand’ın şimdi 80’in üzerinde tam zamanlı çalışanı bulunuyor. Bunu gelecek yıl 100’ün üzerine çıkarmaya hazırlanıyor.

Şirket çalışanlarından biri olan 34 yaşındaki Leonard, cinayete teşebbüsten 15 yıl hapis yattıktan sonra sivil hayata uyum sağlamaya çalışırken pek çok işe başvurduğunu, ancak geçmişinden ötürü hiçbir işe alınmadığı bir dönemde Firebrand’ın sorgusuz sualsiz işe almasından ötürü Kreutz’e müteşekkir olduğunu söylüyor.”

Sosyal misyonlu şirketler istisna olarak kalır mı?

Yazısının son bölümünde ABD’de Anayasa Mahkemesi’nin bir davada daha önce sadece insanlara sunulan yasal korumayı şirketlere de verdiğini hatırlatan Nick Romeo, bu karardan duyduğu büyük hayal kırıklığını gizlemiyor:

“Şirketler insansa, bunlar ne tür insanlar? Çalışanları dâhil herkesin pahasına kârı maksimize etmeye kendini adamış psikopatlar mı? Emery ve Kreutz gibi sıra dışı işletme sahipleri, sosyal açıdan bilinçli diğer birçok şirket bu genellemenin dışında olduğunu kanıtladı. Ancak sosyal bilince sahip şirketler, sosyal misyonlarını göz ardı etme olasılığı yüksek olan daha büyük firmalar ve yatırımcılar tarafından yutulmaya karşı savunmasız oldukları sürece, “önce kâr” kuralının istisnaları olarak kalacaklar. Sadece kurucuları çalışmaya devam edebildikleri ve yatırımları kabul etmekten kaçındıkları sürece ayakta kalacaklar.

Purpose Foundation, kırılgan iyiliği kalıcı bir biçimde koruyarak bir tür kurumsal terapi sunuyor. Davranışlarını şekillendiren derin yapıları değiştirerek şirketlerin psikolojisini yeniden yazıyorlar. Bu mükemmel bir yaklaşım… Aslında, kurallar yeniden yazılabilirken, genellikle sistemin değiştirilemez olduğunu düşünürüz. Para kazanma zorunluluğu, iyilik yapma zorunluluğuna dönüşebilir. İşletme sahipleri artık daha iyi bir gelecek için fikirlerini gerçeğe dönüştürmek için güçlü ve yeni bir araca sahipler.”

Bu yazı ilk kez 27 Ocak 2022’de yayımlanmıştır.

 

Nick Romeo’nun The New Yorker Dergisi’nde yayınlanan “Şirketler Kendilerini İyilik Yapmaya Zorlayabilir mi?” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz.
https://www.newyorker.com/business/currency/can-companies-force-themselves-to-do-good

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Şirketler yalnızca kâr odaklı mı olmalı?

Kârının üçte birini çalışanlara, üçte birini kâr amacı gütmeyen kuruluşlara dağıtan şirketler çoğalıyor. Bu yapının sürmesi ve yaygınlaşması için çalışan özel amaçlı vakıflar da yol gösterici oluyor.

Dünya genelinde, pandemide daha da derinleşen, eşitsizliklerin giderilmesinde özel sektörün daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerektiği görüşü, artık daha fazla taraftar buluyor.

Bu görüşü yıllardır dile getiren The New Yorker yazarı Nick Romeo, Almanya’da doğan yeni bir vakıf modelini öneren bir yazı kaleme aldı. Ona göre, Özel Amaçlı Vakıf modeli, kâr kovalamak yerine, çalışanlarının refahını ve çevreyi düşünen, dezavantajlı grupların iyiliği için çalışan işletme sahiplerinin, kendilerinden sonraki süreçte, şirketlerinin bu değerleri sürdürmesini sağlaması adına ideal olabilir.

Yazıdan bölümler aktarıyoruz:

“Başarılı bir dijital danışmanlık firmasının kurucusu Kate Emery, yaklaşık beş yıl önce emekli olmayı düşünüyordu. Yaklaşık 50 çalışanı ve yıllık yaklaşık 10 milyon dolar geliri ile şirketi Walker Group olası alıcılar için oldukça cazipti. En yüksek teklifi verene satacak olsa kolaylıkla yüz milyon dolar kazanabilirdi.

Yine de satmak istemiyordu. Satmak, iş yaşamında kendini adadığı değerleri tehlikeye atabilirdi. Walker Group, o zaman beş yaşındaki oğlu Dave ile yaptığı bir söyleşiden esinlenerek 2000’li yıllarda kurulmuş sıra dışı bir şirket. Aile üyeleri hakkında konuşurken bulunmuş fikir. Emery, bir bahçecilik dergisi için fotomuhabirlik yapıyor ve sık sık Dave’i güzel bahçelerdeki çekimlere götürüyordu. Dave, babasının bahçeler üzerine uzman olduğunu söylüyordu. Emery, Dave’e kendisinin ne uzmanı olduğunu sorduğunda ise ‘Sen sevgi uzmanısın’ yanıtını almıştı. Emery, ‘İşte orada bunu kanıtlamak için her şeyi yapmaya karar verdim’ diyor.

Kârının üçte ikisini çalışanlarına ve hayır kurumlarına veriyor

Sonrası birkaç yıl Walker Group’u sıra dışı sosyal girişim modeliyle yeniden organize ediyor. Şirket kârının üçte birini çalışanlar, üçte birini ise kâr amacı gütmeyen kuruluşlara dağıtmaya başlıyor. Emery, mütevazı bir maaş alırken, kârın kalan üçte biri ise şirket hesabına yatırılıyor.

Bu toplumsal yönelim aslında onun birlikte büyüdüğü değerleri yansıtıyor. Anne ve babası çok sayıda hayır kurumu kurmuşlar ve ona, başarısını başkalarına ne kadar yardımcı olduğuyla ölçmesi tembihlemişler.

Şirketi kendisi yönetirken Emery’nin akıntıya karşı yüzmesi mümkündü. Ama yaklaşan emekliliği büyük sorundu. Ayrıldıktan sonra şirketinin farklı iş kültürünün değişmeden kalması için ne yapabilirdi? Muhtemel alıcılar değerlerine saygı duyabilirlerdi, ama hiçbir güç onları bir gün bu değerleri terk etmekten alıkoyamazdı.

Emery, seçenekleri araştırırken, 2018’de Almanya kökenli bir şirket olan Purpose Foundation hakkında bir yazı okudu. İki Amerikalı Kaliforniya’da vakfın bir şubesini açmıştı.

Vakfın ana hedefi, hissedar önceliğini ve kâr maksimizasyonunu tahtından indirip kapitalizmin temel özelliklerine sağlam bir darbe vurmak. Bunu başarmak için yeni bir şirket mülkiyet yapısı yaratmışlar. Vakıflara ilişkin yasadaki boşluklardan yararlanmışlar. Normalde vakıflar insanların yararına faaliyet yürütmesi gerekiyor. Ancak ‘Özel Amaçlı Vakıf’ olarak adlandırılan kuruluşlar, belli şahısların yararına değil, şirketlerin belli amaçları yerine yetirmek için kuruluyorlar. Purpose Foundation ekibi son yıllarda emekli olmak isteyen ondan fazla işletme sahibine, çoğunluk hisselerini özel amaçlı vakıflara aktarmalarında yardımcı oluyor. Vakıflar bu işletmelerin yasal sahipleri haline gelirken emekli işletme sahipleri ise bu vakıfların temel amaçlarını yerine getirip getirmediğini denetleyen mutemet görevi üstleniyorlar. Söz konusu amaçlar, kârın çalışanlarla paylaşılması, çevrenin korunması veya eski mahkûmların işe alınması olabiliyor. Özel Amaçlı Vakıflar ilelebet var olabiliyorlar ve ilerleyen zamanda yeni sahiplerinin daha fazla kâr için işletmenin sosyal politikalarını terk etmesine engel oluyorlar.

Esop nedir? Ne işe yarıyor?

Yeni bir mülkiyet yapısı kurmak, kapitalizmin daha insani bir türüne ulaşmak için dolambaçlı bir yol olarak görülebilir. Ancak örnekleri giderek atıyor. Purpose Foundation’ın ABD’deki ilk işi, Organically Grown Şirketi olmuştu. ABD’nin ikinci büyük organik meyve ve sebze dağıtıcısı olan Organically Grown, kısaca ‘esop’ denilen, çalışan için hisse senedi sahipliği planı esasında kurulmuştu. Her bir esop, esop’un hisselerini değerini en üst düzeye çıkarmak için murakıp görevini üstlenen bir mutemedi bulunuyor. Bu da cüzdanı şişkin yatırımcıların reddedilemeyecek önerilerle şirketi satın alabileceği anlamına geliyor. Organik gıda pazarı büyürken böyle bir teklifin ortaya çıkması pek muhtemel…

Organicaly Grown’un emekli olan kurucuları, kendileri için kâbus senaryosu olan bu tür bir olasılıktan kaçınmak için hisselerini özel amaçlı vakfa sattılar. Vakfın kuruluş şartnamesine göre artık şirket asla satılamayacak. Aralarında çalışanların ve üreticilerin bulunduğu hissedarlar tarafından yönetilen vakıf, kârını gıda sisteminin daha sürdürülebilir hale getirilmesine harcıyor.

Purpose Foundation şimdi hem yasal hem de mali boyutları bulunan bu tür işletme dönüşümleri için düzgün bir şablon geliştiriyor. Purpose Foundation’ın tavsiyelerini alan Emery, özel amaçlı vakfın zarif bir çözüm olacağını anladı. 2018’de girişimlere başladı ve son düzenlemeler bu yılın başında sona erecek. Bazı şartlar şimdiden belli: En yüksek maaş alan çalışan en az maaş alandan 10 kattan daha fazla kazanamaz. Ama pandemi veya genel ekonomik darboğaz gibi durumlarda şirket kârının ne kadarının hayır kurumlarına verileceği konusu net değil. Bunun için bir kurul oluşturma çözümünü buldular. Çalışanlar ve hayır kurumlarının temsilcilerinin de bulunacağını bu kurul vakfı denetleyecek. İleride vakıf Emery’nin hisselerini de satın alıp ona bir emeklilik geliri sağlayacak. Yüz milyon doların yanına bile yaklaşamayacak, ama şirketinin daima halkın yararına iyi işler yaptığından emin olacak.

Bazı yatırımcılar değerlere sahip çıkıyor

Purpose Foundation’ın çalıştığı bir diğer girişimci Matta Kreutz. Kreutz’un kurduğu Firebrand Artisan Breads sosyal bilinç sahibi bir şirket. Kreutz, 2008’de şirketini kurduğunda, işe alımda işgücü piyasasında dezavantajlı konumdaki mültecilere, evsizlere ve eski mahkûmlara öncelik verdi. Bugün kırk yaşına gelen kaba sakallı ve dövmeli bu girişimci, bu işe alma politikasını Firebrand’ın kimliğinin esasını oluşturduğuna inanıyor.

Bunun nedeni çocukluğunda yatıyor: Alkolik babası evi terk ettiği için hemşire annesinin tüm çabasına rağmen çocukluğu yoksulluk içinde geçen ve annesi çalıştığı doktordan para çaldığı için hapse atılan Kreutz, liseden sonra bir aşçılık okulunu bitirmiş ve unlu mamuller üzerine çalışmaya başlamıştı. İlk fırını açtığında kalacak yeri olmadığı için fırının asma katında yatıp kalkan Kreutz, 2018’e gelindiğinde, iyi iş yapan bir fırın-kafe’nin sahibiydi artık ve aralarında Google’ın da bulunduğu pek çok işletme ve markete unlu mamullerini satıyordu.

Kreutz bugün dilimli ekmek ve unlu mamullerini süpermarketlere dağıtmak için daha büyük bir imalathane açmak istiyor, ancak yatırımcılar onun sosyal bilinçli işe alımlarını duyunca kaçıyor. İşini büyütmek isteyen, ancak değerlerinden vazgeçmek istemeyen Kreutz, açmaza girince bir tavsiyeye uyup Purpose Foundation ile temasa geçiyor. Onlardan öğrendiği özel amaçlı vakıf modelinin Firebrand’ın değerlerini korumak için kalıcı bir çözüm olabileceğini fark ediyor. Purpose Foundation onu, amacını desteklemeye hazır, daha uzun vade tanıyan ve daha mütevazi kâr beklentisine sahip ilerici yatırımcılarla tanıştırıyor. Nihayetinde Kreutz mülkiyetindeki hisselerin yüzde 51’ini kurduğu özel amaçlı vakfa bağışlıyor. Vakfın 11 kuruluş amacı arasında yatırımcı ve çalışanlarla kâr paylaşımının yanı sıra istihdamda dezavantajlı gruplara öncelik verilmesi de yer alıyor.

Vakıf bir kurul tarafından denetleniyor. Kurulda Kreutz, bir çalışan, bir yönetici ve iki şehir halkı temsilcisi bulunuyor. Firebrand’ın işinin büyümesi için dört yatırımcı toplam 2,5 milyon dolar yatırdı. Yatırımcılar yatırımlarının iki katını alıncaya dek kârın yüzde 90’nı alacak. Daha sonra aralarında çalışanların da bulunduğu Firebrand hissedarları kârı bölüşecekler.

Firebrand, geçen sonbahar ekmek ve unlu mamuller üretmek üzere 3 bin 750 metrekarelik bir tesis kurdu. Yeni tesisin tasarımı Firebrand’ı diğerlerinden ayıran sosyal amacı yansıtıyor. Tesiste iki büyük duş alanı bulunuyor. Firebrand tesis içinde Kaliforniya’da eski mahkûmların dışarıdaki hayata uyum sağlaması için çaba sarf eden bir hayır kurumu olan Five Keys’e bir yapı ayırdı. Firebrand, Five Keys’ten kira almıyor. Üstelik buralardan yararlananlar girerken rahatsızlık duymasın diye hayır kurumuna giriş ayrı bir kapıdan verildi. Five Keys burada, eski mahkûmlara, mali okur yazarlık, diğer hizmetleri sunacak. Unlu mamuller tesisi ise 7/24 çalışıyor ve giderek artan müşterilerine ürün yetiştirmeye çalışıyor. Firebrand’ın şimdi 80’in üzerinde tam zamanlı çalışanı bulunuyor. Bunu gelecek yıl 100’ün üzerine çıkarmaya hazırlanıyor.

Şirket çalışanlarından biri olan 34 yaşındaki Leonard, cinayete teşebbüsten 15 yıl hapis yattıktan sonra sivil hayata uyum sağlamaya çalışırken pek çok işe başvurduğunu, ancak geçmişinden ötürü hiçbir işe alınmadığı bir dönemde Firebrand’ın sorgusuz sualsiz işe almasından ötürü Kreutz’e müteşekkir olduğunu söylüyor.”

Sosyal misyonlu şirketler istisna olarak kalır mı?

Yazısının son bölümünde ABD’de Anayasa Mahkemesi’nin bir davada daha önce sadece insanlara sunulan yasal korumayı şirketlere de verdiğini hatırlatan Nick Romeo, bu karardan duyduğu büyük hayal kırıklığını gizlemiyor:

“Şirketler insansa, bunlar ne tür insanlar? Çalışanları dâhil herkesin pahasına kârı maksimize etmeye kendini adamış psikopatlar mı? Emery ve Kreutz gibi sıra dışı işletme sahipleri, sosyal açıdan bilinçli diğer birçok şirket bu genellemenin dışında olduğunu kanıtladı. Ancak sosyal bilince sahip şirketler, sosyal misyonlarını göz ardı etme olasılığı yüksek olan daha büyük firmalar ve yatırımcılar tarafından yutulmaya karşı savunmasız oldukları sürece, “önce kâr” kuralının istisnaları olarak kalacaklar. Sadece kurucuları çalışmaya devam edebildikleri ve yatırımları kabul etmekten kaçındıkları sürece ayakta kalacaklar.

Purpose Foundation, kırılgan iyiliği kalıcı bir biçimde koruyarak bir tür kurumsal terapi sunuyor. Davranışlarını şekillendiren derin yapıları değiştirerek şirketlerin psikolojisini yeniden yazıyorlar. Bu mükemmel bir yaklaşım… Aslında, kurallar yeniden yazılabilirken, genellikle sistemin değiştirilemez olduğunu düşünürüz. Para kazanma zorunluluğu, iyilik yapma zorunluluğuna dönüşebilir. İşletme sahipleri artık daha iyi bir gelecek için fikirlerini gerçeğe dönüştürmek için güçlü ve yeni bir araca sahipler.”

Bu yazı ilk kez 27 Ocak 2022’de yayımlanmıştır.

 

Nick Romeo’nun The New Yorker Dergisi’nde yayınlanan “Şirketler Kendilerini İyilik Yapmaya Zorlayabilir mi?” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz.
https://www.newyorker.com/business/currency/can-companies-force-themselves-to-do-good

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x