Telefobi: Yeni neslin yeni korkusu

Telefonla konuşmaktan kaçınma durumu Z ve Y kuşağında giderek yaygınlaşıyor. Peki, dijital çağın getirdiği bu "telefon fobisi," ilişkilerimizi nasıl etkiliyor ve eş zamansız iletişimin tercih edilmesi, aslında doğal bağları zayıflatıyor mu? Uzmanlar, bu yeni nesil kaygıyla başa çıkmak için hangi stratejileri öneriyor?

Genç kuşakların, özellikle de genç çalışanların giderek daha sık yaşadığı bir sıkıntı var: Telefonlara çıkmaktan kaçınıyorlar, çağrıya yanıt verdiklerindeyse keyifsiz, cansız ve bir an önce konuşmayı sonlandırmak için aceleci oluyorlar. Psikologlara göre bu çağın sorunlarından biri. Times of India’dan Aakanksha Mahendra Ahire uzmanlarla konuşarak bu sorunun nedenlerini araştırdı.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Z kuşağı ve Y kuşağının büyük bir kısmı, telefonları çaldığında kaygı veya huzursuzluk hissediyor. Dijital çağda büyüyen bu nesiller için telefonla konuşmak rahatsız edici ve öngörülemez olabilir.

Davranış uzmanı Anuja Luniya’ya göre, “Özellikle genç yetişkinlerde telefonla ilgili kaygılarda gözle görülür bir artış var. Birçok kişi, telefon görüşmelerini aniden gelen duygusal talepler gibi algılıyor ve bunu müdahaleci ya da enerji tüketici buluyor.” Uzmanlar, bu durumu ‘telefobi’ olarak adlandırıyor.

Z Kuşağı neden aramalara cevap vermekten kaçınıyor?

Aishwarya Iyer (28), deneyimlerini —tabii ki mesajla— şöyle paylaşıyor: “Uzun telefon konuşmaları beni hem kaygılandırıyor hem de çoğu zaman gereksiz buluyorum. Mesajla iletilebilecek bir şey varsa, bu çok daha kolay bir yöntem. Ayrıca mesajlaşmanın daha saygılı olduğunu düşünüyorum çünkü karşı tarafın uygun zamanda yanıt vermesine olanak tanıyor.”

Benzer şekilde Purbali Sarmah (27) şöyle söylüyor: “Uzun konuşmalar yapamıyorum. Telefon görüşmeleri bana çok baskı yaratıyor. Mesajla kendimi daha rahat ifade edebiliyorum ve gerektiğinde iletişimden çekilebiliyorum. Ama telefonda konuşmak? Beni yoruyor.”

Telefon fobisi yalnızca aramalardan kaçınma davranışı değil; aynı zamanda telefon çaldığında hissedilen duygusal rahatsızlıktır. Bu durum panik, donakalma, korku veya huzursuzluk şeklinde kendini gösterebilir. Kendi çalışmalarımdan da gördüğüm üzere, bu durum Z kuşağı ve Y kuşağı arasında ciddi biçimde artıyor. Bu gençler bağlantı kurmak istemedikleri için değil, duygusal olarak kendilerini tükenmiş hissettikleri için bu şekilde davranıyorlar.

Londra’da yaşayan Pooja (27) şöyle diyor: “Tüm gün müşterilerle telefonda konuştuktan sonra, başka bir aramaya cevap vermek istemiyorum. Yorgun olmadığım sürece aileden gelen aramaları yanıtsız bırakmam. Ama arkadaşlar söz konusu olduğunda kendi sistemim var: İlk halka arkadaşlar ararsa cevap veririm. İkinci halkadakilere yüzde 50 oranında dönüş yaparım. Üçüncü gruptakilerse sadece mesaj atar.”

Duygusal aşırı erişilebilirlik ve stres

Duygusal sağlık koçu ve terapist Esha Bhardwaj’a göre, günümüz nesli, sürekli erişilebilir olma beklentisinin ağırlığı altında eziliyor.

“Her zaman ulaşılabilir olunması gerektiğine dair örtük bir beklenti var. Bu da insanlarda gerçek olmayan bir aciliyet hissi yaratıyor. İnsanlar yalnızca telefon görüşmelerinden değil, aynı zamanda yanıt vermeden önce durup düşünmeye zaman bulamamaktan da korkuyor. Sürekli bağlantı halinde olmak, rahatlamamızı, sohbetlere anlamlı şekilde katılmamızı ve duygusal olarak hazır olmamızı zorlaştırıyor.”

Altında daha derin bir sorun mu var?

Telefon görüşmelerinden kaçınma davranışı, sinir sisteminin aşırı yük altında olduğunu gösterebilir.

Luniya, “Kronik stres veya tükenmişlik yaşayan biri için, bir telefon çağrısına yanıt vermek bile fazla gelebilir,” diyor.

“Sürekli uyarana, son teslim tarihlerine ve duygusal taleplere maruz kalmak, beyni tetikte tutan bir duruma sokar. Bu durumda, spontan ya da duygusal enerji gerektiren iletişim biçimleri yorucu hale gelir. Aramalardan kaçınmak, bazıları için yalnızca bir tercih değil, aynı zamanda bir uyarı işaretidir. Sisteminizin neden yorulduğunu fark etmek, değerlendirmek ve kendinize alan tanımak için bir fırsattır.”

Luniya’ya göre bu durum, aynı zamanda iletişim tercihlerinde bir evrimi de yansıtıyor: “Metinler, DM’ler ve sesli notlar, esneklik ve kontrol sundukları için çevrimiçi büyüyen nesil için daha uygun iletişim araçları haline geldi.”

Teknoloji girişimcisi Reji Modiyil ise şöyle diyor: “Genç nesiller, mesajlaşmayı daha konforlu ve kontrol edilebilir buluyor. Kendi zamanlarında, kendi kurallarına göre iletişim kurabiliyorlar. Ayrıca spontane konuşmaların doğurabileceği sosyal kaygıyı da azaltıyorlar.

Telefon konuşmaları ve yüz yüze iletişim hâlâ duygusal ifade açısından değerli olsa da, yazılı iletişim özellikle kısa kontroller için artık bir norm haline geldi.”

Kişilerarası ilişkiler üzerindeki etkisi

Telefonla ilgili kaygıların artışı, kişisel ilişkileri de etkileyebiliyor. Modiyil’e göre, ‘Telefobi, ilişkilerdeki doğallığın ve duygusal tonların kaybolmasına neden olabilir.’

Mesajlaşma, bazı durumlarda kopukluk hissi yaratabilir ve ses tonu, duraksama ya da vurgu gibi sözel nüansları kaçırmanıza neden olabilir.

Bir aramayı yanıtlamamak, niyet bu olmasa bile, karşı taraf tarafından ilgisizlik ya da mesafe olarak algılanabilir.

Luniya, “Telefon kaygısı ele alınmazsa sosyal güveni zedeler, içe kapanmayı artırabilir,” diyor. “Ayrıca varlık göstermek, rahatsızlıkla baş etmek ve duygusal zekayı geliştirmek gibi sosyal becerilerin gelişimini de sınırlayabilir. Oysa bunlar, sağlıklı ilişkiler için çok kıymetlidir.”

Bununla nasıl başa çıkılır?

Duygusal ihtiyaçların ve kişisel sınırların farkında olmak, bu durumu daha yönetilebilir kılar.

Ajmer’den 28 yaşındaki Kanika Kishnani, kendi dengesini şöyle anlatıyor: “Tüm aramalardan kaçınmıyorum. Aileden ve işten gelen çağrılara mutlaka cevap veririm. Ama odaklanmam gereken bir işteysem, ya da zihinsel olarak yoğun hissediyorsam, bekleyebilecek aramaları erteliyorum. Mesajlaşma, niyetimi bozmadan karşılık verebilmemi sağlıyor. Acil bir durumdaysa, insanlar genellikle ikinci kez arar. Bu, benim için çağrıyı açma işaretidir.”

Terapist Esha Bhardwaj, telefobiyle başa çıkarken duygusal olgunlukla hareket edilmesini öneriyor:

“Bugünün gençleri duygusal olarak kopuk değil. Aksine, fazlasıyla bağlı, kaygılı ve enerjilerini tüketmeyecek bir bağlantı yolu arıyorlar. Bu insanları aramalara dönmedikleri için utandırmak yerine, daha güvenli ve yumuşak iletişim yolları geliştirmelerine yardımcı olmalıyız.

Bu yollar, kişisel sınırlara saygı duyulan, varlık hissinin tanındığı ve sürekli performans baskısının huzuru bozmadığı bir iletişim ortamı yaratır.”

İşte telefon korkusuna karşı bazı öneriler:

  • Sınırlar oluşturun: İnsanlara ne zaman en iyi yanıt verebileceğinizi önceden belirtin.
  • Sesli notlar kullanın: Canlı konuşmanın baskısı olmadan dinleme ve konuşma pratiği yapabilirsiniz.
  • Topraklayıcı nefes egzersizleri yapın: Bir elinizi göğsünüze koyarak derin nefes alıp verin.
  • Küçük adımlarla başlayın: Güvenli hissettiğiniz kişilerden gelen aramalarla pratik yapın.
  • Günlük doğa yürüyüşleri yapın: 15 dakikalık yürüyüş, duygusal enerjiyi düzenlemeye yardımcı olabilir.
  • Otomatik yanıt kullanın: “Çağrını gördüm, sakinleşince döneceğim” gibi kısa mesajlar atın.
  • Varlığa öncelik verin: Tepkisellik yerine bilinçli ve ilgili yanıtlar verin.
  • Mesajla takip edin: “Sadece nefes alıyorum, birazdan arayacağım” demek bile yeterli olabilir.
  • Sessiz kalmaktan kaçının: Cevap vermemek, gecikmeli yanıt vermekten daha çok yaralayabilir.
  • Kontrol aralığı belirleyin: Cevapsız çağrıları takip etmek için gün içinde 10 dakika ayırın.
  • Niyetinizi belirtin: Her zaman hemen yanıt veremesiniz bile, karşı tarafın önemsendiğini hissetmesini sağlayın.”

Bu yazı ilk kez 24 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Times of India’dan Aakanksha Mahendra Ahire’nin “Dread answering calls? It’s called telephobia” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://timesofindia.indiatimes.com/life-style/health-fitness/wellness/telephobia-why-younger-generations-fear-phone-calls/articleshow/121467264.cms

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Telefobi: Yeni neslin yeni korkusu

Telefonla konuşmaktan kaçınma durumu Z ve Y kuşağında giderek yaygınlaşıyor. Peki, dijital çağın getirdiği bu "telefon fobisi," ilişkilerimizi nasıl etkiliyor ve eş zamansız iletişimin tercih edilmesi, aslında doğal bağları zayıflatıyor mu? Uzmanlar, bu yeni nesil kaygıyla başa çıkmak için hangi stratejileri öneriyor?

Genç kuşakların, özellikle de genç çalışanların giderek daha sık yaşadığı bir sıkıntı var: Telefonlara çıkmaktan kaçınıyorlar, çağrıya yanıt verdiklerindeyse keyifsiz, cansız ve bir an önce konuşmayı sonlandırmak için aceleci oluyorlar. Psikologlara göre bu çağın sorunlarından biri. Times of India’dan Aakanksha Mahendra Ahire uzmanlarla konuşarak bu sorunun nedenlerini araştırdı.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Z kuşağı ve Y kuşağının büyük bir kısmı, telefonları çaldığında kaygı veya huzursuzluk hissediyor. Dijital çağda büyüyen bu nesiller için telefonla konuşmak rahatsız edici ve öngörülemez olabilir.

Davranış uzmanı Anuja Luniya’ya göre, “Özellikle genç yetişkinlerde telefonla ilgili kaygılarda gözle görülür bir artış var. Birçok kişi, telefon görüşmelerini aniden gelen duygusal talepler gibi algılıyor ve bunu müdahaleci ya da enerji tüketici buluyor.” Uzmanlar, bu durumu ‘telefobi’ olarak adlandırıyor.

Z Kuşağı neden aramalara cevap vermekten kaçınıyor?

Aishwarya Iyer (28), deneyimlerini —tabii ki mesajla— şöyle paylaşıyor: “Uzun telefon konuşmaları beni hem kaygılandırıyor hem de çoğu zaman gereksiz buluyorum. Mesajla iletilebilecek bir şey varsa, bu çok daha kolay bir yöntem. Ayrıca mesajlaşmanın daha saygılı olduğunu düşünüyorum çünkü karşı tarafın uygun zamanda yanıt vermesine olanak tanıyor.”

Benzer şekilde Purbali Sarmah (27) şöyle söylüyor: “Uzun konuşmalar yapamıyorum. Telefon görüşmeleri bana çok baskı yaratıyor. Mesajla kendimi daha rahat ifade edebiliyorum ve gerektiğinde iletişimden çekilebiliyorum. Ama telefonda konuşmak? Beni yoruyor.”

Telefon fobisi yalnızca aramalardan kaçınma davranışı değil; aynı zamanda telefon çaldığında hissedilen duygusal rahatsızlıktır. Bu durum panik, donakalma, korku veya huzursuzluk şeklinde kendini gösterebilir. Kendi çalışmalarımdan da gördüğüm üzere, bu durum Z kuşağı ve Y kuşağı arasında ciddi biçimde artıyor. Bu gençler bağlantı kurmak istemedikleri için değil, duygusal olarak kendilerini tükenmiş hissettikleri için bu şekilde davranıyorlar.

Londra’da yaşayan Pooja (27) şöyle diyor: “Tüm gün müşterilerle telefonda konuştuktan sonra, başka bir aramaya cevap vermek istemiyorum. Yorgun olmadığım sürece aileden gelen aramaları yanıtsız bırakmam. Ama arkadaşlar söz konusu olduğunda kendi sistemim var: İlk halka arkadaşlar ararsa cevap veririm. İkinci halkadakilere yüzde 50 oranında dönüş yaparım. Üçüncü gruptakilerse sadece mesaj atar.”

Duygusal aşırı erişilebilirlik ve stres

Duygusal sağlık koçu ve terapist Esha Bhardwaj’a göre, günümüz nesli, sürekli erişilebilir olma beklentisinin ağırlığı altında eziliyor.

“Her zaman ulaşılabilir olunması gerektiğine dair örtük bir beklenti var. Bu da insanlarda gerçek olmayan bir aciliyet hissi yaratıyor. İnsanlar yalnızca telefon görüşmelerinden değil, aynı zamanda yanıt vermeden önce durup düşünmeye zaman bulamamaktan da korkuyor. Sürekli bağlantı halinde olmak, rahatlamamızı, sohbetlere anlamlı şekilde katılmamızı ve duygusal olarak hazır olmamızı zorlaştırıyor.”

Altında daha derin bir sorun mu var?

Telefon görüşmelerinden kaçınma davranışı, sinir sisteminin aşırı yük altında olduğunu gösterebilir.

Luniya, “Kronik stres veya tükenmişlik yaşayan biri için, bir telefon çağrısına yanıt vermek bile fazla gelebilir,” diyor.

“Sürekli uyarana, son teslim tarihlerine ve duygusal taleplere maruz kalmak, beyni tetikte tutan bir duruma sokar. Bu durumda, spontan ya da duygusal enerji gerektiren iletişim biçimleri yorucu hale gelir. Aramalardan kaçınmak, bazıları için yalnızca bir tercih değil, aynı zamanda bir uyarı işaretidir. Sisteminizin neden yorulduğunu fark etmek, değerlendirmek ve kendinize alan tanımak için bir fırsattır.”

Luniya’ya göre bu durum, aynı zamanda iletişim tercihlerinde bir evrimi de yansıtıyor: “Metinler, DM’ler ve sesli notlar, esneklik ve kontrol sundukları için çevrimiçi büyüyen nesil için daha uygun iletişim araçları haline geldi.”

Teknoloji girişimcisi Reji Modiyil ise şöyle diyor: “Genç nesiller, mesajlaşmayı daha konforlu ve kontrol edilebilir buluyor. Kendi zamanlarında, kendi kurallarına göre iletişim kurabiliyorlar. Ayrıca spontane konuşmaların doğurabileceği sosyal kaygıyı da azaltıyorlar.

Telefon konuşmaları ve yüz yüze iletişim hâlâ duygusal ifade açısından değerli olsa da, yazılı iletişim özellikle kısa kontroller için artık bir norm haline geldi.”

Kişilerarası ilişkiler üzerindeki etkisi

Telefonla ilgili kaygıların artışı, kişisel ilişkileri de etkileyebiliyor. Modiyil’e göre, ‘Telefobi, ilişkilerdeki doğallığın ve duygusal tonların kaybolmasına neden olabilir.’

Mesajlaşma, bazı durumlarda kopukluk hissi yaratabilir ve ses tonu, duraksama ya da vurgu gibi sözel nüansları kaçırmanıza neden olabilir.

Bir aramayı yanıtlamamak, niyet bu olmasa bile, karşı taraf tarafından ilgisizlik ya da mesafe olarak algılanabilir.

Luniya, “Telefon kaygısı ele alınmazsa sosyal güveni zedeler, içe kapanmayı artırabilir,” diyor. “Ayrıca varlık göstermek, rahatsızlıkla baş etmek ve duygusal zekayı geliştirmek gibi sosyal becerilerin gelişimini de sınırlayabilir. Oysa bunlar, sağlıklı ilişkiler için çok kıymetlidir.”

Bununla nasıl başa çıkılır?

Duygusal ihtiyaçların ve kişisel sınırların farkında olmak, bu durumu daha yönetilebilir kılar.

Ajmer’den 28 yaşındaki Kanika Kishnani, kendi dengesini şöyle anlatıyor: “Tüm aramalardan kaçınmıyorum. Aileden ve işten gelen çağrılara mutlaka cevap veririm. Ama odaklanmam gereken bir işteysem, ya da zihinsel olarak yoğun hissediyorsam, bekleyebilecek aramaları erteliyorum. Mesajlaşma, niyetimi bozmadan karşılık verebilmemi sağlıyor. Acil bir durumdaysa, insanlar genellikle ikinci kez arar. Bu, benim için çağrıyı açma işaretidir.”

Terapist Esha Bhardwaj, telefobiyle başa çıkarken duygusal olgunlukla hareket edilmesini öneriyor:

“Bugünün gençleri duygusal olarak kopuk değil. Aksine, fazlasıyla bağlı, kaygılı ve enerjilerini tüketmeyecek bir bağlantı yolu arıyorlar. Bu insanları aramalara dönmedikleri için utandırmak yerine, daha güvenli ve yumuşak iletişim yolları geliştirmelerine yardımcı olmalıyız.

Bu yollar, kişisel sınırlara saygı duyulan, varlık hissinin tanındığı ve sürekli performans baskısının huzuru bozmadığı bir iletişim ortamı yaratır.”

İşte telefon korkusuna karşı bazı öneriler:

  • Sınırlar oluşturun: İnsanlara ne zaman en iyi yanıt verebileceğinizi önceden belirtin.
  • Sesli notlar kullanın: Canlı konuşmanın baskısı olmadan dinleme ve konuşma pratiği yapabilirsiniz.
  • Topraklayıcı nefes egzersizleri yapın: Bir elinizi göğsünüze koyarak derin nefes alıp verin.
  • Küçük adımlarla başlayın: Güvenli hissettiğiniz kişilerden gelen aramalarla pratik yapın.
  • Günlük doğa yürüyüşleri yapın: 15 dakikalık yürüyüş, duygusal enerjiyi düzenlemeye yardımcı olabilir.
  • Otomatik yanıt kullanın: “Çağrını gördüm, sakinleşince döneceğim” gibi kısa mesajlar atın.
  • Varlığa öncelik verin: Tepkisellik yerine bilinçli ve ilgili yanıtlar verin.
  • Mesajla takip edin: “Sadece nefes alıyorum, birazdan arayacağım” demek bile yeterli olabilir.
  • Sessiz kalmaktan kaçının: Cevap vermemek, gecikmeli yanıt vermekten daha çok yaralayabilir.
  • Kontrol aralığı belirleyin: Cevapsız çağrıları takip etmek için gün içinde 10 dakika ayırın.
  • Niyetinizi belirtin: Her zaman hemen yanıt veremesiniz bile, karşı tarafın önemsendiğini hissetmesini sağlayın.”

Bu yazı ilk kez 24 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Times of India’dan Aakanksha Mahendra Ahire’nin “Dread answering calls? It’s called telephobia” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://timesofindia.indiatimes.com/life-style/health-fitness/wellness/telephobia-why-younger-generations-fear-phone-calls/articleshow/121467264.cms

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x