Son yıllarda hayatımıza yeni bir terim girdi, muhtemelen sosyal medyada, gazetelerde sıkça karşınıza çıkıyor: fonksiyonel tıp… Hastanelerin fonksiyonel tıp bölümleri açılıyor, çeşitli klinikler bu isimle hizmet veriyor. Fonksiyonel tıp eğitimleri çok revaçta… Hem bu konuda destek almak isteyenler, hem bu konuda uzmanlaşmak isteyenler çok…
Peki, fonksiyonel tıp nedir, tıbbın fonsksiyoneli olur mu? Bu soru büyük ihtimalle akıllara geliyordur. İkisi çok farklı şeyler mi? Farkları ne?
Klasik tıp ile fonksiyonel tıp arasındaki fark ne?
Fonksiyonel tıp aslında “neden?” tıbbı yani “mekanizma tıbbı”. Ne oldu, neden oldu, nasıl oldu sorularına yanıt arar.
Klasik yaklaşımda semptomlardan ve şikayetlerden yola çıkarak tanı koymaya odaklanırız. Çünkü tanının ardından tedavi bellidir, klasik tedavi protokolü uygulanır.
Fonksiyonel tıpta ise tanı koymak öncelikli değildir, vücuttaki belirtilere odaklanarak, nedenler belirlenir ve sonra da bu nedenleri ortadan kaldırmaya odaklanılır. Neden ortadan kalkınca vücut yeni dengesini oluşturur.
Klasik yaklaşımda hastalıkların kök nedenleri çoğu zaman sorgulanmazken, fonksiyonel tıpta kök nedenleri bularak, ortadan kaldırmak asıl amaçtır.
Fonksiyonel tıp kronik hastalıkları önlenebilir yaşam şekli hastalıkları olarak görür. Yani kişinin yaşam şeklinde onun bünyesi için uygun olmayan yaşam tarzı faktörleri hastalıkların kök nedenini oluşturur. Bu nedenle de hastalıkların kök nedenlerini bulmak için kişinin yaşam şekline bakar. Yaşam şeklinin 5 bileşenini de değerlendirir. Uyku, egzersiz, beslenme, stres, ilişkiler.
Klasik tıp yaklaşımında bunlar önemsediğimiz ve sorguladığımız ayrıntılar değil.
Fonksiyonel tıp ne işe yarar, neden ve nasıl ortaya çıktı?
Yaşam süresinin uzaması ile hepimiz sağlıklı, hastalıklardan uzak, daha kaliteli yaşamı aramaya başladık.
İlk amacımız hasta olmamak.
Zamanla kronik hastalıkların yaşam şeklimizi değiştirdiğimizde iyileşebildiğini gördük.
Aslında sağlık ile hastalık arasında dümdüz net bir çizgi yok, sağlıklılık halinin halleri var, optimal yani en sağlıklı, daha az iyi, hastalığa yakın iyi gibi…
Bir kronik hastalık ortaya çıkmadan oraya gidiş yolculuğu var. Örneğin, diyabet teşhisiniz varsa önceki 10 yıl boyunca aslında vücudunuz bu gidişin sinyallerini vermiş, size bunu iletmiştir. Ya da antikor pozitifliği ile giden hastalıklarda hastalığın ortaya çıkmasından önce antikorlar yıllarca pozitif olur, hiçbir şey yapılmazsa en sonunda hastalık ortaya çıkar.
Örneğin romatoid artrit teşhisinden 13.8 yıl önce, Sistemik Lupus Eritamatozisten 8 yıl önce, Hashimato/Graves hastalığından 7 yıl önce, Sjögren’den 7 yıl önce, Multiple Scleroz teşhisinden 3 yıl önce, Ülseratif kolit ve Crohn hastalığından 4,5 yıl önce antikorlar pozitif bulunmuş.1
Fonksiyonel tıp, hastalık ortaya çıkmadan bu gidişi tespit edip, hastalığı önlemeye odaklanıyor.
Günümüzde fonksiyonel tıp otoimmün spektrum içindeki bütün hastalıkların ortaya çıkmasını önleyebilir, tedavisine katkı vererek, iyileşmeyi sağlayabilir.
Otoimmün hastalıklar nasıl ortaya çıkar?
Otoimmün hastalıklar için eskiden mutlaka bir antikor pozitifliği olmalı diyorduk, ama bugün tespit edebildiğimiz antikor sayısı o kadar az ki! Bu nedenle de belli bir antikoru tespit edemediğimiz ama kişinin yaşamını etkileyen kanserler, diyabet, kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, Hashimato ve Graves dışındaki tiroid sorunları gibi birçok hastalık da otoimmün spektrum içinde değerlendiriliyor. Hatta alerjiler de otoimmün hastalık gibi ele alınmalı. Çünkü ortaya çıkış şartları aynı.
Bir otoimmün hastalığın ortaya çıkabilmesi için üç şart gerekiyor:
- Genetik zemin yani ailede otoimmün hastalığı olan herhangi birinin olması. Bana sorarsanız, bu yüzyılda ailesinde otoimmün hastalığı olmayan kişi yok; şehirli yaşam tarzı, yeni hazır tahıla dayalı beslenme sistemi genlerimizi bir şekilde etkiledi, buna da “epigenetik etki” diyoruz.
- Bağırsak disbiyozisi yani bağırsaklardaki dengenin bozulmuş olması.
- Tetikleyici bir olay olması. Tetikleyiciden kastettiğim; insan vücudu rutini sever, aynı yerde uyanayım, çevremde aynı kişiler olsun, aynı şeyleri yapayım ister. Bunun dışındaki iyi veya kötü her şey vücudumuz için bir strestir. Evlenmek, boşanmak, çocuğunun olması, ev değiştirmek, iş değiştirmek…
Bütün otoimmün hastalıklar ve alerjiler bu şartlar oluşunca ortaya çıkıyor.
Fonksiyonel tıp uzmanı olmak için doktor olmak şart mı?
“Fonksiyonel tıp uzmanı” değil, “fonksiyonel tıp uygulayıcısı” terimini daha çok seviyorum. Çünkü bu henüz bir uzmanlık dalı değil. Aslında yıllar önce tıp fakültelerinde kapatılan fizyopatoloji kürsüleri fonksiyonel tıbbın temelini oluşturuyor.
İnsanlara yardımcı olabilmek için, önce insan vücudunu ve nasıl işlediğini, vücudun çalışma mekanizmalarını çok iyi bilmelisiniz. Böylece vücudun, normal sağlıklı işleyişten uzaklaştığını tespit edebilirsiniz. Bu nedenle fonksiyonel tıp uygulayıcısı olmak için, evet, tıp doktoru olmalısınız.
Fonksiyonel tıp uygulayıcısı, kişinin yaşam tarzında onun bünyesine uygun olmayan faktörleri bulup değiştirmesi için bir plan çizer. Diğer taraftan, yaşam şeklini değiştirmek hiç kolay değil. Ve yapılması gereken çok iş var. Kişinin yeterince kaliteli uyuması, vücudu için gerekli egzersiz, beslenme, stresi yönetmeyi öğrenme, sorunlu bir ilişkisi varsa çözmesini sağlama, ilişkilerinde onu mutlu, huzurlu hissedeceği tonu yakalamasına yardımcı olmak gerekiyor.
Aslında bu bir ekip işi. Fonksiyonel tıp hekimi de bu noktada kendi sınırlarını bilmeli. Örneğin, psikolojik destek alması gereken birini, eğer bu konuda kendi eğitimi yok ise, işin uzmanına yönlendirmeli. Ya da iç motivasyonu çok yüksek olmayan birinin, kendisine yardımcı olması için fonksiyonel tıp yaklaşımını bilen yaşam koçu gibi biri ile çalışması, yaşam şekli değişikliği yapmayı kolaylaştırır.
Fonksiyonel tıp önerilerinde yanlış ve doğru bilgileri nasıl ayırt etmeli?
Özellikle sosyal medya fonksiyonel tıp tavsiyeleriyle dolu… Peki, fonksiyonel tıp önerilerinde yanlış ve doğru bilgileri nasıl ayırt etmeliyiz? Kimlerin tavsiyelerini dikkate almalıyız?
İşte bu konu gerçekten çok karışık. Ben ilk günden beri Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda tek söz sahibi olması gerektiğini söylüyorum. Aslında 2020 yılı başında bakanlık bu konu için bir Fonksiyonel Tıp Komisyonu oluşturdu. Bu komisyonda yurt dışında fonksiyonel tıp eğitimi almış kişiler vardı, ben de bu komisyondaydım. Eğitim standardını hazırladık, eğiticileri seçtik. Ancak komisyonun çalışmaları bilmediğimiz bir nedenden durduruldu.
Şu an eğitim alan, almayan, haftasonu fonksiyonel tıp toplantısına giden ya da bu konuda sadece bir kitap okuyan (!) herkes isminin önüne “Fonksiyonel Tıp Hekimi” gibi ünvanlar yazıyor.
Doğru ve yanlışı ayırt etme noktasında, biraz araştıracağız, “Bu kişinin eğitimi ne? Ne diyor? Bu söylediği bilimsel arena ile destekleniyor mu?” sorularını sorarak verilen bilgileri değerlendirmek gerekiyor.
Artık bilgi çağındayız, bilgiye ulaşmak çok kolay, sadece doğru bilgi kaynaklarını bulmayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu konuda önerim, bilimsel kaynakları ve üniversitelerin sayfalarını kullanmak, o bilgiyi birkaç kaynaktan onaylatmak.
Sağlığımıza iyi gelecek birkaç tavsiye
Önce vücudumuzu tanıyalım, gelen yanlış sesleri fark edelim.
Yaşamımızı bir film şeridine benzetirsek, doktorumuz bu film şeridinden bir kare görür, ona göre size yardımcı olmaya çalışır. Fonksiyonel tıp uygulayıcısı ise bu film şeridinden daha çok kare görmeye çalışır. Ama hâlâ filmin tamamını sadece siz bilirsiniz. Size neyin iyi geldiğini ve neyin iyi gelmediğini tespit etmeye çalışın.
Uyku tüm yaşlar için çok önemli ama 40 yaşından sonra vücudumuzun uykuda onarıldığını yenilendiğini unutmayıp, uykumuzdan fedakarlık etmeyelim.
En büyük organımız kaslarımız, onları kullanmadığımız sürece bizi uyarırlar, sağlığımızı olumsuz etkileyecek kimyasallar salgılarlar. Oysa kaslarımız çalıştıkça vücudumuzu onaran iyileştiren harika kimyasallar üretirler.
Sağlığımızı korumak temelde mutfağımızdan geçiyor. Mutfaklarımızı laboratuvar gibi düşünelim. Ağzımıza attığımız her lokma ile dışarıdan bilgi alırız, besinlerimiz sürekli yenilenen hücrelerimiz için hammaddemiz. Kaliteli hammadde alırsak kaliteli hücrelerimiz olur. Dışarı ile uyumlu sinyaller alırsak doğru kimyasallar üretiriz. Mevsiminde olmayan besinleri en çok da bu nedenle yememeliyiz.
Stresi yönetemiyorsanız ya da sorunlu bir ilişkiniz varsa diğer her şeyi çok iyi yapsanız bile sağlığımız olumsuz etkilenebilir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 1 Ağustos 2023’te yayımlanmıştır.
- 10.1136/annrheumdis-2015-eular.2249, PMID: 21342502, PMID: 21715532, PMID: 30892751, PMID: 35989383