Tiktok, çoğu 24 yaş altı 800 milyon kullanıcının tercih ettiği, 155 ülkede ve 75 dilde hizmet veren, 2018’den beri dünyada en çok indirilen sosyal medya uygulaması. 75 milyar dolarlık piyasa değeriyle aynı zamanda Çin menşeili yaratıcısını dünyanın en kıymetli start up’ı haline getirirken “tekno-ulusalcılık” tartışmasını da başlattı. Sosyal medya alanındaki tekeli kırılan ABD ile Çin arasında bir ticari savaşa da yol açan uygulama, aynı zamanda elde ettiği hassas verileri Çinli otoritelerle paylaşmakla suçlanıyor. Peki, buraya nasıl gelindi ve Tiktok aslında hangisi? Facebook ya da Instagram gibi teknolojinin nimetlerinden faydalanarak olağanüstü güç kazanmış bir uygulama mı yoksa Çin’in hedeflerine ulaşması için gizli bir ajan gibi kurgulanmış bir program mı?
ABD Başkanı Donald Trump 6 Ağustos 2020’de yayınladığı iki kararname[efn_note]https://www.whitehouse.gov/presidential-actions/executive-order-addressing-threat-posed-tiktok/ , https://www.whitehouse.gov/presidential-actions/executive-order-addressing-threat-posed-wechat/[/efn_note] ile Çinli şirketlere ait olan TikTok ve WeChat uygulamalarının ABD’nin çıkarları açısından tehdit oluşturduğunu öne sürdü. Trump bu kararnamelerle, iki uygulamanın da kontrolünün Amerikan şirketlerine geçmediği takdirde, 20 Eylül’e kadar ABD’de yasaklanacağını açıkladı ve daha sonraki konuşmalarında da bu uygulamaları hedef alan açıklamalar yaptı. 20 Eylül tarihi geldiğindeyse Trump, ABD’li Oracle ve Walmart adlı şirketlerin ortak olarak TikTok’u almak üzere görüşmelere başladığını belirterek yasağın 12 Kasım’a kadar ertelendiğini duyurdu.
Trump’ın açıklamalarını takip eden tartışmaların merkezinde, bu uygulamaların bir yandan fikir özgürlüğünü ihlal eden sansür pratikleri, örneğin sadece Çin’de değil diğer ülkelerde de Çin’e eleştirel yaklaşan videoları kaldırmaları ve de topladığı hassas verileri Çin Komünist Partisi ve istihbarat örgütleri ile paylaşma ihtimali yatıyor.
TikTok tüm diğer sosyal medya uygulamaları gibi aktif içerik üreten ve videoları izleyen kullanıcıları sayesinde var olabiliyor. TikTok’un 165 milyon kullanıcısının yaşadığı ABD’de erişilemez olması, uygulamaya ciddi bir darbe vurabilir. Bu sebeple, Columbia bölgesinde bir mahkeme de bu yasağın platforma onarılamaz bir hasar vereceğini gerekçe göstererek 27 Eylül’de yasağın yer aldığı kararnamenin uygulanmasını durdurduğunu açıkladı.[efn_note]https://www.theguardian.com/technology/2020/sep/29/trump-tiktok-wechat-china-us-explainer[/efn_note] Bir yandan mahkemenin verdiği kararın etkisi, bir yandan da Amerikalı bir şirketin TikTok veya WeChat uygulamasını satın alıp almayacağı sorusunun yanıt bulamamış olması sebebiyle uygulamaların ABD’deki akıbeti henüz netlik kazanmadı.
Yasaklanma tartışmaları belki de hızla artan popülerliği sebebiyle özellikle TikTok etrafında dönse de WeChat uygulamasına da bir yasak gelmesi söz konusu ve diğer Çin menşeli uygulamalar için de sık sık benzer endişeler dile getiriliyor. Peki, TikTok ve benzeri Çin orijinli uygulamalar neden ulusal güvenlik açısından bir tehdit olarak algılanıyor? Bu uygulamalar diğer sosyal medya uygulamalarından daha mı çok veri topluyor ve daha mı tehlikeli?
TikTok nasıl ortaya çıktı, nasıl bu kadar büyüdü?
TikTok aslında Çin’den gelen tek başarılı sosyal medya uygulaması değil. Son 5 yıl içinde Çin menşeli sosyal medya uygulamaları tüm dünyada hızla yayılmaya başladı. Bundan 10 sene önce en büyük 10 internet şirketinin tümü ABD’li iken, bugün ilk 10 şirketten 6’sını Çinli şirketler oluşturuyor. Hatta Facebook’un sahibi Marc Zuckerberg de bir konuşmasında bundan bahsediyor ve bunun ABD için bir tehdit oluşturduğunu ve internetteki fikir özgürlüğünü de olumsuz etkilediğini söylüyor.[efn_note]https://youtu.be/b72HkiH0N4o?t=366[/efn_note] Çinli şirketlerin uygulamaları içinde de WeChat ve Tiktok, hem kullanıcı sayıları hem de tüm dünyadaki popülerlikleri sebebiyle en çok dikkati çekenler. Bunları daha çok Çin’de kullanılan uygulamalar olan QQ, QZone ve Sina Weibo takip ediyor.[efn_note]https://wearesocial.com/digital-2020[/efn_note]
TikTok Eylül 2016’da Douyin ismiyle Byte Dance adli firma tarafından Çin’de hayata geçirildi ve Çin’de hâlâ ayni isimle hizmet vermeye devam ediyor. TikTok ise uygulamanın 2017’de kullanıma sunulan ve Çin dışındaki ülkelerde bilinen versiyonu. TikTok’un başarısının altında bir yandan kullanıcılarına görünür kıldığı videoları yapay zekâyı çok iyi kullanarak sunması ve diğer yandan da TikTok’un sahibi olan Byte Dance şirketinin yurt dışında açıldığında kârlı yatırımlar yapması yatıyor. Örneğin ByteDance 2017 yılında Avrupa’da ve Amerika’da oldukça popüler hale gelmiş olan Musical.ly uygulamasını satın aldı ve uygulamanın halihazırdaki kullanıcı tabanını TikTok’a kaydırdı. TikTok çok kısa sürede tüm dünyada popüler hale geldi. Bugün 155 ülkede ve 75 dilde hizmet veriyor. Uygulamanın 800 milyonun üzerinde kullanıcısı var ve pek çok ülkede en çok indirilen sosyal medya uygulaması. Uygulamanın en popüler olduğu ülkeler arasında Hindistan, Çin, ABD ve Türkiye de var. Bu hızlı yükseliş platformu ByteDance’in pazar değerini 75 milyara taşıdı ve firmayı dünyanın en kıymetli start up’ı haline getirdi. Firmanın TikTok dışında haber alanında da çok sayıda uygulaması mevcut.[efn_note]https://www.youtube.com/watch?v=5PaIZYlWuDE[/efn_note]
TikTok’u kimler neden kullanıyor?
TikTok ilk çıktığı andan itibaren en çok genç 24 yaş altı kullanıcıların dikkatini çekti. Özellikle dans ve müzik playback videolarıyla öne çıkıyor. Halen uygulamanın kullanıcılarının 41%’ini 16-24 yaş aralığındaki gençler oluşturuyor.[efn_note]https://www.oberlo.com/blog/tiktok-statistics[/efn_note] Vine ve Musical.ly ile oldukça popular hale gelen kısa video formatını kullanan TikTok kullanıcıları artık yalnızca dans videoları paylaşmıyor, platform aynı zamanda vlog benzeri içerikler, haberler, yorumlar ve canlı yayınlar için de kullanılıyor. Son iki yıl içinde platformun kullanıcı profili de giderek farklı yaş gruplarını da içererek genişlemeye başladı. TikTok 2018’den beri tüm dünyada en çok indirilen uygulama haline geldi.
Uygulamayı özellikle çocuklar ve gençler için cazip kılan faktörlerden biri de, eğlenceli ve kısa içerikleri yapay zekâyı çok iyi kullanarak kullanıcılara kişiselleştirilmiş ve onların hoşuna gidecek videolardan oluşan bir timeline şeklinde sunabiliyor olması, farklı filtre ve efektlerle eğlenceli videoların kolay bir şekilde hazırlanmasına imkân vermesi. TikTok giderek daha ciddi bir rakip haline geldikçe, Instagram da Reels gibi TikTok’unkilere benzer içerik formatları geliştirmeye çalışıyor.
TikTok’un çok sayıda 18 yaş altında kullanıcısı olması, uygulamanın topladığı verilerin hem etik hem de hukuki açıdan tartışılmasına sebep oluyor. Örneğin Şubat 2019’da topladığı verilerle çocuk haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle Amerika’da 5.7 milyon dolarlık bir cezaya çarptırıldı.
TikTok, diğer uygulamalardan daha mı fazla veri topluyor?
TikTok’un iş modeli de, Facebook, Instagram ve Twitter gibi sosyal medya uygulamaları gibi kullanıcılardan topladığı verilere dayanıyor. Bu ve benzeri uygulamalar kullanıcılar hakkında edindikleri verileri işleyerek, bir yandan kullanıcılara dair ciddi bir bilgi ediniyorlar, diğer yandan da reklam verenlere kişiye özel reklam yapabilme ve reklamlarının etkisini ölçebilme imkânı sağlıyorlar.
TikTok kullanıcıların hem tıklama, like bilgileri, yorumlarda, videolarda geçirilen süre gibi uygulama üzerindeki faaliyetlerine dair bilgileri topluyor, hem de uygulama dışında konum bilgisi, telefon modeli gibi kişilerin cep telefonu üzerinden ulaşılabilen diğer verilere erişiyor.[efn_note]https://www.bbc.com/news/technology-53476117[/efn_note] Tüm bu bilgiler bir araya geldiğinde ve uzun süre boyunca toplandığında kişilere dair ciddi bir bilgi birikimi sağlanıyor.
Ancak bir uygulama sayesinde bu birikimin sağlanması, sadece TikTok’a özel bir durum değil. Örneğin, çok daha uzun süredir ve daha fazla kişi tarafından kullanılan, WhatsApp ve Instagram gibi diğer uygulamaları da bünyesinde barındıran Facebook’un elindeki kişisel veriler TikTok’a kıyasla çok daha fazla. Üstelik, Facebook’un kişisel verileri uzun süre boyunca çok sayıda başka teknoloji şirketi ile de paylaştığı da ortaya çıktı.[efn_note]https://www.businessinsider.nl/facebook-had-a-secret-data-deal-with-amazon-2018-12?international=true&r=US[/efn_note] Geçtiğimiz yıllarda çokça tartışılan Cambridge Analytica skandalı da aslında benzer bir üçüncü şirketin Facebook üzerinden ulaştığı kişisel verileri kötüye kullanmasından kaynaklandı.[efn_note]https://www.theguardian.com/news/2018/mar/17/cambridge-analytica-facebook-influence-us-election[/efn_note] Daha sonrasında Cambridge Analytica’nın yaptığı veri ve kişilik analizleri ile kişiselleştirilmiş siyasi kampanyalar için kullanıldığı, Brexit referandumunda ve ABD başkanlık seçimlerinde belirleyici rol oynadığına dair iddialar da ortaya atıldı. Bu skandal, toplanan verilerin kişilerin, devletlerin, siyasi hareket ve partilerin manipüle edilmesi için nasıl kullanılabileceğine dair sadece bir örnek teşkil ediyor. Bu da aslında ellerinde her ülkeden vatandaşlar, siyasetçiler, ordu mensupları, istihbaratçılar dâhil pek çok insan hakkında çok kapsamlı kişisel verilere sahip teknoloji şirketlerinin ulus devletler karşısında edindiği güce dair bize bir fikir veriyor.
Tiktok elindeki verileri Çin istihbaratıyla paylaşıyor mu?
Aslında ABD’li şirketlerin veri toplama pratikleri ve kişisel verilerin korunması konusundaki hak ihlalleri göz önünde bulundurulduğunda, TikTok’un yaptığı diğer sosyal medya uygulamaları ve teknoloji şirketlerinin yaptıklarından çok da farklı değil. Ancak burada hâlâ soru işareti barındıran konu, TikTok’un da diğer Çinli şirketler gibi verilerini Çin devlet yönetimi ve istihbarat servisleri ile paylaşıp paylaşmadığı.
TikTok bu konudaki iddialara tam net olarak yanıt vermese de Çin’deki benzer uygulaması Douyin ve Tiktok’u birbirinden ayırarak ve TikTok veritabanlarının Çin dışında bulunduğunu açıklayarak diğer ülkelerdeki kullanıcılarını rahatlatmayı amaçlıyor. Fakat, TikTok’un Çin dışındaki ülkelerde de özellikle Çin’i eleştiren videoları sansürlediği de biliniyor.[efn_note]https://www.theguardian.com/technology/2019/sep/25/revealed-how-tiktok-censors-videos-that-do-not-please-beijing[/efn_note] Ama yine burada da Facebook ve Google gibi ABD’li platformların da yer yer otoriter rejimlerle iş birliğine gittiği, veri paylaşımında bulunduğu ve bazı içerikleri sansürlediği de biliniyor.
Özetle, tablonun geneline baktığımızda, sadece TikTok değil, diğer sosyal medya platformları ve teknoloji şirketleri de ellerindeki veriler ve bunları işleyiş biçimleri ile etkili oldukları toplumları yönlendirebilecek güce sahipler. Uzun süre bu büyük teknoloji şirketlerinin (“big tech[efn_note]https://en.wikipedia.org/wiki/Big_Tech[/efn_note]”) önemli bir kısmı ABD menşeli idi, hatta Amazon, Apple, Alphabet (Google ve YouTube’u bünyesinde barındıran çatı şirket), Facebook ve Microsoft büyük beşli olarak da tanımlanıyordu. Bugün ise Çinli şirketlerin de giderek etki sahibi olduğunu ve uygulamalarının popülaritesinin de arttığını görüyoruz.
Bu büyük beşliye rakip olan ve BAXT olarak da bilinen Çinli Baidu, Alibaba, Tencent ve Xiaomi gibi şirketlerin yanında TikTok’un sahibi olan Byte Dance de yerini alıyor. Bu açıdan TikTok ve WeChat’in, kendisini ABD ve Çin arasındaki ticari güç savaşının ortasında bulması çok da şaşırtıcı değil. Bunun yanında da aslında giderek siyasetçilerin söyleminde yer bulan tekno-ulusalcılığın[efn_note]https://www.forbes.com/sites/alexcapri/2019/12/20/techno-nationalism-what-is-it-and-how-will-it-change-global-commerce/#134af465710f[/efn_note] da Trump’ın seçimler öncesi yaptığı bu çıkışta etkili olduğunu söylemek mümkün.
Tekno-ulusalcı söylemlerin arkasındaki gerçek
Teknoloji şirketlerinin ulus devletlerle yaşadığı çatışmanın ve bunun karşısında artan tekno-ulusalcı söylemlerin altında yalnızca bu şirketlerin ellerinde bulundurdukları veriler ile edindikleri güç yatmıyor. Aynı zamanda da küresel alanda faaliyet gösteren sosyal medya devleri vergiler ve ulusal yasal düzenlemelerin uygulanması konusunda da ulus devletlerle çatışıyorlar.
Türkiye’de yeni yürürlüğe giren sosyal medya yasası,[efn_note]https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-53596674[/efn_note] online içeriklerin hükümet tarafından daha sıkı kontrol edilmek istenmesinin yanı sıra, ekonomik sebeplere de dayanan benzer bir tekno-ulusalcı yaklaşımdan kaynaklanıyor.
Bu tür politikaların üretilmesinde kişisel verilerin korunması temel sebep olarak öne sürülse de, teknoloji şirketlerinin sebep oldukları hak ihlalleri ve kullanıcılar üzerinde kurdukları hegemonya, teknoloji şirketleri ve ulus devletler arasındaki güç savaşlarının gölgesinde kalıyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 21 Ekim 2020’de yayımlanmıştır.